KARARLAR

AYM'nin 2020/23216 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 10/7/2024 tarihli ve 2020/23216 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EYYÜP SANDIRAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/23216)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Şahap KAYMAK

Başvurucu

:

Eyyüp SANDIRAZ

Vekili

:

Av. Güçlü BOLAT

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, davanın sonucuna etkili olabilecek nitelikteki bir iddianın kararda karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, sözleşmeyle satın aldığı aracın teslimi talebiyle Ankara 11. Tüketici Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

3. Mahkemece 2/6/2016 tarihli celsede bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine düzenlenen 3/11/2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle;

i. Taraflar arasında 21/4/2015 tarihinde 45.000 TL, 8/5/2015 tarihinde 18.000 TL olarak ödenmek üzere toplam 63.000 TL bedel üzerinden 21/4/2015 tarihinde araç satış sözleşmesinin imzalandığı, 11/8/2015 tarihinde 21/4/2015 tarihli sözleşmenin yerine aynı marka araç için aynı bedelle ikinci defa satış sözleşmesi akdedildiği,

ii. Davacının, davalı şirket hesabına 21/4/2015 tarihinde 45.000 TL, 8/5/2015 tarihinde ise 18.000 TL gönderdiği, 45.000 TL'lik havale işleminin açıklamasında "[A.O.E.] Araç Bedeli" ve 18.000 TL'lik havale işleminin açıklamasında "[B.T.]" ibarelerinin yazıldığı,

iii. İhtilaflı olan hususun araç satış bedelinin başka kişilerin davalı şirkete olan borçlarına istinaden gönderilmesinde davacının kusurunun olup olmadığı, o dönem şirket adına satış işlemleri ile ilgilenen H.Ç.nin davacıyı yanıltması veya kusurundan dolayı davalı şirketin sorumlu tutulup tutulamayacağı olduğu,

iv. Adı geçenin Temmuz 2013-Ağustos 2015 döneminde davalı şirkette çalıştığı, davacı ile yapılan araç satış sözleşmelerini şirket adına imzaladığı, anılan sözleşmelerin altındaki şirket kaşesinde H.Ç.nin adının yer aldığı, davacı vade tarihlerinde belirtilen tutarları ödediği hâlde havale açıklaması kısmında davalı şirketten araç satın alan başka kişilerin adlarının yazılı olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu durumla ilgili olarak davalı şirketin davacıyı uyardığına dair dosyada herhangi bir bilgi veya beyanın bulunmadığı,

v. Davalı şirketin sözleşme tarihinde davacının gönderdiği havale bedellerinden ve söz konusu bedellerin başka alıcılara ait borca ilişkin açıklamalar ile gönderildiğinden haberdar olmamasının olağan kabul edilemeyeceği, davalı şirketin basiretli bir tacir olarak davacıyı uyarması, adına havale yapılan kişiler ile arasında hukuki bir bağ olmadığı hâlde bu kişilerin borçlarına istinaden neden ödeme yaptığını davacıya açıklaması gerekirken, sessiz kalarak adına havale yapılan kişilere araçlarını teslim etmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu,

vi. Araç satış sözleşmeleri yapılması hususunda alıcılar ile görüşen, sözleşmeleri şirket adına yapan ve olay tarihinde davalı şirket çalışanı olan H.Ç.nin davacıyı yanılttığından davalı şirketin adam çalıştıran ve basiretli tacir olması sebebiyle sorumlu olduğu, dolayısıyla davacının sözleşme konusu aracın teslimini talep etmekte haklı olduğu,

hususlarına yer verilmiştir.

4. Mahkeme, anılan raporu hükme esas alarak davanın kabulüne ve 11/8/2015 tarihli araç satış sözleşmesine konu aracın yargılamada davacı taraf olan başvurucuya teslimine karar vermiştir.

5. Davalı şirketin istinaf talebi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) davalının istinaf başvurusunun kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun bankaya giderek aracın satış bedelini davalı şirket hesabına havale ettiği belirtilmiş, aralarında hiçbir hukuki bağ olmayan kişilerin borçlarına karşılık yapılan ödemelerin neden bu şekilde yapıldığını sorgulaması gereken tarafın ödemeleri yapan ve havale dekontlarına ilgisiz kişilerin isimleri şerh edildiğinde gerekli dikkat ve özeni göstermeyen başvurucu olduğu vurgulanmıştır. Kendi kusurlu hareketi ile dava dışı kişiler adına ödeme yapan başvurucunun bu ödemelere dayanarak sözleşmeye konu aracın teslimini isteyemeyeceği ifade edilmiştir. Söz konusu karar, temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince (Daire) onanarak kesinleşmiştir.

