T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
2019/99 E., 2023/604 K.
"İçtihat Metni"
YARGITAY DAİRESİ : 11. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 26-115
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Resmî belgede sahtecilik suçundan sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ın beraatlerine ilişkin Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince kurulan 02.04.2008 tarihli ve 67-110 sayılı hükümlerin, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 23.11.2011 tarih ve 19001-22071 sayı ile; "...Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenebilmesi ve sanıkların hukuki durumlarının tayini bakımından; öncelikle sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’e sürücü belgesi verilip verilmediği, hangi kurs vasıtasıyla verildiği Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden sorulup, sahteliği iddia olunan sürücü belgelerinin dayanağı olan adı geçen 10 kişi ile ilgili başvuru dosyalarının tümü celbedilip, sınavlara girmediği iddia olunan sürücü adayları yönünden sürücü kursu başvuru evrakı ve eğitim çizelgeleri ve diğer belgelerindeki imzaların kimin eli ürünü olduğu, kursa devam edip etmedikleri, sınavlara girip girmedikleri,sınava girip puanları yükseltilen adaylar için ise kurs adayı bilgi defterlerinde puan değişikliği yapılıp yapılmadığı araştırılıp, kursa hiç devam etmeyen, sınavlara girmeyen adaylar yönünden imza ve yazı örnekleri temin edilip grofoloji uzmanı bilirkişiden rapor alınıp, puanlarda değişiklik yapılan adaylar yönünden belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu göz önüne alınarak, suça konu imtihan sonuçları defterinin ilgili bölümleri incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve aldatıcı nitelikte olup olmadığı kararda tartışılıp denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması, dava konusu edilen 10 adayın soruşturma aşamasındaki sınavlara girmedikleri yönündeki beyanları ile duruşma aşamasındaki savunmaları arasındaki çelişkiler de giderilip, kurs sahibi ve çalışanı olan sanıkların fiillerin oluşumundaki rolleri ve sorumlulukları irdelenip, sanık ...’ın yöneticiliği döneminde Ankara ...Sürücü Kursu tarafından dava konusu olan 5 adet sürücü belgesinden sahte düzenlenen bulunup bulunmadığı belirlenip, sübutun ve iştirak iradesinin saptanması halinde sınava hiç girmeden ya da sınavda başarısız olduğu halde sınav sonuçları değiştirilerek ehliyet alan veya içeriği itibariyle sahte 'motorlu taşıt sürücü sertifikası' ile trafik idaresine başvuran kursiyer sanıkların eyleminin de 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasanının 49. maddesi yollamasıyla 'memurun resmi belgede sahtecilik' suçuna iştirak suçunun oluşturacağı gözetilmeden eksik soruşturma ve yerersiz gerekçe ile yazılı şekilde hükümler kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 21.05.2014 tarih ve 26-115 sayı ile sanıkların 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 339/1, 80 ve 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin verilen hükümlerin, sanık ... müdafii, sanık ... ve müdafii ile sanıklar ..., ..., ....tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 922-2106 sayı ile onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 28.01.2019 tarih ve 82715 sayı ile; “...Dosya içeriğine göre, kamu görevlisi sayılan sürücü kursu görevlilerinin sahtecilik eylemlerine iştirak eden sanıkların eylemlerinin 765 sayılı TCK'nun 352 ve 355. maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile aynı yasanın 102/4 ve 104/2 maddeleri uyarınca 7 yıl 6 aylık kesintili zamanaşımı süresinin geçmiş olması sebebiyle 5271 sayılı CMK'nun 223/8 maddesi uyarınca sanıklar hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin düşürülmesi yerine, yazılı şekilde hükümlerin onanmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Yine sanık ...'a Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Tebliğnamesinin tebliğine ilişkin 16.02.2016 tarihli tebliğ mazbatası incelendiğinde, adresin kapalı olması sebebiyle komşusu isimden imtina eden beyden sorulduğu, sanığın işte olduğunun beyan edilmesi üzerine tebligat evrakı mahalle muhtarına tebliğ edilerek 2 nolu haber kağıdının sanığın kapısına yapıştırıldığı ve aynı komşuya haber verildiği hususlarından bahsedildiği, komşunun kimlik bilgisinin yazılmaması sebebiyle yapılan tebligatın usulsüz olduğu, usulsüz tebligat sebebiyle, sanığa yeniden tebligat çıkartılması gerektiği gözetilmeden karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır.” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 19.02.2019 tarih ve 958-1626 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 5574 sayılı tebliğnamesinin sanık ...’a usulüne uygun tebliğ edilip edilmediğinin, bu bağlamda adı geçen sanığın savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının,
2- Sanık ...’ın, savunma hakkının kısıtlandığının kabulü hâlinde adı geçen sanık dışındaki diğer sanıkların, savunma hakkının kısıtlanmadığının kabulü hâlinde ise bütün sanıkların, gerçeğe aykırı şekilde düzenlenen sürücü sertifikaları ile sürücü belgeleri alıp kullanmaları şeklindeki fiillerinin, eylem tarihi itibarıyla hangi suçu oluşturduğunun,
Belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Kurucusu ve müdürü inceleme dışı sanık ..., direksiyon usta öğreticileri inceleme dışı sanıklar ... ve ..., sekreteri ise inceleme dışı sanık ... olan Özel Sevilen Motorlu Taşıt Sürücü Kursu ile kurucusu ve temsilcisi inceleme dışı sanık ... ....., müdürü inceleme dışı sanık ..., 12.06.2003 tarihine kadar vasıfsız işçisi, belirtilen tarih sonrasında ise direksiyon usta öğreticisi inceleme dışı sanık ... olan ...Otoban Motorlu Taşıt Sürücü Kursu yönünden yapılan denetimlerde, Özel Sevilen Motorlu Taşıt Sürücü Kursu kursiyerlerinden sanıklar..., ...ve ...ile ...Otoban Motorlu Taşıt Sürücü Kursu kursiyerlerinden sanıklar Şahin ve ...'ın 31.08.2002 tarihinde yapılan test sınavına katılmadıkları; yine ...Otoban Motorlu Taşıt Sürücü Kursu kursiyerlerinden sanık ...'ın 31.08.2002 tarihinde yapılan test sınavına katılmasına rağmen başarısız olduğu, ancak bu durumlara rağmen ilgili Sürücü Kursları tarafından adlarına motorlu taşıt sürücü kursu sertifikaları düzenlenip sanıklara verildiği, sanıkların da gerçeğe aykırı olarak düzenlenen bu sertifikaları kullanmak suretiyle sürücü belgesi aldıklarının tespit edildiği,
Mamak İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazılan 26.10.2004 tarihli ve 2755 sayılı yazıya göre; sanıklar adına düzenlenen motorlu taşıt sürücü kursu sertifikalarının usulüne uygun olmadığı, bu sebeple iptal edildiği, iptal edildiğine ilişkin hususun da kursların sertifika defterlerine işlendiği,
Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün 30.10.2013 tarihli ve 13 sayılı yazısında; Mamak İlçe Emniyet Müdürlüğünün 26.10.2004 tarihli yazısı ile usulsüz sertifika aldıkları bildirilen sanıkların bu belgelere istinaden düzenlettikleri sürücü belgelerinin de daimî olarak iptal edildiğinin belirtildiği,
Belirtilen iddialara dair sanıklar, inceleme dışı sanıklar ve olayla ilgili diğer şahıslar hakkında başlayan soruşturma sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 01.03.2005 tarihli ve 8486-469 sayılı iddianamesi ile adı geçenler hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kamu davası açıldığı, iddianamede sanıkların eylemlerinin; “31.08.2002 tarihinde yapılan test sınavına katılmadıkları veya katılıp ta başarısız oldukları ve bu durumu bildikleri halde, Kurs Yetkililerince içerik itibarı ile gerçeğe aykırı olarak düzenlenen kayıtlara (Sürücü Sertifikasına) istinaden, usulsüz olarak aldıkları Sürücü Belgesini kullandıkları” şeklinde anlatıldığı,
Dosyayı ele alan Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince 02.04.2008 tarih ve 67-110 sayı ile; “…Dosya kapsamından, toplanan delillerden, kursiyer oldukları ve atılı suçları işlediklerine dair yeterli ve kesin delil bulunmadığı gibi bu sanıkların sahte olduklarını bildikleri ehliyetleri bilerek kullandıkları yönünde yeterli, kesin, inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından...” gerekçesine dayanılarak sanıklar hakkında beraat hükümleri kurulduğu,
Bu hükümlerin katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince; “…Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenebilmesi ve sanıkları hukuki durumlarının tayini bakımından; öncelikle sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’e sürücü belgesi verilip verilmediği, hangi kurs vasıtasıyla verildiği Ankara Emniyet Müdürlüğünden sorulup, sahteliği iddia olunan sürücü belgelerinin dayanağı olan adı geçen 10 kişi ile ilgili başvuru dosyalarının tümü celp edilip sınavlara girmediği iddia olunan sürücü adayları yönünden sürücü kursu başvuru evrakı ve eğitim çizelgeleri ve diğer belgelerindeki imzaların kimin eli ürünü olduğu, kursa devam edip etmedikleri, sınavlara girip girmedikleri, sınava girip puanları yükseltilen adaylar için ise kurs adayı bilgi defterlerinde puan değişikliği yapılıp yapılmadığı araştırılıp, kursa hiç devam etmeyen, sınavlara girmeyen adaylar yönünden imza ve yazı örnekleri temin edilip grafoloji uzmanı bilirkişiden rapor alınıp, puanlarda değişiklik yapılan adaylar yönünden belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu göz önüne alınarak, suça konu imtihan sonuçları defterinin ilgili bölümleri incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve aldatıcı nitelikte olup olmadığı kararda tartışılıp denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması, dava konusu edilen 10 adayın soruşturma aşamasındaki sınavlara girmedikleri yönündeki beyanları ile duruşma aşamasındaki savunmaları arasındaki çelişkiler de giderilip, kurs sahibi ve çalışanı olan sanıkların fiillerin oluşumundaki rolleri ve sorumlulukları irdelenip, sanık ...’ın yöneticiliği döneminde Ankara ...Sürücü Kursu tarafından dava konusu olan 5 adet sürücü belgesinden sahte düzenlenen bulunup bulunmadığı belirlenip, sübutun ve iştirak iradesinin saptanması halinde sınava hiç girmeden ya da sınavda başarısız olduğu halde sınav sonuçları değiştirilerek ehliyet alan veya içeriği itibariyle sahte ‘motorlu taşıt sürücü sertifikası’ ile trafik idaresine başvuran kursiyer sanıkların eyleminin de 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasanının 49. maddesi yollamasıyla ‘memurun resmi belgede sahtecilik’ suçuna iştirak suçunu oluşturacağı gözetilmeden eksik soruşturma ve yerersiz gerekçe ile yazılı şekilde hükümler kurulması…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece eksik hususlar araştırıldıktan sonra 21.05.2014 tarih ve 26-115 sayı ile sanıkların 765 sayılı TCK’nın 339/1, 80 ve 59. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, bu hükümlerin de sanık ... müdafii, sanık ... ve müdafii ile sanıklar Müjdat, Serkan, ... ve Kenan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 922-2106 sayı ile onanmasına oy çokluğuyla karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ise;
