Günümüzde çoğu alanda özel güvenlik görevlilerinin bulundurulduğunu görmekteyiz. Örneğin; AVM girişleri, hastane girişleri, fuar girişleri, büyük iş merkezleri giriş ve çıkış yerleri, adliyeler ile benzeri alanlar gibi.. Adliyeler, gün içerisinde gerek suça karışan gerek suç isnadı altında olan kimselerin gerekse mağdur kesimin, hatta tanıkların yahut taraf yakınlarının, en genel haliyle vatandaş girişinden adliyelere giriş yapan kimselerin adli konular için gelip gittiği ve girip çıktığı; aynı zamanda adliyelerde doğrudan görev yapan hakimler, savcılar ve diğer adliye personelleri ile aynı alanlarda mesleki faaliyetlerini yerine getiren avukatların sıklıkla giriş çıkış yaptıkları ve gün içerisinde sıklıkla bulundukları kamu kurumlarıdır.

Bilindiği üzere; özel güvenlik görevlileri, hukukçu değildir. Bu kimselerin bir hukukçu gibi hukuki bilgilerinin olmadığı sabittir. Yine sıklıkla hukuka aykırı davranışlarını eleştirdiğimiz ve doğru bulmadığımız, hatta çok kez şiddete ve kaba kuvvete başvuran, başvurdukları görülen ve herkesçe (gerek şiddet mağdurları gerekse kamuoyu tarafından) de bu durumları bilinen polisler kadar dahi hukuka dair bilgileri ve pratikte hukuka ve hukuki olaylara ilişkin deneyimleri olmayan ve görevi, avukata saldırmak değil de, bulunduğu alanda yalnızca (!) güvenliği sağlamak olan söz konusu özel güvenlik görevlilerinin, artık çekilmez hale dönüşen davranışlarının olduğu görülmekte ve bilinmektedir.

