KARARLAR

Kamulaştırma Bedelinin Eksik Belirlenmesi

Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir.

Abone Ol

Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir.

Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan, kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir.

Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir.

İlgili Kararlar:

♦ (Selma Arıcan, B. No: 2013/7841, 21/5/2015)
♦ (Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017)  
♦ (Bilal Özer, B. No: 2015/14610, 13/9/2018)
♦ (Celal Afşin ve diğerleri, B. No: 2015/18943, 19/9/2018)  
♦ (Abdulaziz Çelik ve diğerleri, B. No: 2015/18941, 29/11/2018)  
♦ (Ahmet Arı ve diğerleri, B. No: 2017/14829, 28/1/2020)
♦ (Ahmet Sarıpınar, B. No: 2017/37112, 2/6/2020)
♦ (Ahmet Koca ve diğerleri, B. No: 2018/17345, 19/10/2021)
♦ (Ali Bayram Doğan, B. No: 2018/37107, 22/9/2022)  
♦ (Fatma Yalçın ve diğerleri, B. No: 2019/37216, 16/11/2022)  
♦ (Menderes Titiz, B. No: 2019/5574, 8/12/2022)
♦ (Birsel Özbiçer ve Sevim Karapür, B. No: 2018/3936, 20/12/2022)
♦ (Ali Yunal, B. No: 2019/29813, 11/1/2023)
♦ (Hikmet Akbaş ve diğerleri, B. No: 2019/20414, 8/2/2023)

---

------------

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET KOCA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/17345)

 

Karar Tarihi: 19/10/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

M. Emin ŞAHİNER

Başvurucular

:

1.Ahmet KOCA

 

 

2. Ayşe KOCA

 

 

3. Ayşe TOKAT

 

 

4. Celal KOCA

 

 

5. Ferhat KOCA

 

 

6. Hüseyin KOCA

 

 

7. Hüseyin KOCA

 

 

8. İsmet KOCA

 

 

9. Medine GENÇ

 

 

10. Meryem YILDIRIM

 

 

11. Türkan KOCA

 

 

12. Ummahan KOCA

Başvurucular Vekili

:

Av. Hamdi Tahsin ULUS

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olması ve kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, Afyonkarahisar'ın Merkez ilçesi Deper (Ataköy) Mahallesi sınırlarındaki 16350 m² ölçümlü 7097 parselin müşterek malikidirler.

9. Milli Savunma Bakanlığı (İdare) "havaalanı koruma bandı" içerisinde kaldığı için mezkur taşınmaz hakkında 12/9/2014 tarihinde kamulaştırma kararı almıştır. Taraflar arasında uzlaşma sağlanamaması üzerine İdare tarafından 8/6/2016 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebiyle Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.

10. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, taşınmazın ve etrafının tarım arazisi olduğu, fiilen de tarım arazisi olarak kullanıldığı, Belediye ve diğer alt yapı hizmetlerinden yararlandığına dair bir emarenin bulunmadığı ve meskun alan konumunda olmadığı belirtilmiştir. Raporda taşınmazda fiğ ve buğday üretimi yapıldığı varsayımıyla ve %6 kapitalizasyon faizi uygulanmak suretiyle net gelir yöntemiyle taşınmazın çıplak m² değeri 12,25 TL olarak saptanmıştır.

11. Raporda ayrıca taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenler de dikkate alınmıştır. Buna göre taşınmazın Hava Meydan Komutanlığı sahası koruma bandı içinde ve birlik emniyet tel örgüsü bitişiğinde olmasının, imar planı içindeki havaalanına bitişik konumda ve konut imarlı alanlara da çok yakın mesafede olmasının, Afyonkarahisar-Konya yoluna 1,4 km, Afyonkarahisar yerleşim yerlerine (Ataköy) ise 3-3,5 km kadar mesafede olmasının, taşınmaz ile aynı konumda bulunan bölgedeki diğer parsellerin imarlı alanlara yakınlığından dolayı bu taşınmazlara yoğun talep bulunmasının taşınmazın değerini %200 oranında artırdığı kabul edilmiştir. Bu doğrultuda taşınmazın çıplak m² değeri %200 oranında artırılmış ve bu oran fiyat üzerinden yapılan hesaplamaya göre taşınmazın arazi olarak kullanılan kısmının kamulaştırma bedeli 272.227,50 TL olarak tespit edilmiştir.

12. Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edildiği belirtilerek 7/7/2017 tarihinde davanın kabulü ile kamulaştırma bedelinin 272.227,50 TL olarak tespitine ve tapu kaydının iptali ile İdare adına tesciline kesin olarak karar verilmiştir.

13. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 3/5/2018 tarihinde İdarenin istinaf başvurusunun kabulü, başvurucunun istinaf başvurusunun kısmen kabul kısmen reddi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermiş ve taşınmazın kamulaştırma bedelini163.009,50 TL olarak tespit etmiştir. Kararın gerekçesinde;

i. Dava konusu taşınmazın tarım arazisi vasfında olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve taşınmazın mevki ve şartlarına göre olduğu gibi kullanılması halinde ekilecek ürünler ve yapılan harcamaları göz önünde tutarak net gelir hesaplamasının yerinde olduğu ifade edilmiştir.

ii. Bilirkişi heyetince taşınmazın içerisinde ve komşu parsellerde sulama kuyusu, DSİ'ye ait sulama tesisi, dere vb. su kaynağı görülmediğinden taşınmazın kuru tarım arazisi olarak nitelendirilmesinde isabetsizlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bununla bilikte Bölge Adliye Mahkemesine göre, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 12/4/2017 tarihli ilamı ile benzer ilamları uyarınca kuru tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değeri belirlenirken Dairenin yerleşmiş uygulamalarına göre %5 oranında kapitalizasyon faiz uygulanması gerekirken bu oranın %6 olarak kabulünün bozma sebebi yapılmış olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır. Buna göre de kuru tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değeri hesaplanırken %5 kapitalizasyon faiz oranı uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.

iii. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle başlığıyla birlikte değiştirilen 11. maddesinin birinci fıkrasının 19/4/2018 tarihli ve 7139 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle değiştirilen (ı) bendi uyarınca objektif değer artışının arazi bedelinin yarısını geçmeyeceği düzenlendiğinden bilirkişilerce belirlenen %200 objektif değer artışının Dairece yeniden yapılan hesaplamada %50 objektif değer artışı olarak alınması gerektiği değerlendirmesinde bulunulmuştur.

14. Nihai karar 28/5/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucular 26/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister."

17. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E:2018/156, K:2019/22 sayılı iptal kararından önceki hali şöyledir:

 “(Değişik: 24/4/2001 - 4650/6 md.) 15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü.

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d) Varsa vergi beyanını,

e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın (…) mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (…) resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”

18. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E:2018/156, K:2019/22 sayılı iptal kararından sonraki hali şöyledir:

"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü,

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d) Varsa vergi beyanını,

e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, kamulaştırma tarihindeki resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

i) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyeceği raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak kamulaştırma bedelini takdir eder. Kamulaştırma bedelinin takdirinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kar, kıymet takdirinde dikkate alınmaz. Kıymet takdir komisyonu raporunu, tespit tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde idareye verir. İşin niteliğinin zorunlu kıldığı hallerde bu süre üç ayı geçemez. Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir."

B. Uluslararası Hukuk

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe gösterilerek meydana gelen zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi yönünden davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

21. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).

22. Diğer taraftan Kutlu ve diğerleri/Türkiye kararında da kamulaştırılan bir taşınmazın bilirkişi raporunda objektif değer artışının %40 oranında belirtilmesine rağmen derece mahkemelerince %25 olarak belirlenmesi yine mülkiyet hakkı bağlamında incelenmiştir. AİHM derece mahkemelerinin bilirkişi raporundaki sonuçların göz ardı edilmesi nedenlerini somut ve yeterli gerekçelerle açıklaması gerektiğini, somut olayda ise göz önünde bulundurulacak ölçütlerin basit bir anlatımının, mahkemece değer düşüklüğü oranının %25 ile sınırlandırmasına neden olan kriterleri neden ve nasıl dikkate aldığını belirtmediği için yeterli bir gerekçe gibi kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. AİHM bu gerekçeyle sonuç olarak tazminat miktarının belirlenme şeklinin, söz konusu miktarın maruz kalınan zarar ile makul bir şekilde uygun olduğunu ifade etmesine imkân vermediği gerekçesiyle ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, B. No:51861/11, 13/12/2016, §§ 62-76).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Altıncı Sıradaki Başvurucu Hüseyin Koca'nın İhlal İddiaları Yönünden

24. Başvurunun incelemesi devam ederken başvurucu Hüseyin Koca'nın 30/10/2020 tarihinde vefat ettiği Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla incelenen nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır.

25. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması, temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.

26. Başvuru tarihinden sonra vefat eden başvurucunun mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönündeki iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılabilir (Asya Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvuru tarihinden sonra başvurucu Hüseyin Koca'nın 30/10/2020 tarihinde vefat ettiği ancak mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini bildirmedikleri görülmüştür. Başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.

27. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Hüseyin Koca tarafından yapılan bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

28. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebiyle aleyhlerine açılan davada bedelin düşük hesaplandığından yakınmaktadırlar. Başvurucular bu kapsamda dava konusu taşınmazın 1/1000’lik imar planında havaalanı koruma bandında kalmasına rağmen arazi vasfında değerlendirilmesinin haksızlık olduğunu ileri sürmektedirler. Başvurucular ayrıca, ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin yargılama konusu olayda aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedirler. Başvurucular diğer yandan mezkur kanuni değişikliğin daha sonradan Anayasa Mahkemesince de iptal edildiğini hatırlatmaktadırlar. Ayrıca başvurucular, kamulaştırma bedelinin163.009,50 TL olarak tespit edildiği bu davada istinaf mahkemesince hükmün miktar itibarıyla her bir paydaş yönünden kesin olarak verilmesi sebebiyle kararı temyiz edemediklerinden de yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre somut olayda kapitalizasyon faizi de düşük uygulanmıştır. Başvurucular sonuç olarak ödenen tutarın kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelini yansıtmaktan uzak olduğunu iddia etmekte ve mülkiyet, hakkaniyete uygun yargılanma ve mahkemeye erişim hakları ile silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.

2. Değerlendirme

29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

30. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olmasına yönelik şikâyetlerinin özünün kamulaştırma bedelinin miktarına ilişkin olduğu gözetildiğinde başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı ile Müdahalenin Varlığı ve Türü

33. Somut olayda başvurucuların taşınmazı tamamen kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucuların taşınmazının mülkiyetinin kamulaştırma yoluyla Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012). Diğer yandan ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişiklik ile kamulaştırılan taşınmazların bedelinin tespitinde dikkate alınan objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olması ve yargılama sırasında gerçekleşen bir kanun değişikliğinin bu şekilde geriye şamil olarak yürütülmesinin mülkiyet hakkına yasal bir müdahale niteliği taşıdığı da açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

 (1) Kanunilik

36. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucuların taşınmazının havaalanı koruma bandı içerisinde kaldığı için idare kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Diğer yandan ilk derece mahkemesince taşınmaza ilişkin objektif değer artışı, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendine dayalı olarak sınırlandırılmıştır. Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019tarihli veE.2018/156, K. 2019/22 sayılı mezkur iptal kararı 14/5/2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Buna göre yayım tarihine kadar objektif değer artırıcı unsur oranını sınırlayan ilgili hüküm yürürlüktedir. Dolayısıyla mahkemenin müdahalesinin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

37. Somut olayda başvurucuların taşınmazı havaalanı koruma bandı içerisinde kaldığı için kamulaştırılmıştır. Havaalanı koruma bandı içerisinde kalan taşınmazların kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu açıktır. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer verilen hükmün kamulaştırma sırasında taşınmaz maliklerinin haksız ve nedensiz zenginleşmeleri ihtimalini ortadan kaldırmayı amaçladığı dikkate alındığında Mahkemece mezkur hükmün somut olayda uygulanmasının meşru amacı haiz olduğu da açıktır. Nitekim başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan mezkûr kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır(AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 35).

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

38. Ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

39. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 59).

40. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan, kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 48).

41. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).

42. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmasını gerektirmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

43. Somut olayda taşınmazları kamulaştırılan başvuruculara ödenmesi gereken tazminat miktarının tespitine yönelik açılan davada Mahkemece taşınmazın gerçek bedelinin tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda kapitalizasyon faizi %6, objektif değer artış oranı ise %200, taşınmazın kuru tarım yapılan arazi vasfında olduğu kabul edilmek suretiyle net gelir yöntemi kullanılarak yapılan hesaplamaya göre kamulaştırma bedeli 272.227,50 TL olarak tespit edilmiş ve Mahkemece bu bedele hükmedilmiştir. Hükmün taraflarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmış; ilk derece mahkemesince %200 olarak belirlenen objektif değer artışını ilk kararın tesis edildiği tarihten sonra yürürlüğe giren 7139 sayılı Kanun uyarınca %50'den fazla olamayacağı gerekçesiyle yeniden hesaplayarak %50 değer artışı ile karar vermiş ve kamulaştırma bedelini 163.009,50 TL olarak belirlemiştir.

44. Başvurucular, esas olarak yargılama süreci devam etmekte iken gerçekleşen bir kanun değişikliğine istinaden taşınmazlarının değerini etkileyen objektif değer artış oranının %50 olarak dikkate alınmasından yakınmaktadır. Başvurucuların lehine hükmedilen tazminatın taşınmazın gerçek değerini karşılayıp karşılamadığının ve dolayısıyla yargılama sırasındaki bir kanun değişikliğinin geriye şamil olarak yürütülmesi suretiyle gerçekleşen yasal müdahalenin ölçülü olup olmadığının denetiminin yapılabilmesi bakımından taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurların mahiyetinin ortaya konulması gerekmektedir.

45. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde araziler için kamulaştırma bedelinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Türkiye'de düzenli ve sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadırlar (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).

46. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram satış fiyatları esas alınarak arazinin değerlendirme yılında bir dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama fiyatları değil hasat dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 57).

47. Arazilerde kamulaştırma bedeli, 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca ve anılan fıkrada belirtilen bedel tespitine ilişkin diğer unsurlar da esas alınmak suretiyle belirlenmektedir. Bu kapsamda taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle hesaplama yapılmakta; bu aşamaya kadar değerlendirmeye alınmamış, arazinin değerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek somut ve objektif birtakım özelliklerin bulunması hâlinde ise özellikle anılan fıkranın (ı) bendi kapsamında bunlar da dikkate alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmektedir (AYM, E.2018/156, K.2019/22, § 33). Buna göre taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak sayılması mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı bölgelere yakınlığı gibi özellikler buna örnek gösterilebilir (Cevat Aydın, § 59). Nihayetinde kamulaştırma suretiyle taşınmazın bedelsiz olarak veya değerinin altındaki bir bedelle kişinin mal varlığından çıkarılmasının mümkün bulunmaması, kamulaştırmaya konu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespitini etkileyebilecek nitelik ve özellikleri ile bunların kamulaştırma bedeline katkısının gözetilmesini zorunlu kılmaktadır (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 32).

48. Somut olayda bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazın Hava Meydan Komutanlığı sahası koruma bandı içinde ve birlik emniyet tel örgüsü bitişiğinde olmasının, imar planı içindeki havaalanına bitişik konumda ve konut imarlı alanlara da çok yakın mesafede olmasının, Afyonkarahisar-Konya yoluna 1,4 km, Afyonkarahisar yerleşim yerlerine (Ataköy) ise 3-3,5 km kadar mesafede yer almasının, taşınmaz ile aynı konumda bulunan bölgedeki diğer parsellerin imarlı alanlara yakınlığından dolayı bu taşınmazlara yoğun talep bulunmasının taşınmazın değerini %200 oranında artırdığı kabul edilmiştir. Nitekim Mahkemece bu bilirkişi raporuna itibar edilerek kamulaştırma bedelinin tespiti yoluna gidilmiştir.

