“İyi bir hâkim 'her türlü korkudan, öfkeden, nefretten, sevgiden ve şefkatten arınmayı başarabilen kişidir...”, Hobbes, 1651/2009, s. 183

Giriş

Hâkimlerin de duyguları vardır ve duygular karar vermeyi etkiler. Duygusuz, "tarafsız” hâkim idealinin çok uzun bir geçmişine tanık olunmakta ve üç asırdan fazla bir süre önce Thomas Hobbes, Leviathan adlı eserinde ideal hâkimin "tüm korku, öfke, nefret, sevgi ve şefkatten arınmış" olduğunu yazmıştı.1 Bu bağlamda temel soru insanlar öfkelendiğinde ruh halleri nasıldır ve genellikle kime karşı öfkelidirler ve ne tür nedenlerle öfkelenirler?" 2 Önemli bir eşik sorusu da öfkenin haklı gösterilip gösterilemeyeceğidir.

Öfke literatürde “doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere verilen duygusal bir tepki” olarak tanımlanır. İnsanın öfkelenmesinin temelinde koruma ya da savunma iç güdüsü, saygısızlık, tehditler ve kendini tatmin edememe, hazdan yoksun kalma hissi vardır denebilir. Öfke normal ve sağlıklı bir duygudur ve her insan öfke duygusunu yaşar. Öfke kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşmediği sürece bir problem olarak nitelendirilemez. Yalnız kişi öfkesini bastırmakta veya kontrol etmekte zorlanması ve bu durum kişinin okul, iş yaşamını, kişisel ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeye başlamış ise, bu alanda bir uzman desteğinin alınması oldukça önemlidir.

Öfkenin Doğası

Öfke gerçek bir zehirdir. Aklımızı, bedenimizi esir almakta; bizi yavaş yavaş öldürmektedir. Birçok kişi için öfke, bir anlık bir duygu patlamasıdır. Öfkeyi kendimiz yaratmaktayız. “Bana bunu nasıl”, “Bana bunu nasıl söyler” v.s. sorular yanıtını da kendimiz vermekte; akıl artık devre dışı kalmaktadır. Sevginiz, hoşgörünüz sahte olabilir, ama öfkeniz asla; oldukça sahici bir duygudur. Öfkenin önemli bir özelliği de onu diğer kişilerde görmek istememizdir: Başkalarının mutlu ve iyi huylu olmalarını isterken, onların korku ve düş kırıklıklarına anlayış gösterebilirken öfkelenmelerini istememekteyiz.

Öfke karşıtı görüş, Roma Stoacılarının en büyüğü olarak kabul edilen Lucius Seneca (“De Ira" On Anger Translation, 2018) ile, karşıt görüş ise Aristoteles (Rhetoric) ile ilişkilendirilir. Seneca ve Aristoteles, öfkenin kişinin ilgi alanı içindeki birine veya bir şeye kasıtlı olarak zarar vermiş kişilere yöneltilmesi ve kişiyi cezalandırma veya yanlışın düzeltilmesi arayışına yatkınlaştırması gibi birkaç temel ilkede hemfikirdi. Ayrıca, böylesine karmaşık bir değerlendirme yargısında bulunmanın akıl yürütmeyi gerektirdiği konusunda da hemfikirdiler. Ancak ayrıldıkları nokta, öfkenin her zaman yıkıcı mı yoksa bazen de üretken mi olduğu temel sorusuydu.

Seneca'ya göre, öfkenin akla bağlı olması duyguyu kurtarmamıştır. Böyle bir seçim yapabilme yeteneği, insanların rasyonel varlıklar olma statüsünden kaynaklansa da böyle bir seçimin sonuçları mantıksızdır. "Tüm duyguların en iğrenç ve en çılgını" olan öfke, bir kez teslim olduğunda, varlığının dayandığı mantığı ortadan kaldırır. Seneca öfkeyi bir seçim olarak çerçevelediği için, ilkel bir dürtünün aksine, onu kınanması gereken bir hata olarak nitelendirdi. Seneca, büyük ölçüde Aristoteles'in yüzyıllar önce ortaya koyduğu açıklamaya yanıt olarak yazmıştır. Stoacıların aksine, Aristoteles öfkenin tamamen iyi ve yerinde olabileceğine inanıyordu.

Aristoteles’a göre insanların öfkelerini kontrol altına alması o kadar kolay değildir. Kendi öfkenizi kontrol etmeniz yeterli olmayıp; öteki kişilerin öfkesi karşısında nasıl bir tepki göstermeniz gerektiği de aynı derecede önemlidir. Sizin tavrınız, karşınızdakinin öfkesini daha da şiddetlendiriyorsa ve hatta öfkesini ciddiye almayıp, küçümsüyorsanız, sonuçları çok vahim olabilir. Kendimizi, karşımızdakine kanıtlayalım derken kendimizi kaybediyoruz- Aptallığın bencillikten kaynaklanması olgusu.3

Aristoteles, öfkenin "hem çok fazla hem de çok az hissedilebileceğini ve her iki durumda da iyi hissedilmeyebileceğini" kabul ederek bu karşıt dürtüleri uzlaştırabileceğimizi öğütlemiştir. Öfkeyi kategorik olarak kınamak veya övmek yerine, onu erdem merceğinden değerlendirmemiz gerektiğini savunmuştur. Erdem, öfkeyi "doğru zamanda, doğru nesnelere, doğru insanlara, doğru sebeple ve doğru şekilde" hissetmekten oluşur. Aristoteles geleneği, öfkenin yargısal deneyimin şüpheli bir yönü ve yalnızca bir duygu olduğu için yargısal eylem için şüpheli bir temel olduğu yönündeki geleneksel yasal varsayımı sorgular. Aksine, öfkenin bazen uygun, bazen uygun olmadığını, farkın nedenlerde (duygunun neyle ilgili olduğu) ve eylemde (duygunun nasıl deneyimlendiği ve ifade edildiği) yattığını öne sürer.

Algı ve Öfke İlişkisi

Algı ve öfke arasında karşılıklı bir ilişki olabilir: Özel algılar öfkeye; öfkeli olmakta kişiyi saldırganca düşünmeye sevk edebilir. Araştırmaların ortaya koyduğu bir bulgu, öfkeli insanların daha fazla suçlama eğiliminde olmasıdır. Öfke uyandıran bir video klibi izledikten sonra trafik kazalarına ait birkaç hikâye okuyan katılımcıların, duygu açısından nötr bir video izleyen katılımcılardan daha fazla kazaya neden olan sanıkları suçladıkları görülmüştür.

Aşağıdaki şemada görüldüğü üzere, karşılıklı ilişkiler algı ve davranış arasında olduğu gibi öfke ve davranış arasında da işlev görebilir.4
Algı, duygu ve davranış arasındaki ilişki şeması

Hâkimlik ve Duygulanım

Hâkimler robot olmadığına göre duyguların yargı kararlarına katkısı da kaçınılmaz olmaktadır. Hâkim Richard A. Posner da aynı şeyi öne sürmüş ve hâkimlerin "bilgisayarlar gibi duygusuz" olmaya çalışmamaları gerektiğini, çünkü duyguların bazen iyi bir hâkimlik için gerekli olabileceğini yazmıştır.5

Günümüzde çok az kişi, hâkimlerin insan olduğunu, insanların duygu deneyimlediğini ve dolayısıyla hâkimlerin de duygu deneyimlediğini inkâr eder. Duygusuz yargılama idealine bu ılımlı bağlılık bile, iki nedenden ötürü gerçeklikle son derece uyuşmamaktadır. İlk olarak, ulaşılabilir olsa bile, duygusuzluk hâkimler için bile her zaman değerli bir hedef değildir. İkinci olarak, duygu genellikle ortadan kaldırılamaz; sadece düzenlenebilir. Duruşma salonları, tarafların yargılama ve sonuçlarında çıkarlarının olduğu, genellikle duygusal olarak yoğun atmosferlerdir. Hâkimler de işleri sırasında çok çeşitli duygu ve stres faktörlerine maruz kalırlar.

