TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SÜLEYMAN MENGİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/20982) |
|
Karar Tarihi: 17/12/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
|
|
Metin KIRATLI |
Raportörler |
: |
1. Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA |
|
|
2. Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Süleyman MENGİ |
Vekili |
: |
Av. Ünal ÇELİK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin yakalama işlemi sırasında güç kullanması sonucu meydana gelen yaralanma, gözaltında tutulduğu süreçte şüpheliye yapılan muameleler ve bu konuda yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/7/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 28/6/2017 tarihinde, Eleşkirt-Ağrı yolu üzerinde kaçakçılık faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla yapılan çalışma esnasında aracın kasa kısmının görünür vaziyette kaçak olduğu değerlendirilen sigaralarla seyir hâlinde olduğunun görülmesi üzerine zor kullanılarak yakalanmış, bir gün gözaltında tutulduktan sonra Eleşkirt Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakılmıştır.
6. Olayın meydana geliş şekline ilişkin kolluk görevlilerince düzenlenen tutanakta, 28/6/2017 tarihinde kaçak olduğu değerlendirilen sigaralarla yüklü kamyonete dur ihtarı yapılması üzerine kaçan aracın tepe lambası takılıp siren çalınarak takip edilmesine ve dur ihtarı yapılmasına rağmen durmadığı, diğer bir aracın kovalamacaya katılarak ters yönde seyre geçtiği, takibi sonlandırmak amacıyla ekip aracını sıkıştırdığı, havaya uyarı ateşi açıldığı hâlde araçların durmadığı, kaçan ilk aracın tekerleğine ateş edildiği, aracın bariyerlere çarpmak suretiyle durduğu, duran ilk araçtan M.M. ile bir kişinin indiği, ikinci araçtan başvurucu ve M.R.M. isimli kişi ile birlikte üç kişinin indiği, ikinci araçtan inen kişilerin görevlilere tahta ve demir sopalarla saldırdığı, görevlileri öldürmeye yönelik olarak kafalarının hedef alındığı, orantılı olarak gaz sıkılarak müdahale edildiği, saldırıya devam eden kişilerin orantılı güç kullanılmak suretiyle yüz üstü yere yatırılarak etkisiz hâle getirilmeye çalışıldığı belirtilmiştir. Tutanakta ayrıca olay yerindeki karışıklıktan faydalanan dört kişinin aynı araç ile ve bir kişinin de olay yerinde duran ticari taksi ile kendilerine sinkaflı sözlerle hakaret ederek kaçtığı, başvurucu ile M.M. isimli kişinin yakalandığı, kaçak sigaraların muhafaza altına alındığı belirtilmiştir.
7. Olay sonrasında hem başvurucunun yaralanması olayına hem de başvurucuya isnat edilen suçlara ilişkin olarak resen soruşturma başlatılmıştır.
8. Eleşkirt Devlet Hastanesinin 28/6/2017 tarihli raporunda başvurucunun sırtında 5 tane cop izi, sol ön kolda cop izi, sol dizde ve yüzün sol kısmında darba bağlı kızarıklık, diş kesisine bağlı üst dudağın orta kısmında ödem bulunduğu, yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği tespit edilmiştir.
9. Olay günü üç polis memuru hakkında düzenlenen muayene raporlarışöyledir:
i. Sağ kol üst kısımda 10x15 cm darba bağlı geniş kızarıklık, sol kolda darba bağlı geniş kızarıklıklar, sol omuzda 3x3 (birim belirtilmemiş) lezyon,
ii. Sol el beşinci ve ikinci parmaklarda kanamalı kesi, sağ bilekte kesi, alın ve burun çevresinde darba bağlı kızarıklık, sağ birinci parmakta kırık,
iii. Sağ dizde kızarıklık erozyon, sol dizde erozyon, sağ bilekte kanamalı çizik.
10. Başvurucunun, olayın ertesini günü alınan gözaltı çıkış raporunda, sol kulak ve kulak arkasında morluk, sol kol dirsek bölgesinde darp izi, sırttaki izlerin kaybolduğu, sol dizde 2x3 (birim belirtilmemiş) ekimotik alan, yüzde alın bölgesinde hafif, daha önce kanadığı belli olan küçük ekimotik alan, sol gözde morarma, üst dudak orta kısımda kesi tespit edilmiştir.
