KARARLAR

AYM'nin 2020/23471 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 17/7/2024 tarihli ve 2020/23471 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUTLU KARKUCAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/23471)

 

Karar Tarihi: 17/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Mutlu KARKUCAK

Vekili

:

Av. Akif DERVİŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, işyeri hekimliği sertifikası verilmemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Başvuru Konusu Dava Süreci

2. Başvurucu, Sağlık Bakanlığı bünyesinde uzman hekim olarak çalışırken 2/1/2017 tarihli ve 679 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında KHK (679 sayılı KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.

3. 16/12/2017 tarihinde yapılan işyeri hekimliği sınavında başarılı olan başvurucu, işyeri hekimliği sertifikası verilmesi için İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüne (İdare) başvurmuştur. İdare 1/10/2018 tarihli cevap yazısında; 6/2/2018 tarihli ve 7081 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un (mülga) 9. maddesi kapsamında oluşturulan komisyonun aldığı karar gereğince, başvurucu hakkında devam eden ceza yargılamasında adli kontrol şartıyla tahliye edilmesi nedeniyle belgelendirme işleminin devamı için gerekli koşulları sağlamadığı anlaşıldığından ret kararı verildiğini bildirmiştir.

4. Başvurucu 22/10/2018 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; İdarenin tesis ettiği işlemin yasal dayanağı bulunmadığını, kendisi ile aynı durumdaki kişilere sertifikalarının verilmesi nedeniyle dava konusu işlemin kamu yararından ziyade kişisel amaç güdülerek yapıldığını ileri sürerek işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. İdarenin cevap dilekçesinde, 7081 sayılı Kanun kapsamında kurulan komisyonun 18/5/2018 tarihinde toplanarak; haklarında kovuşturmaya yer olmadığına, ek kovuşturmaya yer olmadığına, beraatine ve adli kontrol şartı olmaksızın tahliyesi dışında karar verilenlerin belgelendirme işlemlerinin süresiz durdurulmasına şeklinde karar aldığı belirtilmiştir. Somut olayda da başvurucu hakkındaki ceza yargılamasında başvurucunun adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verilmiş olması nedeniyle komisyon kararına uygun olarak tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu bildirilmiştir.

5. Mahkeme 12/9/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun ceza yargılamasında adli kontrol şartıyla tahliye edildiği tespitine yer verilerek, İdare ile yapılan yazışmada başvurucu ile aynı durumdaki kişilere sertifika verilmediğinin bildirildiği de dikkate alındığında davaya konu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, istinaf talebinde bulunmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi, 4/3/2020 tarihinde Mahkemenin kararını usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle kesin olarak onamıştır.

6. Başvurucu nihai hükmü 12/5/2020 tarihinde öğrendikten sonra -pandemi sürecinde yargıda sürelerin durmasına karar verilmesi nedeniyle- 2/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Yargılaması Süreci

7. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan iddianame düzenlenmiştir. Sakarya 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda 13/10/2020 tarihinde başvurucunun atılı suçtan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

8. Başvurucu, anılan karara karşı istinaf talebinde bulunmuş, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 3/11/2022 tarihinde istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz talebi kapsamında dosya Yargıtayda derdesttir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu, uzmanlık alanının tıbbi genetik ana bilim dalı olması ve Sağlık Bakanlığının özel sağlık kuruluşlarına bu alanda uzmanlık kadrosu tahsis etmemesi nedeniyle özel sektörde iş bulamadığını beyan etmiştir. Anılan sebeple işyeri hekimliği sınavına girdiğini ve başarılı olduğunu belirten başvurucu, aynı durumda olan kişilere sertifika verilmesine rağmen kendisi hakkında olumsuz karar verilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını öne sürmüştür. Ayrıca gerek kamuda gerekse özel sektörde çalışma imkânlarından mahrum kalmasının sonucu olarak ailesinin geçimini sağlamakta zorlandığını ifade eden başvurucu, çalışma hakkı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun meslek hayatına yönelik tedbirin, kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla idarenin takdir yetkisi kapsamında tesis edildiği bildirilmiştir. Ayrıca söz konusu tedbirin özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanıp dayanmadığının ve bu hak kapsamında incelenmeyi gerekli kılan asgari ağırlık düzeyinde olup olmadığının başvurucu tarafından ispat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Görüşte, hâlihazırda hekim diplomasını haiz olan başvurucunun sertifika başvurusunun reddedilmiş olmasının özel hayatına etkilerinin Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

11. Somut olayda başvurucu hakkında özel hayatı kapsamındaki eylemleri nedeniyle işyeri hekimliği sertifikası verilmediği anlaşıldığından özel hayata saygı hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Öte yandan kamu görevinden çıkarılan ve özel sektörde çalışma olanağı bulunmayan başvurucu hakkındaki işlemin başkalarıyla mesleği çerçevesinde ilişki kurabilme ve geliştirebilme imkânının önemli ölçüde zayıflamasına, mesleğini devam ettirebilmesi, sosyal ve mesleki itibarını koruyabilmesi açısından ciddi sonuçlar doğurmasına yol açacağı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucuya işyeri hekimliği sertifikası verilmemesinin kişisel verilere dayandığı ayrıca başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı görülmüştür. Neticede gerek nedene gerekse sonuca dayalı olarak somut başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 90-96).

