1. Reddi Miras Nedir?
Mirasın Reddi müessesi Türk Medeni Kanunun 605 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile mirasçılara, mirasçılık sıfatını kabul etmeme imkânı verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 605/1. Maddesinde; “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.” Hükmü konmuş ve hem yasal mirasçıların hem de atanmış mirasçıların mirası reddedebilecekleri hüküm altına alınmıştır.
TMK gereğince Mirasın Reddi “gerçek ret” ve “hükmi ret” olarak ikiye ayrılmıştır.
A. Gerçek Ret:
Türk Medeni Kanunu’nun 605/1. Maddesine göre, Mirasçılık sıfatını kazanan mirasçıların kendi iradeleri ile bu sıfata son vermesine gerçek ret denir. Bu nedenle, gerçek ret ancak mirasçılığın geçmesi/intikali yanı mirasbırakanın ancak ölümünden sonra gerçekleştirilebilir. Bu noktada mirasın reddi kurumu ile mirastan feragat sözleşmesi kurumunu birbirinden ayırmak önemli olacaktır.
i. Reddin Süresi ve Şekli;
Mirasçı sıfatına haiz bir kişi, mirasbırakanın mirasını reddetmek isterse TMK m. 606 gereği bu isteğini 3 ay içinde yazılı veya sözlü olarak bildirmekle yükümlüdür. Bu sürenin hak düşürücü bir süre olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla bu sürenin durması ya da kesilmesi söz konusu olamaz. 3 ay içinde mirası reddetmeyen kişi mirasçılık sıfatını kazanır ve bu süreden sonra mirası reddetme hakkını kullanamaz. Süresi içinde reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız ve şartsız olarak kabul etmiş sayılır.
Kanunun amir hükmüne göre bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.
Kanunun açık hükmü incelendiğinde de görüleceği üzere, mirasçılar için bu sürelerin başlama zamanında bir değişkenlik söz konusudur. Buna göre, yasal mirasçıların 3 aylık süresi mirasbırakanın ölümü öğrendikten sonra başlamaktadır.
Bu noktada önemli bir soru karşımıza çıkmaktadır.
Yasal mirasçılar kimlerdir?
Türk Medeni Kanunu Yasal Mirasçılık sıfatına haiz kişileri kuşkuya mahal vermeyecek biçimde 495 ve devamı maddelerinde açıklamıştır. Özetle yasal mirasçılar aşağıdaki şekilde sıralanabilir;
- Miras bırakanın kan hısımları
- Çocukları (altsoyu)
- Altsoyu bulunmayan mirasbırakanın ana ve babası (üstsoyu)
- Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları,
- Evlilik dışında doğmuş ve soybağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar
- Miras bırakanın eşi
- Miras bırakanın evlatlığı ve onun altsoyu
- Devlet
Yukarıdaki açıklamalara istinaden yasal mirasçılar 3 ay içinde kanundaki şekle uygun olarak mirası reddedebilirler.
Mirasın reddi nerede ve nasıl yapılır?
Türk Medeni Kanunumuzun 609. Maddesine göre; Mirasın reddi, mirasçılar tarafından Sulh Mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır.
Uygulamada çoğunlukla Sulh Hukuk Mahkemelerine verilecek bir dilekçe ile süreç başlatılabilmektedir. Akabinde Sulh Mahkemesi başvuran mirasçıların gerçekten “yasal mirasçı” olup olmadıklarını tespit ederek, reddi miras kararı verebilmektedir.
Bu noktada unutulmaması gereken en önemli husus mirasın reddinin kayıtsız ve şartsız olması gerektiğidir. Kanunkoyucu, reddin açık olarak anlaşılması için bu hükmü koymuştur. Ret, bir kayda ya da şarta bağlanmışsa geçersiz sayılacak ve mirasçı mirasçılık sıfatını ve mirası kazanacaktır. Ancak mirasçı,3 aylık süre içerisinde yeni bir başvuru ile tekrardan kayıtsız ve şartsız olarak mirası reddettiğini beyan ederse reddi miras hüküm ve sonuç doğurmuş olacaktır.
B. Hükmi Ret
Türk Medeni Kanunu’nun 605. Maddesinin 2.fıkrasında göre; Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.
Hükümden de anlaşılacağı üzere, belli şartların bulunduğu takdirde, mirasçıların mirası reddetmiş sayılacakları bir kurumdur. Ancak önemle belirtilmelidir. Ki hükmi ret bir karinedir. Reddin gerçekleşmesi için herhangi bir beyan aranmamaktadır.
Dolayısıyla hükmi ret, gerçek ret gibi bir iradeye dayanmamakta bir karine teşkil etmektedir. Mirasbırakanın borca batık olduğu çevresi tarafından biliniyor veyahut aciz halde olduğu mirasbırakan ölmeden önce sabit hale geldiyse bu husustan faydalanılabilir.