Bizleri rahatsız eden olaylar değil, onları görüş biçimimizdir.”

Öfkelenme

Hukuk dışındaki çağdaş çalışmalar, duygunun hayatta kalma, sosyal uyum ve pratik akıl için gerekli, evrimleşmiş ve uyarlanabilir bir mekanizma olduğu konusunda bir fikir birliği oluşturmuştur. Bu fikir birliği hem bilimlerde hem de hukukta geleneksel olarak egemen olan akıl ve duygu arasındaki keskin ayrımı hızla aşındırmaktadır. Aşağıda kısaca açıkladığım gibi, duygu akılları ortaya çıkarır, akıllara hizmet eden eylemleri motive eder ve aklı mümkün kılar.

Duygular rastgele değildir; aksine nesnelere yöneliktir. Örneğin annelerimizi severiz ve bu sevginin özgüllüğü, "sevgi" kavramını nasıl deneyimlediğimizi belirler. Dahası, her duygunun temel bir düşünce ve inanç yapısı-bir "değerlendirme"- vardır ve bu, onları birbirinden ayırmamızın önemli bir yoludur. Örneğin öfke, birinin değer verdiğimiz bir şeye veya birine haksız yere zarar verdiği veya tehdit ettiği yönündeki yargıyı yansıtır. Buna karşılık, geri dönüşü olmayan bir kayıp algıladığımızda üzüntü, yanlış bir şey yaptığımızı algıladığımızda ise suçluluk duyarız.

Duygusal olarak iyi uyum sağlayan bir hâkimin daha iyi fiziksel sağlığa, daha mutlu bir iş-yaşam dengesine ve daha işlevsel kişisel ilişkilere sahip olma olasılığı yüksektir. Tıpkı bedenimize özen göstermek gibi, duygusal sağlığımıza da özen göstermek daha tatmin edici bir yaşam sürmemize yardımcı olur.

Duygu çeşitlemesi

Öncelikle, bir duygunun hâkimler için faydalarından biri hem içsel hem de dışsal olarak ciddiyet sinyali vermesidir. Öfke yaratan olaylar canlıdır ve bu da önemli bir şeyin gerçekleştiğine dair bir sinyal gönderir. Bazı duygular güçlü bir geri çekilme eğilimine sahipken (örneğin, iğrenme bizi geri çekerken), öfke bizi meşgul eder, yani hâkimin dikkatini suçlu kişiye ve duruma odaklar. Öfke ayrıca başkalarına da ciddiyet iletir. Tipik fiziksel belirtileri (yükseltilmiş ses, sıkılı kaşlar, kısılmış gözler, somurtkan bir ifade ve gergin kaslar) olağanüstü derecede etkili iletişim araçlarıdır. Öfke güç iletir. Bu nedenle, duygusal tepkiler hem hâkime hem de hâkimden önemli sinyaller gönderir.

Öte yandan, öfke, tabiri caizse, hâkimin zihnini mahkeme salonunda tutabilir. Hâkimlerin maruz kaldığı çok sayıda uyarıcı ve stres faktörü göz önüne alındığında, olası bir suistimali fark etmek, dikkati bu konuya çekmek ve dikkatin dağılmasını önlemek için duygulara ihtiyaç duyabilirler. Dahası, öfkenin ifade edici faydaları stratejik olarak paha biçilmezdir. Bir avukata, tekrar tekrar yapılan talimatlara rağmen uygunsuz itirazlarda bulunmayı bırakmasını sessizce önermek ile kürsüye vurup sert bir ses tonu kullanmak arasındaki farkı düşünün.

Hâkimler, sıklıkla diğer insanların duygularını yönetmek zorunda da kalmaktadır: Perişan haldeki mağdurlar ve tanıklarla ilgilenilmeli; huzursuz aile üyeleri veya ceza davalarındaki sanıklar uyarılmalı, disiplin altına alınmalı veya uzaklaştırılmalı; avukatlar arasındaki öfkeli anlaşmazlıkların arabuluculukla çözülmesi veya çözülmesi sağlanmalıdır.

Hâkimlerin de başa çıkmaları gereken duyguları olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Kötü davranan avukatlar ve davacılar hâkimleri kızdırabilir. Rahatsız edici kanıtlar bir hâkimi etkileyebilir. Bazen hâkim kürsüde oturup adaletin tam önünde, kendi mahkeme salonunda tecelli etmesini izlemek zorunda kalır ve ne yapacağını bilemediği için üzülür ve bazen bu yüzden öfkelenebilir.

Mahkeme salonu genellikle duygu yüklü bir ortamdır ve hâkimlerin yalnızca kendi duygularını göz önünde bulundurmaları gerekmez. Ayrıca, hâkimler, mahkeme salonundaki diğer kişilerin deneyimlediği duygular nedeniyle sıklıkla öfke, üzüntü veya korku gibi olumsuz duygular yaşayabilirler.

Yinelersek, duruşma salonları, tarafların yargılama ve sonuçları üzerinde çıkarlarının olduğu, genellikle duygusal olarak yoğun ortamlardır. Hâkimler, çalışmaları sırasında çok çeşitli duygu ve stres faktörlerine maruz kalırlar. Hâkimler de öfkelenir.5 Avukatlara, davacılara kızarlar. Ancak hukuk kültürü, yargısal öfke konusunda ikirciklidir. Bir yandan öfke, yargısal duygunun özü olarak adlandırılabilir. İnsanlar (hâkimler de dahil), rasyonel bir failin haksız bir suç işlediğini algıladıklarında öfke duyarlar; bu öfke deneyimi, suçlama ve ceza verme arzusunu uyandırır ve bu arzuyu gerçekleştirmek için gerekli eylemleri kolaylaştırır. Nitekim, çoğu zaman hâkimlerin, kanunsuz eylemlere karşı toplumun öfke vekilleri gibi davranmalarını bekleriz. Suçlamaları için onlara güvenir, sıklıkla sonuçları belirleme görevini verir ve bu işlevleri yerine getirmek için motive olacaklarını umarız.

İşte öfke, hâkimlerin duruşmada hissettikleri yaygın, belki de en yaygın duygudur. Hâkimler düzenli olarak son derece öfkelendirici uyaranlarla karşı karşıya kalırlar: Yalan söyleyen, yağ çeken veya yetersiz avukatlar; meydan okuyan veya hakaret eden davacılar ve tanıklar; insanların birbirlerine verdikleri zararın kanıtı, uzlaşmaz meslektaşlar vb. Gerçekten de mahkemeler, öfkenin yargı diyetinin düzenli bir parçası olduğunu sık sık kabul etmektedir. Öyle zamanlar olur ki, son derece kıdemli hâkim/ avukatlar bazen, sonradan pişman olabilecekleri şekillerde de olsa, öfkeyi dile getirmektedirler. Bir hâkimin ifadesiyle, davalar “sessiz bir sığınağın veya fildişi kulesinin serin ve sakin koşulları altında yürütülmez” ve iş yükünün baskıları “heyetin vicdanlı üyelerinin bile öfke ve tarafgirlik göstererek hayal kırıklıklarını dışa vurmalarına neden olabilir.

