TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SELAHATTİN DEMİRTAŞ BAŞVURUSU (11) |
(Başvuru Numarası: 2020/38546) |
|
Karar Tarihi: 20/12/2023 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Murat İlter DEVECİ |
Başvurucu |
: |
Selahattin DEMİRTAŞ |
Vekili |
: |
Av. Mahsuni KARAMAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama kararına konu suçlar için ayrı ayrı düzenlenen tutuklama müzekkerelerinin yerine getirilmesinin sıraya konulmasının hukuka aykırı olması ve ceza infaz kurumu ile yargı mercilerinin tutuklulukta infaz sırasına ilişkin yaklaşımlarının arkasında siyasi saik ve motivasyon bulunması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formuyla eklerine ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucuya İsnat Edilen Suçlamalar, Başvurucunun Tutuklanması ve Başvurucu Hakkında Verilen Bir Mahkûmiyet Kararıyla İlgili Süreç
5. Başvurucu 22/7/2007 tarihinde Diyarbakır’dan, 12/6/2011 tarihinde Hakkâri’den bağımsız milletvekili [Daha sonra sırasıyla Demokratik Toplum Partisine (DTP) ve Barış ve Demokrasi Partisine (BDP) katılmıştır.]; 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde ise Halkların Demokratik Partisinden (HDP) İstanbul milletvekili seçilmiştir. 1/2/2010 tarihinde BDP eş genel başkanlığına, BDP’nin HDP’ye katılmasıyla da HDP eş genel başkanlığına seçilmiş; bu görevine 11/2/2018 tarihine kadar devam etmiştir. Başvurucu ayrıca 24/6/2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde aday olmuştur.
6. Milletvekili olarak görev yaptığı dönemlerde işlediği iddia olunan bazı suçlar nedeniyle başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Bu soruşturmalar daha sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının (Diyarbakır Başsavcılığı) başvurucu hakkında yürüttüğü bir soruşturmayla birleştirilmiştir.
7. Diyarbakır Başsavcılığının talebi üzerine Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 4/11/2016 tarihinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir.
8. Diyarbakır Başsavcılığının 11/1/2017 tarihli iddianamesi ile silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, halkı kanunlara uymamaya tahrik etme; kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma; kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, suç işlemeye alenen tahrik etme, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçlarını işlediğinden bahisle başvurucu hakkında aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Yargılama Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülmekte iken dava, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin kararı üzerine yargılamanın esas yetkili mahkemesinde yapılması durumunda kamu güvenliği yönünden açık ve yakın tehlikenin söz konusu olabileceği gerekçesiyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir. Bu sebeple yargılamaya Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesince (19. Ceza Mahkemesi) devam edilmiştir.
9. Başvurucu, tutuklanmasının hukuki olmadığına yönelik iddiasını başka ihlal iddialarıyla birlikte Anayasa Mahkemesine taşımıştır (Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017). Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik iddiayı açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Ayrıntılı bilgi için anılan kararda bkz. §§ 106-178). Başvurucunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yaptığı başvuruda ise İkinci Daire 20/11/2018 tarihinde -başka iddialar hakkında farklı sonuçlara varsa da- tutuklamada makul sürenin aşılması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının, tutukluluğun Sözleşme’de öngörülenin dışındaki amaçlarla devam ettirilmesi nedeniyle Sözleşme’nin -5. maddesinin (3) numaralı fıkrasıyla bağlantılı olarak- 18. maddesinin ihlal edildiğine ve başvurucunun tutukluluk durumuna son vermek için gerekli bütün tedbirleri alma görevinin davalı devlete ait olduğuna karar vermiştir (Selahattin Demirtaş/Türkiye (2), B. No: 14305/17, 20/11/2018).
10. Bu arada İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin (İstanbul Ceza Mahkemesi) terör örgütü propagandası yapma suçundan başvurucunun 4 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmü kesinleşmiştir. Bu nedenle başvurucu 7/12/2018 tarihinden itibaren, kesinleşen mahkûmiyet hükmünün infazı kapsamında tutulmaya başlanmıştır.
