Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
 

"Kişinin sırları iradesinden güçlüdür.

Biz ölümlü insanlar sır saklayamayız;

İnsanın kendine ihaneti her delikten sızar."

Freud

Hukuk teorisi, kavramlar ve soyutlamalarla dile getirilmekte, gerekçelendirilmekte ve somutlaştırıl-makta ise de, kurallardan biri ihlâl edildiğinde cezalandırılan ve cezaevine konulanın bir kavram değil, bir insan olduğu unutulmamalıdır. İnsanı devre dışı bırakıp, hukuku cansız nesneler toplamına dönüştüremeyiz. Bir kavram ne denli yüceltilirse yüceltilsin, anlamı, kavramın tikel/toplumsal varlıkların deneyimlerine ilişkin sonuçları gözlenerek irdelenmeli; ve hukuk bilgisinin, uğruna hukuk yaratılan kişiler/toplum göz ardı edildiğinde, çok az şey ifade edeceği bilinmeli; hukukun insani boyutu olduğu kadar toplumsal bir olgu olduğu da unutulmamalıdır. İnsanın olduğu yerde psikoloji kaçınılmaz olmaktadır. Bu gerçeğe karşın hukuk ve  psikoloji ilişkisindeki   çatışmaya tanık olunmaktadır. Şöyle ki, psikoloji tasviri bir bilim iken, hukuk emredicidir. Psikoloji insanların gerçekte nasıl davrandığını söylerken, hukuk nasıl davranmaları gerektiğini söylemektedir. Birisi hakikate odaklanırken  öteki adalete odaklanmaktadır. Birinde hakikate yakınlaşma, ötekisinde adalete yakınlaşma söz konusudur. İşte tüm sorun bu çatışmaya harmonize ederek “insan onuru” temel referans alan adil yargılanma hakkının realize edilmesi olmalıdır.  

Ne var ki, sosyal yaşamın çoğu sorunları arasında her zaman ilgi odağı olan yargılama süreci konusundaki  incelemelerin ülkemizde uzun süre normatif usul hukuku (biçimsel adalet) ile sınırlı kaldığına;1 ve uğruna hukuk yapılan kişilerin göz ardı edilmiş; taammüden adam öldürme ile kasten adam öldürmeyi, hırsızlık ile zimmeti, iştirak ile teşebbüsü ayırt etmek ne derece önemli ise, ceza adaleti sürecinde yer alan olayların psikolojik/psikiyatrik bilincine varma ile adli yanılgıların önlenmesinin de o derece önemli olduğu göz ardı edilmiştir.

Sorunlar insan davranışından kaynaklandığından, psikoloji bilgisi sorunlara çözümde yardımcı olmaktadır. Öte yandan, akıl sağlığının vücut sağlığı üzerindeki etkileri göz önüne alınarak insanın psikolojik iç görüleri, kişisel ve profesyonel ilişki ve faaliyetlerinde yardımcı olmaktadır. Hukuk ve psikoloji, ikisi de, bizlerin insanlara ve insanlarla birlikte ne yaptığımıza eğilmekte; müşterek bir amaca, sosyal birlik ve dirlik ile gelişmeyi adaletli bir biçimde sağlamaya odaklanmışlardır. Kesiştikleri kavşakta ortak bir zemin oluşturulması ve iletişim kanallarının açık ve anlaşılır olması önem kazanmaktadır. Aynı derecede önemli olan bir öğe de kavram ve tanımların dondurulmamasıdır. Aksi takdirde, cezai sorumluluğun saptanması sürecinde “bilgi”nin akıldan ayrı, psikiyatrlar tarafından ölçülebilir bir varlığı varmış  yanılgısı türü  idollerle yaşamak durumunda kalırız.

İşte hukuk uygulaması   özünde insanlardan oluşan iç içe geçmiş bir sistem olarak hukukun insan boyutuna işaret etmektedir. Karmaşık hukuk sistemimizi oluşturan binlerce yasa ve düzenleyici normlar, her şeyi yönlendiren ise insanlardır, toplumdur. Öte yandan, hukuk sistemi ve hukuk uygulaması, tahmin ettiğiniz üzere, şaşırtıcı olmayan bir şekilde gerçek insanlardan oluştuğu için, duygularla doludur. Bu duygular, çatışma, endişe, öfke, çaresizlik, keder, üzüntü, nefret, korku ve aşktan oluşur. Bu bulgular karşısında  Einstein ve Mevlana’ın vurguladığı gibi yeni şeyleri realize etmenin zamanı gelmiştir.

Albert Einstein 1943 yılında Oxford Üniversitesinde fizik hocalığı yaptığı sırada yazılı sınav yapıyor; asistanı ‘Hocam bu sınıfa geçen yılda aynı soruları sorduğunuz, nasıl yaparsınız bunu’ dediğinde, ‘doğrudur; yalnız bir yıl geçti yanıtları farklı olacak’ demiştir. Ne var ki, bizler otomatik pilota bağlanarak aynı sorulara aynı yanıtı vermek eğilimi göstermekteyiz. Buna psikolojide akli miyopi/tünel vizyonu denilmektedir. Biz insanlar sınırları (hukuki, teknolojik, fiziki ve ahlaki) belirlenmiş bir kutu içinde otomatik pilota bağlı olarak düşünmekteyiz. Bakınız lokantada yemeği yer parasını ödersiniz. Bu tür düşünce norma uygun olmaktadır.  Norm’un ise normalin kısaltılması olduğunu unutmayın! Sorun bu daracık kutudan çıkabilme cesaret ve azmini gösterebilmektir. Roma imparatoru Marcus Aurelius, “yaşamın amacı çoğunluğun tarafında olmak değildir. Yaşamın amacı klinik olarak akıl hastası olanların sınıfına kendini kaptırmaktan kaçınmaktır” diyor. Eğer herkesin yaptığının aynısını yapıyorsanız, kendinizi onlardan ayırt etmiyorsunuz, kapana sıkılmış gibisinizdir.  Sorun % 3’lük mü yoksa % 97’lik grup içinde mi olmaktır.    % 3’lük gruptakilerin yoğunluğu adına psikoloji ve hukuk arasında bir köprü olarak, adli sürece özgü tüm psikolojik hizmetleri sağlayan adalet psikolojisi adil yargılanma sürecinin bir gereği olmalıdır.2 Seçim birey olarak size bağlıdır. Şimdi sizlerle normalin dışına çıkarak sıra dışı yanıtlara doğru bu anlatımla yelken açmak istiyorum.

Adliyelerdeki yargılamanın  tümü formal ve enformal etkileşimlerin yer aldığı sosyal bir durum olup; ceza mahkemelerinde de facto neler olduğunu anlamaya; aktörlerin psikolojisini irdelemeye ve yargının saydamlaşmasına belirgin şekilde ihtiyacımız var.

İnsan varlığı üzerine en çarpıcı ve önemli  tek gerçek insanın mutlu olmasının ne kadar zor olduğudur. Bu amaçla tarihsel süreçte hukuk, tıp, din, sihir(astroloji ..), toplum mühendisliği ve XIX. Yüzyılda da psikoloji devreye girdi.  İnsan davranışı ve deneyimlerinin incelenmesini içeren psikoloji ile hukuk arasında  ikiz kardeş derecesinde bir ilişki söz konusudur. Sanki ikiz doğmuşlar ve doğum sonrası birbirinden ayrılıp, yıllar sonra  aynı cadde ve aynı binada aynı görevleri yaptıklarını anlamışlar.