Dolayısıyla asıl soru, hâkimlerin öfkelenip öfkelenmemesi gerektiği değil, böyle bir öfkenin hangi koşullar altında yaşanmasının ve ifade edilmesinin uygun olduğudur. Haklı bir öfke bile, mahkemenin onuruna zarar verecek, kamuoyunun dikkatini taraflardan ve konulardan uzaklaştıracak veya başka bir şekilde açıkça aşırı olacak şekilde ifade edilirse erdemsiz olabilir.

Bir hâkim kötü bir hâkim olmadan da haksız öfke yaşayabilir ve ifade edebilir; hatta, yanılabilen insanlar da olan mükemmel hâkimler bile bunu yapabilir. Ancak gerçek mükemmelliğin işareti ise, gerekçelendirme konusunda iç gözlem yapabilme, kişinin kusurlarını fark edebilme ve düzeltici önlemler alabilme yeteneğidir. Tezahürü, özür dilemek, telafi etmek veya gelecekte benzer durumları farklı şekilde ele almaya karar vermek şeklinde olabilir. Buna karşılık, kötü bir hâkime özgü işaret, çok az veya hiç iç gözlem veya değişim olmadan, güçlü bir şekilde ifade edilen haksız öfkelenme örüntüsüdür. Çoğu hâkim bu iki durumun ortasında bir yerde yer almakta ve bu özel erdemi geliştirme kapasitesine sahip bulunmaktadır.

Yinelersek, yargısal öfke haklı olmadığında, bir tür etik dışı bir davranış olmaktadır. Haklılığı ayırt etmek için öncelikle öfkenin haklı olup olmadığını sorgulanmalıdır. Yargısal öfke, doğru öncüllere dayanıyorsa; yargısal görevle ilgiliyse ve değerli inanç ve değerleri yansıtıyorsa haklıdır. İlk ölçüt en basit olanıdır. Örneğin, bir hâkim kendisine yalan söylediği için bir avukata öfkelenirse, ifadenin gerçekten doğru olup olmadığı, avukatın doğru olmadığına inanıp inanmadığı ve avukatın yanıltma niyetinde olup olmadığı önemlidir. Hâkimin bu sorulardan herhangi birinin doğruluk durumu hakkındaki değerlendirmesi de tam anlamıyla yanlış olabilir. Bu, yargısal aktörler zaman zaman bu olguya tanık olmaktadır.

“Hâkim öfkesini uygun şekilde kontrol etmelidir. Provokasyon ne olursa olsun, yargısal cevap mantıklı olmalıdır. Bir avukatın kaba davranışlarından tahrik olsa da hâkim, misilleme yapmaksızın mahkeme salonunu kontrol etmek için uygun adımları atmalıdır.”
Birleşmiş Milletler. Bangolar Yargı Etiği İlkelerinin Yorumu, Ank., 2020, s.136

“Bir zümreye yönelik öfke ve nefretiniz adaletsiz davranmanıza yol açmasın."
Kûr'an Maide suresi, 5/8.

Öte yandan öfke, hâkimlerden beklediğimiz tarafsız ve dikkatli karar alma sürecine bir tehdit oluşturuyor gibi görünüyor. Öfke, geleneksel duygu görüşünün prototipidir; bu görüş hukuk teorisinde güçlü bir şekilde yansıtılmıştır ve mantığı altüst eden, muhakemeyi çarpıtan, dürtüsel saldırganlıkla kendini gösteren ve sosyal bağları tehlikeye atan vahşi bir güçtür.

"Kadı, iki kişi arasında, tok ve suya kanmış bir halde iken hüküm versin."

Ebu Said el-Hudd'nin bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)

Gözlem ve Değerlendirme

Duygusal bilim, duyguların düşüncelerden kaynaklandığını, yargıları yansıttığını ve nesnelere yönelik olduğunu doğrular. Dolayısıyla öfke de dahil olmak üzere duygular, bu unsurların doğruluğu ve ortaya koyduğu değerler sorgulanarak değerlendirilebilir.6 Bilim ayrıca, öfkenin düşünce, davranış ve karar alma üzerindeki etkisini ayırt etmek için somut araçlar sağlar. Bu etkiler daha sonra normatif olarak arzu edilir veya arzu edilmez olarak değerlendirilebilir, ancak soyut olarak değil; bu tür yargılar büyük ölçüde bağlama bağlıdır. Yargılama da böyle bir bağlamdır. Öfkenin yargısal davranış ve karar alma üzerindeki etkisini iyi veya kötü olarak değerlendirmek için, bu davranış ve karar almanın nasıl görünmesini istediğimize ve nedenine dair bir fikrimiz olmalıdır.

Yargılama süreci psikolojisi, özellikle Türkiye’de, yanıtlanmış sorulardan çok, yanıtlanmamış soruların çok olduğu, yeterince incelenmemiş bir alan olmaya devam ediyor. Gönül isterdi ki, 21 Ocak 2025'te Kartalkaya'daki Grand Kartal otelinde meydana gelen yangında ölen78 kişi ile yaralanan 51 kişinin duruşmaların Türk Psikologlar Derneği için bir gözlem yeri olmasıydı.7 Yangında evladını kaybeden Serpil Gençbay, davada en rahat, en sakin, en huzurlu kişilerin sanıklar olduğunu söyledi. Eşi ve kızını kaybeden Rıfat Doğan da “Sanıkları ilk defa ön taraftan gördük ve hâlâ aynı vicdansızlık ve aynı rahatlıktalar” derken yangında oğlu Yiğit Gençbay'ı kaybeden Danıştay 9. Daire Başkanı Abdurrahman Gençbay, karar sonrası şöyle konuştu: Bugün heyet, Bolu’da hakimler olduğunu bütün Türkiye’ye, bütün dünyaya ispatlamış oldular (T24,31/10/2025).

Öfke Gerçeği ve Bilim

"Bir adamın gerçek ölçüsü, kendisine hiçbir faydası olmayan birine nasıl davrandığıdır."
Dr. Samuel Johnson'ın (1709-1784)

Duygusal bilim, düşüncelerin düşüncelerden kaynaklandığı, yargıların yansıtıldığı ve konulara yönelik olduğunu doğrular. Dolayısıyla öfke de dahil olmak üzere duygular, bu unsurların ortaya çıkması ve ortaya çıkan değerler sorgulanarak değerlendirilebilir. Bilim ayrıca öfkenin düşüncesini, davranışı ve karar alma üzerinde yer almak için somut araçlar sağlar. Bu etkilerin değerlendirilmesi soyut olarak olmayıp, normatif olarak arzu edilir veya arzu edilmez olarak değerlendirilebilir. Bu tür yargılar büyük ölçüde bağlamına bağlıdır. Yargılama da böyle bir bağlamdır.

