TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.D. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/39912)

 

Karar Tarihi: 3/4/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 6/8/2024-32624

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

RESEN GİZLİLİK KARARI VERİLDİ

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

A.D.

Vekili

:

Av. Tuğba Evrim SÜMENGEN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda meydana gelen intihara bağlı ölüm olayı ve ölüm temelinde açılan tazminat davasının uzun sürmesi nedeniyle yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucunun oğlu F.D. çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlamasıyla Kayseri 3. Sulh Ceza Hâkimliği kararı uyarınca 27/4/2010 tarihinde tutuklanarak İncesu Tutuklu Çocuk Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) 4. koğuşa yerleştirilmiştir. Kuruma yerleştirildiği tarih itibarıyla 18 yaşını doldurmamış (17 yıl 8 ay) olan F.D. hakkında düzenlenen genel adli muayene raporunda darp ve cebir izi bulunmadığı belirtilmiştir. F.D.nin yerleştirildiği koğuşta kendisi dâhil toplam yedi kişi barındırılmaktadır.

3. Kurumun Psikososyal Servisi tarafından düzenlenen 28/4/2010 tarihli Çocuk Tutuklu/Hükümlü Ön Görüşme Tanıma Takip Formu'nda F.D.nin geçmişte fiziksel ya da psikolojik rahatsızlık geçirmediği, ilaç kullanmadığı, herhangi bir bağımlılığı olmadığı, daha önce kendisine zarar verme girişiminde bulunmadığı ve ilk kez ceza infaz kurumunda bulunduğu tespit edilmiştir. Formun sonuç kısmında ise F.D.nin kendisini ifade edebilen, sakin, duygusal, içine kapanık bir birey olarak değerlendirildiği, herhangi bir fiziksel/psikolojik rahatsızlık gözlemlenmediği ifade edilmiş ve ailesi ile görüşüldükten sonra genel değerlendirme yapılacağı kaydedilmiştir.

4. 1/5/2010 tarihinde -Olay Tutanağı'nda belirtildiği şekliyle- 4. koğuşta kalan çocukların kapıya şiddetle vurmaları üzerine Kurum personeli koğuşa intikal etmiş, F.D.nin uzun süredir tuvalette olduğunun söylenmesi üzerine kilitli olan tuvaletin kapısını kırarak içeri girmiş ve F.D.yi tuvalet penceresinin demir parmaklıklarına çarşaf parçası ile kendisini asmış vaziyette bulmuştur. F.D. bulunduğu yerden çarşafın kesilmesi suretiyle alınarak Kurum revirine taşınmış ve hemen akabinde acil servis ambulansı ile Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür. Hastane tarafından düzenlenen rapordan ambulansla getirildiğinde F.D.nin kalbinin durduğu anlaşılmıştır.

5. İncesu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) olay hakkında yürüttüğü soruşturmada ilk aşamada olay yeri krokisi ve olay yeri inceleme raporu hazırlamıştır. Anılan belgelere göre olay yerindeki 53x53 cm olan tuvalet penceresinin zemine mesafesi 157 cm olup koğuşun banyo ve çamaşırhanesinde yırtılmış çarşaf bulunmuştur. Pencerenin demir parmaklıklarına bağlanmış, ip şeklinde çarşaf parçaları vardır. Sonrasında olay günü Kurumda görevli bulunan personel listesi temin edilmiş, olay yeri fotoğrafları çekilmiştir.

6. Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 18/10/2011 tarihli otopsi raporunda ölümün ası sonucu hipoksik beyin ve komplikasyonları sebebiyle gerçekleştiği tespit edilmiştir.

7. Başsavcılık, mahpusların olay günü ve Kurum personelinin ise olaydan iki gün sonra ifadesini almıştır. 1/5/2010 günü nöbetçi olan ve olaya müdahale eden Kurum personeli A.R. ve O.Ş. birbiriyle örtüşen beyanlarında özetle olay günü gürültü duymaları üzerine 4. koğuşa gittiklerini, koğuşta kalan çocukların tuvaletten uzun süre çıkmayan arkadaşları olduğunu söylemeleri üzerine tuvalet kapısını kırarak kendisini tuvalet penceresinin demir parmaklıklarına çarşaf ile asan F.D.yi bulunduğu yerden aldıklarını, ambulansı aradıklarını ve F.D.nin hastaneye sevkini sağladıklarını belirtmiştir. Kurum personeli ayrıca 4. koğuşa olay günü nöbetleri başlayınca uğradıklarını, çocuklara bir sıkıntıları olup olmadığını sorduklarını, herhangi bir olumsuzluk tespit etmediklerini, F.D.nin bir problemi olduğuna dair izlenim de edinmediklerini ifade etmiştir. 4. koğuşta F.D. ile birlikte kalan diğer mahpus çocuklar (toplam altı kişi) birbiriyle örtüşen ifadelerinde özetle olay günü F.D.nin tuvalete girip 15 dakika boyunca tuvaletten çıkmaması üzerine kapıyı çaldıklarını, içeriye bakmaya çalışıp içeriyi göremeyince Kurum personeline haber verdiklerini, Kurum personelinin kapıyı kırdığını, kendisini asmış vaziyetteki F.D.yi çıkararak ambulansa naklettiğini, ayrıca F.D.nin kendi hâlinde, içine kapanık, pek konuşmayan biri olduğunu ancak intihar edeceği yönünde bir izlenim edinmediklerini ifade etmiştir.

