TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

O.U. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/2590)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

O.U.

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında davanın sonucuna etkili iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 15/4/2013 tarihinden itibaren Anadolu Ajansı T.A.Ş.de (Kurum) muhabir olarak işçi statüsünde çalışmakta iken 4/5/2018 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir. Fesih gerekçesinde 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrasında edinilen istihbari bilgiler kapsamında, Kurumun stratejik konumu da gözönüne alınarak güven ilişkisinin zedelendiği belirtilmiş; 23/7/2016 tarihli ve29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında haklı nedenle ve tazminatsız olarak iş akdinin feshedildiği bildirilmiştir.

3. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle işveren aleyhine 28/5/2018 tarihinde dava açmıştır. Ankara 14. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usule aykırı olduğunu, fesih bildiriminde fesih sebebinin açık ve kesin olarak bildirilmediğini, soyut bir ifadeyle, istihbari bilgiler kapsamında denilmek suretiyle, haksız feshin sonuçlarından kurtulmak amacıyla ve kötü niyetli olarak işine son verildiğini belirtmiştir. İddia edildiği gibi Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bir irtibatının yahut iltisakının olmadığını hatta sempatisinin dahi bulunmadığını ifade eden başvurucu, Şubat 2014 tarihinden itibaren davalı Kurumun Paris temsilciliğinde çalıştığını, özellikle yurt dışında görevlendirilenlerle ilgili çok ciddi bir güvenlik soruşturması yapıldığını, bu kapsamda kendisi ile ilgili hiçbir olumsuzluğun bulunmadığını ileri sürmüştür.

4. Mahkeme, İstanbul ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılıklarına (Başsavcılıklar), Emniyet Genel Müdürlüğüne (Emniyet) ve Millî İstihbarat Teşkilatına (MİT) müzekkere yazarak başvurucu ile ilgili araştırma yapmış; ayrıca farklı tarihlerde açtığı duruşmalarda tarafların iddia ve itirazları ile davalı tanığını dinlemiş, başvurucunun tazminat alacağına ilişkin bilirkişi raporu hazırlattırmıştır. Başvurucu ile ilgili müzekkere cevaplarında Emniyet, başvurucunun FEZA Gazetecilik A.Ş.de çalıştığını, Başsavcılık başvurucu hakkında soruşturma ya da kovuşturma kaydına rastlanmadığını belirtmiş; MİT ise elde edilen istihbari bilgilerin ilgili makamlar ile paylaşıldığını, talep edilen bilgilerin icracı makamlardan istenilebileceğini ifade etmiştir.

5. Davalı Kurum, bilirkişi raporuna itiraz etmiş; başvurucunun terör örgütü ile ilişkili olduğu bilgisi karşısında iş ilişkisini devam ettirmesinin beklenemeyeceğini belirtmiştir. Kurum, söz konusu istihbari bilgiye ilişkin de açıklamalar yapmış; buna göre başvurucunun yakın arkadaşı A.T.nin MİT’e iş başvurusunda bulunduğunu, bu kapsamda MİT Dış Operatörlüğü tarafından başvurucu hakkında da araştırma yapıldığını, bu araştırmalar neticesinde başvurucunun Fransa'da FETÖ/PDY faaliyetleri içinde yer alan şahıslardan olduğu yönünde tespit yapıldığını belirtmiştir. Nitekim başvurucunun 1/12/2013-30/4/2017 tarihleri arasında yurt dışında görevli olduğu, daha öncesinde de KHK ile kapatılan Feza Gazetecilik A.Ş.de yıllarca çalıştığı hususları birlikte değerlendirildiğinde fesih için yeterli ve kuvvetli şüphenin oluştuğu ileri sürülmüştür.

6. Mahkeme 11/3/2019 tarihli kararla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosya kapsamına Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından 23/07/2018 tarih ve 2018/196 sayılı yazımıza cevaben ibraz edilen 14/09/2018 tarih ve 58604142-59794.(63044).2018/1082534 sayılı yazı ekinde düzenlenen tutanakta, davacının şüpheli şirkette (Ekip) SGK kaydı sorgulamasında kaydının bulunduğunun belirtildiği, kayıtların incelenmesinde, davacının Şubat 2008-Ekim 2008, Ocak 2011-Kasım 2011 ve Haziran 2012-Mart 2013 tarihleri arasında fasılalı olarak 'Feza Gazetecilik A.Ş.' bünyesinde sigorta kayıtlarının bulunduğu, bu şirketin 667-668 sayılı KHK ile Kapatılan Kurum ve Kuruluşlara bağlı şirketlerden olduğu anlaşılmıştır.

Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davacının terör örgütü üyesi olmak suçundan görevden alınmış olması, daire amirlerinin bu şekilde bir değerlendirmeye tabi tutmuş bulunmaları, ülkemizin 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra girmiş olduğu kritik süreç ve davacının çalıştığı Anadolu Ajansı kuruluşunun tam anlamıyla güvenilir insanlarla çalışmak zorunda olan bir kuruluş olduğu, çalışanların güvenlik soruşturmalarının büyük önem taşıdığı, işveren tarafından yapılan feshin şüphe feshi olduğu, böyle bir fesihte işverenin işçisine karşı duyduğu şüphenin aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açtığı, işveren tarafından katlanması beklenmeyecek bir şüpheden dolayı işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğun ortadan kalktığı, somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için, işçinin uygunluğunu ortadan kalkmış olduğu, iş ilişkisinin devamı için gerekli güvenin sarsıldığı, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu birlikte değerlendirildiğinde, iş akdinin işveren tarafından 667 sayılı KHK'nin 4/g maddesi gereğince daire amirinin onayıyla yapılmış olduğundan ve bir kamu kuruluşunda FETÖ/PDY üyesi birinin bu şüphe ile çalıştırılması mümkün olmadığından davacının davasının reddine karar verilmiş ve aşağıda belirtilen şekilde hüküm kurulmuştur."

7. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; kapatılan Zaman gazetesinde yıllar önce muhabir olarak çalıştığını, o dönemde bu yapılanmanın bir terör örgütü olabileceğini bilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Hakkında açılmış idari, adli ya da cezai bir soruşturmanın olmadığını, herhangi bir mahkûmiyet kararı bulunmadığını ifade eden başvurucu davanın kabulü gerektiğini savunmuş; en azından feshin haklı nedenle değil geçerli nedenle yapıldığı yönünde karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde MİT'ten ve Emniyetten gelen bilgilere değinmek suretiyle feshin haklı nedenle yapıldığını belirterek istinaf talebinin reddini talep etmiştir.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 10/12/2019 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Dosya içeriğinden, davacının iş akdinin işveren tarafından 04/05/2018 tarih ve '15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında, edinilen istihbari bilgiler kapsamında, Anadolu Ajansı'nın stratejik konumu, 667 sayılı KHK 4-g maddesi ve 57 sayılı Kanunun 2'nci maddesi çerçevesinde Ajans çalışanlarının Türk Ceza Kanunu tatbiki açısından memur sayılmaları göz önünde bulundurularak tarafınızla olan güven ilişkisinin işveren yönünden ortadan kalktığı, işverenin tarafınıza yönelik güveni sürdürmeye zorlanamayacağı anlaşılmış olup, iş akdiniz, İş Kanununun 25'inci maddesi çerçevesinde haklı nedenle ve tazminatsız olarak feshedilmiştir' içerikli bildirimle feshedildiği, davacının daha önce şüphe edilmesine sebep olan örgütün yayın organı olan Zaman Gazetesinde görev yapması dikkate alınarak, davacı ile davalı arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği ve iş akdinin geçerli nedenle feshedildiğinin kabulü ile, işe iade talebinin reddinin yerinde olduğu anlaşılmaktadır."

9. Nihai karar, başvurucuya 20/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 20/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu, iş akdinin usul ve yasaya aykırı bir şekilde feshedildiğini, bu kapsamda açılan işe iade davasının hakkaniyete uygun bir şekilde yürütülmediğini belirtmiştir. Herhangi bir yasa dışı yapılanma ile irtibat ve iltisak hâlinde olmadığını, hakkında ne idari ne de adli bir soruşturma ya da kovuşturma bulunduğunu, kendisi gibi geçmişte Feza Gazetecilik A.Ş.de çalışan birçok kişinin iş akdinin devam ettiğini ifade etmiş ve adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Bakanlık görüşünde, ilk derece mahkemesince taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin mahkemelere ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerekiği belirtilmiştir.

12. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı cevap dilekçesinde, iş akdinin feshedilmesine sebep teşkil edecek herhangi bir adli soruşturma ya da kovuşturmaya uğramadığını, ayrıca tazminatsız bir şekilde gerçekleştirilen işten çıkarma işleminin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedildiği, bütün idari ve yargısal süreç boyunca işten çıkarılmasına ilişkin olarak tarafına yönelik bir tespitin yapılamadığına, buna rağmen işe iade davasının adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğine ilişkindir. Bu açıklamalar ışığında başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

