Bu kapsamda devlet, meşru olarak başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkına saygı ile bağdaşmayan bazı davranışların cezalandırılmasını gerekli görebilir. Devletin başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı ile bağdaşmayan saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda belli bir takdir payı vardır.
Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasında halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen aşağılanmasını suç olarak düzenlemiş olup bu suçla korunan hukuksal değerlerden birisi de başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkıdır. Kanun koyucu bu bağlamda ifade özgürlüğünün başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı hakkı üzerindeki etkilerini dikkate alarak bu konularda ifade özgürlüğü sınırlarını aşan eleştirilerin cezalandırılmasını öngörmüştür.
Bununla birlikte bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanmadığı denetlenmelidir. Buna ek olarak müdahalenin orantılı olup olmadığına istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik durumu kontrol edilerek karar verilmelidir.
Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; dinî inançlar bağlamında meseleye yaklaşıldığında kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur. Bununla birlikte çatışan hakların dengelenmesinde ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın ele alınması da dengelemede önemli bir unsurdur.
Kural olarak demokratik bir toplumda saygı gösterilen dinî inanç ya da sembollere karşı uygun olmayan saldırıların önlenmesi ve hatta gerektiğinde cezalandırılması, alınan tedbirlerin izlenen meşru amaçlarla orantılı olması koşuluyla gerekli görülebilir. Bu konuda derece mahkemelerinin belli bir takdir payı söz konusudur. Ancak bu takdir payı sınırsız olmayıp ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin ikna edici bir biçimde gerekçelendirilmesi gerekir. Anılan takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
İlgili Kararlar:
♦ (Mehmet Emre Döker, B. No: 2015/486, 19/9/2018)
♦ (Ufuk Çalışkan, B. No: 2015/1570, 7/3/2019)
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET EMRE DÖKER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/486) |
|
Karar Tarihi: 19/9/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Yücel ARSLAN |
Başvurucu |
: |
Mehmet Emre DÖKER |
Vekilleri |
: |
Av. Emre Baturay ALTINOK |
|
: |
Av. Zeynep MAHMUTOĞLU |
|
: |
Av. Hilal BERBER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir internet sitesinde açıklanan dinî değerlere yönelik sözler nedeniyle verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1978 doğumlu olup İstanbul’da ikamet etmektedir. Başvurucu -kendi beyanına göre- Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği ve Mağaracılık Federasyonu Yönetim Kurulu üyesidir.
10. Mağaracılık Federasyonunun (Federasyon) internet sitesinde başvurucunun ismi 2014-2015 yıllarında Federasyonun Yönetim Kurulu üyesi olarak belirtilmektedir.
11. Başvurucu, 29/6/2005 tarihinde www.eksisozluk.com (Ekşi Sözlük) isimli internet sitesinde “Hz. Muhammed” başlıklı yazıya, "speolog" (Rumence'de mağara araştırmacısı, İngilizce'de ise "speleologist") rumuzuyla bir yorum yazmıştır. Ekşi Sözlük internet sitesi 1999 yılında kurulmuş olup üzerinde her türlü kavram ve konu hakkında kayıtları olan yazarların yorumlarını içeren katılımcı sözlük formatında tasarlanmış olan bir ağ sayfasıdır. Kayıtlı kullanıcıların açılan başlıklara yazdıkları yorumlarla oluşturulmuş olan bu sözlükte, yazarların yazmış oldukları yazılar sözlük kuralları dâhilinde kontrol edilir ve bir yazının uygunsuz bulunması durumunda moderatörler tarafından gönüllü sözlük üyelerinin iş birliği ile silinir. Sitede girilen bilgilerin doğru olması, ansiklopedik olması ya da tarafsız olması gibi zorunluluklar bulunmamaktadır. Bazı başlıkların altında tanım cümleleri hâlinde olan ve web forumlarındaki yazılara benzeyen karşılıklı tartışmalar da yer almaktadır. Kişiler belli sayıda yorum yazdıktan sonra onay verilmesi hâlinde siteye yazar olarak kabul edilirler. Başvurucu da bu sitede yazar olarak aşağıdaki yorumu yapmıştır:
“"bkz. Mağaracı, Edit: kötülemeden önce bi tıklayıp okuyun yahu, kötü bir sey mi dedik? Nedir bu heyecan, sakin olun canlar, herbiseyi tabulastırmayın hemen, Kendisi benden iyi bir magaracıdır, zira magaracılıkta tecrübe ölçütlerinden biri, magara içinde kalma saatidir, her seyden önce senin benim gibi bir insandır, bu da sanırım kendisinin senelerce anlatmaya çalıştığı bir şeydir, sakalına hırkasına tapanlara duyurulur, bkz. Hira mağarası."
12. Başvurucu, yazdığı yorum içinde “bkz. Mağaracı” şeklinde verilen linke tıklandığında "Mağaracı" başlığıyla açılan sayfaya 24/6/2005 tarihinde aşağıdaki entryyi (girdi/yorum) eklemiştir:
"neşeli insanlar su kenarına gitsinler, eğlenmek isteyen insanlar dağlara çıksınlar, erdemli olmak isteyenler ise mağaralara gitsinler. konfüçyus"
13. Yapılan bir şikâyet üzerine açtığı soruşturma sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan cezalandırılması talebiyle 29/7/2013 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianame, başvurucu dışında aynı sitede yorum yazmış olan birçok süpheliyi de kapsamaktadır. İddianamede başvurucunun ve diğerlerinin yazdığı yazıların ulusal mevuzatta ve uluslararası sözleşmelerde korunan düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde açıklanmış bir eleştiriden ziyade, insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir katkıda bulunmayan ve yeryüzünde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun mensubu olduğu üç büyük dinin ortak değerleri olan Allah, peygamber, cennet, cehennem, Kuran, İncil gibi kavramlara yönelik hisleri nedensiz yere incitecek şekilde dinî değerleri aşağılamak kastıyla yazıldığı ve yazıların kamu barışını bozmaya elverişli olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucu hakkındaki dava İstanbul (Kapatılan) Anadolu 32. Sulh Ceza Mahkemesinde görülmüştür. Davada aynı internet sitesinde aynı veya farklı başlıklar altında yorum yazan kırk kişi yargılanmıştır.
15. Mahkeme 15/5/2014 tarihinde, başvurucunun internet sitesinde yazdığı yazının tarihinin 31/12/2011 tarihinden önce olması nedeniyle 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
16. Başvurucunun karara yaptığı itiraz İstanbul Anadolu 13. Asliye Ceza Mahkemesince 16/7/2014 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 10/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 9/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" kenar başlıklı 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasışöyledir:
"(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
19. 6352 sayılı geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaataçıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,
...
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin(Sözleşme) 9. maddesi, dinî duygulara saygı gösterilmesi hakkını da koruma altına almaktadır (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, B. No: 13470/87, 20/9/1994, § 47).
21. AİHM, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamaların demokratik bir toplum için gereklilik arz edip etmediğini incelerken Sözleşmeci devletlerin belirli bir takdir marjını haiz olduklarını fakat bunun sınırsız olmadığını daha önce pek çok defa belirtmiştir (Wingrove/Birleşik Krallık, B. No: 17419/90, 25/11/1996, § 53). AİHM, dinî kanaatlere yönelik saldırılar bakımından başkalarının haklarının korunması noktasındaki ihtiyaçlarla ilgili bir Avrupa standardının olmadığı tespitini yapmıştır. Bu nedenle devletler ahlak veya din gibi konulardaki samimi kişisel inançlara yönelik saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda daha geniş bir takdir marjına sahiptir. Ancak ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın Sözleşme ile uyumu konusunu nihai olarak karara bağlama yetkisi AİHM'indir. AİHM, bu yetkisini davanın koşulları altında müdahalenin demokratik bir toplumda sosyal bir ihtiyaç baskısına karşılık gelip gelmediğini ve izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığını değerlendirmek suretiyle kullanacaktır (Wingrove/Birleşik Krallık, § 58; Otto Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 50;Aydın Tatlav/Türkiye, B. No: 50692/99, 2/5/2006, §§ 24, 25).
