TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E. Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/34010)

 

Karar Tarihi: 19/12/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Kübra KAYA

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Tuğrul TORAMAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, boşanma sürecinde geçici velayetin verilmemesi, kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucuya karşı, Karşıyaka 4. Aile Mahkemesinde 26/2/2016 tarihinde açılan boşanma davasının 23/2/2017 tarihinde feragat nedeniyle reddine karar verilmiş, anılan karar istinaf edilmeksizin 11/9/2018 tarihinde kesinleşmiştir.

3. Başvurucuya karşı 18/9/2018 tarihinde yeniden boşanma davası açılmış, bu davada velayet, iştirak ve yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talep edilmiştir. Başvurucu; cevap ve ikinci cevap dilekçesinde evlilik birliği içinde annenin müşterek çocuğa ilgisiz davrandığını, çocuğun bakım ve gözetiminin çoğunlukla babaannesi tarafından sağlandığını, annenin daha önce Karşıyaka 2. Aile Mahkemesinde görülen boşanma davası sırasında mahkeme tarafından belirlenen kişisel ilişki günlerine uymadığını, çocuğu kendisine göstermediğini, çocuğu babasından soğutmaya çalışır bir tutum sergilediğini beyan etmiştir. Başvurucu bunun yanında, karşı tarafın çocuğu büyüdüğü ve alıştığı ortamdan kopararak Almanya'ya götürebileceğini ileri sürmek suretiyle müşterek çocuğun velayetinin kendisine verilmesini, kabul edilmemesi hâlinde ise yatılı olacak şekilde kişisel ilişkinin düzenlenmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca Almanya'da doğup büyüyen eşinin Alman vatandaşlığının olduğunu, müşterek çocuğu yurt dışına kaçırma ihtimalinin bulunduğunu ileri sürmüş, bu hususta bir tedbir kararı verilmesini mahkemeden istemiştir.

4. 18/2/2019 tarihli sosyal inceleme raporunda; davalı tarafça dosyaya sunulan çocuğun eğitim gördüğü okuldan alınmış belgeye göre 4/12/2018 ile 18/1/2019 tarihleri arasında çocuğun kesintisiz olarak otuz üç gün süreyle okula gitmediği, bu hususun birinci sınıf öğrencisi olan çocuğun okuma yazmada güçlük yaşamasına neden olabileceği ve okula karşı soğumasına yol açarak eğitim hayatını olumsuz etkileyebileceği belirtilmiştir. Raporda ayrıca çocuğun üstün yararı ilkesi ile çelişir görünen bu durumun velayetin kötüye kullanılması teşkil edip etmediği hususunda takdirin mahkemeye ait bulunduğu, babanın çocuğun bakım ve gözetimini sağlayabilecek yetkinlikte olduğu ancak anne ile görüşme sağlanamadığından velayet hususunda kesin bir görüş açıklanamayacağı belirtilmiştir.

5. Mahkeme 7/3/2019 tarihli ilk duruşmada çocuğun eğitim durumu ve nerede olduğu ile ilgili yazılı açıklamada bulunması için davacı annenin vekiline iki hafta kesin süre vermiştir. Davacı anne vekili 15/3/2019 tarihinde Mahkemeye sunduğu dilekçe ile çocuğun annesiyle birlikte Almanya'ya yerleştiğini ve okula başladığını bildirmiştir. Mahkeme 9/5/2019 tarihli ikinci duruşmada okula başladığı bildirilen çocuğun tatil zamanlarının da bildirilmesi için davacı annenin vekiline iki haftalık kesin süre vermiş, geçici velayet ve kişisel ilişki hususlarında ara kararı gereği yerine getirildikten sonra değerlendirme yapılacağını belirtmiştir. Davacı anne vekili 15/5/2019 tarihli dilekçesi ile çocuğun Alman eğitim sistemine göre tatil günlerinin 30/9/2019-11/10/2019 ve 22/7/2019-2/8/2019 tarihleri arasında ikişer haftalık dönemlerden oluştuğunu belirtmiştir. Mahkeme 22/5/2019 tarihli ara kararı ile geçici velayetin anneye verilmesine, baba ile 22/7/2019-2/8/2019 ve 30/9/2019-11/10/2019 tarihleri arasında bir defaya mahsus olacak şekilde kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiştir.

