Uygulamada 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 118. maddesinin 5253 Sayılı Dernekler Kanunu’na yaptığı atıfla siyasi parti il teşkilatı yöneticilerine il kongresinin toplanmasıyla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmediklerinden bahisle idari para cezası uygulanması örgütlenme özgürlüğüne bir müdahale olarak değerlendirilmiştir. Buna benzer idare tarafından siyasi partilere yönelik uygulanabilecek idari yaptırımların da örgütlenme özgürlüğüne birer müdahale oluşturacağı açıktır. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi siyasi parti sorumluları hakkında yaptırım uygulama konusunda mülki amirlerin Dernekler Kanunu’ndan kaynaklanan bir yetkilerinin bulunmadığını, Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. ve 104. maddelerinde, Anayasa Mahkemesi’ne yaptırım uygulama yetkisi verilmişse de Mahkeme’ye yalnızca siyasi partilerin kendileri yönünden yaptırım uygulama yetkisi tanındığını ve siyasi parti sorumluları yönünden bu tür bir açık yetkiye yer verilmediğini belirterek gerçek kişilere bu tür bir idari yaptırım uygulanmasının hukuken öngörülme ölçütü kapsamında mümkün olmadığını kabul etmiştir.

Anayasa Mahkemesi örgütlenme ve toplanma özgürlükleri ile ilgili verdiği kararlarda yalnızca Siyasi Partiler Kanunu’nun (2820 sayılı) 118. maddesi ile birlikte değerlendirilen Dernekler Kanunu’nun (5253 sayılı) 33. maddesi hükümlerinin müdahalenin kanuniliği şartını sağlamadığını kabul etmiştir.

Dolayısıyla kanun koyucunun 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesiyle, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen ceza müeyyideleri dışında, aynı Kanun’un 33. maddesinde düzenlenen ceza müeyyidelerini uygulayacak merci bakımından da dernekler hakkındaki hükümlere atıf yaptığı düşünülemez. Buna göre siyasi parti sorumluları hakkında yaptırım uygulama konusunda mülki amirlerin kanuni yetkilerinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

Siyasi partilerin her düzeyde kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun olarak yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen ceza müeyyidesinin uygulanabilmesi mümkün ise de bu ceza müeyyidesini uygulayacak mercinin bir hukuk devletinde olması gereken belirlilikte kanunla tayin edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

Siyasi partiler hakkındaki düzenlemelerde kamu otoritelerine verilen yetkilerin sınırlarının ve kapsamının açıkça belirlenmesi, böylelikle siyasi partiler ve sorumlularının muhtemel keyfî uygulamalarla karşılaşmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir.

İlgili Kararlar:

♦ (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi [GK], B. No: 2014/15220, 4/6/2015)
♦ (Deniz Dönmez ve diğerleri, B. No: 2014/4663, 9/6/2016)
♦ (Mehmet Tekcanlı, B. No: 2018/16233, 8/9/2021)
♦ (Muhammed Zengin, B. No: 2018/7687, 2/3/2023)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

METİN BAYYAR VE HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15220)

 

Karar Tarihi: 4/6/2015

R.G.Tarih- Sayı: 9/7/2015-29411

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Alparslan ALTAN

Başkanvekili

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Serruh KALELİ

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucular

:

1. Metin BAYYAR

 

 

2. Halkın Kurtuluş Partisi

Temsilcisi

:

Nurullah ANKUT (İkinci başvurucu yönünden)

Vekili

:

Av. Sait KIRAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kuruluş tarihinden itibaren üç yıl içinde il kongresini yapmayan başvurucu partinin il teşkilâtı yönetim kurulu başkanı olan birinci başvurucu hakkında idari para cezasına hükmedilmesi nedeniyle her iki başvurucu yönünden ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin; kanuni dayanağı olmadan idari para cezası uygulanması nedeniyle birinci başvurucu yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin; idare tarafından savunması alınmadan ceza verilmesi nedeniyle birinci başvurucu yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 19/9/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Başvuru konusu olay ve olgular 5/1/2015 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 11/2/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 20/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. İkinci Bölümün 7/5/2015 tarihinde yaptığı toplantıda başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca görüşülmek üzere Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. İkinci başvurucu Halkın Kurtuluş Partisi, yasal olarak kurulmuş ve faaliyetlerini sürdüren bir siyasi partidir. Birinci başvurucu Metin Bayyar hakkında, Bartın Valiliğinin 17/4/2014 tarihli ve 2174 sayılı oluru ile parti il teşkilâtı yönetim kurulu başkanı sıfatıyla 759 TL idari para cezası verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

Genel Merkezi Ankara ilinde kurulu ve ilimizde faaliyet gösteren “Halkın Kurtuluş Partisi Bartın İl Teşkilâtı”nın dosyasında yapılan incelemede, 26.11.2010 tarihinde ilimiz merkezinde kuruluşlarını yaparak faaliyetlerini sürdürdükleri, ancak kuruluş tarihinden itibaren 3 (üç) yıl geçmesine rağmen il kongresini yapmadıkları tespit edilmiş olup,

Konu ile ilgili olarak, “Halkın Kurtuluş Partisi Bartın İl Teşkilâtı hakkında il kongresini zamanında yapmadıklarından dolayı 5253 sayılı Dernekler Kanununun 32/b maddesine istinaden İl Teşkilâtı Yönetim Kurulu Başkanına 759 TL idari para cezası uygulanması …

9. Bartın İl Dernekler Müdürlüğünün, yukarıda verilen karara istinaden birinci başvurucuya uyguladığı idari para cezası tebliğinin ilgili kısmı şöyledir:

“ 26. 11.2010 tarihinde Bartın il merkezinde Halkın Kurtuluş Partisi İl Teşkilâtının kuruluşunu yaptığınız, ancak kuruluş tarihinden itibaren 3 (üç) yıl geçmesine rağmen il kongresinin zamanında yapılmasını sağlamadığınız tespit edildiğinden, hakkınızda ilgi’de kayıtlı Valilik Makamı Olur’u ile Yediyüzellidokuz (759) TL idari para cezası uygulanmıştır.”

10. Birinci başvurucunun anılan işleme karşı yaptığı itiraz, Bartın Sulh Ceza Hâkimliğinin 11/8/2014 tarihli ve D.İş 2014/50 sayılı kararında, idari para cezasının miktarı itibarıyla kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümleri şöyledir:

"KABUL GEREKÇE VE DEĞERLENDİRME; Başvuru dilekçesi, Bartın İl Dernekler Müdürlüğü 13/06/2014 tarihli cevabi yazısı ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 14/6, 19/3 ve 20/7. maddelerinde siyasi partilerin her kademe kongrelerinin (büyük kongre, il kongresi, ilçe kongresi)parti tüzüğünün göstereceği süreler içerisinde iki yıldan az 3 yıldan fazla olmayacak süre içerisinde yapılacağı amir hükümle düzenlenmiştir.

Siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatlarının olağan kongrelerini süresinde yapmamaları veya birden fazla kez yapmamaları ilgili partinin o il veya ilçedeki teşkilatın kendiliğinden dağılması sonucunu doğrumamakla birlikte kongre süresi geçtikten sonra anılan il ve ilçedeki parti organlarının görevleri ve sıfatları son erecektir.

Bilindiği üzere 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun "kongrelerle ilgili genel hükümler " kenar başlıklı 29/1. maddesinde "22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununda bu kanuna aykırı olmayan hükümleri siyasi partilerin her kademedeki kongreleri içinde uygulanır hükmünü,

Aynı Kanun’un "Ceza Genel Hükümleri "kenar başlıklı 118. maddesi "bu kanunla 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununda bu kanuna yapılan atıflar hakkında söz konusu kanunda yer alan ve bu kanun hükümlerine aykırı bulunmayan ceza müeyyideleri siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanır” hükmünü taşımaktadır.

Yukarıda bahsi geçtiği üzere 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 19/3 ve 20/7. maddelerine göre ilçe kongresinin, il kongresinin yapılmasına engel olmayacak şekilde, il kongresinin de büyük kongrenin yapılmasına engel olmayacak şekilde parti tüzüğünde gösterilecek süreler içerisinde toplanacağının düzenlendiği ve yasal süreyi aşmamak şartıyla siyasi partilere takdir hakkı verildiği, anılan amir hükme uyulmaması durumunda ise aynı kanunun 29/1 ve 118. maddeleri aracılığıyla Dernekler Kanunu hükmünün uygulanacağının düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Dernekler Kanunu’nun "Ceza Genel Hükümleri " kenar başlıklı 32 /b maddesinde ise; genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğünde belirtilen yer dışında yapan dernek yöneticilerinin idari para cezasına çarptırılacağı hükme bağlanmıştır.

Dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler ile yukarıda izah edilen mevzuat çerçevesinde yapılan değerlendirmede; her ne kadar itiraz eden vekili itiraza konu dilekçesinde partinin kurulmasından bu yana yeni üye yapamadıklarından dolayı ilk genel kurul toplantısını yapamadıklarını bu nedenle işlenemez suç mahiyetinde bulunduğunu, Medeni Kanun’un 78.maddesinde “... Ancak, bu toplantıya katılan üye sayısı, yönetim ve denetim kurulları üye tam sayısının iki katından az olamaz” hükmünün düzenlendiğini itiraz dilekçesinde belirtmiş ise de, yukarıda 2820 sayılı Yasa’nın ilgili madde hükümlerinde belirtildiği üzere il ve ilçe kongresinin büyük kongrenin yapılmasına engel olmayacak şekilde parti tüzüğünde gösterilecek süreler içerisinde toplanacağı ve genel kurul toplantılarının iki yıldan az 3 yıldan fazla olmayacak süre içerisinde yapılacağı hükmünün düzenlendiği, ilçe seçim genel kurul toplantılarında toplantı yeter sayısının sağlanamaması halinde toplantının nasıl yapılacağı hususunda herhangi bir düzenleme yapılmamış ise de, büyük kongre toplantısının toplantı yeter sayısına ilişkin düzenleme getirdiği ve buna göre ilk çağrıda toplantı yeter sayısının elde edilememesi halinde ikinci çağrı üzerine yapılacak toplantıda toplantı yeter sayısının aranmayacağının hükme bağlandığı, 2820 sayılı Kanun’da düzenlenmeyen konularda Medeni Kanun’un ancak bu kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, Medeni Kanun’un toplantı yeter sayısını düzenleyen 78. maddesinin ise özel kanun niteliğindeki 2820 sayılı Kanun’un 14/6 ve 14/9 maddesinde düzenlenen amir nitelikteki hükümlere aykırılık teşkil etmesi nedeniyle uygulanmasının mümkün olmadığı kanaatine varılmakla ilgili mevzuata uygun olarak verilen idari para cezasına ilişkin itirazın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."

11. Bu karar, birinci başvurucuya 22/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, 19/9/2014 tarihinde de bireysel başvuru yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

 12. 22/4/1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “İl teşkilâtı” başlıklı 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

İl kongresi, büyük kongrenin yapılmasına engel olmayacak şekilde parti tüzüğünde gösterilen süreler içinde toplanır.”