Bir adam öldürme suçunda, (A), (B)’yi öldürüyor. (A) nasıl ve neden böyle davrandı sorulardan birincisinin yanıtı yönteme ilişkin açıklama arayışı örneğin silahla, zehirleyerek veya bıçaklama mı öldürdü? olabilir. Sonra, neden sorusu aranmaktadır? (A)’nın (B)’yi öldürmesi saikleri ve nedenlerine ilişkin soru sormada en belirgin ve önemliler arasında yer alan genelde aşağıdaki birkaç şeyi öğrenmek isterler:

1. A’nın eyleminin görünürdeki amacı/nedeni,

2. O’nun gerçek nedeni,

3. Yetkililerin gerçek neden açıklaması,

4. Neden hakkında uzman (örneğin psikiyatr) görüşü,

5. Savunma avukatının neden konusundaki savı, ve

6. Hâkimin nedene ilişkin hükmü.

Yukarıdaki nedenlerden her biri birer sav veya tahmin olabilirse de, hiçbiri doğa bilimleri anlamında bir açıklama ve neden değildir. Ne var ki, böyle bir durumla karşılaşan çoğu kişiler güdüsel olarak bu nedenlerden biri veya diğerinin doğru, dışta kalanların ise yanlış olduğunu hissederler. Gerçekte, bunların her biri konuşmacının samimi inancını temsil etmesi anlamında doğru olabilir veya (A)’nın eylemsel nedenleri bekli de yalnızca kendisince bilindiğinden tümü yanlış olabilir.

Suçlunun davranışına etkili tüm nedensel gerçekler ve saikleri gündeme geldiğinde, onlar arasında ortaya çıkan tezatlıklar oldukça doğal karşılanmalıdır. Çünkü, işin tabiatı bunu gerektirmektedir. İnsan davranışları belli bir program ürünü olmakta ve programdaki belirleyiciler ile saiklerin ekseriya birbirlerine zıt olduğuna tanık olunmaktadır. İnsan aynı şahsı bilinçli sevdiği kadar bilinç dışı ona nefret te duyabilmekte; veya bunun tam tersi de olabilmektedir. Kişi aşk ve nefret duyguları ikileminde adam öldürebilir. Hırsızlıkta, bireyin elde edeceği maddi menfaate ilintisiz olarak, bilinç dışı haz alma duygusunun etkisiyle işlenebilir. Bu psişik durum yalnızca suçlu eylemlerin karakteristiği olmayıp, sosyal davranışlar için de geçerlidir. Nitekim, eğitmen veya cezaevi gardiyanının birinci derece amacı (bilinçli) eğitim verme/suçluların topluma yapıcı bir birey olarak dönmelerine katkıda bulunmak ise de; ikincisi, bilinç dışında diğer birini tahakküm altına alma dürtüsüne kapılma şeklinde tanımlanır. Ancak ne var ki, bu dürtü kişinin kendisine yabancı kalmaktadır: Bir cerrahın beslediği sadizmin kendisine yabancı kalması veya insanlığa hizmet kamuflajına bürünmesinde olduğu gibi. İşte, bu nedenle, bir suçlu kişinin davranışını, tüm saikleri ve içeriği, onların olası güç ve etkisi bilindiği ölçüde anlamak mümkün olacaktır. Ne var ki, hâkimler için bilinç dışı alanın bir cazibesi yoktur. Onlar için  önemli olan belli bir olgu/eylemin bir norma/tanıma uyup uymadığının saptanmasıdır.  Bu durum onların eğitimindeki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Tıp öğrencisi ölü insanla hemen tanışırken, tüm hastalıkları öğrenmekte, klinik çalışmalarında ilaçların etkilerini gözlemekte, başkalarının hissettiklerini, acılarını ve ağrılarını öğrenmektedir. Genç doktor, çoğu şeyleri kendisi de yaşamaktadır. Hukuk öğrencisine, kavram, tanım ve kategorilere odaklanma egemen olmakta; kendisi, ne cezaevinde hükümlülerle birlikte yaşamakta, ne de bir süre cezaevinde gardiyanlık görevi üstlenmektedir. Hâkim/savcı adayları için staj eğitim programında yer alan cezaevi evresi ise  içerikten yoksun bulunmaktadır. Öte yandan, profesyonel bir ceza avukatı olmak için kapkaç/hırsızlık/dolandırıcılık/ırza geçme suçu işleyerek hürriyeti bağlayıcı ceza çekmesi düşünülemezse de, kriminoloji tahsili yapanların suçlularla tanış olmadan mezun olmaları da olağan dışı değildir.3

Bir suç işlendiğinde kişinin suçlu olduğu nasıl belirlenmektedir? Ceza adaleti sürecinde kişinin ne derece kusurlu olduğu arayışına gidilmekte; suç işleyen kişinin akli durumuna (manevi öğeye) bakılmaktadır. Bir insanın diğer bir insan tarafından öldürülmesi olan adam öldürme örneği ele alındığında, salt tanımı ile (örneğin meşru müdafaa ve zaruret hali durumlarında) bir suç oluşmamaktadır. İşleniş şekli ile suç olmakta; manevi öğenin ağırlığı irdelenmektedir. Nitekim taammüden adam öldürmede kastın yoğunlaşmasına tanık olunmaktadır.

Hiç kuşkusuz, dengeli/adil bir adalet dağıtımı için, ceza sistemi psikolojiye dayalı olmak zorundadır. Ve bir suçun neden işlendiği yargılamada da kısmen yanıtlandırılabilecek bir sorudur.  Bu süreçte saptanabilecek husus, insan bilincinde açığa çıkan saikler ölçüsünde bir belirleme olacaktır. Bilinç dışı saikler (dark motives) ise, karanlıkta kalacaktır. Bu nedenle, suçlunun tüm iyi niyetine karşın mantıklı nedenleri içeren bir açıklamayı her zaman yapabilmesi mümkün olamayacaktır. Özetle, insan davranışları genellikle birbirine zıt saikler sonucu oluşmakta ve bu oluşumda şu veya bu ruhsal durumun değil, her iki durumun da etkili olabileceği göz ardı edilmemelidir.

Suçlunun psişik yaşamını ayrıntılı olarak belirleme gereksinmesi ise, hukukun suçluya adil bir şekilde uygulanması gereğini ortaya koymakta; konu büyüteç altına alındığında ise karşımıza şu sorular çıkmaktadır:

1. Suçluluğun ne olduğu ve suçlunun kim olduğu?

2. Adalet /adaletsizlik hissinin ne olduğu?

3. Suçluya karşı ne yapılması gerektiği?

Suçlu kişiye "ne yaptınız?" şeklinde yöneltilen soru, bu eylemi niçin yaptığını belirlemek içindir. Bunun çağrıştırdığı saptamalar ise şunlardır:

- Eylemin görünürde belli bir nedeni olup olmadığı;

- Kişinin kendisini toplumun bir ferdi olarak görüp görmediği;

- Toplum için tehlike teşkil edip etmediği;

- Eylemin sonuçlarını değerlendiremeyen kişinin tehlikelilik derecesi;

- Görünürde hiç bir saik olmadığında (motiveless), kişinin psikolojik dinamiklerinin belirlenmesi (psikiyatrik teşhis);

- Niyetin çok iyi olmasına karşın eylemin talihsizlik sonucu olup olmamasıdır.

Adli psikoloji, adalet sistemi içinde psikolojik uzmanlığı kullanarak psikoloji pratiğini ve hukuku birleştiren bir alandır. Adli psikoloji, mahkemeye çıkma yeterliliğinin değerlendirilmesini, cezalandırma tavsiyelerinde bulunmayı, bilirkişi ifadesi sunmayı, çocuk velayeti değerlendirmelerini gerçekleştir- meyi ve suçlulara psikoterapi sağlamayı kapsayabilir. Bu gerçeklerin bilinci ile Mevlana Celaleddin Rumi’nin  692 yıl önce  söylediği gibi

Yeni Şeyler Söylemek Lazım

Düne ait ne varsa söylenmiş yada söylenememiş,
Bıraktım hepsini orada ..
Çünkü şimdi yeni şeyler söylemek lazım
Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa                                                                   
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım.

