Olaylar
Başvurucu, bir siyasi partinin kongresinin düzenlenmesinde mahalle temsilcisi olarak görev yaptığı sırada, aynı siyasi parti üyeleri M.K. ve R.T. tarafından gıyaben tehdit edildiğini ileri sürerek şikâyetçi olmuştur. Başsavcılığın 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca önleyici tedbir kararı verilmesi talebinde bulunması üzerine aile mahkemesi M.K. ve R.T. hakkında başvurucuya karşı şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürme içeren söz ve davranışlarda bulunmama, başvurucunun bulunduğu konuta, okula ve işyerine yaklaşmama tedbirlerinin uygulanmasına karar vermiştir. Kararda ayrıca tedbirin üç ay süreyle geçerli olduğu ve tedbire uyulmaması hâlinde zorlama hapsine hükmedileceği vurgulanmıştır. M.K. ve R.T. başvurucuyu tehdit etmediklerini belirterek tedbir kararı verilmesi için şartların oluşmadığını ileri sürmüştür. İtirazı inceleyen aile mahkemesi (itiraz mercii) ise mahkeme kararının kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir.
İddialar
Başvurucu, tehdit edildiğini ileri sürerek yaptığı önleyici tedbir talebinin reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucu, bireysel başvuru formunda kendisine karşı yöneltilen tehdidin kadın olmasından kaynaklandığına, yapılan tehdidin kadına yönelik şiddet niteliğinde olduğuna, “Yapmazsanız ortalık kan gölüne döner.” şeklindeki söylemlerin neredeyse tamamına yakınının erkekler tarafından dile getirildiğine dair açıklamalarda bulunmuştur. Öte yandan başvurucunun şikâyeti üzerine ilgili kişiler hakkında tehdit suçunu işledikleri şüphesiyle iddianame de düzenlenmiştir.
6284 sayılı Kanun'da ve konu ile ilgili uluslararası hukukta kadına yönelik şiddetin cinsiyete dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü şiddet içeren davranışı kapsadığı açıkça kabul edilmiştir. Tüm bunlara rağmen itiraz mercii, talebin aile içi şiddet veya ısrarlı takibe ilişkin olmadığını belirterek tedbir kararının kaldırılmasına karar vermiş ancak erkek şahısların kadın olan başvurucuya yönelttiği tehdidin başvurucunun kadın olmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığına, eylemin kadına yönelik şiddet niteliğinde olup olmadığına dair hiçbir somut açıklama, değerlendirme veya gerekçe ortaya koymamıştır. Bu itibarla itiraz merciinin aile içi şiddet ve ısrarlı takip dışındaki durumların veya kadına yönelik aile içinde gerçekleştirilmeyen tüm şiddet eylemlerinin 6284 sayılı Kanun'un kapsamının dışında tutulması gerektiği sonucunu doğuracak mahiyetteki yaklaşımının anayasal güvencelere aykırı olduğu açıktır.
Sonuç olarak nihai karardaki gerekçelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı değerlendirilmiştir. Başvurucu maruz kaldığı tehdit eyleminin kadın olmasından kaynaklandığını açıklamasına rağmen itiraz merciinin şiddet mağduru başvurucuyu korumaya yönelik tedbirleri sağlama yönündeki pozitif yükümlülüklerine uygun hareket etmediği sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NURİYE AYHAN ALTINER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/1327) |
|
Karar Tarihi: 4/10/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 16/1/2024-32431 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Ferhat YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Nuriye Ayhan ALTINER |
Vekili |
: |
Av. Esra BAŞ ERBAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tehdit edildiğini iddia eden kadının önleyici tedbir talebinin reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/1/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle başvuru tarihi itibarıyla ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, bir siyasi partinin kongresinin düzenlenmesinde mahalle temsilcisi olarak görev yaptığı sırada aynı siyasi parti üyeleri M.K. ve R.T. tarafından gıyaben tehdit edildiğinden bahisle bu kişilerden şikâyetçi olmuştur. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 25/10/2019 tarihinde görevli aile mahkemesinden 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca önleyici tedbir kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
6. İstanbul Anadolu 23. Aile Mahkemesi (Mahkeme) 28/10/2019 tarihinde Başsavcılığın talebinin kabulüne, M.K. ve R.T. hakkında başvurucuya karşı şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürme içeren söz ve davranışlarda bulunmama, başvurucunun bulunduğu konuta, okula ve işyerine yaklaşmama tedbirlerinin uygulanmasına karar vermiştir. Kararda, tedbirin üç ay süreyle geçerli olduğu ve tedbire uyulmaması hâlinde zorlama hapsine hükmedileceği vurgulanmıştır.