11. Başvurucu, olay nedeniyle Başsavcılıkta 29/6/2017 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde, İran'dan getirdiği kaçak sigaraları Erzurum'da satmak üzere yola çıktığını, yolda kardeşi M.M.yi aracına aldığını, sivil iki aracın durmasını istemesi üzerine husumetli olduğu Y.D.nin adamları olduğunu düşünerek kaçtığını, sivil araçlarda polis olduğunu gösterecek bir işaretin bulunmadığını, aracın lastiğine ateş edilince durduğunu, sivil giyimli kişilerin direnmedikleri hâlde kendilerini göz yaşartıcı gaz sıkarak kelepçelediğini, tekme, tokat ve cop ile dövdüğünü, bir polisin aracın camını kırdığını, olayda birlikte hareket eden ikinci bir araç ve sorulan 5 kişinin bulunmadığını ifade etmiştir. Şüpheli sıfatıyla beyanı alınan M.M. de başvurucuyla aynı yönde ifade vermiştir. Başvurucunun avukatı ayrıca gözaltında şiddetin devam ettiği yönünde iddiada bulunmuştur.
12. Başsavcılık tarafından nezarethane kamera görüntüleri üzerinde Eleşkirt İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerine inceleme yaptırılmış olup düzenlenen bilirkişi raporunda nezarethanede tutulma süresi zarfında başvurucunun darbedildiğine ilişkin kayıt tespit edilmediği belirtilmiştir.
13. Soruşturma kapsamında ilgili polis memurlarının şüpheli sıfatıyla beyanları alınmıştır. Polis memurlarının anlatımına göre;
i. İki polis memuru kontrol sırasında kaçakçılık faaliyetlerinde kullanıldığını bildikleri aracın kasasında sigaraları görmeleri üzerine aracı durdurmak istemişler, başka bir polis memurunu telsizden anonsla durumdan haberdar etmişlerdir.
ii. Dur ikazlarına karşın araç durmamış, ikinci bir araç ters yönden gelerek polis aracının takibi bırakması ve kaza yapması amacıyla aracı sıkıştırıp tampondan vurmuşlar, polis memurları lastiklerine ateş etmek suretiyle şüphelileri durdurmuşlar, araçlardan inen yedi kişi tarafından levye ve sopalarla saldırıya uğramışlardır.
iii. Daha önce telsizden haberdar edilen polis memuru olay yerine varmış, saldırıyı bertaraf etme çabasıyla olaya müdahil olmuş, iki kişi kontrol atına alınmış, diğer saldırganlar kaçmışlardır. Olaydan sonra da şüpheliler tarafından çeşitli suretlerle polis memurlarına yönelik tehdit eylemleri gerçekleşmiştir.
14. Başvurucunun olaydan bir hafta kadar sonra baş ağrılarının devam etmesi nedeniyle hastaneye gittiği ve kendisine beyin cerrahi poliklinik kontrolü önerildiği, kontroller sonrası ameliyat gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
15. Başvurucu, olay nedeniyle 4/1/2018 tarihinde Başsavcılığa bir şikayet dilekçesi sunmuştur. Başvurucu özetle olay günü iki sivil aracın durdurmak istemesi üzerine husumetli olduğu kişinin adamları olduğunu düşünerek kaçtığını, aracın tekerleğine ateş edilince durduğunu, polis olduğu anlaşılmayan kişiler tarafından direnmediği hâlde gaz sıkılarak kelepçelendiğini, elleri arkadan kelepçeli hâldeyken cop ve tekmeyle dövüldüğünü, ismini verdiği bir polisin kafasına silah dipçiği ile vurduğunu, fiziksel şiddetin karakolda da devam ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca ilk muayenesinin yanında polisler olması nedeniyle gerektiği gibi yapılamadığını, serbest bırakıldıktan üç dört gün sonra baş ağrılarının devam etmesi nedeniyle özel bir sağlık kuruluşunda MR (manyetik rezonans) tetkiki yapıldığını ve darbe nedeniyle hasar oluştuğunun tespit edildiğini, olay sebebiyle felç olduğunu ve bir dizi operasyon geçirdiğini belirterek polis memurlarından şikâyetçi olmuştur.
