KARARLAR

AYM'nin 2019/21192 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 21/5/2024 tarihli ve 2019/21192 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HİLMİ KOCABEY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21192)

 

Karar Tarihi: 21/5/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucu

:

Hilmi KOCABEY

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Düzce'nin Akçakoca ilçesi Dilaver köyünde bulunan fındık bahçesi niteliğindeki 5293,41 m² yüz ölçümlü taşınmazda başvurucunun 1/4 hissesi bulunmaktadır.

3. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Büyük İstanbul İçme Suyu II. Merhale Projesi kapsamında yapılacak kamulaştırma işlemleri için 1996 yılında kamu yararı kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu da 2012 yılında bu proje kapsamında yapılacak Melen Barajı'nın kum malzemesinin temini için başvurucunun hissesi bulunan taşınmazın da aralarında olduğu taşınmazların acele usulde kamulaştırılmasına karar vermiştir.

4. Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) tarafından düzenlenen 19/4/2013 tarihli kıymet takdir raporunda, taşınmazın m² değerinin 25,34 TL olduğu ve %30 objektif değer artışı ile birlikte toplam m² değerinin 33,50 TL olacağı ifade edilmiştir.

5. DSİ'nin 27/5/2013 tarihinde taşınmaza acele usulde el konulması talebi üzerine Akçakoca Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Hukuk Mahkemesi) 10/7/2013 tarihinde davanın kabulüne, taşınmaza acele el konulmasına izin verilmesine ve taşınmazın bedeli olarak tespit edilen 139.375,48 TL'nin bankaya depo edilmesine karar vermiştir.

6. DSİ 24/12/2013 tarihinde başvurucu ve diğer malikler aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle dava açmıştır.

7. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan keşif sonucu dosyaya sunulan bilirkişi raporunda; taşınmazın mücavir alan sınırları dışında olduğu, belediye hizmetlerinden yararlanmadığı, kapama fındık bahçesi niteliğinde olduğu, arsa vasfının bulunmadığı ifade edilmiş ve ilçe tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak taşınmaza net gelir metodu uygulanmak suretiyle m² değerinin 34,79 TL ve toplam değerinin 138.118,29 TL olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bilirkişi raporunda; taşınmazın çıplak m² değerinin 30,25 TL olduğu, Akçakoca, Karasu ve Kocaeli plajlarına yakın konumda olması ve rafting sporunun yapıldığı güzergâh üzerinde bulunması, halkın tek geçim kaynağının fındık olması ve bunun değiştirilmesinin icap ettiği de dikkate alındığında taşınmaza %15 oranında objektif değer artışının uygulanması gerektiği ifade edilmiştir.

8. Asliye Hukuk Mahkemesi; hissedarlardan F.O.nun payını dava tarihinden önce devretmesi nedeniyle bu davalı yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden kabulüne, kabul kararı verilen davalılar yönünden taşınmazın kamulaştırma bedelinin 138.118,29 TL olarak tespitine, bu davalılar yönünden acele elkoyma dosyası ile ödenen 104.531,61 TL'nin mahsubu ile bakiye 33.586,68 TL kamulaştırma bedelinin Ziraat Bankası Akçakoca Şubesi tarafından hükmün kesinleşmesi beklenmeksizin davalılara ödenmesine ve 33.586,68 TL fark bedele 25/4/2014 tarihinden karar tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına karar vermiştir. Ayrıca 1.500 TL vekâlet ücretinin davanın kabulüne karar verilen davalılardan alınarak DSİ'ye verilmesine hükmetmiştir.

9. Başvurucunun temyiz istemini inceleyen Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Yargıtay Dairesi) 18/3/2019 tarihinde karar onanmıştır. Onama kararının gerekçesinde kapama fındık bahçesi niteliğindeki taşınmaza net fındık geliri esas alınarak bilimsel yolla değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği ifade edilmiştir.