49. Buna mukabil Bölge Adliye Mahkemesi, yargılama sırasında 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yasama organınca gerçekleştirilen objektif değer artışının arazi bedelinin yarısını geçmeyeceğine ilişkin kanuni değişiklik uyarınca bilirkişilerce belirlenen %200 objektif değer artışının yeniden yapılan hesaplamada %50 objektif değer artışı olarak alınması gerektiği değerlendirmesinde bulunmak suretiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermiş ve taşınmazın kamulaştırma bedelini buna göre tespit etmiştir. Nitekim yargılama sırasında gerçekleşen kanuni değişiklikle yürürlüğe giren kuralla diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artış oranı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin %50’si ile sınırlandırılmış olup bu oranın taşınmazın özelliklerine göre %50 ve daha az oranda uygulanması mümkün iken %50’nin üzerinde uygulanması mümkün olmayacaktır. Buna göre Bölge Adliye Mahkemesinin kararına da esas teşkil eden mezkûr kural bu hâliyle doğrudan kamulaştırma bedelinin tespiti ile ilgili olup kuralla getirilen sınırlama belirlenecek kamulaştırma bedelinin tutarını doğrudan etkileyecek niteliktedir.

50. Taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenlerin her somut taşınmaz yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Taşınmazın köy yerleşim yeri içinde kalıp kalmamasının, şehir merkezi ile bağlantılı kara yolunun mevcut olup olmamasının, su kaynağı olan dere ve nehirlere uzaklığının, bölgedeki sulu tarım arazi varlığının az ya da çok olmasının, rağbet görme derecesinin onun değerini etkileyebileceği tabiidir. Olayda bilirkişi raporunda, somut taşınmazın bu özellikleri dikkate alınarak objektif değer artırıcı unsur oranı %200 olarak belirlendiği hâlde Bölge Adliye Mahkemesi yargılama sırasında gerçekleşen mezkûr kanuni değişikliğe istinaden bunun en fazla %50 olabileceğini kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararında bu şekilde doğrudan ilgili Kanun değişikliğine atıf yapılmış olmakla bilirkişi raporunda yer alan ve taşınmazın değerini artırdığı kabul edilen objektif nedenlere yönelik somut bir eleştiriye de yer verilmesine gerek görülmemiştir. Esasında Kanun'un açık hükmü gereğince Bölge Adliye Mahkemesinin somut taşınmazla ilgili bir değerlendirme yapmadan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlamasının taşınmazın gerçek değerinin ödenip ödenmediğini tespite imkân verir bir uygulama olduğu da söylenemez.

51. Hâlbuki kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri gerçek karşılık olduğundan kamulaştırılan taşınmazın bedeline dair yasal düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen gerçek karşılık ölçütüne uygun olması gerekmektedir. Buna göre kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri kapsamında mülkiyet hakkının ve ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir.

52. Esasında başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan ve arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak olan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlandıran mezkûr kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde asli değer biçme yönteminin taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel olarak hesaplama yapılması olduğu gözetildiğinde bu şekilde belirlenecek bedel üzerinden diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artış oranının makul, belirli ve öngörülebilir bir seviyede tutulabilmesi ile kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması bakımından diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artırım oranına oransal bir üst sınır getirilmesinin mezkûr kuralın amacını gerçekleştirmeye elverişli olmadığı söylenemez (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 35, 36).

53. Öte yandan yukarıda da değinildiği üzere kamulaştırmanın anayasal ögelerinden birinin de gerçek karşılık olduğu dikkate alındığında objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlandıran mezkûr kuralın somut başvuru konusu olayda uygulanmasının ölçülü bir müdahale niteliği taşıyıp taşımadığının tespiti gerekmektedir.

54. Öncelikle 7139 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ve mezkûr kuralın yer aldığı madde gerekçesinde ifade edildiği üzere objektif değer artışı uygulamasıyla taşınmazın değerinde %100, %200 hatta %300’lere varan oranlarda artış yapılmasını gerektiren durumlara uygulamada sıklıkla rastlandığı görülmektedir. Bu durumda uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranının %50 ile sınırlandırılması; kamulaştırmaya konu taşınmazın somut olarak sahip olduğu, daha önce arazi bedelinin belirlenmesinde etkili olabilecek diğer bir unsur içinde veya kapitalizasyon faiz oranının tespit edilmesi sırasında değerlendirilmemiştir. Bu gerçeklik de taşınmaza olumlu yönde katkı ve değer sağlayan unsurların olması gerektiği oranda ve ölçüde kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmaması sonucunu doğuracaktır. Kamulaştırmada gerçek karşılığın malike ödenmesi gerekliliği karşısında araziyi emsallerine göre daha değerli kılan olumlu özelliklerinin önemli ölçüde bedele yansıtılmasını engelleyebilecek şekilde oransal sınırlama öngörülmesinin gerekli olduğu söylenemeyeceği gibi öngörülen sınırlama olağan koşullarda %50’nin üzerinde objektif değer artışı uygulanması gereken taşınmazlar yönünden kamulaştırmada gerçek bedelin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceğinden kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 37). Nitekim yargılama sırasında gerçekleştirilen kanuni değişiklikle somut olayda uygulama alanı bulan 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “…arazi bedelinin yarısını geçmemek ve…” ibaresi, Anayasa Mahkemesince yukarıda yer verilen gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulunarak 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararla iptal edilmiştir.

55. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararının içeriğinde de tespit edildiği üzere kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını engelleyen, mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan ve başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan iptal kararına konu mezkûr kuralın kamulaştırma işlemini Anayasa'ya aykırı hâle getirdiği dikkate alındığında yargılama sırasındaki bir kanun değişikliğinin geriye şamil olarak yürütülmesi suretiyle gerçekleşen yasal müdahalenin ölçülü olduğundan bahsetmek mümkün görülmemektedir.

56. Buna göre de Bölge Adliye Mahkemesinin hükme esas alınan bilirkişi raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirmeden ve salt kanuni değişikliğe atfen soyut olarak objektif değer artırıcı unsur oranının %50'yi geçemeyeceği kabulünden hareketle bu oranı %50 ile sınırlandırmasının kamulaştırma işlemi nedeniyle taşınmazın değerinde oluşan azalmanın tam olarak karşılanmasını da engellediği anlaşılmaktadır. Bu durumda kamulaştırma sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde taşınmazın gerçek bedelinin ödenmesi gerektiği, bedel tespitinde taşınmazın özelliklerine göre değişen objektif değer artışı oranının %50 ile sınırlandırılmasının taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi imkânını ortadan kaldırdığı, kamulaştırmada gerçek bedelin ödenmemesinin mülkiyet hakkının özünü zedelediği ve daha sonra Anayasa Mahkemesince de iptal edilen ve söz konusu uygulamaya cevaz veren kanuni düzenlemenin yürürlükte olduğu dönemdeki somut olaya özgü uygulanma şekliyle başvuruculara yüklediği külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

57. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin mezkur iptal kararında yer alan hususlar da dikkate alındığında kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını objektifdeğer artışınaüst sınır koymak suretiyle engelleyen ve mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan Kanun hükmünün somut olayda uygulanması nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

59. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

62. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

63. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları veya kanundaki belirsizlikler sebebiyle ortaya çıkmışsa bu ihlal kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda söz konusu ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi için ancak ihlale yol açan kanun hükmünün ortadan kaldırılması veya ilgili hükmün yeni ihlallere yol açılmayacak bir şekilde değiştirilmesi ya da yeni ihlallere yol açılmasının önüne geçilmesi için belirsizliğin giderilmesi suretiyle giderilebilir (Süleyman Başmeydan, B. No: 2015/6164, 20/6/2019, § 70).

64. Başvuruya konu olayda Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan Anayasa Mahkemesince sonradan iptal edilen2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan "…arazi bedelinin yarısını geçmemek ve…" ibaresinden ve Anayasa Mahkemesinin mezkur iptal kararına konu ilgili hükmün somut olayda uygulanmasından kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

65. İlgili Kanun hükmü söz konusu iptal kararı nedeniyle hâlihazırda yürürlükte olmadığına göre yeniden yargılama mağduriyetin giderilmesi için uygun bir yol olacaktır. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

66. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi mülkiyet hakkının ihlalinin giderimi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL tutarındaki yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Altıncı başvurucu yönünden ölüm nedeniyle başvurunun DÜŞMESİNE,

B. Diğer başvurucular yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/574, E.2017/369) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894.70 TL yargılama giderinin altıncı başvurucu dışındaki başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ BAYRAM DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37107)

 

Karar Tarihi: 22/9/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Ali Bayram DOĞAN

Vekili

:

Av. Mehmet Abdi BULUT

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu nihai hükmü 14/11/2018 tarihinde öğrendikten sonra 13/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Saadet Esin (B. No: 2014/18103, 26/10/2017), Celal Afşin ve diğerleri (B. No: 2015/18943, 19/9/2018) ve Ahmet Koca ve diğerleri (B. No: 2018/17345, 19/10/2021) kararlarında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede söz konusu kararlarda, kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını sağlayan objektif değer artışına ilişkin olarak bilirkişi raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirilmeden, soyut olarak objektif değer artış oranının belli bir oranı geçemeyeceği kabulü üzerinden hesaplama yapılmasının taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesini engellediği gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuruda, anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

3. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kilis 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/216, K.2018/117) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA YALÇIN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/37216)

 

Karar Tarihi: 16/11/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Fatma YALÇIN

 

 

2. İlyas YALÇIN

 

 

3. Mustafa YALÇIN

 

 

4. Nursel UYSAL

 

 

5. Salih YALÇIN

Başvurucular Vekili

:

Av. Adil AKTAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/11/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

5. Başvurucuların maliki bulunduğu Mersin ili Tarsus ilçesi Deliminnet Mahallesi'nde kâin 1844 (ifrazen 2360) parsel sayılı 4.714,64 m² yüz ölçümündeki taşınmazın yol yapımı ve emniyet sahası tesis etmek amacıyla Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM/İdare) tarafından acele kamulaştırmasına karar verilmiştir.

6. İdare tarafından 20/11/2015 tarihinde Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan acele kamulaştırma davasında;

i. 28/11/2015 tarihinde yapılan keşif gözleminde taşınmazın yüksek sera içerisinde erkenci erik ve boş tarla mahiyetinde olduğu belirtilmiştir.

ii. 3/12/2015 tarihli fen bilirkişi raporunda, başvuru konusu taşınmaz içerisinde 1.600 m² yüz ölçümünde yüksek sera bulunduğu, geriye kalan alanın tarla durumunda olduğu ifade edilmiştir.

iii. Ziraat, mülk ve inşaat bilirkişilerinden oluşan 14/12/2015 tarihli bilirkişi heyeti raporunda ise fotoğraf da eklenmek suretiyle bu 1.600 m² sera alanı içerisinde erik değil salatalık dikili olduğu, taşınmazın arta kalan bölümünün de tarla olarak kullanıldığı belirtilmiştir.

iv. Mahkeme bilirkişi raporları doğrultusunda 12/1/2016 tarihinde başvuru konusu taşınmazın kamulaştırma bedelini 392.853 TL olarak belirleyip bedelin ödenmesi karşılığında taşınmaza acele el konulmasına karar vermiştir.

v. Kararda ayrıca bedele ilişkin itirazların ileride açılacak kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında değerlendirileceği açıklanmıştır.

7. Başvurucular 10/2/2016 tarihinde delil tespiti isteminde bulunmuştur. Başvurucular, başvuru konusu taşınmazdaki ağaçlar ve su kuyusu ile yüksek sera alanının keşif yapılarak tespitini talep etmiştir. Tarsus 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen tespit davasında;

i. 19/2/2016 tarihinde yapılan keşif gözleminde taşınmaz içerisinde yüksek sistem havalandırmalı seranın, seranın arka yan kısmında benzinli motor ile çalışan sondaj kuyusunun ve sera dışında erik ağaçlarının dikili olduğu bir bölümün bulunduğu belirtilmiştir.

ii. 25/2/2016 tarihli fen bilirkişi raporunda, başvuru konusu taşınmaz içerisinde 1.860 m² yüz ölçümde yüksek seranın olduğu, sera alanı dışında 13 adet erik ağacı bulunduğu ve ayrıca sondaj kuyusunun yer aldığı belirtilerek krokide gösterilmiştir.

iii. İnşaat ve ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi heyetinin sunduğu 10/3/2016 tarihli raporda ise fen bilirkişi raporunda belirtilen ağaçların altı yaşında olduğu açıklandıktan sonra sera, ağaçlar ve sondaj kuyusunun değerleri belirtilmiştir. Neticede anılan muhdesatların toplam değerinin 55.258 TL olduğu tespit edilmiştir.

B. Kamulaştırma Davası Süreci

8. Tarafların kamulaştırma bedeli hususunda uzlaşmaya varamamaları üzerine İdare, başvurucular aleyhine 24/8/2016 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

9. Başvurucular cevap dilekçesinde özellikle Tarsus 3. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan delil tespiti dosyasının dikkate alınması gerektiğini de vurgulamıştır.

10. Mahkemece 20/12/2016 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Başvurucular vekili keşifteki beyanında 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca yapılmış tespit dikkate alınarak raporun tanzim edilmesini talep etmiştir.

11. İki ziraat mühendisi ve birer inşaat mühendisi, mülk bilirkişisi ve gayrimenkul değer uzmanından oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 18/1/2017 havale tarihli raporda;

i. Başvuru konusu taşınmaz üzerinde herhangi bir zirai muhdesata rastlanmadığı ve rastlandığına dair de herhangi bir belge tespit edilemediği izah edilmiştir.

ii. Bununla birlikte taşınmaza fiilen el atıldığından inşai muhdesatlar yönünden acele kamulaştırma davasında sunulan 14/12/2015 tarihli bilirkişi raporunun esas alındığı belirtilmiştir. Buna göre 1.600 m² lik seranın m² birim maliyetinin 118 TL, yapı yıpranma oranının ise %20 olduğu açıklanarak sera değerinin 15.040 TL olduğu hesaplanmıştır.

iii. Netice itibarıyla toplam 412.541,20 TL kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir.

12. Başvurucuların bilirkişi raporuna itiraz üzerine alınan ek bilirkişi raporunda asıl rapordaki tespitlerden farklı bir değerlendirmede bulunulmamıştır.

13. Mahkeme 13/3/2017 tarihli kararıyla bilirkişi raporu doğrultusunda kamulaştırma bedelinin 412.541,20 TL olarak tespitine ve başvuru konusu taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek İdare adına tescili ile yol olarak terkinine karar vermiştir. Karar gerekçesinde muhdesatlara ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır.

14. Başvurucular, istinaf dilekçesinde delil tespiti dosyasının dikkate alınmamasından yakınmıştır. Taraflarca istinaf edilen karar, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi tarafından 25/9/2017 tarihinde kaldırılarak kamulaştırma bedelinin 441.111,92 TL olarak tespitine ve başvuru konusu taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek İdare adına tescili ile yol olarak terkinine karar verilmiştir.

15. Başvurucular, temyiz dilekçesinde de delil tespiti dosyasının dikkate alınmamasını temyiz konusu yapmıştır. Taraflarca temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/9/2019 tarihli kararıyla vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanmıştır. Başvurular tarafından benzer şikâyetlerle karar düzeltilmesi talebinde bulunulmuş ve aynı Daire tarafından 5/12/2019 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olduğundan karar düzeltme istemli dilekçenin reddine karar verilmiştir.

16. Nihai karar niteliğindeki düzeltilen onama kararı 14/10/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular 12/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. İlgili hukuk için bkz. Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22-23.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucular, acele kamulaştırma davasında alınan bilirkişi raporunda eksik ve hatalar tespit edilmesi üzerine delil tespiti yaptırdıklarını belirtmiştir. Başvurucular, bu delil tespiti dosyasında alınan bilirkişi raporunda var olduğu belirtilen erik ağaçları ve su kuyusunun acele kamulaştırma davasında alınan bilirkişi raporunda tespit edilmediğini ve yine delil tespiti dosyasında alınan bilirkişi raporunda 1.860 m² olduğu tespit edilen seranın 1.600 m² olarak değerlendirildiğini vurgulamıştır. Buna göre başvurucular, delil tespiti dosyasındaki bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesi gerekirken bu raporun dikkate alınmamasından ve acele kamulaştırma davasında alınan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verilmesinden yakınmaktadır. Netice itibarıyla başvurucular, delil tespiti dosyasındaki bilirkişi raporunda tespit edilen muhdesatların değerinin 33.302 TL olduğunu ve bilirkişi raporları arasındaki bu çelişkinin dikkate alınmaması nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğini belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde evvela başvurucuların başvuru konusu davada sunulan bilirkişi raporuna karşı sundukları itiraz dilekçesinde delil tespitinin dikkate alınması hususunu dile getirmedikleri ve 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesi kapsamında maddi hatanın düzeltilmesi davası açılmadığı belirtilerek başvuru yollarının tüketilmediği iddia edilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucuların itirazlarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğunu ve başvurucuların kamulaştırma bedelini almış olmaları nedeniyle mağdur sıfatlarının bulunmadığını savunmuştur.

21. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında genel olarak başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

22. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

23. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

26. Kamulaştırılan taşınmaz, başvurucuların mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucuların taşınmazının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

27. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz, 2942 sayılı Kanun kapsamında kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan yol inşaatı için taşınmazın kamulaştırması işleminin kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

28. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

29. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).

30. Vurgulanmalıdır ki taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52). Anayasa Mahkemesinin görevi kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibarettir.

31. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

32. Somut olayda taşınmaz içerisinde erik ağaçlarıyla su kuyusunun olup olmadığı ve seranın büyüklüğü uyuşmazlık konusudur. Başvurucular, acele kamulaştırma davasında hatalı ve eksik tespit yapıldığını belirterek delil tespiti talebinde bulunmuştur. Başvurucular, bu noktada delil tespiti dosyasındaki 19/2/2016 tarihinde yapılan keşif gözlemine ve bilirkişi raporlarına dayanarak taşınmaz içerisindeki sera alanının 1.860 m² yüz ölçümde olduğunu ve ayrıca sera alanı dışında 13 adet erik ağacı ile sondaj kuyusunun yer aldığını iddia etmiştir.

33. Buna mukabil acele kamulaştırma dosyasında alınan 14/12/2015 tarihli bilirkişi heyeti raporunda 1.600 m² sera alanı içerisinde erik değil salatalık dikili olduğu, taşınmazın arta kalan bölümünün de tarla olarak kullanıldığı belirtilmiş ancak sera alanı dışında erik ağaçlarıyla sondaj kuyusuna ilişkin bir açıklama ve değerlendirmede bulunulmadığı anlaşılmıştır.

34. Öte yandan acele kamulaştırma kararında bedele ilişkin itirazların ileride açılacak kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında değerlendirileceği açıklanmıştır.

35. Başvurucular bunun üzerine söz konusu ağaçlar ve su kuyusu ile sera alanının tespitine yönelik delil tespiti talebinde bulunmuştur. Tespit dosyasında 19/2/2016 tarihinde yapılan keşif gözleminde taşınmaz içerisinde sera, sera arka kısmında sondaj kuyusu ve sera dışında erik ağaçlarının dikili olduğu bir bölümün bulunduğu belirtilmiştir. 25/2/2016 tarihli fen bilirkişi raporunda ise başvuru konusu taşınmaz içerisinde 1.860 m² yüz ölçümde yüksek seranın olduğu, sera alanı dışında 13 adet erik ağacı bulunduğu ve ayrıca sondaj kuyusunun yer aldığı belirtilerek krokide gösterilmiştir. Ayrıca inşaat ve ziraat mühendisinden oluşan heyetin sunduğu 10/3/2016 tarihli bilirkişi raporunda ise fen bilirkişi raporunda belirtilen ağaçların altı yaşında olduğu açıklandıktan sonra sera, ağaçlar ve sondaj kuyusundan oluşan muhdesatların toplam değerinin 55.258 TL olduğu tespit edilmiştir.

36. Bununla birlikte başvuru konusu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında ise Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, taşınmaza fiilen el atıldığından inşai muhdesatlar yönünden acele kamulaştırma davasında alınan 14/12/2015 tarihli bilirkişi raporunun dikkate alındığı belirtilmiştir. Bu minvalde başvurucuların var olduğunu iddia ettikleri ve delil tespiti dosyasıyla ortaya koydukları erik ağaçlarıyla sondaj kuyusu dikkate alınmadığı gibi sera alanın 1.860 m² değil de 1.600 m² olduğu varsayılarak kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır.

37. Başvurucular bu çerçevede, kamulaştırma dosyasında sundukları cevap ve kanun yolu dilekçelerinde delil tespiti dosyasında Tarsus 3. Asliye Hukuk Mahkemesince gerçekleştirilen keşif ve bilirkişi raporlarında muhdesatlara ilişkin tespitlerin de dikkate alınması gerektiğini savunmuştur. Ancak derece mahkemelerince başvuruların lehine olan delil tespiti dosyası dikkate alınmaksızın ve gerekçe de belirtilmeksizin doğrudan acele kamulaştırma dosyasındaki bilirkişi raporuna göre hazırlanan bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır.

38. Diğer bir deyişle eş değerde ve birbiriyle çelişen iki mahkeme gözlemi ve bilirkişi raporları olmasına rağmen kamulaştırma bedelini başvurucuların aleyhine önemli oranda etkileyen diğer mahkeme gözlemi ve bilirkişi raporunun hükme esas alınmasını haklı kılan ilgili ve yeterli gerekçenin belirtilmediği anlaşılmıştır.

39. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

41. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi ile yargılamanın yenilenmesine ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

42. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

43. Öte yandan mülkiyet hakkı yönünden ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/310, K.2017/96) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine (E.2018/2689) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MENDERES TİTİZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/5574)

 

Karar Tarihi: 8/12/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Menderes TİTİZ

Vekili

:

Av. Ferda ARAS

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucunun maliki bulunduğu Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyünde kâin 92, 1672, 1674 ve 1756 parsel numaralı başvuru konusu taşınmazlar tarla vasfındadır.

6. Çukurova Bölgesel Havaalanı Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunun 22/3/2011 tarihli kararı ile anılan taşınmazların da bulunduğu alanda kamulaştırma yapılmasına karar verildikten sonra 15/8/2011 tarihli kararı ile de acele kamulaştırma yapılmasına karar verilmiştir. Ardından Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından her bir taşınmaz için ayrı ayrı açılan acele kamulaştırma davaları kabul edilerek 817.186 TL, 222.955,86 TL, 663.179,16 TL ve 888.333,20 TL olmak üzere toplam 2.591.654,22 TL acele kamulaştırma bedeli bankaya bloke ettirilip taşınmazlara el konulmasına hükmedilmiştir.

7. İdare tarafından pazarlık görüşmesinde teklif edilen bedelin başvurucu tarafından kabul edilmemesi üzerine İdare 28/12/2011 tarihinde Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır.

8. Mahkemece 4/5/2012 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. İki mülk bilirkişisi ve üç ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 25/5/2012 havale tarihli raporda;

i. Taşınmazların sulu tarım arazisi niteliğinde olduğu açıklanmış ve Tarsus İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün (Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü) verilerine göre buğday, marul, mısır, karpuz, soya ve pamuk münavebeye esas ürünler olarak seçilip tarlaların yıllık ortalama net geliri tespit edilmiştir. Raporda altı yılda dokuz ürün münavebeye esas alınmıştır.

ii. Ardından taşınmazlarda uygulanan tarım teknikleri, bölge ekolojisi, taşınmazın merkeze uzaklık ve yakınlığı ile sulama ve ulaşım gibi hususların dikkate alındığı belirtilerek kapitalizasyon faizinin %5 kabul edildiği belirtilmiştir. Ayrıca taşınmazlarda objektif değer artışı uygulanmasını gerektirecek herhangi bir olguya rastlanmadığı vurgulanmıştır.

iii. Bu verilere göre yapılan hesaplamada taşınmazların m² değeri 22,40 TL, taşınmazların toplam bedeli ise 3.459.657,6 TL olarak hesaplanmıştır.

9. Mahkeme 15/6/2012 tarihli kararıyla anılan bilirkişi raporundaki kamulaştırma bedelini esas alarak başvuru konusu taşınmazların İdare adına tesciline karar vermiştir.

10. Mahkeme kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 10/12/2012 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında; taşınmazın sulu ya da kuru tarım arazisi niteliğinde olup olmadığıyla ilgili ayrıntılı araştırma yapılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verilerine göre iki yılda üç ürünün münavebeye esas alınması gerektiği ifade edilmiştir.

11. Mahkemece bozma kararına uyularak ek bilirkişi raporu alınmıştır. 15/4/2013 havale tarihli raporda;

i. Marul, mısır ve sivri biber münavebeye esas ürünler olarak seçilip tarlanın yıllık ortalama net geliri tespit edilmiştir.

ii. Ardından taşınmazda uygulanan tarım teknikleri, bölge ekolojisi, taşınmazın merkeze uzaklık ve yakınlığı ile sulama ve ulaşım gibi hususların dikkate alındığı belirtilerek kapitalizasyon faizinin %5 kabul edildiği belirtilmiştir.

iii. Bu verilere göre yapılan hesaplamada taşınmazların m² değeri 21,83 TL, taşınmazın bedeli ise 3.371.425,20 TL olarak hesaplanmıştır.

12. Mahkeme 7/5/2013 tarihli kararıyla 15/4/2013 havale tarihli ek bilirkişi raporunu esas alarak kamulaştırma bedeline hükmetmiştir.

13. Mahkeme kararı, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16/9/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında; ilk bozma kararı öncesi bilirkişi raporunda münavebeye alınan ürünlerin münavebeye esas alınması gerekirken bu ürünler yerine mısır, sivri biberin münavebeye esas alınmasının doğru olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca kamulaştırma bedeline faiz işletilmesi gerektiği açıklanmıştır.

14. Mahkeme tarafından bozma kararına uyularak 2. ek bilirkişi raporu alınmıştır. 8/4/2016 havale tarihli raporda; buğday, marul ve karpuz münavebeye esas ürünler olarak seçilip ve kapitalizasyon faizi %5 kabul edilerek yapılan hesaplamada taşınmazın m² değeri 18,81 TL, taşınmazın bedeli ise 2.905.016,40 TL olarak hesaplanmıştır.

15. Mahkeme 13/5/2016 tarihli kararıyla 8/4/2016 havale tarihli bilirkişi raporunu esas alıp kamulaştırma bedelinden acele kamulaştırma bedelini mahsup ederek tespit edilen kamulaştırma bedeline 29/4/2012 tarihinden ilk karar tarihi olan 15/6/2012 tarihine kadar yasal faiz uygulanmasına hükmetmiştir. Bununla birlikte bozma kararlarından önce başvurucuya fazladan yatırılan kamulaştırma bedellerinin mevduat faiziyle birlikte İdareye iadesine karar verilmiştir. Kararın taraf vekillerince temyizi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 29/1/2018 tarihli kararıyla mahkeme kararını fark bedel yönünden düzelterek onamıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından 24/12/2018 tarihinde reddedilmiştir.

16. Nihai karar 21/1/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 19/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk için bkz. Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22, 23; Ahmet Arı ve diğerleri, B. No: 2017/14829, 28/1/2020, § 15-21.

19. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 17/10/2019 tarihli ve E.2018/3637, K.2019/16506 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... Kısmen arazi kısmen nar bahçesi niteliğindeki Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyü 70 ve 1897 parsel sayılı taşınmazlara gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;

...

2)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının % 4 uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 kabulü ile az bedel tespiti

...

Doğru olmadığı gibi

...bir kısım davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile BOZULMASINA [karar verilmiştir.]"

20. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 17/10/2019 tarihli ve E.2018/3639, K.2019/16507 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Arazi niteliğindeki Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyü 1920 parsel sayılı taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir.Ancak;

1)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının % 4 uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 kabulü ile az bedel tespiti

...

Doğru olmadığı gibi

...bir kısım davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile BOZULMASINA [karar verilmiştir.]"

21. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 12/12/2019 tarihli ve E.2019/4783, K.2019/20455 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Arazi niteliğindeki Mersin ili Tarsus ilçesi Frengülüs köyü 5 parsel sayılı taşınmaza gelir metodu esas alınarak değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;

1)Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının % 4 uygulanması gerekirken, bu oranın % 5 kabulü ile az bedel tespiti

...

Doğru olmadığı gibi

...bir kısım davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin kabulü ile BOZULMASINA [karar verilmiştir.]"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 8/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu;

i. Evvela Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğünün 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ait verilerin gerçeği yansıtmadığına dair yerleşik Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin kararları olmasına rağmen kamulaştırma bedelinin tespitinde aynı şekilde gerçeği yansıtmayan Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğünün 2011 yılı verilerinin esas alınmasından yakınmaktadır. Bu bağlamda Yargıtay daireleri arasındaki içtihat farklılığının kanunilik ilkesine aykırı olduğunu vurgulamaktadır.

ii. Bununla birlikte genel olarak aynı kamulaştırma bölgesinde aynı nitelikteki taşınmazlar için farklı münavebe ürünlerinin ve kapitalizasyon faiz oranlarının esas alınması nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğini savunmaktadır.

iii. Bu noktada hususen 2012 yılından sonra açılan davalara ilişkin Yargıtay 5. Hukuk Dairesi kararlarının künyesini de belirterek sulu tarım arazilerinde kapitalizasyon faiz oranın %4 olması yönündeki içtihadı aksine kapitalizasyon faiz oranın %5 kabul edildiğini ileri sürmüştür.

iv. Ayrıca ambalaj malzemesi üretim masraflarının işletme giderlerine eklenmemesi gerekirken bu masraf dâhil edilmek suretiyle bedelin eksik tespit edilmesini eleştirmiştir.

v. Öte yandan yörede mutad olan diğer dosyalarda da kabul edilen münavebe şeklinin 1. yıl buğday, saman veya mısır, kışlık marul; 2. yıl ise patlıcan olduğunu vurgulamıştır. İlaveten karpuzun yörede örtü altı yetiştirildiğini açıkta karpuz ürünü verilerine göre hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu beyan etmiştir.

vi. Bunun yanında daha öncesinde kendisine ödenen kamulaştırma bedelinin büyük bir bölümünü bozma ilamı neticesinde İdareye iade etmek zorunda kaldığını izah etmiştir. Buna göre ödenen kamulaştırma bedelinin yargılamanın ileri aşamalarında geri alınabileceği ihtimali nedeniyle söz konusu kamulaştırma bedelini kullanamadığını, bunun peşin ödeme ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir.

vii. Bundan başka itirazlarının ve temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebinin dikkate alınmadığını izah etmiştir.

viii. Bu sayılanların dışında ayrıca kamulaştırma bedeline kamu alacakları için öngörülen kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Bu minvalde Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğünün 2011 yılı verileri ortalaması esas alınarak m² değerinin 27,19 TL kabul edilmesiyle 2011 yılı için toplam 4.199.468,31 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmesi ve bu tutara da 13/5/2016 karar tarihine kadar kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz uygulanarak 8.611.009,77 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmesi gerektiğini zikretmiştir. Buna göre daha önce ödenen 2.905.016,40 TL'nin mahsup edilerek 5.705.993,37 TL farka da kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz uygulanması gerektiğine değinmiştir.

ix. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle hukuki dinlenilme, savunma, adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

25. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün gerçek kamulaştırma bedelinin ödenmemesine ilişkin olduğu anlaşıldığından belirtilen şikâyetlerin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

27. Kamulaştırılan taşınmazlar, başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Öte yandan başvurucunun taşınmazları kamulaştırılmak suretiyle İdarenin mülkiyetine geçtiğinden somut olaydaki müdahalenin mülkten yoksun bırakma mahiyetinde olduğu anlaşılmaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

28. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmazlar, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan müdahalenin meşru amacının bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

29. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

30. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).

31. Olayda kamulaştırma bedelinin tespitinde münavebeye esas alınacak ürünler ve hesaplama yöntemine ilişkin bozma kararlarına uyularak alınan bilirkişi raporları doğrultusunda kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir.

32. Vurgulanmalıdır ki taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52). Anayasa Mahkemesinin görevi kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibarettir.

33. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (f) bendinde araziler için kamulaştırma bedeli tespitinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net getiri esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Düzenli ve sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise ülkemizde il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).

34. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram satış fiyatları esas alınarak değerlendirme yılında arazinin bir dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama fiyatları değil, hasat dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat Aydın, § 56).

