TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAKAN EKİNCİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/7825)

 

Karar Tarihi: 21/11/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Hakan EKİNCİ

Vekili

:

Av. Sibel GÜNDÜZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, özel güvenlik kimlik kartının iptal edilmesi gerekçe gösterilerek iş akdinin feshedilmesi üzerine açılan davada adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 16/2/2021 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1974 doğumlu olan başvurucu 14/8/2010 tarihinden itibaren Sağlık Bakanlığına bağlı Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırması Hastanesinde özel güvenlik görevlisi olarak işçi statüsünde çalışmakta iken İl Özel Güvenlik Komisyonunun (Komisyon) 6/8/2019 tarihli kararıyla başvurucunun özel güvenlik kimlik kartı ve çalışma izni iptal edilmiş; buna istinaden de 21/8/2019 tarihinde iş sözleşmesi feshedilmiştir.

A. İdari Yargı Süreci

7. Başvurucu, Komisyonun işlemine karşı 12/9/2019 tarihli dilekçe ile Bursa 4. İdare Mahkemesi nezdinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde, Komisyon kararının hukuka aykırı olduğunu, hiçbir gerekçe gösterilmeden söz konusu işlemin tesis edildiğini, adli sicil kaydının temiz olduğunu, hakkında ne idari ne de adli bir soruşturmanın olduğunu ileri sürmüştür.

8. Davalı Bursa Valiliği (Valilik) tarafından gönderilen cevabi yazıda, başvurucu hakkında başlatılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda her ne kadar soruşturma yahut kovuşturma kaydına rastlanmamış ise de Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)/Paralel Devlet Yapılanması (PDY) kapsamında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 2017/2962 ihbar dosyası üzerinden yapılan araştırmanın devam ettiği, bu nedenle ilgili mevzuat çerçevesinde dava konusu idari işlemin tesis edildiği belirtilmiştir.

9. İdare Mahkemesi 18/3/2020 tarihli ara kararıyla Başsavcılıktan başvurucu hakkında bir soruşturma bulunup bulunmadığını, 2017/2962 numarasına kayıtlı ihbar evrakında başvurucunun adının ne surette geçtiğini sormuş; davalı idareden de dava konusu işleme dayanak tüm bilgi ve belgelerin gönderilmesini talep etmiştir. Davalı idare ara kararına verdiği cevapta, başvurucu hakkında Başsavcılıkta ihbar dosyası olduğunu ve dosyada gizlilik kaydı bulunduğunu belirterek ilgili bilgi ve belgeleri göndermiştir. Başsavcılık, ara kararına verdiği cevapta ise başvurucuya yönelik ihbar dosyası hakkında 13/12/2019 tarihinde soruşturmaya yer olmadığı kararı verildiği bilgisini iletmiş; anılan kararı cevap ekinde göndermiştir. Söz konusu karar içeriğinde 2/8/2016 tarihinde başvurucu hakkında Bursa Emniyet Müdürlüğü tarafından ihbar yapılmış ise de yapılan araştırmalar neticesinde genel ve soyut ihbar dışında FETÖ/PDY ile irtibatlı yahut iltisaklı olduğuna dair somut bilgi, belge ve delil elde edilemediği belirtilmiştir.

10. İdare Mahkemesi 25/11/2020 tarihli kararla dava konusu işlemin iptaline hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Olayda, davacının özel güvenlik kimlik kartının ve çalışma izninin, Fetö/Pdy silahlı terör örgütüne yönelik olarak yürütülen Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu'nun 2017/2962 sayılı ihbar dosyasında hakkındaki araştırmanın devam ettiği' yönünde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nden gelen bilgi dolayısıyla güvenlik soruşturması olumsuz değerlendirilmiş ise de, mezkur 2017/2962 sayılı ihbar dosyasında; ihbar edilenler hakkında ihbar edenin genel ve soyut ihbarı dışında Fetö terör örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olduğuna dair somut bilgi, belge ve delil bulunmadığı gerekçesiyle 13.12.2019 tarihinde soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, UYAP kayıtlarına ve dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre ise, davacının herhangi bir adli sicil kaydının olmadığı veya hakkında sürmekte olan bir soruşturma ve kovuşturma bulunmadığı görülmektedir.