11. 19. Ceza Mahkemesi 2/9/2019 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
12. Başvurucunun müdafiinin talebi üzerine İstanbul Ceza Mahkemesi 20/9/2019 tarihinde, 4/11/2016-7/12/2018 tarihleri arasında geçen tutukluluk süresinin infaz edilmekte olan hapis cezasından mahsubuna karar vermiştir.
13. Başvurucu aynı gün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının (Ankara Başsavcılığı) kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak bilinen hadiseler hakkında yürüttüğü soruşturma kapsamında Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince (Hâkimlik) devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye azmettirme, birden fazla kişi ile birlikte gece vaktinde suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağmaya azmettirme; cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya azmettirme, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye teşebbüse azmettirme suçlarından tutuklanmıştır. Ankara Başsavcılığı sözü edilen tutuklama kararına konu suçlar ile başka birtakım suçlar nedeniyle başvurucu hakkında sonradan kamu davası açmıştır. Dava Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin (22. Ceza Mahkemesi) E.2021/6 sırasına kaydedilmiştir.
14. Yasal değişiklik uyarınca başvurucu, hakkında kesinleşen mahkûmiyet kararına karşı elde ettiği temyiz kanun yoluna başvurunca İstanbul Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün infazı 31/10/2019 tarihinde durdurulmuştur.
15. Başvurucu; halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçunun ağır ceza mahkemesinin görev alanında bulunmaması dolayısıyla bu suç yönünden azami tutukluluk süresinin bir yıl olduğunu, davaya bakan mahkemece bu sürenin uzatılması yönünde bir karar da verilmediğini, bu durumda anılan suç yönünden kanunda öngörülen azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen tahliye taleplerinin kabul edilmediğini belirtip başka iddialarda da bulunarak yeni bireysel başvurular yapmıştır. Bu başvurular Selahattin Demirtaş (3) (B. No: 2017/38610, 9/6/2020) başvurusu kapsamında birleştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi yaptığı değerlendirmede aşağıdaki tespitlerde bulunarak başvurucunun anılan ihlal iddiasını açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (anılan kararda bkz. §§ 153-173):
i. Bireyler hakkındaki birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmesi hâlinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde yürütüleceği gözönüne alındığında uygulanan bir tutuklama tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağı açıktır. Bu nedenle azami tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı değil tüm suçlar için tek bir süre olarak kabul edilmesi gerekir.
ii. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen terör örgütüne üye olma suçunun ağır ceza mahkemesinin görev alanında bulunması dolayısıyla kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin belirlenmesi bakımından tutuklamaya konu diğer suç olan halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçunun hangi mahkemenin görev alanında olduğunun bir önemi bulunmamaktadır.
iii. Kişilerin tutukluluk süresi belirlenirken başka suçlardan verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği dönemin mahsup edilmesi gerekmektedir. Başvurucunun 7/12/2018-31/10/2019 tarihleri arasında tutulmasının nedeni, bir başka mahkemece verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesidir. Bu durumda başvurucu 4/11/2016 ile 7/12/2018 tarihleri arasında bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu kalmıştır ve bu süre kanundaki azami tutuklama süresini aşmamaktadır.
iv. Başvurucunun şikâyetine konu halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçuna ilişkin düzenlenen tutuklama müzekkeresi işlem görmemiştir. 4/11/2016 ile 7/12/2018 tarihleri arasında infaz gören tutuklama müzekkeresi, terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin olandır.
16. Başvurucu ile Hükûmetin talebi üzerine Selahattin Demirtaş/Türkiye (2) başvurusu Büyük Daire önüne taşınmıştır. Büyük Daire 22/12/2020 tarihinde konuyla ilgili kararını vermiştir. Verilen kararın işbu başvuruyu ilgilendiren kısmına göre;
- 4/11/2006-7/12/2008 tarihleri arasındaki tutukluluk yönünden başvurucunun bir suç işlediğine dair makul şüphenin yokluğu nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası ihlal edilmiştir.
- Tutuklunun suç işlediğine ilişkin makul şüphenin devam etmesi, tutukluluk hâlinin devamının usulüne uygun şekilde değerlendirilmesi için olmazsa olmaz bir şarttır. Böylesi bir şüphe olmadığı için Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrası ihlal edilmiştir.