6. Başvurucu baba 4/7/2018 tarihli duruşmada yatılı kişisel ilişki kurulmasını talep etmiş, Mahkemece kişisel ilişkide değişiklik yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucu 8/10/2019 tarihli dördüncü duruşmada Almanya'ya kaçırılması nedeniyle çocuğunu göremediğinden geçici velayetin kendisine verilmesini talep etmiştir. Mahkeme, yargılamanın geldiği aşama dikkate alınarak çocuğun yurt dışına çıkışının engellenmesine ilişkin karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucu 23/6/2020 tarihli duruşmada çocukla hafta sonları kişisel ilişki kurma talebinde bulunmuş, mahkemece yargılamanın geldiği aşama dikkate alınarak kişisel ilişki kurulması konusunda değişiklik yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucu 20/4/2021 tarihli duruşmada kişisel ilişkinin değiştirilmesi talebinde bulunmuş, mahkeme kişisel ilişkinin şimdilik değiştirilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucu bu duruşmadan sonra 28/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Mahkeme 9/12/2021 tarihli on dördüncü ve son duruşmada davanın reddine karar vermiştir. 5/1/2022 tarihinde davacı vekilince İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf talebinde bulunulmuş olup istinaf incelemesi devam etmektedir. Davacı anne vekilinin 15/3/2019 tarihinde Mahkemeye sunduğu dilekçesi ve ekli belgeden çocuğun annesiyle birlikte Almanya'da yaşadığı ve okuluna devam ettiği anlaşılmaktadır. Bireysel başvuru tarihinden sonra kişisel ilişki hususunda verilen yeni bir karar olmadığı görülmektedir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu 2018 yılının Aralık ayından itibaren çocuğunu göremediğini, mahkemenin kişisel ilişkiye dair verdiği tek kararın 22/5/2019 tarihli ara kararı olduğunu, bu kararda kişisel ilişkinin yalnızca 22/7/2019-2/8/2019 ve 30/9/2019-11/10/2019 tarihlerine özgülendiğini, yargılama boyunca kişisel ilişkinin düzenlenmesi yönündeki taleplerine karşılık mahkemece değişiklik yapılmasına yer olmadığına karar verilerek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Bakanlık görüşünde, boşanma davasının davanın reddi kararı ile sonuçlanması nedeniyle geçici velayetin anneye verilmesine ilişkin kararın ortadan kalktığı, kendisi de velayet hakkına müştereken sahip olan başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığı ifade edilmiştir. Görüşte ayrıca başvurucu tarafından Lahey Sözleşmesi hükümlerine göre mutat meskene iade sürecine gidilmediği ve çocukla kişisel ilişki kurulması meselesinin çocuğun üstün yararı ilkesi kapsamında ele alınması gerektiğini bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

10. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §16). Başvurucunun çocukla kişisel ilişki kurulması talebinin makul sürede sonuçlandırılmadığına, kişisel ilişkinin babalık duygularını tatmin edecek şekilde yeniden düzenlenmesi yönünde ileri sürdüğü itiraz ve taleplerinin Mahkeme tarafından karşılanmadığına ilişkin iddiaları bir bütün hâlinde Anayasa'nın 20. ve 41. maddelerinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması gerekir (Bahadır Üney, B. No: 2018/4453, 10/3/2022, § 43).

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, ebeveynin çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun üstün yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Bahadır Üney ve diğerleri, §51). Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup, boşanma veya ayrılık davaları kapsamında aile ilişkisine müdahalede bulunulmuş olması, aile hayatını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatı anne ve babanın boşanma sürecinde ve boşanma kararı verildikten sonra da devam eder(benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Murat Altılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 25). Bu kapsamda derece mahkemelerinin, kendisine velayet hakkı tanınmayan anne veya baba ile çocuk arasında kişisel ilişki tesis ettiği durumlarda, kurulması öngörülen ilişkinin uygulanabilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi zaruridir (Murat Altılgan , § 46).

13. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının tesisinde dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün yararıdır. Kamusal makamlar aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği ve olayın tarafları arasında iş birliğinin tesisi noktasında kendilerinden beklenen en üstün gayreti göstermek zorunda olmakla birlikte bu alanda zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü tüm tarafların menfaati, özellikle de çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı olmak durumundadır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını daima dikkate alarak ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi gözeterek karar vermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi durumların aileden aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün bireylerin hakları arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın kendine özgü koşullarının incelenmesini gerektirmektedir (Ayşegül Pervane, B. No: 2017/37155, 30/9/2020, § 37). Velayete ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin davalarda kamusal makamlarca alınacak tedbirlerin ya da verilecek kararların etkinliği ve yeterliliği, ilgili tedbirlerin ya da kararların mümkün olan en kısa sürede verilmesiyle yakından ilgilidir (Bahadır Üney, § 52).