22. AİHM; ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun vazgeçilmez temel taşlarından, toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biri olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen bilgi ve düşünceler için değil aynı zamanda devlet veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu, demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49). AİHM'e göre, dinî bir çoğunluğa veya azınlığa mensup olduklarına bakılmaksızın dinî inançlarını gösterme özgürlüğünü kullanmayı seçen kişilerin her türlü eleştiriden muaf tutulmayı beklemeleri makul görülemez. Bu kişiler, dinî inançlarının başkalarınca inkârını ve hatta diğer kişilerce kendi inançlarına hasım olan doktrinlerin propagandasının yapılmasını kabul etmek ve hoş görmek durumundadırlar (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47).
23. AİHM'e göre bir devlet meşru olarak başkalarının düşünce, vicdan ve dinlerine saygı ile bağdaşmayan -haber ve fikirlerin iletilmesi de dâhil olmak üzere- bazıtutumların cezalandırılmasını amaçlayan tedbirler alınmasını gerekli görebilir (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47). İlke olarak derin saygı duyulan dinî hususlara yönelik yakışıksız saldırıların cezalandırılması gerekli görülebilir (İ.A./Türkiye, B. No: 42571/98, 13/9/2005, § 24). Bununla birlikte AİHM, Sözleşme ile getirilen kısıtlamanın ve yapılan müdahalenin olayların koşulları dikkate alındığında sosyal bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının ve öngörülen meşru amaçla orantılı olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Wingrove, § 53).
24. AİHM; somut başvuruya benzer başvurularda ifade özgürlüğü ile düşünce, vicdan ve dinine uygun bir biçimde saygı gösterilmesini isteme hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiğini belirtmektedir (İ.A./Türkiye, § 27; Otto Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; Ekşi Sözlük isimli internet sitesinde yaklaşık on yıldır yorum yapan (entry giren) biri olduğunu, profesyonel mağaracılığı aktif olarak sürdürdüğünü ve yorumunda geçen mağaracı ifadesinin dağcı veya yüzücü gibi sportif faaliyet yapan bir kişiyi betimlediğini öne sürmüştür. Yaptığı yorumda yer alan sözlerinin hakaret ya da aşağılama içermediğini belirten başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Başvurucu; anılan sitede binden fazla yorumunun bulunduğunu, hangi eylemi nedeniyle suçlandığının kendisine bildirilmeksizin ifadesinin alındığını, isnat edilen suç ve suç konusu eylemini iddianameden öğrendiğini belirtmiştir. Yine celseler arasında kısa süre tanınmış olması nedeniyle savunma hazırlaması için yeterli süre verilmediğini, yargılamanın çok kısa sürede bitirildiğini ve Mahkemenin hiçbir inceleme ve araştırma yapmaksızın hüküm tesis ettiğini iddia etmiştir.
28.Başvurucu; ilk derece mahkemesi kararında her bir sanığın yaptığı birçok farklı yorum nedeniyle yargılandığını, farklı eylemler için farklı gerekçeler tesis edilmesi gerekirken suçun nasıl oluştuğunun açıklanmadığını öne sürmüştür. Başvurucu, yorumlarının aşağılayıcı niteliği haiz olup olmadığının hiçbir şekilde tartışılmadığını belirterek hem ilk derece mahkemesi kararının hem de itirazın reddine ilişkin kararın gerekçesiz olduğunu ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına yer verilmiş; başvurucunun yorumunun kamusal tartışmaya ne şekilde bir katkı sunduğu konusunda yeterli bir açıklamada bulunmadığına işaret edilerek mağaracı ifadesinin aşağılama gayesiyle yapıldığının çok açık olduğu ifade edilmiştir. Bakanlık tarafından, yapılacak değerlendirmede kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesi ve başvurucunun adli siciline herhangi bir sabıka kaydının işlenmemiş olmasının da gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilerek başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale olmadığı ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmemesi nedeniyle başvurunun reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü ifade özgürlüğüne ilişkin olduğundan iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
31. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, ... başkalarının şöhret veya haklarının ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa Mahkemesi içtihadında, kovuşturmanın ertelenmesi kararlarının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; sonraki bir karar için bkz. İrfan Sancı, B. No: 2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44). Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında, internet sitesinde yaptığı yorumlar nedeniyle yapılan yargılamada kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmiştir. Başvurucunun Ekşi Sözlük'ün aktif üyelerinden olduğu nazara alındığında söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığı sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
36. 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
37. Anayasa'nın 24. maddesinde yer verilen din ve vicdan özgürlüğü Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi bulunmaktadır (Tuğba Arslan, [GK], B.No: 2014/256, 25/6/2014, §§ 51, 52; İhsan Taş, B. No: 2014/11255, 21/11/2017, § 32). Bu kapsamda devlet, meşru olarak başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkına saygı ile bağdaşmayan bazı davranışların cezalandırılmasını gerekli görebilir. Devletin başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı ile bağdaşmayan saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda belli bir takdir payı vardır.
38. Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasında halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen aşağılanmasını suç olarak düzenlemiş olup bu suçla korunan hukuksal değerlerden birisi de başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkıdır. Kanun koyucu bu bağlamda ifade özgürlüğünün başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı hakkı üzerindeki etkilerini dikkate alarak bu konularda ifade özgürlüğü sınırlarını aşan eleştirilerin cezalandırılmasını öngörmüştür (İhsan Taş, § 34). Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yargılamada verilen kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararın başkalarının haklarının korunması ve kamu düzeninin korunması yönünde meşru amaçlar taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
39. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42-43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
40. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72;AYM, E.2018/69, K.2018/47, K.T. 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, K.T. 29/11/2017, § 18).
41. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
42. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).
43. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
44. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(3) İfade Özgürlüğünün Kapsamı
45. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü; siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 40). Bu itibarla bir siyasetçinin kamuoyuna aktardığı görüşleri başkaları açısından değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır (Kemal Kılıçdaroğlu, § 52).
46. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; dinî inançlar bağlamında meseleye yaklaşıldığında kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur. Bununla birlikte çatışan hakların dengelenmesinde ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın ele alınması da dengelemede önemli bir unsurdur.
47. Başvurucunun internet sitesinde yaptığı yorumlar başkalarınca değersiz ya da yararsız görülse bile demokratik toplumun gelişimi için gerekli olan ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Bu özgürlüğün başkalarının haklarının korunması kapsamında sınırlanması mümkün olduğundan somut olayda başvurucunun yaptığı yorumlar nedeniyle yargılanarak hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesinin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususu ifadelerin içeriği, başvurucunun konumu, bu ifadelerin başkalarının hakları ve kamu düzeni üzerindeki etkisi ve alınan tedbirlerin sosyal bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediği dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
48. Kural olarak demokratik bir toplumda saygı gösterilen dinî inanç ya da sembollere karşı uygun olmayan saldırıların önlenmesi ve hatta gerektiğinde cezalandırılması, alınan tedbirlerin izlenen meşru amaçlarla orantılı olması koşuluyla gerekli görülebilir. Bu konuda derece mahkemelerinin belli bir takdir payı söz konusudur. Ancak bu takdir payı sınırsız olmayıp ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin ikna edici bir biçimde gerekçelendirilmesi gerekir. Anılan takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (İhsan Taş, § 41).
49. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak olmayıp söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından doğruluğunu denetlemektir (Eyüp Hanoğlu, B. No: 2015/13431, 23/5/2018, § 41).
(4) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvurucunun yorum yaptığı www.eksisozluk.com isimli sitede "Hz. Muhammed" başlığı altında birçok yorum yapılmıştır. Başvurucu, yorumunun üzerine "bkz. Mağaracı", altına da "bkz. Hira mağarası" şeklinde atıflar eklemiştir. Söz konusu internet sitesi, güncel siyasal, sosyal ve kültürel olaylar ve haberler de dâhil birçok konuda kayıtlı kullanıcılar tarafından farklı rumuzlar altında yorumların yapıldığı popüler bir forum sitesidir. Bu sitede yapılan yorumların altında, üstünde ya da içinde konuyla ilgili kelime ya da kelime grupları verilerek okuyucular forumun ilgili sayfalarına ve yorumlara yönlendirilmektedir. Bu yöntem anılan sitede sıklıkla kullanılmaktadır. Başvurucu da bu sitenin kayıtlı kullanıcısı olarak yorumuna atıf linkleri ekleyerek İslam dininin peygamberi olan Hz. Muhammed hakkında yorum yazmıştır.
51. Başvurucu, yorumunda Hz. Muhammed'in kendisi gibi mağaracı olduğunu belirtmiş; devamında ise Hz. Muhammed’in her şeyden önce insan olduğunu ifade etmiş ve “sakalına ya da hırkasına tapanlara duyurulur” şeklindeki Hz. Muhammed’in sakalı ya da hırkasına kutsallık atfeden kişilere dönük eleştirel bir ifade kullanmıştır. Başvurucunun yorumunda kendisinin mağara araştırmacısı olması ve Hz. Muhammed’in Hira Mağarası'nda inzivaya çekilmesi olgularını analoji (benzeşim) yoluyla yorumladığı anlaşılmaktadır.
52. Başvurucu, mağaracılıktan yola çıkarak Hz. Muhammed’in de kendisi gibi insan olduğunu vurgulamış; tarihte Hz. Muhammed’in mağarada geçirdiği sürenin günümüzde mağaracılıkta kriter alındığını belirterek bu durumu yorumuna dayanak olarak kullanmıştır. Yine yorumunun üstündeki atıf linkine tıklandığında ulaşılan internet sayfasında başvurucunun mağaracılıkla ile ilgili diğer bir yorumu karşımıza çıkmaktadır. Başvurucu, söz konusu diğer yorumunda Konfüçyus'un sözünü paylaşmıştır. Anılan söz neşeli insanlar, eğlenmek isteyen insanlar ve erdemli olmak isteyen insanlar için öneriler içermektedir. Anılan söze göre mağaraya gitmek erdemli olmak isteyenlerce yapılması önerilen bir tavsiyedir.
53. Dikkate alınması gereken bir diğer husus ise başvurucunun Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği ve Mağaracılık Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi ve profesyonel mağaracı olmasıdır. Başvurucu, rumuz olarak da mağara araştırmacısı anlamına gelen speolog kelimesini kullanmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun yorumunun içeriği ile uğraş alanının bağlantılı olduğu görülmektedir.
54. Başvurucunun yorumunun başkalarının hakları üzerindeki etkisi değerlendirildiğinde başvurucunun yorumu ile atıf olarak eklediği mağaracı link başlığının ilk bakışta İslam dinine mensup kişiler açısından rahatsız edici bulunmuş olabilir. Bununla birlikte başvurucunun yorumu, içeriği ve bağlamıyla birlikte değerlendirildiğinde İslam peygamberi Hz. Muhammed’e yönelik temelsiz ve yakışıksız ifadeler içerdiği söylenemez.
55. Yukarıda belirtilenler ışığında, kovuşturmanın ertelenmesi kararı ile uzun süredir söz konusu internet sitesinde yorum yazan bir kişi olan başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik üç yıl denetim altına alınması şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyeceğinden müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu 2.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
59. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
60. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul (Kapatılan) Anadolu 32. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. İfade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA ,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul (Kapatılan) Anadolu 32. Sulh Ceza Mahkemesine (E. 2013/1305, K. 2014/438) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/9/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
1. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım kişilerce, bir internet sitesinde değişik tarihlerde, Hz. Allah, Hz. Peygamberler, Cennet ve Cehennem, kutsal kitaplar ve diğer bazı dini değerler hakkında bir takım yazılar paylaşılmıştır. Başvurucunun paylaştığı yazı, "Hz. Muhammed" başlıklıdır ve “"bkz. Mağaracı, Edit: kötülemeden önce bi tıklayıp okuyun yahu, kötü bir sey mi dedik? Nedir bu heyecan, sakin olun canlar, herbiseyi tabulastırmayın hemen, Kendisi benden iyi bir magaracıdır, zira magaracılıkta tecrübe ölçütlerinden biri, magara içinde kalma saatidir, her seyden önce senin benim gibi bir insandır, bu da sanırım kendisinin senelerce anlatmaya çalıştığı bir şeydir, sakalına hırkasına tapanlara duyurulur, bkz. Hira mağarası." biçimindedir.
2. Yapılan bir şikayet üzerine harekete geçen Cumhuriyet Başsavcılığınca, bu yazılar, ulusal mevzuatta ve uluslar arası sözleşmelerde korunan düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde açıklanmış bir eleştiriden ziyade, insan ilişkilerine ve kurumsal tartışmaya hiçbir katkı sağlamayan ve yeryüzünde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun mensubu olduğu üç büyük dinin ortak değerlerine olan (Allah, peygamber, cennet, cehennem, Kuran, İncil gibi kavramlara yönelik) hisleri nedensiz yere incitecek nitelikte, dini değerleri aşağılamak kastıyla yazılmış kamu barışını bozmaya elverişli yazılar olarak nitelendirilmiş ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" kenar başlıklı 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan; "(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmü ve ilgili diğer kanun hükümleri uyarınca başvurucunun da aralarında bulunduğu yazı sorumluları hakkında dava açılmıştır.
3. Mahkemece14.1.2014tarihliduruşmadabaşvurucununsavunmasının alınmasının ardından 15.5.2014 tarihli duruşmada 3652 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi uyarınca, başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesine, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde aynı madde kapsamına giren yeni bir suç işlememesi halinde hakkındaki davanın düşürülmesine, kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olmuş şekilde yeni bir suç işlemesi halinde ise ertelenen kovuşturmaya devam olunmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucu tarafından karara itiraz edilmiş, itirazın reddedilmesinin ardından da bireysel başvuruda bulunulmuştur.
5. Başvurucu E... S… isimli İnternet sitesinde yaklaşık 10 yıldır yorum yapan (entry giren) biri olduğunu, profesyonel mağaracılığı aktif olarak sürdürdüğünü, yorumunda geçen mağaracı ifadesinin dağcı veya yüzücü gibi sportif faaliyet yapan bir kişiyi betimlediğini, yaptığı yorumda yer alan sözlerinin hakaret ya da aşağılama içermediğini, mahkemenin hiçbir inceleme ve araştırma yapmaksızın hüküm tesis ettiğini, kararda suçunun nasıl oluştuğunun açıklanmadığını, yorumlarının aşağılayıcı niteliği haiz olup olmadığının hiçbir şekilde tartışılmadığını, hem ilk derece mahkemesi kararının hem de itirazın reddine ilişkin kararın gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
6. Mahkememiz çoğunluğunca, Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği ve Mağaracılık Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olan başvurucunun mağaracılıktan yola çıkarak, Hz. Muhammed'in kendisi gibi mağaracı, her şeyden önce insan olduğunu ifade ettiği yazısında her ne kadar "sakalına ya da hırkasına tapanlara duyurulur" şeklinde Hz. Muhammed'in sakalına ya da hırkasına kutsallık atfeden kişilere dönük eleştirel bir anlatım kullanmış ise de bağlam ve içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun söz konusu yazıda kendisinin mağara araştırmacısı olması durumu ile Hz. Muhammed'in Hira Mağarasında inzivaya çekilmesi olgusunu analoji yoluyla yorumladığı, yazının İslâm Peygamberi Hz. Muhammed'e yönelik temelsiz ve yakışıksız ifadedeler içermediği, hal böyle olunca da derece mahkemesince kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmek ve üç yıl süreyle denetim altına alınmak suretiyle bir internet sitesinde yorum yazan bir kişi olan başvurucunun ifade özgürlüğüne zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmayan bir müdahalede bulunulduğu, demokratik toplum düzeninde gerekli olmayan bu müdahale ile başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu değerlendirilmiş, ayrıca başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama yapılması yoluyla giderilmeyecek manevi zararı bulunduğu tespiti yapılarak başvurucuya net 6750 lira manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