16. Başvurucunun 4/1/2018 tarihinde verdiği şikayet dilekçesine ayrı bir soruşturma numarası verilmiş, daha sonra ilk soruşturma evrakı ile birleştirilmesine karar verilmiştir. 17/6/2019 tarihinde ise başvurucunun yaralanması olayına ilişkin olan dosya tefrik edilmiştir.
17. Başvurucunun sağlık durumu ve alınan diğer raporlar şöyledir:
i. Ağrı Devlet Hastanesinin başvurucu hakkında düzenlenen 4/7/2017 tarihli giriş evrakında “daha önce kafa travması sonrasında yoğun bakımda yatan hastaya beyin zedelenmesi olduğu söylenmiş 4 gün önce yine başına darbe alan hastanın bu bölgede saçlı deride morlukları ve baş ağrısı olmuş, 4 gündür baş ağrısının aynı şekilde devam etmesi üzerine dış merkezde beyin MR çekilmiş, acil servise yönlendirilmiş bilinç kaybı, bayılma yok, genel durum orta, kas gücü tam, dış merkez kranial MR raporunda sağ frontal bölgede ensefalomalezik alan, sol oksipital bölgede kortikal alanda en büyüğü 7 mm, birkaç alanda akut iskemi ile ilgili olabilecek diffüzyonda parlaklaşma alanları, her iki tarafta meningeal hafif kontrastlanma izlendiği, ön planda posttravmatik baş ağrısı ve sol oksipital bölgede travmaya sekonder aksonal injury olabileceğinin düşünüldüğü, beyin cerrahi görüşü alınması önerildiği, beyin cerrahi notunda akut patoloji düşünülmediği” belirtilmiştir.
ii. 6/9/2017 tarihinde baş ağrısı şikayetiyle başvurduğu Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesinde başvurucunun daha önce 2004 yılında kafasına darbe aldığını beyan ettiği daha sonra 2017 yılının 6. ayında kafasına darbe almış olduğu, tetkikler için hastaneye yatış yapıldığının anlaşıldığı, 4/10/2017 tarihinde anevrizma nedeniyle ameliyat edildiği anlaşılmaktadır.
iii. 25/3/2019 tarihli Kocaeli Devlet Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı tarafından düzenlenen raporda başvurucunun sol tarafında felç bulunduğu belirtilmiştir. Aynı hastanede görev yapan beyin ve sinir cerrahisi uzmanı tarafından tarihi belirsiz şekilde düzenlenen raporda da başvurucunun hayati tehlike geçirdiği, sol taraftaki kuvvet kaybının sekel olarak kabul edilebileceği kanaati belirtilmiştir.
18. Başsavcılık, ayrıca 16/9/2019 tarihinde Adli Tıp Kurumuna yazı yazarak başvurucunun yaralanmasının nezarethane çıkış raporunda belirtilen darp cebir izlerine bağlı olarak gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda rapor düzenlenmesini istemiştir. Anılan rapor talebi henüz sonuçlanmadan 16/3/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özet olarak başvurucunun olaydan beş ay sonra baş ağrısı şikâyetiyle doktora gittiği, gözaltı giriş raporunda basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı, herhangi bir darp eyleminin incelenen görüntülerde bulunmadığı, başvurucunun olaydan yedi ay sonra şikâyette bulunduğu, iddialarını destekler delilin bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara felç olmasına neden olan olayın nezarete konulma değil yakalama sırasında gerçekleştiğini, olaydan sonra çekilen fotoğrafını sunduğunu, kardeşinin tanık olarak dinlenmediğini, adli tıp raporu beklenmeden karar verildiğini belirterek yaptığı itiraz Ağrı Sulh Ceza Hâkimliğince 9/6/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"28. 