35. Başvurucu kamulaştırma bedeli hesabında ambalaj malzemesinin işletme giderine eklenmesinin Yargıtay kararına aykırı olduğunu dile getirmiştir. Bu noktada hükme esas alınan bilirkişi raporları incelendiğinde ambalaj malzemesine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmediği anlaşılmıştır. Bununla birlikte bilirkişi raporlarında Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verilerinin esas alındığı ve bu verilerde göbek marulun işletme masrafları içerisinde ambalaj malzemesi kalemine yer verildiği gözlemlenmiştir. Ancak başvurucunun buna göre verilen kararlara karşı ilk iki temyiz talebinde bu hususu temyiz konusu yapmadığı anlaşıldığından ambalaj malzemesine ilişkin şikâyet hakkında ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

36. Benzer şekilde başvurucunun daha öncesinde kendisine ödenen kamulaştırma bedelini İdareye iade etme ihtimalinin peşin ödeme ilkesine aykırı olduğunu iddiasının temellendirilmemesi nedeniyle bu şikâyet hakkında da ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

37. Somut olayda ilk bozma kararında, bilirkişi raporunda İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verileri esas alınarak buğday, marul, mısır, karpuz, soya ve pamuğun münavebeye esas alınmasına ilişkin değerlendirmede sorun tespit edilmemiştir. Mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen ikinci hükme esas alınan bilirkişi raporunda marul, mısır ve sivri biberin münavebeye esas alınması, buna mukabil daha önce dikkate alınan diğer ürünlerin münavebeye esas alınmaması nedenleriyle yeniden bozma kararı verilmiştir. Nihayet en son verilen hükme esas bilirkişi raporunda buğday, marul ve karpuz münavebeye esas alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmiş ve mahkemece tespit edilen bu bedele hükmedilmiştir (§§ 11-15). Başvuru konusu taşınmazların bulunduğu Tarsus ilçesinde sulu tarım arazileriyle ilgili Yargıtay 5. Hukuk Dairesi kararlarında 2012 ile 2015 yılları arasını kapsayan Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü verilerinin gerçeği yansıtmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu da bu tespitten hareketle Tarsus İlçe Tarım Müdürlüğü 2011 yılı verilerinin de gerçeği yansıtmadığını ve münavebeye esas alınan ürünlerdeki farklılıklar nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğini iddia etmiştir.

38. Yargıtayın belirlemiş olduğu kriterler doğrultusunda her bölgenin ve her taşınmazın somut özelliklerine göre tarımsal veriler değişebilmektedir. Kamulaştırma bedeli de her taşınmazın özellikleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu sebeple her taşınmazın değerinin farklı olması kaçınılmazdır. Başvurucunun sadece aynı bölgedeki taşınmazlar için münavebeye esas alınan ürünlerde farklılıklar gözetildiğini öne sürmesi derece mahkemelerinin ulaştığı kanaatin keyfî olduğunun kabulü için yeterli görülemez. Öte yandan teknik ve uzmanlık gerektiren kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespitine yönelik hangi verilerin ve hangi ürünlerin münavebeye esas alınacağı uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığı ve inceleme yetkisinin sınırlı olduğu hatırdan uzak tutulmamalıdır. Bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii gibi hareket ederek derece mahkemesi kararlarını her yönüyle hukuka uygunluk denetimine tabi tutması düşünülemez. Bu kapsamda başvurucunun söz konusu tarımsal veriler ve münavebeye esas alınacak ürünlere ilişkin şikâyetleri hakkında derece mahkemelerince 2942 sayılı Kanun'da öngörülen bedel tespiti prensiplerine uygun olarak kamulaştırma bedelinin hesaplandığı anlaşılmaktadır.

39. Öte yandan başvurucu kamulaştırma bedeline kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faize hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu şikâyetinin kamulaştırma bedelinin değer kaybına ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Somut olayda acele kamulaştırma davalarında toplam 2.591.654,22 TL bedele hükmedilmiş ardından kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında da nihayetinde 2.905.016,40 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir. Mahkeme 13/5/2016 tarihli son kararında ayrıca kamulaştırma bedelinden acele kamulaştırma bedeli mahsup edilerek 313.362,18 TL fark bedele 29/4/2012 tarihinden ilk karar tarihi olan 15/6/2012 tarihine kadar yasal faiz uygulanmasına hükmetmiştir.

40. Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 2011 yılı 12. ayındaki 100 TL'nin ödemenin yapıldığı 2012 yılı 6. ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 101,95 TL'dir. Mahkemece 313.362,18 TL fark kamulaştırma bedeline 29/4/2012 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olduğundan başvurucuya 3.631,57 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun alacağında meydana gelen değer kaybı % 0,79'dur.

41. Bu veriler ışığında somut olaya bakıldığında başvurucuya ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%5'ten daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır.

42. Başvurucu bu sayılanların dışında ayrıca sulu tarım arazilerinde kapitalizasyon faiz oranın %4 olması yönündeki emsal içtihadın aksine kapitalizasyon faiz oranın %5 kabul edilmesinden yakınmıştır. Hükme esas alınan tüm bilirkişi raporlarında taşınmazlarda uygulanan tarım teknikleri, bölge ekolojisi, taşınmazın merkeze uzaklık ve yakınlığı ile sulama ve ulaşım gibi hususların dikkate alındığı belirtilerek kapitalizasyon faizinin %5 kabul edildiği belirtilmiştir. Başvurucu hem bilirkişi raporlarına hem kararlara karşı yaptığı itirazlarında bu şikâyetini dile getirmiş ancak temyiz incelemelerinde bu husus bozma sebebi olarak değerlendirilmemiştir. Başvurucu bu çerçevede önce başvuru formu ekinde Tarsus ilçesine bağlı Mithatpaşa ve Sucular köylerine ilişkin emsal Yargıtay kararları, bireysel başvuruda bulunduktan sonra da başvuru konusu Frengülüs köyüne ilişkin emsal Yargıtay kararını sunmuştur. Buna göre yukarıda belirtilen Yargıtay kararları ve başvurucu tarafından sunulan Yargıtay kararları birlikte değerlendirdiğinde sulu tarım arazilerinde kapitalizasyon faiz oranının %4 olarak uygulandığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 19-21).

43. Derece mahkemeleri, somut taşınmazla ilgili bir değerlendirme yapmadan Dairenin yerleşik içtihadının aksine kapitalizasyon faiz oranını %5 kabul ederek yapılan bilirkişi hesaplamasını hükme esas almıştır. Ancak derece mahkemelerinin kararlarında ve bu kararların dayandığı bilirkişi raporunda, aynı köyde ve civar köylerdeki diğer taşınmazlar yönünden uygulanan %4 oranındaki kapitalizasyon faizinin uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden neden uygulanmadığını açıklayan herhangi bir gerekçeye yer verilmemiştir. Öte yandan taşınmazların gerçek değerinin ödenmesi bağlamında değerlendirildiğinde olayda belirtilen bedel ile yerleşik içtihada göre belirlenen faiz oranı esas alınarak belirlenecek bedel arasındaki farkın ciddi bir miktar olduğuna dikkat çekmek gerekir. Kamulaştırılan taşınmazların gerçek değerinin ödenmesinin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddelerinin gereği olduğu dikkate alınarak niçin önceki içtihattan ayrılmak gerektiğinin somut bir biçimde açıklanması gerekir. Nitekim aynı köyle ilgili olarak kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin çeşitli davalarda verilen kararlarda tespit edilen faiz oranından farklı bir oranın niçin belirlenmiş olduğu da ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilmemiştir.

44. Sonuç olarak bu hususta derece mahkemelerince anılan taşınmazın bulunduğu köye/bölgeye ilişkin Dairenin yerleşik içtihadının aksine tespitler içeren bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına rağmen yerleşik içtihattan ayrılmayı gerektiren somut bir gerekçe gösterilmemiştir. Bu nedenle kamulaştırma işlemi sonucu mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle malike yüklenen külfet ile kamu yararı arasında makul bir dengenin kurulamadığı ve başvurucuya yüklenen külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

46. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).

49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

50. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 6 yıl 11 ay 26 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

52. Başvurucu; ihlalin tespiti, tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.

53. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

54. Öte yandan mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Bununla birlikte somut olayda makul sürede yargılanma hakkının da ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 22.500 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/48, K.2016/278) GÖNDERİLMESİNE,

D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle başvurucuya net 22.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BİRSEL ÖZBİÇER VE SEVİM KARAPÜR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/3936)

 

Karar Tarihi: 20/12/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Birsel ÖZBİÇER

 

 

2. Sevim KARAPÜR

Başvurucular Vekili

:

Av. İsmail BAŞAR

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük tespit edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 5/2/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. 2018/3964 sayılı başvurunun 2018/3936 sayılı başvuru ile konu yönünden hukuki irtibat bulunması sebebiyle 2018/3964 sayılı başvurunun kapatılmasına, incelemenin 2018/3936 sayılı başvuru üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular, Hatay ili Dörtyol ilçesi Konaklı köyünde kâin 10.100 m² yüz ölçümündeki 94 parsel sayılı, başvuru konusu taşınmazın malikidir.

10. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) söz konusu taşınmazın 3.474,31 m²lik kısmından yüksek gerilim enerji hatları geçirilmek suretiyle daimî irtifak hakkı tesisi kurulması amacıyla kamulaştırma kararı almıştır. TEİAŞ'ın belirlediği kamulaştırma bedeli üzerinde uzlaşılamaması üzerine 18/2/2009 tarihinde Dörtyol Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) acele elkoyma davası açılmıştır.

11. Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda, taşınmazın belediye sınırları içinde olmadığı ve imar görmediği belirtilerek zeytin bahçesi/tarla vasfında olduğu kabul edilmiştir. Buna göre taşınmazın m² maliyetinin 25 TL olduğu belirtilerek 30.047,50 TL kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır. Bilirkişi raporu incelendiğinde açıklama kısmında ifade edilmemiş ise de hesap kısmında irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arazilerde %35'ini geçemeyeceği yönündeki Yargıtay içtihadı nazara alınarak hesaplama yapıldığı anlaşılmıştır.

12. Mahkemece 26/3/2009 tarihinde 30.047,50 TL bedel üzerinden acele elkoyma kararı verilmiştir.

13. Ardından TEİAŞ tarafından başvurucular aleyhine 13/4/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasıyla başvuru konusu taşınmazın 3.474,31 m²lik kısmı üzerinde TEİAŞ adına daimî irtifak hakkı tesisinin tapuya tesciline karar verilmesi talep edilmiştir.

14. Mahkemece aldırılan 29/6/2010 tarihli bilirkişi raporunda belediye sınırları içinde arsa vasfındaki taşınmazın m² fiyatının 49 TL olduğu kabul edilerek ve irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arsalarda %50'sini geçemeyeceği yönündeki Yargıtay içtihadı nazara alınarak taşınmazın irtifak kamulaştırması bedeli 85.073,31 TL olarak hesaplanmıştır.

15. Mahkemece bilirkişi raporunda hesaplama hataları olduğu belirtilerek rapor üzerinde resen düzeltmeler yapılmıştır. Bu çerçevede arsa vasfındaki taşınmazın m² fiyatının 76.131 TL olduğu kabul edilerek ve irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arsalarda %50'sini geçemeyeceği yönündeki Yargıtay içtihadı dikkate alınarak taşınmazın irtifak kamulaştırması bedeli 132.177,88 TL olarak belirlenmiştir. Mahkemece bu hesaplama doğrultusunda 23/2/2011 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda, taşınmazın 3.474,31 m²lik kısmı üzerine davacı TEİAŞ lehine daimî irtifak hakkı tesisiyle tapuya tesciline ve irtifak kamulaştırma bedelinin 132.177,88 TL olarak tespitine hükmedilmiştir.

16. Davacı TEİAŞ tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesince 10/10/2011 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde;

i. Dörtyol Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 28/4/2010 tarihli yazısına göre başvuru konusu taşınmazın belediye mücavir alanı içinde kaldığı, imar planı dışında olduğu, belediyenin hizmetlerinden yararlanmasına karşın etrafının meskûn olmadığı, yerleşim merkezine uzaklığının 7 km olduğu, beldenin gelişme istikametinde bulunmadığı ifade edilmiştir.

ii. Öte yandan Bakanlar Kurulunun Yargıtayca kısmen benimsenen 28/2/1983 tarihli kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın arsa sayılabilmesi için belediyenin veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber belediye hizmetlerinin tümünden yararlanması ve aynı zamanda etrafının meskûn olmasının zorunluluk arz ettiği vurgulanmıştır.

iii. Buna göre başvuru konusu taşınmazın belediye hizmetlerinden yararlanmakla birlikte meskûn mahal içinde bulunmadığı ve arsa olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

iv. Netice itibarıyla Mahkemece taşınmazın arazi olarak kabulüyle net gelir yöntemi esas alınarak ve arazide yetişmesi mutat münavebe ürünleri de dikkate alınarak bilirkişi kuruluna yaptırılacak değerlendirme sonucu saptanacak değer üzerinden kamulaştırma bedelinin tespiti gerektiği izah edilmiştir.

17. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda keşif yapılarak yeni bilirkişi heyetinden 20/3/2012 tarihli rapor aldırılmıştır. Raporda, taşınmazın kapama narenciye bahçesi olduğu ve m² fiyatının 35 TL kabul edilerek net gelir yöntemi üzerinden irtifak kamulaştırma bedeli 38.075,68 TL hesaplanmıştır. Bilirkişi raporu incelendiğinde irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arazilerde %35'ini geçemeyeceği yönündeki içtihadının dikkate alınmadığı anlaşılmıştır. Başvurucular, taşınmazın arsa vasfında olduğunu belirterek bedelinin düşük tespit edildiği itirazında bulunmuştur.

18. Mahkemece bu bilirkişi raporu esas alınarak 12/7/2012 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda, bu kez irtifak kamulaştırma bedelinin 38.075,68 TL olarak tespitine ve bozma öncesi karar ile fazladan alınan 94.102,20 TL'nin davacı idareye iadesine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde arsa vasfındaki taşınmazın m² fiyatının 35 TL olduğu kabul edilerek ve irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arsalarda %50'sini geçemeyeceği yönündeki içtihadı nazara alınarak kamulaştırma bedelinin hesaplandığı belirtilmiştir.

19. Başvurucular temyiz dilekçesinde, arsa vasfında olan taşınmazın arazi olarak kabulünün ve irtifak nedeniyle olabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin %35'ini geçemeyeceğine ilişkin kuralın mülkiyet hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır. Ancak fazladan ödenen bedelin iadesine ilişkin hükme karşı temyiz itirazında bulunmamıştır. Taraflarca temyiz edilen karar, Dairece 10/12/2012 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde;

i. Kamulaştırılan taşınmazda hangi ürünler yetişiyorsa bu ürünler esas alınarak taşınmazın değerinin belirlenmesi gerekirken tarım ve hayvancılık ilçe müdürlüğü verileri getirtilmeden bedel tespiti yapıldığı belirtilmiştir.

ii. İrtifak hakkı tesis edilmesi amacıyla yapılan kamulaştırma işleminde kamulaştırma bedelinin taşınmazın irtifak hakkı tesisinden önceki değeri ile irtifak hakkı tesis edildikten sonraki değeri arasındaki farktan ibaret olduğu vurgulanmıştır. İrtifak kurulması nedeniyle taşınmazda meydana gelecek değer düşüklüğü oranının ise taşınmazın cinsi, niteliği, kullanım şekli, irtifak hakkının niteliği taşınmazda kapladığı alan ve yeri, istikameti dikkate alınarak belirleneceği açıklanmıştır.

iii. Öte yandan Yargıtay uygulamalarında, taşınmazın niteliğine uygun kullanımını önemli ölçüde etkileyen özel bir durum söz konusu olmaması hâlinde arazilerde irtifak nedeniyle oluşabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin %35'ini aşmaması gerektiğine işaret edilmiştir.

iv. Sonuç itibarıyla başvuru konusu taşınmaz üzerindeki irtifak hakkı tesisinde, irtifakın geçtiği yere ve alanına, taşınmazın yüz ölçümüne ve niteliğine göre değer kaybının %12 oranında olması gerektiğinin düşünülmemesi ve kamulaştırmadan arta kalan alana da ayrıca değer düşüklüğü hesaplayarak irtifak kamulaştırma bedeli belirleyen bilirkişinin raporunda belirlediği kamulaştırma bedeline hükmedilmiş olmasının doğru görülmediği izah edilmiştir.

v. Ayrıca idarece fazladan yatırılmış olan paranın başvurucu tarafça bankadan çekilmesine kadar varsa işlemiş olan mevduat faizi ile birlikte davacı idareye ödenmesine karar verilmesi gerektiği beyan edilmiştir.

20. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda 12/12/2013 tarihli ek bilirkişi raporu aldırılmıştır. Raporda enerji nakil hattının araziyi ortadan bölüp geçtiği izah edilerek arazideki değer kaybı oranı %35 kabul edilmiştir. Öte yandan arazi vasfındaki taşınmazın m² fiyatının 35 TL olduğu kabul edilerek irtifak kamulaştırma bedeli 42.420 TL hesaplanmıştır.