7. Dosya incelendiğinde, yukarıda belirtilenlerin dışında aşağıdaki tespitler de yapılmaktadır.
A. Başvurucu hakkında 15.5.2014 tarihinde verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararında belirtilen üç yıllık süre (çoğunluk görüşünde bu süre denetim süresi olarak değerlendirilmiştir.) 15.5.2017 tarihi itibariyle dolmuştur. Yani tersine bir bilgi dosyada bulunmadığından başvurucu hakkında açılmış olan dava 15.5.2017 tarihi itibariyle düşmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla eldeki başvurunun karara bağlandığı 19.9.2018 tarihi itibarıyla başvurucu hakkında hiç dava açılmamış hali ortaya çıkmış bulunmaktadır.
B. Olayda, başvurucu hakkında soruşturma açılmasının ardından kovuşturma aşamasına geçilmiş ise de, kovuşturma aşamasında başvurucu hakkında herhangi bir mahkûmiyet hükmü kurulması bir yana, başvurucunun yazısının (paylaşımının) suç oluşturup oluşturmadığı dahi irdelenmemiştir. Sadece başvurucuya isnat edilen suçun 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamına girip girmediği irdelenmiş, bu esnada başvurucuya isnat olunan suçun vasfı belirlenmeye çalışılmış, kapsama girdiği tespit edilince de anılan madde hükmü uyarınca kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir1. Bir başka söyleyişle, derece Mahkemesince, kanunun emredici bir kuralı uygulanmıştır2.
C. Söz konusu karar ile başvurucu, ceza alma ya da ceza infazı tehdidi altında değil, en fazla, içeriğinde ceza alma ihtimalini barındıran kovuşturmaya yeniden başlanılması tehdidi altında kalmıştır.
D. Ancak söz konusu karar nedeniyle başvurucu hakkında adli ya da idari hiç bir işlem yapılmamış, dolayısıyla söz konusu karar başvurucunun hukuksal durumu üzerinde hiç bir etki doğurmamıştır.
E. Başvurucu, söz konusu kararda belirtilen üç yıllık süre boyunca, hakkında dava açılmasına neden olan yazıyı paylaştığı internet sitesinde yazı yazmaya devam etmiştir. (Bakanlık görüşü paragraf 31)
8. Değerlendirme ve Sonuç:
Hz. Allah, Hz. Peygamberler, Cennet ve Cehennem, kutsal kitaplar ve diğer bazı dini değerler hakkında değişik kişilerce farklı görüş ve yazıların paylaşıldığı bir ortamda paylaştığı yazısının kamu düzenin korunması bağlamında hayati bir işlevi bulunan Cumhuriyet Savcılığınca soruşturmaya konu edilerek hakkında dava açılmasının ve açılan davada süreli kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilmesinin başvurucu üzerinde bir miktar etkisi bulunduğunu söylemek mümkün ise de, yaşanan süreç ve gelinen son nokta itibarıyla başvurucu üzerinde oluşan etkinin niteliği ve caydırıcılığının ağırlığı ile maddi olayın bileşenleri birlikte değerlendirildiğinde, bu durumun, toplum halinde yaşamanın doğal bir sonucu olduğu kanaatine varılmaktadır3.
Hal böyle olunca da (paylaşım konusu yazının içeriğinden bağımsız olarak) adli makamlarca başvurucu hakkında yapılan bir kısım adli işlemlerin, Anayasa Mahkemesince ifade özgürlüğü bağlamında inceleme yapmayı gerektirecek nitelikte bir müdahale oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmadığının açık olduğu sonucuna vardığımdan, başvurunun açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle reddedilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk görüşüne katılamadım.
|
|
|
|
Üye Kadir ÖZKAYA
|
___________________________
16352 sayılı Kanun geçici 1. maddesinin olayda uygulanan kurallarının iptali istemiyle yapılan başvuruda, Anayasa Mahkemesince iptal istemi reddedilerek kurallar Anayasa'ya aykırı görülmemiştir (27.03.2014 günlü ve E:2013/99 K:2014/61 sayılı karar).
2Olaya uygulanan kural, derece Mahkemesine, belirtilen kanun maddesinin kapsamına girdiği değerlendirilen bir suç isnadı hakkında (ki başvurucuya istinat edilen suçun bu kapsama girmediği hiçbir aşamada ileri sürülmemiştir) kovuşturmayı sürdürerek ortada gerçekten işlenmiş bir suç olup olmadığını araştırmak ve değerlendirme yapmak ve neticede ilgili kişinin beraatına veya mahkûmiyetine karar verebilmek gibi bir seçenek sunmamaktadır. Zira kuralda “(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını yada üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; ...b)Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, ...Karar verilir. (2)Hakkında...Kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme kararıverilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur.” denilmektedir. Durum böyle olunca da olayda bir ihlal tespiti yapılacaksa da bunun derece Mahkemesince verilen karardan değil (çoğunluk görüşü paragraf 55) kanun kuralından kaynaklandığını söylemek gerekmektedir.
3 Toplum halinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak, bir kimse, bazen, kendisinin ya da başkalarının bazı davranışları için bir kimseye ya da kuruma davranışları açıklamak ve bu davranışlar nedeniyle bazı muamelelere katlanmak zorunda kalabilir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
UFUK ÇALIŞKAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/1570) |
|
Karar Tarihi: 7/3/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 11/4/2019-30742 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör Yrd. |
: |
Derya ATAKUL |
Başvurucu |
: |
Ufuk ÇALIŞKAN |
Vekilleri |
: |
Av. Ali Deniz CEYLAN |
|
|
Av. Veysi ESKİ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir gazetenin internet sayfası sorumlusunun yayımladığı bir yazı nedeniyle halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan mahkûm edilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte ulusal ölçekte yayın yapan Birgün gazetesinin (gazete) internet sitesinin (www.birgun.net) editörü ve sorumlusudur.
10. Gazetenin Yayın Kurulu, gazetede popüler Twitter hesaplarının yazılarına yer vermeye karar vermiş ve aralarında @tanrıcc müstear adlı hesabın da bulunduğu bazı kullanıcılarla iletişime geçmiştir. Gazetenin teklifini kabul eden @tanrıcc müstear adlı kullanıcı, yazılarını mail yoluyla gazetenin editörüne ve yazı işleri müdürüne göndermiştir.
