TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Z. S. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/9222)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 2/11/2023 - 32357

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Sevil ARACI BEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sendika kurucusu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu gerekçesiyle başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasının suçta ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurunun Arka Planı

5. Başvurucu 2004 yılında Tüm Üretici Köylüleri Sendikası (TÜM KÖY SEN) isimli bir örgütlenmenin kurucuları arasında yer almıştır. Bahsi geçen örgütlenmenin sendika olarak resmî kuruluş işlemlerinin tamamlanması için 15/6/2004 tarihinde Ankara Valiliğine başvuruda bulunulmuştur. Valilik, Anayasa'nın 51. maddesi ile 5/5/1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nda üretici köylüler adında iş kolu düzenlemesi bulunmadığını ve TÜM KÖY SEN sendikal faaliyette bulunamayacağını belirterek 20/3/2009 tarihinde TÜM KÖY SEN'in kapatılması talebiyle dava açmıştır.

6. Ankara 15. İş Mahkemesi 30/6/2010 tarihinde TÜM KÖY SEN'in kapatılması talepli davanın reddine karar vermiştir. İlk derece mahkemesi kararında; sendika tüzüğünde sendikanın amacının "tarım orman ve hayvancılık ile ilgili işlerde bir fiil çalışan üretici köylünün yaşamını idame ettiği tüm alanlar faaliyet alanı olarak kabul edildiği ve sendikanın amaç ve ilkelerinin üyelerinin yaptığı işe harcadığı emeğe uygun insanlık onuruna yaraşır bir yaşam ve adaletli bir gelir sağlamak" olduğuna dikkat çekmiştir. Mahkeme; gerek Anayasa'da gerek 2821 sayılı Kanun'da tarım, orman ve hayvancılık işi yapan çiftçilerin sendika kurmasına yasal bir engel bulunmadığını, bundan dolayı bu işi yapan kişilerin istedikleri kuruluşları kurma ve kurdukları örgüte sendika adını verme haklarının olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, gerekçesinde bu durumun Türk mevzuatı ve uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmediğini, keza ulusal ve uluslararası mevzuat bakımından sendika kurulmasının ön izne tabi olmadığını, dolayısıyla çiftçilerin de sendika kurma haklarının olduğunu değerlendirmiştir. İlk derece mahkemesinin kararı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından 30/12/2010 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

B. Başvuruya Konu Olay

7. Başvurucu 3/8/2017 tarihinde Ankara 15. İş Mahkemesinin bahsi geçen 30/6/2010 tarihli kararına dayanarak sendikanın resmî kuruluş işlemlerinin yapılması talebiyle Valiliğe başvurmuştur. Valilik 13/9/2017 tarihli yazısıyla, sendikanın kuruluş işlemlerinin yapıldığını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne gönderdiği 4/10/2017 tarihli yazıda 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 6. maddesinde fiil ehliyetine sahip ve fiilen çalışan gerçek veya tüzel kişilerin sendika kurma hakkı olduğunu, TÜM KÖY SEN kurucularının -iki kişi hariç- fiilen çalışmadığının tespit edildiğini belirtmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 6356 sayılı Kanun'un 78. maddesi kapsamında sendika kurucusu olabilme şartlarına sahip olduğuna dair gerçeğe aykırı beyanda bulunanlarla ilgili olarak idari yaptırım cezası verileceğinin düzenlendiğini, bu cezayı vermeye yetkili kurumun da Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü olduğunu ifade etmiş ve gereğinin yapılması yönünde bildirimde bulunmuştur.

8. Ankara Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü 24/10/2017 tarihinde başvurucu hakkında 6356 sayılı Kanun'un 78. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre 944 TL idari para cezası vermiştir. Başvurucu 10/11/2017 tarihinde idari para cezasının iptali talebiyle Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) başvurmuştur. Hâkimlik 12/2/2018 tarihli kararında, verilen cezanın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurunun reddine kesin olarak karar vermiştir.

9. Nihai karar başvurucuya 27/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 29/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

10. 2821 sayılı Kanun’un "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

Sendika: İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzelkişiliğe sahip kuruluşlara denilir

..."

11. 2821 sayılı Kanun’un "Kurucularda aranacak nitelikler" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Sendika kurucusu olabilmek için; Türk vatandaşı, medeni hakları kullanmaya ehil ve sendikaların kurulacağı işkolunda fiilen çalışır olmak; Türkçe okur-yazar olmak ve ayrıca; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; ... suçlarından mahkûmiyetin bulunmaması şarttır

..."