14. Bununla birlikte derece mahkemelerinin çocukla ebeveyn arasındaki ilişkileri düzenleyen kararlarının gerekçeleri; psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi konusunda uzman bilirkişiler tarafından hazırlanmış yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar ile hâlen bulunduğu yerdeki yaşantısına ilişkin gerekli araştırma ve incelemeyle elde edilen somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır. Bu konudaki diğer önemli bir husus ise çocuğun beyanlarının alınmasıdır. Çocuğun dinlenebileceği uygun bir yaşa ve olgunluğa eriştiğinin anlaşılması hâlinde kişisel ilişki tesisi ve velayetle ilgili beyanları mahkeme tarafından mutlaka dikkate alınmalıdır (Bahadır Üney, § 58).

15. Somut olayda, başvuruya konu boşanma davası 18/9/2018 tarihinde açılmış, geçici velayet ve kişisel ilişki kararı dava açıldıktan yaklaşık sekiz ay sonra 22/5/2019 tarihinde verilmiştir. İlgili kararda geçici velayetin anneye bırakılmasına karar verilerek baba ile kişisel ilişki 22/7/2019-2/8/2019 ve 30/9/2019-11/10/2019 tarihleri arasında bir defaya mahsus olacak şekilde sınırlanmıştır. Kararda kişisel ilişkinin neden düzenli aralıklarla belirlenmediğine dair bir gerekçeye yer verilmemiştir. 18/2/2019 tarihli sosyal inceleme raporunda çocuğun anne yanında iken otuz üç gün süreyle okuluna devam etmediğine işaret edilmiş, babanın çocuğun bakım ve gözetimini sağlayabilecek yetkinlikte olduğu ancak anne ve çocukla görüşme sağlanamadığından velayet hususunda bir görüş bildirmenin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Geçici velayet ve kişisel ilişki hususunda karar verilirken söz konusu eksikliğin giderilmediği, anne ve çocuk dinlenerek hazırlanmış velayet ve kişisel ilişki hususlarında görüş içerir nitelikte bir sosyal inceleme raporunun alınmadığı görülmektedir. Ayrıca geçici velayet ve kişisel ilişkiye dair 22/5/2019 tarihli ara kararında, 18/2/2019 tarihli sosyal inceleme raporunda işaret edilen çocuğun okula devamsızlığıyla ilgili bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Başvurucunun yargılama süresince çocuğunu göremediği, kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi ve çocuğun yurt dışına çıkarılmasının engellenmesi yönündeki beyanları ve talepleri hakkında yeterli ve somut gerekçe içerir bir değerlendirme yapılmamış "kişisel ilişkinin şimdilik değiştirilmesine yer olmadığına", "davanın geldiği aşama itibarıyla tedbir kararı verilmesine yer olmadığına" şeklinde ara kararlar verilmiştir.

16. Mahkemenin geçici velayet ve kişisel ilişki hususunda dava tarihinden sekiz ay sonra karar verdiği, velayet ve kişisel ilişki konusunda karara dayanak teşkil edecek nitelik taşıyan bir sosyal inceleme raporu alınmadığı görülmüştür. Ayrıca kural olarak düzenli aralıklarla devam etmesi gereken kişisel ilişkinin mahkemece neden sınırlandığı hususunda bir gerekçe ortaya konulmaksızın bir defaya mahsus olacak şekilde kişisel ilişki kararı verildiği, geçici velayet ve kişisel ilişki hususlarında karar verilmeden önce çocuğun görüşlerinin -hiçbir vasıta ile- alınmadığı belirlenmiştir. Dava devam ederken başvurucunun geçici velayet, çocuğun yurt dışına çıkışının engellenmesi ve kişisel ilişkinin düzenlenmesi talepleri hususunda somut ve yeterli gerekçeye dayanan değerlendirmelerin yapılmadığı tespit edilmiştir.

17. Bu çerçevede çocuk ile başvurucu arasında sınırlı kişisel ilişki tesisi ile ilgili kararlardaki gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı, kurulması öngörülen kişisel ilişkinin uygulanabilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etme yükümlülüğü açısından etkisiz kaldığı, sonuç olarak başvurucunun çocuğu ile kişisel ilişki kurma hakkının yerine getirilmesinde kamusal makamlarca gereken çabanın gösterilmemiş olduğu anlaşılmakla aile hayatına saygı hakkı bakımından devletten beklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

18. Açıklanan gerekçelerle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

19. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

20. Yargılamanın devam ettiği dikkate alındığında tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

21. Başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Karşıyaka 2. Aile Mahkemesine (E.2018/714, K.2021/631) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.