 13. Halkın Kurtuluş Partisi Tüzüğü’nün “Yerel örgütler ve kongreler” başlıklı 7. maddesinin (c) bendi şöyledir:

YEREL KONGRELER: Üç yılda bir birbirlerini tamamlayacak sırayla toplanır.”

14. 2820 sayılı Kanun’un “Kongrelerle ilgili genel hükümler” başlıklı 29. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.

 15. 2820 sayılı Kanun’un “Genel ceza hükümleri” başlıklı 118. maddesi şöyledir:

 “Bu Kanunla, 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununa yapılan atıflar hakkında, söz konusu Kanunda yer alan ve bu Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan ceza müeyyideleri, siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanır.”

16. 2820 sayılı Kanun’un “Diğer sebeplerle başvuru” başlıklı 104. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

Bir siyasi partinin bu Kanunun 101 inci maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bulunması sebebiyle o parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Başsavcılığınca re`sen yazı ile başvurulur.

 Anayasa Mahkemesi, söz konusu hükümlere aykırılık görürse bu aykırılığın giderilmesi için ilgili siyasî parti hakkında ihtar kararı verir.”

17. 22/11/1972 tarihli ve 1630 sayılı mülga Dernekler Kanunu’nun “Ceza hükümleri” başlıklı 10. bölümünde yer alan 66. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

Genel kurul toplantılarını kanun ve tüzüklerine aykırı olarak yapan dernek yöneticileri hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, ikibin liraya kadar ağır para cezası hükmolunur. Gerektiğinde, kanun ve tüzüğe aykırı yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de mahkemece karar verilebilir.”

18. 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Cemiyetler ve Dernekler kanunlarına yapılan atıflar” başlıklı 34. maddesi şöyledir:

Diğer kanunlarda, 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu, 1630 sayılı Dernekler Kanunu veya 2908 sayılı Dernekler Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine veya belli maddelerine yapılan atıflar, bu Kanuna veya bu Kanunun aynı konuları düzenleyen madde veya maddelerine yapılmış sayılır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.”

19. 5253 sayılı Kanun’un “Ceza hükümleri” başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:

Genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğünde belirtilen yer dışında yapan dernek yöneticilerine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Mahkemece, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de karar verilebilir.”

20. 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” başlıklı 33. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 4/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/9/2014 tarihli ve 2014/15220 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

22. Başvurucular; ilgili mevzuatta il kongresinin yapılmaması halinde idari para cezası uygulanacağına dair bir hüküm bulunmamasına rağmen il teşkilâtı yönetim kurulu başkanı Metin Bayyar hakkında, üç yıl içinde il kongresinin gerçekleştirilmediğinden bahisle idari para cezası uygulandığını, il kongresinin gerçekleştirilememe sebebinin kanunda öngörülen yeterli sayıya henüz ulaşılamaması olduğunu, genel kurul yapmak için yeterli üye sayısına ulaşamayan siyasi parti yöneticilerine idari para cezası verilmesinin, özellikle Halkın Kurtuluş Partisi teşkilât yöneticilerinin çoğunun işçi, işsiz, öğrenci ve toplumun yoksul kesimlerinden olduğu da düşünüldüğünde, faaliyetlerini maddi olarak yürütemez hale gelmelerine sebep olacak, il örgütünü kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak, ayrıca birinci başvurucunun örgütlenme ve dernek kurma faaliyeti içerisinde yer almasını engelleyecek nitelikte bulunduğundan usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin; kanuni dayanağı olmadan idari para cezası uygulanması nedeniyle birinci başvurucu yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

23. Başvurucular ayrıca, ilgili mevzuata aykırı biçimde idari para cezasını uygulayan idare tarafından savunmasının alınmaması nedeniyle birinci başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

24. Başvurucular, genel kurul yapmak için yeterli üye sayısına ulaşamayan siyasi parti yöneticisine kanunla öngörülmüş olmamasına rağmen idari para cezası verilmesi ve buna karşı yapılan itirazın mahkemece reddedilmesi sebebiyle ifade özgürlükleri ile birinci başvurucu yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de, anılan iddiaların özü siyasi örgütlenme özgürlüğüne ilişkin bulunduğundan, inceleme ve değerlendirme bu başlık altında yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Uygulanabilirlik

25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 16).

26. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinde öncelikle, siyasi örgütlenme özgürlüğünün Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında olup olmadığı değerlendirilmelidir.

27. Anayasa’nın “Parti kurma, partilere girme, partilerden ayrılma” başlıklı 68. maddesi şöyledir:

Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir.

Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.

Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.

Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.

28. Sözleşme’nin “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” başlıklı 11. maddesi şöyledir:

Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.

Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarıda anılan hakların kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.

29. Siyasi parti kurma, üye olma, ayrılma ve siyasi parti içinde faaliyette bulunma serbestîlerini içeren siyasi örgütlenme özgürlüğü, Anayasa’nın 33. maddesinde yer alan genel örgütlenme özgürlüğünden ayrı olarak, Anayasa’nın 68. maddesinde düzenlenmiştir. Sözleşme’nin 11. maddesinde ise genel olarak örgütlenme özgürlüğü öngörülmüş olup, siyasi örgütlenme özgürlüğüne ilişkin ayrı bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Uygulamada ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarıyla, siyasi partilerin de Sözleşme’nin 11. maddesinde öngörülen korumadan yararlanacakları kabul edilmiştir (Türkiye Birleşik Komünist Partisi/Türkiye [BD], B. No: 19392/92, 30/1/1998, § § 24, 25; Refah Partisi/Türkiye, [BD], B. No: 41340/98, 41342/98, 41343/98 ve 41344/98, 13/2/12003, § 50).

30. AİHM konuyla ilgili içtihadında, Sözleşme’nin 11. maddesinde her ne kadar bu hakkın başkalarıyla birlikte sendikalar kurma hakkını içerdiğinden bahsedilmekteyse de, maddede geçen “içerir” ifadesinden de açıkça anlaşılabileceği gibi sendikaların, koruma altına alınmak istenen örgütlenme formlarından yalnızca biri olduğu ve bu sebeple Sözleşme taslağını hazırlayanların, siyasi partileri maddede öngörülen hakkın korumasından yararlandırmamak gibi bir amaçlarının olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna varmıştır. Anılan maddenin lafzıyla ilgili bu yorumundan sonra AİHM siyasi partilerin, demokrasinin düzgün işlemesi için elzem olduğunu belirtmiş ve siyasi partilerin demokrasi için haiz oldukları önemi dikkate alarak onların, Sözleşme’nin 11. maddesinde öngörülen korumadan yararlandıkları konusunda herhangi bir şüphe bulunmadığı sonucuna varmıştır (Türkiye Birleşik Komünist Partisi/Türkiye, §§ 24, 25).

31. Anayasa Mahkemesi de, siyasi partilerin devlet erkine yönelik toplumsal talepleri yalnızca dile getiren kurumlar değil, toplumsal direktifleri somutlaştıran, yorumlayan ve devlete yönlendiren yaşamsal kurumlar niteliğinde bulunduğunu, bu nedenle siyasi partilerin, Anayasa’nın konuya ilişkin kuralları ile Sözleşme’nin “örgütlenme”, “düşünce ve ifade” özgürlüğünü düzenleyen 10. ve 11. maddelerinin koruması altında olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2008/1 [Siyasi Parti Kapatma], K.2008/2, K.T. 30/7/2008).

32. Açıklanan nedenlerle, siyasi örgütlenme özgürlüğünün Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı içerisinde olduğu ve konu bakımından Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun yetkisi kapsamında kaldığı açıktır.

b. Mağdur Statüsünün Varlığı

33. 6216 sayılı Kanun'un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”

34. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunmaktadır. Bunlardan birincisi başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, “güncel bir hakkının ihlal edilmesi” ve bunun sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak ve doğrudan” etkilenmiş olmasıdır (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).

35. AİHM de, Sözleşme’nin 34. maddesinde yer alan “mağdur” kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kastedildiğini belirtmektedir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50).

36. Bu kapsamda başvuruya konu idari para cezası nedeniyle başvurucuların siyasi örgütlenme özgürlüklerinin doğrudan etkilenip etkilenmediğinin belirlenmesi gerekir.

i. Birinci Başvurucu Yönünden

37. Somut olayda başvuruya konu idari para cezası, il teşkilâtının yöneticisi olduğu siyasi partiyle ilgili kanunda öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle birinci başvurucu hakkında uygulanmıştır. Dolayısıyla birinci başvurucunun güncel bir hakkının kişisel olarak ve doğrudan etkilendiği açıktır. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun birinci başvurucu yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. İkinci Başvurucu Yönünden

38. Başvurucular, söz konusu idari para cezası nedeniyle, Halkın Kurtuluş Partisi teşkilât yöneticilerinin çoğunun işçi, işsiz, öğrenci ve toplumun yoksul kesimlerinden olduğu da düşünüldüğünde, faaliyetlerini maddi olarak yürütemez hale gelmelerine sebep olacak ve il örgütünü kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak nitelikte bulunduğundan parti tüzel kişiliğinin siyasi örgütlenme özgürlüğünün de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

39. Anayasa Mahkemesi yalnızca üyelerinin haklarını etkileyen müdahalelerden dolayı, onlar adına üye oldukları örgüt tarafından yapılan başvurularda, topluluğun tüzel kişiliğine ait herhangi bir hakkına müdahalede bulunulmadığı ve doğrudan etkilenme şartının gerçekleşmediğinden bahisle “kişi bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemezlik kararları vermiştir (Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, B. No: 2012/95, 25/12/2012, § 23; Yusufeli İlçesini Güzelleştirme Yaşatma ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği, B. No: 2013/1212, 12/9/2013, §§ 22, 23). AİHM de yalnızca üyelerinin haklarını etkileyen işlemlerden ötürü, doğrudan etkilenme şartı gerçekleşmediğinden örgütlerin mağdur olduklarını iddia edemeyeceklerini kabul etmektedir (Maupas ve Diğerleri/Fransa, B. No: 13844/02, 19/9/2006, § 14; Norris, National Gay Federation/İrlanda, [Kom.], B. No: 10581/83, 16/5/1985, s.135).

40. Anayasa Mahkemesi ve AİHM tarafından, yalnızca üyelerinin haklarını etkileyen işlemlerden dolayı örgütler tarafından onlar adına bireysel başvuruda bulunulamayacağı ilkesi kabul edilmiştir. Somut olayda, parti üyesi ve il teşkilâtı yöneticisi olan birinci başvurucu hakkında uygulanan idari para cezası nedeniyle parti tüzel kişiliğinin siyasi örgütlenme özgürlüğünün doğrudan etkilenip etkilenmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.

41. AİHM, evlerinin olduğu bölgede baraj inşaatına karşı çıkan bir grup insanın, sadece baraj inşaatını durdurmak ve kendilerini yasal süreçte temsil etmesini sağlamak amacıyla kurdukları derneğin, diğer gerçek kişi başvurucularla birlikte adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuruda, derneğin iç hukuktaki davaya taraf olduğunu belirterek mağdur statüsünü kabul etmiştir (Gorraiz Lizarraga ve Diğerleri/İspanya, B. No: 62543/00, 10/11/2004, § 36).

