BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
M.A. BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2020/879) |
|
Karar Tarihi: 4/10/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 9/1/2024-32424 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Muhammed Cemil KANDEMİR |
Başvurucu |
: |
M.A. |
Vekili |
: |
Av. Abdullah Aykan ŞEKER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada ihlal kararına uygun karar verilmemesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne süresi içinde cevap vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Anayasa Mahkemesinin M.A. (B. No: 2015/19048, 24/5/2018) kararına göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Olayın Arka Planı
9. Başvurucu, Ankara Barosuna kayıtlı olarak avukatlık mesleğini icra etmekteyken hakkında sahtecilik suçu isnadıyla kamu davası açılmıştır.
10. Ceza Mahkemesi 17/11/2009 tarihli kararıyla başvurucunun sahtecilik suçunu işlediğine kanaat getirerek cezalandırılmasına hükmetmiş ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Bu karara yönelik itiraz ağır ceza mahkemesince reddedilmiştir.
11. Ankara Barosu, başvurucunun ceza yargılamasına konu eylemi nedeniyle hakkında disiplin soruşturması başlatmıştır. Disiplin soruşturması sonucunda 17/2/2011 tarihli işlemle 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. maddesinin (a) bendi ile 134. ve 135. maddeleri uyarınca başvurucunun iki yıl süreyle meslekten yasaklanmasına karar verilmiştir.
12. Söz konusu disiplin işlemine karşı başvurucunun yaptığı itiraz Türkiye Barolar Birliğince reddedilmiş ve Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünce ceza onaylanmıştır.
13. Başvurucu, disiplin cezasının iptali talebiyle dava açmıştır. Ankara 12. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 4/3/2013 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
14. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında hukuki sonuç doğurmayacağı hükme bağlanmış ise de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının mahkemece bütün delillerin denetime imkan verecek şekilde toplanması, fiil ve faile bağlı olarak suç vasfının tayini ve bu vasıflandırmaya uygun bir şekilde mahkumiyet kararı verilerek yargılamanın bitirilmesi, ancak verilen mahkumiyet hükmünün açıklanmaması ve sanığın belirli bir denetim süresi içinde denetimli serbestliğe tabi tutulması anlamında bulunduğu, genel veya özel af niteliği taşımadığı, mahkemenin söz konusu karar ile işten elini çektiği, verilen kararın itiraz kanun yolundan geçmek suretiyle kesinleştiği, böylece ortada şekli anlamda bir kesin hükmün bulunduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu sahtecilik suçunun Avukatlık Kanunu'nun 5/1-a maddesine göre avukatlığa engel suçlardan olduğu, anılan Kanunun 136/1. maddesi uyarınca meslekten çıkarma cezasını gerektirdiği görülmektedir.
Bu durumda; sahtecilik eyleminde bulunduğu hususu mahkeme kararı ile sabit olan davacının, eyleminin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5/a maddesiyle bağdaşmadığı açık olup, aynı Kanunun 135/4. maddesi gereğince takdiren iki yıl süreyle işten yasaklama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu disiplin cezası işleminde ve bu işlemin onanmasına ilişkin işlemlerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
15. Ret hükmü Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. Kurulunun 25/3/2015 tarihli kararı ile onanmış ve karar düzeltme talebi aynı Kurulun 14/9/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
16. Diğer taraftan Ceza Mahkemesi 31/12/2015 tarihli kararıyla başvurucunun beş yıl içinde yeni bir suç işlememiş olduğu gerekçesiyle davanın düşürülmesine hükmetmiştir.
B. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine Yaptığı Bireysel Başvuru ve Verilen İhlal Kararı
17. Başvurucu, disiplin cezasına karşı açtığı davanın reddedilmesi üzerine 11/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru formunda, hukuki sonuç doğurmaması gereken HAGB ile sonuçlanan ceza yargılaması esas alınarak davasının reddedildiğini, yargılama sürecinde gerekçesiz karar verildiğini belirterek masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
18. Anayasa Mahkemesi M.A. kararında, başvurucunun iddialarını masumiyet karinesi yönünden değerlendirmiştir. Kararda; İdare Mahkemesinin disiplin cezasının hukuka uygun bulunduğu yönündeki gerekçesini uyuşmazlık konusu disiplin cezasına esas olan olaylara ilişkin yeni bir değerlendirme yapmadan HAGB kararına dayandırdığı ve başvurucuya isnat edilen suçun mahkeme kararı ile sabit olduğunu ifade ettiği belirtilmiştir. İdare Mahkemesi kararında yalnızca ceza dosyası kapsamında verilen kararın esas alındığı, Mahkemenin ceza yargılamasından bağımsız, kendi görüşünü ortaya koyacak herhangi bir delili kararında irdelemediği, olay ve olgular hakkında yeni bir değerlendirme yapmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmış ve kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
C. Anayasa Mahkemesinin M.A. Kararı Üzerine Yapılan Yeniden Yargılama ve Verilen Karar
19. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı sonrasında İdare Mahkemesince yeniden yargılama yapılmıştır.
20. Mahkeme 26/10/2018 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Dava dosyasında yer alan bilgi, belgeler ile soruşturma raporunun incelenmesinden; davacı hakkında, alacaklı Türk Telekom A.Ş. vekili sıfatıyla başlattığı icra takiplerine ilişkin olarak 168 adet icra dosyasında, icra müdür ve yardımcılarının bilgisi olmaksızın, zapta muhtelif talepler yazıp alt kısmına 'usul ve yasaya uygun talep gibi işlem yapılmasına karar verildi' şeklinde sahte kaşe basarak, tarih atıp icra müdür yardımcısı yerine imzalayarak, talepleri doğrultusunda işlem yapılmasını sağladığından bahisle Adalet Bakanlığınca 25/6/2004 tarihli 'Olur' ile soruşturma izni verilmesi üzerine başlatılan disiplin soruşturması sonunda disiplin kovuşturması açılmasına karar verildiği, yapılan disiplin kovuşturmasında, davacı yaptığı savunmada; 'İcra müdürlüğünde işlerin çok yoğun olması nedeniyle her dosyaya elle ' usul ve yasaya uygun talep gibi işlem yapılmasına karar verildi sözünü yazmak zaman alacağından kaşe yaptırıldığını, yetkili imzanın kendi tarafından atılmadığını, yanında çalışan elemanların imzalamış olabileceğini, bununda bilgisizlikten kaynaklandığını..' şeklinde savunma yaptığı, Ankara 20. İcra Müdürlüğü'nce davacıya isnat eyleme ilişkin 25/05/2004 tarihli tutanağın incelenmesinden; davacının takip ettiği 168 adet icra dosyasında 'usul ve yasaya uygun talep gibi işlem yapılmasına karar verildi' şeklinde sahte kaşe basılarak yapılan dosyalardaki son işlemlerin müdürlüklerinde kullanılmayan ve kendilerine ait olmayan kararların müdürlüklerinde çalışan müdür/müdür yardımcılarına ait olmadığı ve kaşe üzerindeki imzanın da aynı şekilde müdürlük yetkililerine ait olmadığının tespit edildiğini belirtilerek, 168 adet dosya numarasının yazılması suretiyle icra müdürü, iki icra müdür yardımcısı ve dört zabıt katibi tarafından imza altına alınarak tutanak tutulduğu, iş bu tutanakla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulduğu, ayrıca Ankara Barosu tarafından da yapılan disiplin soruşturması neticesinde disiplin kovuşturması açılmasına karar verildiği, disiplin kovuşturmasına konu eylemi nedeniyle sahtecilik suçundan açılan ceza davası sonunda Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 17/11/2009 tarih ve Esas:2009/292, Karar:2009/350 sayılı kararı ile 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 342/1 ve 59. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ceza davasında yapılan yargılamada Ankara 20. İcra Müdürlüğü'nce davacıya isnat eyleme ilişkin 25/05/2004 tarihli tutulan tutanakta isimleri yer alan 20. İcra Müdürlüğü personelinin tanık olarak ifadelerine başvurulduğu, ifadelerin tamamının aynı yönde olduğu ve 'bahse konu icra dosyalarında, davacı vekilince yapılan taleplerin altında 'usul ve yasaya uygun talep gibi işlem yapılmasına karar verildi icra müdürü' yazılı kaşenin müdürlüklerine ait olmadığı ve kaşe üzerindeki imzalarında müdürlüklerinde çalışan herhangi bir personele ait olmadığı,' şeklinde ifade verildiği, ayrıca davacının kendi vekaletnamesinin bulunduğu ve hukuki sorumluluğun kendisine ait olduğu dosyalarda, İcra müdürlüğünde işlerin çok yoğun olması nedeniyle her dosyaya elle 'usul ve yasaya uygun talep gibi işlem yapılmasına karar verildi' sözünü yazmak zaman alacağından kaşe yaptırıldığını, yetkili imzanın kendi tarafından atılmadığını, yanında çalışan elemanların imzalamış olabileceğini, bunun da bilgisizlikten kaynaklandığını ve iş bu çalışanların adreslerini bilmediğini' şeklinde savunma yaptığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, kovuşturmaya konu disiplin soruşturma dosyası içeriği ve açılan kamu davası dosya içeriğinde yer alan bilgi ve belgeler ile tanık anlatımları ve yukarıda bahsedilen atılı eyleme ilişkin tutulan tutanak ile davacının kısmi ikrar niteliğindeki savunmasının birlikte değerlendirilmesinden; davacının üzerine atılı disiplin cezası gerektiren eyleminin sübuta erdiği sonucuna varıldığından Avukatlık Kanunu'nun 140 ve 158. maddeleri uyarınca adli yargı yerinde yapılan yargılamanın sonucunun disiplin cezası verilmesini etkilemeyeceği açık olduğundan eylemine karşılık olarak anılan Kanunun 135/4. maddesi gereğince takdiren iki yıl süreyle işten yasaklama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu disiplin cezası işleminde ve bu işlemin onanmasına ilişkin işlemlerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
21. Başvurucunun karara karşı yaptığı istinaf başvurusu Bölge İdare Mahkemesince temyiz yolu açık olmak üzere reddedilmiştir.
22. Başvurucunun temyiz talebi, dava konusu uyuşmazlığa karşı temyiz yolunun açık olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
23. Başvurucuya nihai karar 11/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 9/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. Konu ile ilgili hukuk için bkz. M.A., §§ 18-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 4/10/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yapılan yeniden yargılamada yerine getirilmediğini, HAGB kararının bir hüküm olmadığını ileri sürerek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvuruya konu mahkeme kararının salt HAGB kararına dayanmadığı, disiplin soruşturması içeriği ve tanık anlatımlarına göre disiplin mevzuatı açısından eylemin sübuta erdiği sonucuna varıldığı, eylemin disiplin soruşturmasına özgü kurallar çerçevesinde sübuta erdiğinin kabul edilmesinin yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının yargılama mercilerince gözardı edildiğini ve Bakanlık görüşünde hakkının ihlal edildiğinin zımnen de olsa kabul edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Somut olayda başvurucunun şikâyetinin özü, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının yerine getirilmemesidir. Bu nedenle somut olayda asıl yargılamaya yönelik bir şikâyetin söz konusu olmadığı, başvurucunun iddialarının Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yeniden yapılan yargılamaya ilişkin olduğu sonucuna varılmış ve bu kapsamda bir inceleme yapılmıştır.
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa Mahkemesinin masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin kararı üzerine yapılan yeniden yargılamada ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesine ilişkin iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında olan masumiyet çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Adil Yargılanma Hakkının Güvencelerinin Uygulanabilirliği Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi yargılamanın iadesi talebinin reddi nedeniyle ileri sürülen ihlal iddiaları ile ilgili olarak Metin Gümüş (B. No: 2016/14563, 28/11/2019) başvurusunda değerlendirmeler yapmıştır. Anayasa Mahkemesi mezkûr kararında, yargılamanın yenilenmesi talebinin değerlendirildiği ilk evre olan kabule değer bulunma aşamasında uyuşmazlığın esasını çözümleyecek nitelikte bir karar verilmediğini vurgulayarak bu aşamada medeni hak ve yükümlülüklere dair bir değerlendirme yapılmadığını, uyuşmazlık konusu hakka ilişkin doğrudan belirleyici bir hüküm verilmediğini ifade etmiştir (Metin Gümüş § 30). Anayasa Mahkemesi, başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında incelenemeyeceğini belirterek söz konusu başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır (Metin Gümüş, §§ 33, 34). Anılan kararda, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ihlal kararlarının ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik yeniden yargılama taleplerine ilişkin başvuruların bundan istisna tutulması gerektiği vurgulanmıştır (Metin Gümüş, § 32).