06.2017 tarihinde müştekinin polis memurlarının dur ihtarına rağmen durmayarak ... plakalı araçla kaçmaya başladığı, görevli polis memurları tarafından yapılan anons ve siren seslerine rağmen müştekinin kaçmaya devam ettiği, yakalanmamak için trafik akışının tersi yönde hareket ettiği ve polis aracını sıkıştırarak kaçmaya çalıştığı, tüm uyarı ve ikazlara rağmen durmayan aracın tekerleğine ateş edildiği ve bu sırada müştekinin de içinde bulunduğu aracın bariyerlere çarpmak suretiyle durdurulduğu, araçtan çıkan ve müştekinin de içinde bulunduğu şahısların görevli polis memurlarına saldırmaya devam ederek tehditlerde bulunmaları üzerine görevliler tarafından orantılı güç kullanılarak etkisiz hale getirildikleri, araç içerisinden toplamda 1100 karton kaçak sigara ele geçirildiği, müştekinin nezarethaneye girerken ve çıkarken aldırılan adli muayene raporları incelendiğinde müştekinin iddia ettiği gibi silah kabzası ile kafasından yaralandığına dair herhangi bir bulguya rastlanılmadığı, adli rapordaki bulguların da müştekinin ve yanındaki şahısların polise göstermiş olduğu mukavemetten kaynaklı dirençlerini kırmaya yönelik eylemler dolayısıyla oluştuğunun değerlendirildiği, vücudundaki yaralanmalarının BTM ile giderilebilecek nitelikte olduğunun bildirildiğinin görüldüğü, dosya arasındaki kamera çözüm tutanaklarında da müştekinin darp edildiğine dair herhangi bir görüntüye rastlanılmadığı, müşteki tarafından dosya arasına sunulan Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi'ne ait tedavi evraklarının olaydan yaklaşık 7 ay sonrasına ait olduğu ve olayla bağlantısı tespit edilemediğinden itiraz nedenlerinin yerinde olmadığı... [anlaşılmıştır]."
20. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinden sonra dosyaya girdiği anlaşılan Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından 29/7/2020 tarihinde düzenlenen raporda, “kişide tanımlanan subdural hemtomun künt nitelikte bir travma (uygun zemine düşme, düşürülme, sert ve künt bir cisimle vaya kesici ezici bir cismin künt tarafı ile vurulmak suretiyle) ile oluşabileceğinin tıbben bilindiği, kafa ve saçlı deri bölgesine yönelik künt travmalarda ilk bakışta herhangi bir harici lezyon oluşmadan da kafa içi değişimlerin gelişebileceği, kişinin Ağrı Devlet Hastanesinin 4/7/2017 giriş tarihli evrakında belirtilen kafa travmasına ne zaman maruz kaldığının ve niteliğinin bilinmediği hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde kişide subdural kanama ve akabinde gelişen mevcut klinik tablosunun iddia edilen gözaltında darp edilme olayına mı yoksa buna yakın tarihlerde maruz kalınmış başkaca bir travmaya mı bağlı olarak geliştiğinin mevcut verilerle tıbben ayırt edilemediği” bildirilmiştir.
21. Başvurucunun yaralanmasına ilişkin soruşturmanın tefrik edilmesinden sonra, başvurucunun da içinde bulunduğu altı kişi hakkında silahla kasten yaralama (polis memurlarına yönelik), görevi yaptırmamak için direnme, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak birden fazla kişi ile tehdit, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret, 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 3. maddesinin(18) numaralı fıkrasına muhalefet suçlarından kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Olaya karışan bir şüphelinin kimliği tespit edilememiştir. Açılan kamu davasının derdest olduğu görülmektedir.
