TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FUAT DEMİR VE HASAN DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/30378)

 

Karar Tarihi: 15/1/2025

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Murat BAŞPINAR

Başvurucular

:

1. Fuat DEMİR

 

 

2. Hasan DEMİR

Vekili

:

Av. İsmail YALDIZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, isnat edilen suçun dava zamanaşımı dolduğu hâlde mahkûmiyet kararı verilmesi ve hükmün bu şekilde kesinleşmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucular hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 22/10/2002 tarihli iddianamesi ile 2002 yılı Ocak ve Temmuz ayları arasındaki eylemler nedeniyle bankacılık zimmeti suçunu işledikleri iddiasıyla 8/6/1999 tarihli ve mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu'na muhalefet suçundan kamu davası açılmıştır.

3. Açılan davada İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2004 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı Bursa Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin de aynı yönde karar vermesi üzerine ihtilafın çözümü için dosyanın gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi 4/5/2004 tarihli kararı ile İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararının kaldırılmasına karar vermiştir.

4. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi gelen dosyada bu kez 7/7/2004 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi de 17/9/2004 tarihinde karşı görevsizlik kararı verince dosya yeniden ihtilafın çözümü için Yargıtay'a gönderilmiştir. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 4/10/2004 tarihinde İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar vermiş ve dosyayı ilgili mahkemeye göndermiştir.

5. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi yaptığı yargılama sonucunda 22/11/2005 tarihli kararıyla başvurucuların isnat edilen suçtan mahkûmiyetlerine karar vermiştir. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesi 13/5/2010 tarihinde "Bursa'da işlenen Bankacılık Kanunu'ndan doğan zimmet suçunda görevli mahkemenin Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi olduğu ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiği" gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Anılan karar üzerine İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından7/9/2010 tarihinde görevsizlik kararı verilerek dosya Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.

6. Mahkemece devam eden yargılamada 10/5/2011 tarihli kararla başvurucuların nitelikli zimmet suçunu işledikleri belirtilerek suç tarihi itibarıyla lehe olduğu değerlendirilen 4389 sayılı Kanun'un 22. maddesi uygulanarak neticeten 13 yıl 6 ay 15 gün hapis ve 3.653.840 TL adli para cezasıyla mahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Başvurucular hükmü temyiz etmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesi 25/9/2013 tarihinde bu kez "nitelikli zimmet ve basit zimmet miktarlarının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde her bir işlem bakımından ayrı ayrı basit/nitelikli zimmet olup olmadıkları tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eylemlerin tamamı nitelikli zimmet kabul edilerek hüküm kurulduğu" gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Ayrıca bozma kararında ilk derece mahkemesinin kabulüne göre hüküm kurulurken yapılan hatalara işaret etmiştir.

7. Mahkemece bozma kararına uyularak anılan kararda belirtilen şekilde bilirkişi raporu aldırılmıştır. Devam eden yargılamada bu kez 28/4/2015 tarihinde aynı suçtan başvurucuların mahkûmiyetlerine karar verilmiştir. Taraflar anılan hükmü de temyiz etmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesi 24/12/2018 tarihli kararıyla yeniden bozma kararı vermiştir. Kararda, başvurucular dışındaki diğer sanık yönünden müdafiisinin hazır olmadığı celse karar verilmesi nedeniyle savunma hakkının kısıtlanması ve başvurucularla birlikte tüm sanıklar için de oluşan banka zararının ödettirilmesine karar verilmesi ile yetinilmemesi bozma nedeni yapılmıştır.

8. İkinci kez verilen bozma kararına karşı tarafların beyanları alındıktan sonra 7/05/2019 tarihli celsede Mahkeme bozma kararına uyulmasına karar vermiştir. Aynı celse iddia makamı başvurucuların yeniden cezalandırılmaları yönünde mütalaasını sunmuştur. Başvurucular isnat edilen suçun zamanaşımına uğradığını belirterek öncelikle davanın düşürülmesine, aksi hâlde beraatlerine ve lehe olan hükümlerin uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece aynı tarihte başvurucuların yeniden nitelikli zimmet suçunu işledikleri belirtilerek suç tarihi itibarıyla lehe olduğu değerlendirilen 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 22. maddesi uygulanarak 13 yıl 6 ay 15 gün hapis ve 510.852,73 TL adli para cezasıyla mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.