42. AİHM ayrıca, mevzuattan kaynaklanan ya da ulusal otoriteler tarafından gerçekleştirilen müdahaleler nedeniyle bir üyenin seçimlerde parti listesinden aday olmasının engellendiği durumlarda, serbest seçim hakkı gibi daha önceki içtihatlarında gerçek kişilerle sınırlı uygulama alanı bulan bir hakkın ihlal edildiğinin siyasi parti tüzel kişiliği tarafından da ileri sürülebileceğini ve parti tüzel kişiliğinin üyelerinden bağımsız olarak mağdur sıfatının bulunduğunu kabul etmiştir (Rusya Muhafazakar Girişimciler Partisi/Rusya, B. No: 55066/00 ve 55638/00, 11/1/2007, §§ 53- 67).

43. Siyasi partilerin üyelerinden bağımsız bir tüzel kişiliği olmakla birlikte faaliyetlerini yürüten organları, üyeleri tarafından oluşturulmaktadır. Somut olayda idari para cezası, partinin il teşkilatının bir organının toplanmamasıyla bağlantılı olarak, il teşkilatı yöneticisi sıfatıyla birinci başvurucu hakkında uygulanmıştır. 2820 sayılı Kanun’un 19. maddesine göre, il başkanları, siyasi partilerin il teşkilatını oluşturan organlardan biridir. Bu durumda idari para cezası ile ikinci başvurucunun organ ve faaliyetleri arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Dolayısıyla anılan ceza nedeniyle ikinci başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilendiğini kabul etmek gerekir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından, ikinci başvurucu yönünden de başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmelidir.

2. Esas Yönünden

44. Bakanlık, görüş yazısında özet olarak; AİHM’e göre devletlerin kendi ceza politikalarını kabul etmekte serbest olmakla birlikte bunu yaparken Sözleşme’nin 7. maddesinin gereklerini yerine getirmek durumunda olduklarını, bu güvencenin amacı ve hedefi doğrultusunda keyfi kovuşturma, mahkûmiyet veya cezalandırmaya karşı etkili koruyucular sağlayacak şekilde yorumlanması ve uygulanması gerektiğini, Anayasa Mahkemesine göre de hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan belirlilik ilkesinin hukuksal güvenlikle bağlantılı olup, kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri gerektiğini, suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından belirgin biçimde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi ve ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerektiğini belirterek söz konusu ilkelerin esas incelemesi aşamasında dikkate alınması gerektiğini öne sürmüştür.

45. Başvurucular, Bakanlık görüş yazısına karşı sundukları beyanlarında, başvuru dilekçelerinde yer alan iddialarını tekrarlamışlardır.

a. Genel İlkeler

46. AİHM, Sözleşme’nin 11. maddesinin özerk rolü ve uygulama alanı dışında, 10. maddeyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, düşüncelerin ve bunların ifade edilebilmesi özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün hedeflerinden biri olduğunu ve bu durumun, çoğulculuk ve demokrasinin düzgün işlemesinin sağlanması açısından siyasi partilerin önemini daha da artırdığını vurgulamıştır (Türkiye Birleşik Komünist Partisi/Türkiye, §§ 42, 43).

47. AİHM ayrıca, yasama organının seçimi konusunda görüş dile getirme özgürlüğünün, ülke nüfusu içinde mevcut farklı düşünceleri temsil eden siyasi partilerin çoğunluğunun katılımı olmaksızın tasavvur edilmesinin mümkün olmadığını, buna dayanarak siyasi partilerin, demokratik toplum kavramının tam merkezinde yer alan siyasi tartışmalara yeri doldurulamaz bir katkıda bulunduğunu belirtmiştir (Türkiye Birleşik Komünist Partisi/Türkiye, § 44).

48. Siyasi partilerle ilgili düzenlemeler, devletlerin hukuk sistemleri ve geleneklerine göre farklılık arz etmektedir. Bazı devletlerde siyasi partilerle ilgili özel düzenlemeler mevcutken, bazılarında örgütlerle ilgili genel düzenlemeler siyasi partiler hakkında da uygulanmaktadır. Venedik Komisyonuna (Komisyon) göre, siyasi partilerle ilgili özel düzenlemeler, işleyen bir demokrasi açısından zorunlu değildir. Bununla birlikte özel düzenlemelerin varlığı halinde bunların, yürütme değil bir yasama işlemi şeklinde olması ve siyasi partilerin faaliyetlerini ve haklarını orantısız bir biçimde sınırlamaması gerekir. Bu düzenlemeler siyasi partilerin demokratik bir toplum için sahip oldukları önemle orantılı bir etkinliğe kavuşmalarını sağlamaya ve faaliyetlerini düzgün biçimde yürütebilmeleri için haklarının korunmasını garanti altına almaya odaklanmalıdır. Ayrıca siyasi partiler, aday gösterme ve seçimlerde yer alma hakları yanında asgari düzeyde diğer örgütlere tanınan tüm haklardan da yararlanmalıdır (Siyasi Parti Düzenlemeleri Üzerine İlkeler, [Komisyon], 25/10/2010, § § 28, 29).

49. Komisyon, partinin iç işleyişine ilişkin kurallarla ilgili olarak; bunların en sağlıklı şekilde parti tüzüğü ya da partinin ayrıntılı biçimde kabul ettiği ilkeler yoluyla düzenlenebileceğini, partinin iç işleyişine ilişkin hususların genel olarak devlet müdahalesine kapalı olması gerektiğini belirtmiştir. Komisyona göre bazı devletler, siyasi partilerin demokratik bir toplumda sahip olduğu önem doğrultusunda parti içi demokrasiyi sağlamak amacıyla belli konularda bazı yükümlülükler öngörmekteyse de, buna ilişkin düzenlemelerin esası ve uygulanabilirliği özenle değerlendirilmeli, ayrıca söz konusu düzenlemeler siyasi partilerin kendi iç işleyişlerine ilişkin faaliyetlerine gereksiz bir müdahaleyi engellemek amacıyla sınırlı olmalıdır (Siyasi Parti Düzenlemeleri Üzerine İlkeler, § § 62, 97). Komisyon, kamu otoritelerinin siyasi partiler üzerinde aşırı kontrol ve denetim fonksiyonu üstlenmekten kaçınması gerektiğini vurgularken üyelik, parti kongre ve toplantılarının sayısı ve sıklığı ya da yerel teşkilâtın faaliyetleri gibi konularda yapılacak düzenlemeleri, geniş denetim yetkisine örnek olarak göstermiştir (Venedik Komisyonunun Siyasi Partilerle İlgili Görüş ve Raporları Derlemesi, [Komisyon], 16/10/2013, s.21).

50. Siyasi partilerle ilgili düzenlemeleri uygulayacak olan otoriteler yönünden ise Komisyon; yetkili otoritelerin hem yasal düzeyde hem de uygulamada tarafsızlıklarının garanti altına alınmış olması, düzenlemelerde verilen yetkinin sınırları ve kapsamının açıkça belirlenmesi ve yetkili organların, kuralları tarafsız ve keyfi olmayan bir biçimde uygulamasının sağlanması gerektiğini ifade etmiştir (Siyasi Parti Düzenlemeleri Üzerine İlkeler, § 10). Bu bağlamda Komisyon, siyasi partiler üzerindeki bürokratik kontrolün azaltılması ve şeffaflık ile kurumsal güvenin sağlanması amacıyla siyasi partiler üzerindeki denetim yetkisinin yürütme organından ayrı, bağımsız bir otoriteye verilmesi gerektiğini de belirtmiştir (Venedik Komisyonunun Siyasi Partilerle İlgili Görüş ve Raporları Derlemesi, s.21).

51. Yukarıda yer verilen ilkeler ışığında başvuru konusu olayda, siyasi örgütlenme özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı ve daha sonra müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.

b. Müdahalenin Mevcudiyeti Hakkında

52. Siyasi parti il teşkilatı yöneticisi sıfatıyla birinci başvurucu hakkında, il kongresinin toplanmasıyla ilgili yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle uygulanan idari para cezasının, başvurucuların siyasi örgütlenme özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı Hakkında

53. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği ve Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı müddetçe anılan Anayasa maddelerinin ihlali söz konusu olacaktır. Bu nedenle müdahalenin; kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş sebeplerden birine dayanma, öze dokunmama, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

54. Başvurucular, ilk olarak müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığını ileri sürmektedirler.

55. İdari makamlar ve derece mahkemesi ise, müdahalenin yasal dayanağı olarak 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendini göstermişlerdir.

56. Kanunilik koşulunun yerine gelmesi için şeklen bir kanun maddesine dayanılması yeterli değildir. İlgili kanun maddesinin belirli olması ve bireyler tarafından öngörülebilir olması da gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin birçok kararında ifade edildiği üzere, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti”nin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21, K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM, E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012).

57. AİHM de, “kanunilik” ölçütünün sağlanması bakımından iç hukuka uygunluğun gerekli bir koşul olduğunu ifade etmekle birlikte, Sözleşme’nin 11. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan kanunla öngörülme şartının yerine getirilmiş sayılması için ilgili düzenlemenin; bireylere, bir davaya uygulanacak hukuk kurallarının ayrıntıları konusunda yeterli bilgiye sahip olma imkânı sağlayacak ölçüde erişilebilir, ayrıca kendi davranışlarını düzenlemelerini sağlayacak ölçüde açık ve belirgin olması gerektiğini belirtmektedir (Sunday Times/Birleşik Krallık, [BD], B.No: 6538/74, 26/4/1979, § 49).

58. Başvuruya konu idari para cezası, 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde yapılan atıfla, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine istinaden uygulanmıştır. Söz konusu ceza, 5253 sayılı Kanun’un 33. maddesine dayanılarak valilik tarafından verilmiştir.

59. 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde, “1630 sayılı Dernekler Kanunu’na yapılan atıflar hakkında” aynı Kanun’da yer alan ve 2820 sayılı Kanun’a aykırı bulunmayan ceza müeyyidelerinin siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanacağı öngörülmüştür. Buna göre, anılan maddede, 1630 sayılı mülga Kanun’da yer alan ceza müeyyidelerinin tamamına yollama yapılmamış; anılan Kanun’daki cezai müeyyidelerin siyasi partiler ve sorumluları hakkında uygulanması, 2820 sayılı Kanun’da 1630 sayılı Kanun’a yapılan atıflar ile sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla, önce somut olaydaki idari para cezası yönünden böyle bir atıf yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerekir.

60. 2820 sayılı Kanun’un 29. maddesinde, 1630 sayılı mülga Kanun hükümlerinin, “siyasi partilerin her kademedeki kongreleri” için de uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri yönünden 2820 sayılı Kanun’da, 1630 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerine atıf yapıldığı ve bu hükümlerin uygulanmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Diğer taraftan 5253 sayılı Kanun’un 34. maddesinde, diğer kanunlarda 1630 sayılı Kanun’a yapılan atıfların, bu Kanun’a yapılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.

61. Belirtilen hususlar dikkate alındığında, 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesi uyarınca, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının, genel kurulu toplantıya çağırmayan veya toplantıyı mevzuata uygun yapmayan yöneticiler hakkında cezai müeyyide öngören (b) bendinin, siyasi partilerin her kademedeki kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında da uygulanması mümkündür.