11. Anılan Twitter kullanıcısının gazetenin 3/8/2013 ve 10/8/2013 tarihli nüshalarında ve gazetenin internet sitesinde iki yazısı yayımlanmıştır. Yazarın birinci tekil şahıs olarak Tanrı'yı konuşturduğu söz konusu yazılar şöyledir:
- Gazetenin 3/8/2013 tarihli nüshasında yayımlanan yazı:
" Ben kısaca CC
twitter.com/tanrıcc
Biliyorum Birgün Gazetesi için yazıyor oluşum sizleri çok şaşırttı. (Türkiye gibi bir ülkede yaşayıp hala bağzı olaylara şaşırıyor oluşunuz da ayrıca garip bir durum) Bundan sonra - eğer istersem- her hafta yazmak gibi bir planım var. İstersem diyorum çünkü yazıp yazmayacağıma Birgün değil ben karar veririm. Birgün diye bir gazete olup olmayacağına da yüce Tanrıcc olarak benim karar verdiği gibi...
Birgün Gazetesinden 'Bizim için yazar mısınız?' teklifi gelince bir yanım çok mutlu olurken diğer yanım epey hüzünlendi. Mutlu oldum çünkü bu uzun zamandır aramızın açık olduğu ve beni pek de sallamayan sol kesimin benimle olan ilişkilerini düzeltebilmesi için benzersiz bir fırsat olacaktı -kim bilir belki de bu fırsatı ben yaratmışımdır- Gazetelerinin hemen hemen her köşesinde adımı kullanan muhafazakar çevrelerden böyle bir teklif almamak da beni ayrıca üzdü. Birgün Gazetesini sizlerin huzurunda kutsayarak tebrik ediyorum. Alex'i Fenerbahçe'ye getirmek bile beni kendileri için yazmam konusunda ikna etmenin yanında sönük bir başarı kalırdı.
Yahu yazının başından beri yazmayayım diyorum ama bi toparlanın arkadaşlar. Oturuşunuza, bacak bacak üstüne atışınıza dikkat edin biraz. Gören de [E.T] yazısı okuduğunuzu zanneder ki ayrıca [E.] Hanımı severek yarattım, yanlış anlaşılma olmasın.
Dip not: Birgün için yazıyor oluşum Birgün'ü kutsal bir gazete yapmaz ama siz yine benim yazdığım sayıları saklayın. Yanısıra bu sayıları içki şişesi kamufle etmek, rakı sofrasının altına sermek ve camları silmek için kullanmazsanız sizin için hayırlı olur. Çünkü siz de biliyorsunuz ki adalet sistemi değil, only god can judge you (sizi yalnız tanrı yargılayabilir). Her hafta Birgün'de ve sonrasında bu tarafta görüşmek üzere."
-Gazetenin 10/8/2013 tarihli nüshasında yayımlanan yazı:
" Cehennet
twitter.com/tanrıcc
MERHABA sevgili Birgün okurları. Biliyorum kafanızda bu tarafla ilgili bir çok soru var. Nasıl bir yer, cennet nasıl, cehennem nasıl vb… Sizi çok iyi anlıyorum. Ben olsam ben de merak ederdim. Bu merakınızı gidermek adına size buralar hakkında kısa açıklamalar yapacağım. Tabii bu durumu kullanıp bana [N.H.ymişim] gibi davranmazsanız çok iyi olur. Ne o ben olabilir, ne de ben onun kazandığı paraları kazanabilirim (Birgün Gazetesi bırakın para vermeyi yazdığım sayıları bile bana parayla satıyor.) Şeytan'a tapanların -ki o serserinin tapılacak bir tarafı yok- dışındaki çoğu insan cennete gelmek ister. Bunun asıl sebebi cennetin güzel bir yer oluşu değil, cehennemin çok kötü bir yer oluşudur. Bana sorarsanız ben cennetteki tüm o düzgün insanlar arasında çok sıkıldığımı itiraf edebilirim. Ama yine de hiç kimse cehenneme gelmek istemez çünkü - dünyadaki tüm zeki, yaratıcı ve eğlenceli insanların burada olduğunu saymazsak - cehennem korkutucudur, aşırı sıcaktır ama adildir. Adalet cehennemde bile düzgün bir şekilde işler. Peki Türkiye'de? Şunu açık bir şekilde söyleyebilirim ki cehennem Türkiye'den daha güvenli ve daha adil bir yer. Zebanilerimiz hakkını savunan insanların üzerine plastik mermiler ve gaz fişekleriyle saldırmıyor. Üstelik Toma da yok. Bi keresinde cehenneme Toma sokmak gibi saçma bir düşüncemiz olmuştu sonra oradaki kulların sevinç çığlıklarını duyunca vazgeçmiştik. Cehennemde yanan kullara su sıkmak cidden saçma bi fikirdi... Cehennemin Türkiye'den tek farkı biraz sıcak olması. Tabii bu durum yaz ayları biraz değişiyor. Cehennemde fikrinizi rahatça dile getirebilirsiniz, kılık kıyafetinize ve yaşam tarzınıza karışılmaz, farklılıklar hep bir aradadır, kimseye ayrımcılık yoktur. Herkes adilce yanar. Yani kısaca Türkiye'de yaşıyorsanız cehennem sizin için doğru adres!"
12. Söz konusu yazılarla ilgili gelen ihbarlar üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmış; gazetenin imtiyaz sahibi, yazı işleri müdürü ve internet yayınından sorumlu olan başvurucu hakkında halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan kamu davası açılmıştır.
13. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesince 25/11/2014 tarihinde başvurucunun halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Mahkemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili içtihadına da yer verdiği gerekçesi şöyledir:
"Yargılama konusu yazılar bir bütün olarak AHİM'nin kararları,Yerleşik Yargıtay İçtihatları ile birlikte değerlendirildiğinde; Birgün Gazetesinin 03/08/2013 tarihli nüshasında yayınlanan 'Ben kısacaCC-twitter.com/tanrıcc' başlıklı yazı içeriğinde; 'Yüce Tanrı(cc) olarak artık Birgün'deyim. Her hafta yazmak gibi bir planım var.İstersem diyorum çünkü yazıp yazmayacağıma Birgün değil ben karar veririm.Birgün diye bir gazete olup olmayacağına da yüce Tanrı cc. olarak benim karar verdiğim gibi.Birgün gazetesini sizlerin huzurunda kutsayarak tebrik ediyorum.... Birgün için yazıyor oluşum Birgün'ü kutsal bir gazete yapmaz ama siz yine de benim yazdığım sayıları saklayın ....bu sayıları içki şişesi kamufle etmek ,rakı sofrasının altına sermek ve camları silmek için kullanmazsanız sizin için hayırlı olur.' şeklindeki anlatımla yazarın Tanrı olduğu ve herşeye karar verdiği şeklinde bir izlenim verildiği anlaşılmaktadır.
Yaratıcı Tanrıinancı bütün semavi dinlerde var olan bir inanç olup, insanları yoktan var ettiği, kâinatın yaratıcısı olduğu ve kâinatta var olan herşeyi yarattığı, gözle görülmediği, elle tutulmadığı, beş duyu organı ile algılanamadığı, soyut, yani madde ile izah edilemeyen yüce olduğu kabul edilmektedir. Tanrıya inanmak semavi dinlerde inancının esaslı ve en önemlideğeridir. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi semavi dinlerde ki Yaratıcı inancına aykırı bir şekilde yazıda Tanrı imajı somut bir varlık gibi ortaya konulmaktadır.
Birgün Gazetesinin 10/08/2013 tarihli nüshasında yayınlanan 'Cehennet-twitter.com/tanrıcc' başlıklı yazı içeriğinde; '....çoğu insan cennete gelmek ister. Bunun asıl sebebi cennetin güzel bir yer oluşu değil, cehennemin çok kötü bir yer oluşudur. Bana sorarsanız ben cennetteki tüm o düzgün insanlar arasında çok sıkıldığımı itiraf edebilirim. Ama yine de hiç kimse cehenneme gelmek istemez çünkü dünyadaki tüm zeki, yaratıcı ve eğlenceli insanların burada olduğunu saymazsak cehennem korkutucudur, aşırı sıcaktır ama adildir. .....Bi keresinde cehenneme toma sokmak gibi saçma bir düşüncemiz olmuştu sonra oradaki kulların sevinç çığlıklarını duyunca vazgeçmiştik. ...' şeklindeki anlatımla, Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi semavi dinlerin kutsal kitaplarında anlatılan ve bu dinlere inananların inançlarının gereği olarak varlığından şüphe etmedikleri Cennet-Cehennem gibi kavramlara yönelik olarak sebepsiz yere saygısız,küçümseyici ifadeler kullanıldığı anlaşılmıştır.