7. Haklarında tedbir kararı verilen M.K. ve R.T. anılan karara karşı sundukları itiraz dilekçelerinde; başvurucuyu tehdit etmediklerini, 6284 sayılı Kanun gereğince tedbir kararı verilmesi için şartların oluşmadığını ileri sürmüştür. İtirazı inceleyen İstanbul Anadolu 1. Aile Mahkemesi (itiraz mercii) 25/11/2019 tarihinde talebin kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; tedbir talebinin aile içi şiddet veya ısrarlı takibe ilişkin olmadığını, 6284 sayılı Kanun kapsamında verilebilecek bir kararın bulunmadığını ifade etmiştir.
8. Nihai karar başvurucuya 4/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucunun şikâyeti sonrasında Başsavcılık tarafından gerçekleştirilen soruşturma sonucunda M.K. ve R.T.nin başvurucuya karşı tehdit suçunu işledikleri şüphesiyle 4/2/2020 tarihinde haklarında iddianame düzenlenmiştir. İddianamede şüphelilerin başvurucuyu gıyabında "Eğer onu görevden almazsanız çok kan akar, ya onun kanı akacak ya da bizim." şeklinde tehdit ettiklerine yer verilmiştir. Yine dosyadaki bilgi ve belgelerde yer alan Bilgi Alma Tutanağı'ndan başvurucunun şikâyetçi olduğu kişilerin başvurucunun gıyabında "Bu kadını görevden alacaksın, almazsan her iki taraftan ya oradan ya buradan kan akacak, derneğimizdeki gençleri tutamayız." şeklinde sözler sarf ettiklerine yönelik tanık beyanının bulunduğu anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
10. 6284 sayılı Kanun'un "Amaç, kapsam ve temel ilkeler" kenar başlıklı 1. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir."
11. 6284 sayılı Kanun’un "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…Bu Kanunda yer alan;
...
ç) Kadına yönelik şiddet: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı,
d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı,
e) Şiddet mağduru: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişileri,
...
g) Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri,
ğ) Tedbir kararı: Bu Kanun kapsamında, şiddet mağdurları ve şiddet uygulayanlar hakkında hâkim, kolluk görevlileri ve mülkî amirler tarafından, istem üzerine veya resen verilecek tedbir kararlarını,
ifade eder.”
12. 6284 sayılı Kanun'un "Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
..."
13. 18/1/2013 tarihli ve 28532 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Amaç ve kapsam" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Yönetmelik, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi ile şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali olan kişiler hakkında şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ile bu tedbirlerin alınması ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları kapsar."
14. Yönetmelik'in "Tanımlar ve kısaltmalar" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu Yönetmelikte geçen;
...
m) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı,
n) Şiddet mağduru: Mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde uyruğuna bakılmaksızın, Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan veya dolaylı olarak maruz kalan ya da kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişiyi,
...
ö) Şiddet uygulayan: Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişiyi,
p) Önleyici tedbir kararı: Kanunda belirtilen merciler tarafından şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişi hakkında, olayın niteliği dikkate alınarak hükmedilecek tedbirlere ilişkin kararı
... ifade eder.
15. Yönetmelik'in "Yapılacak işlemler" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... Cumhuriyet başsavcılığı, yapılan ihbar ve şikâyet üzerine evrakın bir örneğini ivedilikle olayın niteliğine göre uygulanabilecek olan koruyucu veya önleyici tedbir hakkında karar verilmek üzere hâkime veya mülki amire gönderir ..."
16. Yönetmelik'in "Tedbir kararının verilmesi" kenar başlıklı 30. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tedbir kararı ilgilinin talebi, müdürlük, ŞÖNİM veya kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluktan talep edilebilir.
Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşılması hâlinde, resen, korunan kişinin, müdürlük, ŞÖNİM veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine, tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine ya da aynen devam etmesine karar verilebilir.
Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Kararın verilmesi, Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez ... "
2. İlgili Raporlar
17. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (2009 yılında Başbakanlık bünyesinde bulunan) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 2009 yılında Hacettepe Üniversitesinin de katılımıyla hazırlanan "Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet" başlıklı çalışmada kadına yönelik şiddet, geniş çaplı bir alan araştırması ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada ülkenin çeşitli bölgelerinden kadınlarla görüşmeler yapılmış ve cevaplandırıcıların eğitim durumundan yaşadıkları bölgeye kadar birçok parametre değerlendirilmiştir. Kadına yönelik şiddetin ülke genelinde yaygın olarak yaşandığını ve hayatının bir döneminde şiddete maruz kalmış kadınların oranının yüzde 39 olduğunu tespit eden çalışmanın "Politika Önerileri" kısmında araştırmanın iki temel bulgusu "şiddet olgusunun bilinenden daha yaygın olması" ve "şiddet olgusunun yaygınlığına rağmen kadınların şiddetle mücadelelerinde kendilerini yalnız hissetmeleri" olarak ifade edilmiştir.
18. Öte yandan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 2016 yılında hazırlanan "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı (2016-2020)" başlıklı çalışmada konu çok yönlü olarak ele alınmıştır. Çalışmada ülkemizde kadına şiddet olgusuna ilişkin genel bir değerlendirmeye yer verilmesinin yanında istatistiki veriler ve yasal gelişmeler ele alınmış, ayrıca ayrıntılı bir eylem planı belirlenmiştir. Bu planda farklı bakanlıkların bünyesinde oluşturulacak birimlerden kurumlar arası koordinasyona, toplumda farkındalık yaratmaya yönelik programlardan izleme, takip ve politika geliştirmeye kadar birçok alanda yapılacak çalışmalar için belirlemeler yapılmıştır. Çalışmada kadına şiddete ilişkin olarak genel bakış ve istatistiklerin aktarıldığı bölümlerin ilgili kısmı şöyledir:
"Kadına yönelik şiddet; bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık biçimi olarak kültürel, ekonomik, coğrafisınır tanımaksızın tüm dünyada varlığını sürdürmektedir.
Kadına yönelik şiddet, kadınların insan haklarından yararlanmalarını ciddi biçimde engellemekte; yaşam, güvenlik, özgürlük, saygınlık, fiziksel ve duygusal sağlık hakkı gibi temel haklarını ihlal etmekte veya pratikte geçersiz kılmaktadır. Engelli kadınlar ve kız çocukları gibi belirli gruplar ise çoğu durumda, gerek kendi evlerinde gerekse dışarıda; şiddet, yaralanma, suistimal, ihmal, ihmalkâr davranış, kötü muamele veya sömürü gibi risklere karşı daha açık durumdadır.
Çok boyutlu bir sorun alanı olan kadına yönelik şiddet ve kadına yönelik ev içi şiddet, yalnızca kadınları olumsuz etkilemekle kalmamakta, bir bütün olarak toplumu da olumsuz etkilemektedir. Kadına yönelik şiddeti doğuran etkenler toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelinde çoklu ve karmaşık bir yapı sergilemektedir. Kültürel faktörler, evlilik içinde çatışma yaşama, ilişkide sorunları çözememe gibi ilişki faktörleri; kadının ekonomik bağımsızlığının olmaması, istihdam olanaklarına erişimde sınırlılıklar gibi ekonomik faktörler ile karar alma mekanizmalarında ve yasal düzeyde kadın-erkek eşitliğinin sağlanamamış olması şiddetin ortaya çıkmasını etkileyen temel faktörlerdir. Bu nedenle şiddetin ortadan kaldırılması, kapsamlı ve eşgüdümlü politikalar gerektirmektedir.
...
Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2013-2014 yıllarında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) tarafından yürütülmüş ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bu araştırma, 2008 yılında gerçekleştirilen Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’nın ardından geçen yaklaşık altı yıl içinde, kadına yönelik şiddet biçimlerinin yaygınlığındaki farklılaşmayı ortaya çıkarmayı ve bu sürede şiddetle mücadele alanında gerçekleşen yasal düzenlemeleri, 6284 sayılı Kanun öncelikli olmak üzere değerlendirmeyi amaçlamıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, kadına yönelik şiddet, her yaştan, her eğitim grubundan, her bölge ve refah düzeyinden kadın için tehdit oluşturmakla birlikte, erken yaşlarda evlenen kadınlar ile boşanmış/ayrı yaşayan kadınlar daha fazla şiddet riski altındadır.
..."
B. Uluslararası Hukuk
19. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) 1979 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilmiş ve Türkiye bu sözleşmeyi 19/1/1986 tarihinde imzalamıştır. CEDAW'ın 1. maddesinde kadınlara karşı yapılan ayrımcılık "kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama" şeklinde tanımlanmıştır.
20. CEDAW’ın 2. maddesinde devletin yükümlülüklerine ilişkin olarak aşağıdaki hususlara yer verilmiştir:
“Taraf Devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt ederler:
…
(e) Herhangi bir kişi veya kuruluşun kadınlara karşı ayrım yapma girişimini önlemek için bütün uygun önlemleri almayı;
(f) Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil gerekli bütün uygun önlemleri almayı;”
21. CEDAW'ın 17. maddesi uyarınca ihdas edilen Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (Komite) 19 No.lu genel tavsiye kararında (11. Oturum, 1992) cinsiyete dayalı şiddetin kadınların erkeklerle eşitlik temelinde hak ve özgürlüklerden yararlanma imkânına ciddi engel teşkil eden ve bu nedenle CEDAW’ın 1. maddesinde yasaklanmış ayrımcılık şekli olduğunu tespit etmiştir. Komite, cinsiyete dayalı şiddet genel kategorisine özel kişi tarafından uygulanan şiddeti ve aile içi şiddeti de dâhil etmektedir. Sonuç olarak cinsiyete dayalı şiddete karşı devletlerin sorumlulukları bulunduğunu ifade eden Komite, devletlerin "kadınları her türde şiddetten korumaya yönelik cezai yaptırımlar, medeni çözümler ve tazminat da dahil olmak üzere kadının etkili bir şekilde korunmasının sağlanması için gerekli tüm yasal ve diğer tedbirleri alma görevi bulunduğunu" vurgulamaktadır.
22. Taraf devletlerin görev ve sorumluluklarını, aldığı tavsiye kararlarıyla sürekli hatırlatan Komite 2010 yılında gerçekleştirilen 47. Oturumunda alınan 28 sayılı genel tavsiye kararıyla da "şiddetin nerede meydana geldiğine bakılmaksızın fiziksel, ruhsal ya da cinsel açıdan kadına zarar veren veya acı çekmesine neden olan, zarar vermeye yönelik tehditler, zorlama ve özgürlükten mahrum bırakma gibi eylemleri ve aile içerisinde veya kişiler arası ilişkilerde yaşanan veya Devlet ya da devlet organları tarafından uygulanan ya da göz yumulan şiddeti içerdiğini, taraf devletlerin bu tür toplumsal cinsiyete dayalı şiddet girişimlerini önlemek, soruşturmak, kovuşturmak ve cezalandırmak hususunda özen yükümlülüğüne sahip olduğunu; kadınlara yönelik ayrımcılığın aynı zamanda yaşama hakkı ve fiziksel dokunulmazlık, aile içi şiddet ve diğer şiddet türleri gibi diğer insan hakları ihlallerini de beraberinde getirmesi hallerinde taraf devletlerin suçluları mahkeme önüne çıkarmak ve en uygun cezaya çarptırmak üzere soruşturma ve yargılama süreçlerini devreye sokmakla yükümlü olduğunu" ifade etmiştir.
23. 11/5/2011 tarihinde imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin (İstanbul Sözleşmesi) 24/11/2011 tarihli ve 6251 sayılı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun'la onaylanması uygun bulunmuş ve İstanbul Sözleşmesi 8/3/2012 tarihli ve 28227 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmıştır. İstanbul Sözleşmesi 20/3/2021 tarihli ve 31429 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 19/3/2021 tarihli ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile Türkiye Cumhuriyeti yönünden feshedilmiştir. Fesih, İstanbul Sözleşmesi'nin 80. maddesi gereğince 2021 yılının Temmuz ayında yürürlüğe girmiştir. İstanbul Sözleşmesi hâlen yürürlükte bulunmamakla birlikte ihlal iddiasına konu olay tarihinde ve olayı takip eden hukuki süreç boyunca yürürlükte olduğundan İstanbul Sözleşmesi hükümlerine "İlgili Hukuk" kısmında yer verilmesi gerekir.
