Cumhurbaşkanı tarafından acele şekilde onanarak Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren ve yargı reformu olarak adlandırılan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”; siyasetin, yargıyı ele geçirme operasyonu olarak eleştirilere uğradı. Aslında bir çoğu haklı olan bu eleştirilerin yanında, hemen hemen hiç kimsenin, bu yasa ile yargı mensuplarına getirilen dokunulmazlık ve imtiyazı hiç eleştirmemiş olması asıl eleştirilmesi gereken konuyu oluşturmaktadır. Bu yönü itibariyle, yargı reformuna ilişkin yeni yasanın “bir yüzü kapalı kalmış” olmaktadır.

         YARGI MENSUPLARINA GETİRİLEN AYRICALIKLAR

         Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştiren, yeni daireler ekleyen ve üye sayısını artıran kanun bu yönleri itibariyle çok eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin tamamı doğru ve yerindedir. Yapılan değişiklik endişe vericidir. Ancak asıl eleştirilmesi gereken konu, bu kanunla yargı mensuplarına getirilen büyük ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklardır. Üzülerek belirtmek gerekir ki bunlar, bu güne kadar hiç söz konusu olmamış, eleştirilmemiş, getiriliş amacı ve sonuçları üzerinde durulmamıştır.

         NE KADAR YETKİ, O KADAR SORUMLULUK

         Getirilen değişiklikle, hakim ve savcıların kişisel kusur ve haksız fiillerinden ötürü dava açılamayacaktır. Cumhurbaşkanı tarafından acele şekilde imzalanarak Resmi Gazetede yayınlanan ve yürürlüğe giren kanuna göre; Hakim ve savcılara yürüttükleri soruşturma ve kovuşturmada yaptıkları kişisel kusur nedeniyle dahi dava açılamayacaktır. Yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlarda olabilecek hata ve kusurlar nedeni ile de, dava açılamayacaktır. Böyle bir imtiyaz hiç kimseye tanınmamıştır. Bu şekilde düşünüldüğü takdirde, hatalı tedavi yapan doktordan, yaptığı bina yıkılan müteahhitten, savunma görevinde kusuru olan Avukattan da hesap sorulmamalıdır. “Yetki sahibi olan kişi yetkisi oranında sorumlu olmalıdır.” Hem yetkisi olup, hem de bu yetkinin kullanılmasından ötürü sorumlu tutulmamak kabul edilemez bir davranıştır. Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Genelkurmay Başkanını mahkemeye verebilmek mümkün iken, yanlış işlem yapan, hatalı karar veren, kişisel kusuru olan yargı mensuplarına karşı doğrudan dava açılamaması yanlış bir uygulamadır.

         TÜRK HAKİM VE SAVCILARININ AYRICALIKLARA İHTİYACI YOKTUR

         Hakim ve savcıların işlemlerinden ötürü kendilerine değil devlete karşı dava açılabileceği yolunda kanuni düzenlemeler yapılmıştır. Kişinin ve kamu görevlisinin eylem ve işlemlerinden ötürü öncelikle devlete karşı dava açılması ise ayrı bir sakınca kaynağıdır. Devlet, başkalarının kusurlarını karşılayıcı bir organ değildir. Devletin, kusurlu kişiye rücuu da çok zor ve ayrı koşullara bağlanmaktadır. Bu konuda yapılan  eleştiriler, yargı organlarını zayıflatıcı değil aksine güçlendirici olacaktır. Türk hakim ve savcıları bir takım  ayrıcalıklara gereksinme duymayacak kadar görev bilincine sahip, yetenekli kişilerdir. Bizim eleştiri ve görüşlerimiz de yargıya duyulan saygıdan kaynaklanmaktadır. Bir çok yargı mensubunun da bu konuda aynı fikirleri paylaştığı inancındayız. Ancak bu görüşlerin dile getirilmemiş olması büyük bir noksanlıktır.  

 

Av.A.Erdem Akyüz