KARARLAR

Bildirim Şartına Uymadan Yurt Dışına Altın Çıkarmaya Dayalı Olarak İdari Para Cezası Verilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edilmesi

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 29/2/2024 tarihinde, Mohammad Atamleh (B. No: 2020/9691) başvurusunda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Abone Ol

Olaylar

Yabancı uyruklu olan başvurucu, altın ticareti ile uğraşmaktadır. Başvurucu, Gümrük Müdürlüğüne sunduğu nakit beyan formlarında yurda girişte 90.000 ABD doları beyan etmiş, nakit beyan formunda bildirdiği kişi ve kuruluşlardan muhtelif miktarlarda altın satın almıştır. Yurt dışına çıkmak üzere havalimanına gelen başvurucunun kabin çantasında 3.100 gram altın bulunmuştur. Başvurucu, irsaliye faturalarını ibraz etmiş; ayda bir İstanbul'a altın ticareti için geldiğini, daha önceki gelişlerinde irsaliye faturalarını ibraz ederek geçiş yaptığını ve çıkış sırasında faturaların gümrüğe beyan edilmesi gerektiğini bilmediğini ifade etmiştir.

Başsavcılık başvurucunun 338.243,50 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da müsadereye ilişkin hüküm bulunmadığından altınların başvurucuya iade edilmesine karar vermiştir. Başvurucu, idari yaptırım kararına itiraz etmiş; 1. Sulh Ceza Hâkimliği bu itirazı reddetmiştir. Başvurucu söz konusu karara da itiraz etmiş, 2. Sulh Ceza Hâkimliği kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı kesin olmak üzere reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu, bildirim ve izin şartına uyulmadan yurt dışına altın çıkarılması kabahatine dayalı olarak idari para cezası verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda kamu makamlarınca başvurucuya herhangi bir suç isnadında bulunulmamış; başvurucunun yanında taşıdığı altınların kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı, uyuşturucu kaçakçılığı veya başka suç faaliyetlerinde kullanıldığı ya da herhangi bir suçtan elde edildiği gibi bir iddia da söz konusu olmamıştır. Başvurucu, ülkeye giriş sırasında yurda soktuğu dolar cinsinden döviz miktarını, ayrıca bu dövizi başvuru dosyasında bulunan ve faturaları düzenleyen kişi ve kuruluşlardan altın almak amacıyla ihracat bedeli olarak kullanacağını da beyan etmiştir. Başvurucunun 1567 sayılı Kanun'da öngörülen yönteme uygun şekilde bildirimde bulunması durumunda yanındaki altını yurt dışına çıkarabilmesi mümkündür. Nitekim altınlar da başvurucuya iade edilmiştir. Bu bağlamda idari para cezası verilmesiyle korunan hukuki menfaat, bildirim ve izin yükümlülüğüne uyulmasını sağlamaktır.

1567 sayılı Kanun'da, kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan imal edilmiş her türlü eşya ve kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması hâlinde eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs hâlinde bu bedelin yarısı kadar idari para cezası uygulanacağı öngörülmüştür. Bu hâliyle 1567 sayılı Kanun'da yer alan kural mahkemelere, somut olayın şartlarına göre yargısal denetim yapma imkânı tanımamakta; öngörülen meşru amaca ulaşmada kullanılan aracın ilgililer bakımından katlanılabilir nitelikte olup olmadığını değerlendirmeye, müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığını ve ulaşılan sonucun adil olup olmadığını belirlemeye izin vermemektedir.

Sonuç olarak 1567 sayılı Kanun’da yer alan kural uyarınca, kabahati işleyen kişinin kusur derecesi, beyan edilen paranın kaynağı ve kuralla korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü hususları yönünden yargı mercilerinin değerlendirme yapmaları mümkün değildir. Bu itibarla kabahati işleyen kişiler yönünden şahsileştirme olanağı vermeyen kural; kusur derecesi, paranın kaynağı, korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü gibi unsurları incelemeye imkân vermediğinden olayın şartlarına göre müdahaleyi ölçülü kılabilecek farklı sonuçlara ulaşılmasını da engellemektedir. Nitekim olayda söz konusu altının herhangi bir suça konu olduğuna ve kaynağının belirsizliğine ilişkin bir veri bulunmadığı, idari yaptırıma konu kabahatin koruduğu hukuki menfaatin ülkeye altın giriş çıkışını takip etmekten ibaret olduğu görülmüştür. Buna rağmen -kanun hükmü sabit bir oran öngördüğü için- başvurucuya el konulan altının yüzde 50'si oranında para cezası verilmiştir. Dolayısıyla bildirim şartına uymadan yurt dışına altın çıkarması nedeniyle başvurucuya idari para cezası verilmesi şeklinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin söz konusu kamu yararı amacı karşısında şahsi olarak aşırı bir külfete yol açtığı değerlendirilmiştir. Bu itibarla müdahale ile korunmak istenen meşru amaç ve kişinin mülkiyet hakkı arasındaki olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

MOHAMMAD ATAMLEH BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/9691)

 

Karar Tarihi: 29/2/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 1/8/2024-32619

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Mehmet ALTUNDİŞ

Başvurucu

:

Mohammad ATAMLEH

Vekili

:

Av. Muaz Salih YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bildirim ve izin şartına uyulmadan yurt dışına altın çıkarılması kabahatine dayalı olarak idari para cezası verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/3/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

5. İkinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvurucu, İsrail uyruklu olup Kudüs'te altın ticareti ile uğraşmaktadır. Başvurucu 23/5/2019 tarihinde İstanbul Havalimanı Gümrük Müdürlüğüne sunduğu nakit beyan formlarında yurda girişte 90.000 ABD doları beyan etmiştir. Beyan formlarında adına nakit hareketliliği yapılan gerçek/tüzel kişiler olarak K.Ş. Kuyumculuk Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi, G.K. -G. Yarı Mamul, M.Ç. Mücevherat ve Kuyumculuk Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi gösterilmiş; nakdin kaynağı olarak ihracat bedeli yazılmıştır. Başvurucu, nakit beyan formunda beyan ettiği kişi ve kuruluşlardan muhtelif miktarlarda altın satın almıştır.