24. İstanbul Sözleşmesi'nin 1. maddesinde, sözleşmenin amaçlarından birinin "kadınları her türlü şiddete karşı korumak, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak" olduğu belirtilmiş; 2. maddesinde yer alan kapsama ilişkin düzenlemede de "aile içi şiddet de dâhil olmak üzere kadınları orantısız bir biçimde etkileyen kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacağı" ifade edilmiştir. 3. maddesinde kadına karşı şiddeti "kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri" olarak tanımlayan İstanbul Sözleşmesi 4., 5. ve 12. maddeleri ile taraf devletlere "kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkının yaygınlaştırılması, korunması; kadına yönelik her türlü şiddet eyleminin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması ve bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi, hassas konuma gelmiş insanların ihtiyaçlarının göz önüne alınarak karşılanması adına gerekli yasal ve diğer tedbirlerin alınması" ödevini yüklemektedir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi 50. ve 53. maddeleri ile taraf devletlerin "kolluk kuvveti birimlerinin kadına yönelik her türlü şiddet eylemine karşı, mağdurlara yeterli korumayı derhal sağlayarak süratle ve gereken biçimde mukabelede bulunmalarını temin edecek; şiddet mağdurlarının uygun engelleme veya koruma emirlerinden yararlanmasını sağlayacak gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacağını" ifade etmiştir.
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kadına yönelik şiddete ilişkin olarak önüne gelen uyuşmazlıklarda fiziksel, psikolojik şiddetten sözlü saldırıya kadar çeşitli türleri olan şiddet sorununun salt somut davaların şartları ile sınırlı olarak ele alınamayacağını vurgulamıştır. AİHM şiddetin üye devletlerin tamamını ilgilendiren yaygın bir sorun olduğunu, günümüzde Avrupa toplumlarında özellikle kaygı verici olmaya devam ettiğini, aile içi şiddetin -genelde şahsi ilişkilerde veya kapalı çevrelerde yaşandığı için- her zaman su yüzüne çıkmayan genel bir problem olarak belirdiğini, bu yönüyle başvuruları incelerken sorunun ciddiyetini gözönünde bulunduracağını ifade etmiştir (Opuz/Türkiye, B. No: 33401/02, 9/6/2009, § 132; Civek/Türkiye, B. No: 55354/11, 23/2/2016, § 50).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 4/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu; ölümle tehdit edildiğinin tanık beyanlarıyla sabit olduğunu, bu nedenle ciddi ve yakın bir tehlike bulunduğunu, eylemin kadına yönelik şiddet niteliğinde olduğunu, bu nedenle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Tedbir kararının kaldırılması nedeniyle ailesiyle sakin şekilde güven içinde yaşamasının engellendiğini, bu nedenle de özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Son olarak itiraz merciince 6284 sayılı Kanun'un sadece aile bireyleri açısından uygulanacağının kabul edilmesinin ayrımcılık yasağını ihlal ettiğini ifade etmiştir.
28. Bakanlık görüşünde; süreçte verilen kararlara, konuyla alakalı içtihada yer verilmiş olup adil yargılanma hakkına ilişkin usuli güvencelerin uygulanıp uygulanmayacağının ve başvurucunun ihlal iddialarını temellendirip temellendirmediğinin değerlendirilmesinde görüşte yer verilen bilgilerin dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca başvuruya konu tedbirin itiraz merciinin kararına kadar bir ay süreyle uygulandığı, tedbir kararı kaldırıldıktan sonra ise başvurucunun kendisine yönelik bir eylem gerçekleştirildiğine ilişkin açıklamada bulunmadığı belirtilerek başvurucunun mağdur statüsünün olmadığı ifade edilmiştir. Son olarak mevcut başvuruda başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken görüşte yer verilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ile somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
33. Başvurucunun iddiaları vücut bütünlüğüne yönelik tehditten korunmadığına ilişkindir. Başvurucu eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bahse konu ihlal iddialarını münhasıran Aile Mahkemesi tarafından verilen kararın sonucuna dayandırdığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin benzer konulardaki daha önceki kararları da dikkate alındığında başvurucunun tüm şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir (Eylem Çetin Demir, B. No: 2014/2302, 9/11/2017, § 28; A.Z.Ö., B. No: 2014/546, 19/12/2017, § 60; Ö.T., B. No: 2015/16029, 19/2/2019, § 25; K.Ş., B. No: 2016/14613, 17/7/2019, § 32).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
35. Anayasa'nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
36. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da belirtilen haklara saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, §§ 36, 40).