- 16 Nisan 2017 tarihli halk oylaması ve 24 Haziran 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Seçimi olmak üzere iki önemli kampanya döneminde başvurucu tutukludur. Başvurucunun daha sonra tutuklanmasının görünürdeki amacı 6-8 Ekim 2014 olaylarına ilişkin soruşturma yürütmektir ancak iddia konusu suçların farklı bir şekilde sınıflandırılmasına rağmen bu ceza soruşturması, başvurucunun 4/11/2016-7/12/2018 tarihleri arasında suç isnadına bağlı olarak tutuklu yargılandığı davanın temelini oluşturan olayların bir kısmına ilişkindir. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi başvurucunun siyasi faaliyetler yürütmesini engellemekle ilgilidir. Dolayısıyla Sözleşme’nin 5. maddesiyle birlikte ele alındığında 18. madde ihlal edilmiştir.
- Aynı olgusal bağlamla ilgili gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devam etmesi hem başvurucunun haklarına yönelik ihlalin uzamasına hem de davalı devletin Sözleşme’nin 46. maddesi uyarınca AİHM kararına uyma yükümlülüğünün ihlaline neden olacaktır. Bu sebeple davalı devletin başvurucunun derhâl serbest bırakılmasını sağlamaya yönelik gerekli tüm önlemleri alması gerekir.
- Hak ihlalleri nedeniyle başvurucuya kararda belirtilen maddi ve manevi tazminat miktarları ödenmelidir [ayrıntılı bilgi için bkz. Selahattin Demirtaş/Türkiye (2)].
17. İstanbul Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmü 26/4/2021 tarihinde Yargıtay 16. Ceza Dairesince onanmıştır. Kesinleşen mahkûmiyet hükmünün infazına 3/5/2021 tarihinde yeniden başlanmıştır.
18. Başvurucunun müdafiinin talebi üzerine Edirne 1. İnfaz Hâkimliği, 31/10/2019-3/5/2021 tarihleri arasındaki tutukluluk süresinin kesinleşen mahkûmiyet hükmünün infazından mahsup edilmesine karar vermiştir (sözü edilen tutukluluk için bkz. § 13).
19. 19. Ceza Mahkemesi önündeki dava 22. Ceza Mahkemesi önündeki dava ile birleştirilmiştir. 22. Ceza Mahkemesi henüz yargılamayı sonuçlandırmamıştır.
20. Başvurucu, Hâkimlikçe verilen tutuklama kararının (bkz. § 13) hukuki olmadığı iddiası nedeniyle bir (2019/36348), Büyük Dairenin kararına rağmen tahliye edilmediği iddiası nedeniyle iki bireysel başvuru (2021/1875 ve 2021/7424) yapmıştır. Bu başvurular Bölüm incelemesi aşamasında 2019/36348 sayılı başvuruda birleştirilmiştir. Bahsi geçen başvuru henüz sonuçlandırılmamıştır.
B. Başvuruya Konu Edilen Yargısal Süreç
21. Başvurucu, Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) başvurarak silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından tutuklama kararı verilmesine rağmen kendisini yargılayan mahkemeye tutuklama kararının neden sadece silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden yerine getirildiği yönünde bilgi verildiği hakkında bilgilendirilmesini istemiştir.
22. İnfaz Kurumu, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesi uyarınca öncelikli olarak silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden verilen tutuklama kararının infaza alındığı konusunda başvurucuya bilgi vermiştir. 5237 sayılı Kanun’un 63. maddesi, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş sürelerin hükmolunan hapis cezasından indirilmesini emretmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 99. maddesine göre bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır ve varlıklarını ayrı ayrı korur ancak bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler varsa koşullu salıvermeyle ilgili maddenin uygulanabilmesi yönünden infaz hâkimliğinden bir toplama kararı istenir.