10. Başvurucu, nihai hükmü 6/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 28/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru, süresi içinde yapılmıştır.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Kamulaştırma Bedelinin Düşük Belirlendiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu, taşınmazının zorla kamulaştırıldığını ancak kamulaştırma yapılmadan da bu havzadan su üretilebileceğini ve suyun bedelinden hissesi oranında kendisine bedel verilebileceğini, bunun yanında taşınmazı yerine başka taşınmaz da verilebileceğini ancak diğer yöntemler kullanılmadan bedel tespiti ve tescil davası açıldığını iddia etmiştir. Aynı bölgede Melen Çayı'nın doğu tarafındaki başvuruya konu taşınmazı için m² fiyatı 34,79 TL olarak belirlendiği hâlde batı tarafındaki taşınmaz için m² fiyatının 60 TL belirlendiğini ve 34,79 TL'nin sadece 3 m³ şebeke suyuna denk geldiğini, idarenin taşınmazdaki sudan içme suyu ve elektrik üretmek yoluyla yıllarca gelir elde edeceğini, yap-işlet-devret modelinde olduğu gibi su ve elektrik üretimi yapıldıkça kendisine pay verilmesi gerektiğini, taşınmazdan kendisinin ve daha sonra çocuklarının da faydalanacağı dikkate alındığında kamulaştırma bedelinin düşük olduğunu ve gerçek bedeli yansıtmadığını ileri sürmüştür.

13. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Anayasa Mahkemesi, kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek değerini yansıtmadığı yönündeki şikâyetleri daha önce çeşitli kararlarında mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü çerçevesinde incelemiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Mehmet Akdoğan ve diğerleri (B. No: 2013/817, 19/12/2013), Mukadder Sağlam ve diğerleri (B. No: 2013/2511, 22/1/2015), Abdülkerim Çakmak ve diğerleri (B. No: 2014/1964, 23/2/2017), Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti. (B. No: 2015/12563, 24/5/2018) ve Ali Taşgeldi (B. No: 2018/30814, 16/11/2021) kararlarında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu kararlarda, taşınmaz bedelinin tespitinin teknik ve uzmanlık gerektirmesi nedeniyle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespitinin uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevinde olduğunu, Anayasa Mahkemesinin görevinin kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibaret olduğunu vurgulamıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığına, inceleme yetkisinin sınırlı olduğuna ve bir temyiz mercii gibi hareket ederek mahkeme kararlarını her yönüyle hukuka uygunluk denetimine tabi tutmayacağına dikkat çekmiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 46. maddesine gerçek değerin kamulaştırma bedeli olarak ödenmesi mülkiyetten yoksun bırakılan malikler için anayasal bir güvencedir. Bu madde ışığında Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre müdahalenin ölçülü olabilmesi için gerçek değerin ödenmesini sağlayabilmek amacıyla gerekli usule ilişkin güvencelerin etkili bir biçimde uygulanması ve mahkemelerin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gerçek değeri belirlemeleri gerekir.

15. Somut olayda başvurucu, kamulaştırma yapılmadan da bu havzadan su üretilebileceğini ve sudan elde edilen bedelden kendisine hissesi oranında bedel ödenebileceğini, bunun yanında taşınmazı yerine başka taşınmaz da verilebileceğini ifade etmektedir. Kamu makamlarının artan su ihtiyacının karşılanması için yapılacak projeler kapsamında ortaya konulacak yöntem ve türü belirleme konusunda geniş bir takdir haklarının bulunduğu açıktır. Kaldı ki 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda belirlenen kamulaştırmaya ilişkin kural ve yöntemlere uygun işlem yapıldığı anlaşılan somut başvuruda üzerinde durulması gereken konu, başvurucunun taşınmazdan yoksun bırakılmasına yol açan müdahalenin yarattığı olumsuz sonucun taşınmazın gerçek bedelinin ödenmek suretiyle ortadan kaldırılıp kaldırılmadığına ilişkindir.

16. Başvurucu, belirlenen m² değerinin düşük olarak hesaplandığını ileri sürmüştür. Alınan bilirkişi raporunda, taşınmazın mücavir alan sınırları dışında olduğu ve belediye hizmetlerinden yararlanmadığı ifade edilmiştir. Arsa vasfı göstermeyen, kapama fındık bahçesi niteliğinde olduğu belirlenen taşınmazın bedeli ilçe tarım müdürlüğü verileri dikkate alınarak net gelir metodu uygulanmak suretiyle hesaplanmış ve çıplak m² değeri 30,25 TL olarak belirlenmiştir. Taşınmazın değerini etkileyen Akçakoca, Karasu ve Kocaeli plajlarına yakın konumda olması ve rafting sporunun yapıldığı güzergâh üzerinde bulunması, halkın tek geçim kaynağının fındık olması ve bunun değiştirilmesi hususları da dikkate alınmış; taşınmaza %15 oranında objektif değer artışı uygulanmış ve sonuç olarak m² değeri 34,79 TL hesaplanarak toplam değerinin 138.118,29 TL olduğu belirlenmiştir.