Bu durumda; davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına neden olabilecek herhangi bir husus bulunmadığı sonucuna varıldığından, özel güvenlik kimlik kartının ve çalışma izninin iptal edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

11. Karara karşı davalı idare istinaf talebinde bulunmuş ise de Bursa Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 6/1/2022 tarihli kararla talebi reddetmiştir.

12. Dosya temyiz incelemesinde derdesttir.

B. Adli Yargı Süreci

13. Başvurucu, idari yargı süreci devam ederken 29/11/2019 tarihli dava dilekçesi ile işveren aleyhine tespit ve işe iade davası açmıştır. Bursa 4. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, öncelikle Komisyonun kararına karşı iptal davası açtığını ve bu davanın derdest olduğunu belirtmiştir. Çalıştığı süre boyunca herhangi bir disiplin suçu işlemediğini, yüz kızartıcı eylemde bulunmadığını ifade eden başvurucu; özel güvenlik kartının iptali işleminin soyut ve mesnetsiz iddialara dayandığını, anılan hususlar gözetildiğinde iş akdinin feshedilmesi yerine en azından farklı bir pozisyonda görevlendirilebileceğini, bu kapsamda iş akdinin feshedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Davalı idare sunduğu cevap dilekçesinde başvurucunun kimlik kartının ve çalışma izninin iptal edilmesi nedeniyle iş akdinin devamının mümkün olmadığını belirtmiştir.

14. Başvurucu, yargılama devam ederken sunduğu beyan dilekçesinde Bursa 4. İdare Mahkemesi tarafından yapılan araştırmalar neticesinde hakkındaki ihbar dosyasının soruşturmaya yer olmadığı kararı ile neticelendiğinin öğrenildiğini belirterek ilgili kararı dosyaya ibraz etmiştir. Mahkeme ayrıca 14/1/2020 tarihli yazısı ile idari dava dosyanın getirtilmesini talep etmiştir.

15. Mahkeme 1/10/2020 tarihli kararında davanın kabulüne, feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...

Bursa 4. İdare Mahkemesi'nin 2019/119 E. Sayılı dosyası örneği dosyamıza celp olunmuş olup istemin, idarenin özel güvenlik kartı ve çalışma izni iptaline dair kararın iptali olduğu, yürütmenin durdurulması talep edildiği görülmüştür. Yürütmenin durdurulması talebi reddolunmuş, dava henüz neticelenmediği anlaşılmıştır.

...

Davacı tarafından her ne kadar Bursa 4. İdare Mahkemesinde özel güvenlik kartı ve çalışma izni iptaline dair dava olduğu belirtilmişse de, taraflar arasında imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesinin 4. Maddesi uyarınca davacının 'güvenlik görevlisi' görevi haricinde taşra veya merkez teşkilatta başka bir görevde görevlendirilme ihtimali davalı kurum tarafından araştırıldığında dair bilgi belge bulunmadığından, davalı tarafça işçinin açmış olduğu dava sonuçlanıncaya kadar geçici görevlendirme gibi seçenekler araştırılmadığı anlaşılmakla, davalı kurumun davacının iş akdi feshedilirken ölçülülük, eşitlik ve tutarlılık ile feshin son çare olması ilkelerinin uygulanmadığı kabulüyle, davacının iş akdinin feshinin geçerli nedene dayanmadığına dair kanaat oluşmuş, davacının açmış olduğu idari davanın sonuçlanması bu nedenle bekletici mesele yapılmamıştır."