22. Bunların yanı sıra başvurucu; olay günü polis memurları tarafından içinde bulunduğu kendisine ait aracın durdurulması akâbinde ellerinin arkasından kelepçelendiği ve darbedilmeye başlandığı, olay mahâllinde ismini verdiği bir polis memuru tarafından silah dipçiğiyle kafasına vurulduğu, gözaltına alma işlemleri esnasında vücudunun değişik yerlerinde yaralanmalar olmasına rağmen basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek yaralanma olduğu yönünde rapor verildiği, konulduğu nezarethanede kötü muamele uygulandığı, nezarethanede başının ağrıdığını bildirmesine rağmen sevk işlemlerinin yapılmayarak ağrı kesici alması gerektiğinin söylendiği, olay gününden birkaç gün sonra müracaat ettiği hastanede başına aldığı dipçik darbesi nedeniyle sorun oluştuğunun tespit edildiği ve sonrasında vücudunun sol yanının felç kaldığı, felç kalmasının başına aldığı silahın dipçiğiyle yaralanmasından kaynaklandığı, meydana gelen zararların giderilmesinin idarenin sorumluluğunda bulunduğu iddiasıyla meydana geldiğini öne sürdüğü zararlarının tazmini amacıyla Erzurum 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır.
23. İdare Mahkemesi tarafından dava 14/1/2021 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesi şöyledir:
"Davacı Süleyman Mengi'nin yaralanmasına ve neticesinde felçli kalmasına dayanak teşkil ettiği iddia edilen olayın, Süleyman Mengi ile güvenliği sağlamakla görevli emniyet birimi mensupları arasında meydana geldiği, olaya ilişkin yürütülen adlî soruşturma sonucu verilen karar esas alındığında, davacının yaralanmasına teşkil eden olay anındaki yaralama olayının ilk olarak davacı Süleyman Mengi ve yanındaki kişilerin emniyet güçlerine yönelik mukavemeti olduğunun belirtildiği görülmektedir. Bu manada davacı Süleyman Mengi'nin yaşanan olay neticesinde gözaltına alınması esnasında aldırılan sağlık raporunda vücudunda basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek yaralanmaya dayalı izler bulunduğu sabit ise de, eldeki mevcut verilere göre davacı Süleyman Mengi'nin bu şekilde yaralanmasına esas teşkil eden olayın başlamasının nedeninin davacı Süleyman Mengi'nin fiilinden kaynaklandığı, emniyet güçlerinin fiillerinin orantılı güç kullanımı mahiyetinde olduğu, olay üzerine düzenlenen adli muayene raporunda davacının iddia ettiği gibi silah kabzasıyla kafasından yaralandığına dair bir bulgunun yer almadığı, davacının olay anında darp edildiğine dair delil bulunmadığı, bu nedenle iddia olunan felç geçirme olayı ile idarî eylem arasında illîyet bağı bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bunun yanında davacılar tarafından, Süleyman Mengi'nin olayın ardından gözaltında tutulmak için konulduğu nezarethanede kötü muamelede bulunulduğu ve yaralama fiilinin burada da gerçekleştiği ileri sürülmüşse de, davacı Süleyman Mengi'nin şikâyeti üzerine yürütülen soruşturma kapsamında nezarethane kayıtlarının incelendiği ve bu kapsamda tanzim edilen görüntü inceleme tutanaklarında bu iddiaları ortaya koyan bir suç unsuruna rastlanılmaması nedeniyle şikâyete yönelik adlî soruşturma kapsamında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğinden, bu yönüyle gerçekleştiği ileri sürülen iddiaların başkaca bir delille davacılar tarafından ortaya konulamadığı da gözetilerek, olayın bu yönüyle davalı idareye atf-ı kâbil bir kusur bulunmadığı değerlendirilmektedir."
24. Davanın reddine ilişkin karara karşı istinaf başvurusunu inceleyen Dava dairesince Adli Tıp Kurumundan mütalaa alınmıştır. 22/4/2024 tarihli bu mütalaanın sonuç kısmına göre;
i. Kişi hakkında düzenlenen 28/6/2017 tarihli gözaltı giriş muayenesi bulguları ile 29/6/2017 tarihli gözaltı çıkış muayenesi bulguları uyumludur.
ii. Kişide tanımlanan subdural hemtomun künt nitelikte bir travma (uygun zemine düşme, düşürülme, sert ve künt bir cisimle veya kesici ezici bir cismin künt tarafı ile vurulmak suretiyle) ile oluşabileceği tıbben bilinmektedir. Kafa ve saçlı deri bölgesine yönelik künt travmalarda ilk bakışta herhangi bir harici lezyon oluşmadan da kafa içi değişimler gelişebilir.