Ceza adaleti sisteminin en belirgin niteliklerinden biri, sürecin çoğunlukla insanlar-tanıklar, dedektifler, şüpheliler, avukatlar ve hâkimlerle-yürütülmekte olmasıdır. Sistemin tekerlekleri bu aktörlerin akli faaliyetleri ile dönmektedir: Hafızaları, tanımaları, değerlendirmeleri, çıkarımları, sosyal etkiler ve kararlar, tümü ahlaki yargılar, duygular ve motivasyonlarla ilişkilidir.  Cezai hükümler, bu süreçte yer alan kişilerin akli faaliyetler birleşim sonucundan daha iyi olamaz. Bu nedenle, ceza adaleti sistemini işleyişinin tecrübi psikoloji açısından irdelenmesi gereklidir.

Bu bağlamda, bir tarafta nesnel dünyanın varlığı; öte yandan, tüm algıların öznelliği karşısında gerçeklere/hakikate ulaşıldığı nasıl saptanmaktadır? Bu durumda  “adaletin” psikolojik gerçekler karşı-sında sınanması zamanı gelmedi mi? Hâkimler aldıkları hukuk eğitimi ile halktan farklı bir karar yetisine mi sahip olmaktadırlar? Hâkimler, halktan düşünce, muhakeme ve karar vermesinde farklı bir görüntü mü vermektedirler? Yargıda olgusal saptama sürecinde, diğer mesleklerde bu tür işleri yapanlarla karşılaştırıldığında hâkimlerin algılama  süreçleri farklı mıdır? İşte tüm bu soruların yanıtları belirinceye kadar hâkimlere özgü özel (sui generis) bir hükmetme psikolojisi olup olmadığını bilemeyeceğiz.

Psikolojik yaklaşımla, karakoldaki kolluk görevlileri ile mahkemelerdeki savcı ve hâkimlerin çağın psikolojik ve psikiyatrik bulguları karşısında ne derece bilinçli olduğunun sınandığı; soruşturma ve yargılama süreçlerinin gerçeği yakalamada başvurabileceği adalet psikolojisi/psikiyatrisi referanslarının neler olabileceğinin irdelenmesi; suçluyu tanımak, adli hataları önlemek ve etkili olabilecek ceza yaptırımının belirlenmesine yardımcı olmak bağlamında, uygulayıcıların önüne psikolojik yanlışları da (pseudo-psychology) içeren bir veri tabanı sunulmakta ve hukukun insan olduğu; adaletin insanda empati ve sempati kapasitesini ön gördüğü vurgulanmaktadır. 

Kuşkusuz, adli hatalar (miscarriages of justice) veya suçlunun hak ettiği cezadan az veya fazla cezaya mahkumiyeti kitle psikolojisi üzerinde tahripkar etkiler yaratmaktadır. İşte bu türden kamu vicdanını rahatsız eden olguların yoğunlaşması halk katında düzene uyumda isteksizlik yaratmakta, kitleyi, protesto eylemlerine itmekte; sonuçta kamu düzeni ve sosyal uyum bozulmaktadır.

İnsan davranışı, gelişimi ve akli süreçleri konu alan psikoloji olabildiğince (nesnel ve gözlenebilir) ampirik kanıt arayışında yargılama gerçeği ile örtüşmekte ise de, önemli olan bu örtüşmenin sanal olmaktan çıkartılıp, gerçeklik testine tabi tutulması ve yargı kararlarının ne derece güvenilir olduğunun ortaya konulmasıdır. Nitekim, Dna uygulaması ile  yüksek oranda  sanığın beraat etmesi adli hata konusundaki riskin en  belirgin kanıtını oluşturmuş; tecrübi psikoloji bulguları ceza adaleti sisteminin ciddi hatalara oldukça yatkın olduğunu kanıtlamıştır.

Adli psikoloji/psikiyatrinin varlık ve etkinliğinin, adil yargılanma hakkı gereği olduğu bilinmelidir. Hukuk eğitimi artık hukukta psikolojinin fazlaca ağırlıklı olduğu fakülteler olmalıdır. Bu doğrultuda, hukuk uygulamasında insan doğasını anlama girişim ve eğitimi, hiç işlenmemiş  adli akıl  cevherini gün ışığına  çıkaracak; psikolog/ psikiyatrlar, gerçekten, mahkemeler için klinik hizmet vermeye hazır olduklarında, mahkemeler de  hizmeti almaya hazır olacak; ve bu suretle  adalet ve psikoloji arasındaki Çin Setti yıkılacaktır.

Bu bağlamda yeni bir zihniyet açılımında ortaya çıkan tablonun renkleri şunları içerecektir:

- Sosyal psikoloji, algısal psikoloji, gelişimsel psikoloji ve klinik psikolojide4 başvurulan vasıtalar ve araştırma yöntemleriyle hukuktaki varsayımlarının ne derece isabetli olduğu saptayıp daha etkili yapıcı yolları  saptamak,

- Yargı sistemi ile insan davranış bilimi arasında uyumsuzluk saptandığında islah edici önerilerde bulunmak,

- Sistemdeki yargı aktörlerinin özellikle heyet/kurul halinde çalıştıklarında kararı nasıl aldıklarını irdelemek,

- Sistemde işlem gören kişilerin ne derece adil muamele  gördüklerini irdelemek,

- Sistemdeki aktörlere  özgü ön yargıları saptamak ve bunların nasıl azaltılabileceğine eğilmek,

- Hükümlüler için risk değerlendirilmesini yapmak; özellikle kişilik bozuklu olanları, psikopatları saptamak.

Bu bağlamda, takip edilmesi istenilen hukuk ve adalet sisteminin tıp gibi kanıta dayalı işlevsel  hale getirilmesidir. Aksi takdirde, cahillik peçesi altında oldukça çok iyi niyetli  kişilerin çok ciddi zararlar verebileceği beklenilmelidir.

Adalet Psikolojisinin Öncü Kişisi: Hugo Münsterberg

Dileğimiz, vurulacak psikolojik/psikiyatrik neşterle, çapraz yorum/ sorgulamalarla(critical thinking) sorunların  doğru teşhis edilerek, psiko-legal  konuların umutla beklenen humanizmasına kavuşturulma- sı; ceza yaptırımı yerine tazmin/uzlaşma  siyaset  ve ahlakının geliştirilmesi; konuya multi-disipliner yaklaşım gereği kolluk, adliye ve klinik personel ile akademisyenler arasında iş birliği sağlanması; psikoloji ve psikiyatrinin adli sürece yapılabileceği  katkının neler olabileceği konularında klinik ve adliye personelinin devamlı  eğitilmesidir.

Bu doğrultuda psikologlar ile hâkimler arasında sembolik bir etkileşim oluşturulmalı; psikologların hâkimlere neler sunabilecekleri konusu aydınlığa kavuşmalıdır.  Bu durumu realize etmenin en çıkar yolu ceza adaletinde varlık göstermeye başlayan psikolojik aktörlerin seçkin ve adliyenin en temel öğesi olarak görülmesidir. Bu aktörler uzman kişi olarak en erken bir evrede sürece dahil edilerek katkılarının sağlanması yeğlenmelidir.

Bu konunun önemini  somut bir örnekle vurgulamak  üzere 1/10/2020 tarihinde başlayan kriminal olaylar serisini sunmak istedim. Katil kişi, 2016 yılında bir bayana yapılan taciz ve tehdit ile başlayan suç zincirinde adli kontrolle serbest kalmış; Cumhurbaşkanına yönelik hakaret içerikli mesajları  devam ederken tutuklanmış; ve yargılandığı davalardan  8 yıl 3 ay hapse mahkum olan eski  öğretmen E. K’nin istinaf evresinde tahliye edildiğine, yine bir bayana yaptığı arkadaşlık teklifi ret edildiğinde onu tabancayla başından vurarak öldürdüğü; kendisinin de intihar ettiği görülmüştür-suçlar zinciri ve intihar.