16. Davalı idare, karara karşı 3/11/2020 tarihli dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuş; istinaf dilekçesinde başvurucunun özel güvenlik görevlisi olabilmek için gereken şartları sonradan kaybettiğini belirtmiştir. İdare, Mahkemenin kararına dayanak olarak gösterdiği Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi'nin 4. maddesinde işçinin görev yerinin işveren tarafından belirlenebileceğine dair düzenleme olduğunu ancak söz konusu maddede işçinin kadroya geçişi yapılan işin yapılması kaydıyla başka birimlerde görevlendirilebileceğinin ifade edildiğini ileri sürmüş; Mahkemenin bu maddeyi hatalı yorumladığını, bu nedenle de hatalı karar verdiğini ileri sürmüştür. Özel güvenlik kimlik kartı iptal edilen başvurucunun bu görevi ifa etmesinin mümkün olmadığını, öte yandan bu görev dışında başka bir görevde istihdam edilmesi imkânın olmadığını belirten idare istinaf talebinin kabulü ile davanın reddini talep etmiştir.

17. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 30/12/2020 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun kabulüne ve kararın ortadan kaldırılarak kesin olarak davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...

Somut olayda, Davacı tarafından Bursa 4. İdare Mahkemesinin 2019/119 Esas nolu dosyasından Özel Güvenlik kartı ve çalışma izninin iptaline ilişkin idari işlemin iptali talebiyle açılan İdari dava mahkeme kararı tarihinde halen derdest ise de feshin yapıldığı tarihte davalı işveren bakanlık açısından, iş sözleşmesinin feshi için geçerli sebep oluşturduğu, söz konusu tarih itibariyle çalışma izni bulunmayan davacının güvenlik görevlisi olarak çalıştırılamayacağı, yapılan feshin geçerli sebebe dayandığı, mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmiş olmasının isabetsiz olduğu görülmüştür.

Sonuç olarak; dosya kapsamı, mevcut delil durumu, istinaf nedenleri ile resen nazara alınacak kamu düzenini ilgilendiren hususlar gözetildiğinde açıklanan nedenlerle davalının yerinde bulunan istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, ileri sürülmeyen ve kamu düzenine ilişkin olmayan hususlar nazara alınmaksızın davanın esasına ilişkin olarak aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerekmiştir."

18. Nihai karar, başvurucu vekiline 28/1/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 16/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. İlgili mevzuat için bkz. İrfan Şen, B. No: 2019/39177, 11/1/2023, §§ 22-33.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 21/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; Bölge Adliye Mahkemesinin idari yargı sürecini dikkate almadan hatalı şekilde hüküm kurduğunu, böylece aynı somut olaya ilişkin olarak farklı yargı kollarında yer alan mahkemelerin kararları arasında çelişki meydana geldiğini ifade etmiştir. Yargılama sürecinde eksik ve hatalı değerlendirme yapıldığını belirten başvurucu; iddia ve itirazlarının incelenmediğini, hakkında herhangi bir soruşturma yahut kovuşturma bulunmadığı hâlde feshin son çare olması ilkesi gözardı edilerek verilen karar nedeniyle hukuk devleti ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde, başvurucunun kimlik kartının ve çalışma izninin iptal edildiği, bu kapsamda özel güvenlik görevlisi olarak çalıştırılması mümkün olmadığı için işe iade davasının reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, hukuka aykırılığı mahkeme kararı ile tespit edilen bir idari işleme istinaden iş akdinin feshedildiğini, bu kapsamda adil yargılanma hakkının ve hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyetlerinin özü itibarıyla hakkaniyete uygun yargılanmadığı iddiasına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kapsamda incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

29. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

30. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini, açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

31. Adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlarken Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen ve Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesini gözönünde bulundurmaları gerekir. Esasen hukuk devleti ilkesi Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanmasında dikkate alınması zorunlu olan bir ilkedir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin yorumlanmasında da hukuk devletinin gerekleri gözetilmelidir (M.B., § 84).

32. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

33. Kişilerin medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu hâlde derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler. Özellikle hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı hükümlerin geniş yoruma tabi tutulması keyfîliğe ve bireylerin kendilerini hukuk karşısında güvensiz hissetmelerine yol açar (M.B., § 86).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Başvuru, hukuka aykırılığı mahkeme kararı ile saptanan bir idari işleme istinaden iş akdinin feshedildiği iddiasına ilişkindir.