21. Mahkemece 12/12/2013 tarihli ek bilirkişi raporunun hükme esas alındığı belirtilerek 28/5/2014 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda, bu kez irtifak kamulaştırma bedelinin 42.420 TL olarak tespitine ve bozma öncesi karar ile fazladan alınan 94.102,20 TL'nin bankaya yatırıldığı tarihten başvurucular tarafından çekilme tarihine kadar yasal faiziyle birlikte davacı idareye iadesine hükmedilmiştir.

22. Başvurucular temyiz dilekçesinde, arsa vasfında olan taşınmazın arazi olarak kabulünün ve irtifak nedeniyle olabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin %35'ini geçemeyeceğine ilişkin kuralın mülkiyet hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır. Ayrıca fazladan ödenen bedelin iadesinin faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi de temyize konu edilmiştir. Taraflarca temyiz edilen karar, Dairece 21/4/2015 tarihinde bozulmuştur. Kararın gerekçesinde;

i. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre özel ve dikkate alınması gereken haklı bir neden bulunmadıkça tarım arazilerinin olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle yapılacak değerlendirmede münavebeye alınacak ürünler için dekar başına elde edilecek ortalama verim, üretim gideri ve toptan satış fiyatına ilişkin olarak ciddi istatistiki bilgilere dayalı olduğu bilinen o yerdeki gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüğü verilerinin esas alınması gerektiği zikredilmiştir.

ii. Dörtyol Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü (Dörtyol İlçe Tarım Müdürlüğü) yazısında; daha önce 21/5/2012 tarihli yazı ile bildirilen verilerin il müdürlüğü rakamları dikkate alınarak istatistiki bilgi amaçlı hazırlandığı, bunun Dörtyol ilçesi açısından uygun olmadığı, asıl uygun olan verilerin 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 2014/103 Esas sayılı dosyaya gönderilen 16/4/2014 tarihli yazı ekinde sunulan asgari ve azami sınırları belirtilen veriler olduğu bildirilmiştir.

iii. Buna göre bu veriler dikkate alınarak taşınmazın yarısının mandalina, yarısının da limon bahçesi olduğu hususu da gözetilip her bölümün değerinin ayrı şekilde resmî veriler esas alınarak değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesinin doğru olmadığı izah edilmiştir.

iv. Ayrıca bozma öncesi taşınmazın değerinin tespiti için hazırlanan bilirkişi raporunda objektif değer artış oranı uygulanmadığı ve bu husus bozma nedeni yapılmadığı hâlde bozma sonrası değer tespitinde objektif değer artışı uygulanmak suretiyle değerlendirme yapılmasının hatalı olduğu belirtilmiştir.

v. Öte yandan kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılmaması hâlinde tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren faiz uygulanmasına ilişkin düzenleme uyarınca dava tarihinden dört aylık sürenin bittiği tarihten karar tarihine kadar tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz uygulanması gerektiğine dikkat çekilmiştir.

23. Mahkemece bir kez daha bozma ilamı doğrultusunda eksiklikler giderilerek 11/2/2016 tarihli ek bilirkişi raporu aldırılmıştır. Raporda, bozma ilamında belirtilen Dörtyol İlçe Tarım Müdürlüğü tarım verileri dikkate alınarak arazi niteliğindeki narenciye bahçesinin m² net gelir değerinin bir önceki ek rapordaki gibi 35 TL olduğu tespit edilmiştir. Yine önceki ek raporda olduğu gibi enerji nakil hattının araziyi ortadan bölerek geçmesi nedeniyle arazideki değer kaybı oranının %35 olduğu kabul edilerek irtifak kamulaştırma bedeli 42.420 TL olarak hesaplanmıştır.

24. Mahkemece bozma ilamına uyularak ve 11/2/2016 tarihli ek bilirkişi raporu esas alınarak 24/3/2016 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararda, bu kez irtifak kamulaştırma bedelinin 42.420 TL olarak tespitine ve bozma öncesi karar ile fazladan alınan 90,757,88 TL'nin davalı tarafından bankadan çekilmesine kadar varsa işlemiş mevduat faiziyle birlikte davacı idareye iadesine hükmedilmiştir. Ayrıca 42.420 TL kamulaştırma irtifak bedelinden acele elkoyma dosyasında ödenen 30.047,50 TL mahsup edildikten sonra kalan 12.372,50 TL'nin 14/8/2010 tarihinden ilk karar tarihi olan 23/2/2013'e kadar yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiştir.

25. Başvurucular temyiz dilekçesinde, arsa vasfında olan taşınmazın arazi olarak kabulünün ve irtifak nedeniyle olabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin %35'ini geçemeyeceğine ilişkin kuralın mülkiyet hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır. Ancak fazladan ödenen bedelin iadesine ve faizine ilişkin hükme karşı temyiz itirazında bulunmamıştır. Başvurucuların tarafından temyiz ettiği karar, bu kez Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 19/4/2017 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

26. Nihai karar 17/1/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

27. Başvurucular 5/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

28. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “İrtifak hakkı kurulması” kenar başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine, amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabilir."

29. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

 (Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

…”

30. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:

 “Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”

2. Anayasa Mahkemesi Kararı

31. Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ

Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 4650 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle başlığıyla birlikte değiştirilen 11. maddesi şöyledir:

 “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları

Madde 11- (Değişik: 24/4/2001 - 4650/6 md.)

...

ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

...

IV. ESASIN İNCELENMESİ

...

18. Söz konusu maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde, bedel tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin de bazı şartlarla kamulaştırma bedelinin belirlenmesinde esas alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda kamulaştırmaya konu arazinin emsallerine göre pazarlama veya ulaşım kolaylıkları, ana yollara, il merkezlerine, yerleşim alanlarına yakınlık gibi değerini olumlu yönde etkileyecek birtakım özelliklerinin gözardı edilmemesi ve taşınmazın gerçek değerinin tespiti bakımından bilimsel yöntemle belirlenen bedelin anılan fıkranın (ı) bendi uyarınca belirli bir oranda artırılması mümkün olabilmektedir.

19. Bu itibarla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler bakımından her bir ölçünün değere etkisinin açıklanması gerektiği Kanun’da ifade edildiği gibi bu ölçülerin somut, araziye getirdiği katkı ve değer yönünden açık, objektif, gerekçeli, makul, arazi bedelinin belirlenmesinde etkili olabilecek diğer bir unsur içinde gözetilmemiş olmasının da uygulamada yargı içtihatlarıyla kabul edildiği anlaşılmaktadır.

20. İtiraz konusu kuralın yer aldığı madde gerekçesinde özellikle kamulaştırılan tarım arazilerinin değer takdirinde yöntemine göre hesap edilen bedeli anlamsız kılacak objektif değer artışlarının yapıldığı, objektif ölçüler gerekçe gösterilerek çoğu kez %50-200, hatta %300 oranında artış uygulandığı ifade edilmiştir. Bu kapsamda kural arazilerde diğer objektif ölçülerin uygulanması bakımından oransal bir sınırlama öngörmektedir.

21. Kuralla diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak olan artış oranı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin %50’si ile sınırlandırılmış olup bu oranın taşınmazın özelliklerine göre %50 ve daha az oranda uygulanması mümkün iken %50’nin üzerinde uygulaması mümkün olmayacaktır.

...

C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

...

33. Arazilerde kamulaştırma bedeli, Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca ve anılan fıkrada belirtilen bedel tespitine ilişkin diğer unsurlar da esas alınmak suretiyle belirlenmektedir. Bu kapsamda taşınmaz mal veya kaynağın mevkiine ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle hesaplama yapılmakta; bu aşamaya kadar değerlendirmeye alınmamış, arazinin değerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek somut ve objektif birtakım özelliklerin bulunması hâlinde ise özellikle anılan fıkranın (ı) bendi kapsamında bunlar da dikkate alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmektedir.

34. İtiraz konusu kural, kamulaştırmaya konu arazinin değeri üzerinde olumlu etkileri bulunan birtakım ölçüler sebebiyle uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranını Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin %50’si ile sınırlandırmaktadır. Bu kapsamda kural doğrudan kamulaştırma bedelinin tespiti ile ilgili olup kuralla getirilen sınırlama tespit edilecek kamulaştırma bedelinin tutarını doğrudan etkileyecek niteliktedir.

35. Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak olan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlandıran kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır.

36. Arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde asli değer biçme yönteminin taşınmaz mal veya kaynağın mevkiine ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel olarak hesaplama yapılması olduğu gözetildiğinde bu şekilde belirlenecek bedel üzerinden diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artış oranının makul, belirli ve öngörülebilir bir seviyede tutulabilmesi ile kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması bakımından diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artırım oranına oransal bir üst sınır getirilmesinin itiraz konusu kuralın amacını gerçekleştirmeye elverişli olmadığı söylenemez.

37. Öte yandan itiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülük ilkesi kapsamında gerekli ve orantılı olup olmadığı da incelenmelidir. Kural, kamulaştırılan arazilerde değer artırıcı unsurlar sebebiyle uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranına bir üst sınır getirmek suretiyle bu oranı %50 ile sınırlamaktadır. 7139 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ve itiraz konusu kuralın yer aldığı madde gerekçesinde ifade edildiği üzere objektif değer artışı uygulamasıyla taşınmazın değerinde %100, %200 ve hatta %300’lere varan oranlarda artış yapılmasını gerektiren durumlara uygulamada sıklıkla rastlandığı görülmektedir. Bu durumda uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranının %50 ile sınırlandırılması kamulaştırmaya konu taşınmazın somut olarak sahip olduğu, daha önce arazi bedelinin belirlenmesinde etkili olabilecek diğer bir unsur içinde veya kapitalizasyon faiz oranının belirlenmesi sırasında değerlendirilmemiş, taşınmaza olumlu yönde katkı ve değer sağlayan unsurların olması gerektiği oranda ve ölçüde kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmaması sonucunu doğuracaktır. Kamulaştırmada gerçek karşılığın malike ödenmesi gerekliliği karşısında araziyi emsallerine göre daha değerli kılan olumlu özelliklerinin önemli ölçüde bedele yansıtılmasını engelleyebilecek şekilde oransal sınırlama öngörülmesinin gerekli olduğu söylenemeyeceği gibi öngörülen sınırlama olağan koşullarda %50’nin üzerinde objektif değer artışı uygulanması gereken taşınmazlar yönünden kamulaştırmada gerçek bedelin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceğinden kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır. Bu yönüyle kural ölçülülük ilkesine aykırıdır.

38. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen anayasal ögelerden birinin bulunmaması kamulaştırma işlemini Anayasa’ya aykırı hâle getireceği gibi Anayasa’nın 35. maddesi ile korunan ve sınırları belirtilen mülkiyet hakkına da aykırılık oluşturur. Bu çerçevede kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını engelleyen, mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan kural Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırıdır.

39. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 46. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2. ve 10. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.

..."

3. Yargıtay Kararları

32. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/2/2021 tarihli ve E.2019/8304, K.2021/1117 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...arsa niteliğindeki İzmir ili, Karabağlar ilçesi, Uzundere mahallesi, 260 parsel sayılı taşınmaza 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11/1-g maddesi uyarınca emsal karşılaştırması yapılarak, arazi niteliğindeki Uzundere mahallesi 793 parsel sayılı taşınmaza 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11/1-f maddesi uyarınca net geliri esas alınarak değer biçilmesine ve aynı Kanunun 11/son maddesi uyarınca taşınmaz malın niteliği, tamamının yüzölçümü, geometrik durumu ve irtifak hakkına konu olan bölüm dikkate alınarak değer düşüklüğü oranı belirtilmek suretiyle irtifak hakkı karşılıklarının tespit edilmesine ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek davalı tarafa ödenmesine ilişkin ilk derece mahkemesinden verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile;irtifak alanlarının fen bilirkişi raporuna atıf yapılmak suretiyle tesisine karar verilmesi gerektiğinden hükmün tescile ilişkin bendinin HMK'nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir..."

33. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 25/2/2013 tarihli ve E.2012/26091, K.2013/2963 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...1) 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11/son maddesi uyarınca irtifak hakkı karşılıkları bu hak nedeniyle taşınmazın tamamında meydana gelecek değer kaybıdır. Bu itibarla dava konusu taşınmazların ayrı ayrı irtifak hakkı kurulmasından önceki zemin ve üzerindeki yapılar dahil tüm değerlerinin tesbit edilmesi ve bundan sonra enerji nakil hattı nedeniyle her bir taşınmazın tamamında meydana gelecek değer düşüklüğü oranının belirlenmesi ve bu oranla her bir taşınmazın tüm değerinin çarpılması sonucu her bir taşınmaz için irtifak hakkı karşılığının hesaplanması gerekir. Bilirkişi kurullarınca böyle bir inceleme ve işlem yapılmadığı gibi ayrıca kalan bölümde de değer azalması olacağı kabul edilmek suretiyle fazla bedele hükmedilmesi,

2) Arazi niteliğindeki taşınmazlardan geçen enerji nakil hatları nedeniyle değer düşüklüğü hesap edilirken taşınmazların yüzölçümü, geometrik yapısı enerji nakil hattının güzergahı ve salınım yüksekliği nazara alınarak bu oranın tüm taşınmazın en fazla % 35'i oranında olabileceği gözetilmeden, arsa niteliğindeki taşınmazlar için kabul edilen %50 oran üzerinden hesap yapılması,

...

Doğru görülmemiştir."

34. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/3/2009 tarihli ve E.2009/377, K.2009/3600 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...2942 Sayılı Yasanın 4650 sayılı Yasayla değişik 11. maddesinin son fıkrası uyarınca ve Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamalarına göre; kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulmasında, bu kamulaştırma nedeniyle taşınmaz malda oluşacak değer düşüklüğü oranının (dolayısıyla kamulaştırma bedelinin) tesbitinde, taşınmaz malın cinsi (arsa veya arazi olması) ve yüzölçümü ile irtifak hakkının kurulduğu alanın yüzölçümü, irtifakın niteliği (akaryakıt boru hattı, elektrik enerji nakil hattı vb.) ve konumu gözönünde bulundurulur. Buna göre hesaplanacak değer düşüklüğü oranı (kanıtlanmış özel ve önemli bir durum sözkonusu olmadıkça) arsa niteliğindeki taşınmaz malda irtifak hakkının kurulduğu alanın mülkiyet değerinin % 50'sinden fazla olamaz. Dava konusu taşınmaz 917 m² yüzölçümlü olup 639 m²'lik kısmında davacı idare lehine irtifak hakkı kurulmuş bulunduğuna göre, bu taşınmaz malda irtifak hakkı kurulması nedeniyle oluşacak değer düşüklüğü oranının taşınmazın tüm değerinin % 35'i oranında olacağı düşünülmeden, irtifak geçen alanın mülkiyet değerinin % 60'ı oranında değer kaybı olacağının kabulü ile fazla bedele hükmedilmesi,

Doğru görülmemiştir."

B. Uluslararası Hukuk

35. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının bir bölümü üzerinden kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme, bilirkişi görüşüne başvurmuş ve bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkeme, Yargıtay kararlarında kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiğini gerekçe göstererek zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi yönünden davayı reddetmiş ve söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

37. AİHM; bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde yerel mahkemenin Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmazının değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).

38. Kutlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 51861/11, 13/12/2016) kararında da kamulaştırılan bir taşınmazın bilirkişi raporunda objektif değer artış oranının %40 olarak belirtilmesine rağmen derece mahkemelerince %25 olarak belirlenmesi mülkiyet hakkı bağlamında incelenmiştir. AİHM; derece mahkemelerinin bilirkişi raporundaki sonuçların gözardı edilmesinin nedenlerini somut ve yeterli gerekçelerle açıklaması gerektiğini, somut olayda ise gözönünde bulundurulacak ölçütlerin basit bir anlatımının -mahkemece değer düşüklüğü oranının %25 ile sınırlandırılmasına yol açan kriterlerin neden ve nasıl dikkate alındığı belirtilmediği için- yeterli bir gerekçe olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmiştir. AİHM; sonuç olarak yeterli bir gerekçe gösterilmeden %25 olarak belirlenerek daha az tazminata hükmedilmesi adil dengeyi bozduğu için bu durumun mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 62-76).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

39. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

40. Başvurucular; yüksek gerilim enerji hatlarının taşınmazın tamamında önemli bir değer kaybına yol açmasına rağmen irtifak sebebiyle oluşabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin arazilerde %35'ini, arsalarda %50'sini geçemeyeceğine ilişkin Yargıtay içtihadı nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmemesinden yakınmaktadır.

