TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MAZHAR DURAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/3819)

 

Karar Tarihi: 20/9/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 24/1/2024-32439

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Muhammed Cemil KANDEMİR

Başvurucu

:

Mazhar DURAN

Vekili

:

Av. Ülkü GÖK GÜVEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, özel güvenlik görevlisi olarak çalışma izni verilmesi için yapılan başvurunun reddine yönelik işlemin iptali talebiyle açılan davada masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/1/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, silahlı özel güvenlik görevlisi olarak çalışmak için yenileme eğitim sertifikasıyla Ankara Valiliğine başvuruda bulunmuştur.

9. Ankara Valiliği Özel Güvenlik Komisyonunun 25/6/2015 tarihli kararıyla başvurucunun özel güvenlik görevlisi olarak çalıştırılması uygun görülmemiştir. Kararda; yapılan güvenlik soruşturmasında başvurucu hakkında açılan ceza davasında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verildiği belirtilmiştir.

10. Başvurucu, mezkûr işlemin iptali talebiyle dava açmıştır. Ankara 4. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 3/5/2018 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...davacı hakkında cinsel taciz suçundan hakkında yargılama yapılarak eyleminin sabit bulunduğu, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilerek 5 yıl denetim süresi uygulanmasına karar verildiği, dava konusu işlem tarihi itibarıyla denetim süresi tamamlanmadığından hükmün ortadan kaldırılmadığı görülmekte olup, cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyenlerin özel güvenlik personeli olamayacağı hususu karşısında hakkında cinsel saldırı suçundan yargılama yapılan ve dava konusu işlem tarihi itibarıyla denetim süresini tamamlamayan davacının özel güvenlik personeli olarak çalıştırılmasının uygun görülmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."

11. Başvurucu, bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

12. Başvurucu; Mahkemeye sunduğu 3/7/2018 tarihli ek beyan dilekçesiyle, hakkında HAGB kararı verilen davanın Acıpayam 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/6/2018 tarihli ve E.2010/537, K.2013/630 sayılı ek kararı ile kaldırılarak düşmesine karar verildiğini belirtmiştir. Başvurucu, bu hususun gözönünde bulundurulmasını talep etmiştir.

13. Başvurucunun istinaf talebi Bölge İdare Mahkemesinin 23/11/2018 tarihli kararıyla ayrı bir gerekçe belirtilmeksizin, reddedilerek karar kesinleşmiştir.

14. Başvurucu, nihai kararı 2/1/2019 tarihinde öğrenmiştir.

15. Başvurucu 31/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. Başvurucu hakkında cinsel saldırı suçundan açılan davada (kapatılan) AcıpayamSulh Ceza Mahkemesinin 22/5/2013 tarihli ve E.2010/472, K.2013/225 sayılı kararıyla başvurucunun 93 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına ve HAGB'ye karar verilmiştir. Söz konusu karar 21/6/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Acıpayam 1. Asliye Ceza Mahkemesi 25/6/2018 tarihli ve E.2010/537, K.2013/630 sayılı ek kararı ile başvurucu hakkındaki HAGB kararının ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kenar başlıklı 231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

...

 (8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur...

...

 (10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

 (11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar..."

B. Yargıtay İçtihadı

18. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun HAGB kurumunun niteliğine yer verilen 1/2/2012 tarihli ve E.2011/19-639, K.2012/30 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Sanık bulunduğu hal üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimsenin durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz."

19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/10/2018 tarihli ve E.2017/4-1353, K.2018/1552 sayılı ile 31/1/2019 tarihli ve E.2017/13-681, K.2019/46 sayılı kararlarında da HAGB kurumuna yönelik olarak yukarıda alıntısı yapılan kararla aynı nitelendirmeye yer verilmiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 20/9/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu; hakkında HAGB'ye karar verildiğini, HAGB kararlarının hüküm niteliğinde olmadığını ve hukuki sonuç doğurmadığını, denetim süresi sonunda verilen düşme kararının Bölge İdare Mahkemesine sunulmasına rağmen değerlendirilmediğini ileri sürerek masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bakanlık görüşünde, başvurucunun iddialarının somut olayın kendine özgü şartları dikkate alınarak kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

23. Başvurucu; bu görüşe ilişkin olarak verdiği cevapta idarenin takdir yetkisini aleyhine kullandığını, hakkında verilen HAGB kararının ortadan kaldırılarak davanın düşürüldüğünü, Anayasa Mahkemesinin 21/4/2022 tarihli ve E.2021/42, K.2022/45 sayılı kararıyla 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'un 10. maddesinin (h) bendinde yer alan "Güvenlik soruşturması olumlu olmak" düzenlemesinin iptal edildiğini belirtmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa’nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün iptal davasında HAGB kararının esas alınmasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan başvurucunun iddialarının masumiyet karinesi bakımından incelenmesi gerekmektedir.

27. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin 5188 sayılı Kanun'un 10. maddesinin (h) bendinde yer alan "Güvenlik soruşturması olumlu olmak" düzenlemesini iptal ettiğini belirtmekle (bkz. § 25) birlikte bu hususun başvurusu ile ilgisini kurmamıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği anılan düzenleme, başvuruya konu işlemin tesisinden (bkz. § 9 ) çok sonra -1/2/2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile- 5188 sayılı Kanun'a eklenmiştir. Son olarak Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanunun yürürlükte olduğu dönemdeki uygulamalarla ilgili olarak açılan davalarda dikkate alınmasının otomatik olarak adil yargılanma hakkını zedelediği söylenemez (ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Sebiha Kaya, B. No: 2018/34124, 20/5/2021, §§ 45-49).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Anayasa Mahkemesi masumiyet karinesinin ihlali iddialarını incelediği başvurularda (çok sayıda karar arasından bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019; Galip Şahin [GK], B. No: 2015/6075,11/6/2018) suç isnadına ilişkin bir güvence olan masumiyet karinesinin medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda hangi hâllerde uygulanabileceğine dair ilkeleri belirlemiştir. Buna göre masumiyet karinesinin medeni hak ve yükümlülükler kapsamında kalan bir yargılamada uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılama ile hakkında yürütülen veya sona eren ceza yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin incelendiği ya da başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahliyle ilgili irdelemelerde bulunulduğu veyahut başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte idare/hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının varlığına işaret eden olguların sayma yoluyla tüketilmesinin mümkün olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre değişebileceği kabul edilmelidir.

29. Somut olayda başvurucu, özel güvenlik olarak çalışmak için yaptığı başvurunun reddedilmesine ilişkin işlemini iptali talebiyle açtığı davada hakkında verilen HAGB kararının dikkate alınarak işlemin hukuka uygun bulunmasından şikâyet etmektedir. Gerek mahkeme kararında gerekse idari işlemde ceza yargılamasına konu eylemlerle ilgili olarak değerlendirme yapıldığı gözlemlenmiştir. Bu durum -herhangi bir ihlale yol açıp açmadığıhususu aşağıda değerlendirilecek olmakla birlikte- idari işlemin denetlendiği yargı süreci ile ceza yargılaması arasında bağlantının bulunduğu sonucuna ulaşılması bakımından yeterli görülmüştür. Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin devreye girdiği somut başvuruda Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinin uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır.

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

31. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

32. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

33. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

34. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

35. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden idari süreç veya yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyetine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).

36. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).

37. Masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık hakkında suç isnadı olan kişi statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27).

38. Buna karşılık HAGB'ye karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten HAGB, mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder (Kürşat Eyol, § 28).

39. Anayasa Mahkemesi birçok kararında (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013) HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli şartların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiğini belirtmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB kararı verilebileceğini, anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğini, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığını vurgulamıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığını, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığını ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığını değerlendirmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel hakları ihlal edebileceğine dikkati çekmiştir (Ümmügülsüm Salgar [GK], B. No: 2016/12847, 21/10/2021, § 85).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

40. Somut olayda başvurucunun silahlı özel güvenlik görevlisi olarak çalışma izni verilmesi için yaptığı başvuru reddedilmiştir. Başvurucunun bu işlemin iptali talebiyle açtığı dava, hakkında HAGB kararı bulunduğu ve henüz denetim süresini tamamlamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

41. Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararında yer alan "...denetim süresi tamamlanmadığından hükmün ortadan kaldırılmadığı" ve "cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyenlerin özel güvenlik personeli olamayacağı" ifadelerinden başvurucu hakkında HAGB kararı verilen davanın denetim süresi sonunda düşmesine karar verilmedikçe başvurucunun anılan suçu işlediğinin kabul edildiği anlaşılmıştır.

42. HAGB'yi düzenleyen 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi ve söz konusu düzenlemeyi yorumlayan Yargıtay içtihatlarından da anlaşıldığı üzere hüküm sanık hakkında herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Yargıtay içtihadında, yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı ve bu süresi boyunca yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam etse bile hiçbir şekilde hükümlü sayılmayacağı belirtilmiştir.

43. Mahkeme başvurucu hakkında HAGB'ye karar verilmiş olsa da başvurucunun denetimli serbestlik süresinde bu suçu işlediği kabulüyle iptal davasını reddetmiştir. Başka bir deyişle HAGB kararı başvurucunun açtığı iptal davasında başvurucu için mahkûmiyet hükmü gibi sonuç doğurmuştur.

44. Kararda yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

46. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

47. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 4. İdare Mahkemesine (E. 2017/3458, K.2018/1163) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.