“...Dosya içeriğine göre, kamu görevlisi sayılan sürücü kursu görevlilerinin sahtecilik eylemlerine iştirak eden sanıkların eylemlerinin 765 sayılı TCK'nun 352 ve 355. maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile aynı yasanın 102/4 ve 104/2 maddeleri uyarınca 7 yıl 6 aylık kesintili zamanaşımı süresinin geçmiş olması sebebiyle 5271 sayılı CMK'nun 223/8 maddesi uyarınca sanıklar hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin düşürülmesi yerine, yazılı şekilde hükümlerin onanmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Yine sanık ...'a Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Tebliğnamesinin tebliğine ilişkin 16.02.2016 tarihli tebliğ mazbatası incelendiğinde, adresin kapalı olması sebebiyle komşusu isimden imtina eden beyden sorulduğu, sanığın işte olduğunun beyan edilmesi üzerine tebligat evrakı mahalle muhtarına tebliğ edilerek 2 nolu haber kağıdının sanığın kapısına yapıştırıldığı ve aynı komşuya haber verildiği hususlarından bahsedildiği, komşunun kimlik bilgisinin yazılmaması sebebiyle yapılan tebligatın usulsüz olduğu, usulsüz tebligat sebebiyle, sanığa yeniden tebligat çıkartılması gerektiği gözetilmeden karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz yoluna başvurulduğu,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 5574 sayılı tebliğnamesinin sanık ...’a tebliğ edildiğine dair dosya içerisinde bulunan tebligat evrakının incelenmesinde; Yargıtay 11. Ceza Dairesince, sanık ...’ın dosya kapsamında bilinen en son adresi olan ve aynı zamanda MERNİS’te ikametgâh adresi olarak kayıtlı görünen ... Kapı No: 5 Ümraniye/İstanbul'da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 5574 sayılı tebliğnamesinin tebliğ edilmek üzere 4001652005586 barkod numaralı evrakın düzenlendiği, tebligat zarfına; "BU ZARFTA Tebliğname- 2016/5574 VARDIR." ve “TEBLİĞ EDİLEN HUSUS: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 2016/5574 sayılı tebliğnamesi tebliğ olunur.” şerhlerinin konulduğu, tebligat evrakının sol yarısı üzerine de posta dağıtıcısı tarafından; “Gösterilen adrese gidildi. Adresin kapalı olması sebebiyle komşusu ismini imtina eden beye soruldu. Komşusunun şifai beyanına göre muhatap işte olduğundan tebliğ evrakı mahalle muhtarına tebliğ edilerek 2. No.lu haber kâğıdı muhatabın kapısına yapıştırıldı. Aynı komşusuna haber verildi.” ibarelerinin yer aldığı kaşe ve yazının yerleştirildiği, alt kısmının imzalandığı, hemen altında da Namık Kemal Mahallesi Muhtarı Halil Dalçık kaşesi, Muhtarlık mührü ve bir adet imzanın bulunduğu, mührün sağ tarafında ise 16 Şubat 2016 tarihine yer verildiği,
Sanığın, hakkındaki yakalama kararının kaldırılması talebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanlığına hitaben yazdığı 18.02.2019 tarihli dilekçesinde de; adresini; “Namık Kemal Mahallesi, Doğan Sokak, No:11/5 Ümraniye/İstanbul” olarak belirttiği,
Ceza Genel Kurulunca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ve Özel Dairenin itirazın reddine dair kararının, 08.03.2019 tarihinde aynı adreste sanığın eşine usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 5574 sayılı tebliğnamesinin sanık ...’a usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği, bu bağlamda adı geçen sanığın savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığı
1- İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için bu konudaki Anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasa'nın“Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir...",
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi ise;
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır..." şeklinde düzenlenmiş olup Anayasa'mızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
CMK'nın "Tebligat usulleri" başlıklı 37. maddesi de;
"(1) Tebligat, bu Kanunda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen hükümlere göre yapılır.
(2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilir." şeklinde düzenlenmiştir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinde;
"Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Adres, muhatabın konut veya iş yeri adresi olabilir. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Ancak, tebligatı çıkaran makama bildirilen adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâllerinde, muhatabın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na göre adres kayıt sistemindeki adresi bilinen son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılacaktır (Canan Ruhi- Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, s. 82).
