Dolandırıcılık Olaylarında Artma

Kamuoyunda 11. Yargı Paketi olarak bilinen kanun teklifinde dolandırıcılık başta olmak üzere bazı mali suçların önlenmesi ve soruşturulmasına ilişkin önemli değişiklikler yapılması hedeflenmektedir. Bu değişiklik önerileri, kamuoyu tarafından yakından takip edilmekte ve tartışılmaktadır.

Gerçekten de dolandırıcılık suçunun, artma eğiliminde olduğu bilinen bir gerçektir. Kriminolojide karanlık sayı olarak ifade edilen mağdurların, resmi makamlara başvurmadığı olaylar bir kenara bırakılıp adli istatistiklere bakıldığında dolandırıcılık olaylarının arttığı görülmektedir. 2024 yılına ait istatistikler incelendiğinde ceza mahkemelerinde bakılan TCK m.157 ve m.158’de düzenlenen dolandırıcılık suçu dosyalarında 2023 yılı ile mukayese edildiğinde suç sayısının %41 arttığı belirtilmektedir (Adalet İstatistikleri 2024, s. 8).[1]

Bu doğrultuda 2024 yılı içinde dolandırıcılık suçundan işlem yapılan şüpheli ve dosya sayılarına da bakılması gerekir. Yıl içinde toplam 1.093.046 dosya, 1.573.400 şüpheli ve 3.057.973 suç hakkında soruşturma işlemi yapılmıştır. Bu dosyalardan 558.684 dosya, 964.256 şüpheli ve 1.788.961 suç geçmiş yıllardan devrederken 2024 yılı içinde 534.362 dosya, 609.144 şüpheli ve 1.269.012 suç hakkında işlem yapılmıştır (Adalet İstatistikleri 2024, s. 69).

Soruşturma aşaması sonunda 443.810 suç hakkında kovuşturmaya yer olmadığı (takipsizlik) kararı, 452.598 suç hakkında kamu davası açıldığı, 340.012 suç hakkında diğer kararlar (yetkisizlik, görevsizlik, birleştirme, fezleke, başka büroya gönderme vb. karar türleri) verildiği belirtilmektedir (Adalet İstatistikleri 2024, s. 73).

Yargılama sonucunda 68.884 dosya, 45.411 sanık, 96.233 suç hakkında mahkumiyet kararı, 16.286 dosya, 13.957 sanık, 19.460 suç hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı, 26.541 dosya, 31.474 sanık, 44.142 suç hakkında beraat kararı, 7.834 dosya, 9.418 sanık, 22.151 suç hakkında diğer kararlar (düşme, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi vb. kararlar) verilmiştir (Adalet İstatistikleri 2024, s. 101). Sayılardan anlaşılacağı üzere dolandırıcılık suçlarında soruşturma yapılan dosya, şüpheli ve suç sayısı ile mahkumiyet ve HAGB kararları arasında çok büyük fark bulunmaktadır.

Dolandırıcılık suçlarının soruşturma ve kovuşturma süreçleri de zaman alabilmektedir. Cumhuriyet başsavcılıklarında dolandırıcılık suçlarının ortalama görülme süresi 2023 yılında 420 gün 2024 yılında 415 gün olarak tespit edilmiştir (Adalet İstatistikleri 2024, s. 14). Ceza mahkemelerinde de bu süre 2023 yılında 331 gün, 2024 yılında 313 gün olarak tespit edilmiştir (Adalet İstatistikleri 2024, s. 23).

Dolandırıcılık Faillerinin Tespiti ve Mağduriyetin Giderilmesinde Yaşanan Zorluklar

Yukarıdaki bilgiler ışığında ülkemizde dolandırıcılık suçunun bir toplumsal sorun haline geldiğini söylemek mümkündür. Şüpheli sayısı ve suç sayısına bir de mağdur sayıları eklendiğinde ortaya çıkan tablonun, toplumun önemli bir kesimini etkilediği görülmektedir. Bu suçla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda mahkum edilme oranının oldukça düşük kaldığı görülmektedir.