iii. Kişinin gözaltına alındığı tarihten yaklaşık 70 gün sonra tanısı konulan subdural kanama ve akabinde gelişen mevcut klinik tablo, dava konusu yakalama ve göz altı tarihleri ile uyumludur ancak mevcut verilerle yakalama esnasında gerçekleşen zor kullanma mı yoksa göz altı süresi boyunca maruz kalındığı iddia olunan travma (şiddet/kötü muamele) sonucu mu geliştiği konusunda tıbbi ayrım yapılamaz.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
25. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Gözaltında Kötü Muamele İddiası Yönünden
26. Başvurucu gözaltında şiddet gördüğünü, kendisine çök kalk yaptırıldığını, ayrıca doktora götürülme talebinin yerine getirilmediğini ileri sürmüştür.
27. Somut olayda başvurucu açıklama yapmaksızın, "gözaltında şiddetin devam ettiği" şeklinde bir beyanda bulunmaktadır. Başvurucu, anılan iddiayı yine detay içermeksizin aynı şekilde şikâyet dilekçesinde dile getirmiş, Başsavcılık tarafından soruşturma başlatılmıştır. Olayın soruşturulması kapsamında başvurucunun tutulduğu polis merkezinin kamera görüntüleri temin edilmiş, herhangi bir kötü muamele olayına rastlanmamıştır. Her ne kadar başvurucunun gözaltı çıkış raporunda ilk rapordan farklı olarak sol gözde morluk belirtilmişse de, gözaltı giriş raporunda başvurucunun yüzünün sol tarafına darbe almış olduğunun sabit olduğu, olay anında ortaya çıkmayan morluk bulgusunun ertesi gün çıkış raporunda ortaya çıkmış olmasının yaralanmalarla uyumlu olduğu anlaşılmaktadır. 2024 tarihli Adli Tıp Kurumu mütalaasında da başvurucunun gözaltı giriş ve çıkış raporlarının uyumlu olduğu kanaati bildirilmiştir. Hiçbir aşamada detaylandırılmayan ve Anayasa Mahkemesi önünde de soyut şekilde ileri sürülen gözaltında darp iddiasının savunulabilir şekilde ortaya konulamadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
28. Başvurucu Anayasa Mahkemesine ayrıca göz altında kendisine çök kalk yaptırıldığını ileri sürmüştür. Başvurucunun Başsavcılığa sunduğu şikâyet dilekçesinde anılan husus yer almamakta olup ilk defa kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz dilekçesinde ileri sürülmüştür. Başvurucu iddiasını, kamera kaydı incelemesinde başvurucunun duvar dibinde çöker vaziyette oturduğunu gösteren fotoğrafa dayandırmaktadır. Kamera çözümleme tutanaklarında, başvurucu ve diğer şüpheli M.M.nin koridorda ayakta bir süre bekledikleri tespit edilmiştir. Başvurucunun ayakta bekledikleri koridorda çömelerek oturduğu bir fotoğraf karesi bulunmaktadır. Başvurucunun kolları önünde çömelerek oturur vaziyette görüldüğü bu fotoğraf karesinin başvurucunun iddialarını doğrulamadığı anlaşılmaktadır. Nitekim kamera kaydı çözümlemeleri dosyaya girdikten sonraki bir aşamada anılan iddianın ileri sürülmesi de bu tespiti doğrular niteliktedir.
29. Son olarak başvurucu, başının ağrıdığını söylemesine karşın doktora götürülmediğini, kendisine ağrı kesici almasının söylendiğini beyan etmektedir. Başvurucunun bir günlük gözaltı süresi ile giriş ve çıkışta olmak üzere iki kez doktor kontrolünden geçtiği değerlendirildiğinde başvurucunun sağlık hizmetlerine erişiminin engellendiğine dair bir sonuca ulaşılamamaktadır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yakalama Sırasında Kötü Muamele İddiası Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu; polis memurları tarafından şiddete maruz kaldığını, kafasına aldığı dipçik darbesi nedeniyle vücudunda kalıcı hasar meydana geldiğini, soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini, özellikle olay sırasında yanında bulunan kardeşi M.M.nin dinlenmediğini ve yakalama sonrasında avukatı tarafından çekilen ve yaralandığını gösteren fotoğrafın dikkate alınmadığını ileri sürmektedir. Başvurucu, yaşam hakkının, hak arama hürriyetinin ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde özetle başvurucunun gözaltına alınmasından uzun bir süre geçtikten sonra kötü muamele iddiasında bulunduğu, ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat ve içtihat ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiş, başvuruya konu olaya ve yargılama sürecine ilişkin bilgi ve belgeler sunulmuştur.
2. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
34. Ölümün gerçekleşmediği bazı hâllerde de başvuru; kişiye karşı kullanılan gücün derecesi ile türü, güç kullanımının ardında yatan niyet ve amaç ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları gibi hususlar birlikte değerlendirilerek yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20; Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69; Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 110).
35. Başvurucuya karşı kullanılan gücün türü ve derecesi, gözaltı giriş ve gözaltı çıkış raporlarının içeriği, başvurucunun gözaltından çıkmasının hemen ardından yeni bir adli rapor almak için herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmaması, başvurucunun 2004 yılındabaşına darbe almış olması ve Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından 29/7/2020 tarihinde düzenlenen raporun kapsamı nazara alındığında başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenemeyeceği değerlendirilmiş ve bu nedenle başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
37. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75; K.K. [GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024, § 26).
38. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; K.K. § 27).
39. Güç kullanımına ilişkin bu ilkeler, güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin hukuka uygun olarak verdikleri emre karşı etkin (aktif) veya edilgin (pasif) direniş gösterilmesi hâlinde de geçerlidir (Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015, §§ 51, 52; K.K., § 27).
40. Yakalama gerektiren durumlarda, özellikle yakalamaya karşı direnmenin olduğu hâllerde şüphesiz ki kolluk makamlarının bedensel güç uygulaması anayasal yönden sorun oluşturmamaktadır. Aynı şekilde gerekli olmadığı sonradan anlaşılan hâllerde yapılan yakalamalarda dahi yakalanmasına çalışılan kişinin direnmesi kolluk makamlarının zor kullanma yetkisini kullanmasını gerektirebilir [Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 50].
41. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin bir de usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, savunulabilir nitelikteki her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki filleri nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli vesoruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 110-112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103).
42. Soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68). Olayın gerçekleşme koşullarının tespiti ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ölen kişinin yakınlarının her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62; Mahpulah Özarslan, B. No: 2016/12544, 15/9/2020, § 62).
43. Etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa’nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Başvuruya konu olayda kolluk tutanaklarına göre, başvurucunun da içlerinde bulunduğu yedi kişinin yer aldığı iki araç, polis memurları tarafından durdurulmak istenmiş, başvurucu ve diğer kişiler dur ihtarına uymamış, polis memurlarının içinde bulunduğu aracı takibi bırakması amacıyla sıkıştırmaya çalışmış, polis memurlarının araçlarının lastiğine ateş etmesi sonucu araçlar bariyerlere çarparak durmuştur. Başvurucu, kaçtığını ve takipten kurtulmaya çalıştığını doğrulamakta ancak takiptekilerin polis olduğunu bilmediğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla başvurucuya yönelik takip ve durdurma aşamasında yaşananlara ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Başvurucu, araçlar durduktan sonra direnmediğini, polis memurlarının kendisini kelepçeli haldeyken darp ettiklerini, olayda kendisi ve birlikte yakalanan kardeşi M.M. dışında kimsenin ve ikinci bir aracın bulunmadığını ileri sürmektedir.
45. Olay nedeniyle durdurulan yedi kişiden beşinin olay sırasında kaçtıkları hususu tutanaklardan ve sonraki soruşturma evraklarından anlaşılmaktadır. Bunun yanı sırapolis memurlarının olay sırasında ciddi şekilde yaralandıkları doktor raporlarından görülmektedir (bkz. § 9). Bu durumda başvurucunun polis memurlarına karşı direnmediği iddiasına itibar edilmesi mümkün görünmemektedir. Durdurulan kişilerce polis memurlarına saldırılması üzerine, kendilerini savunmak ve kişileri kontrol altına almak amacıyla başvurucunun da içinde bulunduğu gruba kuvvet kullanıldığı anlaşılmaktadır.