41. Öte yandan başvurucular, taşınmazların arsa ve arazi sınıflandırılması kriterleri ile kamulaştırma bedelinin belirlenmesine yönelik kamulaştırma kanunundaki düzenlemelerin ve Yargıtay içtihatlarının mülkiyet hakkını kısıtladığını öne sürmektedir. Başvurucular ayrıca dava tarihindeki arazilerde ürün mübadele sistemi üzerinden bedel tespiti yapılmasının ve resmî satış sözleşmelerinde gerçek satış değerinin gösterilmemesinin taşınmazın gerçek değerinin altında kamulaştırma bedelinin belirlenmesine neden olduğunu ileri sürmektedir.

42. Bununla birlikte başvurucular, fazladan ödenen bedelin faiziyle iadesine dair hükümde paranın çekildiği tarihten itibaren idare lehine mevduat faizine karar verilmişken kamulaştırma bedeline ilişkin olarak lehlerine verilen hükümde karar tarihine kadar yasal faize karar verilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia etmiştir.

43. Sonuç olarak başvurucular bu gerekçelerle eşitlik ilkesi ile adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

44. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

45. Anayasa'nın "Kamulaştırma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetinin özünün kamulaştırma bedelinin miktarına ilişkin olduğu gözetildiğinde şikâyetlerin tümünün mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Değer Kaybının İrtifaktan Etkilenen Alanın Mülkiyet Değerinin Arazilerde %35'ini, Arsalarda %50'sini Geçemeyeceği Kuralına İlişkin Şikâyet Yönünden

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı ile Müdahalenin Varlığı ve Türü

48. Başvuru konusu olayda ilgili taşınmaz, başvurucular adına tapuda kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu taşınmazın enerji nakil hattı geçirilen 3.474,31 m² yüz ölçümlük kısmı üzerinde TEİAŞ lehine daimî irtifak hakkı tesisiyle tapuya tesciline karar verildiğinden müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

49. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

50. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

 (1) Kanunilik

51. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda, kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

52. Başvuruya konu taşınmazdan enerji nakil hattı geçirilmesinde kamu yararı amacının bulunduğu açıktır.

(3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

53. Ölçülülük ilkesi; elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

54. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat, taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 59).

55. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığının ödenmesi Anayasa'nın 46. maddesiyle maliklerin lehine getirilen özel bir güvence mahiyetindedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırı olacaktır.

56. Öte yandan gerçek karşılığın ödenmesi aynı zamanda ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir. İdari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenerek sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle idari irtifak kurulmak suretiyle mülkiyet hakkına müdahalede bulunulan durumlarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında, gerek kamulaştırmada gerekse idari irtifak kurulmasında taşınmazın gerçek karşılığının ödeneceği hükme bağlanmakla kamu yararı ile malikin menfaatleri arasındaki dengeyi kuracak bedelin taşınmazın gerçek karşılığı olduğu ifade edilmiştir. İdari irtifak kurulan hâllerde gerçek karşılık, idari irtifak kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayan tutardır. Bu itibarla idari irtifak kurulması nedeniyle taşınmazın değerinde meydana gelen azalmayı karşılayacak düzeyde bir tazminatın ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (bazı farklarla birlikte bkz. Saadet Esin, B. No: 2014/18103, 26/10/2017, § 35).

57. Bununla birlikte bilirkişinin bilimsel veya teknik uzmanlık gerektiren ve objektif olarak bakıldığında mahkemenin vâkıf olmadığı meselelerde görüş beyan ettiği dikkate alındığında mahkemenin bilirkişi raporunu yetersiz görmesi durumunda bunun gerekçesini ortaya koyması gerekir. Mahkemenin gerekçesini açıklamadan bilirkişi raporunu hükme esas alınamaz bulması, raporun lehine olduğu kişi açısından yargılama adaletini olumsuz yönde etkileyebileceği gibi kamulaştırma veya idari irtifak bedelinin tespit edildiği davalarda taşınmazın gerçek bedelinin veya taşınmazda meydana gelen değer kaybının gerçek miktarının tespit edilmesini de engelleyebilir (Saadet Esin, § 47; benzer diğer değerlendirmeler için bkz. Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2019/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).

58. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Başvurucular aleyhine açılan irtifak kamulaştırması bedelinin tespiti ve tescili davasında Mahkeme, 10.100 m² yüz ölçümündeki taşınmazın 3.474,31 m²lik kısmı yönünden daimî irtifak hakkı tesisine ve idare adına tapuya tesciline hükmetmiştir. Ayrıca Yargıtayca verilen üç bozma kararı doğrultusunda beş bilirkişi raporu aldırıldıktan sonra irtifak kamulaştırma bedelinin 42.420 TL olarak tespitine karar verilmiştir.

60. Başvurucular, tüm yargılama aşamalarında yüksek gerilim enerji hatlarının taşınmazın tamamının önemli bir değer azalışına sebebiyet vermesine rağmen irtifak sebebiyle oluşabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin arazilerde %35'ini, arsalarda %50'sini geçemeyeceğine ilişkin Yargıtay içtihadı nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmemesinden yakınmaktadır.

61. Acele elkoyma davasında aldırılan bilirkişi raporunda, taşınmazın tarla vasfında olduğu kabul edilerek ve açıklama kısmında ifade edilmemiş ise de hesap kısmında irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arazilerde %35'ini geçemeyeceği yönündeki içtihat nazara alınarak hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır (bkz. § 11).

62. Başvuru konusu davada Mahkemece aldırılan 29/6/2010 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilerek ve irtifak kamulaştırması bedeli, irtifaka konu sahanın arsalarda %50'sini geçemeyeceği yönündeki içtihat nazara alınarak hesaplanmıştır. Söz konusu içtihat benimsenerek verilen karar, taşınmazın arsa değil arazi olduğu belirtilerek bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda aldırılan 20/3/2012 tarihli raporda taşınmazın arazi olduğu kabul edilmiş ancak irtifaka konu sahanın arazilerde %35'ini geçemeyeceği yönündeki içtihat dikkate alınmamıştır. Buna mukabil Mahkeme gerekçesinde; hem taşınmazın arazi değil arsa vasfında olduğu hem de bilirkişi raporunda hesaplamada dikkate alınmamasına rağmen irtifak kamulaştırması bedelinin irtifaka konu sahanın arsalarda %50'sini geçemeyeceği yönündeki içtihat esas alınarak kamulaştırma bedelinin hesaplandığı belirtilmiştir. Taraflarca temyiz edilen karar, taşınmazın niteliğine uygun kullanımını önemli ölçüde etkileyen özel bir durum söz konusu olmaması hâlinde arazilerde irtifak nedeniyle oluşabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin %35'ini aşmaması gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamı doğrultusunda aldırılan 12/12/2013 tarihli ek bilirkişi raporunda enerji nakil hattının araziyi ortadan bölüp geçtiği izah edilmiş, arazideki değer kaybı oranı %35 kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Bu rapora göre verilen karar da tarım verilerine, objektif değer artışına ve faize ilişkin sebeplerle bozulmuştur. Neticede bir kez daha bozma ilamına uyularak enerji nakil hattının araziyi ortadan bölerek geçmesi nedeniyle arazideki değer kaybı oranının %35 olduğu kabul edilerek irtifak kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir (bkz. §§ 12-24).

63. Kamulaştırma bedelini sınırlandıran söz konusu kural nedeniyle irtifak kamulaştırma bedellerinin hesabında arazilerde en az %65, arsalarda ise en az %50 oranında bedel indirimi yapılmaktadır. Buna göre derece mahkemesi kararlarına esas teşkil eden mezkûr kuralın doğrudan kamulaştırma bedelinin tespitiyle ilgili olduğunu ve kuralla getirilen sınırlama nedeniyle kamulaştırma bedelinde yüksek oranda indirim yapıldığını vurgulamak gerekir.

64. Hâlbuki kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri gerçek karşılık olduğundan kamulaştırılan taşınmazın bedeline dair yasal düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen gerçek karşılık ölçütüne uygun olması gerekmektedir. Buna göre kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri kapsamında mülkiyet hakkına yönelik sınırlandırmalar bakımından ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir.

65. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Saadet Esin ile Celal Afşin ve diğerleri (B. No: 2015/18943, 19/9/2018) ve Ahmet Koca ve diğerleri (B. No: 2018/17345, 19/10/2021) kararlarında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede söz konusu kararlarda, kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını sağlayan objektif değer artışına ilişkin olarak bilirkişi raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirilmeden, soyut olarak objektif değer artışının belli bir oranı geçemeyeceğinin kabul edilmesinin taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesini engellediği gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

66. Nitekim objektif değer artışı oranına ilişkin benzer bir üst sınırlama getiren 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “…arazi bedelinin yarısını geçmemek ve…” ibaresi, Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırı bulunarak 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararla iptal edilmiştir. Kararda esasen objektif değer artışı uygulamasıyla taşınmazın değerinde %50'yi aşan oranlarda artış yapılmasını gerektiren durumlara uygulamada sıklıkla rastlanmasına rağmen bu oranın %50 ile sınırlandırılmasının gerçek kamulaştırma bedelinin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceği ifade edilmiştir (bkz. § 31).

67. Başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan ve arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde arazilerde irtifak nedeniyle oluşabilecek değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerini %35 ile sınırlandıran mezkûr kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır. Arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde asli değer biçme yönteminin taşınmaz mal veya kaynağın mevkiine ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel olarak hesaplama yapılması olduğu gözetildiğinde bu şekilde belirlenecek bedel üzerinden değer kayıp oranının makul, belirli ve öngörülebilir bir seviyede tutulabilmesi ile kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması bakımından bir üst sınır getirilmesinin mezkûr kuralın amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu söylenebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, §§ 35, 36).

68. Kamulaştırma sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde taşınmazın gerçek bedelinin ödenmesi gerektiği ancak somut olayda, derece mahkemelerince ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden irtifak kamulaştırma bedeli olarak kabul edilen değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin irtifaka konu sahanın arazilerde % 35'ini geçemeyeceği yönündeki Yargıtay içtihadına atıf yapmakla yetinilmiştir. Diğer bir deyişle kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını engelleyen, mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan ve başvuru konusu davada uygulama alanı bulan mezkûr sınırlamanın gerekliliği ve dayanağı ile somut olayın özellikleri yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.

69. Bu durumda mahkeme kararlarının başvurucunun davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır. Nihayetinde başvuruya konu davada başvurucular, mezkûr kural sebebiyle gerçek kamulaştırma bedelinin ödenmemesinin Anayasa ve Sözleşme'ye aykırı olduğunu öne sürmüş ancak mahkemelerin kararlarında başvurucuların iddia ve itirazlarının dayandığı olgular karşılanmamıştır.

70. Sonuç olarak başvuruya konu yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, hükmedilen tazminatın hesaplanma yöntemi itibarıyla taşınmazda meydana gelen değer kaybının kamulaştırılan taşınmazın gerçek karşılığı olup olmadığı hususunun ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında yer alan gerçek karşılık güvencesi çerçevesinde ve Anayasa'nın 13. ile 35. maddelerinin gerektirdiği mülkiyet hakkının korunması gerekliliği ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

71. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Diğer Şikâyetler Yönünden

72. Öte yandan yargısal sürecin bütününe bakıldığında irtifak kamulaştırma bedeli olarak kabul edilen değer kaybının irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin %35'i ile sınırlandırılması yönündeki içtihada ilişkin olarak mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddiaları yönünden bu aşamada değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. Giderim Yönünden

73. Başvurucular ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminata hükmedilmesi taleplerinde bulunmuştur.

74. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan mülkiyet hakkı yönünden ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Dörtyol 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/119, K.2016/162) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 589,40 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.489,40 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ YUNAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/29813)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Ali YUNAL

Başvurucu Vekili

:

Av. Veysi ALAGÖZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/8/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucunun maliki bulunduğu Bingöl ili Merkez ilçesi Kültür Mahallesi'nde kâin 762 ada 34 (daha sonra 70) parsel No.lu ve 5.501 m² yüz ölçümündeki başvuru konusu taşınmazın Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından 1.811,08 m² yüz ölçümündeki kısmının yol olarak kullanılmak üzere kamulaştırılmasına karar verilmiştir.

6. Tarafların kamulaştırma bedeli hususunda uzlaşmaya varamamaları üzerine İdare, başvurucu aleyhine 22/12/2014 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle Bingöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

7. Bingöl Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından yazılan 25/3/2015 tarihli yazıda başvuru konusu taşınmazın plansız alanda kaldığı ancak Belediyenin yol, su ve çöp toplama hizmetlerinden yararlandığı ifade edilmiştir.

8. Mahkemece 30/3/2015 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. İki inşaat bilirkişisi ve üç ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 15/4/2015 havale tarihli raporda;

i. Başvuru konusu taşınmazın ulaşım, su ve kanalizasyon hizmetlerinin belediye altyapısına irtibatlı olduğu, bu hizmetlerden faydalandığı ve mücavir alan içerisinde olduğu vurgulanmıştır.

ii. Bununla birlikte son yıllarda en fazla yapılaşmanın olduğu Kültür Mahallesi'nde bulunan taşınmazın yapılan havaalanının bulunduğu bölgeye de çok yakın olduğu belirtilmiştir.

iii. Netice itibarıyla taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilerek 222.868,01 TL kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir.

9. Mahkeme 2/7/2015 tarihli kararıyla bilirkişi raporunu esas alarak kamulaştırma bedelinin 222.868,01 TL olarak tespitine ve başvuru konusu taşınmazın 1.811,08 m² yüz ölçümündeki kısmının İdare lehine yol olarak terkinine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde bilirkişi raporuna atıfta bulunarak başvuru konusu taşınmazın Belediye mücavir alan sınırları içinde ve Belediye hizmetlerinden yararlandığı açıklanarak arsa vasfında olduğunu belirtilmiştir.

10. Mahkeme kararı, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 25/5/2016 tarihli kararıyla onamasının ardından İdarenin karar düzeltme talebi kabul edilerek 29/11/2016 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Alınan rapor geçersizdir. Şöyle ki;

Bir taşınmazın arsa olarak kabul edilebilmesi için belediye imar planı içinde olması, olmadığı takdirde belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunmakla birlikte belediye hizmetlerinden yararlanması ve etrafının meskun olması gerekir.

Dosyada bulunan kanıt ve belgeler Bingöl Belediye Başkanlığı'nın yazıları ve taşınmazın bilirkişi kurulu raporunda yazılı özellikleri dikkate alındığında, dava konusu taşınmazın arazi olarak kabulü gerekmektedir.

Bu nedenle; mahkemece yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle keşif yapılarak arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metoduna göre değer biçilmesi ve konumu ile bilirkişi kurulu raporunda yazılı özellikleri göz önünde bulundurularak Kamulaştırma Kanununun 11/1-i bendi uyarınca objektif değer artırıcı unsur ilavesi gerekirken, taşınmaza arsa olarak değer biçen bilirkişi kurulu raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiştir."

11. Mahkeme tarafından bozma kararına uyularak 27/10/2017 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Üç inşaat bilirkişisi ve üç ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 7/2/2018 havale tarihli raporda;

i. Başvuru konusu taşınmazın hemen yakınında 35,01 m uzağında iki ayrı konut ve 221,41 m uzağında ahırların bulunduğu, ayrıca Berti Oteline 784,47 m, Ahmet Dursun Konutlarına 647,39 m mesafede olduğu belirtilmiştir.

ii. Öte yandan taşınmazın yoğun yerleşim yerine uzaklığının 998,52 m, imar planının son geldiği yere ise 689,94 m mesafede olduğu açıklanarak taşınmaz arsa özelliği taşıdığı vurgulanmıştır.

iii. Bununla birlikte başvuru konusu taşınmaza yaklaşık 762 m mesafede bulunan taşınmazla ilgili davada Bingöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesince taşınmazın arsa vasfında olduğu yönünde verilen kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire) tarafından taşınmazın tarla vasıfında olduğu gerekçesiyle bozulduğu izah edilmiştir. Buna mukabil Bingöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesince direnme kararı verdiği ve sonrasında Dairenin taşınmazı arsa olarak kabul ederek kararı onadığı ifade edilmiştir.

iv. Bu doğrultuda emsal davadaki taşınmaz ile başvuru konusu taşınmazın konumu, mevkii ve belediye hizmetlerinden yararlanma durumu gibi birçok benzerlik olduğu açıklanarak başvuru konusu taşınmazın arsa olarak değerlendirilmesi gerektiğine değinilmiştir.

v. Netice itibarıyla taşınmazın arsa vasfında olduğu kabul edilerek 215.044,16 TL kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır.