Türk ceza sisteminde önleyici tutuklama yok ise de, eylemleri itibariyle normal bir kişilik tablosu sergilemeyen kişinin nasıl öğretmen olabildiği; işlediği suçlar nedeniyle hakkında psiko-sosyal bir incelemeyi içerecek SİR*’in hazırlanmadığı; hazırlanmış olsa “tehlikelilik” durumu nedeniyle tahliye edilmeyecek ve  sonuçta da  bayan  ölmeyecekti. Bu olay, CAS’ın tüm evrelerinde "adalet psikoloji" ve "kriminoloji" bilincinin  ne derece gerekli olduğunun somut bir göstergesidir.5

Adalet psikolojisi, sosyoloji ve felsefe gibi bir hukukçuya özgü akıl motoru yağı gibidir. Ancak bu bağlam üzerine inşa edilecek düşünceler akıl motoruna giden benzin işlevini göreceklerdir. Unutmayın ki, bu bilgilerin de demlenmesi gerekmektedir.

Yazarın kaleme aldığı Adalet Psikolojisi6 ideolojik bir iddianame değilse de, adil bir toplum özlemi için-de hakikat arayışını benimsemiş insanların vicdanını rahatsız edecek; sunulan fikirler sentezi ile bilimsel anlayışın ilerletilmesi ve ciddi adli reformlar için referans olabilecek bir bildirgedir.

Özetle, adli psikoloji, psikoloji yöntemleri, bilgi ve eğitimini kullanarak hukuk sistemine ilişkin soruları/sorunları aydınlatmakta; hukuki kararları destekleyici veya  hukuk sisteminde uygulanan siyasetleri ve usulleri geliştirici kanıtlar sağlayabilmekte; suçlular ve suç mağdurları ile çalışmayı ve ayrıca yasayı uygulamakla görevli olanlara yardım etmeyi içermektedir.7

Bu bağlamda, suçluların psiko-sosyal yönleri hakkında elde edilen yeni bilgiler, ceza adaleti mekanizması ile kurumları için ufak çapta devamlılık gösterecek geliştirmeler uygulamaya geçirilmelidir. Bu doğrultuda, sabıkalı kişilerin yeniden suç işleme riski yüksek olduğundan, toplum kendisini paradoksal yaklaşımlardan soyutlamalı ve ceza infaz kurumlarında iyileştirmeye çalıştığı hükümlüyü salıverildiğinde; topluma entegre etmeğe çalışmalıdır. Kuşkusuz, kişilerin damgalanması sabıkayla sınırlı kalmayıp, ceza adaletinde "zanlı", "sanık" olarak işlem görmesi halinde de söz konusu olduğundan, mümkün olduğunca, ceza adaleti sistemine intikal edecek dava sayısı (kolluk ihtarı, aynen iade/tazmin, ön ödeme, idari para cezaları gibi seçenek tedbirleri ile) azaltılmalıdır.

Bu siyasette ise, mağdurun zararını giderici nitelikte yargı dışı çözümlerin (örneğin mağdura yardım, uzlaşma/sulh olma) yaygınlaştırılmalı (CMK Md.253-254); mağdurların duygusal ihtiyaçlarının karşılanması ve kendilerine yargılama sürecindeki gelişmelerden online/yazılı bilgi verilmesi ilkeleri benimsenmelidir.

Öte yandan, iki binli yıllarda yargılamanın niteliksel açıdan önceki asırdan farklı bir görünüm sunması için kanıtların değerlendirilmesinde kuşkuya yer vermeyecek bir seviye tutturulması8 (CMK Md.289-i); uygulamada "çapraz sorgulama"nın tanık ve bilirkişileri kapsayıcı şekilde yargılama sürecine egemen olması(CMK Md.201);çocuk mahkemelerinin kurulması ile adliyenin birer üyesi olan psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarının sayıca artırılarak yetişkin suçlular hakkında da psikososyal anket raporu (SİR) hazırlamasının yaygınlaştırılması; tanık ifadelerinin gerektiğinde multimedya ortamında saklanarak hüküm öncesi yeniden hâkimlerin dikkatlerine sunulması, mağdur ve tanıkların süreçte merkezi bir konuma taşınmaları ceza adaletinin hedefleri olarak vurgulanmalıdır.

Gerçeğin saptanmasında önemli bir süzgeç olan çapraz sorgulamada olaylara bizzat tanık olanları, gerçekleri bilenler sorgulanmalı; hâkimin, hatalı ve zayıf noktaları fark etmesini sağlamalıdır. Çapraz sorgulama ile önceden tasarlanmış yalanlar da önlenebilmektedir. Nitekim, Japonya'da yalancı tanıklığa karşı bu sorgulamaya çokça başvurulmakta ve bu oran %80'i bulmaktadır. Bu sorgulama yönteminde dinlenecek birkaç kişi birlikte huzura alınmakta; A ve B'ye soru sorulmaksızın önce C'ye, daha sonra D'ye soru sorulmakta ve aniden B'ye dönülerek sorgulamaya devam edilmektedir.

Yargılamada yüz yüzelik yahut "çelişkililik" ilkesi, "çapraz sorgulama" ile önem kazanmaktadır. Hiç kuşkusuz, ABD’nin en büyük usul hukukçularından Dean Vigmore, "çapraz sorgulamanın" gerçeğin bulunması için icat edilmiş en büyük hukuki motor olduğuna vurgu yapmıştır. İki binli yıllarda yargılamanın  niteliksel  açıdan önceki asırdan  farklı bir görünüm sunması için kanıtların değerlendirilmesinde de kuşkuya yer vermeyecek bir seviye tutturulmalıdır. “Yargılama diyalektiği adaletin estetiğidir. Uygulamayı nefes darlığından kurtarmak için diyalektik kurallar mutlaka işletilmelidir.” Bu bağlamda, "çapraz sorgulama"; sanık, müdahil,  tanıkları ve bilirkişiyi kapsayıcı şekilde  yargılama sürecine de facto egemen olmalı; itham-savunma diyalektiğinin doğal koşulları sağlanmalı; ve öncelikle tanıkların davaya katılımı maksimize edilmelidir. A.B.D’ de çapraz sorgulama bir tanığın inandırıcılığının ve tanıklığının doğruluğunun sınandığı temel araç olduğu" için adaletin özüdür.

Tutsaklıktan Sıyrılma

Yinelersek, bizler legal, fiziki, teknolojik ve ahlaki sınırlarla belirlenmiş büyük bir kutu içinde yaşıyor gözükmemize karşın aslında ufak bir kutu içinde varlık sürdürmekteyiz. Sorun bu daracık kutudan çıkabilme cesaret ve azmini gösterebilmektir.

Adli psikologlarca sağlanan hizmetler hem klinik ve hem de adli niteliktedir: Kaza sonucu kişinin maruz kaldığı travmadan sıyrılmasında yardımcı olmak üzere psikologca tasarlanan tretman bir klinik çalışması iken, travmanın sebebiyet verdiği psikolojik zararı değerlendirme   raporunun mahkemeye sunulması bir adli hizmettir.

Aile, şahsın hukuku veya ceza işlerindeki karar verme sürecinde mahkemeye yardımcı olabilecek psikolojik değerlendirme ve danışmanlık hizmeti, klinik amaçla hazırlanmış tipik psikolojik değerlendirmeler ötesinde her duruma özgü olmak üzere aşağıda yer alan emperatiflere uyarlık içinde ayrıntılı değerlendirme stratejisi gerektirmektedir: 

- Rapor özeti ve sonuçları doğrudan eldeki davanın hukuki sorunlarına ilişkin olmalı;

- Psikolojik faktörler ve hukuki sorunlar arasındaki ilişki tasvir edilmeli;

- Bulgular standart psikolojik uygulamayı yansıtmalı;

- Diğer uzman ve/ya tretman sağlayıcıların eleştirisine açık olunmalı(peer review); uzman kişi, yalnızca, belirlenen sorunları kendi yöntemleri ve/ya sonuçları ile açıklamalı;

- Uzmanca varılan sonuçları destekleyen araştırmalara da yollama yapılmalı;

- Tavsiyeler pratik nitelikte olmalı;

- Tretmana özgü tavsiyeler toplumca sağlanan hizmetlerle sınırlanmalı;

- Tavsiyenin uygulanmasına hukuk sistemi elvermeli;

- Rapor yazımı ve tavsiyelerde  profesyonel dil kullanılmasından özenle kaçınılarak; açık ve sade bir anlatıma yer verilmelidir.