8. Başvurucu 26/5/2019 tarihinde yurt dışına çıkmak üzere İstanbul Havalimanı'na gelmiştir. Gümrük nakit beyan noktasından herhangi bir beyanda bulunmaksızın geçtikten ve pasaport çıkış işlemlerini tamamladıktan sonra yapılan güvenlik amaçlı X-Ray taramasında başvurucuya ait kabin çantasında altın eşya tespit edilmiştir. Başvurucu, irsaliye faturalarını ibraz etmiştir. Başvurucuya ait çantada 3.100 gram altın bulunmuştur. 26/5/2019 tarihli şüpheli ifade tutanağında başvurucu; ayda bir İstanbul'a altın ticareti için geldiğini, daha önceki gelişlerinde irsaliye faturalarını ibraz ederek geçiş yaptığını ve çıkış sırasında faturaların gümrüğe beyan edilmesi gerektiğini bilmediğini açıklamıştır.

9. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosu (Başsavcılık) 23/9/2019 tarihinde başvurucunun 338.243,50 TL tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına, 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da müsadereye ilişkin hüküm bulunmadığından altınların başvurucuya iadesine karar vermiştir. Kararda; 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası ile 11/8/1989 tarihli ve 20249 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulunun 7/8/1989 tarihli ve Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararı'nın (32 sayılı karar) 7. maddesinin (c) bendi dayanak olarak gösterilmiştir.

10. Başsavcılık kararın gerekçesinde başvurucunun ele geçirilen altınları beyan etmediğini ve bunları, ticari amaçla yurt dışına çıkarmak istediğini, İstanbul Kuyumcular Odasının 21/6/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre kabahate konu eşya değerinin 676.487 TL olduğunu ve eylem yurt dışına çıkış işlemi tamamlanmadan gümrük sahasında meydana geldiğinden eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle cezanın idari para cezası rayiç bedelinin yarısı oranında indirildiğini açıklamıştır. Kabahate konu altınların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine veya müsadere edilmesine yer olmadığını belirten Başsavcılık, söz konusu altınların başvurucuya iadesine karar vermiştir.

11. Başvurucu 1/10/2019 tarihinde idari yaptırım kararına itiraz etmiştir. Başvurucu; itirazında, idari para cezası verilmesine neden olan altınları beyan etme konusunda bilgisi olmadığını iddia etmiştir. Söz konusu altınları Türkiye'de satın aldığını irsaliye faturaları ile tevsik ettiğini, altınları yurt dışına çıkarabileceğini ve idari para cezasının 1567 sayılı Kanun'a ve 32 sayılı karara aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

12. Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 28/1/2020 tarihinde başvurucunun idari yaptırım kararına yaptığı itirazı reddetmiştir.

13. Başvurucu 29/1/2020 tarihinde Hâkimlik kararına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; 32 sayılı kararın kara paranın aklanması, uyuşturucu kaçakçılığı, terörizmin finanse edilmesi veya organize suç, vergi kaçakçılığı gibi suçların önlenmesi amacıyla yürürlüğe girdiğini, satın alınan altınların yurt dışına çıkarken yetkili makamlara bildirilmesi gerektiğini bilmediğini, bu hususta kaçınılmaz bir hataya düştüğünü belirterek idari para cezasının şartlarının somut olayda gerçekleşmediğini iddia etmiştir.

14. Gaziosmanpaşa 2. Sulh Ceza Hâkimliği 3/2/2020 tarihinde itiraza konu kararın usul ve kanuna uygun olduğunu belirterek itirazı kesin olmak üzere reddetmiştir.

15. Başvurucu, nihai hükmü 8/2/2020 tarihinde öğrendikten sonra 4/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 1567 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:

"Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım ve satımının ve bunlar ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin ve ticari senetlerle tediyeyi temine yarıyan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir."

17. 1567 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Fiil, 1 inci maddede yazılı kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması mahiyetinde ise 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu hükümlerine göre suç veya kabahat oluşturmadığı takdirde kişi; eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs halinde bu bedelin yarısı kadar idarî para cezası ile cezalandırılır."

18. 32 sayılı kararın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"i) Standart işlenmemiş altın: En az 995/1000 saflıkta, nitelikleri Müsteşarlıkça belirlenen barlar veya külçeler halindeki altını,

ii) Standart dışı işlenmemiş altın: 995/1000’den düşük (995/1000 saflık hariç) saflıkta külçe, bar, dore bar, granül, toz veya hurda şeklindeki altını,

iii) İşlenmiş altın: İşçilik uygulanarak ziynet veya süs eşyası haline dönüştürülmüş altını... ifade eder."