23. Başvurucunun müdafii, 4/11/2016-7/12/2018 tarihleri arasındaki tutukluluğun hem silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin tutuklama müzekkeresi hem halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçuna ilişkin tutuklama müzekkeresi yönünden yerine getirildiğinin tespiti ve İnfaz Kurumunun anılan işleminin (bkz. § 22) iptali için 22/9/2020 tarihinde Edirne 2. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) müracaat etmiştir. Bahse konu müracaata ilişkin dilekçede özetle şu iddialar ortaya atılmıştır:
i. Tutuklama süresi, tutuklamaya konu her bir suç için aynı zaman diliminde fakat ayrı ayrı işler. Dolayısıyla tutuklamaya konu suçlar için kanunda öngörülen azami tutukluluk süreleri toplanmaz ve bir suç yönünden azami tutukluluk süresi dolmuş ise diğer suç için kanunda öngörülen azami tutukluluk süresi devreye girmez. Tutuklama müzekkerelerinin sıraya alınması tutukluluk müessesesinin özüne aykırıdır. Kaldı ki hukuk sistemimizde birden fazla suçtan tutuklulukta sıraya alma mevcut değildir.
ii. Tutuklama müzekkerelerinden hangisinin öncelikli olarak yerine getirileceğinin takdiri ceza infaz kurumuna veya Cumhuriyet başsavcılıklarına bırakılamaz. Aksi hâlde tutuklu için bazı sakıncalar doğar. Örneğin başvurucu hakkında düzenlenen tutuklama müzekkerelerinden halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçu için düzenleneni öncelikli olarak infaz edilmiş olsaydı başvurucu, bu suç için kanunda öngörülen azami tutukluluk süresi 1 yıl 6 ay olduğu için en geç 4/5/2018 tarihinde tahliye edilmiş olacaktı.
iii. Yargı mercilerinin tutukluluk incelemelerini tutuklamaya konu tüm suçlar yönünden yapmaları, tutuklulukta infaz sırası olmadığının bir göstergesidir.
24. İnfaz Hâkimliği 7/10/2020 tarihinde başvurucunun müdafiinin talebini reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
Bir kişinin aynı sorgu ile birden çok suç nedeniyle tutuklanması durumunda, hakkında düzenlenen tutuklama müzekkerelerinden hangisinin hangi sırayla yerine getirileceğine ilişkin mevzuatta hüküm bulunmadığı, uygulamada ceza infaz kurumuna getirilen tutuklu hakkında birden fazla tutuklama müzekkeresi var ise içerisinde cezası en ağır olan suç nedeniyle düzenlenmiş tutuklama müzekkeresinin infazına başlandığı ve diğerlerinin infaz sırasına konulduğu bilinmektedir. Bu uygulamanın, kişiye özgü bir uygulama olmadığı, Türkiye Cumhuriyetinin her yerinde aynı şekilde uygulandığı bilinmektedir. Tutuklu vekilinin talep dilekçesinde müvekkilinin ‘04/11/2016-07/12/2017 tarihleri arasında gerçekleşen fiili tutukluluğunun’ her iki tutuklama müzekkeresine ilişkin olduğunun tespitine ilişkin talebi 4675 Sayılı İnfaz Hakimliği Kanunun, İnfaz Hakimliğince Şikayet Üzerine Verilen Kararlar Başlıklı 6. Maddesinde infaz hakiminin verebileceği kararlar arasında ‘tespit’ şeklinde bir karar bulunmadığından karşılanması mümkün olmayan bir talep olarak olarak değerlendirilmiştir.
İnfaz kavramının kesinleşmiş hükümlere özgü olduğu, tutuklamanın ise ceza yargılaması koruma tedbirlerinden biri olduğu tartışmadan varestedir. Tutuklama kararının infazı, kişinin hürriyetinin hakim veya mahkeme kararıyla kısıtlanmış olması nedeniyle cezaevine konulmasıyla gerçekleştirilmektedir. Birden fazla suç nedeniyle tutuklanmış kişinin, tutuklu geçirdiği her bir günün, tutuklandığı birden fazla suça bölünmesi mümkün değildir.
Tutuklu hakkında yukarıda belirtilen uygulamanın yapılmış olmasının hukuka ve kanuna aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
...”
25. Başvurucunun müdafii, İnfaz Hâkimliğine yaptığı müracaata ilişkin dilekçesindeki iddiaları yineleyip İnfaz Hâkimliğince verilen kararın gerekçesini de eleştirerek İnfaz Hâkimliğinin kararına itiraz etmiştir. Söz konusu eleştirinin ilgili kısmı şöyledir:
“...
