TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
M. P. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/20581) |
|
Karar Tarihi: 12/7/2023 |
İKİNCİ BÖLÜM
|
KARAR |
|
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Duygu KALUKÇU |
Başvurucu |
: |
|
Vekili |
: |
Av. İbrahim ÇELİKER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 13/6/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:
6. 1991 doğumlu olan başvurucu, 1/1/2016 tarihinden itibaren D... Temizlik Özel Eğitim İnşaat Nakliye Yemek Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. (Şirket) bünyesinde Batman Belediyesinde (Belediye) işçi statüsünde çalışmakta iken 4/1/2017 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.
7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle işveren aleyhine 20/1/2017 tarihli dilekçeyle dava açmıştır. Batman 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; feshin usule aykırı olduğunu, kendisine yazılı bildirim dahi yapılmadığını, savunması alınmaksızın ve fesih sebebi bildirilmeksizin iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür.
8. Davalı Belediye, sunduğu cevap dilekçesinde öncelikle davanın husumet nedeniyle reddedilmesi gerektiğini ifade etmiş; esasa ilişkin olarak ise 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) kapsamında Belediye ile ilişkileri güvenlik açısından uygun görülmeyen personelin Şirkete bildirildiği belirtilmiştir. Davalı taşeron Şirket sunduğu cevap dilekçesinde yine husumet itirazında bulunmuş, Belediyenin 667 sayılı KHK kapsamında aldığı tedbirler çerçevesinde başvurucunun iş akdinin feshedildiğini belirtmiştir. Belediye, yargılama devam ederken sunduğu beyan dilekçelerinde ise başvurucunun 30/12/2016, 2/1/2017 ve 3/1/2017 tarihlerinde mazeret göstermeden ve haber vermeden işe gelmediğini, iş akdinin bu sebeple feshedildiğini ileri sürmüş; buna ilişkin tutanakları Mahkemeye ibraz etmiş ve tanık dinletme yoluna gitmiştir.
9. Mahkeme 4/1/2018 tarihli kararı ile Belediye tarafından ibraz edilen tutanak tanıklarının başvurucu hakkındaki iddiayı doğruladıkları, yapılan kontrolde başvurucunun belirtilen tarihlerde işyerine gelmediği, aramalara rağmen herhangi bir mazeret bildirmediği, bu kapsamda iş akdinin haklı ve geçerli bir nedenle sonlandırıldığı gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.
10. Başvurucunun karara karşı istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi, yaptığı inceleme neticesinde 25/6/2018 tarihli kararla istinaf başvurusunun kabulüne, dosyanın Mahkemeye iadesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Ne davalı belediye başkanlığı ne de davalı şirket cevap dilekçelerinde, davacının sözleşmesinin devamsızlığı nedeniyle feshedildiğini savunmamışlardır. Mahkemece bu gerekçeye dayalı hüküm verilmesi yerinde değildir.
Davacının herhangi bir terör örgütüyle ilgili bağlantısı bulunduğu yönünde dosya kapsamında hiçbir delil bulunmamaktadır.
İş Kanunu 20/2 maddesi gereğince, iş sözleşmesinin geçerli ya da haklı nedenle feshedildiğinin ispatı külfeti davalı işveren üzerindedir. Ancak OHAL kanun hükmünde kararnamelerinin getirdiği düzenlemeler kapsamında terör olaylarının önlenmesinin kamu düzenini ilgilendirmesi, aynı zamanda kişi hak ve hürriyetlerinin de korunması gerekliliği bir arada değerlendirildiğinde, davacı işçiye isnat edilen ve sabit olması halinde haklı neden oluşturacak terör örgütlerine irtibat ve iltisak olgusunun re'sen araştırılması gereklidir. Kaldı ki kamu kurumu olan belediye bu olguyu öne sürerken, davalı aksini savunmaktadır. Olgunun varlığı ya da yokluğu ise adli ve idari makamlarca yürütülen soruşturma ve kovuşturma kayıtlarının tetkiki ile aydınlatılabilecek niteliktedir.
Mahkemece yapılacak iş, davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı Terörle Mücadele ile ilgili birimlerden ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya’ya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığını sormak, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurmaktan ibarettir. (Yargıtay 22. HD, 2017/38948 E, 2017/19178 K, sayılı ilamı) Bu hususlardan sarfınazarla davanın esasına dair hiçbir delil toplanmadan hüküm verilmiş olması yerinde değildir.
Tüm bu nedenlerle HMK 353/1-a-6. maddesi kapsamında tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda toplanması gerekli delillerin hiç birisinin toplanıp değerlendirilmediği kanaatine varılmış hükmün kaldırılarak Mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir."