19. 32 sayılı kararın 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"a) Kıymetli madenler, taşlar ve eşyaların Dış Ticaret Rejimi esasları dahilinde Türkiye'ye ithali ve ihracı serbesttir. Ancak, standart ve standart dışı işlenmemiş kıymetli madenlerin, ithal ve ihracında gümrük idarelerine beyan verilmesi esas olup, ithalat ve ihracat Rejim, Karar ve Yönetmelikleri uygulanmaz. Standart işlenmemiş kıymetli madenlerin ithali yalnızca, Merkez Bankası ile kendi mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla Kıymetli Madenler Borsası üyesi Kıymetli Maden Aracı Kuruluşları tarafından yapılır. Ancak, Kıymetli Madenler Borsası üyesi aracı kuruluşlar ithal ettikleri standart ve standart dışı işlenmemiş kıymetli madenleri üç iş günü içinde Borsaya teslim etmek zorundadır.

...

c) Yolcular, beraberlerindeki kendilerine ait değeri 15.000- ABD Dolarını aşmayan ve ticari amaç taşımayan ziynet eşyası niteliğinde kıymetli madenlerden ve taşlardan yapılmış eşyaları yurda getirebilirler ve yurtdışına çıkarabilirler. Daha fazla değerdeki ziynet eşyalarının yurt dışına çıkarılması, girişte beyan edilmiş olmasına veya Türkiye'de satın alındığını tevsik etme şartına bağlıdır."

B. Uluslararası Hukuk

1. Uluslararası Sözleşmeler

20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

21. 30/1/2003 tarihli ve 4800 sayılı Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile onaylanması uygun bulunan 15/11/2000 tarihli Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 7. ve 12. maddelerinin ilgili kısmı şöyledir:

"Madde 7:

2. Taraf Devletler, meşru sermayenin dolaşımını herhangi bir şekilde engellemeksizin, bilginin yerinde kullanımını temin etmek kaydıyla, nakdin ve parasal değeri haiz her türlü evrakın sınırlan içindeki dolaşımının denetlenmesi ve izlenmesi için makul önlemlerin uygulanmasını göz önüne alacaklardır. Bu tür önlemler kişi ve kuruluşların önemli miktarda nakdin ve parasal değeri haiz her türlü evrakın sınırötesi nakline ilişkin bildirimde bulunmaları zorunluluğunu içerebilir.

Madde 12:

1. Taraf Devletler, iç hukuklarının elverdiği en geniş biçimde aşağıdakilerin müsaderesinin sağlanması için gerekli önlemleri alacaklardır:

 (a) Bu Sözleşmede belirtilen suçlardan elde edilen gelir veya değeri bunlara tekabül eden malvarlığı;

 (b) Bu Sözleşmede belirtilmiş suçlarda kullanılmış veya kullanılması amaçlanan malvarlığı, malzeme, teçhizat veya diğer araç-gereçler.

2. Taraf Devletler, muhtemel bir müsadere amacıyla, bu maddenin 1. fıkrasında bahsedilen herhangi bir malın tespitinin, izlenmesinin, dondurulmasının veya el konulmasının sağlanması için gerekli önlemleri alacaklardır."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı ve Diğer Yüksek Mahkeme Kararları

22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Ismayilov/Rusya (B. No: 30352/03, 6/11/2008) kararına konu olayda Bakü’de annesinden intikal eden evini satan başvurucu, yanında taşıdığı parayı (21.348 ABD doları) gümrük makamlarına eksik (48 ABD doları) bildirmiştir. Rusya kanunlarına göre ise 10.000 ABD doları üzerindeki para gümrüğe bildirilmelidir. Başvurucu hakkında bildirim yükümlülüğüne uymama suçundan şartlı tahliye koşuluyla altı ay hapis cezası ve ayrıca el konulan paranın tamamının müsaderesine karar verilmiştir. AİHM, müsadere tedbiriyle ilgili istikrarlı yaklaşımına değinmiş ve müdahalenin mülkiyetten yoksun bırakma içerse dahi Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı kapsamında mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olduğunu belirtmiştir (Ismayilov/Rusya, §§ 28-30).

23. AİHM, kamu yararı bakımından korunan hukuki menfaatin gümrük makamlarına bildirim yükümlülüğüne uyulmasını sağlamak olduğunu vurgulamıştır (Ismayilov/Rusya, § 33). AİHM; başvurucuya herhangi bir suç isnadında bulunulmadığını olayda müsadere tedbirinin kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı, uyuşturucu kaçakçılığı, vergi kaçırma veya başka suç faaliyetleri kapsamında uygulanmadığını tespit etmiştir. Buna göre belirli bir miktarın üzerinde nakit parayı yanında taşıyan başvurucu, sadece gümrük makamlarına yanında taşıdığı bu parayı eksik bildirmekten sorumlu tutulmuştur. AİHM, bildirilmeyen paranın meşru yollardan elde edildiğini ve bu paranın bildirilmemesinin kamuya olan zararının ise oldukça az olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte müsadere tedbirinin sadece zararın tazmini amacıyla uygulandığını değil aynı zamanda caydırıcı ve cezalandırıcı bir yönünün de bulunduğunu kabul etmiştir. Ancak olayda başvurucunun zaten bildirim yükümlülüğüne uymadığı için şartlı tahliye koşuluyla hapis cezası aldığına dikkat çekmiştir. AİHM'e göre yalnızca bildirim yükümlülüğüne uymamasından dolayı başvurucu ceza da almışken ayrıca müsadere uygulanması ölçüsüz olup başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemektedir (Ismayilov/Rusya, §§ 37, 38).