İnfaz hakimliğinin, gerekçesine dayanak yaptığı uygulama ile ‘cezası en ağır olan suç nedeniyle düzenlenmiş tutuklama müzekkeresinin infazına başlandığı ve diğerlerinin infaz sırasına konulduğu bilinmektedir’ şeklindeki tespiti de fiili uygulamanın doğru olduğu ön kabulüne dayanmaktadır. Bu durum, İnfaz Hakimliğinin ‘suç ve cezada kanunilik’ ilkesini bir tarafa bırakarak fiili uygulamaya öncelik verdiğini göstermekte olup bunun kabul edilmesi mümkün değildir.
Kaldı ki, aynı sanık hakkında verilen birden fazla tutuklama kararından, hangisinin en ağır cezayı gerektiren suça ilişkin olduğunun tespitini kim yapacaktır?.
Müvekkil yönünden, daha ağır cezayı gerektiren suça ilişkin olduğu için örgüt üyeliğine ilişkin tutuklama müzekkeresinin infaz gördüğü ileri sürülmekte, halkı suç işlemeye tahrik suçundan düzenlenen tutuklama müzekkeresinin ise sıraya alındığını ve infaz görmediği ileri sürülmektedir...
Böyle olmadığını ortaya koymak gerekirse;
Örgüt Üyeliği Yönünden:
Örgüt üyeliği suçu TCK 314/2'de düzenlenmiş olup suç için öngörülen ceza 5 ile 10 yıl hapis cezasıdır. 3713 Sayılı TMK 5.maddesi ile de yarı oranında artış düzenlendiğinde bu suçun üst sınırı 15 yıl hapis cezasına çıkmaktadır.
Halkı Suç İşlemeye Tahrik Suçu Yönünden:
Halkı Suç İşlemeye Tahrik Suçu ise TCK 214'te düzenlenmiş olup suç için 6 aydan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Yine aynı maddenin 3 fıkrası, tahrike konu suçun işlenmesi halinde sanığın ayrıca azmettiren olarak cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
Aynı suç nedeniyle yapılan bu atıf üzerine müvekkil, 2911 sayılı yasanın 34. Maddesinden de suçlanmakta olup bu suç için ön görülen ceza ise 3 ile 5 yıl hapistir.
TCK 218, bu suçların basın yayın yolu işlenmesi halinde yarı oranda artışı düzenlemekte olup bu durumda, TCK 214 yönünden cezanın üst sınırı 7 yıl 6 aya çıkmaktadır. 3713 Sayılı Yasanın 5.maddesindeki yarı oranda artış ile birlikte 10 yıl 15 ay olmaktadır.
TCK 218 ve TMK 5 uyarınca iki kez yarı oranda artış uygulandığında, 2911 sayılı yasanın 34.maddesindeki cezanın üst sınırı ise yine 10 yıl 15 ay olmaktadır.
Sonuç olarak Halkı Suç işlemeye tahrik suçu yönünden düzenlenen tutuklama müzekkeresinin ilişkin olduğu suç için ön görülen cezanın üst sınır miktarı 20 yıl 30 aydır.
Dolayısıyla, iki tutuklama müzekkeresinden ilk infaz edilecek olanın, ağır cezayı gerektiren suça ilişkin müzekkere olduğu uygulaması da hatalıdır. Müvekkil yönünden, örgüt üyeliğine ilişkin tutuklama müzekkeresinin daha ağır cezayı gerektiren suça ilişkin olduğu ve bu nedenle de ilk infaza tabi tutulduğu değerlendirmesi büyük hatalar ihtiva etmektedir.
...”
26. Yapılan itiraz Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Edirne Ceza Mahkemesi) 19/11/2020 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar başvurucunun müdafii tarafından UYAP Avukat Portal üzerinden 20/11/2020 tarihinde öğrenilmiştir.