11. Dosyanın kendisine geri geldiği Mahkeme, Batman Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet) ve Batman Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi/belge toplama yoluna gitmiştir. Başsavcılıktan gelen müzekkere cevabında başvurucu hakkında soruşturma kaydına rastlanmadığı bildirilmiştir.
12. Mahkeme 6/11/2018 tarihli kararla davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"... Mahkemeye gönderilen raporda, davacının İstanbul İlinde PKK/KCK güdümünde faaliyet göstermekte iken KHK ile kapatıldığı tespit edilen GÜL ARZELA Kültür Sanat Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinde üyelik kaydının bulunduğu, Van İli Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde 08/09/2015 tarihinde gözaltına alındığı ve Van Emniyet Müdürlüğü'nün 2016/117 sayılı olay kaydında şüpheli olarak işlem gördüğü, abisi H.P.nin de PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2015/96646 sayılı soruşturması kapsamında tutuklandığı bildirilmiş, davacının anılan rapor kapsamında PKK/KCK terör örgütü ile irtibat ve iltisak içerisinde bulunduğu, asıl işverence KHK kapsamında güvenlik açısından uygun görülmediği alt işveren davalı şirkete bildirilmesi sonucu davacının iş akdinin feshinin geçerli nedene dayandığı kanaatine varılmış, davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."
13. Başvurucu, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; işten çıkarılması sırasında var olmayan bir raporun iş akdinin feshine gerekçe olarak kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
14. Bölge Adliye Mahkemesi 8/4/2019 tarihli kararla istinaf başvurusunun esastan reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Somut olayda, davacının terör örgütleriyle bağlantısı nedeniyle KHK kapsamında kapatılmasına karar verilen derneklerden birisine üyeliğinin bulunduğu, Batman İl Emniyet Müdürlüğü'nün yazılarından anlaşılmıştır.
Görüldüğü gibi feshin haklı neden boyutu ileride açılması muhtemel alacak davalarında tartışılmak üzere fesih en azından geçerli olduğundan mahkemece ulaşılan sonuç bu gerekçelerle yerinde görülmüştür."
15. Başvurucu, nihai kararı 28/5/2019 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
16. Başvurucu 13/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
17. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.
B. Yargıtay Kararları
18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."
19. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:
"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."
20. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.
Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği , bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu kapsamda açtığı işe iade davasının eksik inceleme neticesinde reddedildiğini, iş akdinin feshine gerekçe gösterilen mevzuat hükümleri dikkate alınmadan ve bu kapsamda araştırma yapılmadan verilen karar nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde yargılamaya ilişkin süreç özetlenerek olağanüstü hâl koşullarında uygulanan şüphe feshine karşı açılan davaya ilişkin başvurunun kanun yolu şikâyeti kapsamında kalıp kalmadığının Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; tarafına yönelik, şüpheye dayanak olabilecek somut bir tespit bulunmaksızın iş akdinin feshedildiği, bu kapsamda derece mahkemeleri tarafından iddia ve itirazları karşılanmaksızın, hiçbir inceleme yapılmadan davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkına aykırı olduğuna ilişkindir. Sonuç olarak başvurucu, bütün idari ve yargısal süreç boyunca işten çıkarılmasına ilişkin olarak tarafına yönelik somut bir tespit yapılamadığını, buna rağmen işe iade davasının adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).
30. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).
31. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Somut olayda Batman Belediye Başkanlığı nezdinde 2016 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır ancak Emniyetten gelen bilgi doğrultusunda feshin geçerli olduğu hükmüne varılarak başvurucunun davası reddedilmiştir (bkz. §§ 6-13).
33. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.
34. Derece mahkemelerince yapılan araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 27-31).
35. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kriterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması, hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.