Aynı Kanun’un “Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesinde; "13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır." hükmü yer almıştır.
Bu düzenlemeye göre, muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi hâlinde tebliğ evrakı, aynı Kanun’un 13 (hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine), 14 (askeri şahıslara), 16 (aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye), 17 (belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra edenlere) ve 18. maddesinde belirtilen (otel, hastane, tedavi veya istirahat evi, fabrika, mektep, talebe yurdu gibi içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde) muhatap adına tebligatı kabul etmeye yetkili olan kişilere imza karşılığında tebliğ memuru tarafından teslim edilecektir. Tebliğ memuru, muhatabın geçici olarak başka yere gittiği hususunda bilgi veren kişiye ne zaman döneceğini de sormalıdır. Tebligat Kanunu’nun 20. maddesinin uygulanabilmesi için tebliğ evrakında belirtilen adreste bir kişinin bulunması gerekir. Adreste hiç kimse bulunmayıp komşunun beyanına göre adresin kapalı olduğu durumlarda 20. maddenin uygulanması mümkün değildir. Adreste bulunan kişiden alınacak cevap, hangi maddenin uygulanacağı yönünden önem taşımaktadır. Belli bir süre şehir dışına seyahate çıkan muhataba tebligat, Tebligat Kanunu’nun 20. maddesine göre yapılacakken aynı günün akşamı eve dönecek olan fakat dağıtım saatinde adreste bulunmayan muhataba tebligat, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre yapılacaktır (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, a.g.e, s. 444-445).
Anılan Kanun’un “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesi;
“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır ...",
Aynı Kanun’un ''Tebliğ Mazbatası'' başlıklı 23. maddesi;
"Tebliğ bir mazbata ile teşvik edilir. Bu mazbatanın:
...
7. 21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muamelenin yapıldığını, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen sebebi,
İhtiva etmesi lazımdır”,
Tebliğ tarihinde yürürlükte bulunan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Muhatabın adreste bulunmaması, ölmesi veya adresinden sürekli olarak ayrılması halinde yapılacak işlem” başlıklı 30. maddesinin birinci fıkrası; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.”,
Anılan Yönetmelik’in “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden kaçınma ile adres kayıt sistemindeki adreste bulunamama halinde yapılacak işlem” başlıklı 31. maddesi;
“(1) Tebliğ memuru;
a) Muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kişiler, o adreste bulundukları halde hiçbirinin tebliğ anında gösterilen adreste mevcut olmamaları,
b) Muhatap ya da kendilerine tebligat yapılabilecek kişilerin tebellüğden kaçınması,
c) Muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu husus meşruhat verilerek çıkarılması,
Hallerinden biri gerçekleştiği takdirde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim eder. Tebliğ memuru, ek-1’de yer alan (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. (a) bendinde belirtilen halin gerçekleşmesi durumunda tebliğ memuru, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir.
(2) Birinci fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca 30 uncu maddeye göre araştırma yapılmaz.”
Biçiminde düzenlenmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre, tebliğ memuru adresin doğru olduğunu tespit eder, ancak adreste tebliğ yapılabilecek kimseyi bulamazsa veya adresin kapalı olduğunu görürse tebliğ imkânsızlığı söz konusu olacaktır (Mahmut Bilgen, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, s.197).
Tebliğ imkânsızlığı durumunda, muhatap veya onun adına tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırmakla beraber, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.04.2011 tarihli ve 252-58; 10.02.2009 tarihli ve 165-18; 20.02.2007 tarihli ve 39-36, 02.07.2002 tarihli ve 154-282 sayılı kararlarında da benzer hususlar vurgulanmıştır.
Tebligat Kanunu’nun 21 ve 23. maddelerinde, tebligatın yapılacağı sırada gösterilen adreste muhatap veya onun adına tebliğ yapılacak kimselerden hiçbirinin bulunmaması hâlinde tebligat evrakının kime teslim edileceği, tebliğ memurunun sırayla hangi işlemleri yapacağı açıkça düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu olaya ilişkin tebliğ tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 30 ve 31. maddelerinde de benzer düzenlemelere yer verilmiştir.
Muhatabın adreste bulunmaması hâlinde tebliğ memurunun öncelikle bunun nedenini, geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığını bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclis üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek bunların beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde de bu durumu yazarak tutanağı kendisinin imzalaması gerektiği Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Tebligat adresinde ikamet etmekle birlikte muhatabın geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve tevsik edilmesi hâlinde, tebliğ evrakının muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclis azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza karşılığı teslim edilip anılan Yönetmelik’in ek-1’indeki (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnamenin kapıya yapıştırılması ve mümkün oldukça komşulardan birinin varsa yönetici veya kapıcının durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.
Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin uygulanmasında, tebliğ memuru tebligat adresine gittiğinde, o adresin muhatabın adresi olduğunu anlarsa; örneğin, kapının üstünde açık ve seçik bir biçimde muhatabın adının yazılı olması veya yazılı olmamasına rağmen, komşudan, yöneticiden veya diğer kişilerden edindiği bilgiden o adresin muhatabın adresi olduğunu tespit etmesi hâlinde, muhatabın veya onun adına tebligatı kabule yetkili kişilerin neden o anda adreste bulunmadıklarını araştıracaktır. Tebligat memuru, adreste o anda kimse yoksa da kısa bir süre sonra muhatabın veya onun adına tebligatı almaya yetkili kişilerin adrese geleceğini öğrenirse, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre işlem yapacaktır (Ejder Yılmaz-Tacar..., Tebligat Hukuku, Yetkin Yayınevi, s. 577).
Muhatap veya onun adına tebligatı alabilecek kimselerin o adreste ikamet etmekle birlikte yalnızca tebliğ saatinde adreste bulunmamaları hâlinde, adrese geldiklerinde durumdan haberdar olmaları amaçlandığından, olanaklı olduğu durumlarda komşuya haber verme söz konusu olacaktır. Fakat belirtildiği üzere en yakın komşuya durumu bildirme, ancak imkân dâhilinde ise söz konusu olabilir. Geniş bir arazi içerisinde tek bir evin olması ve komşunun bulunmaması durumunda tebliğ memuru tarafından tebliğ mazbatasına yazılan beyanda söz konusu durum açıkça belirtilmelidir. Bu bakımdan, Tebligat Kanunu’nun 21. maddesindeki komşuya ve varsa yönetici veya kapıcıya haber verme durumu, adreste kimse bulunmaması hâline özgüdür. Adreste bulunanların tebligatı almaktan imtina etmeleri hâlinde ise komşu, yönetici veya kapıcıya haber vermeye gerek yoktur. Zira, haber verme koşulunun amacı, muhatabın veya onun adına tebligatı alabilecek kimselerin adrese geldiği zaman durumdan haberdar edilmesidir (Yılmaz-Çağlar, s. 547).
Sonuç olarak en yakın komşularından birine, varsa yöneticiye veya kapıcıya haber verme sadece tebliğ imkânsızlığı hâlinde söz konusudur. Yani muhatap belirtilen adreste oturmakta olup dağıtım saatinde muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kimselerden birinin adreste bulunmadığı hâlde ve muhatabın dağıtım saatinden sonra adrese dönecek olması durumunda mevzu bahis olacaktır. Bununla birlikte, belirtilen hukuki düzenlemeler karşısında, tebliğ memuru tarafından kendisine haber verilen komşu, yönetici veya kapıcının isim verme ve imza atma zorunluluğu ile tebliğ memurunun bu hâlde başka bir komşuya, varsa yöneticiye veya kapıcıya haber verme görevinin bulunmadığı anlaşıldığından, isim ve imzadan imtina edildiğinin tebliğ mazbatasına yazılmasının yeterli olduğu kabul edilmelidir.
Diğer taraftan, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı ile Yardımcılarının Görevleri" başlıklı 28. maddesi;
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin vereceği görevleri yapar. Özel hükümler saklı kalmak kaydıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Vekilinin yokluğunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına vekillik eder. Başyardımcının da bulunmadığı zamanlarda bu görevi en kıdemli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcısı yapar.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcıları, kendilerine verilen dosyaların tebliğnamelerini, karar düzeltme ve itiraz yoluna başvurma işlemlerini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına düzenler ve onun yerine imza ederler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının vereceği diğer işleri görürler.
Zamanaşımı Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (5) ve (6) numaralı bentleri kapsamında olan suçlara ilişkin dava dosyaları temyiz üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğname düzenlenmeksizin ilgili daireye gönderilir. Daire kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karar düzeltme ve itiraz kanun yollarına başvurma yetkisi vardır." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 37. maddesi ise;
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı yardımcılarının görevleri:
1- Verilen işleri süresinde ve eksiksiz inceleyip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına düzenleyecekleri ve imza edecekleri tebliğnamelere bağlıyarak sonuçlandırmak,
2- Dairelerden çıkan ilâmları uygulama, içtihat ve tebliğnamelere uygunluk açılarından inceleyerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görüşüne göre karar düzeltme veya itiraz yollarına gitmek,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı başyardımcısı tarafından düzenlenecek sıraya göre Ceza Genel Kurulu ile dairelerin duruşmalarına katılarak düşüncesini bildirmek,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı başyardımcısı tarafından düzenlenecek sıraya göre ceza dairelerinin günlük çalışmaları sona erinceye kadar çalışma saati dışında nöbet tutmak,
5- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından verilecek ve ayrıca kanun ve yönetmelikle verilen diğer görevleri yapmaktır." hususlarını içermektedir.
Anılan Kanun ve Yönetmelik maddeleri uyarınca Yerel Mahkemece verilen kararların temyiz yoluyla incelenmesinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca o konudaki hukuki görüşün açıklandığı bir tebliğnamenin düzenlenmesi zorunludur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması için konu hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına da bakmakta fayda bulunmaktadır.