62. Bununla birlikte somut olayda siyasi parti sorumlusu olan birinci başvurucu hakkındaki idari para cezası, 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” başlıklı 33. maddesinin ikinci fıkrasının “Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.” şeklindeki hükmü uyarınca valilik tarafından verilmiştir. Hâlbuki 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde sadece “ceza müeyyideleri” bakımından derneklerle ilgili hükümlere atıf yapılmış olup ceza müeyyidelerinin uygulanma usulü ve bu kapsamda müeyyideleri uygulayacak merci bakımından atıf yapılmamıştır.

63. Diğer taraftan 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde, derneklerle ilgili ceza müeyyidelerinin sadece siyasi parti sorumluları hakkında değil “siyasi partiler” hakkında da uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak 2820 sayılı Kanun’un 101. maddesinde, Kanun’da sayılan hâllerde bir siyasi partinin kapatılmasına veya devlet yardımından yoksun bırakılmasına; 2820 sayılı Kanun’un 104. maddesinde ise bu Kanun’un 101. maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bir siyasi parti hakkında ihtarda bulunulmasına karar verme yetkisi Anayasa Mahkemesine tanınmıştır.

64. Dolayısıyla kanun koyucunun 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesiyle, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen “ceza müeyyideleri” dışında, aynı Kanun’un 33. maddesinde düzenlenen “ceza müeyyidelerini uygulayacak merci” bakımından da dernekler hakkındaki hükümlere atıf yaptığı düşünülemez.

65. Buna göre siyasi parti sorumluları hakkında yaptırım uygulama konusunda mülki amirlerin kanuni yetkilerinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte, 2820 sayılı Kanun’un 101. ve 104. maddelerinde, Anayasa Mahkemesine sadece siyasi partilerin kendileri yönünden yaptırım uygulama yetkisi tanınmış, siyasi parti sorumluları yönünden ise böyle bir açık yetkiye yer verilmemiştir.

66. Anayasa’nın 68. maddesine göre, siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bu anayasal ilkenin hayata geçirilmesinin gerekliliklerinden biri de, yukarıda yer verilen Venedik Komisyonu raporlarında da ifade edildiği üzere, siyasi partiler hakkındaki düzenlemelerde, kamu otoritelerine verilen yetkilerin sınırlarının ve kapsamının açıkça belirlenmesi, böylelikle siyasi partiler ve sorumlularının muhtemel keyfi uygulamalarla karşılaşmalarının önüne geçilmesidir.

67. Belirtilen hususlar dikkate alındığında, siyasi partilerin her düzeyde kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun olarak yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen ceza müeyyidesinin uygulanabilmesi mümkün ise de, bu ceza müeyyidesini uygulayacak mercinin bir hukuk devletinde olması gereken belirlilikte kanunla tayin edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

68. Açıklanan nedenlerle, başvuruya konu idari para cezasının “kanunilik” şartını karşılamadığına ve başvurucuların siyasi örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Serruh KALELİ, bu sonuca katılmamıştır.

69. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesi gerektiğinden, birinci başvurucunun ilgili mevzuata aykırı biçimde idari para cezasını uygulayan idare tarafından savunmasının alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

70. Başvurucular, idari para cezasına karşı yapılan itirazın reddedildiği, Bartın Sulh Ceza Hâkimliğinin 11/8/2014 tarihli ve D.İş 2014/50 sayılı kararının kaldırılması talebinde bulunmuşlardır.

71. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

72. Başvuruya konu idari para cezasının, başvurucuların siyasi örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği gözetilerek söz konusu idari para cezasına itiraz edilmesine ilişkin davada yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar görülmüştür. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

73. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 213,70 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.713,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların, Anayasa’nın 68. maddesinde güvence altına alınan siyasi örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,

B. Başvurucuların Anayasa’nın 68. maddesinde güvence altına alınan siyasi örgütlenme özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE, Serruh KALELİ’nin karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,

C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,

D. Birinci başvurucunun, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden inceleme yapılmasının gerekli olmadığına, OY BİRLİĞİYLE,

E. 213,70 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.713,70 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OY BİRLİĞİYLE,

G. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca başvuruculara ve Adalet Bakanlığına gönderilmesine, OY BİRLİĞİYLE,

4/6/2015 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvuruculardan, Metin BAYYAR hakkında, Bartın il Teşkilat Yönetim Kurul Başkanı olması sıfatıyla kendisi hakkında partisinin kuruluş tarihinden itibaren üç yıl içinde il kongresini gerçekleştirmediğinden bahisle, Bartın Valilik makamının oluru ile 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 32/b maddesine istinaden idari para cezasına hükmedilmiştir.

Anılan işleme karşı yapılan itiraz;

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 14/6, 19/3, 20/7 maddelerinde partinin her kademe kongresinin öngörülen süresi içinde yapılacağı, 29/1 ve 118. maddelerine göre Dernekler Kanunu’nun aykırı olmayan hükümlerinin Siyasi Partilerin her kademede ki kongreleri ile ceza müeyyidelerinin, Siyasi Partiler ve sorumluları hakkında da uygulanacağı, 1630 sayılı Dernekler Kanunu’nun 32/b maddesine göre ise, genel Kurulu süresinde toplantıya çağırmayan yöneticilerin para cezasına çarptırılacağı hükmünün gerekçe yapıldığı bir karar ile Bartın Sulh Ceza Hakimliği’nce kesin olarak reddedilmiştir.

Başvurucu, iddiasını da mevzuatta İl Kongresinin yapılmaması halinde idari para cezası uygulanacağına dair hüküm bulunmamasına rağmen Genel Kurulu çağırmamaya yönelik hükme dayanarak ceza verildiğini, Genel Kurulu yapacak üyesi bulunmayan, yöneticileri işsiz, işçi öğrenci, yoksul kesimden olan parti teşkilatının maddi güçsüzlük içinde olup, verilen ceza ile (759 TL) il örgütünün kapanma tehlikesi ile karşılaşacağını, örgütlenme faaliyetinin engelleneceğini, cezanın mevzuata aykırı olması ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Ayrıca, verilen ceza nedeniyle parti tüzel kişiliği adına da yapılan başvuruda da aynı gerekçeler ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini, anılan cezanın yoksul partinin dernek kurma, toplantı özgürlüğü, düşünceyi yayma özgürlüğüne bir tehdit olduğunu ileri sürüldüğü görülmüştür.

Mahkememizin bireysel başvuru Genel Kurul’u, ulaştığı gerekçesinde Siyasi Parti adına yapılmış başvuruda, partinin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez bir örgütlenme unsuru olduğu, bunlara saygı gösterilmesi gerektiği, toplumsal direktifleri devlete yönelten bu kurumların Anayasa ve AİHS’nin 10. ve 11. maddelerinin (düşünce ve ifade özgürlüğü) koruması altında olduğu ve bu manada sırf siyasi parti olmuş olmayı Halkın Kurtuluşu Partisi Tüzel kişiliğinin örgütlenme özgürlüğünden etkilendiğinin kabulü için yeterli görmüştür.

Önce bu hususun karşı oyum yönünden değerlendirilmesi gereklidir.

Siyasi partilerin, demokratik çoğunluk ve teşkilatlanma düzeni ile siyasi hayata ve düzene toplumsal refleksleri yansıtma görevi kapsamında vazgeçilmez ve korunma görmesi gereken organlar olduğunda duraksama yoktur. Siyasi partiler hakkında devletçe yapılacak yasal düzenlemelerin onların demokratik düzende sahip etkinliğini engellememe, orantısız bir şekilde sınırlamama, haklarının korunması ve işlevselliği için tedbirler almak zorunda olduğu da bir gerçektir.

Siyasi partilerin parti içi demokrasinin sağlanması ile iç işleyişi, devletin müdahale alanı dışına, parti tüzüğü ve ilkelerine bırakılarak temin edilebilecek ise de, Siyasi partilerin varoluş nedeninin salt kendi ilkesel değerlerine hizmetten öte, ortak payda da demokratik düzene olan katkısı da göz önüne alındığında, getireceği kamusal yararın sahip olduğu önemle orantılı olarak kamu otoritesince gerek topluma gerek kendisine verebileceği zararlara karşı, kontrol ve denetlenmesi de bir zorunluluktur.

Nitekim, Demokratik düzende zorunluluğu tartışmasız Siyasi Parti faaliyetlerini ancak aracılığı ile sürdüren parti yöneticilerinin örgütlenme özgürlüğünü yürütemez hale getirme, tehlikelerine karşı korunmaları da zorunludur. Yöneticilerin yasa ve tüzük hükümlerine uygun davranma yükümlülüğünün, kamu adına denetimi ve kontrolü ile yetkilerini kötüye kullanmasını engellenmesi örgütlenme, ifade ve düşünce özgürlüğü ve parti içi demokrasinin vazgeçilmezi olduğu da tartışmasız olmalıdır.

Hal böyle iken, somut dosyada kendisine düşen görevi yerine getirmediği belirlenmiş yöneticiye yöneltilmiş cezanın, siyasi partinin ne gibi, ve hangi kapsamda örgütlenme özgürlüğünün zarar verdiği başvuruda ifade edilmiş değildir. Başvuruda iddiada yer alan partinin yoksul kişilerden, işsizlerden oluştuğu ve çalışamaz hale gelebileceği gibi soyut varsayımsal bir olguyu, tehdit algısı boyutu ile ifade etmek ve bunun mahkememizce kabulü, inandırıcı bir gerçek olmaktan uzaktır.

Anılan hallerde siyasi parti yöneticilerinin şahsi kusur, kabahat ya da suçlarına verilecek cezaların, parti tüzel kişiliği ile eşleştirilmesi kaçınılmaz olacak, şahsi ve tüzel kişi sorumlulukları birbirinden ayrılmaz hale gelecektir. Siyasi parti yöneticisinin kusurundan dolayı Siyasi Partinin kapatılmaması gerektiği yönündeki günümüz demokrasisi anlayışına uygun, siyasi partiye atfedilen önem gözden kaçırılmadığında, sorumlulukların birbirinden bağımsız olması gerektiği ve örgütlenme özgürlüğünün korunmasına verilen önem korunmuş olacaktır. Tüm bu anlatımlar ışığında uygulanmış idari para cezasının aynı zamanda Siyasi Partiye de uygulandığı ve bu nedenle partinin de mağdur ve hak ihlalinden etkilenmiş ilgili-mağdur olduğu kabulüne yönelik yaklaşım fiili ve hukuki gerçeklikle, somut olayda uyuşmamaktadır.

Siyasi Parti, 759 TL’lik idari bir para cezası ile, toplumu yönlendirecek siyasi hedefleri olan, yaşamsal kurum niteliğine sahip örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüklerini yerine getirmede nasıl zorlandığını, inandırıcı biçimde ifade etmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, siyasi parti mali denetimlerinde, yıl içinde hiçbir maddi gelir gideri olmayan bir siyasi partiyi, kira giderlerini, iletişim ücretlerini nasıl karşıladığını yani yaşamsal asgari bir geliri olması gerektiğini sorgulamakta aksi halde sundukları bilançoları ve hesap denetimini yasaya uygun bulmayabilmektedir.