Genel olarak adli sürecin işleyişinde mağdur açısından birçok belirsizlik bulunmaktadır. Mağdur; suç ihbarında bulunmasına rağmen fail yakalanmayabilir, mağdur istemesine rağmen fail tutuklanmayabilir, dava bekleyebilir veya düşebilir, delil yetersizliğinden fail beraat edebilir veya cezalandırılmayabilir, cezalandırılsa bile hafif bir ceza alabilir ya da uğradığı zarar tam anlamıyla telafi edilmeyebilir. Dolandırıcılık suçlarının soruşturma ve kovuşturma süreci tüm bu riskleri bünyesinde haylice barındırmaktadır.

Telefon yoluyla dolandırıcılık, kaparo dolandırıcılığı, bilişim yoluyla dolandırıcılık gibi onlarca dolandırıcılık türü her geçen gün daha fazla insanı mağdur etmektedir. Suçun asıl mağdurlarının yanı sıra, profesyonel bir şekilde suç işleyen dolandırıcılar resmi makamların soruşturma esnasında toplayabilecekleri kayıtlı işlemleri de başkaları üzerinden gerçekleştirmektedir. Örneğin telefon hattını başkası adına çıkartmakta veya başkasının hattını kullanmakta, mağdurdan elde ettiği haksız kazancı başkasının banka hesabına havale ederek kendi kimliklerini gizlemektedir.

Dolandırıcılık suçlarının cezai yönü bir tarafa hukuki sorumluluk yönü de oldukça sorunludur. Dolandırıcılık suçlarında mağdurların öncelikli hedefi, failin cezalandırılmasını sağlamak olmayıp uğradığı maddi zararın bir an önce giderilmesine yöneliktir. Oysaki failler, mağdurdan elde ettikleri haksız kazancı çok kısa süreler içinde birden fazla hesaba havale ederek, işlemlere iyi niyet görüntüsü kazandırmakta, hesabını kullandıran üçüncü kişileri de işin içine katarak olayın çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. Mahkemeler, özellikle son dönemde hesaplarını bu kişilere kullandıran kişilere suçun manevi unsuru (kast) olmadığından dolayı beraat kararı vermektedir. Ancak gerçek failler, kim oldukları bile bulunamadan hayatlarına haksız kazançtan elde ettikleri refah içinde devam etmektedir. Dolayısıyla uzun bir ceza yargılamasının sonucunda mağdur hiçbir şey elde edememektedir.

Dolandırıcılık suçunda hile unsuru ile özel uyuşmazlık da birbirine karışabilmektedir. Bir işlemin gerçekten alım satım ilişkisinden veya başka bir hukuki ilişkiden mi yoksa dolandırıcılık amacıyla mı yapıldığı bu suçlarda maddi gerçeğe ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Örneğin kaparo alıp ev göstermeyen (sözleşme ilişkisine aykırı hareket eden) bir emlakçı ile aynı ev için birden fazla kişiden kaparo toplayan (dolandırıcılık kastıyla hareket eden) bir kişinin ayırt edilmesinde sadece olayın somut koşulları değil, failin daha önce benzer davranışlarda bulup bulunmadığı, fail hakkında karakter delilinin de hesaba katılması gerekmektedir. Tüm bu hususlar dolandırıcılık suçlarında kişinin gerçekten mağdur olup olmadığını veya iddia edilen suçun gerçekten işlenip işlenmediğini gündelik hayat akışı içinde o anda tespit etmeyi zorlaştırmaktadır.

Dolandırıcılık olaylarının artması, haksız kazanç tutarlarının yüksek meblağlara ulaşması, başkasına hesap kullandıranlara beraat kararı verilmesi, telefon hatlarının üçüncü kişilere (özellikle yabancılara) ait olması bu suçu işleyenlere devletin yeterli düzeyde ceza uygulamasını zorlaştırmakta, suç faillerine boşluklardan faydalanma imkanı vermektedir. Bu sorunların üstesinden gelmek adında yeni düzenlemeler yapılması gerektiği açıktır.