24. AİHM, başka başvurularda da benzer şekilde yurda girerken veya yurttan çıkarken taşınan paranın gümrük makamlarına bildirilmemesi nedeniyle idari veya adli yaptırımlar uygulanmasına rağmen buna ek olarak ayrıca söz konusu paranın da bütünüyle müsadere edilmesinin ölçüsüz bir müdahale olduğunu kabul ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Gabric/Hırvatistan, B. No: 9702/04, 5/2/2009, §§ 31-40; Boljevic/Hırvatistan, B. No: 43492/11, 31/1/2017, §§ 37-46).

25. Gyrlyan/Rusya (B. No: 35943/15, 9/10/2018) kararında da başvurucu, ev satışından elde ettiği 100.000 dolar tutarındaki nakit parayı yurt dışına çıkarırken havaalanında yakalanmıştır. Mahkemece bu paranın 90.000 dolarının müsaderesine karar verilmiştir. AİHM önceki kararlardan farklı olarak ayrıca bir yaptırım da uygulanmadığı hâlde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğuna karar vermiştir. AİHM, korunan hukuki değer ile karşılaştırıldığında müsadere edilen para miktarının oldukça yüksek olduğunu ve beyan edilmemiş tutarın müsadere edilmesinin veya eş değer bir ceza uygulanmasının adil dengenin sağlanmasını engelleyen katı bir sistem olduğunu vurgulamış ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

26. Avrupa Birliği Adalet Divanı da gümrük makamlarına bildirmeme fiili sebebiyle bildirime konu nakit paranın %60'ı tutarında para cezası verilmesinin yaptırımla amaçlanan sonuçlar ile karşılaştırıldığında ölçülü olmadığı sonucuna varmıştır (Robert Michal Chmielewski/Nemzeti Adó- és Vámhivatal Dél-alföldi Regionális Vám- és Pénzügyőri Főigazgatósága, C-255/14, 16/7/2015).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 29/2/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu, idari para cezasının orantısız olduğundan yakınmış; İsrail vatandaşı olduğunu ve Türkçe bilmediğini, 1567 sayılı Kanun'a göre yurt dışına çıkarken gümrük makamlarına bildirimde bulunması gerektiğine yönelik kuralı bilmesinin mümkün olmadığını, bu hususta açık hataya düştüğünü açıklamıştır. Hakkında kara para aklama, uyuşturucu kaçakçılığı, terörün finansmanı veya vergi kaçakçılığı gibi herhangi bir soruşturma veya kovuşturma olmadığını, ayrıca idari para cezasına itiraz dilekçesindeki iddialarının mahkemelerce incelenmediğini ve adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiştir.

29. Bakanlık görüşünde, başvurucuya idari para cezası dışında bir yaptırım uygulanmadığına dikkat çekilmiştir. Ayrıca söz konusu para cezasının fiilin teşebbüs aşamasında kalması nedeniyle gümrük makamlarına bildirilmeyen paranın yarısı tutarında belirlendiğine vurgu yapılmıştır. Bakanlığa göre bu alanda kamu makamlarına tanınan takdir yetkisi dikkate alındığında müdahaleyle başvurucuya aşırı bir külfet yüklendiği söylenemez.

30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki beyanlarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

31. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu, mülkiyet hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı ile hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ise de şikâyetlerinin özünün mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından söz konusu ihlal iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

34. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

35. Somut olayda Başsavcılık 23/9/2019 tarihinde başvurucunun 338.243,50 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. İdari para cezasına hükmedilmesi neticesinde başvurucudan tahsil edilen paranın başvurucunun mal varlığına dâhil olduğu ve verilen idari para cezasıyla mal varlığında eksilmeye yol açıldığı kuşkusuz olduğuna göre bu paranın başvurucu açısından mülk teşkil ettiği açıktır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

36. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

37. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

38. İdari para cezası uygulanması suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale edilmiştir. Müdahale ile kıymetli madenler ve kıymetli taşlar ile bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin yurda giriş ve çıkışının kontrol edilmesi amaçlanmaktadır. Bu durumda başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılması yoluyla yapılan müdahalenin sonuçları yanında özellikle amacı dikkate alındığında başvurunun mülkün kamu yararına kullanılmasının kontrol edilmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

39. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

40. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de gözönünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanmalı, kamu yararı amacı taşımalı ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılmalıdır (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

41. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, §§ 44-47).

42. Başvuruya konu idari para cezası 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre verilmiştir. Söz konusu kanun hükmünün ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayalı olduğu kuşkusuzdur (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Orhan Gürel, B. No: 2015/15358, 24/5/2018, § 51).

ii. Meşru Amaç

43. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).

44. Somut olay bakımından yurt dışına çıkarılacak altın miktarının gümrük makamlarına bildirimi ve izin yükümlülüğü getirilmesinin yurt dışına çıkarılacak altının kontrol edilmesi bakımından gerekli görüldüğü anlaşılmıştır. Bu yükümlülük yurt dışına çıkarılacak veya yurt dışından getirilecek altın rezervinin tespit edilebilmesini de sağlayacak niteliktedir. Bu sebeple kıymetli madenler ve kıymetli taşlar ile bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin yurda giriş ve çıkışının kontrol edilmesi bakımından kamu yararı mevcut olup müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kuşkusuzdur.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

45. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

46. Ölçülülük ilkesi, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi gösterir. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

47. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Ölçülülük ilkesi gereği öngörülen amaca erişme karşısında belirli bir aracın kullanılması ilgililere ölçüsüz yükümlülükler getirmemeli ve ilgililer bakımından katlanılabilir nitelikte olmalıdır. Elverişli ve gerekli bir tedbirin, müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığı ve bu yüzden müdahaleden vazgeçmenin gerekip gerekmediği hususları yargılama sürecinde denetlenecektir. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

48. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin sağlanabilmesi için öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması gerekmektedir (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Fatma atma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89; Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; buna karşılık aynı koşulun yargılama sürecinde sağlanmaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).

49. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından önemlidir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 52). Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71; Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36).

50. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53). Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri, demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

51. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasına konu altınların başvurucunun yurt dışına çıkarmak isterken ele geçirildiği kamu makamlarınca tespit edilmiş bir olgudur. Nitekim başvurucu da bu olguları inkâr etmemektedir. Buna göre başvurucu 3.100 gram altını yurt dışına çıkarmak istemiş ancak bu hususta önceden gümrük makamlarına bir bildirimde bulunmamıştır. Başvurucuya bu sebeple 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasına göre idari para cezası verilmiştir.

52. Başvurucuya idari para cezası verilmesi belirli bir değeri aşan altının yurt dışına çıkarılmasının bildirim koşulunu sağlamaya yönelik olduğu dikkate alındığında müdahalenin kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğunda şüphe bulunmamaktadır. İkinci olarak başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığı irdelenmelidir. Olayda başvurucunun fiili suç olarak düzenlenmemiş, bu fiil için adli bir yaptırım öngörülmemiştir. Buna göre başvurucunun fiilinin kabahat olarak düzenlenerek yalnızca idari para cezası uygulandığı dikkate alındığında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemez.

53. Orantılılık yönünden öncelikle başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu; idari para cezasına karşı cezanın iptal edilmesi talebiyle Hâkimliğe, talebin reddine ilişkin karara karşı da itiraz kanun yoluna başvurmuştur. Hâkimliğin kararında somut olay özelinde bir değerlendirme yapılmadığı, tanzim edilen idari yaptırım kararının usulüne uygun olduğu vurgulanmıştır. Bu noktada itirazı inceleyen Hâkimliğin etkili bir yargısal denetim yapabildiğini söylemek güçtür. Somut olayda etkili bir yargısal denetim yapılmasının önündeki engelin 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası olduğu anlaşılmıştır. Zira 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrası, kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması hâlinde eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs hâlinde bu bedelin yarısı kadar idari para cezası uygulanacağını öngörmektedir. Bu hâliyle 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kuralın somut olayın niteliğine göre hâkime takdir yetkisi tanımadığı görüldüğünden başvurucunun idari para cezasına karşı yaptığı savunmaların somut olay adaleti yönünden Hâkimlikçe değerlendirilmesi mümkün olamamıştır. Zira kural otomatik olarak kabahatin işlendiğinin tespiti hâlinde kanunda belirlenmiş oranda idari para cezasının uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.

54. Anayasa Mahkemesi, uluslararası sözleşmelerin bir gereği olarak suçla mücadele bakımından bildirimsiz ve izinsiz nakit akışının kontrolünün ayrı bir önem taşıdığını, devletin idari para cezalarının düzenlenmesi ve uygulanması alanında geniş bir takdir yetkisinin olduğunu kabul etmiştir (Orhan Gürel, § 63). Ancak bu takdir yetkisinin kullanımının mülkiyet hakkının korunmasının gerekliliklerine uyulması gibi bir sınırı da bulunmaktadır. Buna göre müdahalenin yukarıda da değinildiği üzere mülk sahiplerine şahsi olarak aşırı bir külfete de yol açmaması gerekir (bkz. § 47).

55. Öte yandan Anayasa Mahkemesi Yıldız Eker ([GK], B. No: 2015/18872, 22/11/2018) kararında mahkemelerin somut durumun özelliklerini gözönünde tutmasına izin vermeyen ve hâkime herhangi bir takdir yetkisi de tanımayan kanun hükmüne dayanılarak uygulanan para cezasının miktarının başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, bu durumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kıldığı sonucuna varmıştır (Yıldız Eker, § 54).

56. Başvuru konusu olayda kamu makamlarınca başvurucuya herhangi bir suç isnadında bulunulmadığı gibi başvurucunun taşıdığı altınların kara paranın aklanması, terörizmin finansmanı, uyuşturucu kaçakçılığı veya başka suç faaliyetlerinde kullanıldığı ya da herhangi bir suçtan elde edildiği gibi bir iddianın da söz konusu olmadığının altı çizilmelidir. Ayrıca başvurucu; ülkeye giriş sırasında yurda soktuğu dolar cinsinden döviz miktarını, ayrıca bu dövizi başvuru dosyasında bulunan ve faturaları düzenleyen kişi ve kuruluşlardan altın almak amacıyla ihracat bedeli olarak kullanacağını da beyan etmiştir. Başvurucunun 1567 sayılı Kanun'da öngörülen yönteme uygun şekilde bildirimde bulunması durumunda yanındaki altını yurt dışına çıkarabilmesi de mümkündür. Nitekim altınlarda başvurucuya iade edilmiştir (bkz.§ 10). Bu bağlamda idari para cezası verilmesiyle korunan hukuki menfaat bildirim ve izin yükümlülüğüne uyulmasını sağlamaktır. O hâlde bu aşamadan sonra müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir.

