Gündelik hayatta akdedilmiş olan sözleşmelerin bir kısmında, sözleşmenin iki tarafının ifa edeceği borçlar arasında büyük veya ufak çapta eşitsizlikler olabilir. Bu eşitsizliklerin varlığı durumunda hangi hallerde aşırı yararlanma (gabin) hükümleri uygulanarak zarara uğrayan taraf korunacaktır? Cevabı, bugünkü yazımızda…
Bir sözleşmedeki iki tarafın borçları arasında eşitsizliklerin bulunduğu tüm durumlarda aşırı yararlanma hükümleri uygulanmaz. Bunun için bazı şartların varlığı gerekir. Şartların tespiti için konuya dair mevzuat ve içtihatlar beraber incelenecektir.
Aşırı yararlanmayı düzenleyen Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 28/1’e göre : “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.”
İlgili hükümden çıkarılan şartlar şunlardır:
1- Edimler arasında açık bir oransızlık bulunmalıdır: Yukarıda, edimler arasındaki her eşitsizlikte aşırı yararlanma hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmiştik. Nitekim gabinin ilk şartı olan “açık oransızlık” da belirttiğimiz hususu doğrulamaktadır. Dolayısıyla, aşırı yararlanma hükümleri, bir sözleşmedeki edimler arasında herhangi bir oransızlığın bulunduğu hallerde değil; açık, bariz yani aşırı bir oransızlığın bulunduğu durumlarda uygulanacaktır. Akıllara şu sorunun geldiğini hisseder gibiyiz. Peki, bunun sınırı nasıl belirlenecek; açık, aşırı oransızlık hangi kriterlere göre tespit edilecek? Bu sorunun cevabında da yardımımıza Yargıtay içtihatları yetişmektedir. Yargıtay, kararlarında edimler arasındaki oransızlığın en az %50 olması durumunda aşırı yararlanmanın bulunduğunu kabul etmekte, edimler arasındaki oransızlığın en fazla %25 olduğu durumlarda ise aşırı yararlanmanın bulunmadığını kabul etmektedir. Yargıtay, %25 ve daha az oransızlıklarda aşırı yararlanmanın bulunmadığını; %50 ve daha fazla oransızlıklarda ise aşırı yararlanmanın bulunduğunu kabul etmekte; %25 ila %50 arasındaki oransızlıklarda ise aşırı yararlanmanın bulunup bulunmadığının tespitini örtülü olarak hakime bırakmaktadır. (YARGITAY 1.HD E:1969/391 K:1969/1133 T:04.03.1969 ve E:1976/10791 K:1976/12751 T:27.12.1976) Örneğin; 800.000 TL’lik bir gayrimenkulun sözleşmede değeri 400.000 TL veya daha düşük bir bedel olarak kararlaştırılmışsa, edimler arasında açık oransızlık olacaktır. Son olarak belirtelim ki, edimlerin değeri için sözleşmenin yapıldığı tarih dikkate alınır, sonraki değer eksilmelerine bakılmaz.
2- Edimler arasındaki açık oransızlık, zarar görenin zor durumundan, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden kaynaklanmalıdır. Edimler arasında açık oransızlığın bulunması yetmez, ayrıca bu oransızlığın zarar görenin zor durumda kalmasından, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden istifade etmek suretiyle ortaya çıkmış olması gerekir. Zor durumda kalmadan kasıt; zarar görenin açık oransızlığın varlığını idrak etmesine rağmen, paraya ihtiyacı olduğundan bu hususa ses çıkarmaması olarak açıklanabilir. Düşüncesizlik, zarar görenin sözleşmeyi hazırlarken rahat, detaylı bir inceleme yapmadan hareket etmesini ifade eder. Deneyimsizlikten kasıt ise; çoğu zaman zarar görenin sözleşme ve/veya konusu hükümleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamasıdır. Bu üç durumdan biri varsa, sözleşmedeki edimlerin arasındaki açık oransızlık; aşırı yararlanma hükümlerinin uygulanması sonucunu doğurur.
Bu iki şartın varlığı halinde aşırı yararlanma var demektir ve aşırı yararlanma hükümleri uygulanır. Bu hükümlere göre de zarar gören, durumun özelliğine göre sözleşmeyle bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ifa ettiği edimin geri verilmesini isteyebilir veya sözleşmeyle bağlı kaldığını bildirerek edimlerin arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören, bu iki talepten birisinde bulunmak konusunda tercih hakkına sahiptir. Ancak, bu hakkı kullanmak için belli süreler öngörülmüştür. TBK 28/2’ye göre: “Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.”
Belirtelim ki, sözleşme yapma teklifinin zarar gören kişiden gelmiş olması, zarar gören kişinin bu hakkını kullanmasına engel olmaz. Karşı tarafın aksi beyanlarına zarar gören kişilerin itibar etmemesi gerekir.
Aşırı yararlanma ile ilgili pek çok Yargıtay kararı da bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şu şekildedir: “…gabinden (aşırı yararlanmadan) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki subjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. G...(aşırı yararlanmanın) varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki, gabin (aşırı yararlanma) davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde mutazarrırın kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve olguları kapsar biçimde bir araştırma ve inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesi doğru değildir.” (YARGITAY 1. HD. E: 2013/8716 K: 2013/12288 T: 10.09.2013)
Aşırı yararlanma meselesi, uygulamada çokça karşılaşılan bir meseledir. Gerek Yargıtay gerekse de bölge adliye mahkemeleri ve yerel mahkemelerin önüne bu konuyla ilgili pek çok uyuşmazlık gelmektedir. Bu nedenle bu konunun sözleşmeye taraf olacak kişilerce bilinmesi, gerektiğinde gerek sözleşme kurulmadan önce danışma amacıyla, gerek de sözleşme kurulduktan sonra böyle bir problemle karşılaşılması durumunda sonuç bulmak adına uzman bir büroyla iletişime geçilmesi oldukça yararlı olacaktır.
Av. Selçuk ENER
Stj. Av. Batuhan AKKOL