AİHM; başvurucunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyi talep ederek ona erişim sağlama imkânının bulunmamasının başvurucunun çekişmeli yargılama hakkını temin etmek için yeterli güvenceyi sağlamadığını belirtmektedir. Ayrıca başvurucunun avukatından inisiyatif kullanarak düzenli aralıklarla dosyaya yeni unsurların dahil olup olmadığını araştırmasını beklemenin onun üzerinde orantısız bir yük oluşturacağını ve temyiz incelemesi sürecinde tebliğname hakkında görüş bildirebilmesi için tam anlamıyla bir fırsat tanınmamış olacağını vurgulamaktadır (Göç [GK], B. No: 36590/97, 11/7/2002, § 57).
Nitekim söz konusu AİHM kararıyla uyumlu bir biçimde 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun "Temyiz istida ve layihasının tebliği ve cevabı" başlıklı 316. maddesine 4778 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname taraflara ilgili dairece tebliğ olunur." fıkrası eklenmiş, daha sonra 4829 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile aynı Kanun’un 316. maddesinin üçüncü fıkrası; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsî davacı veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir." şeklinde değiştirilmiştir.
CMK'nın tebliğnamenin tebliğini düzenleyen "Temyiz dilekçesinin tebliği ve cevabı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevi" başlıklı 297. maddesinin üçüncü fıkrası ise; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi hâlinde sanık veya müdafii ile katılan veya vekillerine ilgili dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren bir hafta içinde yazılı olarak cevap verebilir." şeklinde düzenlenmiştir.
CMK’nın yürürlüğe girmesinden sonraki tarihli bir kararında AİHM, başvurucunun tebliğname kendisine tebliğ edilmediği için ona karşı iddialarını ileri süremediğine ilişkin başvurusunda tebliğnamenin başvurucunun avukatına tebliğ edilmiş olması nedeniyle başvurucunun tebliğnameye karşı düşüncelerini ileri sürme imkânı bulduğunu ve başvurucunun iddiasının bu nedenle açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirterek başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Aras/Türkiye, B. No: 15065/07, 18/11/2014, §§ 45, 46).
2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Yargıtay 11. Ceza Dairesince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 5574 sayılı tebliğnamesinin tebliği için, sanık ...’ın dosya kapsamında bilinen en son adresi olan ve aynı zamanda MERNİS’te ikametgâhı olarak kayıtlı görünen ... Kapı No: 5 Ümraniye/İstanbul adresine çıkarılan tebligatın söz konusu adreste sanık ...'ın komşusuna sorulup muhatabın işe gittiğinin öğrenilmesi üzerine tebliğ imkânsızlığı nedeniyle Tebligat Kanunu'nun 21. maddesi uyarınca mahalle muhtarlığına teslim edildiği, düzenlenen 2 Nolu haber kâğıdının da adresin kapısına yapıştırıldığı, durumdan haberdar edilen aynı komşunun ismini belirtmekten imtina ettiği şerhi konularak 16.02.2016 tarihinde tebligat işleminin gerçekleştirildiği anlaşılmış olup; sanığın bilinen en son adresi ile hakkındaki yakalama kararının kaldırılması talebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanlığına hitaben yazdığı 18.02.2019 tarihli dilekçesinde bildirdiği adresin aynı olduğu, yine Ceza Genel Kurulunca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ve Özel Dairenin itirazın reddine dair kararının, 08.03.2019 tarihinde aynı adreste sanığın eşine usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, bu bağlamda sanığın tebliğ tarihinde söz konusu adreste oturduğu ancak sanık veya onun adına tebligat yapılabilecek kimsenin tebliğ saatinde adreste geçici olarak bulunmadıkları anlaşıldığından, kendisine haber verilen, ancak isim ve imzadan imtina eden komşunun, sanığın adreste geçici olarak bulunmadığına ilişkin beyanının Tebligat Kanunu’nun 21 ve tebliğ tarihinde yürürlükte olan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 30 ve 31. maddelerinde düzenlenen tebliğ imkânsızlığı hükümlerine uygun olarak tebliğ mazbatasında belirtilmesinin yeterli olması, en yakın komşuya haber verilmesinin ancak mümkün ise zorunluluk arz etmesi, kendisine haber verilen komşu, yönetici veya kapıcının isim verme ve imza atma zorunluluğu ile tebliğ memurunun bu hâlde başka bir komşuya, varsa yöneticiye veya kapıcıya haber verme görevinin bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığa yapılan tebligat işleminin, Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’e uygun olarak gerçekleştirildiği, açıklanan gerekçeyle sanığın savunma hakkının kısıtlanmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanık ...’a tebliğnamenin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğine ve dolayısıyla adı geçen sanığın savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin itirazının reddine karar verilmelidir.