Adli psikolog tarafından müvekkil hakkında hazırlanan değerlendirme ekseriya psikolojik değişkenlerle ilgili hukuki sorunlar arasındaki ilişkinin nitelendirilmesini içerecektir: Örneğin, adli psikoloğun suç öncesi olası nedensel değişkenler hakkındaki görüşünün ne olduğudur? Bulgular açıkça iletilmeli ve ulusal ve uluslararası düzeyde kabul gören enstrümanları ve normları içermek üzere standart psikolojik uygulamayı yansıtmalıdır. Raporda ayrıca psikoloğun vardığı sonuçlar ile uyumlu ampirik araştırmaya da yer verilmelidir. Adli psikolog vardığı sonuçları mantıki olarak ta savunabilmeli; kullandıkları dil hâkim ve avukat gibi psikolog olmayanlarca da anlaşılır olmalıdır.

Klinik psikolog, uzmanlık bilgisi ile savcı, hâkim ve avukata, söz konusu ihtilafta kişinin  işlevinin psikolojik  etkisini değerlendirebilmekte; duruşmaya katılabilme ehliyetini, cezai sorumluluğunu (TCK md.32) saptayabilmektedir.

Klinik psikologların/adli psikologların da kendi aralarında ihtisaslaştığı göz ardı edilmemelidir. Örneğin gelişimsel açısından sorunu olan otizimli bir sanığın duruşmaya katılması ehliyeti; neyin yanlış/neyin doğru olduğunu anlama kapasitesindeki yetersizlikler. Kişinin belli bir zamandaki duygusal ve algısal durumuna odaklanma/değerlendirme söz konusu iken, öteki  akıl sağlığı uzmanlarının  işlevi  terapötik niteliktedir.

Bu bağlamda önemli olan, adli psikoloğun saptamasını/görüşünü etkili bir şekilde yargı ajanlarına sunabilmesidir. İyi değerlendirme ancak çoklu kaynaklardan edinilen veri ile sağlanabilecektir. Yüzlerce psikolojik test var ise de, ilgili için en uygun testin saptanması ve uygulanması da ön görülmelidir.

Bu bağlamda hukuk sisteminde yer alan eyleyicilerden, kendileri için ampirik, harcıâlem psikolojiyi (folk psychology) yeterli görenler görevlerini hemen terk etmelidirler. Hiçbir meslek, teori ve pratik olmak üzere, bu derece yoğun  bilimsel nitelikli psikoloji eğitimi gerektirmediği gibi, hiçbir meslekte böyle zorlu ve sorumlu şekilde problem çözmekle karşı karşıya kalmamaktadır. Paradoksal bir anlatımla, bir ceza avukatı için hukuk bilgisini göz ardı etmek  psikolojiyi göz ardı etmekten daha kolay olabilecektir.

Özetle, adli değerlendirme, psikolog olmayan kişilerce de anlaşılır açıklamaları içeren mantıki bir bütünlük içinde, savunulur nitelikte olmalı; psikolojik sorunlar açık ve sade bir dilde sunulmalı; olay saptaması ve sorumsuzluk (insanity) test sonucu hâkimlere yardımcı olacak nitelikte olmalı; süreci muğlak hale getirmekten kaçınılmalı; adli psikoloji/ psikiyatrinin varlık ve etkinliğinin adil yargılanma hakkı   gereği olduğu bilinmelidir.

Bu doğrultuda hukuk eğitimi artık hukukta psikolojinin fazlaca ağırlıklı olduğu fakülteler olmalıdır. Hiç kuşkusuz, hukuk uygulamasında insan tabiatını anlama girişim ve eğitimi, hiç işlenmemiş adli akıl cevherini gün ışığına çıkaracak;  psikolog/ psikiyatrlar, gerçekten, mahkemeler için klinik hizmet vermeye hazır olduklarında, mahkemeler de  hizmeti almaya hazır olacaklardır.

Yargı reformu, yargılama süresi ile yapısal ve usule ilişkin değişikliklerle ilişkili maliyet gibi araçsal değişkenlere odaklanmış ise de, halkın hâkimlerle olan etkileşim kalitesi ile yargı sistemindeki deneyimleri  ön plana çıkmaktadır. Yargı sisteminde tüketici konumuna gelen  birey sistemde olumlu/olumsuz  nasıl trete edildiğini yıllar geçse de ayrıntılı olarak hatırlamaktadır. Bu deneyim bireyin yargı sistemi hakkındaki görüşü için referans noktası olmaktadır.

İşte bu veriler ışığında adalet sistemimizi geliştirmek için iki şeyin değişmesi gerekmektedir: İlk olarak, ceza adalet sistemini, adaleti sağlamak üzere onlarca yıldır kalibre edilmiş, kendi kendini otomatik- leştiren bir makine olmadığını kabul etmeliyiz. Aksine, sistem insanlardan oluşmuş ve insanların   getirdiği psikolojik kusurlarla derinden aşılanmıştır. Bu nedenle, “insan onuru”9 temel alınarak insan hatasını kabul etmekten ve azaltmaktan korkmamalıyız. Diğer bir deyişle, alçak gönüllülüğe ve insani sınırlamalarımızı kabul etme yeteneğine ihtiyacımız vardır. İkinci olarak, psikolojik kusurlarımızı gidermek üzere  ceza adaleti sisteminde yapısal ve usuli değişikliklerin uygulanması  gerekmektedir. Yanlış görgü tanığı beyanlarından sahte itiraflara ve hatalı adli tıp raporlarına kadar, haksız sonuçlara yol açan etkileri sınırlamak veya ortadan kaldırmak üzere atabileceğimiz açık ve belirgin adımlar vardır: İki tür, tutumsal ve usule ilişkin değişiklikler el ele gitmektedir. Bu doğrultuda ceza adaleti sisteminin insanla aşılandığını ne kadar çok anlarsak kusurları gidermek üzere usul değişiklikleri benimseme olasılığımız da o derece artış gösterecektir. İşte bu nedenlerle, insandan kaynaklanan sorunların en aza indirilmesi hedeflenmeli; gerekli usul değişikliklerine özenle odaklanılmalıdır.10  

Bu süreçte bilimsel topluluğun çabaları ne kadar önemli olursa olsun, hukukçular, adli bilimlerdeki reformların uygulanmasında, suç laboratuvarlarının bağımsızlığının, nesnelliğinin ve güvenilirliğinin güçlendirilmesinde - yerleşik bilimsel disiplinlerdeki bilim adamlarıyla işbirliği içinde - aktif bir rol almaya başlamalıdırlar.  

Adli Psikoloğun  Görevleri

Psikolojik teoriler ve uzmanlığı, çocukları içeren suçları araştırmak, çocukların ihmali durumlarında bilirkişi tanıklığını sağlamak, çocuk velayeti savaşlarını çözmek, bir sanığın yargılanıp yargılanamayacağını belirlemek veya rehberlik sağlamak gibi çok sayıda yasal operasyona uygulamak adli psikolojinin kapsamının bir parçasıdır.

Adli Psikolojinin Ceza Adaletindeki Rolü

 

Terapötik İşlevi

Kuşkusuz, adli tıp alanında çalışan lisanslı bir psikolog psikolojik destek sağlayabilir. Şiddet ve doğası gereği cinsel suçlar işleyen kişilere psikolojik hizmetlerde öncelik verilecek ve cezaevinde suçluların tretmanında sorun yaratan kişilere de danışmanlık yapılabilecektir. Önemli olan toplum savunması adına mükerrirlik  yüzdesini azaltmak ve uyuşturucu madde bağımlılığı  olan hükümlüler için  bireysel veya grup tedavisi ile gerekli desteği  vermek yer alabilir.