Ancak bu noktada üzerinde durulması gereken en önemli husus, ileride bu durum karşısında mirasçılar kendilerini nasıl koruyacaklar? Bu nedenle ileride doğacak her türlü ihtilafları önlemek için mirasçıların yine de Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurmaları faydalı olacaktır.
2. Reddin Sonuçları
- Mirasçılık sıfatı geçmişe etkili olarak sona erer,
- Miras, mirası reddetmiş kişi sanki daha önce ölmüş gibi paylaşılır,
- Mirası reddetmemiş mirasçıların miras payları artar,
- En yakın mirasçıların tamamı mirası reddetmiş ise TMK m.612 gereği tereke iflas hükümlerine göre tasfiye olunur.
TEREKE TASFİYESİ NEDİR?
En yakın yasal mirasçıların tümü yukarıda detaylıca açıklandığı şekilde mirası reddedecek olurlar ise tereke, TMK 612/1 gereği Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından iflas hükümlerine göre tasfiye olunur. Dolayısıyla miras reddedenlerin yerini alacak şekilde diğer mirasçılara geçmez.
Kanun koyucunun bu maddeyi uygulama gerekçesi Yargıtayca ve Doktrince şöyle açıklanmaktadır; en yakın bütün yasal mirasçılar tarafından reddedilen bir tereke genel olarak borç içindedir. Dolayısıyla en yakın mirasçıların reddettiği terekeyi ondan sonra gelecek ve daha zayıf manevi bağlara sahip mirasçılar da terekeyi reddedeceklerdir. Bu noktada gereksiz zaman kaybına mahal vermemek için kanun koyucu böylesine bir uygulamaya gitmiştir.
Bu aşamada “en yakın mirasçılar” kavramından ne anlaşılmalıdır?
En yakın mirasçılardan maksat, mirasbırakanın ölümünde ona en yakınında olan kişilerdir. Bu kişiler ölen kişinin eşi, çocuğu, evlatlığı, anne ve babası olarak nitelendirilebilir. Yani netice itibariyle ölen kişinin doğrudan yasal mirasçılarıdır.
Örnek vermek gerekirse;
Miras bırakan M öldüğünde ardından eşi E ve A, B, C isimli 3 çocuğu ve C’nin çocuğu D kalmıştır.
Bu durumda M’nin en yakın mirasçıları eşi ve 3 çocuğudur. Yani geride kalan torun D’nin mirası reddetmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü babası hayatta olduğu için kendisine mirasçılık intikal etmeyecektir.
Bu noktada mirasçılardan eş ve 3 çocuğun mirası reddetmesi halinde tereke iflas hükümlerine göre tasfiyeye edilecektir. Torun D’nin mirası reddetmemiş olması mirasın ona intikal edeceği anlamına gelmez.
Ancak önemle vurgulanmalıdır ki, TMK m.612/2 gereği Sulh Hukuk Mahkemesi Tarafından yürütülecek resmi tereke tasfiyesi sonunda arda bir şey kalır ise yani terekedeki menkul ve gayrimenkul mallar ile borçlar ödenir ve yine de terekede mal kalırsa, bu miras payı, mirasçılar mirası reddetmemiş gibi mirasçılar arasında paylaştırılacaktır. Kısaca; Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.
TÜRK YARGI SİSTEMİNDE MİRASIN REDDİ NASIL UYGULANMAKTADIR?
Yukarıda detaylıca açıklandığı üzere mirasın reddi müessesesi oldukça teknik bir şekilde Türk Medeni Kanununda düzenlenmiştir. Bu sebeple bu kurumun uygulanmasında Yargıtay kararları bizlere yol göstermektedir. Kanunda açıklanmayan hususların varlığı bu kurumun uygulamada pek çok farklılık göstermesine sebep olmaktadır. Şöyle ki;
Pek çok Yargıtay kararında Tereke Tasfiyesinin Reddi Miras kararı veren Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yapılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ancak bu görüş her Sulh Hukuk Mahkemesince uygulanmamakta ve vatandaşlardan yeni bir dava açılması beklenmektedir. Ne yazık ki mahkeme kararları birbirleri ile örtüşmemekte ve konuları benzer durumlarda dahi farklı kararlar çıkmaktadır.
Bu nedenle terekenin tasfiyesi hükümlerinin uygulanmasında 2 farklı yöntemin mevcut olduğu unutulmamalıdır. Birincisi, reddi miras kararı veren Sulh Hukuk Mahkemesi’ne verilecek bir talep dilekçesi ile, İkinci ise yeni bir Tereke Tasfiye Davası açılmak sureti ile olacaktır.
Av. Aslıhan GÜRAL BOZKURT