Yazıların içeriğinden ziyade, ifade ediliş biçim dikkate alındığında; Yaratıcı bir Tanrı olduğu inancına sahip insanların dini inançlarının hak edilmemiş ve aşağılayıcı bir saldırıya konu olduğu duygusuna kapılmasına sebebiyet verildiği, dini inanç mensuplarının dini hürmet objelerinin, demokratik bir toplumda bulunması gereken hoşgörü ruhunun kötü niyetli bir şekilde ihlaline yol açtığı, yazılarla ilgili olarak vatandaşlar tarafından pek çok ihbar mektubu gönderilip, gereği için talepte bulunulduğu gözönüne alındığında eylemin bu haliyle kamu barışını somut olarak bozmaya elverişli nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçunu oluşturan sözkonusu yazıları yazanın belli olmaması nedeniyle gazetedeki yayınlardan dolayı gazete sorumlu yazı işleri müdürü sanık ..., sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilisi olan sanık ... ile internetteki yayınlardan dolayı internet sitesinin sorumlusu olan sanık Ufuk Çalışkan'ın sorumluluklarının bulunduğu böylelikle sanıkların üzerlerine yüklenen basın yoluyla Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçunu işledikleri sanık savunmaları, gazete ve internet yazıcı çıktı örnekleri,mevkute beyannamesi ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır."
14. Başvurucunun anılan karara itirazı İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesince 11/12/2014 tarihinde reddedilmiştir.
15. Ret kararı başvurucuya 25/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 26/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" kenar başlıklı 216. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "
17. 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bu Kanunun uygulamasında;
...
f) İçerik sağlayıcı: İnternet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişileri,
...
ifade eder."
18. 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şu şekildedir:
"(1) İçerik sağlayıcı, internet ortamında kullanıma sunduğu her türlü içerikten sorumludur.
(2) İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur."
B. Uluslararası Hukuk
19. AİHM içtihadı çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 9. maddesi, dinî duygulara saygı gösterilmesi hakkını da koruma altına almaktadır (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, B. No: 13470/87, 20/9/1994, § 47). AİHM, eldeki başvuruya benzer başvurularda ifade özgürlüğü ile düşünce, vicdan ve dine uygun bir biçimde saygı gösterilmesini isteme hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiğini belirtmektedir (İ.A./Türkiye, B. No: 42571/98, 13/9/2005, § 27; Otto Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 55).
20. AİHM -Sözleşme'nin 10. maddesinin ikinci paragrafının öngördüğü üzere- ifade özgürlüğünün kullanılmasının beraberinde görev ve sorumluluklar getirdiğini belirtmektedir. Bu görev ve sorumluluklar arasında dinî inançlar bağlamında, başkaları için yersiz, saldırgan nitelikte, saygısızca(İ.A./Türkiye, § 49; Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 49) ve bu suretle insan ilişkilerindeki gelişmeyi güçlendirecek herhangi bir kamusal tartışmaya katkı sunmayan ifadelerden kaçınma yükümlülüğü de yer alabilir (Gündüz/Türkiye, B. No: 35071/97, 4/12/2003, § 37).
21. AİHM'e göre bir devlet meşru olarak başkalarının düşünce, vicdan ve dinine saygı ile bağdaşmayan -haber ve fikirlerin iletilmesi de dâhil olmak üzere- bazı tutumların cezalandırılmasını amaçlayan tedbirler alınmasını gerekli görebilir (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47). İlke olarak derin saygı duyulan dinî hususlara yönelik yakışıksız saldırıların cezalandırılması gerekli görülebilir (İ.A./Türkiye, § 24).
22. AİHM, dinî kanaatlere yönelik saldırılar bakımından başkalarının haklarının korunması noktasındaki ihtiyaçlarla ilgili bir Avrupa standardının olmadığı tespitini yapmıştır. Bu nedenle devletler ahlak veya din gibi konulardaki samimi kişisel inançlara yönelik saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda daha geniş bir takdir marjına sahiptir. Ancak ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın Sözleşme ile uyumu konusunu nihai olarak karara bağlama yetkisi AİHM'indir. AİHM, bu yetkisini davanın koşulları altında müdahalenin demokratik bir toplumda toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık gelip gelmediğini ve izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığını değerlendirmek suretiyle kullanacaktır (Wingrove/Birleşik Krallık , B. No: 17419/90, 25/11/1996, § 58; Aydın Tatlav/Türkiye, B. No: 50692/99, 2/8/2006, §§ 24, 25).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu;
i. Şikâyet konusu yazıların yayımlandığı tarihte gazetenin internet sitesinden sorumlu kişi olduğunu, görevinin gazetede yayımlanan yazıların internet sitesine aktarılması olduğunu bildirmiştir. 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanunu'nun düzenleme alanı süreli ve süresiz basılı eserler olduğundan internet yayınları hakkında sorumluluk ile ilgili bu Kanun hükümlerine başvurulamayacağını, yine 5651 sayılı Kanun uyarınca da içerik, yer veya erişim sağlayıcılardan herhangi biri olmadığından bu Kanun hükümlerine göre de sorumlu tutulamayacağını iddia etmiştir. Gazetelerin internet sitesi sorumlularının işlenen suçlar nedeniyle cezai sorumluluğunun düzenlendiği bir hüküm bulunmadığını belirterek müdahalenin kanuni olmadığını ileri sürmüştür.
ii. Şikâyet konusu yazıların sahibinin Twitter hesabındaki paylaşımlarının da benzer nitelikteki mizahi yazılardan oluştuğunu belirtmiştir. Hesap sahibinin profilinde 2003 yılında Türkiye'de "Aman Tanrım" ismiyle gösterilen komedi filminde Tanrı'yı canlandıran aktörün filminden alınmış bir fotoğrafını kullandığını, hesaba ait kullanıcı bilgileri kısmında kendisini Tanrı Zeus şeklinde tanıttığını, yerleşim yerini Yunan mitolojisinde tanrıların yaşadığı dağ olarak bilinen Olimpos'u gösterdiğini belirtmiştir. Başvuruya konu yazıların Tanrı mizanseni üzerinden gündemdeki siyasi ve toplumsal olaylar ile tartışmalar hakkında yapılan mizahi eleştiri ve yorumlardan ibaret olduğunu, nefret söylemi içermediğini, yaratıcı ağzından toplumsal ve siyasi olayların mizahi bir dille yorumlanarak eleştirilmesinin özellikle sanat alanında sıklıkla kullanılan bir üslup olduğunu iddia etmiştir. Bahsi geçen nitelikteki yazıların gazetenin internet sitesinde yayımlanması nedeniyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde, müdahalenin kanuniliğine yönelik iddiaya ilişkin olarak şikâyet konusu yazıların yayımlandığı tarihte gazetenin internet sitesinin sorumlusu olan başvurucu hakkında 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (2) numaralı fıkrası kapsamında mahkûmiyet hükmü verildiği bildirilmiştir. Bakanlık tarafından ayrıca, derece mahkemesince ifade özgürlüğü ile dinî duygulara saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin kurulduğu, halkın büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede İslam dinine yönelik alaycı, kamusal bir tartışmaya katkı sağlamayan, ucuz saldırı niteliğindeki ifadeler karşısında başvurucunun basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin sosyal bir ihtiyacı karşıladığı ve meşru amaçla orantılı olduğu belirtilmiştir.
26. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru konusu yazıların dinî değerleri aşağılayıcı niteliğinin bulunmadığı, bu yazıların gazetenin internet sitesinde yayımlanması nedeniyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği yönünde bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddialarını tekrarlamıştır. Başvurucu; müdahalenin kanuniliğine yönelik bireysel başvuru formunda yer alan, internet yayınından sorumlu tutulmasının içerik sağlayıcı olmaması nedeniyle kanuni bir dayanağının bulunmadığına ilişkin iddiasından farklı olarak bu defa 5651 sayılı Kanun'un 4. maddesi uyarınca içerik sağlayıcı olarak başkasına ait içerikten sorumlu tutulabilmesi için anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan koşulların bulunması gerektiğini ileri sürmüştür. Buna göre başvurucu; bahsi geçen yazıları yayımlarken yazıların içeriğini benimsediğine yönelik herhangi bir değerlendirmede bulunmadığını, dolayısıyla içerik sağlayıcı olarak başkasına ait "içeriği benimsediği" ve bu "içeriğe ulaşılmasını amaçlama" koşullarının birlikte gerçekleştiğinin içeriği sunuş biçiminden anlaşılamayacağını belirterek 5651 sayılı Kanun gereğince cezai sorumluluğunun bulunmadığını iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi ile "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Madde 26 - Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni, ... suçların önlenmesi ... başkalarının şöhret veya haklarının ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.”
"Madde 28- Basın hürdür, sansür edilemez…
…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri
uygulanır.…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa Mahkemesi içtihadında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul edilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 65; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 40). Başvuru konusu olayda bir gazetenin internet sorumlusu olan başvurucu hakkında gazetenin internet sitesinde yayımlanan yazılar nedeniyle hapis cezası verilmiş ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. Bu kapsamda söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne ve basın özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61).
33. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bir yasama işlemi olarak kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence ortaya çıkartır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54).
34. Fakat kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 55).
35.Somut olayda müdahalenin kanuniliğine ilişkin başvurucunun şikâyetinin özünü gazetenin internet sayfasında yayımlanan içerik nedeniyle sorumlu tutulmasının kanuni bir dayanağının olmaması oluşturmaktadır. Başvurucu 5187 sayılı Kanun'un düzenleme alanının basılı eserler olması nedeniyle internet yayınları hakkında sorumluluk ile ilgili bu Kanun hükümlerine başvurulamayacağını, 5651 sayılı Kanun uyarınca da içerik sağlayıcı olmadığından bu Kanun hükümlerine göre de sorumlu tutulamayacağını ileri sürmektedir. Başvurucuya göre gazetenin internet sitesi sorumlusu ne 5187 sayılı Kanun'a ne de 5651 sayılı Kanun'a göre yayımlanan içerikten sorumlu tutulacaklar arasında sayılmıştır.
36. İnternet ortamında düşüncelerin açıklanması ve yayılması basılı yayınlara oranla daha kolay, ucuz, hızlı ve yaygındır. İnternet sitelerine erişim de kolaydır. İnternet sitelerinin büyük miktarda veriyi muhafaza etme ve yayma imkânı vardır. Bu sebeplerle internet siteleri kamuoyunun güncel meselelere erişiminin iyileştirilmesine ve bilginin iletilmesinin kolaylaştırılmasına önemli derecede katkıda bulunmaktadır. Aynı sebeplerle internet ortamında yapılan yayınlarla bazı suçlar daha kolay işlenebilmekte, özellikle de kişilik hakları ve özel hayat hakları herkes tarafından kolay, maliyetsiz ve hızlı bir şekilde ihlal edilebilmektedir (Ali Kıdık, § 55). Kanun koyucu işlenen suçlarla mücadelenin daha etkin yapılabilmesi, özel hayatın ve kişilik haklarının hızlı ve etkili bir şekilde korunması ihtiyacı nedeniyle internet ortamında yapılan yayınlarla ilgili özel bir düzenleme yapma yoluna gitmiş ve 4/5/2007 tarihinde 5651 sayılı Kanun kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun'un 1. maddesine göre Kanun'un amaç ve kapsamının içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
37. İnternetin sistem içinde rolleri değişken ve birbirinin içine geçmiş oldukça fazla aktörün rol almasına elverişli olması hukuki ve cezai sorumlulukların tespitinde birtakım zorlukları da beraberinde getirmiştir. Bu itibarla zaman ve mekân sınırı bulunmayan sanal ortamda, maddi ortamdan farklı bir terminolojinin kullanılması ihtiyacı hasıl olmuş ve sorumluluğun tespitinin bu terminoloji üzerinden belirlenmesi dünya çapında standart bir uygulamaya dönüşmüştür.
38. 5651 sayılı Kanun incelendiğinde karşılaştırmalı hukukta kullanılandan farklı bir terminoloji kullanılmadığı görülmektedir. Kanun, internet ortamına özgü aktörleri ve rollerini kavramsallaştırarak bunların yükümlülük ve sorumluluklarını düzenlemektedir. İnternet ortamının doğası gereği, sistem içinde kategorize edilerek kavramsallaştırılan bu aktörlerin kimliklerinin somut durumdan bağımsız olarak ortaya konabilmesi, yasal düzenlemelerde tahdidi olarak sayılması mümkün değildir.
39. Başvuru konusu olayda 5651 sayılı Kanun'da gazetenin internet sitesi sorumlusunun yayımlanan içerikten sorumlu tutulacaklar arasında sayılmamış olması nedeniyle sorumluluğun kanuni dayanağının bulunmadığı iddia edilmektedir.
40. Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde içerik sağlayıcının tanımı yapılmıştır. Buna göre içerik sağlayıcı; internet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişilerdir. Başka bir ifadeyle bu kavram internet ortamına sunulan metin, ses, fotoğraf, video ve sanal gerçeklik görüntüleri gibi içerikleri sağlayan kişileri ifade etmektedir.
41. Gerek sistemin doğasından gerek kullanılan teknolojiden kaynaklanan nedenler içeriğin yayımlanmasından sorumlu kişinin kimliğinin somut olayın koşulları bağlamında değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki erişilebilirliği ve maliyetinin düşük olması nedenleriyle bir internet sitesine veya web tabanlı bilgi paylaşım ağı olan bloga sahip olmak oldukça kolaydır, dolayısıyla bir web sitesi hazırlayan ve hazırladığı bu içeriği internet ortamına aktaran herkes içerik sağlayıcı konumunda olabilir. İkinci olarak internet ortamında yayımlanan içerikten sorumlu tutulacaklar ve sorumluluk düzeyleri web sitesinin tasarımında kullanılan teknolojiye göre değişkenlik göstermektedir. Sorumluluğun tespiti, sınırları ve kapsamına yönelik değerlendirme, bilgiye ve yapay zekaya dayanan teknolojilerin kullanılmaya başlandığı günümüzde gittikçe daha karmaşık bir hâl almaya başlamıştır.
42. Sanal ortama mahsus kavramların kapsamını, içeriğini, boyut ve sınırlarını belirlemenin güçlüğü dikkate alındığında kanun koyucunun kavramların soyut tanımı ile yetinmesi ve maddi ortam ile kurulacak ilişkiyi yürütme ve yargı organlarının yetkisi ile denetimine bırakmasının bilinçli bir tercih olduğu anlaşılacaktır. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında 5651 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde içerik sağlayıcıların tek tek sayılmamış olmasının kuralın keyfîliğe yol açacak içerikte olduğu anlamına gelmeyeceği, bu durumun müdahalenin kanuniliği şartını ortadan kaldırmayacağı açıktır.