B. Sanıkların, gerçeğe aykırı şekilde düzenlenen sürücü sertifikaları ile sürücü belgeleri alıp kullanmaları şeklindeki fiillerinin, eylem tarihi itibarıyla hangi suçu oluşturduğu
1- İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
765 sayılı TCK'nın 339. maddesinde, kamu görevlisinin sahte resmî belge düzenleme, gerçek bir belgeyi tağyir ve tahrif etme eylemleri yaptırıma bağlanmış, aynı Kanun’un 342. maddesinde ise kamu görevlisi olmayan kişilerin resmî belgede sahtecilik eylemleri düzenlenmiştir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili olan ve 765 sayılı TCK’nın altıncı babının, dördüncü faslında “Hüviyet cüzdanı ve Nüfus Tezkeresi, Pasaport, Ruhsatname, İlmuhaber, Şahadetname ve Beyannamelerde Sahtekârlık” başlığı altında yer alan;
350. maddesi;
“1- Hüviyet cüzdanlarını nüfus tezkerelerini, pasaportları ve ruhsatnameleri taklid edenler veya bunların yazılarını değiştirenler;
2- Bu gibi sahih vesikaları kimlere ita kılınmış ise onlardan başkasına veya diğer bir mekan ve zamanda verilmiş gibi göstermek maksadile değiştirenler yahut bunların sıhhat ve itibarı için lazımgelen tasdik muamelesini ve matlüb olan şartlarını sahte olarak ifa kılınmış gibi gösterenler;
3 - Böyle taklid edilmiş veya değiştirilmiş nüfus tezkere ve hüviyet cüzdanı ve pasaport ve ruhsatnameleri kullanan ve kullanmak maksadile başkalarına teslim ve ita eyliyenler;
Bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.”,
351. maddesi;“Bir kimse hüviyet cüzdanı, nüfus tezkeresi, ruhsatname veya pasaport almak maksadıyla bu evrakta kendi isim ve şöhret veya sıfatını sahte olarak dercettirir veyahut şahadet etmek suretiyle bu yolda evrak almak fiilinde başkasının cürüm ortağı olursa altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin liradan otuzbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.”,
352. maddesi; “Bir memur memuriyetini icra halinde geçen maddelerde beyan olunan cürümlerden birini işler veya her ne suretle olursa olsun bu cürümleri işlemekte başkasıyla birleşirse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”,
355. maddesi; "Bir memur veya vesika itasına yetkili olan diğer bir kimse bu vesikaları verdiği kimseler hakkında teveccüh yahut hususi ve umumi emniyet celbine veya hizmet ve memuriyet ve kanunun temin ettiği müsaade ve menfaatler kazanmaya yahut bazı hizmet ve memuriyetlerden kurtulmaya dayanak olacak surette iyi haline veya yoksulluğuna veya sair hallere dair yalan olarak şahadet eylerse iki aydan altı aya kadar hapis ve üçbin liradan onbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.",
356. maddesi ise; "Bir kimse 354 ve 355 inci maddelerde yazılı sıfat va yetkiyi haiz olmadığı halde ilmühaber ve vesikaları taklit eder yahut bunların sahih olanlarını tahrif eyler ve bir kimse bu yolda tanzim olunmuş ilmühaber ve vesikaları kullanırsa üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.",
Şeklindedir.
Buna göre 765 sayılı TCK'nın 350. maddesinde; hüviyet cüzdanları, nüfus tezkereleri, pasaportlar ve ruhsatnameler tek tek belirtilerek bu tür belgelerin sahtesinin oluşturulması, üzerinde değişiklik yapılması, kullanılması, kullanılması amacıyla başkasına teslim edilmesi aynı Kanun’un 342. maddesindeki kamu görevlisi olmayan kimsenin sahteciliğinden bağımsız ve belirtilen maddeye nispeten daha hafif bir yaptırıma bağlanmıştır.
Aynı Kanun’un 351. maddesiyle failin, hüviyet cüzdanı, nüfus tezkeresi, pasaport ve ruhsatname almak amacıyla kendi adını sahte olarak kaydettirmesi veya başka birinin söz konusu belgeleri alması için iştirak iradesiyle hareket etmesi durumlarında anılan madde uyarınca; 352. maddesiyle ise anılan belgeleri düzenlemeye yetkili bir kamu görevlisinin başka bir faille iştirak iradesi dahilinde veya bizzat sahte olarak tanzim etmesi hâllerinin de bu madde uyarınca cezalandırılacağı belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 06.11.2007 tarihli ve 203-224 ile 25.06.1984 tarihli ve 41-248 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, 765 sayılı TCK'nın 355. maddesinde cezalandırılan eylem failin karşı tarafa yarar sağlamak için yalan yere doğrulama yapmak suretiyle sahte belge düzenleme eylemidir. Fail, maddede sayılan çıkarları sağlamak için belli koşulları yalan yere doğrulamakta ve teyit etmekte, karşı tarafa özel bir yarar sağlamaktadır.
Bu suçla korunan belgeler ise teveccüh celbine yarayabilecek, genel ya da özel güven sağlayabilecek, hizmet veya memuriyet elde etmeye yarayabilecek, kanunun sağladığı izin ve yararları koruyan ve hizmet veya yükümlülüklerden kurtulmayı sağlayabilecek nitelikteki belgelerdir.
765 sayılı TCK'nın 356. maddesinde de; yetkisi olmayan kimselerce aynı Kanun’un 354 ve 355. maddelerinde öngörülen belgelerin düzenlenmesi ve tahrif edilmesi ya da üçüncü bir kişinin bu şekilde düzenlendiğini bildiği belgeyi bilerek kullanması durumu düzenlenmiştir.
