TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞEYHMUS GÖKALP BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/6124) |
|
Karar Tarihi: 22/11/2023 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Muzaffer KORKMAZ |
Başvurucu |
: |
Şeyhmus GÖKALP |
Vekili |
: |
Av. Ziynet ÖZÇELİK |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) Diyarbakır'da PKK/KCK terör örgütünün hiyerarşik yapılanması içinde faaliyet gösteren kişilerin tespitine yönelik bir soruşturma başlatmıştır.
3. Başvurucu anılan soruşturma kapsamında 20/11/2020 tarihinde gözaltına alınmıştır. İfadesinde başvurucu; örgütle herhangi bir iltisakının bulunmadığını, hakkında tanık H.B.A.nın verdiği beyanın gerçekleri yansıtmadığını ve PKK/KCK terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) yapılanmasına yönelik olarak Başsavcılıkça yapılan bir başka soruşturmada ele geçirilen belgede delege sıfatıyla isminin geçmesinden sorumlu tutulamayacağını ileri sürmüştür.
4. Başsavcılık, başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.
5. Hâkimlik, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler Şeyhmus Gökalp, [İ.K.] ve [D.N.]'nin üzerilerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediklerine dair kuvvetli suç varlığını gösterir somut delillerin var olduğu, şüphelilerin Yargıtayca PKK/KCK'nın alt örgütleri olduğu kabul edilen DTK'nın kongrelerine delege olarak katılarak burada şüphelilerin delege olarak isimlerinin yer aldığı ayrıca şüphelilerden D.N.'nin ve İ.K.'nin DTK kongresinde önerge sundukları, önergenin altında isimlerinin yer alması, şüpheli Şeyhmus Gökalp'in ise PKK/KCK terör örgütüne yardım ettiği, bu yapıların içerisinde hareket ettiğine dair H.B.A.'nın 26/03/2019 tarihli ifade ve fotoğraflı teşhis tutanağı ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 5. maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 Anayasası'nn 19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK'nın 100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olduğu müsnet suçun CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katolog suçlardan olması, müsnet suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı, müsnet suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu, verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından şüphelilerin CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA... [karar verildi.]"
6. Başsavcılık 16/12/2020 tarihli iddianame ile silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.
7. İddianamede, başvurucunun PKK/KCK'nın DTK yapılanmasıyla bağlantılı olduğu ve bu yönde faaliyette bulunduğu iddia edilmiştir. İddianamede suçlamalara esas alınan temel olgular özetle şöyledir:
i. Başsavcılık tarafından DTK'ya yönelik yürütülen başka soruşturma kapsamında bir binada yapılan aramada "DTK 2017 AMED BÖLGE VE KURUM DELEGE LİSTESİ" başlıklı belge bulunduğu ve anılan belgede "17-DR. ŞEHMUS GÖKALP - AMED - 5072350..." şeklinde başvurucunun isminin geçtiği, ayrıca ''KONGREYE CİVAKA DEMOKRATİK Nav:ŞEHMUS, Paşnav:GÖKALP, Bajar: ŞAHSİYET'' ibarelerini içeren DTK DELEGE kartının da ele geçirildiği ifade edilmiştir.
ii. PKK/KCK terör örgütüne yönelik olarak yapıldığı ifade edilen başka bir soruşturmada şüpheli olan H.B.A.nın başvurucu hakkındaki beyanına da yer verilmiştir. H.B.A.; başvurucunun doktor olduğunu, örgütün KCK yapılanmasına bağlı olarak DTK Sağlık Komitesi içinde yer aldığını, örgütün organize ettiği sokak eylemlerinde yaralanan kişilerin ve örgüt mensuplarının tedavilerini yaptığını, dağ kırsal kadrosundaki örgüt üyeleri aracılığıyla başvurucunun V.V.V. adlı özel hastanenin acil servisinden sürekli olarak terör örgütüne sağlık malzemesi gönderdiğini ileri sürmüştür.
8. Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) iddianamenin kabulüne karar vermiş ve kovuşturma aşaması başlamıştır.
9. Başvurucunun tahliye talebi Mahkemenin 21/12/2020 tarihli kararıyla reddedilmiş, başvurucunun bu karara yaptığı itiraz ise Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesince 6/1/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
10. Bu karar başvurucuya 7/1/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 8/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Mahkeme 10/2/2021 tarihli ilk duruşma sonunda başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
12. Yargılama sonunda Mahkeme 19/11/2021 tarihli kararıyla başvurucunun -delil yetersizliğine bağlı olarak- beraatine karar vermiştir.
13. Başsavcılık beraat hükmüne karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş olup bireysel başvuruyu inceleme tarihi itibarıyla yargılama istinaf aşamasında derdesttir.
14. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. İLGİLİ HUKUK
15. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/1/2020 tarihli ve E.2019/5611 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...16-22 Mayıs 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen PKK/KONGRE-GEL terör örgütünün 5. Genel Kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK'nın, silahlı terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan’ın örgütün amacı doğrultusunda tabana yayılmasını sağlamak amacıyla ortaya koyduğu “Kent Meclisleri, Demokratik Siyaset Akademisi, Demokratik Toplum Kongresi ve Kooperatifler Hareketi” şeklindeki dört ayaklı bir paradigmadan oluştuğu, bu paradigmanın üçüncü ayağı olan Demokratik Toplum Kongresinin, sözde kurucu meclis işlevi gören bir yapılanma olduğu ve Kuzey Kürdistan Parlamentosu/Meclisi olarak nitelendirildiği, terör örgütünün hedefi olan demokratik özerklik stratejisini hayata geçirmek için örgüt elebaşısının talimatları doğrultusunda kurulduğu, KCK/TM parlamento yapısını oluşturan sözde yasama organı olduğu, genel kurul, daimi meclis, başkanlık divanı, yürütme kurulu ve komisyonlar gibi organlarının bulunduğu, çalışma usulüne ilişkin sözde iç tüzüğünün olduğu, demokratik özerkliği gerçekleştirmek amacıyla siyasi parti, dernek, sendika ve sivil toplum kuruluşlarını örgütleyerek konferans ve çalıştaylar düzenlediği, örgütlenme yapısı itibarıyla KCK ile özdeşlik gösterdiği, bileşenlerinin KCK yapılanması içinde yer alan sözde kent meclisleri, ilçe meclisleri, mahalle meclisleri ve köy komünlerinin olduğu, delege ve üyelerinin anılan bu sözde meclis üyeleri ile bazı milletvekilleri, belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri olduğu, yaptığı kongre ve konferanslar sonucunda 14 Temmuz 2011 tarihinde demokratik özerlik ilan edildiği ve 27 Aralık 2015 tarihinde demokratik özerk bölgelerin oluşturulmasının istendiği ve ayrıca öz yönetim ilanlarına sahip çıkıldığı..."
16. Diğer ilgili ulusal hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 64-89; Ayhan Bilgen [GK], 2017/5974, 21/12/2017, §§ 48-62.
III. DEĞERLENDİRME
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
17. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını, tutuklama kararının ve bu karara itirazı üzerine verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararın gerekçe içermediğini belirterek ölçülü olmayan tedbir nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Öte yandan başvurucu; örgütlenme hürriyeti kapsamında kalan eylemlerin tutukluluğuna dayanak kılındığını belirterek hakkında uygulanan tedbirin siyasi amaç taşıdığını iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesi ile örgütlenme hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; anılan şikâyetle ilgili olarak 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. ve 142. maddeleri uyarınca açılan tazminat davası açılmadığı, bu durumda söz konusu iddia bakımından olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı ileri sürülmüştür. Anılan iddianın esasına ilişkin yapılan değerlendirmede ise başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu, tutuklama kararında atıf yapılan delillerin kuvvetli suç şüphesi oluşturduğu, başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacı içerdiği ve tutuklamanın ölçülü olduğu ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki açıklamalarını yinelemiştir.
20. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK/KCK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
23. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
24. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında ve iddianamede DTK'ya yönelik yürütülen soruşturma kapsamında bir binada yapılan aramada ele geçirilen belgeler ile başvurucunun örgütün KCK yapılanmasına bağlı olarak DTK Sağlık Komitesi içinde yer aldığını, örgütün organize ettiği sokak eylemlerinde yaralanan kişilerin ve örgüt mensuplarının tedavilerini yaptığını ve dağ kırsal kadrosundaki örgüt üyeleri aracılığıylaV.V.V. adlı özel hastanenin acil servisinden sürekli olarak terör örgütüne sağlık malzemesi gönderdiğini iddia eden tanık H.B.A.nın beyanına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 5, 7).
25. Yargı mercilerinin DTK'nın terör örgütü yapılanması olduğuna yönelik tespitleriyle (bkz. § 15) birlikte -DTK'ya yönelik yürütülen soruşturma kapsamında ele geçirilen- başvurucunun DTK delegesi olarak isminin geçtiği dokümanlar ve H.B.A.nın başvurucu hakkındaki -soyut bir şekilde kanaat ve değerlendirmelerin dile getirilmesi niteliğinde değil aksine belirli olaylarla ilgili gözlem ve bilgilerin aktarılması mahiyetinde olan- beyanı da gözetildiğinde belirtilen tüm bu hususların tutuklama tedbirinin uygulanmasında suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 75; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).
26. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
27. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 5).
28. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
29. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
30. Somut olayda başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklanması dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).
31. Yukarıda ulaşılan sonuçlar karşısında başvurucunun tutuklama tedbirinin siyasi saiklerle uygulandığı ve örgütlenme hürriyetinin ihlal edildiği iddialarının incelenmesi gerekli görülmemiştir.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
33. Başvurucu, uzun süre tutuklu kalması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş veya hükümlü hâle gelmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, § 26). Somut olayda 10/2/2021 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucu yönünden anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.