43. Olayların meydana geldiği tarihte gazetenin internet sitesinden sorumlu kişi olan ve bireysel başvuru formunda görevinin gazetede yayımlanan yazıların internet sitesine aktarılması olduğunu bildiren başvurucu, içeriği internet ortamında kullanıma sunma görevi nedeniyle içerik sağlayıcı konumundadır ve bu itibarla başvurucunun Kanun'un 4. maddesi kapsamında yayımladığı içerik ile ilgili sorumluluğu bulunmaktadır. Gazetenin internet sitesi sorumlusunun 5651 sayılı Kanun'un ilgili maddesinde içerik sağlayıcı olarak belirtilmemiş olması kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirsiz olduğu anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla bahsi geçen maddenin bu Kanun'un muhatabı olan başvurucunun hukuksal durumunu algılayamayacağı nitelikte olduğu söylenemez.
ii. Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 24. maddesinde yer verilen din ve vicdan özgürlüğü Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi bulunmaktadır (Tuğba Arslan, §§ 51, 52; İhsan Taş, B. No: 2014/11255, 21/11/2017, § 32). Bu kapsamda devlet, meşru olarak başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkına saygı ile bağdaşmayan bazı davranışların cezalandırılmasını gerekli görebilir. Devletin başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı ile bağdaşmayan saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda belli bir takdir payı vardır. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yargılamada verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın başkalarının haklarının korunması ve kamu düzeninin korunması yönünde meşru amaçlar taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
45. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) İfade Özgürlüğünün Kapsamı
46. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü; siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37). Bu itibarla eleştirel bir yazı türü olan hiciv yazıları, başkaları açısından değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır (Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 40).
47. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; dinî inançlar bağlamında meseleye yaklaşıldığında kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur. Bununla birlikte çatışan hakların dengelenmesinde ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın ele alınması da dengelemede önemli bir unsurdur (Mehmet Emre Döker, B. No: 2015/486, 19/9/2018, § 46).
(3) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
48. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez (Ramazan Fatih Uğurlu, B. No: 2015/2461, 30/10/2018, §§ 47-52; Hulusi Özkan, B. No: 2015/18638, 15/11/2018, §§ 30-34).
49. Kural olarak demokratik bir toplumda saygı gösterilen dinî inanç ya da sembollere karşı uygun olmayan saldırıların önlenmesi hatta gerektiğinde cezalandırılması, alınan tedbirlerin izlenen meşru amaçlarla orantılı olması koşuluyla gerekli görülebilir. Bu konuda derece mahkemelerinin belli bir takdir payı söz konusudur. Ancak bu takdir payı sınırsız olmayıp ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin ikna edici bir biçimde gerekçelendirilmesi gerekir. Anılan takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (İhsan Taş, § 41; Mehmet Emre Döker, § 46).
50. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak olmayıp söz konusu yargı mercilerinin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından doğruluğunu denetlemektir (Eyüp Hanoğlu, B. No: 2015/13431, 23/5/2018, § 41).
(4) İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele, daha ziyade ulusal ölçekte yayın yapan bir gazetenin internet sitesinin editörü ve sorumlusu olan başvurucunun internet sitesinde yayımladığı yazı içeriğinin dinî değerleri alenen aşağılama suçunu oluşturduğu yönündeki yerel Mahkeme kararının Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri ile güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne aykırı olup olmadığı hususuyla ilgilidir.
52. Başvurucunun yayımladığı yazılar nedeniyle yargılanarak dinî değerleri alenen aşağılama suçundan hapis cezası ile cezalandırılmasının ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususu ifadelerin içeriği, başvurucunun konumu, bu ifadelerin başkalarının hakları ve kamu düzeni üzerindeki etkisi ve alınan tedbirlerin sosyal bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediği dikkate alınarak değerlendirilmelidir (Mehmet Emre Döker, § 47).
53. Bir gazetenin internet sitesi editörü ve sorumlusu olan başvurucunun internet sitesinde yayımladığı içerikten sorumlu tutularak cezalandırılmasına sebep olan yazılarda yazar "Tanrı" müstear ismini kullanarak hicivli bir şekilde Türkiye'deki sosyal ve siyasal durumun eleştirisini yapmaktadır (bkz. § 11).
54. İlk derece mahkemesi gazetenin internet sitesinde yayımlanan ilk yazıda, semavi dinlerde yer alan inanışlara aykırı bir şekilde Tanrı imajının somut bir varlıkmış gibi ortaya konulduğu; ikinci yazıda ise semavi dinlerin ortak değerlerinden olan cennet ve cehennem gibi kavramlara yönelik sebepsiz yere saygısız ve küçümseyici ifadeler kullanıldığı kanaatine varmıştır. Mahkeme, bahse konu yazılar ile yaratıcı Tanrı inancına sahip insanların dinî inançlarının hak edilmemiş ve aşağılayıcı bir saldırıya konu olduğu duygusuna kapıldıkları, demokratik bir toplumda bulunması gereken hoşgörü ruhunun kötü niyetli şekilde zedelendiği sonucuna varmıştır. Mahkeme ayrıca vatandaşlar tarafından pek çok şikâyet mektubunun gönderilmesinin suçlamaya konu yazıların kamu barışını somut olarak bozmaya elverişli nitelikte olduklarının delili olarak kabul etmiştir.
55. Söz konusu yazılarda yer alan ifadeler bağlamından kopartılmadan incelendiğinde öncelikle yazıların ülkedeki mevcut düzenden rahatsızlığı dile getirdiği ve devlet yönetimini hedef aldığı görülmektedir. Bu yönüyle yazıların kamusal bir tartışmaya katkı sunduğu belirtilmelidir. İkinci olarak ilk bakışta semavi dinlere mensup kişiler açısından rahatsız edici bulunmuş olsalar da başvuru konusu yazıların başkaları için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadeler içerdiği söylenemez. Son olarak Mahkeme, söz konusu yazıların kamu düzenini bozmaya elverişli olmasını vatandaşlar tarafından gereğinin yapılması talebini içeren ihbar mektuplarına dayandırmıştır. Bununla birlikte bu tür talepler nedeniyle başvurucunun cezalandırılmasını haklı kılacak düzeyde bir tehlikenin varlığını somutlaştıramamıştır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi başvurucunun 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasının zorunlu bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamıştır.
56. Bundan başka hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ağırlığını hafifletmediği vurgulanmalıdır. Başvurucu beş yıl denetimli serbestlik tedbiri altına alınmıştır ve bir gazetenin internet sitesinin editörü ve sorumlusu olan başvurucunun bu süre içinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman vardır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde caydırıcı bir etkisi vardır ve sonunda kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile kişinin bu etki altında ileride düşünce açıklamalarından veya basın faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunmaktadır (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 54).
57. Başka bir deyişle basının demokrasinin düzgün şekilde işlemesinin sağlanmasına ilişkin temel görevi dikkate alındığında başvurucunun cezalandırılmasının basının kamu yararına olan hususlarda açık tartışmaya olan katkısını ortadan kaldırabilecek nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla başvurucunun 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılması ve beş yıl denetim altına alınarak hükmün açıklanmasının ertelenmesi biçimindeki şikâyet konusu müdahale, başkalarının haklarının ve kamu düzeninin korunması şeklinde takip edilen amaç ile orantısızdır.
58. Yukarıda belirtilen hususlar ışığında Anayasa Mahkemesi başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine ulaşmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60) kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir.
62.Başvurucu, ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesi başvurucuya yönelik tazminat şeklindeki müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu sağlamadığından başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Somut başvuruda ihlalin Mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226.90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2013/372, K.2014/309) GÖNDERİLMESİNE,
D. 226,90 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.701,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.