12. 6356 sayılı Kanun'un "Tanımlar" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun uygulanmasında

...

Sendika: İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları,

...

ifade eder.”

13. 6356 sayılı Kanun'un "Kuruluş serbestisi" kenar başlıklı 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kuruluşlar, bu Kanundaki kuruluş usul ve esaslarına uyarak önceden izin almaksızın kurulur. Sendikalar kuruldukları işkolunda faaliyette bulunur.”

14. 6356 sayılı Kanun'un "Kuruculuk şartları" kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:

"Fiil ehliyetine sahip ve fiilen çalışan gerçek veya tüzel kişiler sendika kurma hakkına sahiptir.”

15. 6356 sayılı Kanun'un "Ceza hükümleri" kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin ilgili kısmı şöyledir:

"6 ncı maddede belirtilen sendikalar için kurucu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar, fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde ... Türk Lirası,

...

idari para cezasıyla cezalandırılır"

16. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun "Kanunîlik ilkesi" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:

 “(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.

 (2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.

B. Yargıtay İçtihadı

17. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 27/11/2012 tarihli ve E.2011/12583, K.2012/18032 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Türkiye'de yürürlükteki mevzuat gözden geçirilecek olursa; T.C. Anayasasının 03/10/2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 20. maddesiyle değişik 51. maddesinin 1. fıkrasında çalışanlar ve işverenlerin önceden izin almaksızın sendika kurabilecekleri düzenlenmiştir. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile sendikal haklar açısından işçiler ve işverenler hak öznesi; 4688 sayılı Yasada da kamu görevlileri hak öznesi kabul edilmiştir. Dolayısıyla iç hukukumuzda yapılan düzenlemeler çerçevesinde aktif olarak çalışma hayatına dahil olanlar için sendikal haklarla ilgili düzenleme yapılmıştır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ve ülkedeki yürürlükte bulunan tüm mevzuat gözönünde bulundurulduğunda, işçiler-işverenler ve kamu görevlilerinin sendikal haklarının düzenlendiği anlaşılmaktadır. Buna mukabil dava konusu sendikanın üyelerinin ve dolayısıyla çiftçilerin sendikal hakları ile ilgili bir düzenleme olmadığı gibi çiftçilerin sendika kurmalarının yasak olduğunu belirten bir düzenleme de yoktur. Ayrıca Anayasanın 17. maddesinde 'Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.' bu düzenlemede, herkesin dolayısıyla emeklilerinde maddi varlıklarını korumak ve geliştirmek amacıyla örgütlenmesi ve sendika kurmaları güvence altına alınmıştır.

Türkiye tarafından kabul edilip usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalardan, B.M. Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 8. maddesinde B.M. Medeni ve Siyasi Sözleşmesinin 11. maddesinde sendikal haklardan herkesin yararlanacağı hususu düzenlenmiştir. Bu sözleşmelerde belirtilen 'herkes' kapsamına çiftçiler de dahildir. Dosyadaki bilgilere göre adı geçen sendika çiftçilerin haklarını koruyacak ve geliştirecektir. Bu da tipik bir ekonomik çıkar savunması ve dolayısıyla sendika konusu olabilecek bir faaliyettir.

Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler doğrultusunda, T.C. Anayasa'sı ve 2821, 2822 ve 4688 sayılı yasalarda işçiler, işverenler ve kamu görevlileri sendikal hakların öznesi olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde, çiftçilerin sendikal haklarını yasaklayan bir kural da yoktur. Yukarıda belirtilen ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan uluslararası andlaşmalarla da sendika hakkı 'herkes'e tanındığına göre, çiftçilerin sendika kurma haklarının olduğunun kabulü..."

18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25/2/2021 tarihli ve E.2021/614, K.2021/4941 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Sendikal hareketin ilk döneminde yaygın örgütlenme modeli meslek sendikacılığı iken, sanayileşme ile birlikte modern sendikacılık işkolu düzeyinde örgütlenmektedir...

Sendikaların işkolu esasına göre örgütlenmelerine ilişkin hükmün, sendikaların güçlü bir şekilde yapılanmaları amacını taşıdığı şüphesizdir...

Sendikaların güçlü bir şekilde örgütlenmesi ise tabiatiyle işçilerin haklarının daha iyi bir şekilde korunmasını sağlayacaktır. Diğer taraftan, üyelerinin ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak amacıyla kurulan sendikaların, belirtilen amacı gerçekleştirebilecekleri en iyi aracın serbest toplu pazarlık hakkı çerçevesinde bağıtlanacak bir toplu iş sözleşmesi olduğu gözetildiğinde de,... 98 sayılı ILO sözleşmesinin 4 üncü maddesi gereği ihtiyari müzakere usûlünün geliştirilmesi için, sendikaların güçlü bir şekilde yapılanmaları gerektiğini belirtmek gerekir.