37. Devletin söz konusu pozitif yükümlülüğü, etkili mekanizmalar kurma, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlama ve bu suretle yargısal ve idari makamların bireylerin idare ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermelerini temin etme sorumluluğunu da içermektedir (Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 36; Ö.T., § 29).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
38. Somut olayda 6284 sayılı Kanun'da öngörülen önleyici tedbir kararının itiraz merciince kaldırılması ve sonuç itibarıyla tedbir kararı verilmemesi nedeniyle başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında, kamu makamlarının pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir.
39. Bu durumda somut olayın şartları çerçevesinde öncelikle belirtilen temel haklar yönünden devletin etkili bir hukuk sistemi kurma yönündeki pozitif yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerekir.
40. Kanun koyucu tarafından ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla 6284 sayılı Kanun hükümleri ihdas edilerek yürürlüğe konulmuştur. 6284 sayılı Kanun kapsamında, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslar ile yaptırımların düzenlendiği görülmektedir. Buna göre devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli yasal altyapının oluşturulduğu ve şiddete uğrayanların veya şiddete uğrama tehlikesi bulunanların korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Semra Özel Üner, § 39; A.Z.Ö., § 76; Ö.T., § 32).
41. İkinci olarak incelenmesi gereken husus, mevcut idari ve yasal mevzuat kapsamında somut olayın gerektirdiği ölçüde makul pratik tedbirler alınıp alınmadığıdır.
42. Somut olayda, kadın olan başvurucunun fiziksel olarak zarar göreceğinden bahisle ve tehdit edildiği iddiasıyla Başsavcılığa müracaatı üzerine Başsavcılık tarafından başvurucu lehine 6284 sayılı Kanun uyarınca önleyici tedbir kararı verilmesi amacıyla Mahkemeye başvurulmuştur. Mahkemenin 6284 sayılı Kanun'un 5. maddesinde belirtilen önleyici tedbirlerinden bir kısmına yönelik verdiği ve bir ay süreyle uygulandığı anlaşılan tedbir kararı itiraz üzerine ortadan kaldırılmıştır. İtiraz mercii kararında talebin aile içi şiddet ya da ısrarlı takibe ilişkin olmadığı ve başvurucu hakkında 6284 sayılı Kanun'un uygulanamayacağı gerekçelerine dayanmıştır.
43. 6284 sayılı Kanun'un 1. maddesinin de Kanun'un amaçlarından birisinin şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan kadınların korunması olduğu vurgulanmıştır (bkz. § 10). Aynı Kanun'un 2. maddesinde ise kadına yönelik şiddet; kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanun'da şiddet olarak nitelendirilen her türlü tutum ve davranış olarak tanımlanmıştır (bkz. § 11). Öte yandan konuya ilişkin raporlarda da kadına yönelik şiddetin çok boyutlu bir sorun olduğu, her yaştan, eğitim grubundan, bölge ve refah düzeyinden kadın için tehdit oluşturduğu vurgulanarak (bkz. §§ 17, 18) kadına şiddetin aile içi şiddet başta olmak üzere birçok çeşidinin bulunduğu kabul edilmiştir.