8. Başsavcılık 28/6/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Gerekçede, olay akışına ve toplanan delillere yer verdikten sonra F.D.nin intihara azmettirildiğine, teşvik edildiğine ya da intiharına herhangi bir şekilde yardım edildiğine dair delil olmadığını, Kurum personelinin de görevlerini ihmal ettiğine ilişkin herhangi bir bulgu tespit edilmediğini belirtmiştir. Karar itiraz aşamasından geçerek kesinleşmiştir.

9. Başvurucu, Kayseri 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde oğlunun intiharında idarenin hizmet kusuru olduğu iddiasıyla tam yargı davası açmıştır. Mahkeme 25/9/2012 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararında öncelikle konuya ilişkin mevzuata ve ceza soruşturması dâhil olmak üzere olay akışına yer veren Mahkeme, insan hakları yargısı içtihadı uyarınca yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğünün ihlal edildiğinden söz edilebilmesi için intihar riski bilinmesine rağmen gereken önlemlerin alınmaması gerektiğini vurgulamıştır. Kararda devamla ölümün ası nedeniyle meydana geldiğinin sabit olduğunu, eldeki deliller uyarınca, Kuruma gelmesini takiben üç dört gün içinde intihar eden F.D.nin intihar edeceği izlenimi veren herhangi şüpheli davranışı veya beyanının, yakınmasının olmadığını, tanık ifadelerinin de bu durumu desteklediğini, bu bağlamda Kurum idaresinin ölümün meydana gelmesinde bir kusuru olmadığını ifade ederek ret kararını gerekçelendirmiştir. Ret hükmüne yönelik temyiz talebi Danıştay Onuncu Dairesi tarafından 15/4/2016 tarihinde, karar düzeltme talebi de yine aynı Daire tarafından 29/9/2020 tarihinde reddedilmiştir.

10. Başvurucu, nihai kararı 18/11/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 18/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu; çocuğu Kuruma yerleştirilirken detaylı tetkik yapılmadığını, intihar riskinin tespit edilemediğini, ağır bir suçlama ile karşı karşıya olan F.D.nin risk taşıyan biri olmasına rağmen gereken önlemlerin alınmadığını, Kurum personelinin özensiz davrandığını belirterek yaşam hakkı bağlamında koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde öncelikle olaya ilişkin süreç, mevzuat ve içtihat detaylarıyla aktarılmış; devletin koruma yükümlülüğünün ihlalinden sorumlu tutulabilmesi için bilinen ya da bilinmesi gereken riskin gerçekleşmesini önlemek için makul adımlar atılmamış olması gerektiği belirtilerek olayın kendine özgü şartlarının gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

13. Başvuru formundaki iddialar ve olayın niteliği dikkate alınarak inceleme, yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında koruma yükümlülüğü yönünden yapılmıştır. Başvurucunun intihar riskine ilişkin koruma tedbiri yönünden şikâyetleri olup risk gerçekleştikten sonraki aşamaya dair sağlık hizmetinin sunumu yönünden bir iddiası yoktur.

14. Yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri açısından benimsenen temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanması, etkili idari ve yargısal tedbirlerin alınması görevi yüklemektedir. Bu kapsamda bazı özel şartlarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır . Ceza infaz kurumlarında gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin, kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (alıntılanan ilkeler için bkz. T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015).

15. Başvuruya konu sürece bakıldığında F.D.nin 27/4/2010 tarihinde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlamasıyla tutuklanarak ceza infaz kurumuna yerleştirildiği, 1/5/2010 tarihinde öğlen saatlerinde intihar ederek hayatına son verdiği görülmüştür.

16. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerektiği yönündeki yükümlülük ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği daha önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 74-89; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 25-36).

17. Yaşam hakkına ilişkin koruma yükümlülüğünün değerlendirilmesinde öncelikle ele alınması gereken husus somut olayın gerçekleşme biçimi, olayı çevreleyen şartlar ve başvurucunun ileri sürdüğü hususlar bağlamında Kurum yetkililerinin F.D.nin intihar etme riski olduğunu bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin (öngörülebilirliğin) saptanmasıdır. Ardından da riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması hâlinde F.D.nin sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi için makul olarak beklenebilecek etkin ve pratik tedbirleri alıp almadıklarının tespit edilmesidir.