36. Başvuruya konu olayda davalı Belediye, yargılama süreçlerinde başvurucunun iş akdinin feshine ilişkin farklı sebepler ileri sürmüş; önce 667 sayılı KHK kapsamında ve güvenlik gerekçesiyle başvurucunun işine son verildiğini belirtmiş; yargılamanın devamında ise devamsızlık gerekçesiyle iş akdinin feshedildiğini ileri sürmüştür. Batman 2. İş Mahkemesi 4/1/2018 tarihli kararda devamsızlık iddiası üzerinden davanın reddine karar vermişse de istinaf incelemesi neticesinde bu karar kaldırılmış ve başvurucunun 667 sayılı KHK kapsamında millî güvenliğe tehdit oluşturduğu nitelendirilen yapı, grup veya oluşumlar ile irtibat yahut iltisakına ilişkin araştırma yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
37. İstinaf kararı doğrultusunda yapılan araştırmada başvurucuyla ilgili birtakım tespitlere yer verilmek suretiyle PKK/KCK ile irtibat ve/veya iltisak içinde olduğu kanaatine varılarak dava reddedilmiş ve bu karar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Gerekçeli karara yansıyan hususlar şunlardır:
- Başvurucunun KHK ile kapatıldığı tespit edilen Gül Arzela Kültür Sanat Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinde üyelik kaydının olması
-Van Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde 8/9/2015 tarihinde gözaltına alınması ve Van Emniyet Müdürlüğünün 2016/117 sayılı olay kaydında şüpheli olarak işlem görmesi
-Ağabeyi H.P.nin PKK/KCK silahlı terör örgütüne üye olma suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/96646 sayılı soruşturması kapsamında tutuklanması
38. Somut olayda başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgulardan biri, başvurucunun ağabeyi hakkında soruşturma yürütüldüğü ve bu kapsamda tutuklandığı bilgisidir. Hukuk devletinde bir kimsenin başkalarının fiillerinden sorumlu tutulması kanunda öngörülen çok istisnai hâller dışında kabul edilemez. Çağdaş hukuk sistemleri bireyin özerkliğini esas alarak ona haklar bahşetmekte ve sorumluluklar yüklemektedir. Bir kimsenin hukuken ve fiilen davranışlarını kontrol etme gücü ve yükümlülüğü olmadığı başka bir bireyin fiillerden dolayı kamu otoritelerinin yaptırımına maruz kalması bireysel özerklik düşüncesiyle bağdaşmamaktadır (Sebiha Kaya, B. No: 2108/34124, 20/5/2021, § 54).
39. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun işveren Kurum nezdinde hangi pozisyonda çalıştığı, işinin önem ve mahiyeti ile ilgili hiçbir açıklama yapılmadığı gibi başvurucunun ağabeyi ile ilgili tespitin işveren yönünden ne gibi bir tehdit oluşturduğu hususu da ortaya konulamamıştır. Yargılama dosyasında başvurucunun ağabeyi hakkında başlatılan yargısal sürecin akıbetinin ne olduğu, bahsi geçen yargısal sürecin başvurucuyla olan somut bağlantısı ortaya konulamamıştır.
40. Başvurucu hakkındaki iddialardan bir diğeri kendisi hakkında 8/9/2015 tarihinde gözaltı tedbiri uygulandığı ve Emniyetin 2016/117 sayılı olay kaydında şüpheli olarak işlem gördüğü tespitidir. Bu kapsamda öncelikle ve özellikle örgütsel nitelikli ve şiddeti destekleyen eylem ve fiillerin şüphe feshi açısından dikkate değer olduğunu ve işveren ile işçi arasındaki güven ilişkisini zedeleyici nitelik taşıyabileceğini belirtmek gerekir. Dolayısıyla bu noktada olay ve olguların içeriği önem arz etmekte ve kişiler tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen eylem ve fiillerin örgütsel bağlantıya delalet edip etmediği hususunun derece mahkemelerince tek tek incelenmesi gerekmektedir.
41. Başvuruya konu olayda Emniyetten gelen cevabi yazıya istinaden yapılan tespitin içeriği ile ilgili bir değerlendirmede bulunulmadığı, hangi olay kapsamında başvurucunun gözaltına alındığı, hakkındaki isnatların nelerden ibaret olduğu hususlarında bilgi verilmediği, dahası Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda başvurucu hakkında açılmış soruşturma kaydına rastlanmadığının belirtildiği görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu tespitin örgütsel bağlantı noktasında işvereni nasıl şüpheye düşürdüğü hususlarının gerekçeli karardan anlaşılamadığı, bu şekliyle kararın olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir.
42. Başvurucuya ilişkin olarak yapılan son tespit ise KHK ile kapatıldığı tespit edilen Gül Arzela Kültür Sanat Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinde üyelik kaydının bulunmasıdır.
43. Kuşkusuz ki terör örgütü ile bağlantılı olduğu tespit edilen bir derneğin faaliyetlerine katılan bir kişinin anayasal düzene sadakati hususunda kamu makamlarında kuşku oluşması kabul edilebilir bir durumdur. Ancak başvurucunun derneğin bu yönünü bilerek faaliyetlerine katıldığına kanaat getirtecek olguların gösterilmesi gerekir. Somut olayda başvurucuya yönelik olarak sadece üyelik kaydından bahsedilmiş, Dernek kapsamında bir faaliyette bulunup bulunmadığına ilişkin bir bilgi verilmemiştir.
44. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994). Bu kapsamda başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.
45. Sonuç olarak gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli açıklama yapılmadığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek gerekçelendirilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu ayrıca haksız bir şekilde işten çıkarılması nedeniyle çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
50. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
51. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. İş Mahkemesine (E.2018/122) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.