Bir avukat, adliyeye, daha adliyenin girişinde bulunan avukat, hakim, savcı ve personel girişi için ayrılan ve vatandaş girişinden ayrı olan giriş kapısından kartını okutarak ve kartını okutması ile adı ve soyadı yazılı halde açılan kapılardan yahut aynı yöntemle girişi sağlanan alanlardan giriş yapmaktadır. Ancak İzmir Bayraklı Adliyesi'nin içinde sürekli olarak özel güvenlikler tarafından avukatlara, avukat kimlik kartı sorulmaktadır. Bu bir eziyet, taciz ve saldırı haline dönüşmüştür. Özel güvenlik görevlileri, avukatlara nasıl davranması gerektiği yönünde yeterli eğitime sahip değildir. Bu durum, gözle görülür haldedir. Yaşanan eziyetlerden ve saygısızlıklardan en yakın zamanda görüneni, artık haddini aşmıştır. Zira pek çok avukat, adliye içinde birden fazla ve farklı güvenlik görevlisi tarafından hukuksuz davranışlara maruz kalmaktadır. 23 Ağustos 2024 tarihi, cuma günü, saat 13.45-14.15 arası, İzmir Bayraklı Adliyesi ana bina girişinden avukat kimlik kartının okutulması ile adliyeye hukuka uygun şekilde giriş yapılması sonrası, binanın içerisinde bulunan zemin kat sulh ceza hakimlikleri ara koridorunun açık kapısından yapılan girişin devamında, özel güvenlik görevlisinin, avukata sözlü şiddet uygulama cesaretini kendisinde bulduğu görülmüştür. Sulh ceza hakimlikleri ara koridor kapısının kapalı olması ve o ara koridor kapısının sürekli olarak kapalı tutulması ile avukatlar da o kapıdan giriş yapacağı esnada avukat kimlik kartını okutarak kapının otomatik olarak açılması sonrası içeriye avukatlar tarafından giriş yapılması gerekirken; güvenlik görevlisinin ihmali, fütursuz tutum ve davranışları ile görevini sonuna kadar savsaklaması sonucu, kapı sonuna kadar açık halde tutulmuş ve özel güvenlik görevlisinin benzer şekilde koridor içerisinde sandalyede oturarak yerinde adeta keyif yaptığı anlaşılmıştır. O esnada özel güvenlik görevlisi, kapıda ve ayakta kimlik kartı kontrolü yapmayıp ara koridorun içinde masada ve sandalyede oturarak başka şeylerle ilgilenmektedir. Ve avukatlar adliyeye avukat kimlik kartını okutarak giriş yaptıktan sonra avukatların kimlik kartlarını koridor koridor göstermeleri yönünde ( hukuksuz  ! ) bir talimat olduğuna dair hiçbir bilgi ve emare dahi yokken, avukatların bu yönde duyumları ve baro tarafından yapılan herhangi bir bildirim de mevcut değilken; özel güvenlik görevlisi, avukata sözlü olarak saldırmıştır. Özel güvenlik görevlisi, olay anında kapıyı kapalı tutmamış ve kendisi de kapıda giriş çıkışı kontrol etmeyerek pervasızca yerinde oturmuş, adeta görevini savsaklamış ve ihmal etmiş, güvenlik zaafiyeti vermiş ve bir de hiç utanmadan bunun acısını avukattan çıkartmaya yeltenmiş ve sürecin devamında kapıdan giriş yapan avukata, giriş esnasında hiçbir şey demeden ve avukat tarafından yaklaşık olarak 30-35 metre gidilmişken ve koridorun yarısına varılmışken, sırf sataşmak ve avukat düşmanlığı ile avukatları adliyede istememeye dönük hissiyatını dışa vurarak avukata, hatta o an cübbesiz olan avukata ( ! ) avukat ünvanı ile seslenerek (hatta avukatın arkasından bas bas bağırarak !) (bak nasıl da biliyorlar kişinin avukat olduğunu), avukatın dönüp bakmasıyla da "Arkanızdan üç defa bağırarak ‘Avukat …’ diye seslendim, duymuyorsunuz, kartınızı gösterin" demiş ve yine avukata sözlü olarak saldırarak, ses tonunu son derece yükseltmiştir. Oysa kendisi güvenlik giriş kapısını sonuna kadar açık tutmuş, içinde bulunulan adli tatil dönemi de dikkate alındığında koridorda hiçbir kalabalık da yokken, kendisinden kapının açık olmasının nedenini soran idari işler şefine de kapının açık olmasının sebebinin o anda çok sayıda kişinin giriş çıkış yaptığı