16. Somut olayda işveren nezdinde 2013 yılından beri çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, FETÖ/PDY'yle irtibatı olduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanılmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır. Ankara 14. İş Mahkemesi, gerekçeli kararında başvurucunun KHK ile kapatılan Feza Gazetecilik A.Ş. bünyesinde Şubat 2008-Ekim 2008, Ocak 2011-Kasım 2011 ve Haziran 2012-Mart 2013 tarihleri arasında fasılalı olarak sigorta kayıtları olduğu, tüm dosya kapsamı, davalı Kurumun kritik pozisyonu ve tarafların iddiaları dikkate alındığında işçi ile işveren arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğini belirterek davanın reddine hükmetmiştir. Karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

17. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında kabul edildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (çok sayıda karar arasında bkz. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı; 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararı). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

18. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

19. Öte yandan Yargıtay, şüphe feshi kapsamında açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağını belirtmiştir. Bu itibarla şüphe feshi kapsamında açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanmaktadır. Yani derece mahkemelerinin tarafların ileri sürdüğü ya da ortaya koyduğu tespitlerden bağımsız olarak ayrıca araştırma yapması ve yine tarafların iddia ve itirazlarını bu kapsamda değerlendirerek bir sonuca varması gerekmektedir.

20. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır.

21. Bu itibarla, şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüpheye neden olan durum veya olayın/vakıanın doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada mahkemelerce söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçebilmek adına önem arz etmektedir. Söz konusu kıriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

22. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun MİT'ten gelen istihbari bilgi ile başvurucunun geçmişte Feza Gazetecilik A.Ş.de çalışması olduğu anlaşılmıştır.

23. Mahkeme dosyasına gelen bilgiler kapsamında başvurucunun Şubat-Ekim 2008, Ocak-Kasım 2011 ve Haziran 2012-Mart 2013 tarihleri arasında Feza Gazetecilik A.Ş.de çalıştığı, Nisan 2013 tarihinde davalı Kurum bünyesinde muhabir olarak işe başladığı, Aralık 2013 tarihinden iş akdinin feshedildiği 2018 yılına kadar da davalı Kurum tarafından Paris temsilciliğinde görevlendirildiği görülmüştür. Başvurucu her ne kadar iş akdinin daha önce Feza Gazetecilik bünyesinde çalıştığı için feshedildiğini, buna mukabil çalıştığı dönemde söz konusu yapılanmanın örgütsel yönünü bilmesinin mümkün olmadığınıileri sürmüş ise de davalı Kurumun iddiaları bir bütün olarak ele alındığında geçmişteki çalışma kaydının tek başına feshe gerekçe yapılmadığı anlaşılmıştır. Nitekim fesih işlemi darbe teşebbüsünün hemen akabinde değil 2018 yılında MİT'ten gelen istihbari bilgi sonrasında gerçekleştirilmiş, geçmişteki çalışma kaydı ise istihbari bilgi ile birlikte bir bütün olarak ve bu bilgiyi destekleyici mahiyette değerlendirilmiştir.

24. Davalı Kurum, MİT'in kendilerine gönderdiği bilgide başvurucu hakkında Fransa'da FETÖ/PDY faaliyetleri içinde yer alan şahıslardan olduğu yönünde tespit yapıldığı, geçmişte uzun yıllar örgütün yayın organında çalıştığı hususu da dikkate alındığında şüphe feshinin haklı nedenle yapıldığını iddia etmiştir.

25. Davalı Kurumun iddiaları kapsamında Mahkeme tarafından işçi ile işveren arasındaki güven ilişkisinin çöktüğü değerlendirmesinin tamamen keyfî olduğunu söylemek mümkün değilse de özellikle fesih işleminde belirleyici unsurun MİT'ten gelen istihbari bilgi olduğu dikkate alındığında söz konusu bilgiye yönelik gerekçeli kararda bir araştırma ya da değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. MİT tarafından başvurucunun Fransa'da hem de davalı Kurum tarafından görevlendirildiği dönemde FETÖ/PDY içinde faaliyetlerde bulunduğu bildirilmiş ancak neye istinaden bu tespitin yapıldığı, ne gibi faaliyetlerin gerçekleştirildiği hususunda hiçbir bilgi/belge ortaya konulmamıştır. Mahkeme ise sadece Feza Gazetecilik A.Ş. yönünden yapılan tespite yer vererek davanın reddi yoluna gitmiş, gerekçeli kararda söz konusu yapılanma ile geçmişteki mesleki bağ dışında başvurucunun irtibatının devam ettiğine yönelik bir tespitte bulunmadığı gibi başvurucunun geçmişteki çalışmalarında da örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirilebilecek bir bilgiye yer vermemiştir.

26. Sonuç olarak gerekçeli kararda işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli açıklamanın yapılmadığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek gerekçelendirilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

28. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına ve tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

29. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

30. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

31. İşbu ihlal kararı başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu işlemlerle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek Mahkemenin takdirindedir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İş Mahkemesine (E.2018/196, K.2019/78) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 446,90 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.