Modern psikolojinin temel ilkelerinden biri, duyguların insan gelişimi için kritik öneme sahip olduğudur. Duygular düşüncelere dayanmakta; dünyadaki olaylara ilişkin değerlendirmelerimizi ve bu olayların hedeflerimiz ve değerlerimizle ilişkisini yansıtmaktadır. Dolayısıyla duygular nedenleri yansıtmakta ve ayrıca nedenlere hizmet eden eylemleri motive etmektedirler.
Bir duygu, bir olayın özel bir öneme sahip olduğunu işaret eder, duyarlı davranışı kolaylaştırır ve ihtiyaçlarımızı başkalarına iletebilir. Duygu ayrıca, özellikle sosyal yargılarda bulunma, kişinin kendi refahıyla ilgili seçimler yapma ve ahlaki kararlar alma yeteneği olmak üzere, özsel rasyonalite için de kritik öneme sahiptir. Duygu ve biliş bağlamında hem duygusal hem de bilişsel işlev bozukluğunun rasyonaliteye zarar verebileceği gibi, her ikisi de rasyonaliteye katkıda bulunacağı belirtilmektedir.

Hâkimler gerçekten tüm duyguları bastırabilseler, önemli bir şeyi, işlerinin gerçekliğiyle etkileşim ve bağlılık için önemli bir kaynağı kaybederlerdi. Hâkimlerin duygularını tamamen bastırmak değerli bir hedef olmasa da bu duyguları düzenlemek değerli bir hedeftir. Tüm insanlar gibi, hâkimler de hangi duygulara, ne zaman sahip olduklarını ve bu duyguların nasıl deneyimlenip ifade edildiğini şekillendirmek için enerji harcayabilirler ve harcarlar. Doğuştan gelen düzenleme yeteneğimiz, mevcut duruma en uygun duygusal rotayı sürekli olarak belirlememize olanak tanımaktadır.

Bu önermeler bir arada değerlendirildiğinde, öfke de dahil olmak üzere yargısal duygunun kaçınılmaz olduğunu; en iyi ihtimalle ortadan kaldırılamayacağını, yalnızca yönetilebileceğini ve bu tür bir yönetimin, yargısal duygunun -öfke de dahil olmak üzere- bazen uygun, hatta değerli olabileceği için, en üst düzeyde en aza indirme gibi değişmez bir hedefe sahip olması gerekmediği ileri sürülmektedir.

Öfke, muhtemelen en yaygın yargı duygularından biridir, çünkü öncelikle insanların günlük yaşamlarında deneyimlediği en yaygın duygulardan biridir. Öfke, özellikle işteyken deneyimlenen yaygın bir duygudur. Duruşma hâkimleri için öfke tetikleyicileri hâkimlerin günlerinin düzenli bir parçası olma eğilimindedir. Hâkimlerin doğrudan veya dolaylı olarak etkileşimde bulunmak zorunda olduğu kişilerin çoğu öfkelidir. Davalar anlaşmazlıkları yansıtmakta; anlaşmazlıklar suçlamaları içermekte; bu nedenle taraflar yasal işlemlere zaten öfkeli bir şekilde başlama eğiliminde olmaktadırlar. Dahası, dava süreçleri insanları, özellikle de avukatları, öfkelendirme eğilimindedir.8 Hâkimler de başkalarının öfkesine fazlasıyla maruz kalabilirler. Bu bağlamda hâkimlere düşen görev, müzakereyi teşvik ederek, anlaşmazlıkları denetleyerek ve öfke patlamalarını azaltarak bu öfkeyi aktif olarak yönetebilmesidir. Ne var ki, bu tür tatsız etkileşimlere sürekli maruz kalan bir hâkim de özellikle de iş yükü ve çalışma koşulları stresli ve fiziksel olarak rahatsız ediciyse öfkelenebilir; en azından sinirlenebilir.

Zaman zamanda bir hâkimin öfkeli olduğu fark edemeyebiliriz; yine bir hâkim saldırgan davranıp öfkeli olmayabilir. Ancak öfke, nispeten görünür bir hedef olmaya devam eder. Tipik bir öfke tetikleyicisi var olduğunda, hâkimin asık suratlı veya yüksek sesle tipik öfke ifadelerine izin verdiğinde ve saldırganlık eylemlerine –kürsüye vurma- yüz ifadesi ve ses tonu eşlik ettiğinde, gördüğümüz şeyin öfke olduğundan oldukça emin olabiliriz.9

YouTube'da yayınlanan bir mahkeme videosu buna canlı bir örnek teşkil ediyor. Kentucky eyalet mahkemesi hâkimi, kendini beğenmiş bir avukatın jüri kararlarını göz ardı etmekle suçlaması ve soruşturma tehdidinde bulunması üzerine öfkeden deliye dönmüş bir şekilde görülüyor. Hâkim sesi yükseliyor, küfrediyor ve gözle görülür bir şekilde sinirleniyor. Bir ara kürsüye yumruğuyla vurarak, "İstediğim kadar bağırırım, burası benim mahkemem," diyor.10

Hâkimler, avukatların "yanlış beyanlarda bulunmaları" ve mahkeme önünde " gerçekleri" dile getirmemeleri, uygunsuz sorular sormaları ve temelsiz argümanlar sunmaları nedeniyle öfkeli olduklarını ifade ediyorlar. 11 Öte yandan, öfkeli insanların da genellikle daha yüksek sesle konuştukları bilinmektedir. Kuşkusuz, duygusal ifadeyi kontrol etmek için durumu değiştirmeye yönelinmelidir: Kürsüde öfkelenirseniz, o duygunun sizi etkilemesine izin vermeden duruşmaya ara verip geri dönülmelidir

Ceza mahkemesi hâkimlerinin işlevsel etkinliği savcıların katkısına bağlı olduğundan zaman zaman savcıların yetersizliği nedeniyle hâkimlerin sıkıntısına da tanık olunmaktadır. Araştırmalarımda duruşmalarda savcıların sessizliğinden şikâyet eden ağır ceza reislerine tanık oldum.

Hâkimlerin öfkesi aynı zamanda taraflara ve tanıklara yönelik olabilir. Bu grup için daha yaygın tetikleyiciler, yargı otoritesine karşı gelme, hâkime hakaret etme, yalan söyleme ve (özellikle ceza sanıkları için) davanın temelini oluşturan eylemleri işlemiş olmaktır. Özellikle ceza davası sanıkları, hâkimin meydan okuma olarak algıladığı durumlarda sorunlarla karşılaşırlar. Örneğin, bir sanık sırasını beklemeden konuşması; yalan söylemesi de güçlü bir tetikleyici olabilmektedir.

Öteki Hâkimlere Karşı Öfke

Son olarak, hâkimler de birbirlerine öfkelenirler. Yargısal öfkenin bu tür birleşimleri en az göze çarpan ve ortaya çıktığında en çok dikkat çekenlerdir. Hâkimlerin birbirlerine duydukları öfke de hem gizli tutma teşviklerine hem de bu tür bir gizliliği kolaylaştıran katmanlara rağmen, zaman zaman su yüzüne çıkar. Çok hâkimli mahkemelerde, muhalefet şerhleri ​​bu öfkeye açılan bir pencere sunar. Elbette muhalefet, fikir ayrılıklarını takip etmektedir. Fikir ayrılığı hoş olmasa da öfkeye sebep olmak zorunda değildir.