şeklinde açıklayarak kendisini aklamaya çalışmıştır. Oysa durum bu şekilde yaşanmamış, aksine ortalıkta hiçbir kalabalık yokken (bu husus kamera kayıtlarıyla sabittir), hatta o esnada ara koridor son derece sakin bir haldeyken; sözde görevi güvenliği sağlamak olan özel güvenlik görevlisi, sorgu hakimlerinin ve ilgili savcıların bulunduğu ara koridor kapısını, etrafı seyretmek adına açık tutmuş, ardından kendisi de masaya kurulup bir de sandalyeye oturarak cep telefonuyla yahut başka şeylerle ilgilenerek veya oynayarak güvenlik açığı ve zafiyeti sergilemiştir. O anda içeriye giren herhangi bir insanın tutulması mümkün olmayıp, özel güvenlik görevlisi aslında görevini kasten ihmal etmiş ve savsaklamıştır. Orada gerçek ve ciddi anlamda güvenlik sağlayacaksa ya o kapı kapalı olmalıdır yahut kapının açık olması gerekliyse (neden gerekliyse ? de, neyse bunlar hep suçtan kurtulma çabası aslında ! ) bile, güvenlik görevlisi, kapıdan her girene kimlik kartını sormalı ve ayakta, kapıda ve kapı girişinde durmalıdır. Zira orası köy kahvesi değildir ve yayılarak oturulmamalıdır. Bir özel güvenlik görevlisi, adliye içinde avukat kovalayamaz, avukatın arkasından bağıra bağıra koşamaz. Daha kapıda kimlik kartını sorar ve sonra avukata "Buyrun" diyerek yol verir. Oysa bunların hiçbirisi olmayıp sözde özel güvenlik görevlisi, avukatın peşinden koşup ona sözlü olarak saldırıp devamında da avukata "terbiyesiz" diyerek hakarete varan hukuk ve ahlak dışı sözler sarf etmiştir. Hatta bu davranışlara tepki gösteren avukata, söz konusu özel güvenlik görevlisi tarafından sert çıkılarak "Git derdini başsavcıyı anlat, başsavcının talimatı var" denilmiştir ki, İzmir Adliyesi'nde başsavcılarla değil başsavcı vekilleri ile dahi görüşmek, güç ve yerine göre imkansızdır. Yine söz konusu özel güvenlik görevlisi, avukata, "Sen kimsin? Ben devlet memuruyum" diyebilecek cesarete dahi sahiptir. Hatta kendisine eğitimi sorulduğunda, "Ben buraya KPSS'yle atandım" diyerek avukatı adliyeden kovma cürretini göstermiştir. Peki ona, adliyeden avukatı kovma ve avukata "Sen kimsin? Ben devlet memuruyum. KPSS'yle atandım. Terbiyesiz" deme cürret ve cesaretini kim vermektedir? Hukuki bilgisi olmayan bu şahıs, bu cesareti ve gücü, kimden, hangi kişiden, hangi birimden, hangi makamdan ve hangi yasadan yahut hangi mevzuat hükmünden almaktadır? Peki onun güvenlik görevlisi olduğunu, avukat nereden bilsin?  Değil mi ama ( ! ) ? Zira görüldüğü üzere, pek de güvenliği sağladığı da yok aslında. Zira o anda içeriye giren kişinin avukat olmaması ve başkaca kimsenin saldırı amaçlı giriş yapması halinde, belki de birden fazla kişi, hakim, savcı, memur veya avukat ölecek ya da yaralanacaktı. Yine sorgu hakimlikleri ara koridoruna giriş yapan kişi, avukat değil de, bir terör eylemcisi olsaydı ve bu terör eylemcisine arkasından “Avukat” diye bağırıldığında, o kişi duracak mıydı? Hayır, durmayacaktı. Zira kendi rızası ve kendiliğinden durması haricinde, hiç kimse o mesafede ve uzaklıkta o kişiyi durduramazdı. Özel güvenlik, yerinde saydığı için saldırgan saldırısını tamamlayacaktı. Hatta çoktan İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin kapısında olunduğundan, saldırgan durmayarak bir adım daha atıp ve kalemin kapısından giriş yapıp karşısındaki odada bulunan savcıya ve savcının yan odasında bulunan memurlara suikastını düzenleyecek ve saldırısını gerçekleştirecekti. Adliyelerin güvenlikten anladığı bu mudur? Ya da nedir? Zira benim güvenlik anlayışımla benzeşmediği kesindir. Yine güvenlik denen husus, kapı girişinde mi sağlanır yoksa kapıda hiçbir güvenlik önlemi yokken giriş yapan avukat, arkasından mı kovalanır?