Psikolojik Analiz

Adli psikoloji, bir kişinin ölüm nedeni bilinmediğinde daha da önemli hale gelmektedir. Adli psikiyatrik muayene, kişinin ruhsal durumunu belirlemek için ölümden sonra yapılan hasta kayıtlarının analizidir. Dahası, bu türden otopsiler ölüme neyin neden olduğunu bulmaya çalışırken yardımcı olabilir. Kapsamlı adli psikiyatrik bir inceleme için, öznenin geçmişi ve geçmişteki ilişkileri, uyuşturucu kullanımı ve diğer stres etkenleri açısından araştırılması gerekmektedir.

Psikolog–bilirkişinin görüş vereceği konular iki grupta toplanmaktadır: Tıbbı ve psikolojik. Tıbbı kanıt, beyindeki hasarın etkilerini değerlendirerek nörolojik; akıl hastalığına ilişkin olarak psikiyatrik; hasardan iyileşme ise psikolojik tıp  alanına girmektedir.

Psikolojik kanıt bağlamında yönelimi, algı, dikkat, bellek, zeka affekti, duygulanım ve insani vasıfların dağılımı konuları psikoloğun uzmanlık alanına girmektedir. Psikologlar adli hizmet olarak bu konularda deneysel ve klinik rollerde hizmet verebilirler.

Adli Psikolog

Adli psikolog, suç alışkanlığının nedenlerini araştırmakla görevlidir. Sanığın suçu işlediğine karar verilmesi için akli olarak suçu işlemeye(mens rea) muktedir olması gerekir. Diğer bir deyişle, çoğu suç, eylemi gerçekleştirmeden önce suçu işlemeye karar veren kişilerin kusurluluğunu tespit etmeyi sınırlayan bir "kasıt" standardı içermektedir. Bu, sanığın suçun işlendiği andaki ruh halinin, suçu işlemek için gerekli kastı oluşturmasını engellediği durumlarda potansiyel olarak tartışmalı bir konu oluşturmaktadır. Suçun işlendiği sırada kişinin sarhoş olması veya aşırı baskı altında olması durumunda, sanığın akli durumuyla ilgili değerlendirmeler de söz konusu olabilir.

Adalet psikoloji alanındaki çalışmalar, kuşkusuz, insanlara toplumun suçun etkilerine ilişkin anlayışını geliştirme fırsatı da vermektedir. Sahada çalışanlar, suç faaliyeti veya şiddet içeren davranış belirtileri gösteren kişilere özgü önleyici hizmetler sağlama ve onlara daha iyi  yaşamlar sürdürme şansı verme şansına da sahip olabilirler.

Amerikan Psikoloji Derneği (APA) tarafından belirlenen özel ölçütlere göre adalet psikolojisi, "klinik psikolojik uzmanlıkların hukuk alanına uygulanması" etrafında toplanmaktadır.11  Yinelersek, adli psikoloji, suçlular ve suç mağdurları ile çalışmayı ve ayrıca yasayı uygulamak ve uygulamakla görevli olanlara yardım etmeyi de içermektedir.

Adli psikologlar, psikolojinin hukuka uygulanmasında hayati bir rol oynamaktadırlar. Bunu yaparken, adli psikologlar gelecekteki suçları önlemeye yardımcı olmak için geçmiş suçlara ilişkin içgörüler sunar. Hukuk davalarında, sigorta talepleri veya velayet anlaşmazlıkları gibi durumlarda aileler için yasal sonuçları etkileyebilirler.

Adli psikologlar karakollar, adliyeler ve ceza infaz kurumları  gibi çeşitli yerlerde çalışabildikleri için kanıt sağlayabilir, ceza davalarında görüş bildirebilir, zanlılarla görüşebilir ve bilirkişi olarak görev yapabilirler. Ayrıca çocuk istismarı ve velayet davaları  gibi hukuk davalarında da önemli bir rol oynarlar. Adli psikologların çalışmaları önemli olmakta; vakaları adil ve etkili bir şekilde çözmek için gerekli olan son bilgi veya kanıtı sıklıkla sağlayabilmektedirler. Her şeyin üstünde adli psikologlar ceza adaleti reform çalışmalarına önemli katkılarda bulunabilirler.12

Psikoloğun Reform Çalışmalarına Katkısı

 Adalet psikolojisi, hukukta var olan varsayımların sorgulanması/paketlerin irdelenmesi olanağı vermektedir. Hukuk teorisinin en devamlı sorularından biri de “hâkimler nasıl karar vermektedirler?” Hâkimleri karar vericiler olarak neler motive etmektedir? Kısaca saikleri nelerdir? Kim en iyi bilirkişi/ uzmandır?

Bu bağlamda, bir tarafta nesnel dünyanın varlığı; öte yandan, tüm algıların öznelliği karşısında gerçeklere/hakikate ulaşıldığı nasıl saptanmaktadır? Bu durumda “adaletin” psikolojik gerçekler karşısında sınanması zamanı gelmedi mi? Hâkimler aldıkları hukuk eğitimi ile halktan farklı bir karar yetisine mi sahip olmaktadırlar? Hâkimler, halktan düşünce, muhakeme ve karar vermesinde farklı bir görüntü mü vermektedirler? Yargıda olgusal saptama sürecinde, diğer mesleklerde bu tür işleri yapanlarla karşılaştırıldığında hâkimlerin algılama  süreçleri farklı mıdır? İşte tüm bu soruların yanıtları belirinceye kadar hâkimlere özgü özel bir hükmetme psikolojisi olup olmadığını bilemeyeceğiz.

Kuşkusuz, adli sistemin kalitesi, hâkimlerin aldığı kararların kalitesine dayalıdır. Ehil ve kendini mesleğe adamış hâkimler de zaman zaman hata yapabilirler. Yalnız halkın beklentisi bu tür hataların sistematik hale gelmemesidir. Ne var ki bu beklenti gerçekçi değildir. Hâkimler ne kadar tecrübeli, iyi eğitilmiş ve oldukça motive edilmiş  olurlarsa olsunlar, algısal illüzyon (zihniyet kalıpları, önyargılar v.s.) kurbanı olabilirler.  Kişinin davranışı,  içinde bulunduğu akli durumu/bağlamı ile açıklanmakta- dır. Yalnız algısal yanılma da göz önüne alınmalıdır. Şimdi masaya üç bardak koyarak, birincisine buzlu su, ikincisine sıcak su ve üçüncüsüne de ılık su ile doldurunuz. Şimdi sol elini birinci, sağ elini ikinci bardağa koyup bir dakika kadar bekledikten sonra her iki elinizi de üçüncü bardağa koyduğunuzda, sol elinizde ılık bir duygu, sağ elinizde ise serinlik hissedeceksiniz. Bu garipsenecek algısal anomali neye işaret etmektedir? İşte bu yoğunluk algılamaların stimüle mutlak gücüne dayanmayıp, onun göreceli gücüne dayanmaktadır. Diğer bir deyişle, algısal deneyim,  onun bağlamından  etkilenmektedir. Araştırmalar, bizlerin algısal deneyiminde doğru olanın, yargılar ve kararlarımızda da genel olarak doğru olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz, algı insan davranışında merkezi bir konumdadır. Psikologlar, insanların realite ile etkileşim içinde olmak yerine realitenin kendilerince algılananı ile etkileşim içinde olduklarını ileri sürmektedir. İçinde yaşadığımız dünyada olayları ve dinamikleri bizler bir bakıma inşa etmekteyiz. Aynı içeriği deneyimleyen insanlar bir süre sonra bunu farklı şekilde hatırlamakta veya kitle iletişim aracının yanlı olduğu konusunda yanlış teoriler benimseyebilmekte ve kendilerini temelsiz kuşkuculuğa yöneltebilmektedirler.

Bu süreçte, hiç kuşkusuz, psikologlar ile hâkimler arasında Adalet Akademisi’nden başlayarak sembolik bir etkileşim oluşturulmalı; psikologların hâkimlere neler sunabilecekleri konusu aydınlığa kavuşturulmalıdır.  Bu durumu realize etmenin en çıkar yolu ceza adaletinde varlık göstermeye başlayan psikoloji aktörlerinin seçkin ve adliyenin en temel öğesi olarak görülmesidir. Bu aktörler uzman kişi olarak en erken bir evrede sürece dahil edilerek katkılarının sağlanması yeğlenmelidir.