Siyasi Partiye verilmiş ceza Anayasa’nın 68. ve AİHS’nin 10 ve 11. maddelerinde yer alan ilkelerin korunmasına halel getirecek ölçüsüzlükte olmayıp, parti tüzel kişiliğinde mağdur sıfatı yaratacak nitelikte ve ilgi aralığında değildir. Tüzel kişilik adına yapılan başvurunun kabul edilmemesi gerekirken Tüzel kişiliğin örgütlenme özgürlüğünün soyut niteleme ile etkilendiğinin kabulü yönündeki çoğunluk görüşe katılınmamıştır.

Gerçek kişi yönünden başvurunun kabulünde bir sorun olmamakla birlikte Esas yönünden yapılan değerlendirmesinde ise; Mahkememiz başvurucu Metin BAYYAR’ın Parti il Teşkilat Yönetim Kurulu Başkanı olmasının parti organı sıfatını da sağladığının kabulü ile, iddiaları örgütlenme özgürlüğüne müdahale kapsamında değerlendirilmiştir.

 Anayasa Mahkememiz 2012/95 sayılı başvuruda, üyelerinin haklarını etkileyen müdahalelerden dolayı (Olayımızda Siyasi Partinin maddi güçsüzlük nedeniyle siyasi faaliyette bulunma zorluğu içine düşeceği ) onlar adına üye oldukları örgüt (olayımızda Siyasi Parti Tüzel kişiliği)tarafından yapılan başvurularda topluluğun tüzel kişiliğine ait herhangi bir hakkına başvuruda bulunulmadığı ve doğrudan etkilenme şartının gerçekleşmediğinden bahisle “Kişi Bakımından Yetkisizlik” nedeniyle “Kabul Edilemezlik” kararı verildiğine dikkat çekmek gerekir.

AİHM’de üye haklarını etkileyen işlemlerden ötürü örgütlerin mağdur olduklarının iddia edemeyeceğini kabul etmektedir.

Somut olayda, parti yöneticisine verilmiş 759 TL lik idari para cezası nedeniyle parti tüzel kişiliği hakkı sayılan örgütlenme özgürlüğünün doğrudan etkilenmiş olduğu kabul edilmiş ise de,

Küçük ölçekli ve yasaca kendisine verilmiş bir yükümlülüğü, partiyi korumak adına yerine getirmeyen yöneticiye verilmek zorunda kalınan para cezası ile örgütsel kişiliğin tüm faaliyet alanlarını yok edecek (ölçüsüz) nitelikli nasıl bir müdahale yapıldığının kabulüne yönelik mahkememizce herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.

Kaldı ki, kurumsal kimliği ile demokratik düzenin vazgeçilmezleri arasında yer alan bir siyasi parti örgütü, küçük bir para cezası ile dağılacak, amaçsal faaliyetlerini, işlevselliğini yerine getiremeyecek hale gelebilecek ise, bu denli zayıf bir yapının, kendisine biçilen ve beklenen yüce amaçlarını yerine getirebileceğini varsaymak orantısız bir çelişki oluşturmaktadır.

Kararda, verilen para cezasının niteliği tartışılmamış, cezanın partiyi doğrudan etkileyebilmesine neyin sebep olacağı açıklanmamış, illiyet somut dışında soyut düzlemde kurulmuştur.

Ayrıca verilen cezanın parti yöneticisinin görevi kapsamı dışında kaldığına ilişkin nedeni de izah edilmiş değildir.

Kararda yer alan, mevzuatta belirsizlik ifadelerine katılmaya olanak yoktur. Müdahale meşru bir temele dayanmakta ve gücünü 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ve diğer yasalardan almaktadır.

Anılan nedenler ile, ölçüsüz olduğu söylenemeyecek meşru temelli müdahalede ihlal varlığı bulgusu olmadığı ve ayrıca para cezası verilmesine neden olan sorumluluk, bizzat partiyi koruma amacına yönelik Siyasi Partiler Kanunu’nun 2. maddesinden doğduğundan ve Siyasi Parti organları ile ilişkilendirilemeyeceğinden müdahale, Siyasi Partinin örgütlenme özgürlüğünün hakkı kapsamı dışında kaldığı düşüncesi ile hak ihlali varlığına yönelik çoğunluk gerekçesine katılınmamıştır.

 

 

 

 

 

Üye

Serruh KALELİ

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DENİZ DÖNMEZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4663)

 

Karar Tarihi: 9/6/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 29/6/2016-29757

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Abuzer YAZICIOĞLU

Başvurucular

:

1- Deniz DÖNMEZ

 

 

2- Mehmet YÜCE

 

 

3- Türkan BAYYAR

 

 

4- HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

Vekili

:

Av. Sait KIRAN

 

 

5- Çağatay DÖLDÖŞ

Vekili

:

Av. Pınar AKBİNA

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kuruluş tarihinden itibaren üç yıl içinde bir kısım ilçe kongrelerini yapmayan başvurucu partinin ilgili yönetim kurulu başkanları olan başvurucular hakkında idari para cezasına hükmedilmesi nedeniyle tüm başvurucular yönünden ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin; kanuni dayanağı olmadan ve savunma alınmadan idari para cezası uygulanması nedeniyle gerçek kişi başvurucular yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 4/4/2014, 19/9/2014 ve 7/11/2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine doğrudan ve İstanbul 41. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/9/2015 tarihinde, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 30/9/2015 tarihinde, başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Anayasa Mahkemesinde bulunan 2014/4664, 2014/15218 ve 2014/17503 sayılı başvuruların, başvurucu ve konu bakımından aynı olması nedeniyle 2013/4663 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Tüzel kişi başvurucu Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), yasal olarak kurulmuş ve faaliyetlerini sürdüren bir siyasi partidir. Diğer başvurucular ise HKP’nin farklı yerlerdeki ilçe teşkilat sorumlularıdır. Başvuruculardan Deniz Dönmez'e Gaziantep Valiliğinin 27/11/2013 tarihli ve 33 sayılı oluru ile Parti İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulu başkanı sıfatıyla 731 TL idari para cezası; Mehmet Yüce'ye Gaziantep Valiliğinin 27/11/2013 tarihli ve 32 sayılı oluru ile Parti İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulu başkanı sıfatıyla 731 TL idari para cezası; Türkan Bayyar'a Bartın Valiliğinin 21/4/2014 tarihli ve 2226 sayılı oluru ile Parti İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulu başkanı sıfatıyla 759 TL idari para cezası ve Çağatay Döldöş'eBorçka Kaymakamlığının 10/12/2013 tarihli ve 77 sayılı oluru ile Parti İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulu başkanı sıfatıyla 731 TL idari para cezası verilmiştir. Kararların birbiri ile uyumlu ortak gerekçesi şöyledir:

“Konu ile ilgili olarak, “Halkın Kurtuluş Partisi … İlçe Teşkilâtı hakkında il/ilçe kongresini zamanında yapmadıklarından dolayı 5253 sayılı Dernekler Kanununun 32/b maddesine istinaden İlçe Teşkilâtı Yönetim Kurulu Başkanına … TL idari para cezası uygulanması…”

8. Gerçek kişi başvurucuların anılan işlemlere karşı yaptıkları itirazlar, Gaziantep 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 7/2/2014 tarihli ve 2014/3 ve 2014/8 Değişik İş sayılı kararları (Deniz Dönmez ve Mehmet Yüce), Bartın Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/8/2014 tarihli 2014/51 Değişik İş sayılı kararı (Türkan Bayyar) ve Borçka Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/9/2014 tarihli 2014/10 Değişik İş sayılı kararı (Çağatay Döldöş) ile idari para cezasının miktarı itibarıyla kesin olarak reddedilmiştir.

9. Gaziantep Sulh Ceza Mahkemesinin karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"... Başvuru dilekçesi, başvuruya konu bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; Başvuranın başkanı bulunduğu Halkın Kurtuluş Parti Gaziantep … İlçe teşkilatı 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununa tabi olup aynı kanunun 14/6, 19/3 ve 20/7 hükümleri uyarınca siyasi parti Merkez-il-ilçe teşkilatlarının en fazla 3 yıl içerisinde kongre yapma zorunluluğu bulunduğundan, 2820 sayılı kanunun 29/1 hükmünün ''Dernekler kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümleri Siyasi Partilerin her kademedeki kongreleri içinde uygulanır'' düzenlemesi doğrultusunda, … tarihinde İlçe Teşkilatının kurulmasını takiben 3 yıl dolmasına rağmen kongre yapmadığının tespiti üzerine ''Dernek Genel Kurulunu süresi içinde toplantıya çağırmayan Dernek Yöneticisinin idari para cezasıyla cezalandırılacağına ilişkin'' 5253 sayılı Dernekler Kanununun 32/b hükmü kıyasen uygulanmak suretiyle HKP … İlçe Teşkilatı Başkanı olan başvuran hakkında temsilcisi bulunduğu siyasi parti teşkilatını süresi içinde kongreye çağırmaması nedeniyle tesis olunan idari yaptırım kararında usul ve yasaya aykırı yön bulunmadığı kanaatine varılarak, başvurunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.”

10. Bartın Sulh Ceza Hakimliğinin karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"... Dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler ile yukarıda izah edilen mevzuat çerçevesinde yapılan değerlendirmede; her ne kadar itiraz eden vekili itiraza konu dilekçesinde partinin kurulmasından bu yana yeni üye yapamadıklarından dolayı ilk genel kurul toplantısını yapamadıklarını bu nedenle işlenemez suç mahiyetinde bulunduğunu, Medeni Kanun’un 78.maddesinde “... Ancak, bu toplantıya katılan üye sayısı, yönetim ve denetim kurulları üye tam sayısının iki katından az olamaz” hükmünün düzenlendiğini itiraz dilekçesinde belirtmiş ise de, yukarıda 2820 sayılı Yasa’nın ilgili madde [14/6., 19/3., 20/7., 29/1. ve 118.] hükümlerinde belirtildiği üzere il ve ilçe kongresinin büyük kongrenin yapılmasına engel olmayacak şekilde parti tüzüğünde gösterilecek süreler içerisinde toplanacağı ve genel kurul toplantılarının iki yıldan az 3 yıldan fazla olmayacak süre içerisinde yapılacağı hükmünün düzenlendiği, ilçe seçim genel kurul toplantılarında toplantı yeter sayısının sağlanamaması halinde toplantının nasıl yapılacağı hususunda herhangi bir düzenleme yapılmamış ise de,büyük kongre toplantısının toplantı yeter sayısına ilişkin düzenleme getirdiği ve buna göre ilk çağrıda toplantı yeter sayısının elde edilememesi halinde ikinci çağrı üzerine yapılacak toplantıda toplantı yeter sayısının aranmayacağının hükme bağlandığı, 2820 sayılı Kanun’da düzenlenmeyen konularda Medeni Kanun’un ancak bu Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, Medeni Kanun’un toplantı yeter sayısını düzenleyen 78. maddesinin ise özel kanun niteliğindeki 2820 sayılı Kanun’un 14/6 ve 14/9 maddesinde düzenlenen amir nitelikteki hükümlere aykırılık teşkil etmesi nedeniyle uygulanmasının mümkün olmadığı kanaatine varılmakla ilgili mevzuata uygun olarak verilen idari para cezasına ilişkin itirazın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."