Kamuoyu ile paylaşılan bilgilere göre 11. Yargı Paketi’nde bu amaçla bazı düzenlemelerin yapılması planlanmaktadır. Hali hazırdaki taslağa göre dolandırıcılık suçlarıyla ilgili yapılması hedeflenen önemli değişikliklerin özeti şöyledir.

Hesabını Başkasına Kullandırma

TCK’ya eklenecek maddeyle kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlamak amacıyla kendisine veya başkasına ait banka veya kredi kartı gibi ödeme araçlarını ya da ödeme hizmeti sağlayıcıları veya kripto varlık hizmet sağlayıcıları nezdinde bulunan hesabın kullanılmasını sağlayan zorunlu bilgileri veya araçları başkasına verme fiillerinin suç olarak cezalandırılması önerilmektedir. Yapılması hedeflenen bu değişiklikle ödeme araçları veya hesap bilgilerinin dolandırıcılık suçuna iştirak edilmesi suretiyle kullanılması veya kullandırılması gibi durumlarda fiil, dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirileceği, dolandırıcılık suçuna yönelik herhangi bir iştirak durumunun bulunmaması halinde ise bu maddeye göre cezalandırma yapılması amaçlanmaktadır. Ancak bu gerekçe incelendiğinde hesapçılarda dolandırıcılık suçu kastı olup olmadığına yönelik tartışmaların yine geçerli olacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca bu suçun işlenmesi için özel kast (haksız bir menfaat sağlamak) koşulu aranması da hedeflenen caydırıcılığı sağlamayabilir. Çünkü hesapçıların elde ettikleri haksız menfaati ispatı da yeni tartışmalara yol açabilir. Dolayısıyla bu suçun oluşumu için genel kast yeterli olmalıdır, hesabını kasten başkasına kullandırma fiili başlı başına bir suç oluşturmalıdır.

Diğer bir noktada eklenmesi planlanan bu suç ile 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun m. 15’de yer alan suç arasındaki ilişkidir. Bu haliyle kanunun yürürlüğe girmesi durumunda gerçek içtima kuralı uygulanması gerekir. Hali hazırda yürürlükte bulunan bu düzenlemenin dolandırıcı kastı olmadığı için beraat eden hesapçılara uygulanıp uygulanamayacağı da yeniden değerlendirilmelidir.

Şüpheli İşlem Yapan Hesapların Askıya Alınması ve Elkoyma

Kamuoyunda çok tartışılan bir değişiklik teklifi, dolandırıcılık suçlarında soruşturma evresine ilişkindir. Teklifte 5549 sayılı Kanun m. 19/A’da yer alan tedbire benzer bir şekilde dolandırıcılık suçlarında hesabın askıya alınması tedbiri düzenlenmektedir. Bu tedbir nitelikli hırsızlık (madde 142-2-e), nitelikli dolandırıcılık (madde 158-1-f ve l) ile banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması (madde 245) suç soruşturmalarında uygulanması öngörülmektedir. Dolayısıyla tüm suçlarda bu tedbir uygulanamayacaktır. Askıya alma işlemi üç güne kadar yapılacaktır. Buna karar verme yetkisi de banka, ödeme hizmeti sağlayıcısı veya kripto varlık hizmet sağlayıcısında olacaktır. Askıya alma işlemi ve hesap hareketleri, ilgili mali kurum tarafından tüm bilgi ve belgelerle birlikte derhal Cumhuriyet başsavcılığına bildirilecektir. Askıya alma işlemi ayrıca hesap sahibine de bildirilecektir. Hesap sahibi, askıya alma işleminin kaldırılması için Cumhuriyet başsavcılığına başvurabilecektir.