18. Kuruma alınırken F.D.nin vücudunda darp ve cebir bulgusu saptanmadığı genel adli muayene raporu ile sabittir. 28/4/2010 tarihli Çocuk Tutuklu/Hükümlü Ön Görüşme Tanıma Takip Formu'nda F.D.nin geçmişte fiziksel ya da psikolojik rahatsızlık geçirmediği, ilaç kullanmadığı, herhangi bir bağımlılığı olmadığı, daha önce kendisine zarar verme girişiminde bulunmadığı ve ilk kez ceza infaz kurumuna girdiği tespit edilmiştir. Formun sonuç kısmında da F.D.nin kendisini ifade edebilen, sakin, duygusal, içine kapanık bir birey olarak değerlendirildiği, kendisinde herhangi bir fiziksel/psikolojik rahatsızlık gözlemlenmediği ifade edilmiş; ailesi ile görüşüldükten sonra genel değerlendirme yapılacağı kaydedilmiştir. Özetle Kuruma yerleştirilme sırasındaki tespitten ve sosyal çalışmacı tarafından düzenlenen formdan anlaşıldığı üzere F.D.nin psikolojik rahatsızlığı ve/veya şüpheli hâli tespit edilmemiştir. Ayrıca F.D.nin Kurumda olmaktan kaynaklanan ağır bir huzursuzluk/rahatsızlık duyması nedeniyle yardım talebinde/yakınmada bulunmadığı görülmüştür.

19. Kuruma alınan herhangi bir mahpusun herhangi bir şüpheli durum olmadan, suçlamanın (ağır ya da basit) niteliğine bağlı olarak ayrı/farklı incelemeye tabi tutulması gerektiği yorumunu getirmek, bunu yaşamı koruma yükümlülüğü dâhilinde bir edim olarak görmek kamu makamlarına aşırı bir külfet yüklemek anlamına gelecektir. Kaldı ki F.D.nin kendisine yönelik suçlamanın ağırlığının etkisiyle intihar kararı aldığı yönünde net birtespitte bulunmak da somut olayın şartlarında mümkün değildir.

20. Somut olayın koşulları açısından F.D.nin Kuruma alındıktan çok kısa bir süre sonra (üç dört gün içinde) intihar ettiğinin de altının çizilmesi gerekir. Zira bu koşul bağlamında sosyal çalışmacı gibi uzman kişiler dâhil Kurum personelinin F.D.yi tanımak, gözlemde bulunmak, olası rahatsızlığını veya şüpheli hâlini irdelemek adına fırsat bulacağı bir zamanı olduğu değerlendirmesini yapmak mümkün değildir. Bir başka ifadeyle Kurum personeli için de F.D.nin intiharının ani geliştiğini söylemek mümkündür.

21. Kurumda kaldığı kısa süre zarfında F.D.nin psikolojik yardım veya destek talebi olmadığı gözlenmiştir. Ayrıca başvuru formunda F.D.nin daha önce psikolojik rahatsızlıkları olduğuna, tedavi gördüğüne ve/veya daha önce benzer şekilde intihar girişiminde bulunduğuna dair somut veri ile desteklenen bir iddia yer almamaktadır. Bu bağlamda F.D.nin Kuruma kabul esnasında yapılan içe kapanık olduğu yönündeki tespitin de -bu duruma bağlı bir rahatsızlık/risk teşkil eden destekleyici başkaca bir belirleme/yakınma olmayışı ve olayı çevreleyen şartlar karşısında- riskin öngörülebilirliği açısından tek başına yeterli kabul edilmeyeceği ve intihar eyleminin öngörülebilirliğini sağlayacak bir veri olmadığı değerlendirilmiştir.

22. Bu tespitlere ek olarak başvurucunun, çocuğunun psikolojik olarak rahatsız olduğuna, daha önce ilaç kullandığına ve/veya özel ihtimam gösterilmesi, kontrol edilmesi gerektiğine yönelik bu hususları tevsik eden bir bilgi/belge sunmadığı ya da Ceza İnfaz Kurumuna bu doğrultuda bir başvuruda bulunmadığı anlaşılmıştır.

23. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde F.D.nin intihar ederek yaşamına son vermesinin Kurum yetkilileri bakımından öngörülebilir olmadığı ve koruma yükümlülüğü bağlamında yaşam hakkına yönelik ihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden bir kanaat belirtilmemiştir.

26. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

27. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun niteliği gereği kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin RESEN GİZLİ TUTULMASINA,

B. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.