57. 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında, kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin izinsiz olarak yurttan çıkarılması veya yurda sokulması hâlinde; eşya ve kıymetlerin rayiç bedeli kadar, teşebbüs hâlinde bu bedelin yarısı kadar idari para cezası uygulanacağı öngörülmüştür. Bu hâliyle 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kuralın kabahatin ağırlığı, failin durumu ya da somut olayın niteliğine göre bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte olmadığı, hâkime takdir yetkisi tanımadığı, idareye ve derece mahkemelerine somut olayın özelliklerini gözönünde tutmasını temin edecek bir esneklik sağlamadığı anlaşılmıştır. Diğer bir deyişle anılan kural, mahkemelere somut olayın şartlarına göre yargısal denetim yapma imkânı tanımadığı gibi öngörülen meşru amaca ulaşmada kullanılan aracın ilgililer bakımından katlanılabilir nitelikte olup olmadığını değerlendirme, müdahalenin ağırlığı ile gerçekleşen netice arasında bir orantısızlık bulunup bulunmadığını ve ulaşılan sonucun adil olup olmadığını belirlemeye izin vermemektedir. Bu çerçevede döviz veya altının ülkeye getirilmesi veya ülkeden çıkarılması hâlinde uygulanan idari yaptırımların ölçülülüğü ile uluslararası hukuktaki gelişmeleri de vurgulamak gerekir (bkz. §§ 22-26).

58. Sonuç olarak 1567 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kural karşısında yargı mercilerinin kabahati işleyen kişinin kusur derecesi, beyan edilen paranın kaynağı ve kuralla korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü hususları yönünden değerlendirme yapmalarının mümkün olmadığı, başka bir anlatımla anılan kural uyarınca yargı mercilerinin işlenen kabahatin ağırlığını değerlendirme ve buna göre kabahati işleyen kişi yönünden şahsileştirme olanağına sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. Kabahati işleyen kişiler yönünden şahsileştirme olanağı vermeyen kural, kusur derecesi, paranın kaynağı, korunmak istenen meşru amacın ne ölçüde zarar gördüğü gibi unsurları incelemeye imkân vermediğinden olayın şartlarına göre müdahaleyi ölçülü kılabilecek farklı sonuçlara ulaşılmasını da engellemektedir. Nitekim olayda söz konusu altının herhangi bir suça konu olduğuna ve kaynağının belirsizliğine ilişkin bir veri bulunmadığı, idari yaptırıma konu kabahatin koruduğu hukuki menfaatin ülkeye altın giriş çıkışını takip etmekten ibaret olduğu görülmüştür. Buna rağmen -kanun hükmü sabit bir oran öngördüğü için- başvurucuya el konulan altının yüzde 50'si oranında para cezası verilmiştir. Dolayısıyla bildirim şartına uymadan yurt dışına altın çıkarması nedeniyle başvurucuya idari para cezası verilmesi şeklindeki mülkiyet hakkına yapılan müdahale söz konusu kamu yararı amacı karşısında şahsi olarak aşırı bir külfete yol açmaktadır. Bu sebeple müdahale ile korunmak istenen meşru amaç ve kişinin mülkiyet hakkı arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur.

59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Zühtü ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.

İrfan FİDAN, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.

VI. GİDERİM

60. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 500.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemlerden, yargısal işlemlerden veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

62. Mevcut başvuruda ihlalin kanundan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Kanundan kaynaklanan ihlal durumunda giderim yöntemi olarak iki seçenek öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki Anayasa Mahkemesinin Sabri Uhrağ ([GK], B. No: 2017/34596, 29/12/2020) kararında uygulanan eski hâle getirme kuralı çerçevesinde kanuni düzenleme yapılması hususundaki keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesidir. İhlalin giderimini sağlayabilecek bir diğer yöntem ise Anayasa Mahkemesinin Hulusi Yılmaz ([GK], B. No: 2017/17428, 1/12/2022) kararında benimsenen ihlale neden kanuni düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle ilgili mahkemesince itiraz yoluna başvurulmasıdır. Anayasa Mahkemesi ihlalin kanundan kaynaklandığı hâllerde giderimin ne şekilde yapılacağı ile ilgili olarak anılan kararlarda ilkeleri tespit etmiştir.

63. Bu çerçevede Anayasa kurallarının bağlayıcılığını düzenleyen Anayasa'nın 11. maddesi ve hâkimin öncelikle Anayasa kurallarını dikkate alarak uyuşmazlıkları çözmesini emreden Anayasa'nın 138. maddesi hâkimin Anayasa'ya uygun karar vermesini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda Anayasa'nın 152. maddesi de hâkime davada uygulayacağı kanun hükmünün Anayasa'ya uygun olup olmadığını inceleme görevi yüklediğine dikkati çekmek gerekir. Ancak somut olayda bireysel başvuru öncesi yapılan yargılama sırasında olağan yargı yerleri, Anayasa'nın 152. maddesi kapsamında bu davada uygulanan kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı yönünde bir itiraz başvurusunda bulunmamıştır. Bununla birlikte yeniden yapılacak yargılamada anılan Anayasa hükmü çerçevesinde davada uygulanacak kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılığı yönünde itirazda bulunulabilmesi mümkündür (Hulusi Yılmaz, §§ 65, 66).

64. Diğer taraftan yeniden yapılacak yargılamada uygulanacak kanun hükmünün temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşma hükümlerine aykırı olması durumunda Anayasa'nın milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınarak uyuşmazlığın çözülebileceğine yönelik 90. maddesinin son fıkrası hükmü de uygulama alanı bulabilir. Ancak Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca Anayasa'ya aykırı olan kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması, başvuruya konu olayın koşulları dikkate alındığında daha doğru bir yoldur (Hulusi Yılmaz, § 67).