11. Borçka Sulh Ceza Hakimliğinin karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

"... 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 14/6, 19/3 ve 20/7 maddeleri gereğince siyasi partilerin her kademe kongrelerinin iki yıldan az üç yıldan fazla olmayacak bir süre içerisinde toplanması mecburidir. Bu hükümlere aykırı davranılması Siyasi Partiler Kanunu’nun 29/1 ve 118 maddelerinde yer alan atıf nedeniyle Dernekler Kanunu hükümlerine göre işlem yapılması gerekmektedir. Dernekler Kanunu’nun 32 maddesinin b fıkrasında “Genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğünde belirtilen yer dışında yapan dernek yöneticilerine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Mahkemece, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de karar verilebilir.” Denilmektedir. Bu madde hükmüne göre başkanı olduğu siyasi parti ilçe kongresini zamanında toplantıya çağırmayan Çağatay Döldöş hakkında idari para cezası düzenlenmesinde herhangi bir usulsüzlük bulunmamaktadır.”

12. Nihai kararlar, başvuruculara 5/3/2014, 22/8/2014 ve 9/10/2014 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucular sırasıyla 4/4/2014, 19/9/2014 ve 7/11/2014 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

14. 22/4/1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “İl teşkilâtı” başlıklı 20. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

" İlçe kongresi, il kongresinin yapılmasına engel olmayacak şekilde parti tüzüğünde gösterilen süreler içinde toplanır.”

15. Halkın Kurtuluş Partisi Tüzüğü’nün “Yerel örgütler ve kongreler” başlıklı 7. maddesinin (c) bendi şöyledir:

“YEREL KONGRELER: Üç yılda bir birbirlerini tamamlayacak sırayla toplanır.”

16. 2820 sayılı Kanun’un “Kongrelerle ilgili genel hükümler” başlıklı 29. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.”

17. 2820 sayılı Kanun’un “Genel ceza hükümleri” başlıklı 118. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunla, 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununa yapılan atıflar hakkında, söz konusu Kanunda yer alan ve bu Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan ceza müeyyideleri, siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanır.”

18. 2820 sayılı Kanun’un “Diğer sebeplerle başvuru” başlıklı 104. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

“Bir siyasi partinin bu Kanunun 101 inci maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bulunması sebebiyle o parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Başsavcılığınca re`sen yazı ile başvurulur.

Anayasa Mahkemesi, söz konusu hükümlere aykırılık görürse bu aykırılığın giderilmesi için ilgili siyasî parti hakkında ihtar kararı verir.”

19. 22/11/1972 tarihli ve 1630 sayılı mülga Dernekler Kanunu’nun “Ceza hükümleri” başlıklı 10. bölümünde yer alan 66. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

“Genel kurul toplantılarını kanun ve tüzüklerine aykırı olarak yapan dernek yöneticileri hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, ikibin liraya kadar ağır para cezası hükmolunur. Gerektiğinde, kanun ve tüzüğe aykırı yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de mahkemece karar verilebilir.”

20. 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu'nun “Cemiyetler ve Dernekler kanunlarına yapılan atıflar” başlıklı 34. maddesi şöyledir:

“Diğer kanunlarda, 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu, 1630 sayılı Dernekler Kanunu veya 2908 sayılı Dernekler Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine veya belli maddelerine yapılan atıflar, bu Kanuna veya bu Kanunun aynı konuları düzenleyen madde veya maddelerine yapılmış sayılır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.”

21. 5253 sayılı Kanun’un “Ceza hükümleri” başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:

“Genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğünde belirtilen yer dışında yapan dernek yöneticilerine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Mahkemece, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de karar verilebilir.”

22. 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” başlıklı 33. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

“Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucular ilgili mevzuatta ilçe kongresinin yapılmaması hâlinde idari para cezası uygulanacağına dair bir hüküm bulunmamasına rağmen İlçe Teşkilatı Yönetim Kurulu başkanları hakkında üç yıl içinde ilçe kongresinin gerçekleştirilmediğinden bahisle idari para cezası uygulandığını, ilçe kongresinin gerçekleştirilememe sebebinin kanunda öngörülen yeterli sayıya henüz ulaşılamaması olduğunu, genel kurul yapmak için yeterli üye sayısına ulaşamayan siyasi parti yöneticilerine idari para cezası verilmesinin -özellikle Halkın Kurtuluş Partisi teşkilat yöneticilerinin çoğunun işçi, işsiz, öğrenci ve toplumun yoksul kesimlerinden olduğu da düşünüldüğünde- faaliyetlerini maddi olarak yürütemez hâle gelmesine sebep olacak, il örgütünü kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak, başvurucuların örgütlenme ve dernek kurma faaliyeti içinde yer almasını engelleyecek nitelikte bulunduğundan usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin; kanuni dayanağı olmadan ve savunma alınmadan idari para cezası uygulanması nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

25. Başvurucular, genel kurul yapmak için yeterli üye sayısına ulaşamayan siyasi parti yöneticisine kanunla öngörülmüş olmamasına rağmen idari para cezası verilmesi ve buna karşı yapılan itirazın Mahkemece reddedilmesi sebebiyle ifade özgürlükleri ile gerçek kişi başvurucular yönünden suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerse de anılan iddiaların özü siyasi örgütlenme özgürlüğüne ilişkin bulunduğundan inceleme ve değerlendirme bu başlık altında yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Siyasi örgütlenme özgürlüğünün, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanında olduğuna ve tüzel kişi başvurucunun (HKP) şikâyet konusu olayla ilgili mağdur statüsünün bulunduğuna, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin ve başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluşu Partisi (B. No: 2014/15220, 4/6/2015, §§ 25-42) kararında ortaya konmuştur. Mevcut başvurunun incelenmesi neticesinde sözü geçen kararda belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.

27. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşıldığından tüm başvurucular yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmelidir.

2. Esas Yönünden

28. İfade özgürlüğü, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşünceleri her türlü araçla açıklamak, açıklanan düşünceye paydaş sağlamak, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindedir. Bu itibarla ifade özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 29).

29. Örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğünün kolektif araçlarla kullanılma biçimidir ve bireylere, kendi menfaatlerini koruma, topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Dolayısıyla Sözleşme’nin 11. maddesinin yorumunda ve uygulanmasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Sözleşme'nin 10. maddesinde geliştirdiği içtihatların dikkate alınmasını gerektirmektedir (Özgürlük ve Demokrasi Partisi/Türkiye, B. No: 23885/94, 8/12/1999, § 37; Öllinger/Avusturya, B. No: 76900/01, 29/6/2006, § 38).

30. Örgütlenme özgürlüğü özelinde siyasi partilerin hedefi fikirlerin ve bunları ifade edilme özgürlüğünü korumak, bireylerin seçme ve tercih yapma imkânına zemin hazırlamak, demokrasinin doğru şekilde işlemesini sağlamak ve “çoğulculuk”, “açık fikirlilik” ve “hoşgörü” gibi kavramların içi boş kavramların ötesine geçmesine yardım etmek olduğundan bu kavramlar demokrasinin vazgeçilmez araçları olarak kabul edilir. AİHM, yasama organının seçimi konusunda görüş dile getirme özgürlüğünün ülke nüfusu içinde mevcut farklı düşünceleri temsil eden siyasi partilerin çoğunluğunun katılımı olmaksızın tasavvur edilmesinin mümkün olmadığını, buna dayanarak siyasi partilerin demokratik toplum kavramının tam merkezinde yer alan siyasi tartışmalara yeri doldurulamaz bir katkıda bulunduğunu belirtmiştir (Türkiye Birleşik Komünist Partisi/Türkiye, B. No: 19392/92, 30/1/1998, §§ 43, 44).

31. Başvuru konusu olayda kurulduktan sonra üç yıl içinde olağan kongrelerin yapılmaması nedenine dayanan başvuruya konu idari para cezaları, 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde yapılan atıfla 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine istinaden uygulanmıştır. Söz konusu cezalar 5253 sayılı Kanun’un 33. maddesine gereğince mahallî mülki amirler tarafından verilmiştir.

32. Siyasi partilerle ilgili düzenlemelerin içeriği ve bunları uygulayacak otoritelerin niteliklerine ilişkin Venedik Komisyonunun görüşleri ve başvuru konusu olaya benzer olaylarda esas incelemeye ilişkin uygulanacak ilkeler Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluşu Partisi kararında detaylı bir şekilde değerlendirilmiştir. Başvuru konusu olayda uygulanan idari yaptırım, uygulayan merci ve esas alınan yasal düzenlemeler gözetildiğinde anılan kararda müdahalenin varlığının ve ihlal oluşturup oluşturmadığının tespitine yönelik ortaya konan ilkelerden ve kanunilik ölçütü açısından yapılan değerlendirmelerden somut olay açısından ayrılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır.

33. Somut olayda siyasi parti sorumlusu olan başvurucular hakkındaki idari para cezaları, 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” başlıklı 33. maddesinin ikinci fıkrasının “Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.” hükmü uyarınca Valilik ve Kaymakamlık tarafından verilmiştir. Hâlbuki 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde sadece “ceza müeyyideleri” bakımından derneklerle ilgili hükümlere atıf yapılmış olup ceza müeyyidelerinin uygulanma usulü ve bu kapsamda müeyyideleri uygulayacak merciye atıf yapılmamıştır.

34. Diğer taraftan 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde, derneklerle ilgili ceza müeyyidelerinin sadece siyasi parti sorumluları hakkında değil “siyasi partiler” hakkında da uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak 2820 sayılı Kanun’un 101. maddesinde Kanun’da sayılan hâllerde bir siyasi partinin kapatılmasına veya devlet yardımından yoksun bırakılmasına, 2820 sayılı Kanun’un 104. maddesinde ise bu Kanun’un 101. maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık hâlinde bir siyasi parti hakkında ihtarda bulunulmasına karar verme yetkisi Anayasa Mahkemesine tanınmıştır.

35. Dolayısıyla kanun koyucunun 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesiyle 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen “ceza müeyyideleri” dışında, aynı Kanun’un 33. maddesinde düzenlenen “ceza müeyyidelerini uygulayacak merci” bakımından da dernekler hakkındaki hükümlere atıf yaptığı düşünülemez (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluşu Partisi, § 64).

36. Buna göre siyasi parti sorumluları hakkında yaptırım uygulama konusunda mülki amirlerin kanuni yetkilerinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte 2820 sayılı Kanun’un 101. ve 104. maddelerinde, Anayasa Mahkemesine sadece siyasi partilerin kendileri yönünden yaptırım uygulama yetkisi tanınmış; siyasi parti sorumluları yönünden ise böyle bir açık yetkiye yer verilmemiştir.

37. Yukarıda yer verilen ilkelerde ifade edildiği üzere siyasi partiler hakkındaki düzenlemelerde kamu otoritelerine verilen yetkilerin sınırlarının ve kapsamının açıkça belirlenmesi, böylelikle siyasi partiler ve sorumlularının muhtemel keyfî uygulamalarla karşılaşmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir.