12. Mahkemenin talebi üzerine aynı bilirkişi heyetince sunulan 23/7/2018 havale tarihli ek bilirkişi raporunda ise bu kez taşınmazın arazi/tarla vasfında olduğu varsayımıyla net gelir yöntemiyle 111.997,18 TL kamulaştırma bedeli hesaplanmıştır. Mahkeme 24/1/2019 tarihli kararıyla bu ek bilirkişi raporunu esas alarak kamulaştırma bedelinin 111.997,18 TL olarak tespitine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde;

i. Bingöl 1., 3., ve 4. Asliye Hukuk Mahkemelerince başvuru konusu taşınmazın bulunduğu Kültür Mahallesi'nde kâin dava konusu taşınmazların arsa vasfında olduğu kabul edilerek verilen kararların söz konusu taşınmazların arazi vasfında olduğu gerekçesiyle Dairece bozulduğu açıklanmıştır. Ardından dava konusu taşınmazların arsa olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle anılan Mahkemelerce verilen direnme kararlarının künyesi de belirtilerek Dairece onandığı vurgulanmıştır.

ii. Bununla birlikte bozma ilamına uyma kararı verildiğinden ve bozma ilamına uyulmasından sonra ancak Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı veya yeni bir kanunun çıkması gerekçeleriyle bozma ilamına uyulması kararından dönülebileceği izah edilmiştir.

iii. Dolayısıyla bozma ilamı doğrultusunda başvuru konusu taşınmazın arazi vasfında olduğu değerlendirilerek yapılan hesaplama doğrultusunda karar verildiği ifade edilmiştir.

13. Başvurucu, bireysel başvuruda dile getirdiği şikâyetleri de kapsayacak şekilde temyiz talebinde bulunmuştur. Taraflarca temyiz edilen mahkeme kararı, Dairece 19/6/2019 tarihinde onanmıştır.

14. Nihai karar 23/7/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 21/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

16. İlgili mevzuat için bkz. Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22-23.

B. Yargıtay İçtihadı

17. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4/2/1959 tarihli ve E.1957/13, K.1959/5 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş, sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usuli hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir, yahut da onu hedef tutan, bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir boşama sebebi sayılması mümkün bulunduğu halde o cihet dairece de bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki halde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir. Zira umumi müktesep hakkın tanınması amme intizamı düşüncesiyle kabul edilmiş bir esastır. Lakin, vazife konusunda usuli müktesep hak prensibinin kayıtsız, şartsız tatbiki, usulün az önce anılan mutlak hükmünün değiştirilmesi neticesini doğuracaktır ki, sözkonusu maddenin yazılışı ve kanuna konuluş gayesi itibariyle böyle bir netice kaideten caiz görülemez. Ancak ileri sürülen vazifesizlik itirazının Temyiz Dairesine reddi ve kararın başka sebeplerden bozulması ve bozmaya uyulması halinde davanın yine vazifesizlik sebebiyle reddi yoluna gidilebilmesi, usul hükümlerinin esas gayesini haleldar edebilecek bir mahiyet arz edeceği cihetle haddizatında nadir olan böyle vaziyetlerde istisnai olarak kanunun 7. maddesinin tatbikini kabul etmemek, menfaatlar vaziyetine gereği gibi uygun düşecektir. Netice;

Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine, birinci toplantıda 2/3 ekseriyet sağlanamaması sebebiyle 4/2/1959 günlü ikinci toplantıda ve mutlak ekseriyetle karar verildi."

18. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 9/5/1960 tarihli ve E.1960/21, K.1960/9 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.

Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez. Bundan başka, mahkemenin bozma kararına uygun karar vermesine rağmen Temyiz Dairesinin ilk bozmasıyla benimsenmiş olan kanuna veya usule ait hükümlere aykırı şekilde ikinci bir bozma kararı vermesi, usul hükümleriyle hedef tutulan iktikrarı zedeler ve hatta kararlara karşı umumi güveni dahi sarsar.

Esasen, hukukun kaynağı, sadece kanun olmayıp, mahkeme içtihatları dahi hukukun kaynaklarından oldukları cihetle, söz konusu, usuli müktesep hak için kanunda açık hüküm bulunmaması, onun kabul edilmemesini gerektirmez.

4/2/1959 günlü ve E, 13, K/5 .sayılı içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği üzere gerek Temyiz Mahkemesini, gerekse diğer mahkemeleri bağlayan usuli müktesep halk esasının müstesnası olarak mahkemenin vazifesizliğine karar verilebileceği, adı geçen kararda kabul edilmiştir. O halde, usule ait müktesep hak esası, bir birçok hukuk kaideleri gibi istisnaları bulunan kaidelerdendir.

II- Temyiz Teşkilat Kanununun 6082 sayılı kanunla değiştirilmiş 8 inci maddesinin 5 inci fıkrasında (İçtihatların birleştirilmesi suretiyle verilen kararlar, emsali hadiselerde mahkemeleri bağlar) denilmektedir. Mahkemelerin elinde bulunan bütün işlere ve bu arada bozma kararına uyulduktan sonra karar bağlanıp aleyhine karar verilmiş olanın temyiz etmesi sebebiyle temyiz mahkemesinde bulunan işlere ve yine bozma kararın uyulduktan sonra mahkemelerce incelenmekte olan işlere yeni çıkan içtihadı birleştirme kararının tatbiki, bu maddenin herhangi bir istisna kabul etmeyen lafzına uygun düşecektir. Bundan başka, içtihadı birleştirme kararı, daire kararlarından daha doğru bir içtihada varmak için verilmiş bir karar olduğu cihetle onun mümkün olan her davaya tatbiki, usul kaideleriyle güdülen hakka varma gayesine dahi uygun olur. Nihayet, içtihadi birleştirme kararıyla kabul edilen afaki esasları tatbik ederek istikrarı sağlama prensibinin sayısı belli hadiselerde feda edilmesinde de bu yolsuzluk düşünülemez ve bu şekilde bir tatbikat, adalete güveni sarsmak şöyle dursun bilakis bu güveni kuvvetlendirir. Demek ki söz konusu kanun hükmünün mümkün olan her hadiseye tatbiki ile müktesep hak esasının içtihadı birleştirme kararı karşısında gözönünde tutulmaması, o maddenin hem mutlak olan lafzına, hem de ruhuna uygun bulunacaktır.

Şu ciheti açıklayalım ki, usuli müktesep hakka aykırı içtihadı birleştirme kararı çıkınca Temyiz Daireleri içtihadı birleştirmeye aykırı ve fakat usuli müktesep hakka uygun olan kararları bozacaklar, bozma kararı üzerine davayı incelemekte olan diğer mahkemeler dahi içtihadı birleştirme kararını kesin olarak öğrenince bozma kararıyla gösterilen yolu bırakarak içtihadı birleştirme kararı gereğince inceleme yapmaya başlayacak ve o karar gereğince hüküm vereceklerdir.

III- Usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli de bazı konuların Temyiz Dairesinin bozma kararının şümulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelen şeklidir. Her ne kadar bu cihet, içtihadı birleştirmenin dışında kalmakta ise de, bu şimdiki kararda ileri sürülen gerektirici sebepler karşısında, bu içtihadı birleştirme ile kabul edilen hukuki esasın bu şekil müktesep hakların varlığı halinde de, tatbiki ileri sürülebilecektir. Netice;

Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna, 9/5/1960 günlü birinci toplantıda üçte ikiyi aşan ekseriyetle karar verildi."

C. Anayasa Mahkemesi Kararı

19. Anayasa Mahkemesinin 12/6/2020 tarihli ve E.2019/115, K.2020/31 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İTİRAZIN KONUSU: 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 2., 13. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.

3. Usul hukukumuza ilk olarak Yargıtay içtihatlarıyla giren usuli kazanılmış hak ilkesi, idari yargılama usul hukukunda da Danıştay içtihatlarıyla kabul görmüş ve böylece yasal bir dayanağı bulunmadığı dönemde dahi uygulama alanı bulmuştur.

4. Yargısal görev ve yetkileri ile inceleme yöntemlerinin niteliğinin farklılığına bağlı olarak anılan ilkenin uygulanma biçimi de ilk derece mahkemeleri ile temyiz mercileri yönünden değişiklik göstermektedir. Bu bağlamda “usuli kazanılmış hak ilkesi”, ilk derece mahkemeleri bakımından mahkemenin, bozma kararına uyması hâlinde artık bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve/veya hüküm vermek zorunda olmasını, ayrıca bozma kararı dışında kalan kısım hakkında yeniden inceleme yaparak karar verememesini; temyiz mercii yönünden ise bozma kararında belirtilen bozma gerekçeleriyle kendisinin de bağlı olmasını ve bozma kararı dışında kalan kısım hakkında tekrar inceleme yapamamasını ifade etmektedir.

5. Bununla birlikte Yargıtay içtihatlarında usuli kazanılmış hak ilkesinin salt kavramsal tanımıyla bağlı kalınmak suretiyle anılan ilkenin uygulanmasında kategorik ve şekilci bir yaklaşımın sergilenmesinden kaçınıldığı, uyuşmazlığın özel koşullarının gözetilerek söz konusu ilkeye bazı istisnaların getirildiği görülmektedir. Bu bağlamda Yargıtay; kamu düzenini ilgilendiren bir usul kuralının dikkate alınmadan karar verilmiş olması, bozma kararının hukuki değerlendirme dışında tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta anlaşılabilecek kadar açık ve belirgin, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyecek ve çoğu kez tersine çevirecek, düzeltilmemesi kamu düzenini ve vicdanını zedeleyecek nitelikte bir maddi hataya dayanması, mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra uyuşmazlığa uygulanma imkânı bulunan geçmişe etkili yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, aksi yönde bir içtihadı birleştirme kararının alınması, uygulanması gereken kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi, tarafların feragat ya da kabul yönündeki irade bildirimlerinin dava dosyasına girmesi gibi durumlarda usuli kazanılmış hak ilkesini uygulamama yönünde bir içtihat geliştirmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2006/4-519, K.2006/527, 12/7/2006; E.1998/4-508, K.1998/553, 1/7/1998; 21. Hukuk Dairesi E.2007/15786, K.2007/16333, 2/10/2007; 14. Hukuk Dairesi E.1975/4974, K.1976/101, 14/1/1976). Bu kapsamda Danıştayın da ilgili Yargıtay kararlarına atıfta bulunarak usuli kazanılmış hak ilkesini yukarıda yer verilen istisnalarla ve idari yargılama usulünün özelliklerine uygun olmak kaydıyla uyguladığı anlaşılmaktadır (Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu E.2007/2694, K.2010/1359, 7/10/2010; E.2006/149, K.2009/3386, 24/12/2009; Yedinci Daire E.2008/688, K.2009/2287, 30/4/2009; Dokuzuncu Daire E.2005/4442, K.2006/372, 16/2/2006).

6. İçtihat hukukuyla gelişen ve idari yargıda yukarıda açıklanan şekilde bir uygulama zemini bulan usuli kazanılmış hak ilkesi 2014 yılında 2577 sayılı Kanun’a eklenen itiraz konusu kuralla yasal dayanağa kavuşmuştur.

B. Anlam ve Kapsam

7. Kanun’un 50. maddesinin itiraz konusu (4) numaralı fıkrasında Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde bu kararın temyiz incelemesinin bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre kural, daha önce içtihat yoluyla benimsenen usuli kazanılmış hak ilkesinin temyiz incelemesi boyutuna ilişkin bir düzenleme getirmekte, bu itibarla temyiz merciini anılan ilkeyi uygulamakla yükümlü kılmaktadır.

8. Kuralın uygulanmasının ön koşulu, Danıştay tarafından verilmiş bir bozma kararının bulunması ve mahkemece bu bozma kararına uyulmuş olmasıdır. Bozma kararlarının kural olarak iki kategoriye ayrılması mümkündür. Bunlardan ilkini, temyiz incelemesine konu kararın eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak verilmiş olması nedeniyle söz konusu noksanlığın tamamlanarak yeniden karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen bozma kararları; ikincisini ise temyize konu kararla ulaşılan sonucun hukuka uygun olmaması nedeniyle verilen bozma kararları oluşturmaktadır. Eksik inceleme nedeniyle verilen bozma kararına uyularak söz konusu noksanlığın tamamlanmasından sonra davanın reddi ya da kabulü yolunda verilen kararın temyizen incelenmesinde, karar sonucu yönünden usuli kazanılmış hakkın oluştuğundan söz edilemeyeceği açıktır. Zira bu tür bozma kararları, Danıştayca nihai kararın hukuka uygunluğu hakkında henüz kesin bir değerlendirmenin yapılmadığı kararlardır. Buna karşılık Danıştayın nihai kararın hukuka uygunluğu hakkında kesin bir yargıda bulunduğu ve uygulamada kesin bozma olarak ifade edilen kararlar, sonucu itibarıyla usuli kazanılmış hak oluşturmaktadır. ...

10. Kuralın anlam ve kapsamıyla ilgili sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için onun yorumunda lafzıyla birlikte amacının da gözetilmesi gerekmektedir. Amaçsal yorum yöntemi ise kurala bir anlam yüklenirken o kuralda öngörülen düzenlemenin getirilme sebebinin ve koşullarının da gözönünde bulundurulmasını gerekli kılar. Bu bağlamda Danıştayın geçmişteki uygulamalarına bakıldığında yargılama sürecinde maddi ve hukuki koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen heyet oluşumunun değişmesi, heyetin görüş değiştirmesi ya da aynı mevzuat hükmünü farklı şekilde yorumlaması gibi nedenlerle bozma kararının aksi yönünde kararlar verilebildiği görülmektedir. Bu uygulamaların ise zaman zaman davaların makul kabul edilemeyecek kadar uzadığı ve dahası kişilerin yargı kararlarına olan güveninin zedelendiği hukuki bir belirsizlik ortamının oluşmasına sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın getirilmesinde bu tür olumsuz durumların ortadan kaldırılması yönündeki ihtiyacın önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Bununla birlikte kuralın söz konusu ihtiyacın giderilmesine hizmet ederken hukukun üstünlüğü ilkesini dışladığından, başka bir deyişle usuli kazanılmış hak ilkesinin gerektiğinde hukukun üstünlüğü ilkesi feda edilerek her durum ve koşulda, istisnasız bir şekilde uygulanma kabiliyetine sahip olmasını öngördüğünden veya bu sonucu amaçladığından söz edilemez. Bu itibarla kurala içtihat yoluyla birtakım istisnalar getirilebilmesinin mümkün olduğu, ancak her hukuki sebebin de bu kuralın istisnası olarak kabul edilemeyeceği açıktır.

11. Kuralın uygulamalarına bakıldığında Danıştayın idare ve vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemelerince bozmaya uyulması üzerine yeniden verilen kararlara karşı yapılan temyiz başvurularını, kurala atıfta bulunarak sadece bozma kararındaki esaslara uyulup uyulmadığı yönünden incelemek suretiyle gerçekleştirdiği (Sekizinci Daire E.2017/7664, K.2019/7741, 24/9/2019; Dokuzuncu Daire E.2016/9129, K.2019/3501, 11/9/2019; Yedinci Daire E.2019/4456, K.2019/5840, 6/11/2019; E.2017/973, K.2019/5926, 11/11/2019; Onuncu Daire E.2017/2756, K.2019/3895, 14/5/2019; E.2019/8145, K.2019/9024, 2/12/2019); bununla birlikte tıpkı içtihada dayalı uygulama döneminde olduğu gibi anılan ilkeyi mutlak olarak yorumlamadığı ve yine idari yargının niteliğini, amacını, ilkelerini dikkate alarak birtakım istisnalarının olabileceğini kabul ettiği, bu bağlamda, kanunda geçmişe etkili bir değişiklik yapılması, o konuda sonradan bir içtihadı birleştirme kararının alınması, Anayasa Mahkemesince kanun hükmünün iptal edilmesi, kamu düzenini ilgilendiren bir usul kuralı dikkate alınmadan karar verilmiş olması, Anayasa Mahkemesince bireysel başvuruda aynı konuda hak ihlaline karar verilmesi gibi durumlarda bozma kararına uyularak verilen mahkeme kararları hakkında yeniden bozma kararları verdiği görülmektedir (Vergi Dava Daireleri Kurulu E.2018/23, K.2019/616, 18/9/2019; E.2019/796, K.2019/956, 13/11/2019; Yedinci Daire E.2014/5251, K.2016/1701, 12/2/2016; E.2014/2743, K.2016/3296, 24/3/2016).