46. Başvuruya konu olayda, polis memurlarının hem kendilerine yönelen saldırıyı bertaraf etmek amacıyla meşru savunma kapsamında hem de şüphelilerin yakalanması amacıyla maddi ve bedeni kuvvet kullandıklarının sabit olduğu, olayın koşulları değerlendirildiğinde başvurucunun kafasına darbe almış olmasının düşme, çarpma, aracın durdurulması sırasında çarpma ya da polis memurları tarafından maddi güç kullanılması sonucu gerçekleşmiş olabileceği, sonuç olarak başvurucunun olay nedeniyle meydana gelen yaralanmasının başvurucunun tutumunun kendisine güç kullanılmasını kesin olarak gerekmesi nedeniyle gerçekleşmiş olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Somut olayın koşulları değerlendirildiğinde kuvvet kullanımın orantısız olduğu sonucuna da ulaşılamamaktadır.
47. Başvurucu, kafasına aldığı darbe sonucunda sonradan gelişen rahatsızlığı nedeniyle vücudunun sol tarafının felç olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucu, 4/1/2018 tarihli dilekçesinde kafasına tabancanın dipçiği ile vurulduğunu ileri sürmüşse de 29/6/2017 tarihinde alınan ifadesinde kendisine tekme tokat ve jop ile vurulduğunu ileri sürdüğü tabancanın dipçiği ile kafasına vurulduğu yönünde bir beyanda bulunmadığı görülmektedir. Başvurucunun yakalanması sonrasında alınan sağlık raporlarında başının sol tarafına darbe aldığının tespit edilmiş olmakla birlikte bu yaralanmanın nasıl meydana geldiğine ilişkin bir bulgu bulunmadığı ve bu esnada başvurucuda nörolojik olarak bir sorun gelişmediği görülmektedir. Başvurucu da serbest bırakılmış olmasına karşın olaydan altı gün sonra hastaneye başvurmuştur. ATK 2. İhtisas Kurulunca hazırlanan rapor uyarınca başvurucunun mevcut sağlık sorununun olay nedeniyle gerçekleştiğinin kesin olarak söylenemeyeceği kanaati bildirilmiştir. Başvurucuda meydana geldiği ileri sürülen sekelin, alınan bu darbe sonucu oluştuğu kabul edilse dahi başvurucunun takip ve durdurma sırasındaki sabit olan tutumu nedeniyle kendisine kaçınılmaz olarak kuvvet kullanıldığı ve somut olayın koşulları değerlendirildiğinde kuvvet kullanımında sınırın aşıldığı sonucuna ulaşılamamaktadır.
48. Başvurucu şikâyeti hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüşse de başvurucunun yaralanması üzerine derhal ve resen soruşturma başlatıldığı, başvurucunun tüm iddialarının incelendiği, kamera kaydı görüntüleri, sağlık raporları ve beyanlar başta olmak üzere delillerin toplandığı, delillerin değerlendirilmesi sonucunda başvurucunun yaralanmasının orantılı kuvvet kullanımı sonucu meydana geldiği sonucuna ulaşılmış olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun değerlendirilmediğini ileri sürdüğü deliller, başvurucunun yakalama sonrası çekilen fotoğrafı ile ATK raporunun beklenmemiş olmasıdır. Başvurucunun yaralanmaları doktor raporlarıyla sabit olup sözü edilen fotoğraf da başvurucunun yaralandığını göstermesi yönünden yeni bir delil niteliğinde değildir. ATK raporunun içeriği ve varılan sonuç değerlendirildiğinde de bu raporun beklenmeden karar verilmesinin de yine sonuca etkili olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuca etkili olmayan delillerin toplanmaması etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal etmeyecektir. Sonuç olarak başvurucunun yaralanma olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütüldüğü sonucuna ulaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde koruma altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Gözaltında kötü muamele iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yakalama sırasında kuvvet kullanımı nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
D. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
E. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan 446,90 TL harçtan ibaret yargılama giderinin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucudan TAHSİLİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.