Öfkenin Haklılığı

Yargısal öfke altında yatan sebepler tam anlamıyla yanlış veya ilgisizse, öfke nesnesi hak veya yükümlülükleri sınırları içinde hareket etmişse veya öfke küçümsemeyle dolmuşsa haksızdır. Buna karşılık, yargısal öfke, gerçekliğin doğru bir algısına dayanıyorsa, o anda hâkimin önündeki meselelerle alakalıysa ve suçlunun hâkimin ilgi alanı içinde birine veya bir şeye haksız bir zarar verdiğine dair doğru bir yargıyı yansıtıyorsa haklı görülebilir; özellikle de bu değerlendirme yaygın olarak paylaşılan ahlaki değerlerle örtüşüyorsa.

Ayrıca, hâkimlerin kişileri, konuları ve davaları kendi değerlerine göre değerlendirmelerini umduğumuz da açık görünüyor. Çoğu hâkim aynı anda birçok davayla ilgilenmekte, bu da bir davada tetiklenen öfkenin kolayca diğerlerine de bulaşması anlamına gelebilmektedir. Davalar genellikle hâkim ile geniş bir karakter kadrosu arasında uzun bir etkileşim dizisinden oluşur ve bu da şikâyetlerin kolayca birikebileceği ve ilgili ayrımların bulanıklaşabileceği anlamına gelmektedir. İşte bu nedenle, taşma etkileri gerçek yargı dünyasında somut bir tehlike oluşturmaktadır.

Öfkeli hakimler, erken veya aşırı cezalandırıcı kararlara -veya her ikisine birden- yol açabilir. Öfkenin oluşturduğu artan kesinlik hissi, bir hâkimin kararlarının doğruluğuna çok hızlı bir şekilde güven duymasını sağlayabilir. Bu eğilim, fazlaca düşünmenin hiçbir faydası olmayacağı veya hızlı hareket etmenin şart olduğu durumlarda bariz bir avantaj sağlar. Hâkimler sık ​​sık bu tür durumlarla karşılaşabilirler; örneğin, bir tanık ilgisi olmayan bir konu üzerine konuşmaya başlayabilir ve susturul- ması gerekebilir. Ancak bu yaklaşımla sergilen ortam, bilgi toplama ve düşünmenin haksız bir varsayımı bozacağı veya daha önce gözden kaçmış bir noktayı ortaya çıkaracağı durumlarda da aynı derecede bariz bir şekilde dezavantajlıdır.

Yargısal duygu üzerine yapılan araştırmalardan en önemlisi şudur: T. A., Maroney ve J. J. Gross. “The Ideal of the Dispassionate Judge: An Emotion Regulation Perspective” (Tarafsız Hâkimin İdeali: Duygu Düzenleme Yaklaşımı) Emotion Review March 2013, 6(2), pp.142-151. Maroney ve Gross’un yargısal duygu düzenleme süreçleri üzerine açıklamaları aşağıdaki tabloda sergilenmiştir.

Strateji

Tanım

Soru(lar)

Durum seçimi

Duygularla ilgili hedefleri destekleyen ortamları veya etkileşim ortaklarını seçmek (örneğin olumsuz duygusal durumları en aza indirmek)

İş arkadaşlarımla olumlu bir etkileşim kuracağımı düşün- düğümde, kendimi üzmemek için elimden geleni yapıyorum.

Durum değişikliği

Duygusal hedefleri desteklemek için çevrenin yönlerini değiştirmek (örneğin tartışma konusunu değiştirmek)

Duygularımı kontrol edebilmek için iş arkadaşlarımla olumsuz konuları veya çatışma konularını konuşma- maya çalışıyorum.

Dikkatli dağıtım

Duyguları etkilemek için çevrenin özelliklerine odaklanmak

Birisiyle bir anlaşmazlık yaşadığımda, kendimi sinirlendirmemek için dikkatimi olumlu bir şeye odaklarım.

Bilişsel değişim

Durumun duygusal etkisinin önemini değiştirmek için durumun değerlendirmesini
değiştirmek

Bilişsel ön değerlendirme (ön etkileşim)

Örnek: Yaklaşan bir etkileşime duygusal hedefleri destekleyecek şekilde düşünerek hazırlanmak.

İş arkadaşlarımla stresli bir etkileşim yaşayacağımı tahmin ettiğimde, sakin kalmama yardımcı olacak şekilde düşünmeye çalışıyorum.

Bilişsel yeniden değerlendirme (etkileşim sırasında)

Örnek: Bir etkileşim sırasında, o durum hakkında kişinin o durumdaki duygusal hedeflerini destekleyecek şekilde düşünmesi (örneğin, perspektif alma).

İş arkadaşlarımla stresli bir etkileşim sırasında, sakin kalmama yardımcı olacak şekilde kendimi bu konu hakkında düşünmeye zorluyorum.

Bilişsel kabul

Durumları olduğu gibi kabul etmek

İş yerindeki durumları ister iyi ister kötü olsun, kabul etmeye çalışıyorum çünkü hayat bazen böyledir.

Tepki modülasyonu

Duygu üreten bir durum meydana geldikten sonra duygusal tepkiyi (örneğin davranışsal, deneyimsel ve fizyolojik) etkileme girişimleri

İfadesel bastırma

Olumsuz veya olumlu duyguların davranışsal ifadesini veya deneyimini sınırlamak

İşyerinde olumsuz duygularımı
kendime saklıyorum.

Duygu üzerine 97 hâkimi kapsayan bir araştırmada ortaya çıkan değerler ise aşağıdaki tabloda sayısal ve yüzde olarak verilmiştir.

Kesinlikle katılmıyorum

Aynı fikirde değilim

Doğal

Evet

Kesinlikle

katılıyorum

Toplam

Diğer hâkimlere kıyasla iş yerinde daha fazla duygu (olumlu ve/veya olumsuz) yaşama eğilimindeyim.

17(19)

21(23)

27(30)

8(9)

17(19)

90

Mahkeme salonun- da duygularınızı ifade etmek faydalı olabilir.

10(11)

19(20)

10(11)

7(7)

49(62)

95

Adaletin sağlanması için mahkeme salonunda her türlü duygunun bastırılması şarttır.

16(17)

45(46)

11(11)

19(20)

6(6)

97

Anket sonuçları sayısal ve yüzde (%) olarak verilmiştir.

İş Yükü Stresi ve Hâkim Psikolojisi

Şimdi sizlerle iki mahkemenin bir günlük duruşma listesini paylaşmak istiyorum: 1) İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesi listesi: Dosya sayısı: 27, duruşma saati: 9.30-14.10; 2) Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi listesi: Dosya sayısı 15, duruşma saati.9.00-14.00. Suç türleri arasında dolandırıcılık (2), silahlı örgüt, uyuşturucu madde (3) resmi evrakta sahtecilik, cinsel istismar, cinsel saldırı, yaralama… yer almaktadır. Yıllardır süregelen bu türden tabloların hâkimlerin psikolojisi üzerindeki etkisi nasıl göz ardı edilebilir(!)

Ruh sağlığımız %100 beynin (beyin hücrelerinin) sağlığı ve refahına bağlıdır.12

Sorun yaratan ağır iş yükü ötesinde de bazı hâkimler kişilikleri bakımından, örneğin sabırsız, tahakkümcü, kaba veya kontrolcü; diğerleri, azarlayıcı/tehditkâr bir tavır sergilemeleri nedeniyle, bazıları da duruşmaya hazırlıklı gelmediklerinden; diğerleri yeterince zeki olmadıklarından karar verme sıkıntısı içinde olmalarından veya “hukuk ve düzen otomatları/hapçıları” olduklarından sorunlu olmaktadırlar. Bazı hâkimlerde sorun kaynağı olan niteliklerin, şişkin/ hormonlu egolarından kaynaklandığı görülmektedir.