17. Başvurucu aynı bölgede Melen Çayı'nın doğu tarafındaki bireysel başvuruya konu taşınmazı için m² fiyatının 34,79 TL olarak belirlendiği hâlde batı tarafındaki taşınmaz için m² fiyatının 60 TL olarak belirlendiğini ileri sürmüş ise de her iki taşınmazın aynı konumda ve niteliklerde olduğunu gösterecek şekilde iddiasını temellendirmemiştir. Dolayısıyla teknik nitelikte olan ve 2942 sayılı Kanun'da yer verilen yönteme uygun şekilde düzenlendiği anlaşılan bilirkişi raporundaki hesaplamanın taşınmazın gerçek bedelini yansıtmadığına ilişkin bir değerlendirme ve tespitte bulunmak mümkün olmamıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi de bilirkişi raporunu uygun bulmuş ve raporda belirlenen bedel doğrultusunda hüküm kurmuştur. Sonuç olarak hükmedilen kamulaştırma bedelinin başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi orantılı kıldığı ve müdahalenin taşıdığı kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır.

18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Aleyhine Vekâlet Ücretine Hükmedilmesinin Haksız Olduğuna İlişkin İddia

19. Başvurucu, alınan vekâlet ücretinin haksız olduğunu ileri sürmüştür.

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında mülk sahibi aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi şikâyetini Musa Tarhan/Türkiye (B. No: 12055/17, 23/10/2018) kararında incelemiştir. AİHM öncelikle başvurucunun kamulaştırma bedelini kısmen azaltan, masraf olarak ödenen para tutarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiğini vurgulamıştır (Musa Tarhan/Türkiye, § 72). Kamulaştırma bedeline ilişkin davalar ile böyle bir yükümlülük içermeyen davalar arasındaki farka dikkat çekilmiştir. AHİM başvurucuya ödenecek kamulaştırma bedelinin belirlendiği davalarda devletin bir elle verdiğini yargılama giderlerinin tahsili yoluyla diğer bir elle almasının aslında bir paradoks olarak göründüğünü açıklanmıştır (Musa Tarhan/Türkiye, § 78). AİHM'e göre davalı tarafın yargılama masraflarını ödemesinin meşru bir amacı olsa da somut olayda başvurucunun kaybeden taraf olarak nitelendirilmesi zor gözükmektedir (Musa Tarhan/Türkiye, § 80). AHİM tarafından yapılan açıklamalar ışığında başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilirken (Musa Tarhan/Türkiye, §§ 88, 89) giderim olarak aleyhe hükmedilen vekâlet ücretinin güncellenen bedel tutarındaki maddi tazminatın başvurucuya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Musa Tarhan/Türkiye,§ 94).

21. Anayasa Mahkemesi ise Sadettin Ekiz (B. No: 2016/9364, 9/5/2019) kararında kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında başvurucu taşınmaz maliki aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin kamulaştırma bedelinde önemli ölçüde azalmaya yol açması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

22. Yargıtay Dairesi kamulaştırma bedel ve tescil davalarının kabul ile sonuçlanması hâlinde taşınmaz sahibi malik aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği yönündeki yerleşik içtihadını (birçok karar arasından bkz. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2017/30560, K.2019/11254, 30/5/2019) değiştirmiştir. Anılan içtihat değişikliğine ilişkin ilk gelişme Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK/Kurul) kararıyla gerçekleşmiştir. Kurulun 14/5/2019 tarihli kararında öncelikle Musa Tarhan/Türkiye kararında yer alan tespitlere yer verilmiş, kamulaştırma işlemi sonrasında açılan davada taşınmaz malikinin davalı sıfatını kanuni düzenleme sonucu doğrudan kazandığı açıklanmıştır. Kararda kamulaştırma bedel ve tescil davasının kabul kararıyla sonuçlanması durumunda malike idare lehine vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü getirilmesinin vekâlet ücreti miktarı kadar eksik kamulaştırma bedeli ödenmesi sonucunu doğuracağı ifade edilmiştir. Son olarak belirtilen uygulama sonucunda kamulaştırma bedelinin eksik ödenmesiyle Anayasa’nın 46. maddesinde düzenlenen gerçek karşılığın ödenmesi ilkesinin ihlal edileceği açıklanmıştır. Devam eden süreçte Dairenin, AİHM'in Musa Tarhan/Türkiye ve Anayasa Mahkemesinin Sadettin Ekiz kararına atıf yapmak suretiyle yerleşik içtihadını değiştirerek kamulaştırma bedel ve tescil davasında malik lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiği sonucuna vardığı görülmüştür. (birçok karar arasından bkz. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2018/3310, K.2019/11688, 18/6/2019). Öte yandan Daire, kamulaştırma bedel ve tescil davalarının kabulüne karar verilmesi hâlinde kamulaştırma bedelinden bağımsız olarak malik aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini içtihat etmiştir. Diğer bir anlatımla yeni içtihadıyla birlikte Dairenin bedel ve tescil davalarında vekâlet ücretinin kamulaştırma bedeline oranını dikkate almaksızın malik aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmemesi gerektiğine karar verdiği anlaşılmıştır (Mehmet Komutan, B. No: 2020/10899, 30/4/2024, § 29).