44. Bununla birlikte CEDAW'ın 1. maddesinde kadınlara karşı ayrımcılığın kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın kadın ile erkek arasındaki eşitliği engelleyen ve cinsiyete bağlı olarak yapılan her türlü ayrım olarak kabul edildiği görülmüştür (bkz. § 19). CEDAW'ın 2. maddesinde ise taraf devletlerin herhangi bir kişi veya kuruluşun kadınlara karşı gerçekleştirdiği her türlü ayrımcılığı önleme şeklinde pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 20). Bunun yanında CEDAW bünyesinde ihdas edilen Komite de tavsiye kararında kadına yönelik, cinsiyete dayalı şiddet kategorisine özel kişi tarafından uygulanan şiddet ve aile içi şiddetin de dâhil olduğunu ifade etmiştir (bkz. § 21). Komite başka bir tavsiye kararında da kadına yönelik şiddetin nerede meydana geldiğine bakılmaksızın fiziksel, ruhsal ya da cinsel açıdan kadına zarar vermeye yönelik tehditler ile aile içinde veya kişiler arası ilişkilerde yaşanan şiddeti içerdiğini ve taraf devletlerin bu şiddeti önlemek hususunda özen yükümlülüğü olduğunu belirtmiştir (bkz. § 22).
45. Öte yandan İstanbul Sözleşmesi'nde sözleşmenin bir amacının da "kadınları her türlü şiddete karşı korumak, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak" olduğu, sözleşmenin "aile içi şiddet de dâhil olmak üzere kadınları orantısız bir biçimde etkileyen kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacağı" açıkça vurgulanmıştır (bkz. § 24). Sözleşme kadına karşı şiddeti "kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri" olarak tanımlamaktadır. Son olarak AİHM de kadına yönelik şiddetin fiziksel, psikolojik ve sözlü şiddetten sözlü saldırıya kadar çeşitli türleri olduğunu, şiddet sorununun salt somut davaların şartları ile sınırlı olarak ele alınamayacağını, şiddetin üye devletlerin tamamını ilgilendiren yaygın bir mesele olduğunu kabul etmektedir (bkz. § 25).
46. Bunların yanında başvurucu; bireysel başvuru formunda kendisine karşı yöneltilen tehdidin kadın olmasından kaynaklandığına, yapılan tehdidin kadına yönelik şiddet niteliğinde olduğuna, "Yapmazsanız ortalık kan gölüne döner." şeklindeki söylemlerin neredeyse tamamına yakınının erkekler tarafından dile getirildiğine dair açıklamalarda bulunmuştur. Öte yandan başvurucunun şikâyeti üzerine ilgili kişiler hakkında tehdit suçunu işledikleri şüphesiyle iddianame düzenlendiği de anlaşılmıştır.
47. 6284 sayılı Kanun'da ve konu ile ilgili uluslararası hukukta kadına yönelik şiddetin cinsiyete dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü şiddet içeren davranışı kapsadığı açıkça kabul edilmiştir. Tüm bunlara rağmen itiraz merciince talebin aile içi şiddet veya ısrarlı takibe ilişkin olmadığı belirtilmek suretiyle tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmiş olup somut olayda erkek şahıslar tarafından kadın olan başvurucuya yöneltilen tehdidin başvurucunun kadın olmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığına, eylemin kadına yönelik şiddet niteliğinde olup olmadığına dair hiçbir somut açıklama, değerlendirme veya gerekçe ortaya konulmadığı görülmüştür. Bu itibarla itiraz merciinin, aile içi şiddet ve ısrarlı takip dışındaki durumların veya kadına yönelik aile içinde gerçekleştirilmeyen tüm şiddet eylemlerinin 6284 sayılı Kanun'un kapsamının dışında tutulması gerektiği sonucunu doğuracak mahiyetteki yaklaşımının anayasal güvencelere aykırı olduğu açıktır.
48. Sonuç olarak nihai karardaki gerekçelerin başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı sonucuna varılmıştır. Başvurucu maruz kaldığı tehdit eyleminin kadın olmasından kaynaklandığını açıklamasına rağmen itiraz merciinin şiddet mağduru başvurucuyu korumaya yönelik tedbirleri sağlama yönündeki pozitif yükümlülüklerine uygun hareket etmediği anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında devlete ait pozitif yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirildiğinden söz edilemez.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde koruma altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
50. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
52. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama yapılması suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla İstanbul Anadolu 1. Aile Mahkemesine (E.2019/810 D. İş, K.2019/820 D. İş) iletilmek üzere İstanbul Anadolu 23. Aile Mahkemesine (E.2019/758 D. İş, K.2019/755 D. İş) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.