65. Anılan Anayasa Mahkemesi kararlarına ve ilgili Anayasa hükümlerine göre mevcut başvuru yönünden mülkiyet hakkının ihlalinin ve sonuçlarının giderimi amacıyla aşağıda belirtilen şu iki yöntemin birlikte uygulanması gerektiği değerlendirilmiştir.

- İhlal doğrudan kanundan kaynaklandığı için ve bireysel başvurunun amacına ve işlevine uygun şekilde benzeri ihlallerin de önüne geçmek amacıyla kararın TBMM'ye bildirilmesine karar verilmesi gerekir.

- Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca ilgili kanun hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurulabileceği veya Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasının uygulanabileceği dikkate alındığında yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin ayrıca Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. İhlalin kanundan kaynaklanması nedeniyle kararın Türkiye Büyük Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE,

D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (2019/6971 D.İş) GÖNDERİLMESİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/2/2024 tarihinde karar verildi.

 

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Bildiri ve izin şartına uyulmadan yurt dışına altın çıkarılması kabahatine dayalı idari para cezası verilmesi nedeniyle başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca aşağıda açıklayacağım farklı gerekçeyle katılıyorum.

2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı, mülk sahibine müdahalenin keyfi veya makul olmayan şekilde uygulandığına dair itirazlarını etkin bir şekilde ortaya koyma imkânının tanınmasını, derece mahkemelerinin de davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazları karşılayacak şekilde kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçelere yer vermelerini gerektirmektedir (bkz. Bekir Yazıcı [GK], B.No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71; Sencer Başat ve diğerleri [GK], B.No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

3. Somut olayda, başvurucu idari para cezası verilmesine ilişkin Başsavcılık kararına karşı yaptığı itirazlarda söz konusu cezanın kanuni dayanağının olmadığını, hakkında suç soruşturması veya kovuşturması bulunmadığını, satın alınan altınların faturalarını gümrük makamlarına ibraz ettiğini, 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un ilgili hükmünü bilmesinin mümkün olmadığını, bu hususta kaçınılmaz bir hataya düştüğünü ve rayiç değerin yarısı oranında verilen idari para cezasının orantılı olmadığını belirtmiştir. Başvurucunun bu itirazlarının davanın sonucunu etkileyecek şekilde esaslı olduğu izahtan varestedir.

4. Başvurucunun bu itirazlarına karşılık Gaziosmanpaşa 1. Sulh Ceza Hâkimliği “tanzim edilen idari yaptırım kararının usulüne uygun olduğu” gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir. Bu karara itiraz üzerine de Gaziosmanpaşa 2. Sulh Ceza Hâkimliği “verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından” itirazı reddetmiştir.

5. Anılan kararlarda başvurucunun davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazlarını karşılayacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelere yer verilmediğinden mülkiyet hakkı ihlal edilmiştir. Çoğunluğun ihlal sonucuna bu farklı gerekçeyle katılıyorum.

Başkan

 Zühtü ARSLAN

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Bildirim ve izin şartına uymadan satın aldığı altınları yurtdışına çıkarmaya teşebbüs etmesi sebebiyle hakkında idarî para cezası uygulanan başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk kararına Zühtü Arslan'ın yazdığı farklı gerekçeyle katılmaktayım.

Başkanvekili

 Kadir ÖZKAYA

 

 

FARKLI GEREKÇE

Ülkemizde satın aldığı altınları bildirim ve izin şartına uymadan yurtdışına çıkarmaya teşebbüs etmesi sebebiyle altınların bedelinin yarısı tutarında idarî para cezası verilen başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Kararın gerekçesinde; anılan hakka yapılan müdahalenin kanunî dayanağının ve meşru bir amacının bulunduğu, ancak ölçülü olmadığı belirtilmiştir.

Mahkememizin bu ihlal kararının gerekçesinde de atıf yapılan benzer bir olaya ilişkin ihlal kararında; Kanunda belirtilen kıymetleri izinsiz olarak yurtdışına çıkarmaya teşebbüs eden ve bunların ortak olarak kendilerine ait olduğunu kabul eden yedi başvurucuya ayrı ayrı olmak üzere bu kıymetlerin yarısı kadar idarî para cezaları verilmesinden dolayı, bildirime konu edilmeyen kıymetlerin yaklaşık olarak 3,5 katı tutarında para cezası uygulanmasının, yaptırımın koruduğu hukukî ve maddî yarar birlikte değerlendirildiğinde başvurucular yönünden şahsî olarak aşırı bir külfete yol açtığı veölçüsüz olduğu gerekçesiyle ihlal sonucuna ulaşılmışsa da (bkz. Mohamed Kashet ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17659, 20/6/2019), incelenen başvuruda bu yönden bir benzerlik söz konusu değildir.

Somut olayda, işlenen bir fiilden dolayı başvurucuya tek bir idarî para cezası verilmiştir. Bu yönüyle, incelenen başvuru bildirime ve izne konu edilmeyen kıymetlerin yarısı oranında idarî para cezası verilmesinin orantısız ve ölçüsüz bulunmadığı diğer kararlarımıza benzemektedir (bkz. Orhan Gürel, B.No: 2015/15358, 24/5/2018; Mehdi Gholizadeh, B.No: 2019/19633, 18/1/2022).