Askıya alma işlemi yapılmadan suça konu menfaatin başka bir mali kuruma transfer edildiğinin tespit edilmesi halinde bu durum, askıya alma işleminin yapılabilmesi için tespit eden kurum tarafından ilgili mali kuruma gecikmeksizin bildirilecektir. Mali kurum tarafından askıya alınan veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine askıya alınan hesapta bulunan suça konu menfaate hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle askıya alma süresi içinde elkonulabilecektir. Bu madde hükümlerine göre elkoyma işlemi yapılabilmesi bakımından 128 inci maddede belirtilen rapor alma şartı aranmayacaktır. Burada rapor aranmaması koşulu, süreç boyunca rapor alınmayacağı anlamına gelmemelidir. Gerekiyorsa şüpheli veya mağdurun talebi üzerine veya resen soruşturma evresinde rapor talep edilebilir.

Bu düzenleme, dolandırıcılık suçlarında mağduru korumak amacıyla yapılmış çok önemli bir düzenlemedir. Bankalar ve diğer finans kuruluşları, dijital bankacılık işlemleri esnasında ortaya çıkabilecek dolandırıcılık riski taşıyan işlemleri belirlemek ve bunları önlemek için gerekli tedbirleri almalıdır. Bankalar, güven kurumlarıdır. Dolandırıcılık işlemleri, bu güveni sarsmakta veya kötüye kullanmaktadır. Mağdur olduğunu anlayan vatandaşlar, şüpheli işlem bildirimlerini internet bankacılığı, mobil bankacılık veya müşteri hizmetleri aracılığıyla hızlıca bildirebilmelidir. Her ne kadar kanunda bu hususta bir açıklık olmasa da mağdurlar, bankayı harekete geçirebilmelidir. Bu olaylarda mağdurun ilk olarak kolluğa veya savcılığa başvurması, bankalara savcılık talimatıyla talep iletilmesi çoğu zaman gecikmelere neden olmakta ve bu esnada suç işleyenler, zaten haksız kazancın izini çoktan kaybetmeyi başarmaktadır. Dolayısıyla haksız kazancın dolandırıcılara geçtiği andan itibaren en kısa sürede şüpheli işlem bildiriminin önü açılmalı, gerekiyorsa 112 Acil Çağrı Merkezlerine banka ve diğer finans kurumlarıyla 7/24 irtibatlı dolandırıcılıkla ilgili özel bir kısım oluşturulmalıdır.

Dolandırıcılıkla mücadelede kolluk yetkilerinin de gözden geçirilmesi gerekir. Kanunda kolluğa ilişkin bir düzenleme yapılmaması büyük bir eksikliktir. Kolluk kendisine yapılan suç ihbarlarını, soruşturmayla ilgili temel bilgileri ve talepleri de aynı şekilde hızlıca banka ve diğer finans kurumlarına iletebilmelidir. En basitinden IBAN numarası üzerinden kişinin kimlik bilgilerini tespit edebilmeli, hesap hareketlerine hızlı bir şekilde erişebilmelidir. Kolluk tarafından yapılan bu incelemelerin log kayıtları tutulmalıdır.