Bu dal, yinelersek, psikoloji ve hukukun insan davranışına odaklı olarak anlaşılması ve değerlendirilmesidir: Hukuk insan davranışını düzenlemek üzere vardır. Bu nedenle, psikologlar medeni/ceza yargılama sistemlerine davet edilmektedirler. Adli psikologlar, psikoloji ve/ya psikoloji ile ilişkili verileri adli amaçlarla derlemekte, gözden geçirmekte ve/ya sunmaktadırlar: Suçlu profili, sanıkların duruşmayı takip yeteneği, suçlu bulunanların ilerde şiddet suçu işleme potansiyelini v.s. yi değerlendirmektedirler.

Adli psikolog, özetle, girift hukuki bir sorun bağlamında kişinin duygusal, davranışsal veya  bilişsel işlevinin bazı öğeleri söz konusu olduğunda, uzmanlık bilgisini kullanarak yargıdaki aktörlere, kişinin işlevinin bu sorunda nasıl etkili olduğu hususunu daha iyi anlamalarını sağlayabilmektedir.13

Sonuç

Dengeli bir adalet dağılımı için, ceza sistemi psikolojiye dayalı  olmak zorundadır. Ve bir suçun neden işlendiği yargılamada da kısmen yanıtlandırılabilecek bir sorudur. Ancak, burada saptanabilecek husus, insan bilincinde açığa çıkan saikler ölçüsünde bir belirleme olacaktır. Bilinç dışı saikler (dark motives) ise karanlıkta kalacaktır. Bu nedenle, suçlunun tüm iyi niyetine karşın mantıklı nedenleri içeren bir açıklamayı her zaman yapabilmesi mümkün olamayacaktır. Özetle, insan davranışları genellikle birbirine zıt saikler sonucu oluşmakta; sorunlar insan davranışından kaynaklandığından, psikoloji bilgisi sorunlara  çözümde yardımcı olmaktadır. Öte yandan, akıl sağlığının  vücut sağlığı üzerindeki etkileri de göz önüne alınarak insanın psikolojik iç görüleri, kişisel ve profesyonel ilişki ve faaliyetlerinde yardımcı olmaktadır.

Ceza işleri açısından bir gereklilik ifadesi olan  psikoloji/psikiyatrının, hukuk işleri açısından da özellikle medeni hukuk (ehliyet, evlenme, butlan ve boşanma, vasiyet, kayyımlık) ve borçlar hukukuna (ikrah, haksız fiiller, sözleşme ve edimlere) işlevsel katkısına da gereksinme duyulmaktadır.

“Kanıtları göz ardı ederek ve saklayarak ilerlemekte bir değer olduğunu düşünmeyin; kanıtlar er geç ortaya çıkacaktır.” (Betrand Russel).14

Avukatlar için de psikoloji bilincine gereksinme vardır. Avukatların yaptığı her türden işin psikolojik bulgularla ilişkili olduğu; avukatların yalnızca adli akıl ve deneyimle yetinmeyip, psikolojik araştırma bulgularının işlerin yürütülmesindeki katkı ve payını algılamaları; avukatların ampirik zihniyet yapılarını geliştirmek, mevcut uygulamaları sorgulamak üzere psikoloji bilimine bakmalarının gerekli olduğudur. Özetle, iyi avukatlar, iyi psikolog olmalıdırlar.15

Psikologlar insanların verdikleri kararların zaman zaman kısa devreye(heuristics) dayalı olduğunu öğrendiler. İnsanlar bunları geçmiş deneyimlerimize dayalı olarak geliştirmekte; ve hızlı karar verebilmektedirler. Kuşkusuz, bu tür kısa devreler algısal illüzyonlarla hatalı kararlara da neden olmaktadırlar. Bu illüzyonlar beş noktada toplanmaktadır:

- Temellendirme (Anchoring): İlgisiz başlangıç noktalarına dayalı tahminlerde bulunmak;

- Çerçeveleme (Framing): Eşit derecedeki kazanç ve kayıpları farklı göstermek;

- Tahmin yanılgısı(Hindsight bias): Geçmişteki olayları gerçekte olandan daha tahmin edilir olarak algılamak/biliyordum;

- Temsili heuristik: Sezgisel/bireysel bilgiyi  önemli derecedeki mevcut istatistik bilgiye tercih etmek; heuristik  aklımızın çabuk karar veren kısa yollarıdır ve doğruluk payı olduğu kadar yanlışlık payı da vardır ve

- Ben merkezli tarafgirlik: Birinin yeteneklerini abartmasıdır.

Adalet psikolojisinin ışık tutabileceği sorular/ sorunlar bakımından ise, yargılama sürecinde beliren psikoloji ve hukuki öğeleri barındıran sorulara ışık tutabilir. Bu sorular mahkemece hakkında karar verilecek hukuki sorunun bir kısmı olarak belirmektedir. Bu amaçla adli psikologlarca yapılacak değerlendirmeler, ilgili, doğru ve güvenilir, sonuca özgü karar için legal argümanları belirten ve fakat onlara egemen olmayacak biçimde olmalıdır.

Nesnel usuli adalette önemli olan ise, açıkça kabul edilemeyecek  bazı tarafgirlik veya önyargının azaltılması olmalıdır. Sonuç olarak, araştırma ve uygulama da dahil olmak üzere yapılacak çok şey var ise de, eğitime hukuk fakültelerinde başlayarak adalet akademisinde klinik çalışma olarak sürdürülmesi gerçekleştirilmelidir.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
 

-------------

1 Tecavüz mağduru 15 yaşındaki Z.C’nin kendisine tecavüz edenleri serbest bırakan mahkeme heyetine yazdığı aşağıdaki mektup ülkedeki ceza adaleti sistemi hakkında psikolojiden yoksun adalet sorununa vurgu yapmaktadır.  

“Hâkim amca…

Ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum. Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hâkimsin bir daha bana bağırma. Beni azarlamayın. 15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bir adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim.

Tarsus’ta tecavüze uğrayan çocuğun yargılanmasında sanığın tutuksuz yargılanması kararı üzerine mağdur “Ben adalet istiyorum" diye haykırıyor.  Mahkeme başkanı, "serbest kalması suçsuz olması anlamına gelmiyor. Bir sürü avukatınız var, bir üst mahkemeye çıkarsınız!”

Üçüncü üzücü vaka, çocuğa, “Anneni öperek amca seni nasıl öptü bize göster bakalım!” diyen hâkimlere de tanık olunması… UCİM. Bkz. A.Arman. “29 Mart’ta tecavüze uğrayan çocuk için Tarsus Adliyesi’ne” Hürriyet (28/03/2019) s.7.

2 Adillik(fairness) açısından  1) Sonuca dayalı; 2) Sürece dayalı model ayrımı söz konusu olmaktadır. Öznel adalet algısı ya adil(fair) veya gayri adil (unfair) şeklindedir. Öte yandan, öznel (öznel standartlara dayalı psikolojik tepkiler) ve nesnel standartlara dayalı tepkiler şeklindedir.  Nesnel usuli adalette önemli olan, açıkça kabul edilemeyecek  bazı tarafgirlik veya önyargının azaltılması olmalıdır. Bkz. E. Allan Lind ve Tom R.Tyler. Social Psychology of Procedural Justice, Spring Science, 1988.

3 İnsanın % 50’si beden, % 50’si ruh ise de, Tıp’ta 6 yıl beden 6 ay ruh okutuyorlar; Hukuk’ta  4 yılda  % 95 i pozitif hukuk, % 5’i Hukuk Felsefesi/Hukuk Sosyolojisi, seçimlik ders  olarak Adalet Psikolojisi/Kriminoloji okutuyorlar.

4 Bkz. Forensic Psychologists Dr. Dawn Hughes Share Her Expertise in Court (Johnny Depp v Amber) YouTube
Danel Amen, “Yaptığımız çalışmalar bizlere kötü şeyler yapan kişilerin beyinlerinin sorunlu olduğunu göstermektedir.” O’nun için sürpriz olan bu beyinlerden çoğunun rehabilite edilebileceğidir.