İncelenen başvuruda, ölçülülük incelemesi bakımından söz konusu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı için çoğunluğun bu yöndeki değerlendirmelerine ve gerekçelerine katılmasam da somut olayda başvurucunun, idarî para cezası verilmesine ilişkin başsavcılık kararına karşı hâkimlik nezdinde yaptığı itirazda ileri sürdüğü ve yargılama sürecinin bütününü etkileyebilecek önemde olduğu için karşılanması gereken iddiaları hakkında ilgili ve yeterli gerekçelere yer verilmeden, hattâ bunlara ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmadan itirazının reddedilmesi sebebiyle, mülkiyet hakkının korunmasına yönelik usulî güvencelerin yerine getirilmediği, mezkûr hakkın bu nedenle ihlal edildiği düşüncesiyle ihlal kararına farklı gerekçeyle katılıyorum.

Üye

 M. Emin KUZ

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Bildirim ve izin şartına uymadan satın aldığı altınları yurtdışına çıkarmaya teşebbüs etmesi sebebiyle hakkında idarî para cezası uygulanan başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin çoğunluk kararına M. Emin Kuz’un yazdığı farklı gerekçeyle katılmaktayım.

Üye

 Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, yurt dışına çıkmak üzere geldiği İstanbul Havalimanı Gümrük nakit beyan noktasından herhangi bir beyanda bulunmaksızın geçmiş, x-ray taramasında başvurucuya ait çantada 3.100 gram altın bulunmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucunun ele geçirilen altınları beyan etmediği ve bunları ticari amaçla yurt dışına çıkarmak istediği gerekçesiyle başvurucunun 338.243,50 TL tutarında idari para cezası ile cezalandırılmasına, 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunda müsadereye ilişkin hüküm bulunmadığından altınların başvurucuya iadesine karar vermiştir.

2. Başsavcılığın kararında, bilirkişi raporunda kabahate konu eşya değerinin 676.487,00 TL olarak tespit edildiği belirtilmiş ve eylem yurt dışına çıkış işlemi tamamlanmadan gümrük sahasında meydana geldiğinden eylemin teşebbüs aşamasında kalması nedeniyle idari para cezasının rayiç bedelin yarısı oranında indirildiği ifade edilmiştir. Başvurucu idari yaptırım kararına itiraz etmiştir. 1. Sulh Ceza Hâkimliği itirazı reddetmiştir. Başvurucu bu karara da itiraz etmiş ve 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından itirazı reddedilmiştir.

3. Başvurucunun şikayetleri mülkiyet hakkı kapsamında ve mülkün kamu yararına kullanılmasının kontrol edilmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmiştir.

4. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını göz önünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).

5. Diğer yandan, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasındaki adil dengenin sağlanabilmesi için öncelikle malike, uygulanan tedbirlere karşı savunma ve itirazlarını etkin biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması, söz konusu iddia ve savunmaların makul biçimde karşılanması gerekmektedir (Orhan Gürel, B. No: 2015/15358, 24/5/2018, § 57).

6. Mülkiyet hakkında yapılan müdahalenin usule ilişkin güvenceler yönünden orantılı olup olmadığı bakımından, yurt dışına çıkarılacak veya yurt dışından getirilecek altın rezervinin bilinebilmesi ve tespit edilebilmesi, Türk parasının kıymetinin korunması ve suçla mücadele edilebilmesi gibi amaçlarla düzenlenmiş olan ilgili mevzuat gereğince, başvurucunun bildirim ve izin yükümlülüğü bulunmakta olup başvurucu bu yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başsavcılık tarafından başvurucu aleyhine verilen idari para cezası, eylemin teşebbüs aşamasında kalması nedeniyle değerinin yarısı tutarına indirilmiş, başvurucu hakkında başka bir yaptırım da uygulanmamış ayrıca ele geçen altınların başvurucuya iadesine karar verilmiştir. İdari yaptırım kararında başvurucunun yurt dışına çıkarken yetkili makamlara beyanda bulunmadığı açıkça belirtilmiş, itiraz merciince de bu gerekçe uygun bulunmuştur. Somut başvuruda, başvurucunun uyuşmazlığın esasını etkileyecek, ayrı ve açık bir cevap verilmesini gerektirecek herhangi bir iddiası da bulunmadığı görülmektedir. Bunun yanı sıra, başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınmış, başvurucu iki defa kararlara karşı ayrıntılı itirazlarını içeren dilekçeleri Hâkimliklere sunmuştur. Hâkim kararlarında açık bir keyfilik de bulunmadığı anlaşılmaktadır.

7. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yurt dışına çıkarılacak ziynet eşyasının kamu makamlarına bildirilmemesi nedeniyle başvurucuya idari para cezası verilmesine dair benzer bir olaya ilişkin Mehdı Gholızadeh kararında da, başvurucunun idari para cezasına karşı iddia ve itirazlarını ileri sürebildiği, kendisini avukatla temsil ettirebildiği ve kanun yoluna başvurabildiği ifade edildikten sonra altın takıların miktar ve değeri gözetilerek bunların ticari amaçla satın alındığına dair yapılan Başsavcılık değerlendirmesinde ve başvurucunun itirazlarının karşılandığı derece mahkemeleri kararlarında bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmaması ve başvurucuya idari para cezası kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanınmış olması tespitleriyle mülkiyet hakkında yapılan müdahalenin ölçülü olduğuna ve başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (B. No: 2019/19633, 18/1/2022, §§ 37-40).

8. Tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin içerdiği kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği ve müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı, Hâkimliklerin gerekçelerinin de somut olayın şartları çerçevesinde yeterli olduğu dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin usule ilişkin güvenceler yönünden de orantılı ve ölçülü olduğu, sonuç olarak somut başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edilmediği düşünülmekle mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Muhterem İNCE

Üye

Yılmaz AKÇİL