Telefon Hatlarına İlişkin Sınırlamalar

Bir diğer sorun da telefon hatlarına ilişkindir. Gerek kişilerin rızaları dışında yapılan abonelikler, sahte ve açık hat olarak bilinen hatlar, dolandırıcılıktan teröre pek çok suçun işlenmesinde araç olarak kullanılmaktadır. Soruşturma ve kovuşturmalarda bu hatların gerçek kullanıcısına ve dolayısıyla suç faillerine ulaşılmasında yaşanan güçlükler, caydırıcılığı engellemektedir. 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’na yapılacak eklemeyle hat aboneliklerine ilişkin yeni düzenlemeler yapılması amaçlanmaktadır. Üç ayda bir tüm abonelerin ölüm, tüzel kişiliğin sona ermesi ve sınır dışı edilme gibi hallerle aktifliğinin sona erip ermediğini teyit edilmesi, teyit edilemeyen abonelere ait hatların elektronik haberleşme şebekesiyle bağlantısı kesilecektir. Gerçek veya tüzel bir kişi adına açılabilecek hat sayısı sınırlandırılabilecektir. Yabancı uyruklu gerçek kişilere ait mobil haberleşme hatlarına özgü numara tahsis edilebilecektir. Yine aynı kanuna yapılacak eklemeyle adına kayıtlı mobil haberleşme hattını belirlenen sınırlamalara aykırı bir şekilde kullanması amacıyla başkasına veren gerçek veya tüzel kişiye idari para cezası öngörülmektedir. Başka bir düzenlemede bu hatlara ilişkin olarak bağlantının kesilmesidir. Yukarıda sayılan üç suç tipinde kullanıldığı tespit edilen mobil haberleşme hattının bağlantısı, yürütülen soruşturma kapsamında hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine mobil haberleşme hizmeti sunan işletmeci tarafından kesilecektir.

Bazı durumlarda mağdurlar, dolandırıcılık olayı henüz teşebbüs aşamasındayken mağdurlar tarafından fark edilebilmektedir. Böyle durumlarda da şüphelilerin yakalanması amacıyla hızlı bir şekilde sinyal tespiti yapılması mümkündür. Bu konuda CMK m. 135/5’deki düzenleme yeterli olup sürecin işleyişini hızlandıracak çözümler geliştirilebilir.

Sonuç

Dolandırıcılık suçları sürekli değişen, dinamik bir yapıya sahip olsa da mevcut sorunlar karşısında bu haliyle kanun değişikliği teklifinin dolandırıcılık suçlarıyla mücadelede etkinliği, artıracağını söylemek mümkündür. Özellikle telefon hatları ve banka hesaplarının en kısa sürede askıya alınabilmesi uygulama açısından hayati önem taşımakta, organize ve planlı bir şekilde dolandırıcılık yapanların hareket kabiliyetini kısıtlayacağı muhakkaktır. Dolayısıyla finans kurumlarına ve savcılıklara verilen hesabı askıya alma yetkisi, meşru şekilde edilmiş bir mülkiyet hakkını kısıtlamamaktadır. Aksine hileli işlemlerle elde edildiği yönünde makul şüphe bulunan mülkiyet kazanımını engellemektedir. Dolayısıyla bu tedbir, haklı mülkiyet hakkını korumakta, haksız mülkiyet edinimini engellemektedir.

Ceza hukukunun ikincilliği ilkesine uygun olarak dolandırıcılık suçlarıyla mücadelede uygulama açısından alınabilecek daha fazla idari tedbir olduğunu da belirtmek gerekir. Örneğin dolandırıcılık veya diğer mali suçların işlenmesinde kullanılan hesap sahiplerinin anlık havale/EFT çıkışı yapmaları kısıtlanabilir, belirli bir tutarın üstü (mesela 10 bin TL) üzeri çıkışlarda ilk altı ay boyunca 1 hafta bekleme zorunluluğu, ikinci defa böyle bir kullandırma durumunda 1 ay bekleme zorunluluğu ve üçüncü defa kullandırmada banka hesabı açması kısıtlanabilir (zorunlu durumlarda sadece resmi ödemeler için bir hesap bulundurması serbest olmak koşuluyla). Bu tedbirler bankacılık sistemini kötüye kullanmayı önemli düzeyde önleyebilir. Benzer bir sınırlama da telefon hatları için yapılabilir.

Doç. Dr. Enver KAŞLI

-------------

[1] Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, (2025), Adalet İstatistikleri 2024, “https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/7042025092455Adalet_%C4%B0statistikleri_2024%20T%C3%BCrk%C3%A7e_Ingilizce.pdf” sitesinden erişim sağlanmaktadır.