35. Başvuruya konu olayda 2010 yılından itibaren Sağlık Bakanlığına bağlı Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırması Hastanesinde özel güvenlik görevlisi olarak çalışan başvurucunun iş sözleşmesi, kimlik kartının ve çalışma izninin iptal edildiği gerekçe gösterilerek 21/8/2019 tarihinde feshedilmiştir. Başvurucu, öncelikle kimlik kartının ve çalışma izninin iptali işlemine karşı İdare Mahkemesi nezdinde iptal davası açmış; bunun akabinde ayrıca iş akdinin feshine ilişkin olarak da Bursa 4. İş Mahkemesi (Hukuk Mahkemesi) nezdinde tespit ve işe iade davası açmıştır. Hukuk Mahkemesindeki yargılama devam ederken kimlik kartı ve çalışma izninin iptaline dayanak ihbar kaydı yönünden Başsavcılık tarafından 13/12/2019 tarihinde soruşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Öte yandan Hukuk Mahkemesi idari yargı sürecinin derdest olduğunu belirtmekle birlikte başvurucunun başka bir pozisyonda görevlendirilebileceğini, feshin son çare olması ilkesine uygun davranılmadığını belirterek 1/10/2020 tarihinde davanın kabulüne hükmetmiş; İdare Mahkemesi de 25/11/2020 tarihli kararı ile Başsavcılıktan ve davalı idareden gelen bilgiler kapsamında işlemin iptali yönünde hüküm tesis etmiştir.

36. İdare Mahkemesinin kararına yönelik olarak Bölge İdare Mahkemesince yapılan istinaf incelemesi devam ederken Hukuk Mahkemesinin verdiği davanın kabulü kararı Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kaldırılmış, iş akdinin feshinin yapıldığı günün koşulları itibarıyla geçerli nedene dayandığı belirtilerek 30/12/2020 tarihli karar ile davanın kesin olarak reddine hükmedilmiştir. Öte yandan Bölge İdare Mahkemesi, İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf talebini 6/1/2022 tarihinde reddetmiş olup dosya Danıştay incelemesinde derdesttir.

37. Kişilerin devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebilir. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için ise devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak, hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Bir işlemin hukuka aykırı olduğu yapılan yargısal denetim neticesinde tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki yargısal kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/107, K.2013/90, 10/7/2013).

38. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanmasında öncelikli yetkinin derece mahkemelerine ait olduğunun altı bir kez daha çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin kendi yorumunu derece mahkemelerininkinin yerine kaim etmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının etkilerinin adil yargılanma hakkıyla çelişip çelişmediğini incelemek Anayasa Mahkemesinin görevindedir (Sebiha Kaya [GK], B. No: 2018/34124, 20/5/2021, § 48). Bu bakımdan bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede Bölge Adliye Mahkemesinin feshin geçerliliği noktasında -diğer tüm etkenlerden bağımsız olarak- işlemin tesis edildiği tarihi esas alması veri olarak kabul edilecektir.

39. Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği gibi (benzer yöndeki İrfan Şen kararında bkz. §§ 26-30) idari bir işlemin iptali yönünde verilen mahkeme kararı, söz konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu tespit etmekte ve işlemi ortadan kaldırmaktadır. Karara konu idari işlem ve bu işlemin doğurduğu hukuksal sonuçlar iptal kararı üzerine geriye etkili olarak ortadan kalkmakta, idari işlem hiç tesis edilmemiş sayılmaktadır. İdare Mahkemesi tarafından verilen iptal kararı sadece söz konusu işlemin değil bu işleme bağlı olarak gerçekleştirilen diğer tasarrufların da ortadan kaldırılması sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki söz konusu kararın icrası için kararın kesinleşmesi de gerekmemektedir. Aksi durum, kararın kesinleşmesine kadar idarenin tek taraflı iradesiyle tesis ettiği hukuka aykırı işlemin varlığını sürdürmesi anlamına gelecektir. İptal edilen karar ister genel ister bireysel nitelikte olsun her şeyden evvel davanın taraflarını (davalı idareyi, devleti ve ilgili kişileri) bağlayıcı niteliktedir. Tüm bu hususlar idare hukukunun genel ilkeleri arasında yer almakta olup Anayasa'nın 36. ve 125. maddelerinin etkin bir şekilde uygulanmasına hizmet etmektedir (İrfan Şen, § 52).