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şekli anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66).

14. Bununla birlikte temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman, § 66; Turgut Duman, § 67).

15. Kanunun bu gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68).

16. Anayasa Mahkemesinin 26/10/2022 tarihli ve E.2018/76, K.2022/125 sayılı kararıyla, 7081 sayılı Kanun'un "(1) 9/1/1985 tarihli ve 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (l) ve (m) bentleri kapsamında yetkilendirilen kişi, kurum veya kuruluşlardan terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanların yetkileri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının onayı ile iptal edilir." şeklindeki 9. maddesinin Anayasa'nın 48. ve 49. maddelerinde düzenlenen çalışma hakkı ve çalışma hürriyeti yönüyle Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir. Kararda, millî güvenlik ve kamu düzeni yönünden ayrım yapılmaksızın bütün iş ve işyerlerini kapsayacak şekilde sınırlama yapılmasının gereklilik unsurunu taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır. Düzenlemeyle, stratejik önemi olan ya da stratejik önemi olmamakla birlikte millî güvenlik ve kamu düzenini olumsuz etkileme ihtimali bulunan sektörler dışında faaliyet gösteren iş ve işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği alanında çalışabilecek kişiler hakkındaki yetki belgelerinin millî güvenlik ve kamu düzeni gerekçeleriyle iptal edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

17. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararına göre, incelemeye konu kanun hükmünde devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı olanların yetkilerinin iptal edileceğinin düzenlendiği ancak öngörülen tedbirin bütün iş ve işyerlerini kapsayacak şekilde düzenlenmesinin kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve millî güvenliğin sağlanması amacına hizmet ettiğinin söylenemeyeceği belirtilmiştir. Bu durumda millî güvenliğin ve kamu düzeninin sağlanması açısından stratejik önemi bulunan sektörlerde faaliyet gösteren iş ve işyerlerinin yanı sıra millî güvenlik ve kamu düzeni ile doğrudan bir bağlantısı bulunmayan ve bunları olumsuz etkileme ihtimali zayıf olan sektörlerde faaliyet gösteren iş ve işyerlerinde faaliyet gösterecek iş sağlığı ve güvenliği alanında çalışan kişi ve kuruluşların yetki belgelerinin de iptal edilmesinin millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması ile kamu hizmetinin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gereklilik unsurunu taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır (AYM, E.2018/76, K.2022/125 §§ 169-170).

18. Somut olayda, başvurucunun işyeri hekimliği sertifikası verilmesi talebini reddeden idarece başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan yargılandığı ve hakkında adli kontrol tedbiri uygulandığı belirtilmiştir. Ayrıca yargı mercilerinin kararlarında, 7081 sayılı Kanun'un 9. maddesi uyarınca kurulan komisyon tarafından verilen kararın hukuka uygun olduğu ifade edilmiştir. Buna karşın ilgili kararlarda başvurucu hakkındaki komisyon kararının hukuka uygun olduğunun belirtilmesi ile yetinildiği, başvurucu hakkındaki ceza yargılamasına konu edilen delillere ilişkin ayrıntılı bir inceleme yapılmadığı, bir başka deyişle olayın şartları çerçevesinde başvurucunun durumuna özgü bir değerlendirme yapılarak, başvurucunun işyeri hekimliği sertifikası alması hâlinde kamu düzeni ve millî güvenliğin hangi sebeple olumsuz etkileneceğine ilişkin olguların somut olarak ortaya konulmadığı değerlendirilmiştir.

19. Buna göre her ne kadar bireysel başvuruya konu olan müdahalenin gerçekleştiği tarihte şekli anlamda bir kanunun varlığı hususunda şüphe bulunmasa da Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen iptal kararının gerekçesi dikkate alındığında başvurucu hakkında uygulanan kanun hükmünün kanunilik koşulunu sağlayacak nitelikte bir kapsama ve maddi içeriğe sahip olmadığı değerlendirilmiştir.

20. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik koşulunu sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

22. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

23. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. İdare Mahkemesine (E.2018/2319, K.2019/1713) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (2020/474, K.2020/477) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.