33. Bu itibarla somut olayda da olduğu üzere Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının gereğinin yerine getirilerek ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan yeniden yargılamalara ilişkin iddialar adil yargılanma hakkının kapsamındadır. Kaldı ki somut olayda derece mahkemelerince yeniden yargılama yapılarak uyuşmazlığın esasına ilişkin karar verilmiştir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa Mahkemesine bu başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, § 49).
35. Anılan yetki ve görev kapsamında Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruları incelemek ve karara bağlamak durumundadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurulara ilişkin incelemelerinde 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca "bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine" ve "bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağına" karar vermektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), § 50).
36. Anayasa'nın 153. maddesinin altıncı fıkrasında; Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı hüküm altına alınmıştır. 6216 sayılı Kanun'un 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da aynı hükme yer verilmiştir. Anılan hükümlerde, Anayasa'nın 138. maddesinden farklı olarak Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı organları yönünden de bağlayıcı olduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla bireysel başvuruya ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına dair bir tereddüt bulunmamaktadır (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 63; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, § 110).
37. Anayasa Mahkemesince bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiğine karar verildikten sonra bu kararın gereğinin yerine getirilmesi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmesinin zorunlu bir sonucudur. İlgili Anayasa değişikliğinin gerekçesi dikkate alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılmasının amaçlarından birinin de temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiaları yönünden iç hukukta etkili bir başvuru yolu oluşturulması ve böylelikle AİHM'e Türkiye aleyhine yapılan başvuruların azaltılması olduğu anlaşılmıştır. Nihai ve bağlayıcı karar verilemeyen bir başvuru yolunun etkili olduğu söylenemez. Nitekim AİHM, Hasan Uzun/Türkiye (B. No: 10755/13, 30/4/2013) kararında Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kendisine başvuru yapılmadan önce tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu olduğu sonucuna varırken Anayasa'nın 153. maddesinin altıncı fıkrasına atıfla Anayasa Mahkemesi kararlarının bütün gerçek ve tüzel kişiler ile devlet organlarını bağlayıcı olmasını da dikkate almıştır (Şahin Alpay (2), § 67; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), § 51).
38. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmemesi daha önce verilen ihlalin devam ettiği anlamına gelir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmediğine ilişkin iddiaları incelemek de bireysel başvuruları incelemeye yetkili olan Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili bir şekilde korunmasını öngören Anayasa hükümleri ile bağdaşmaz. Ancak Anayasa Mahkemesince yapılacak bu inceleme, olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili sınırlı olacaktır (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), § 52).
39. Anayasa Mahkemesi M.A. kararında, ceza yargılamasındaki mahkûmiyet tespitine göre başvurucunun yargılamaya konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı, mahkemenin ceza yargılamasından bağımsız, kendi görüşünü ortaya koyacak herhangi bir delili kararında irdelemediği gerekçeleriyle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır ( M.A., §§ 44, 45).
40. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğini yerine getirmek üzere alınan İdare Mahkemesi kararında (bkz. § 20) uygulanan disiplin işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken ceza davasının sonucundan bağımsız olarak disiplin durumu dikkate alınarak değerlendirme yapıldığı görülmüştür. Mahkemece yapılan değerlendirmeler disiplin hukuku kapsamında yetki sınırları içinde kaldığından başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediği, Anayasa Mahkemesi kararının gereğinin yerine getirildiği sonucuna ulaşılmıştır.
41. Mahkeme kararında yer verilen "davacının üzerine atılı disiplin cezası gerektiren eyleminin sübuta erdiği sonucuna varıldığından" ifadesinin de başvurucunun eyleminin disiplin hukuku yönünden değerlendirilmesine ilişkin olduğu görülmektedir. Kararda geçen ifadelerin ve kullanılan dilin ceza davasına konu suçun işlendiğine işaret etmediği görülmektedir. Kararda, başvurucunun ceza davasına konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancı yansıtılmamaktadır.
42. Sonuç olarak yargılama mercilerince Anayasa Mahkemesinin M.A. kararının yerine getirildiği sonucuna ulaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,
B. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 4/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.