İçeriklerden de anlaşıldığı üzere; adliyelerde gerçek manada güvenliğin sağlanmadığı su götürmez bir gerçektir. Ancak güvenliği sağlamayan özel güvenlik, maaşını almasını iyi bir şekilde bilmekte ve aynı zamanda KPSS puanıyla övünen bu kişi, avukatın hukuk fakültesi eğitimini tanımamak kadar ağır ve bu denli yoğun cehaletin içerisinde bulunmaktadır. Adliyelerde avukatlara kötü davranmak için elinden geleni yapan, adeta elinden geleni ardına koymayan özel güvenliğin başına bir adli vakıa geldiğinde, kendisi de soluğu avukat bürosunda ve avukatın yanında alacaktır. Ancak henüz daha bunları idrak edebilecek kudret ve bilgi ile donanıma sahip değildir.  

Bir özel güvenlik görevlisi, hukuk fakültesi mezunu ve yalnızca meslek icrası için adliyede bulunan bir avukatın karşısında nasıl bu şekilde konuşabilmektedir? Bunun hesabı sorulacak mıdır? Yoksa bu olay, hasıraltı mı olacaktır? İzmir Adliyesi'nde çok sayıda özel güvenlik görevlisi olup; söz konusu kimseler, sürekli olarak adliye koridorlarında adeta cezaevi mahkumları gibi volta atarak ve elleri arkasında kavuşmuş halde (tıpkı arka sokaklarda racon kesen ağır abiler gibi) gerek bakışlarıyla gerekse saldırgan tutum ve davranışlarıyla avukatları rahatsız ve ne yazık ki taciz etmektedir. Hatta güvenlik zafiyetine doğrudan kendileri sebebiyet veren adliyenin sözde özel güvenlik görevlileri (!), avukat olduğunu bildikleri kişiye doğrudan "Avukat …." diye ve avukat ünvanıyla seslenerek sonra da "Ben senin avukat olduğunu nereden bileyim?" deyip işin içinden çıkmayı planlamakta ve çirkin tutum ve davranışlar sergilemektedir. Özel güvenlik görevlileri tarafından avukatlara sözlü şiddet uygulanmaktadır. Buna benzer başkaca hukuka aykırılıkların da yaşandığı görülmekle/duyulmakla/öğrenilmekle; adliye içi yapılan şifahi açıklamada, 'güvenlik görevlilerinin bu işi yavaş yavaş öğrenecekleri, ama bunun için zaman gerektiği ve bir anda yüzlerce alım olduğu' şeklindedir. Bu çirkinlikler adeta normalleştirilmek istenmektedir. Bunlar, kabulü mümkün olmayan hususlardır. Avukatlar, adliyelerde mağdur ve rahatsız edilmektedir. Bu hususta İzmir Adliyesi'nde doğrudan bir başsavcıya yahut başsavcı vekiline şikayet iletilmek istendiğinde; avukatın karşısına merci olarak sayılan kimseler değil, zabıt katibi ve devamında da idari işlerde görevli şef olduğu belirtilen devlet memuru çıkmaktadır. Adliyelerde avukatlara eziyet edilmesi kabul edilemeyecek niteliktedir. Adliyelerde her köşe başında yahut her ara koridorda, avukattan kimlik kartı kontrolü için avukat kimlik kartının ibrazının istenmesi hukuka aykırıdır. Bu istem, avukatı adeta taciz etme ve bıktırma politikasının bir ürünüdür. Zira güvenliğinin sağlaması gereken bir alandan bahsediliyorsa, ya o alana ait ara koridor kapısı kapalı olacaktır ve avukat, avukat kimlik kartını okutmakla kapının açılması ile giriş yapacak ya ara koridor kapısı, güvenlik görevlisinin ihmali ile açık ise, güvenlik görevlisi kapıda duracak ve avukat kimlik kartı kontrolü için hazır halde bulunacak ve  avukatın arkasından koşup ona saldırmayacak; yine gerçekten başsavcının, adliyenin her ara koridor başında avukatların kimlik kartlarının kontrolü yönünde bir talimatı var ise, bu talimatın, adliyenin herkes tarafından görülen girişinde ve ara koridorlarda özellikle de sulh ceza hakimlikleri ara koridor girişinde asılı olması sağlanacak ve benzer şekilde bu husus, barolara da bildirilerek barolar tarafından da avukatlara kısa sms'ler ile durumun iletilmesi gerekecektir. Burada özel güvenliğin avukatı taciz ve rahatsız etme ile avukata saldırma, avukatı adliye içinde kovalama hakkı ve yetkisi olmadığı gibi avukat da, her koridor başında özel güvenliğe, sırf onların da gönlü olsun diye kimlik kartını göstermek zorunda değildir. O zaman o kart okuyucu kapılar neden yapılmıştır? Devletin kasasından buna ilişkin neden masraflar ve giderler çıkmıştır? Avukatın avukat olduğunu bilmesine rağmen ve avukat, o anda cübbesiz hali ile iken dahi, onun avukat olduğunu bildiğinden avukat ünvanıyla seslenip "Avukat …." deyip sonra da saldıran özel güvenlik görevlisinin iyiniyetinden de bahsedilmeyecektir. Kaldı ki kamera kayıtları ortada olup, o alanda kalabalık olmadığı gibi kapıdan avukatla birlikte giriş çıkış yapan başkaca kimse ve kapının açık halde bulunmasını meşru kılacak başka bir sebep olmamıştır.

Peki adliyede avukatlara neden saldırılmaktadır? Adliyede avukata/avukatlara, bu ve benzeri şiddeti yaşatan sözde özel güvenlik görevlisine, İzmir Bayraklı Adliyesi, bir yaptırım uygulamış mıdır yahut uygulayacak mıdır? Yoksa birçok şikayette olduğu gibi bu olayın da ve bu Cimer şikayetinin de, üzeri kapatılacak mıdır? Yoksa bu durum, gerçekte adli merciilerin hoşuna mı gitmektedir? Kimse, bu özel güvenliğin bilgisizliği ve tecrübesizliğine dur demeyecek midir? Sahi sorarım ilgililere, adliyenin kamera kayıtları muhafaza altına alınmış mıdır? Bir avukat, ne zamana kadar özel güvenlik görevlisi tacizine ve saldırısına maruz kalacaktır?  Devlet buna ne zaman el atacaktır? Ya da gerçekten devlet bu konuya el atacak mıdır? Ve bu özel güvenlik görevlisi, o gün tüm avukatları kovalayarak hepsinden de kimlik kartı istemiş midir? Yoksa saldırmak istediklerini özel olarak mı seçmiştir? Yahut bu saldırılar da, verildiği iddia edilen emir ve talimatlara dahil midir? O günün tüm kamera kayıtları izlenmiş midir? Yahut izlenecek midir? Avukatlara yapılanların hesabı sorulacak mıdır? Yoksa ülkemizdeki diğer olaylar gibi bu da mı unutulacaktır?

Bir de, sahi avukatlar adliyede bunları yaşarken, barolar ve Türkiye Barolar Birliği nerededir?

 

Av. Arb. Ayşen GÜZEL

Av. Arb. Ayşen GÜZEL