23. Kamu makamları kamulaştırma yoluyla, Anayasa'nın 35. ve 46. maddelerine dayalı olarak kamu yararı gereği ihtiyaç duyulan bir taşınmazı zorla edinmektedir. Bu çerçevede yine aynı hükümler uyarınca taşınmazın gerçek bedeli mülkten yoksun bırakılan başvurucuya ödenmek durumundadır. Kamulaştırılan taşınmazın değerinin belirlenmesi ise ilke olarak kamu makamlarının yükümlülüğündedir. Bu yükümlülük çerçevesinde yürütülen idari ve yargısal süreçlerdeki masrafların ise ancak haklı gösterilebilecek belirli şartların varlığı hâlinde mülk sahibine yükletilmesi mümkün görülebilir. Aksi hâlde yani bu masrafların her durumda taşınmazı kamulaştırıldığı hâlde mülk sahibine yükletilmesi başvurucuya aşırı bir külfet yüklenmesine yol açabileceği gibi kamulaştırma bedelinin gerçek değeri üzerinden ödenmesini de engellemiş olur. Anayasa Mahkemesi, haksız yere davanın açılmasına sebebiyet veren veya dava sırasında karşı tarafın gereksiz yere masraf yapmasına yol açan ilgili tarafın yargılama giderlerini ödemekle sorumlu tutulmasının müdahaleyi orantılı kılabileceğini kabul etmektedir (Mehmet Komutan § 30).

24. Somut olayda DSİ, maliklerle uzlaşma sağlanamadığını belirterek kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde acele elkoyma kararına dayalı olarak yapılan yargılamada davanın kabulüne karar verilen davalılar yönünden belirlenen kamulaştırma bedelinin 104.531,61 TL olduğu anlaşılmıştır. Oysa ki kamulaştırma bedelinin tespiti ve tesciline ilişkin davada davanın kabulüne karar verilen davalılar yönünden belirlenen kamulaştırma bedeli 138.118,29 TL'dir. Dolayısıyla kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında belirlenen kamulaştırma bedeli daha yüksek olduğundan başvurucunun davanın açılmasına sebebiyet verdiği söylenemez.

25. Taşınmazı kamulaştırılan başvurucunun satın alma usulündeki bedeli kabul etmediği olayda, Mahkemece kamulaştırma bedeli olarak acele elkoyma davasında belirlenen miktardan daha yüksek bir bedelin tespit edilmesi başvurucunun idarenin teklifini kabul etmemekte haksız olmadığını göstermektedir. Açıklanan tespite rağmen başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi kamulaştırma bedelinin gerçek değerin altında ödenmesine sebebiyet vermiştir. Bu bilgiler çerçevesinde kamulaştırma bedeli olarak Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen gerçek karşılığının ödendiği hususu tespit edilemediğinden başvurucunun taşınmazına yönelik müdahalenin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri ile 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymadığı ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır (Mehmet Komutan § 32). Somut olay yönünden de bu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

27. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Başvurucu açısından anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu; ihlalin tespiti, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

30. Başvuru konusu olayda aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi sebebiyle mülkiyet hakkı yönünden ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Olayda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu, tazminat olarak görülmektedir. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya maddi zararının karşılığında net 1.500 TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 1.500 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.