Hiç kuşkusuz, yargılama işlevi ve yöntemlerinin açıklığa kavuşturulmasında "psikoloji” olmazsa olmaz türünden bir gereksinmedir. Bu bağlamda görgü tanıklığı ve psikolojisi ön plana çıkmaktadır. Psikolojik olarak, bir şeyin görülmesi ile görülenin kelimelere dökülmesi iki farklı eylemdir ve herkes gördüğünü anlatabilmek yetisine sahip değildir. Görülen şeyin tasvirinde bellek devreye girmekte ve bellek muğlak, şaşkın ve hatalı olabilmektedir. Belleklerin hata yaptığı ve özellikle ayrıntıda hata yaptığı bilinmektedir. İşte bu nedenle, yargı sisteminde yer alan aktörlerin veya süreçlerin ne ölçüde yalanı saptayabileceklerini bilmek önemlidir.

Psikolojik olgulardan biri de "güdülenmiş biliş"tir; yani, kişinin yaptığının farkında olmadan önyargılı bir şekilde bilgiyi algılayarak, yorumlayarak veya değerlendirerek tercih edilen sonuçlara doğru akıl yürütme eğilimidir.

Halk jürisi, bir hâkim veya savcının iyi olup olmadığı hakkında pek yanılmamaktadır. Bilgisayarlar, önyargısız karar alma yazılımı kullanırken, insan beyni, “ön-değer-yargılı” muhakeme yöntemiyle çalışmaktadır. Bu gerçek doğrultusunda, hâkimin kendisinin en iyi olduğunu düşünerek mental engelleri kaldırması; kendisine güvenmesi (aksi takdirde, başkalarının düşünce ve yargılarının etkisinde kalacağı ve mental bir süper-market’ın kaçınılmaz olacağı); soğukkanlı ve sabırlı olması, peşin hükümlü olabileceğini kabul ederek (insan beyni bunu gidermek için) gerekli çaba ve bilgiye odaklanması gerekmektedir. Özetle, hâkim, önyargılarına, duruşmada gelişen peşin hükümlere karşı kendini arındırmak için sürekli olarak “kendine gel” savaşı vermeli ve bunu da taraflara yansıtmalıdır.

Duruşmalarda “öfke kontrolü” sorunu yaşayanlar ile hiç tepki göstermeyen duyarsız insanlara da tanık olunmaktadır. Bu durum özellikle yargı ajanları için önemli bir sorundur. Aristoteles, Nicomaachen Etiği’nde “Devamlı olarak yaptığımız neyse bizler oyuzdur” diyor. Mükemmellik, o zaman, bir eylem olmayıp, bir alışkanlıktır. Adil davranarak adil, ölçülü eylemlerde bulunarak ölçülü, cesur davranarak cesur olmaktayız.” O’na göre insanlar esas itibariyle rasyonel ve sosyal yaratıklardır. Erdemler insan mükemmelliğini ifade etmektedir. Kendisi erdeme alışkanlık olarak işaret etmektedir.

Patlama noktasında şişirilmiş bir ego, öfke üzerindeki kontrolün kalkmasına yol açıyor.

Yargının gücü, kuşkusuz, önyargıyı en aza indirirken karmaşık kararlar verebilen adil ve tarafsız hukukçulara bağlıdır. Hâkimlerin karar verirken sezgisel yöntemleri (bilişsel "kısayollar") nasıl kullanabileceklerine ve ardından duyguların, çıkarımların ve örtük çağrışımların her birinin yargı karar alma sürecini nasıl etkileyebileceği eğitim süresinde tartışılmalı, adalet akademisindeki eğitimciler psikolojik araştırmalarla tanışmaya, ders içeriğini genişletmeye ve hâkimlerin kendi odalarında ve mahkeme salonlarında psikoloji derslerini uygulamalarına olanak tanıyan kanıta dayalı bir eğitim yaklaşımı sunmaya yöneltilmelidir.

Sonuç

Öfke normal ve sağlıklı bir duygudur ve her insan öfke duygusunu yaşar. Öfke kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşmediği sürece bir problem olarak nitelendirilemez. Yalnız kişi öfkesini bastırmakta veya kontrol etmekte zorlanıyor ve bu durum kişinin iş yaşamını, kişisel ilişkilerini olumsuz yönde etkileme- ye başlamış ise, bu alanda bir uzman desteğinin alınması oldukça önemlidir.

Hukuk ise, duygusuz duygusallığın tuhaf bir paradoksudur. Duyguların hukuka dahil olması "o kadar barizdir ki, ifade edilmesi neredeyse sıradan görünür" olsa da duyguların merkeziliği genellikle hukukun rasyonelliğini yüceltmek adına bastırılır, göz ardı edilir veya reddedilir. Sonuç olarak, hukuk uyuşmazlıkları çözse ve hukuki veya başka türlü herhangi bir uyuşmazlık, doğası gereği bir tür duygusal etkileşim gerektirse de duyguların rolü genellikle ceza hukuku, aile hukuku gibi hukukun belirli yönleriyle ilgili olarak açıkça kabul edilmektedir. Hukukçular genellikle tarafsızlıkla ilişkilendirilir ve bu da duygunun yokluğunu ima etmektedir(!?). Tarafsızlık yargı çalışmalarının temelini oluşturan bir değerdir. “Tarafsızlığın geniş belirtilerini” belirlemek “kolay” olabilirken, bunu yargı pratiğine dönüştürmenin zor olduğu göz ardı edilmemelidir.

Kuşkusuz, istenmeyen duygular yaşamak ve bunları bastırmaya çalışmak muhakeme ve hafızayı bozma riski taşımakta ve hâkimler için bu, karar almada kullanabilecekleri bilişsel kaynaklardan uzaklaşılmasına neden olabilmektedir.

Hâkimler, duygu düzenlemesinin işlerinin zor ve kabul edilmeyen bir parçası olduğunu ve resmi eğitimden yoksun oldukları bir alan olduğunu bildiriyorlar. Duruşma salonu genellikle duygusal olarak yüklü bir ortamdır ve hâkimlerin, kuşkusuz, yalnızca kendi duygularını göz önünde bulundurmaları gerekmez. Örneğin, bir hâkim, bir mağdurenin korkunç kanıtlara ne kadar maruz kalması gerektiğini veya bir çocuk tanığın tanıklık yardımcısı (örneğin oyuncak bir bebek ya da oyuncak ayı) kullanmasına izin verilip verilmemesi gerektiğini göz önünde bulundurması gerekebilir.

Duruşma hâkimlerinin öfke ve duygularını kontrol edebilen "saygınlık ve tarafsızlığın bir örneği" olması gerekirken çoğu zaman öfke ve profesyonel olmayan davranışlar sergilediklerine tanık olunmaktadır.13 Öfkelerinin hedefinin genellikle yoksullar, cinsel veya aile içi şiddet mağdurları da dahil olmak üzere en savunmasız kişiler olduğu belirtiliyor.

Hiç kuşkusuz, hâkimler öfkelenir, hatta bazen çok öfkelenirler. Avukatlara duyulan öfke de hem en yaygın hem de en az kınanan tezahürdür. Haklı öfke, yargılamanın kritik yönleri için gerekli ise de yargılamayı olumsuz etkileyebilecek eğilimlere de sahiptir. Dolayısıyla, hâkimlerin duygu düzenleme- sine başvurması gereken bir noktaya geldik. Duygu düzenleme, insanların duygusal tepkilerini durumsal taleplere göre "ince ayar" yapma mekanizmasıdır.14 Güçlü düzenleme becerileri, hâkimlerin öfkenin benzersiz özelliklerinden faydalı olduklarında yararlanmalarını, faydalı olmadıklarında ise en aza indirmelerini sağlayabilir.