38. Belirtilen hususlar dikkate alındığında siyasi partilerin her düzeydeki kongresini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun olarak yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen ceza müeyyidesinin uygulanabilmesi mümkün ise de bu ceza müeyyidesini uygulayacak merciin bir hukuk devletinde olması gereken belirlilikte kanunla tayin edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

39. Açıklanan nedenlerle başvuruya konu idari para cezalarının “kanunilik” şartını karşılamadığına ve başvurucuların siyasi örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 Serruh KALELİ bu sonuca katılmamıştır.

40. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyaların ilgili Mahkemesine gönderilmesi gerektiğinden başvurucuların idari para cezasını uygulayan idare tarafından savunmalarının alınmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

41. Başvurucular, idari para cezalarına karşı yapılan itirazların reddedildiği, Gaziantep Sulh Ceza Mahkemesinin, Bartın ve Borçka Sulh Ceza Hâkimliklerinin itirazın reddine ilişkin değişik iş sayılı kararının kaldırılması talebinde bulunmuşlardır.

42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

43. Başvuruya konu idari para cezalarının başvurucuların siyasi örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği gözetilerek söz konusu idari para cezalarına itiraz edilmesine ilişkin davalarda yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar görülmüştür. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

44. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin gerçek kişi başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Siyasi örgütlenme özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 68. maddesinde güvence altına alınan siyasi örgütlenme özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE, Üye Serruh KALELİ'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Gerçek kişi başvurucuların, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden inceleme yapılmasına GEREK OLMADIĞINA, OYBİRLİĞİYLE,

D. Kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmak üzereilgili Mahkemelerine GÖNDERİLMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin GERÇEK KİŞİ BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA, OY BİRLİĞİYLE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE OY BİRLİĞİYLE,

9/6/2016 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY

Başvuruculara Dernekler Kanununa muhalefetten idari para cezası uygulanmış, yaptıkları itirazlarda Sulh Ceza Hakimliklerince kesin olarak reddedilmiştir.

Başvurucular, idari para cezası verilmesinin Halkın Kurtuluşu Partisini maddi olarak yürütülemez hale getireceğini, kapanabileceğini, örgütlenme, dernek kurma faaliyetlerini engelleyici nitelikte bulunduğunu, cezanın kanunilik ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.

Mahkememiz de kabul edilebilir bulduğu iddia yönünden Anayasanın 68. maddesinde güvence altına alınan siyasi örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine oy çokluğu ile karar vermiştir.

Benzer konuda 2014/15220 sayılı bireysel başvuru dosyasında da aynı konu değerlendirilmeye alınmış ve çoğunluk görüşüne katılmama gerekçesi yazılmıştır.

Aynı olgulara dayalı bu dosya içinde, 2014/15220 sayılı dosyada yazılı gerekçelerle Anayasanın 68. maddesinde yazılı hakların, idari para cezası ile ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk görüşüne müdahalenin hukuki, zorunlu, ölçülü ve hak kapsamı dışında kaldığı düşünceleri ile katılınmamıştır.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET TEKCANLI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/16233)

 

Karar Tarihi: 8/9/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Mehmet TEKCANLI

Vekili

:

Av. Hasan BOZDAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, süresi içinde ilçe kongresini yapmayan bir siyasi partinin ilçe dönem başkanı olan başvurucu hakkında idari para cezasına hükmedilmesi nedeniyle örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuruya konu Hür Dava Partisi (Hüda Par/Parti) 19/12/2012 tarihinde yasal olarak kurulmuş ve faaliyetlerini hâlen sürdüren bir siyasi partidir. Başvurucu, olayların geçtiği tarihte Hüda Par Ankara Gölbaşı ilçesi ilçe dönem başkanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucu hakkında Ankara Valiliğinin 31/10/2017 tarihli oluru ile 881 TL idari para cezası verilmiştir. Ceza verme gerekçesi olarak Partinin bir önceki olağan kongresini 11/3/2013 tarihinde gerçekleştirdiği ve bir sonraki kongresini 11/3/2015-11/3/2016 tarihleri arasında yapması gerekirken 8/10/2017 tarihinde yapması gösterilmiştir.

9. Başvurucunun anılan işleme karşı yaptığı itiraz, Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/5/2018 tarihli kararıyla idari para cezasının miktarı itibarıyla kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

" ...itiraz eden, parti tüzüğünde il ve ilçe kongrelerinin toplanması ile ilgili sürelerin açık bir şekilde düzenlendiğini, ancak gerek siyasi gerekse de sosyal ve maddi koşulların il ve ilçe kongrelerinin zamanında gerçekleştirilmesine engel olduğunu, bu nedenlerden dolayı mevcut durumda ilçe kongrelerini toplamayan ilçe teşkilatlarının mevcut olduğunu, bu durumun her ne kadar hayatın olağan akışısına uygun bir durum ise de, parti tüzüğünün ilgili maddelerinin ihlaline sebep olduğunu, bu nedenle cezanın kaldırılması gerektiğini savunmuş ise de, yapılan savunmasının geçerli bir mazeret olmadığı, itiraz edenin ilçe teşkilatı kongresini süresinde toplantıya çağırmadığı, kanun ve tüzük hükmüne aykırı olarak 3 yıllık süre dolduktan sonra yapılmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığından itirazın reddine..."

10. Ret kararı başvurucuya 22/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

11. Başvurucu 12/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

12. 22/4/1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “İlçe teşkilatı” kenar başlıklı 20. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

" İlçe kongresi, il kongresinin yapılmasına engel olmayacak şekilde parti tüzüğünde gösterilen süreler içinde toplanır."

13. 2820 sayılı Kanun’un “Kongrelerle ilgili genel hükümler” kenar başlıklı 29. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır.”

14. 2820 sayılı Kanun’un “Genel ceza hükümleri” kenar başlıklı 118. maddesi şöyledir:

 “Bu Kanunla, 22 Kasım 1972 tarihli ve 1630 sayılı Dernekler Kanununa yapılan atıflar hakkında, söz konusu Kanunda yer alan ve bu Kanun hükümlerine aykırı bulunmayan ceza müeyyideleri, siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanır.”

15. 2820 sayılı Kanun’un “Diğer sebeplerle başvuru” kenar başlıklı 104. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

 “Bir siyasi partinin bu Kanunun 101 inci maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık halinde bulunması sebebiyle o parti aleyhine Anayasa Mahkemesine, Cumhuriyet Başsavcılığınca re`sen yazı ile başvurulur.

Anayasa Mahkemesi, söz konusu hükümlere aykırılık görürse bu aykırılığın giderilmesi için ilgili siyasî parti hakkında ihtar kararı verir.”

16. 22/11/1972 tarihli ve 1630 sayılı mülga Dernekler Kanunu’nun “Ceza hükümleri” kenar başlıklı 10. bölümünde yer alan 66. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

 “Genel kurul toplantılarını kanun ve tüzüklerine aykırı olarak yapan dernek yöneticileri hakkında, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde, ikibin liraya kadar ağır para cezası hükmolunur. Gerektiğinde, kanun ve tüzüğe aykırı yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de mahkemece karar verilebilir.”

17. 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Cemiyetler ve dernekler kanunlarına yapılan atıflar” kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

 “Diğer kanunlarda, 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu, 1630 sayılı Dernekler Kanunu veya 2908 sayılı Dernekler Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine veya belli maddelerine yapılan atıflar, bu Kanuna veya bu Kanunun aynı konuları düzenleyen madde veya maddelerine yapılmış sayılır. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde aynı konuları düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili hükümlerine atıf yapılmış sayılır.”

18. 5253 sayılı Kanun’un “Ceza hükümleri” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:

 “Genel kurulu süresinde toplantıya çağırmayan, genel kurul toplantılarını kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak veya dernek merkezinin bulunduğu veya tüzüğünde belirtilen yer dışında yapan dernek yöneticilerine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Mahkemece, kanun ve tüzük hükümlerine aykırı olarak yapılan genel kurul toplantılarının iptaline de karar verilebilir.”

19. 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” kenar başlıklı 33. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.”

B. Uluslararası Hukuk

20. Mevcut başvuruya ilişkin uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği karar için bkz. Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi [GK], B. No: 2014/15220, 4/6/2015, §§ 28-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 8/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu; söz konusu idari yaptırım kararının yetkisiz merci tarafından yapıldığını, bir siyasi parti hakkında ihtarda bulunma yetkisinin münhasıran Anayasa Mahkemesine tanındığını, siyasi partilerin maddi ve sosyal sebeplerle zamanında kongre yapamaması nedeniyle cezalandırılmasının örgütlenme özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak siyasi örgütlenme özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

24. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Parti kurma, partilere girme, partilerden ayrılma” kenar başlıklı 68. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir.

Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.

Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.

Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.

 …”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan siyasi örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

26. Başvurucu hakkında, ilçe kongresinin toplanmasıyla ilgili yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle uygulanan idari para cezasının başvurucunun siyasi örgütlenme özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği anlaşılmaktadır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 68. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

28. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Buna göre somut olayda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenecektir.

i. Genel İlkeler

29. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği ve Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı müddetçe anılan Anayasa maddelerinin ihlali söz konusu olacaktır (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61).

30. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütünün ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığını belirtmiştir (Tuğba Arslan, § 96; Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 34). Bir yasama işlemi olarak kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 36).

31. Fakat kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 56; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 55; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 37).

32. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Bir kanuni düzenlemede hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 38;Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 57; norm denetimine ilişkin kararlarda belirliliğe ilişkin açıklamalar için çok sayıda karar arasından bkz. AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).

33. Korunan hukuki değer ile ihlalin neden olduğu hukuki sonuçların aynı olmaması, idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasındaki temel farklılığı oluşturmaktadır. Adli para cezalarından daha yüksek miktarlarda idari para cezalarının verilebilmesine imkân tanıyan düzenlemeler de bulunmakla birlikte adli suçlar için öngörülen cezaların idari suçlar için öngörülen cezalardan genellikle daha ağır olması, hürriyeti bağlayıcı cezaların kural olarak adli suçlar yönünden geçerli olması, idari suçlarda kanun koyucunun daha az önem atfettiği bir hukuki değerin ihlal edilmesi, öngörülen yaptırımın da genellikle idari bir makam tarafından idari usuller izlenerek uygulanması ve yasama organının ağır işleyen yapısı karşısında ekonomik ve teknik hayatın hızla değişen ve gelişen şartları doğrultusunda idari suç ve cezaların adli suç ve cezalara göre daha sık değiştirilme ihtiyacının belirmesi idari suçlar yönünden kanunilik ilkesinin daha esnek uygulanmasını gerektirmektedir (Tuncer Yığcı, B. No: 2015/5402, 6/2/2019, § 42; AYM, E.2018/107, K.2018/114, 20/12/2018).