40. Öte yandan farklı yargı kollarında yer alan mahkemelerin verdiği kararların birbiri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Zira her bir yargı kolunda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı hukuki değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Buna mukabil bazı durumlarda aynı somut olaya ilişkin hususlar yönünden farklı yargı kollarından farklı kararlar çıkması hukuki uyuşmazlığın çözümü noktasında tereddütlere sebep olabilmekte, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesini zedeleyebilmektedir. Bu gibi durumlarda mahkemeler, diğer yargı kolunda görülen uyuşmazlığı bekletici mesele yapabilmekte; buradan çıkan sonucu referans alarak çelişkili kararların ortaya çıkmasına engel olabilmektedir (İrfan Şen, § 53).

41. Başvuruya konu olaya dönmek gerekirse başvurucunun iş sözleşmesinin feshine gerekçe yapılan hususun kimlik kartının ve çalışma izninin iptalinden ibaret olduğu görülmüştür. Nitekim Bölge Adliye Mahkemesi de sadece bu hususa dikkat çekerek feshin geçerli olduğuna hükmetmiştir. Ancak Mahkeme tam da bu noktada feshe dayanak yapılan işleme dair idari yargı mercileri tarafından yapılan değerlendirmeyi dikkate almamış ve kendini feshin yapıldığı tarih ile sınırlandırmıştır. Söz konusu değerlendirmenin hem işe iade davalarının hem de iptal davalarının niteliği ile bağdaşmadığını söylemek mümkündür. Zira idari yargıda verilen iptal kararları yukarıda da izah edildiği gibi işlemin yapıldığı tarihten itibaren geriye etkili olarak sonuç doğurmakta ve iptal edilen işlem ile bu işleme bağlı tasarrufları tamamen ortadan kaldırmaktadır. Öte yandan işe iade davalarında da derece mahkemeleri resen araştırma ilkesi gereği işverenin ileri sürdüğü fesih sebebinin gerçekliğini/hukuka uygunluğunu araştırmakla yükümlüdür. Buna mukabil mevcut durumda Bölge Adliye Mahkemesi, hukuka aykırı olduğu idari yargı mercileri tarafından tespit edilen idari bir işleme istinaden yapılan feshin geçerli ve hukuka uygun olduğu sonucuna varmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. İrfan Şen, § 54).

42. Tüm bu hususlar gözetildiğinde somut olay özelinde iptal davası ile işe iade davası arasında doğal ve makul bir bağlantı bulunduğunu, söz konusu yargılamalardan çıkacak kararların uyumlu olmasının icrai noktada önem arz ettiğini söylemek mümkündür. Ancak somut olayda İdare Mahkemesi, verdiği iptal kararı ile iş akdinin feshine gerekçe yapılan idari işlemi hukuka aykırı bulduğu ve geriye etkili olarak ortadan kaldırdığı hâlde Hukuk Mahkemesi söz konusu idari işlemi feshin yapıldığı tarih itibarıyla geçerli kabul etmiş, buna bağlı yapılan feshi de hukuka ve yasaya uygun bulmuştur. Sonuç olarak bu yorum ve uygulamalar başvurucunun medeni hakkıyla ilgili olarak açılan davanın reddedilmesinde belirleyici olmuştur. Dolayısıyla hukuk sisteminde farklı kararlar verilmesi sonucunu doğuran somut davadaki uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. İrfan Şen, § 55).

43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

44. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12, 17/9/2013; Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013).

46. Başvuruya konu olayda iki dereceli yargılamanın 1 yıl 1 ay 1 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Yargılama bir bütün olarak dikkate alındığında başvurucunun hakkını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

48. Başvurucu ayrıca iş akdinin haksız bir şekilde feshedilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

50. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

52. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesine (E.2020/3287, K.2020/2491) iletilmek üzere Bursa 4. İş Mahkemesine (E.2019/420, K.2020/325) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.