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından suç tarihinde yürürlükte bulunan 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile bu Kanun’un 14.02.2007 tarihinde mülgasıyla yürürlüğe giren 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun uyuşmazlık konusuyla ilgili hükümleri üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
625 sayılı Kanun'un 49. maddesi; “Özel öğretim kurumlarının yönetici ve öğretmenleri suç işlemeleri halinde veya görevlerinden ötürü kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı 765 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından memur sayılır.”,
5580 sayılı Kanun’un 9. maddesi; “....Kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler, görevleri sırasında suç işlemeleri veya görevleri nedeniyle kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılır.” ,
Şeklinde düzenlenmiştir.
Gerek suç tarihinde yürürlükte bulunan 625 sayılı Kanun'da gerekse 14.02.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5580 sayılı Kanun'da özel öğretim kurumlarının yönetici ve öğretmenlerinin görevleri sırasında suç işlemeleri hâlinde ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılacakları belirtilmiş olup 5580 sayılı Kanun'da önceki düzenlemeye ek olarak anılan kurumlarda görev yapan öğretici ve usta öğreticilerin de görevleri nedeniyle işledikleri suçlardan ceza kovuşturması yönünden kamu görevlisi sayılacakları hükme bağlanmıştır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Özel Sevilen Motorlu Taşıt Sürücü Kursu ile ...Otoban Motorlu Taşıt Sürücü Kursu'nda yapılan denetimlerde; Özel Sevilen Motorlu Taşıt Sürücü Kursu kursiyerlerinden sanıklar..., ...ve ...ile ...Otoban Motorlu Taşıt Sürücü Kursu kursiyerlerinden sanıklar Şahin ve ...'ın 31.08.2002 tarihinde yapılan test sınavına katılmadıkları; yine ...Otoban Motorlu Taşıt Sürücü Kursu kursiyerlerinden sanık ...'ın 31.08.2002 tarihinde yapılan test sınavına katılmasına rağmen başarısız olduğu ancak bu durumlara rağmen ilgili Sürücü Kursları tarafından adlarına motorlu taşıt sürücü kursu sertifikaları düzenlenip sanıklara verildiği, sanıkların da gerçeğe aykırı olarak düzenlenen bu sertifikaları ilgili makama ibraz etmek suretiyle sürücü belgesi alıp kullandıklarının tespit edildiği olayda; sürücü sertifikalarının, sürücü belgesi almak amacıyla kullanılan ve kişilerin sürücü belgesi alması yönünde yeterli olduklarını ispata yarayan ve bu duruma şahitlik eden belgelerden olması nedeniyle, anılan belgelerin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ve sanıkların lehine olan 765 sayılı TCK’nın 355. maddesinde belirtilen şahadetname niteliğindeki belgelerden olduğu, sanıkların bu belgeler ile ilgili Emniyet Müdürlüklerine başvurarak aldıkları sürücü belgelerinin ise yine suç tarihi itibarıyla lehe olan aynı Kanun’un 350. maddesinde belirtilen belgelerden sayıldığı hususları birlikte değerlendirilip 765 sayılı Kanun’un 350. maddesinde yer alan suçun yaptırımının aynı Kanun’un 355. maddesindeki suça nazaran daha ağır yaptırım içerdiği de göz önüne alındığında, eylem tarihi itibarıyla sanıkların fiillerinin zincirleme şekilde 765 sayılı TCK’nın 350. maddesinde yer alan suçu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı kabul edilerek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 13.03.2018 tarihli ve 922-2106 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.05.2014 tarihli ve 26-115 sayılı kararının bozulmasına karar verileceğinden sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımına uğrayıp uğramadığının da denetlenmesi gerekmiştir.
Bu doğrultuda, 765 sayılı TCK'nın 350. maddesinde düzenlenen hüviyet cüzdanı ve nüfus tezkeresi, pasaport, ruhsatnamelerde sahtecilik suçunun yaptırımı bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş olup aynı Kanun’un 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl, aynı Kanun’un 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 6 aydır. Suç tarihi olarak kabul edilen 26.10.2004 tarihi itibarıyla sanıkların lehine olan 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı süresi, Özel Dairenin 23.11.2011 tarihli bozma kararından sonra Yerel Mahkemenin kurduğu 21.05.2014 tarihli hükümden önce 26.04.2012 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının söz konusu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Dairenin sanıklar hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan hükümlerin onanmasına dair kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükümlerinin suçun nitelendirilmesinde hataya düşülüp buna dayalı olarak dava zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davalarının 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
A) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2016 tarihli ve 5574 sayılı tebliğnamesinin sanık ...’a usulüne uygun tebliğ edilip edilmediğinin, bu bağlamda adı geçen sanığın savunma hakkının kısıtlanıp kısıtlanmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu yönünden REDDİNE,
B) Sanıkların, gerçeğe aykırı şekilde düzenlenen sürücü sertifikaları ile sürücü belgeleri alıp kullanmaları şeklindeki fiillerinin, eylem tarihi itibarıyla hangi suçu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu yönünden ise KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 13.03.2018 tarihli ve 922-2106 sayılı sanıklar hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına dair kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.05.2014 tarihli ve 26-115 sayılı sanıklar hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, suçun nitelendirilmesinde hataya düşülüp buna dayalı olarak dava zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davalarının 765 sayılı TCK’nın 102/4, 104/2 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.11.2023 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık konusu yönünden de oy birliğiyle karar verildi.