12. Bu itibarla kural, mahkemece bozma kararına uyulmasıyla birlikte taraflardan biri lehine ortaya çıkan hukuki sonucun -söz konusu tarafın bu sonucun devam etmesi yönündeki beklentisinin korunmamasını haklı ve zorunlu kılacak bir sebep bulunmadığı sürece- temyiz merciince değiştirilememesini ifade etmektedir. Dolayısıyla kural, yargılama sürecinde maddi ve hukuki koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen heyet oluşumunun değişmesi, heyetin görüş değiştirmesi ya da aynı mevzuat hükmünü farklı şekilde yorumlaması gibi nedenlerle bozma kararının aksi yönünde kararlar verilmesine engel teşkil etmektedir.

...

17. Bu çerçevede, Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde bu kararın temyiz incelemesinin bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılmasını öngören kuralın taraflardan birinin ileri sürdüğü ya da resen tespit edilen delillerin, hukuk kurallarının ya da iddia ve savunmaların temyiz mercii tarafından değerlendirilmesine ve hükme esas alınmasına engel teşkil edebilecek ve dolayısıyla bir aşamadan sonra yargılamanın taraflarından birinin diğerine göre zayıf duruma düşmesine yol açabilecek nitelikte olması sebebiyle adil yargılanma hakkına sınırlama getirdiği anlaşılmaktadır.

...

24. Yukarıda yer verilen Anayasa kuralları birlikte değerlendirildiğinde Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde bu kararın temyiz incelemesinin bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılacağını öngören yargılama usulüne ilişkin itiraz konusu kuralın hukuki istikrarı, belirlilik ve öngörülebilirliği sağlamak, yargı kararlarına olan güveni ve bu kararlardan doğan haklı beklentileri korumak, davaların daha az giderle ve makul bir süre içinde kesin hükme bağlanmasını sağlamak suretiyle Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gerekleri olan hukuki güvenliği ve kamu yararını gerçekleştirme şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

...

28. Bununla birlikte yargı içtihatlarıyla kabul edilmiş olan usuli kazanılmış hak ilkesini hukuki güvenliği sağlama ve kamu yararını gerçekleştirme amacıyla kanun hükmü niteliğine kavuşturan kanun koyucunun yukarıda belirtilen meşru amaçlarla ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde yargılamanın hakkaniyet, hukukun üstünlüğü gibi ilkelerin görmezden gelinerek ya da temel hak ve özgürlükler ihlal edilerek sonuçlandırılması yolunda bir iradesinin varlığından söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla kural, yargı yerlerince usuli kazanılmış hak ilkesinin uygulanmasında hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı ilkeleri gereğince içtihat yoluyla istisnai durumlar öngörülebilmesine engel teşkil etmemektedir. Aksi yönde bir kabulün hukuki güvenlik ilkesinin öz değil sadece şekil itibarıyla korunması anlamına geleceği gibi temel görevi adaleti tesis etmek olan yargı mercilerinin varlık sebebiyle de bağdaşmayacağı açıktır. Belirtilen hususlar dikkate alındığında sınırlama ile ilgililere orantısız bir külfet yüklenmediği anlaşılmaktadır.

29Bu itibarla kural, adil yargılanma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirmemektedir.

30. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 11/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, başvuru konusu taşınmazın belediye hizmetlerinden yararlandığı ve diğer komşu parseller gibi arsa vasfında olmasına rağmen arazi/tarla olarak değerlendirilmesinden yakınmaktadır. Başvurucu, başvuru konusu taşınmaza komşu taşınmazla ilgili Bingöl'deki diğer üç asliye hukuk mahkemesinde görülen yaklaşık elli kamulaştırma davasında taşınmazların arazi vasfında olduğu gerekçesiyle verilen bozma kararlarına karşı taşınmazların arsa vasfında olduğu gerekçesiyle direnme kararları verildiği ve bu kararların Dairece onandığına işaret etmiştir. Bununla birlikte başvuru konusu davada Mahkemece bozma kararına direnilmeyip uyulması nedeniyle taşınmazın arsa olarak kabul edilmeyip arazi/tarla olarak değerlendirildiğini ileri sürmüştür. Netice itibarıyla bu gerekçelerle eşitlik ilkesiyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddia edilmiştir.

B. Değerlendirme

22. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir: "

Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

23. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun belirtilen şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

26. Kamulaştırılan taşınmaz, başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun taşınmazının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

27. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan yol inşaatı için taşınmazın kamulaştırması işleminin kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

28. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

29. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).

30. Vurgulanmalıdır ki taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52). Anayasa Mahkemesinin görevi kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibarettir.

31. Somut olayda başvuru konusu taşınmazlarla benzer özellikleri ihtiva eden komşu parsellerdeki taşınmazların arsa vasfında olduğu kabul edildiği emsal kararlar gözetilerek başvuru konusu taşınmazın da arsa niteliğinde olduğu hem bilirkişi heyetince hem de Mahkemece ifade edilmiştir. Bununla birlikte Daire, bozma kararında somut bir gerekçe gösterilmeden taşınmazın arazi niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Netice itibarıyla Mahkemenin bozma kararına uyması nedeniyle bozma kararı doğrultusunda taşınmazın arazi/tarla olduğu değerlendirilerek tespit edilen kamulaştırma bedeline hükmedildiği anlaşılmaktadır.

32. Evvela aynı mahallede kâin başvuru konusu parsele komşu veya yakın parsellere ilişkin kamulaştırma davalarında taşınmazların arsa vasfında olduğu kabul edilerek kamulaştırma bedellerine hükmedildiğine değinmek gerekir. Bununla birlikte benzer özellikleri haiz başvuru konusu taşınmazın da ilk kararda arsa vasfında olduğu kabul edilerek 222.868,01 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmiş ancak sonrasında bozma kararına uyulması nedeniyle arazi/tarla vasfında olduğu değerlendirilerek 111.997,18 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir. Buna göre taşınmazın arazi/tarla vasfında kabul edilmesinin kamulaştırma bedelini önemli oranda etkilediği aşikardır.

33. Mahkemece, Bingöl 1., 3., ve 4. Asliye Hukuk Mahkemelerince başvuru konusu taşınmazın bulunduğu Kültür Mahallesi'nde kâin dava konusu taşınmazların arsa vasfında olduğu kabul edilerek verilen kararların söz konusu taşınmazların arazi vasfında olduğu gerekçesiyle Dairece bozulduğu ancak taşınmazların arsa olarak değerlendirilmesinin icap ettiği gerekçesiyle verilen direnme kararlarının ise Dairece onandığı vurgulanmıştır. Buna karşılık, eldeki işte bozma ilamına uyma kararı verilerek bozma ilamı doğrultusunda, başvuru konusu taşınmazın arazi vasfında olduğu değerlendirilerek yapılan hesaplamaya göre karar verilmiştir. Böylece Anayasa'nın 46. maddesinde özel olarak güvence altına alınan gerçek kamulaştırma bedelinin önemli derecede azalmasına sebebiyet verildiği gözlemlenmiştir. Bununla birlikte kararda, anayasal bir ilke olarak gerçek kamulaştırma bedelinin ödenmesi gerekliliğinin usuli kazanılmış hakkın istisnalarından olup olamayacağına dair bir değerlendirmenin yapılmadığını da belirtmek gerekir.

34. Dolayısıyla Dairenin denetiminden geçen emsal nitelikteki davalarda taşınmazların arsa vasfında kabul edilmesine, başvuru konusu dosyadaki bilirkişi raporlarında ve Mahkeme gözleminin de taşınmazın arsa olduğu değerlendirilmesine rağmen somut gerekçe gösterilmeksizin verilen bozma kararına uyularak karar verilmesi taşınmazın gerçek kamulaştırma bedelinin ödenmemesine yol açılmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucu aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

36. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile yargılamanın yenilenmesine, yeniden yargılamaya hükmedilmezse eğer tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

37. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bingöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/422, K.2019/54) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HİKMET AKBAŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/20414)

 

Karar Tarihi: 8/2/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Hikmet AKBAŞ

 

 

2. İsmail AKBAŞ

 

 

3. İsmet AKBAŞ

 

 

4. Salih AKBAŞ

 

 

5. Saniye İLİMAN

 

 

6. Seher VAROL

 

 

7. Ümran ÇELİK

Başvurucular Vekili

:

Av. Tamer EJDEROĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucuların maliki bulunduğu Kocaeli ili Kartepe ilçesi Köseköy Mahallesi'nde kâin 11 parsel sayılı 2.860 m² yüz ölçümündeki taşınmaz hakkında hızlı tren projesi kapsamında lojistik merkezi tesisi inşa etmek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD/İdare) tarafından kamulaştırma kararı alınmıştır. Tarafların kamulaştırma bedeli hususunda uzlaşmaya varamamaları üzerine İdare tarafından başvurucular aleyhine 18/11/2015 tarihinde Kocaeli 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açılmıştır.

3. Mahkemece taşınmaz mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi heyetince hazırlanan 11/2/2016 tarihli raporda taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında demiryolu lojistik alanında kaldığı, yakın çevresinin sanayi ve konut olarak iskânlı olduğu ve her türlü kamu hizmetinden yararlandığı vurgulanmıştır. Netice itibarıyla arsa niteliğindeki taşınmaza emsal incelemesi yapılarak başvuru konusu taşınmaza 1.280 metre mesafede olan 445 parsel sayılı taşınmaz esas alınmıştır. Raporda söz konusu emsal taşınmazın tapu kaydında tarla olduğu belirtilmesine rağmen yakın çevresinde çok sayıda konut bulunması nedeniyle arsa vasfında olduğu ve 2008 yılındaki satış tarihinden sonra da imar parseline dönüştüğü izah edilmiştir. Ayrıca emsal taşınmaz ile başvuru konusu taşınmazın konum ve özelliklerinin birbirlerine benzediği ancak emsal taşınmazın çevresinde daha fazla konut bulunmasına karşın başvuru konusu taşınmazın konut ve sanayi olarak daha gelişmiş durumda olduğu ve inşası devam eden hastane, otel, yaşam merkezi ve köprülü kavşak çalışmalarının başvuru konusu taşınmazın değerini arttırdığı ifade edilmiştir. Buna göre dava tarihi itibarıyla emsal taşınmazın metrekare değerinin 188,76 TL olduğu, başvuru konusu taşınmazın ise bu taşınmazın 1,15 katı değerli olduğu belirtilerek metrekare değerinin 217 TL olduğu tespit edilmiştir.

4. Başvurucular bu rapora karşı sundukları itiraz dilekçelerinde 445 parsel sayılı taşınmazın emsal olarak alınamayacağını, bunun yerine kamulaştırma davasına konu olup Yargıtay denetiminden geçmiş 1614 parsel sayılı taşınmazın emsal alınması gerektiğini gerekçeleriyle birlikte dile getirmiştir.

5. Mahkemece 16/5/2016 tarihinde anılan bilirkişi raporu doğrultusunda kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir. Başvurucular, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde dile getirdikleri şikâyetleri tekrarlayarak sırasıyla temyiz ve karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Anılan hüküm, Yargıtayca onandıktan sonra karar düzeltme talebinin reddine karar verilerek kesinleşmiştir.

6. Başvurucular, nihai hükmü 12/6/2019 tarihinde öğrendikten sonra 14/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucular, başvuru konusu taşınmazın imar planında TCDD lojistik alanı içinde kaldığını ve sanayi alanı olarak işlem gördüğünü belirterek Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda emsal kabul edilen taşınmazın özelliklerinin başvuru konusu taşınmazla benzeşmediğini vurgulamıştır. Başvurucular bununla birlikte başvuru konusu taşınmazla benzer özellikler gösteren 1614 parsel sayılı taşınmazın emsal alınması gerektiğinin bilirkişi raporuna itiraz dilekçesiyle temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde dile getirmelerine ve bu taşınmaza ilişkin Yargıtay denetiminden geçen kararın da dilekçe eklerinde sunulmuş olmasına rağmen derece mahkemelerince dikkate alınmamasından yakınmaktadır. Başvurucular bu noktada 1614 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma davasında metrekare değerinin 385 TL olarak kabul edilmesine karşın kendi taşınmazlarının metrekare değerinin 217 TL tespit edildiğini izah etmiştir. Netice itibarıyla bu gerekçelerle asıl emsal alınması gereken taşınmazın dikkate alınmaması nedeniyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediği ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, şikâyetlerin kanun yolu şikâyeti olup olmadığı ve başvurucuların mağdur sıfatının devam edip etmediğinin kabul edilebilirlik incelemesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır. Ayrıca başvuruculardan Emine Akbaş başvurunun devamı sırasında vefat etmiş, bu başvurucunun mirasçıları olan diğer başvurucular murisleri Emine Akbaş adına da başvuruya devam etmek istediklerini belirtmişlerdir.

9. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

10. Kamulaştırılan taşınmaz, başvurucuların mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucuların taşınmazının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

11. Uyuşmazlık konusu taşınmaz 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan lojistik merkezi için taşınmazın kamulaştırması işleminin kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu makamlarınca başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

12. Anayasa Mahkemesi Mehmet Akdoğan ve diğerleri (B. No: 2013/817, 19/12/2013), Mukadder Sağlam ve diğerleri (B. No: 2013/2511, 22/1/2015), Abdülkerim Çakmak ve diğerleri (B. No: 2014/1964, 23/2/2017), Ali Taşgeldi (B. No: 2018/30814, 16/11/2021) ve Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti. (B. No: 2015/12563, 24/5/2018) kararlarında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu kararlarda, taşınmaz bedelinin tespitinin teknik ve uzmanlık gerektirmesi nedeniyle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevinde olduğu, Anayasa Mahkemesinin görevinin kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibaret olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığı, inceleme yetkisinin sınırlı olduğu ve bir temyiz mercii gibi hareket ederek derece mahkemesi kararlarını her yönüyle hukuka uygunluk denetimine tabi tutmayacağına dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 46. maddesine gerçek değerin kamulaştırma bedeli olarak ödenmesi mülkiyetten yoksun bırakılan malikler için anayasal bir güvencedir. Bu madde ışığında Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre müdahalenin ölçülü olabilmesi için gerçek değerin ödenmesini sağlayabilmek için gerekli usule ilişkin güvencelerin etkili bir biçimde uygulanması ve mahkemelerin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gerçek değeri belirlemeleri gerekir.

13. Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde öncelikle gerçek kamulaştırma bedelinin emsal karşılaştırma yöntemine göre belirlendiği kamulaştırma davalarında başvuru konusu taşınmazla benzer özellikleri taşıyan taşınmazların hesaplamaya esas alınması gerektiğini vurgulamak gerekir. Somut olayda da mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda emsal alınan taşınmazın başvuru konusu taşınmaza benzeyen ve farklılaşan özellikleri ortaya konularak başvuru konusu taşınmazın emsal taşınmaza göre 1,15 katı değerli olduğu belirtilerek taşınmazın metrekare değerinin 217 TL olduğu tespit edilmiştir. Ancak başvurucuların, konumu ve imar durumu itibarıyla başvuru konusu taşınmazla daha çok benzer özellikler gösteren ve Yargıtay denetiminden geçen kamulaştırma davasına da konu olmuş 1614 parsel numaralı taşınmazın dikkate alınmadığı iddiasının değerlendirilmediği anlaşılmaktadır. Emsal alınması gerektiği iddia edilen anılan taşınmazın metrekare değerinin 385 TL olarak kabul edildiği gözönünde bulundurulduğunda başvuru konusu taşınmazın metrekare değerinin 217 TL kabul edilmesinin kamulaştırma bedelini önemli oranda etkilediği aşikârdır. Dolayısıyla kamulaştırma bedelini önemli oranda etkileyen başvurucuların itirazlarının ilgili ve yeterli gerekçeyle değerlendirilmemesi Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen gerçek değerin belirlenmesi süreci bakımından başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

14. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

15. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi ile yargılamanın yenilenmesine ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

16. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

17. Öte yandan mülkiyet hakkı yönünden ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 5. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/444, K.2016/145) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.