34. Buna karşılık suçta ve cezada kanunilik ilkesinin daha esnek uygulandığı idari suçlar yönünden de kanun metninde suç ve cezalara ilişkin olarak genel bir şekilde atıfla yetinilmesi yeterli olmayıp söz konusu düzenlemelerin içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu açıdan kanun, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek nitelikte olmalıdır (AYM, E.2014/100, K.2015/6, 14/1/2015). Bu nitelikleri haiz bir kanuni düzenleme ile uzmanlık gerektiren veya teknik konulara ilişkin ayrıntıların belirlenmesi konusunda yürütme organına yetki verilmesi, kanuni düzenleme ilkesine aykırılık oluşturmaz. Diğer bir ifadeyle disiplin suç ve cezalarının da çerçevesi kanunla belirlenmeli ve kanun bireyler için belirli bir açıklık ve kesinlikte olmalıdır (Tuncer Yığcı, § 47; AYM, E.2018/110, K.2018/99, 17/10/2018).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. Başvuruya konu idari para cezası 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde yapılan atıfla 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine istinaden uygulanmıştır. Söz konusu ceza 5253 sayılı Kanun’un 33. maddesine dayanılarak Valilik tarafından verilmiştir.

36. Anayasa Mahkemesi, Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi kararında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca bir siyasi partinin zamanında il kongresini yapmaması nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin başvuruda kanunilik koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemiştir. Anılan kararda,2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde “1630 sayılı Dernekler Kanunu’na yapılan atıflar hakkında” aynı Kanun’da yer alan ve 2820 sayılı Kanun’a aykırı bulunmayan ceza müeyyidelerinin siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre anılan maddede 1630 sayılı mülga Kanun’da yer alan ceza müeyyidelerinin tamamına yollama yapılmadığı, Kanun’daki cezai müeyyidelerin siyasi partiler ve sorumluları hakkında uygulanmasının 2820 sayılı Kanun’da 1630 sayılı mülga Kanun’a yapılan atıflar ile sınırlandırıldığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla önce somut olaydaki idari para cezası yönünden böyle bir atıf yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 59) .

37. Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi (aynı kararda bkz. §§ 60-65) kararında yapılan değerlendirmeye göre 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesi uyarınca, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının genel kurulu toplantıya çağırmayan veya toplantıyı mevzuata uygun yapmayan yöneticiler hakkında cezai müeyyide öngören (b) bendinin, siyasi partilerin her kademedeki kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında da uygulanması mümkündür. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki idari para cezası 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” kenar başlıklı 33. maddesinin üçüncü fıkrasının “Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.” şeklindeki hükmü uyarınca Valilik tarafından verilmiştir. Hâlbuki 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde sadece ceza müeyyideleri bakımından derneklerle ilgili hükümlere atıf yapılmış olup ceza müeyyidelerinin uygulanma usulü ve bu kapsamda müeyyideleri uygulayacak merci bakımından atıf yapılmamıştır. Diğer taraftan 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde, derneklerle ilgili ceza müeyyidelerinin sadece siyasi parti sorumluları hakkında değil siyasi partiler hakkında da uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak 2820 sayılı Kanun’un 101. maddesinde Kanun’da sayılan hâllerde bir siyasi partinin kapatılmasına veya devlet yardımından yoksun bırakılmasına, 2820 sayılı Kanun’un 104. maddesinde ise bu Kanun’un 101. maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık hâlinde bir siyasi parti hakkında ihtarda bulunulmasına karar verme yetkisi Anayasa Mahkemesine tanınmıştır. Dolayısıyla kanun koyucunun 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesiyle, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen ceza müeyyideleri dışında, aynı Kanun’un 33. maddesinde düzenlenen ceza müeyyidelerini uygulayacak merci bakımından da dernekler hakkındaki hükümlere atıf yaptığı düşünülemez. Buna göre siyasi parti sorumluları hakkında yaptırım uygulama konusunda mülki amirlerin kanuni yetkilerinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

38. Eldeki başvuruda yöneticisi olduğu siyasi partinin ilçe kongresini zamanında yapmadığı gerekçesiyle başvurucu hakkında Valilikçe idari para cezası uygulanmıştır. Dolayısıyla Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi kararında belirlenen ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir yön görülmemiştir. Belirtilen hususlar dikkate alındığında siyasi partilerin her düzeyde kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun olarak yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen ceza müeyyidesinin uygulanabilmesi mümkün ise de bu ceza müeyyidesini uygulayacak mercinin bir hukuk devletinde olması gereken belirlilikte kanunla tayin edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu idari para cezasının kanunilik şartını karşılamadığına ve başvurucunun örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

45. İncelenen başvuruda örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememişlerdir. Bu açıdan ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı söylenebilir.

46. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 68. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin siyasi örgütlenme özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gölbaşı (Ankara) Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2018/327) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUHAMMED ZENGİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/7687)

 

Karar Tarihi: 2/3/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Muhammed ZENGİN

Vekili

:

Av. Hasan BOZDAŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, süresi içinde ilçe kongresini yapmayan bir siyasi partinin ilçe dönem başkanı olan başvurucu hakkında idari para cezasına hükmedilmesi nedeniyle örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvuruya konu Hür Dava Partisi (Hüda Par/Parti) 19/12/2012 tarihinde yasal olarak kurulmuş ve faaliyetlerini hâlen sürdüren bir siyasi partidir. Başvurucu, olayların geçtiği tarihte Hüda Par Ankara Keçiören ilçesi ilçe dönem başkanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucu hakkında Ankara Valiliğinin 31/10/2017 tarihli oluru ile 881 TL idari para cezası verilmiştir. Gerekçe olarak Partinin bir önceki olağan kongresini 13/3/2013 tarihinde gerçekleştirdiği ve bir sonraki kongresini 13/3/2015-13/3/2016 tarihleri arasında yapması gerekirken 7/10/2017 tarihinde yapması gösterilmiştir.

3. Başvurucunun anılan işleme karşı yaptığı itiraz, Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 12/2/2018 tarihli kararıyla usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle ve idari para cezasının miktarı itibarıyla kesin olarak reddedilmiştir.

4. Başvurucu, süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

5. Başvuruya konu idari para cezası 22/4/1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 118. maddesinde yapılan atıfla 4/11/2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine istinaden uygulanmıştır. Söz konusu ceza 5253 sayılı Kanun’un 33. maddesine dayanılarak Valilik tarafından verilmiştir.

6. Anayasa Mahkemesi, daha önce Mehmet Tekcanlı (B. No: 2018/16233, 8/9/2021) kararı ile Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi ([GK], B. No: 2014/15220, 4/6/2015) kararında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca bir siyasi partinin zamanında il ve ilçe kongresini yapmaması nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin başvurularda kanunilik koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemiştir. Anılan kararlarda, 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde “1630 sayılı Dernekler Kanunu’na yapılan atıflar hakkında” aynı Kanun’da yer alan ve 2820 sayılı Kanun’a aykırı bulunmayan ceza müeyyidelerinin siyasi partiler ve sorumluları hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre anılan maddede 1630 sayılı mülga Kanun’da yer alan ceza müeyyidelerinin tamamına yollama yapılmadığı, Kanun’daki cezai müeyyidelerin siyasi partiler ve sorumluları hakkında uygulanmasının 2820 sayılı Kanun’da 1630 sayılı mülga Kanun’a yapılan atıflar ile sınırlandırıldığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla önce somut olaydaki idari para cezası yönünden böyle bir atıf yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 59; Mehmet Tekcanlı, § 36).

7. Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi (aynı kararda bkz. §§ 60-65) kararında yapılan ve Mehmet Tekcanlı başvurusunda yinelenen (aynı kararda bkz. § 37) değerlendirmeye göre 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesi uyarınca, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının genel kurulu toplantıya çağırmayan veya toplantıyı mevzuata uygun yapmayan yöneticiler hakkında cezai müeyyide öngören (b) bendinin, siyasi partilerin her kademedeki kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında da uygulanması mümkündür. Bununla birlikte başvurucu hakkındaki idari para cezası 5253 sayılı Kanun’un “Cezaların uygulanması” kenar başlıklı 33. maddesinin üçüncü fıkrasının “Bu Kanunda yazılı olan idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir.” şeklindeki hükmü uyarınca Valilik tarafından verilmiştir. Hâlbuki 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde sadece ceza müeyyideleri bakımından derneklerle ilgili hükümlere atıf yapılmış olup ceza müeyyidelerinin uygulanma usulü ve bu kapsamda müeyyideleri uygulayacak merci bakımından atıf yapılmamıştır. Diğer taraftan 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesinde, derneklerle ilgili ceza müeyyidelerinin sadece siyasi parti sorumluları hakkında değil siyasi partiler hakkında da uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak 2820 sayılı Kanun’un 101. maddesinde Kanun’da sayılan hâllerde bir siyasi partinin kapatılmasına veya devlet yardımından yoksun bırakılmasına, 2820 sayılı Kanun’un 104. maddesinde ise bu Kanun’un 101. maddesi dışında kalan emredici hükümleriyle diğer kanunların siyasi partilerle ilgili emredici hükümlerine aykırılık hâlinde bir siyasi parti hakkında ihtarda bulunulmasına karar verme yetkisi Anayasa Mahkemesine tanınmıştır. Dolayısıyla kanun koyucunun 2820 sayılı Kanun’un 118. maddesiyle, 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinde düzenlenen ceza müeyyideleri dışında, aynı Kanun’un 33. maddesinde düzenlenen ceza müeyyidelerini uygulayacak merci bakımından da dernekler hakkındaki hükümlere atıf yaptığı düşünülemez. Buna göre siyasi parti sorumluları hakkında yaptırım uygulama konusunda mülki amirlerin kanuni yetkilerinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

8. Eldeki başvuruda yöneticisi olduğu siyasi partinin ilçe kongresini zamanında yapmadığı gerekçesiyle başvurucu hakkında Valilikçe idari para cezası uygulanmıştır. Dolayısıyla Mehmet Tekcanlı ile Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi kararlarında belirlenen ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir yön görülmemiştir. Belirtilen hususlar dikkate alındığında siyasi partilerin her düzeyde kongrelerini toplantıya çağırmayan veya kongreleri mevzuata uygun olarak yapmayan siyasi parti sorumluları hakkında 5253 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen ceza müeyyidesinin uygulanabilmesi mümkün ise de bu ceza müeyyidesini uygulayacak mercinin bir hukuk devletinde olması gereken belirlilikte kanunla tayin edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

9. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu idari para cezasının kanunilik şartını karşılamadığına ve başvurucunun örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

10. İncelenen başvuruda örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir. Bu açıdan ihlalin aynı zamanda mahkeme kararından da kaynaklandığı söylenebilir. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

11. Anayasa Mahkemesinin bu kararı ile birlikte önceki kararlarında da aynı nedenle ihlal tespiti yapıldığı göz önüne alındığında, uygulamada yaşanan belirsizliklerin giderilmesi ve yeni ihlallerin önüne geçilmesi adına ilgili kurumların bilgilendirilmesinin faydalı olacağı düşünülmüştür. Bu kapsamda gerekli bilgilendirmelerin yapılması adına kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığına bildirilmesinin çözüme katkı sağlayacağı değerlendirilmiştir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 68. maddesinde güvence altına alınan siyasi örgütlenme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin siyasi örgütlenme özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine (D.İş 2017/9386) GÖNDERİLMESİNE,

D. İlgili kurumlara gerekli bilgilendirmelerin yapılması amacıyla İçişleri Bakanlığına bildirimde BULUNULMASINA,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.