6. Başvurucu; istinaf cevap ve temyiz başvuru dilekçelerinde davalı şirketin olayda kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, nitekim davalı şirket tarafından ilgili personelin iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür.

7. Başvurucu, nihai hükmü 26/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 19/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

9. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu; hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara aykırı olarak sürpriz karar verildiğini, Daire onama kararının gerekçesiz olduğunu, davalı şirket ile akdettiği sözleşmelerin delil olarak değerlendirilmediğini, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun kusursuz sorumluluğa ilişkin hükümlerinin dikkate alınmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Başvurucunun şikâyetlerinin özünün uyuşmazlığın esasına yönelik bir iddianın karşılanmadığı, bu kapsamda davalı şirketin kusursuz sorumluluğuna dair ispat külfeti meselesinin değerlendirilmediği hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden başvuru gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

14. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, ilk derece mahkemesinin/istinaf merciinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz merciilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

15. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak yargı mercilerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin yargı mercilerinin açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece gerekçelerini denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi söz konusu kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

16. Başvurucu, istinaf ve temyiz kanun yollarında 6098 sayılı Kanun'un 66. ve 116. maddeleri gereğince somut olayda davalı şirketin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu, araç satış sözleşmelerini imzaladığı H.Ç.nin yaptığı faaliyetler nedeniyle hakkında davalı şirket tarafından suç duyurusunda bulunularak işten çıkarıldığını ileri sürmüştür.

17. Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmediğinden dolayı kusurlu olduğu gerekçesiyle Mahkeme kararını kaldırmıştır. Kaldırma kararında kusursuzluğunu ispat edecek taraf, başvurucu olarak kabul edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi bu değerlendirmeyi yaparken 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 36. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddialarının dinlenmeyeceğini öngören düzenlemeden hareket etmiştir.

18. 6098 sayılı Kanun'un 66. maddesinde kusursuz sorumluluk hâllerinden özen sorumluluğu kapsamında adam çalıştıranın sorumluluğu düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 112. maddesinde borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde borçlunun, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe borca aykırılık nedeniyle alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı görülmekte olup dolayısıyla borca aykırı davranış söz konusu olduğunda genel ispat kuralından farklı olarak kusursuzluğunu ispat yükünün borçluya yüklendiği anlaşılmaktadır. Kanun'un 116. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da borçlunun, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını yardımcılarına bırakması hâlinde de işin yürütülmesi sırasında karşı tarafa verilen zararı giderme zorunluluğunun bulunduğu kurala bağlanmıştır.

19. Bölge Adliye Mahkemesi kaldırma kararında, Daire ise onama kararında davalı şirketin ispat yüküne dair bir değerlendirmede bulunmamış ve başvurucunun istinaf ve temyiz kanun yollarında ileri sürdüğü davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddialarını herhangi bir gerekçe ile cevaplandırmamıştır. Başvurucunun salt araç satış bedelini herhangi bir araştırma yapmadan üçüncü kişilerin davalı şirkete olan borçlarına karşılık ödediğinin kabulü kusurlu addedilmesi için yeterli görülmüştür. Ayrıca ilk derece mahkemesinin davalı şirketin adam çalıştıran ve basiretli tacir olması sebebiyle sorumlu olduğuna dair değerlendirmelerinin hangi gerekçeyle eksik veya hatalı olduğunun da Bölge Adliye Mahkemesi ve Daire kararlarında tartışılmadığını vurgulamak gerekir.

20. Başvurucu ile araç satış sözleşmelerini imzalayan H.Ç.nin sözleşme tarihlerinde davalı şirket bünyesinde satış danışmanı olarak görev yaptığı davalı şirketin yargılama sürecindeki beyanıyla sabittir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının karşıoyunda da dikkat çekildiği üzere 6098 sayılı Kanun'un konuyla ilgili kusursuz sorumluluğa ilişkin maddeleri gözardı edilmiş, aksi bir kanaate ulaşılmasının gerekçesi hususunda herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Buna göre Bölge Adliye Mahkemesi, davanın sonucuna etkili bu olguyu değerlendirmeden neticeye varmıştır.

21. Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurucunun söz konusu uyuşmazlığın esasına etkili iddiası hakkında herhangi bir değerlendirme yapmadan hüküm kurmasının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

22. Diğer taraftan bu ihlal kararının davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara yargılama sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu iddiayla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yine yargılama mercilerinin takdirindedir.

23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 250.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine (E.2017/764, K.2017/814) iletilmek üzere Ankara 11. Tüketici Mahkemesine (E.2016/203, K.2017/397) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.