27. Başvuru 16/12/2020 tarihinde yapılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu; müdafiinin İnfaz Hâkimliğine yaptığı başvuruda ve İnfaz Hâkimliğince verilen karara karşı yaptığı itirazda dile getirdiği iddiaları (bkz. §§ 23, 25) tekrar edip aynı kişi hakkında birden fazla suç nedeniyle verilen tutuklama kararının sıralı olarak infaz edileceğine ilişkin yasal bir hüküm bulunmadığını belirterek kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
30. Bakanlık görüşünde öncelikle halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçundan tanzim edilen tutuklama müzekkeresinin infazına hiç başlanmadığına, silahlı terör örgütüne üye olma suçunun azami tutukluluk süresinin dolmadığına ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçu ile halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçundan tahliye edildiğine değinilerek tutuklama müzekkerelerinin birbirini takiben infaz edilme ihtimali kalmadığı için başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığı ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ek olarak özetle başvurucunun bir suça ilişkin tutuklama müzekkeresi infaz edilirken aynı anda tutuklandığı diğer suça ilişkin tutuklama müzekkeresinin sırada beklemesi ve bu suça ilişkin sürelerin işlememesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, ayrıca başvurucunun tutuklama müzekkerelerinin infaz ediliş şekline ilişkin şikâyetinin suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenemeyeceği belirtilmiştir.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında ihlal iddialarını tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvuruya konu yargısal süreç, 4/11/2016-7/12/2018 tarihleri arasındaki tutukluluğun hem silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin tutuklama müzekkeresi hem halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçuna ilişkin tutuklama müzekkeresi yönünden yerine getirildiğinin tespiti için tüketilmiştir. Ayrıca 20/9/2019 tarihli tutuklama kararının hukuki olup olmaması ve Büyük Dairece verilen kararın gereğinin yerine getirilip getirilmediği başka bireysel başvuruların konusudur (bkz. § 20). Bu sebeple başvuru, tutuklama kararına konu suçlar için ayrı ayrı düzenlenen tutuklama müzekkerelerinin açık bir hukuki düzenleme bulunmamasına rağmen sırayla yerine getirilmesinin hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddia bağlamında ve Anayasa’nın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını güvence altına alan 19. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
33. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek kaydıyla kişilerin hürriyetlerinden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Devam eden fıkralarda ise hürriyetinden yoksun bırakılan kişiler yönünden bazı güvencelere yer verilmiştir. Bu bağlamda maddenin dördüncü fıkrasında yakalama veya tutuklama sebepleri ile iddiaların bildirilmesi, beşinci fıkrasında gözaltı süresi, altıncı fıkrasında yakalama veya tutuklamanın yakınlara bildirilmesi, yedinci fıkrasında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı, sekizinci fıkrasında hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı yargı merciine başvurma hakkı, dokuzuncu fıkrasında ise tazminat hakkı güvence altına alınmıştır.
34. Başvurucunun 4/11/2016-7/12/2018 tarihleri arasında tutuklu kalmasının sebebi olan tutuklama kararının hukuki olup olmaması ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçu yönünden azami tutukluluk süresinin aşılıp aşılmaması meseleleri bu başvurunun konusu değildir (bkz. §§ 9, 15). Başvurucu, anılan tarih aralığında silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden azami tutukluluk süresinin aşıldığını da iddia etmemiştir. Ayrıca başvurucu, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenebilecek şekilde hareket serbestliği kısıtlanan kişilere tanınan anayasal güvencelerin (bkz. § 33) ihlal edildiğine yönelik bir iddiayı da ileri sürmemiştir. Şu hâlde İnfaz Kurumuna başvurduğu tarihte silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından tutuklu olmayan başvurucunun tutuklama kararına konu suçlar için ayrı ayrı düzenlenen tutuklama müzekkerelerinin yerine getirilmesinin sıraya konulmasının hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyeti açıkça dayanaktan yoksundur. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesine göre Anayasa Mahkemesi açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verebilir.
35. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucu Anayasa’da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla tutulduğunu da iddia etmiştir ancak başvuruya konu edilen yargısal süreç, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ileri sürülen iddia ve bu iddia hakkında varılan sonuç karşısında başvurucunun siyasi bir amaçla tutulduğuna ilişkin iddianın incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.