Ne var ki, hâkimler elbette öfkelenmeye devam edecekler. Kuşkusuz, tüm uyaranlar önceden tahmin edilemez veya yeniden düşünülemez. Daha da önemlisi, hâkimler "buzdağı" olmayıp, önlerinde gelişen dramlara açık kalırlarsa, en azından bazı zamanlarda tepki vermekten kendilerini alamazlar. Neyse ki, öfke hem sürecin ortasında hem de öncesinde bilişsel olarak yeniden değerlendirilebilir. Hâkim, kışkırtıcı bir uyaranı, duyguyu bozacak veya onun yerine geçecek şekilde yeniden yorumlamayı seçebilir. Örneğin, bir avukat temyiz zaferinden dolayı böbürleniyor gibi görünüyorsa, hâkim onun itici tavrını sosyal beceriksizliğine bağlayabilir.15

Aristoteles'in yazdığı gibi, bir kişinin nasıl, kime, neye ve ne kadar süreyle öfkelenmesi gerektiğini ve haklı bir öfkenin ne zaman haksız bir öfkeye dönüşeceğini belirlemek kolay bir iş değildir. Aşırı öfkeye biraz olsun sapmış olan kişi suçlanmamalıdır; ancak, suçlanabilir hale gelmeden önce ne kadar sapması gerektiğini belirlemek kolay değildir.16

Hâkimler elbette hata yapar. Bu hata, özellikle dürüst bir hataysa, onun niteliklerini veya karakterini zedelemez ise de öfkesi haklılığını ortadan kaldırmaktadır. Bir hâkim, yasal hakkı veya yükümlülüğü olan şeyleri yapan kişilere kızmamalıdır.

Duruşma hâkimlerinin, avukatlara ve davacıların kararlarına başarıyla itiraz etmeleri nedeniyle öfkelen- diklerine tanık olunmaktadır. İstinaf/Temyiz yasal bir hak olup, başarısı yeterli gerekçeyi göstermekte ise de hâkimin duygusal tepkisine neden olabilir. Benzer şekilde, hâkimler bazen savunma avukatlarının yargılamayı daha zor ve uzun hale getirmelerine öfkelenirler; oysa bu durumların çoğunda avukatın görevi de budur. Hâkimler bazen de otoritelerine meydan okuma olarak algıladıkları bir şekilde karşılık veren insanlara karşı gücenmeleri kaçınılmaz olmaktadır.

Kuşkusuz, cezaya hükmedecek hâkimlerin kendilerine şunu telkin etmeleri: Kendinizi kontrol etmelisiniz, sesinizi alçak tutmaya çalışmalısınız, sinirlenmemeye çalışmalısınız. Bu yetiyi kazanan hâkimler özellikle yoğun duygusal bir durum ortaya çıktığında duygusal olarak tarafsız bir tavır sergileme konusunda güçlü bir kararlılık gösterebilirler. Öte yandan, öfke kontrol sorunu olan, korkak, hukuk bilgisinden yoksun, girift gerekçelendirme yetisinden yoksun kişiler ise iyi hâkimlik sergilemek- ten uzak olacaklardır. İyi hâkim cesaret sahibi, öfke kontrolü olan, zeki ve teorik akıl sahibi olan kişilerdir.17

Duygusal olarak iyi ayarlanmış bir hâkim muhtemelen daha iyi fiziksel sağlığa, daha mutlu iş-yaşam dengesine ve daha işlevsel kişisel ilişkilere sahip olacaktır. Bedeninize özen göstermek gibi, duygusal sağlığa özen göstermek de daha tatmin edici yaşamlar elde etmemize yardımcı olur.

Tüm bu anlatımlar sonrası ortaya çıkan hukuk eğitimi olmaktadır. Hukuk fakültelerinde yarım dönem seçimlik ders olarak okutulan adalet psikolojisi dışında öğretilen hususlar, kanunlar ve kavram incelemeleri, gerçeklere odaklanmaları ve sonuçları/silojizm geliştirmeleridir. Ancak başkalarıyla ilişki kurabilmek, hâkimlerin kariyerlerinin her alanında ihtiyaç duydukları önemli bir özelliktir. Hâkimlerin başkalarının duygularını anlayabilmeleri ve zaman zaman kendilerini onların yerine koyabilmeleri gerekir. Hâkimler, kızgın, hüsrana uğramış ve stresli kişilerle nasıl çalışılacağını öğrenmelidirler.18 Yüksek stresli zamanlarda duyguların nasıl yönetileceğini öğrenmek (“duygusal zekâ”), “sosyal zekâ” sahibi olabilmek hâkimin başarısı için çok önemlidir.

Yalnız hiç kimse öfke kontrol sorunu olan birinin iyi hâkim olacağını düşünemez;19 yine hiç kimse, korkak birisinin iyi türde bir hâkim olacağını düşünemez. Keza hukuk bilgisinden veya girift hukuki muhakeme yetisinden yoksun olanın iyi hâkim olacağını düşünemez. İyi bir hâkim cesur, iyi huylu ve zeki olmak yanında teorik akıl sahibi olmalıdır.20 Son zamanlardaki araştırmalar, tarafsız, mesafeli ve tarafsız yargılama modeline uyum sağlamanın, yargı görevlilerinin önemli ölçüde duygusal çaba sarf etmesini gerektirdiğini göstermektedir.21 Bu tür bir erdemi geliştirmek ise kolay değildir. Hatta zor olacağını tahmin etmeliyiz.

“Bir insanın olgunluğu, onun öfkesini ne kadar iyi yönetebildiğinden anlaşılır.

Olgun insan kızmayan değil, öfkesini iyi yönetebilen insandır”.
Doğan Cüceloğlu22

Hukuk ve Tutkular: Duyguların Adalet İçin Önemi Hukuk ve Zihin

Her şey insanın kafasının içinde olup biter ve ne yaparsanız yapın, nereye giderseniz gidin, kafanız da sizinle gelir.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

------------

1 Thomas Hobbes. Leviathan p. 203 ( A.R. Waller ed., 1904) 1651.

2 Sharyn Roach Anleu and Kathy Mack. Judging and Emotion-A Socio-Legal Analysis, Routledge, 2021. s. 17: Duygu, belirli bir duygu dili (üzgün veya kızgın), bir şeyin bir duygu olarak tanımlanması (sinirli), bedeni ve zihni birbirine bağlayan dil (kanın kaynaması) veya gözlemlenebilir davranışlar veya fiziksel durumlar (seslerin yükselmesi/alçaltılması, gülümsemeler) tarafından önerilebilir veya yorumlanabilir.