9. Gerekçeli kararda, olay tarihi itibariyle sanık Ş.Ç.nin ilgili banka şubesinde kıdemli şef ünvanı ile birinci derecede imza yetkisine sahip olarak çalıştığı sırada başvurucular Fuat Demir ve Hasan Demir ile anlaşarak bir kısım banka müşterilerinin talimatları olmaksızın hesaplarındaki paraları kendi hesaplarına aktararak bu paraları zimmetlerine geçirdikleri kabul edilmiştir. Anılan kararda katılan bankanın açıklama yazısına, dekontlara, makbuzlara ve ilgili bankadan alınan bilgilerle birlikte hazırlanan bilirkişi raporlarına dayanılarak mahkûmiyet hükmü verilmiştir.

10. Başvurucular hükmü temyiz etmiştir. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesi 6/7/2020 tarihli kararıyla hükümde yapılan uygulama hatalarını düzelterek hükmü onamıştır.

11. Başvurucular, nihai hükmü 7/9/2020 tarihinde öğrendikten sonra 28/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

12. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

13. Başvurucular; haklarında isnat edilen suçun suç tarihi itibarıyla dava zamanaşımı dolduğu hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle başvuruda kabul edilebilirlik şartlarının karşılanıp karşılanmadığının incelenmesi gerektiği, kabul edilebilirlik şartlarının karşılandığının değerlendirilmesi hâlinde başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede, Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının göz önüne alınması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşü başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup, bu görüşe karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.

15. Başvuru, dava zamanaşımının dolmasına karşın mahkûmiyet hükmü verilmesi ve hükmün kesinleşmesine ilişkin olduğundan başvurucuların iddiaları hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

16. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

17. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

18. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna dair olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).

19. Somut olayda Mahkeme katılan beyanlarını, dekontları, makbuzları ve ilgili bankadan alınan bilgilerle birlikte hazırlanan bilirkişi raporlarını birlikte değerlendirmek suretiyle karar vermiştir (bkz. § 9). Bankacılık zimmeti suçundan başvurucular lehine olması nedeniyle uygulandığı belirtilen 4389 sayılı Kanun'un uygulanan 22. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde "oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası" verileceği belirtilmiştir. 1/3/1926 tarihli ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 13. maddesinde "muvakkat ağır hapis cezasının üst sınırının 24 yıl" olduğu açıklanmıştır. Yine zamanaşımının düzenlendiği mülga 765 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında zananaşımının "yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene" olduğu ve aynı Kanun'un 104. maddesinde zamanaşımının her kesilmesi sonrasında yeniden işlemeye başlayacağı ve bu sürenin en fazla yarısı kadar uzayabileceği belirtilmiştir. Uzayan zamanaşımı süreleriyle birlikte değerlendirildiğinde mahkemenin lehe kanunun tespitine ve zamanaşımı sürelerine ilişkin uygulamasının temelsiz olduğu söylenemez.

20. Başvurucular, bozma kararları sonrası verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay, başvurucuların hükme yönelik temyiz itirazlarını değerlendirerek uygulama hatalarını da düzeltmek suretiyle onama kararı vermiştir. Başvurucular, zamanaşımına ilişkin iddialarını hükmün kesinleşmesine kadar her aşamada ileri sürmüştür. Ayrıca bireysel başvuru formunda da başvurucular tarafından temyiz dilekçesinde dile getirilen iddialar yinelenmiştir.

21. Başvurucular, yargılamanın tüm aşamalarında delillere ilişkin iddia ve itirazlarını ileri sürme imkânı bulmuşturlar. Başvurucuların ileri sürdüğü iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ali Rıza Telek, B. No: 2013/2630, 30/12/2014, § 31)

22. Açıklanan nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA, 15/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.