* Sosyal inceleme raporu

5 Bkz. "İlk tacizde tutuklandı, ikincide öldürdü" Hürriyet (2/10/2020) ss.1,3. Adam 13 yaşında küçük bir kıza(kızlığı bozulmasın diye) defalarca fiili livata da bulunmuş.  Kıza şöyle sesleniyor: "Kızım kusura bakma, benim de senin yaşında bir kızım  var. Ama şeytana uydum. Ramazanda gel de karnını doyurayım"

Adam boşanmak isteyen karısını yirmi yerinden   bıçaklayarak öldürmüş. Hâkim karşısında, “Hâkim bey, vallahi billahi şeytana uydum.”

Adam rüşvet alıyor, "şeytana uydum" diyor. Yahu şeytan nasıl bir şeydir? İnsanın kulağına şöyle mi fısıldıyor: “Tecavüz et! Karını öldür, küçük kıza cinsel saldırıda bulun”. Adalet psikolojisi, şeytanı çözümleme bilimi midir? Nedir? Adalet psikolojisi, psikoloji ve hukuk pratiğini birleştiren bir alandır. Günümüzde adli psikologlar, yalnızca bu tür davranışların neden ortaya çıktığını anlamakla değil, aynı zamanda bu tür eylemleri en aza indirmeye ve önlemeye yardımcı olmakla da ilgileniyorlar.

Adalet psikolojisinin en önemli  işlevi de, hâkimleri, yaptıkları hukuki belirlemeleri etkileyebilecek psikolojik etkilerden bilgilendirmektir.

6 M.T.Yücel. Adalet Psikolojisi, 9. Bası, 2023.

7 G. Şenyuva ve B. Türk “Adli Bilimler Perspektifinden Mağdur Psikolojisi”, Adli Tıp Bülteni 2022;27(2):185-194.

8 Aynı kanıt bir hâkim için inandırıcı olurken, bir diğerine saçma gelebilmektedir. Nitekim, hâkimlerin olaya ilişkin sorular üzerindeki farklılığı, hukuka ilişkin yorumlarında saptanan farklılıktan daha fazladır. Bu farklılığı vurgulayıcı nitelikteki görünüme aynı suç türlerine ilişkin görevli mahkemelerce verilen beraat kararlarındaki oran değişimle- rinde tanık olunmaktadır. Nitekim, Ankara Adliyesinde var olan 22 adet Asliye Ceza Mahkemesinde 1996 yılı verilerine göre hırsızlık (TCK 491-494), müessir fiil (456-460) ve dolandırıcılık (503-505) suçlarından yargılanan sanıkların beraat şansına ait veriler oldukça ilginçtir.

9 İnsan onuru   TC Anayasası Başlangıç- “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu”

10 New Scientist Dergisi’nin 2012'de yaptığı bir ankete yanıt veren Birleşik Krallık'taki adli tıp uzmanlarının üçte biri, davalarında savcılığa yardımcı olacak sonuçlara ulaşmak için kolluk kuvvetleri tarafından baskı altında hissettiklerini itiraf etti. Adli tıp uzmanları tarafından incelenen kanıtlar soğuk, insan yorumuna karşı bağışık katı veriler değildir. Aksine, bunlar bir şekilde  Rorschach mürekkep lekesi gibidir. Farklı insanlar kanıtları farklı şekillerde görürler ve bir görüntüde gördükleri, görmeyi bekledikleriyle çarpıtılabilir.

Bir adam öldürme suçunun Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamasında, maktulün annesi, “Zamanımızı harcamayın” diyen hâkime “Biz zaman da harcadık, can da harcadık hâkime hanım” diye bağırdı. Mahkeme başkanı güvensizlik ortamı oluşturduğu gerekçesiyle davadan çekildi. Sabah (29/09/207 ) s.3.

11 Tretman personeli açısından Amerikan Psikologlar Derneği’nin Psiko- logların Etik İlkeleri ve Davranış Kuralları(1992) ile Adli Psikologlar için Etik Rehberlik Komitesince hazırlanan Adli Psikologlara Özgü Rehberlik(1991) bu alandaki profesyonel kişilerin yeteneği önemine vurgu yapmaktadır. Speciality Guideliness for Forensic Psychology, American Psychologist, Vol.68, No.1, ss.7-19. Ayrıca bkz. Forensic Psychology The real world of CSI YouTube  Türk Ceza Kanununda yer alan  “psikolojik terapi”(TCK 227/8) dışında ne Ceza kanunu ve ne de Ceza Muhakemeleri Kanununda psikoloji bilincine işaret eden bir kavrama tanık olunmamıştır. 

12 Adli psikolojinin ortak bir tanımı "hukukun ve psikolojinin evliliği" dir. Bu psikoloji dalında çalışma konuları genellikle suçluların kendileridir.   Çalışma alanları ise şunlardır:

Adalet Bakanlığı’na bağlı tüm mahkemeler

Ceza ve İnfaz kurumları ve bağlı kuruluşlar

Adli Tıp Kurumu

Denetimli Serbestlik kurumları

Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı çocuk şubeleri

Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı çocuk bölümleri

13 ABD’nin bazı üniversitelerde “ Adalet Psikolojisi ve Ceza Adaleti”  bölümü var. Tecrübi öğrenimin egemen olduğu bir eğitim sürecinde   suçlu profili -Modus Operandi(MO), Suçluya özgü imzalar ve suçlu profilleme gibi konular okutulmaktadır.

14 Feryadı duyulmadı: ‘Ölünce mi yardım edeceksiniz’ Hürriyet (29/11/2019) s.3:Eski Kocası tarafından 11 Ekim günü satırla saldırılan Arslan 44 gün sonra öldü. A. Tuba Arslan, kocasının sürdürdüğü tehditlerle ilgili 2017-2019 arasında ‘Korkuyorum beni öldürecek’ diyerek Eskişehir C.Savcılığına 23 kez suç duyurusunda bulunmuş; 1 Ocak-5 Temmuz 2019 tarihleri arasındaki suç duyuru sayısı 10’u bulmuş; başvurulardan 5’i delil yetersizliğinden takipsizlikle sonuçlanmış; koca hakkında 14 Eylül 2018’de uzaklaştırma kararı alınmış; bu karar daha sonra birkaç kez uzatılmış ise de, koruma kararlarını ihlal etmesine karşılık hakkında ‘zorlama hapsine’ hükmedilmemiş ; 5 Temmuz 2019’de Ankara Aile Mahkemesine yaptığı başvuruda yaşadığı mağduriyetler dile getirilmiş; “kişi hakkında başvurmadığım işlem kalmamış” diyor. “Bu kişiden tehdit alıyorum. Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz. Ben çok mağdurum.”  Bu veriler sistemin azmettirici bir nitelikte olduğunu sergilemektedir.

7 yaşında cinsel istismara uğrayan kız çocuğu Z.D (2016): İlk derece mahkemesinde 10 yıl hapis cezasına mahkumiyet, istinaf mahkemesinde 6 yıl 8 ay’a; Yargıtay’da 8 yıl 4 ay’a indirilmiş; çekilen süre de göz önüne alınarak tahliye edilen H.G., mağdure Z.D. nin yaşadığı mahalleye geri dönmüş(!). O gün Z.D.nin günlüğüne yazdığı, “Bugün Şubatın 6’sı. Bugün o çıktı, yani sesi, çok çok korkuyorum, ama anneme söylemiyorum”  “O geri döndü, çok korkuyorum” Hürriyet (9/02/2019) s.3. Bu haber çekilen ceza süresindeki gariplik/ çarpıklık ile mağdurun korunmasındaki çarpıklığı gözler önüne sergilemektedir.

15 Bkz. J.K.Rabbennolt ve J.R.Sternlight. Psychology for Lawyers-Understanding the Human Factors in Negotiation, Litigation and Decision Making, ABA Book Publishing, 2016.