3 Aristotle, Rhetoric book 2 | Differences Between Anger and Hatred | Philosophy Core Concepts YouTube

4 Emotion and the Law Psychological Perspectives, Brian H. Bornstein ● Richard L. Wiener Editors, Springer,2010.

5 Richard A. Posner. Frontiers of Legal Theory, 2001, p. 226.

5 Mustafa AVCI. “Mecelle’ye Göre Hâkimin Nitelikleri ve Yargılama Etiği” TAAD, Yıl:7,Sayı.27, Temmuz 2016. Recep Akcans. “Hâkimin Vasıfları”, D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi MİHBİR Özel Sayısı

6 Research Handbook on Law and Emotion Edited by Susan A. Bandes, Edward Edger Pub. 2021.

7 Morris B. Hoffman. The Psychology of the Trial Judge from II- Ontology and Epistemology Cambridge University Press: 21 April 2021.

8 Lisa Flower. Loyalty Work Emotional interactions of defence lawyers in Swedish courtrooms Lund University, 2018. Ayrıca bk. É. Grünwald & A. Deak, How to judge emotions? Measuring moral emotions of lawyers in a retrospective situation. Psychiatry, Psychology and Law. Advance online publication, 2024.https://doi.org/10.1080/13218719.2024.2404836

9 TA Maroney TA. “Öfkeli yargıçlar” Vanderbilt Hukuk Dergisi, 65(5), 2012, ss. 1207–1286. Terry A. Maroney. The Emotionally Intelligent Judge: A New (and Realistic) Ideal Court Review- Volume 49. Are angry judges bad judges? YouTube

10 Gregory C. O’Brien, Jr., “Confessions of an Angry Judge”, 87 JUDICATURE 2004, pp.251-252.

11 Prosecutor Makes Threats to a Judge?, http://www.youtube.com/watch?v=Dk6y5n_1 Yo&feature=related , posted on Feb. 19, 2009. Lerner J, Tiedens L (2006) Portrait of the angry decision maker: how appraisal tendencies shape anger’s influence on cognition. J Behav Decis Mak 19: pp.115–137.

12 No.1 Brain Scientist: Your Brain Is Lying To You! Here's How I Discovered The Truth! Harvard Neuroscientist Youtube

13 Gökçen Topuz, Belkıs Konan “GEÇMİŞTEN GÜMÜMÜZE TÜRK HUKUKUNDA HÂKİMİN TARAFSIZLIĞI” Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 66 (4) 2017: 763-794. Adalet Bakanlığı. Ceza ve Tevkevleri Genel Müdürlüğü. Öfke Kontrolü Programı, Ank., 2006. Ayrıca bk. Barış Terkoğlu. “Yaşamından renkleri çalınan kadın” Cumhuriyet (20/11/2025).

14 Katie M Snider, Paul G Devereux, Monica K Miller. Judges’ emotion: an application of the emotion regulation process model (Hâkimlerin duyguları: Duygu düzenleme süreci modelinin bir uygulaması) Psychiatr Psychol Law, 2021 Apr 27, 29(2), pp. 256–273. Åsa Wettergren and Stina Bergman Blix. “Prosecutors’ Habituation of Emotion Management in Swedish Courts”, Law & Social Inquiry, Volume 47, Issue 3, 971–995, August 2022: Bu çalışma, hukuk eğitiminde profesyonel duygu yönetiminin uygulanması için verimli bir zemin sunmaktadır. İsveç'te, hukuk fakültelerinde duruşma oyunları yaygındır, ancak performansa değil, hukuki konulara odaklanılmaktadır. Kaygıyı azaltma ve sanıklara karşı çatışmacı bir tavırla yüzeysel bir özgüven duygusunun yan etkisinden kaçınmanın bir yolu, bu oyunlara profesyonel duygu yönetimini dahil etmek olabilir. Böyle bir eğitim, yargılama performansının duygu kuralları üzerine açık bir şekilde düşünmeyi ve deneyimsiz mahkeme performansıyla ilişkili belirsizlik, kaygı, beklenen utanç ve hayal kırıklığı gibi ön plandaki duyguların yapıcı bir şekilde yönetilmesini teşvik edecektir. Eğitim ayrıca, deneyimli savcıların bile mesleki yaşamları boyunca bu duygularla çalışmaya devam ettikleri gerçeğini vurgulayabilir. Ayrıca bk. Roach Anleu S., Bergman Blix S., Mack K. “Mahkemelerde ve yargıda duygu araştırması: İki projenin öyküsü”, Duygu İncelemesi, 7, ss. 145–150, 2015. Orhan Aldanmaz. “Hukukta Duyguların Dirilişi” Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Bahar-2014 Cilt:13 Sayı:49, ss.182-202.

15 Mehmet Akif Tutumlu. “Yargıç ve Empati” HFSA 30, ss.405-431.

16 ARISTOTLE, NICOMACHEAN ETHICS, quoted in WHAT IS AN EMOTION? p. 51. https://hukukihaber.net/En-çok-karşılaşılan-15-hâkim-türü Yargı Mizacı Açıklandı- Üçüncüsü, öfke bir güç duygusudur. Güç sahibi kişiler (örneğin hâkimler) genellikle güçlerini ifade etmekte, özellikle de daha az güce karşı daha özgür hissederler.

17 Mustafa T. Yücel. https://hukukihaber.net/Hâkimler-İçin-de-Geçerli-Psikolojik-Gerçekler Ayrıca bk. Katie M Snider, Paul G Devereux, Monica K Miller. Judges’ emotion: an application of the emotion regulation process model (Hâkimlerin duyguları: Duygu düzenleme süreci modelinin bir uygulaması) Psychiatr Psychol Law, 2021 Apr 27, 29(2), pp. 256–273. Ayrıca bk. Ozan Gülhan. https://hukukihaber.net/En-çok-karşılaşılan-15-hâkim-türü

18 Mustafa Tören Yücel. “Hukuk Eğitimi Üzerine Sosyo-Juridik Bir İnceleme” Ceza Adaletine Özgün Sorunlar, Adalet, 2023, ss.287-326.

19 Yargı Etiği Bakımından Ehliyet ve Özen: Profesyoneller görevlerini yaparken duygularının etkisinde kalmaktan kendilerini korumalıdırlar. Acıma, nefret, kin, öfke vb. gibi duyguları işine karıştıran kişilerin objektif olmaları söz konusu olamaz. Davanın taraflarına olumlu ya da olumsuz duygularla yaklaşmak yargı etiğinin ihlali anlamına gelmektedir. Yanlılık; ön yargı, bir tarafa ya da diğer tarafa veya belirli bir sonuca doğru eğilim, meyletme, yatkınlık veya istidat göstermek olarak tanımlanmıştır. Davalardaki uygulama bakımından hâkimin düşünce biçimini oluşacak kanaat konusunda tamamen açık bırakmayan, bir konuda belirli bir şekilde karar verme eğilimini temsil etmektedir.

Tarafsızlık: Alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, yetersiz deneyim, kişilik veya öfke sorunları ehliyet sorunlarına neden olabilir. Bk. Yargıtay Yargı Etiği İlkeleri Eğitimi Kolaylaştırıcı E Kitabı, 2019, s. 15, 23.

20 Mustafa Tören Yücel. Yargı Sistemi Üzerine Denemeler, Seçkin, s.91, 2019.

21 Ellen J. Langer. The Mindful Body: Thinking Our Way to Chronic Health, 2023. Zihin ve beden tek bir birimdir. Kötü stres suçluluğun kaynağı olmakta ve akılsız (mindless) olduğumuz zaman robottan farkımız olmamaktadır.

22 Öfke Yönetimi (8 Adımda Öfke Yönetimi, Doğan Cüceloğlu). Ayrıca bk. Robert Puff & James Seghers. Öfke Kontrol Rehberi, Olimpos Yayınları, 2020.