Toplu iş hukukumuzda, toplu iş sözleşmesi yapabilme yetkisi için işkolu barajı öngörülmesinin gerekçesi de güçlü sendikacılığı temin gayesidir. Nitekim işkolu esasına göre çok sayıda işyerinde örgütlenen ayrıca işkolu barajını da aşmak suretiyle önemli bir üye sayısına ulaşan işçi sendikaları, temsil gücü ile doğru orantılı bir şekilde üyelerinin hak ve menfaatlerini koruma ve geliştirme amacına ulaşabileceklerdir..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; kurucusu olduğu sendikanın yargı kararlarıyla tüzel kişilik kazandığını, TÜM KÖY SEN kurucularının üretici köylü olmaları, kişi ya da aile olarak kendilerine ait olan ya da kiraladıkları tarım toprağında üretim yapmalarının yeterli sayılması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu; işçi sendikalarından farklı olarak köylü sendikalarında fiilen bir işte çalışma belgesinin istenmemesi gerektiğini, bu durumun 6356 sayılı Kanun'a muhalefet anlamına gelmeyeceğini savunmuştur. Başvurucuya göre Tüm Köy-Sen üyeleri ile ilgili üretici köylü faaliyeti yürütüp yürütmediği, Ziraat Odasında çiftçi kaydı olup olmadığı gibi hususların araştırılması mümkündür. Başvurucu; gerekli tüm belgeleri sunduğunu ve sendikanın kurulmasına bir engel bulunmadığına dair yargı kararları olduğunu, buna karşın hakkında idari para cezası verildiğini, bu cezanın yasal dayanağı bulunmadığını belirterek Anayasa'nın 19., 36., 38., 138., 139., 140. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde; başvuruya konu idari para cezasının tesis edilmesi ve tesis edilen idari para cezasına yapılan itirazın reddedilmesindeki haklı gerekçelerin kararlarda gösterilip gösterilmediğinin, başvurucunun sendika hakkı ile bir bütün olarak toplumun menfaatleri ile çatışan menfaatler arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının, müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli ve orantılı olup olmadığının amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve denge bulunup bulunmadığının yapılacak incelemede dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özü; sendika kurucusu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen idari para cezasının kanuni dayanağının olmaması ve buna karşı yaptığı başvurunun reddedilmesidir. Başvurucu, yargı kararına dayanarak bir talepte bulunmasından dolayı cezalandırılması nedeniyle şikâyet etmektedir. O hâlde Anayasa Mahkemesinin önündeki mesele idareden lehine olduğunu düşündüğü bir kararın uygulanmasını talep ederek temel bir hakkına erişmeye çalışan başvurucunun önceden makul bir şekilde cezalandırılabileceğini öngörüp öngörmeyeceğidir. Dolayısıyla başvurucunun ihlal iddiaları sendika hakkı çerçevesinde, suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenecektir.

23. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.''

24. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, idari para cezalarına ilişkin bireysel başvurularda Anayasa’nın 38. maddesi yönünden inceleme yaparken suç isnadı kavramını otonom bir biçimde ve kabahatleri de kapsayacak şekilde değerlendirmiştir (D.M.Ç., B. No: 2014/16941, 24/1/2018; B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015; Selçuk Özbölük, B. No: 2015/7206, 14/11/2018). Somut olayda da sendikalar için kurucu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunma 6356 sayılı Kanun’un 78. maddesinde kabahat olarak düzenlenmiş olup başvurucuya idari para cezası verilmiştir. Dolayısıyla somut olayda şikâyete konu hususun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'nın ortak koruma alanında yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin kapsamında yer aldığına kuşku bulunmamaktadır.

25. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

27. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmalarını ve cezalandırılmalarını önlenmekte, buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili bir şekilde uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Adnan Şen, [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, § 104).

28. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Suçlar kadar katı değerlendirilmemekle birlikte bu ilke ana hatlarıyla kabahatler için de geçerli kabul edilmektedir. Yargı organları, kabahate ilişkin olguları değerlendirirken ve özellikle fiillerin bir kabahate karşılık gelip gelmediğini belirlerken suçta ve cezada kanunilik ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri, B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47; Adnan Şen, § 107). Bu kapsamda somut olayda değerlendirilmesi gereken, başvurucu hakkında tesis edilen idari para cezası kapsamının öngörülemez şekilde başvurucunun aleyhine olarak genişletici bir yoruma tabi tutulup tutulmadığıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. Ahmet Aslan, § 68). Bu nedenle suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin denetlenmesinde normun mevcut deliller çerçevesinde somut olaya uygulanış biçiminin yasal düzenlemeyle bağdaşmaz ve öngörülemez bir sonuca yol açıp açmadığının incelenmesi gerekmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz, B. No: 2019/20791,18/10/2022, §§ 60-62).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

29. Somut olayda başvurucu, 6356 sayılı Kanun'un 78. maddesinde yer alan “Sendikalar için kurucu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunanlara, ... idarî para cezası verilir.” şeklindeki hüküm esas alınarak idari para cezası ile cezalandırılmıştır.

30. Kanunda düzenlenen kabahatin gerçekleşmesi için gerçeğe aykırı beyanda bulunma fiilinin işlenmesi yeterlidir. İdare, başvurucunun fiilen çalışma şartını taşımadığı hâlde sendika kurucusu olduğu gerekçesiyle bu fiili işlediği kanaatine ulaşmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, başvurucunun kurucusu olduğu örgütlenmenin sendika olarak faaliyette bulunup bulunamayacağının ve başvurucunun bu örgütlenmenin kurucusu olup olamayacağının daha önce dava konusu yapılmış olmasıdır. Başvurucunun kurucusu olduğu TÜM KÖY SEN'in sendika olarak faaliyette bulunabileceği ve çiftçilerin bu sendikanın kurucusu olmasının önünde hukuki bir engel olmadığı yargı kararıyla kesin olarak hükme bağlanmıştır (bkz. § 8). Başvurucu bu yargı kararına dayanarak sendikanın resmî kuruluş işlemlerinin yapılması talebiyle idareye başvurmuş ve akabinde hakkında idari para cezası uygulanmıştır.

31. Özetle başvurucu 2821 sayılı Kanun döneminde yaptığı başvuru sonrası, anılan kanun hükümlerine göre yapılan değerlendirme sonucunda verilmiş bir yargı kararına dayanarak kurucusu olduğu örgütlenmeyi sendika olarak tanıtmak adına yeniden talepte bulunmuştur. Başvurucu lehine verilen kararla başvurucunun yeniden talepte bulunduğu süre içinde (2012 yılında) 6356 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş ve bu Kanun'da sendika olarak örgütlenebilmenin ön şartı olarak iş kolu sendikacılığının esas alınacağı vurgulanmıştır (bkz. §§ 12, 13). Bu kapsamda Yargıtay da içtihatlarını yeni Kanun'a göre revize ederek sendika kurma şartlarında meslek sendikacılığının değil iş kolu sendikacılığının esas alınacağının altını çizmiştir (bkz. § 18). Dolayısıyla derece mahkemeleri de başvurucunun yeni talebini 6356 sayılı Kanun kapsamında değerlendirmiştir. Bu noktada başvurucunun talebi 6356 sayılı Kanun'a göre uygun görülmese bile hakkında idari para cezasına hükmedilmesinin başvurucu açısından öngörülebilir olup olmadığına bakılmalıdır.

32. Sulh Ceza Hâkimliği "başvurucunun sendika kurucusu olabileceğine" dair 2821 sayılı Kanun döneminde hüküm altına alınmış ve kesinleşmiş iş mahkemesi kararını dikkate almaksızın gerekçesiz bir biçimde başvurucu hakkında uygulanan idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğunu değerlendirmiştir. Bu itibarla başvurucunun cezalandırılmasına neden olarak gösterilen gerçeğe aykırı beyanda bulunma eylemini düzenleyen normun başvurucunun kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngördüğü gösterilememiştir. Sonuç olarak başvurucunun bu şekilde idari para cezası ile cezalandırılması anılan normun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşmamaktadır.

33. 6356 sayılı Kanun'un 78. maddesinde yer alan "sendikalar için kurucu olabilme şartlarına sahip olduğuna ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunma" hükmü dayanak alınarak verilen cezanın başvurucu tarafından öngörülemez olduğuna ve somut olayda Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

35. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

36. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

37. Öte yandan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu, maddi tazminat talebinde bulunmakla birlikte maddi tazminat talebiyle ihlal kararı arasında ne gibi bir illiyet bağı bulunduğu konusunda bu karar tarihine kadar Anayasa Mahkemesine herhangi bir bilgi ya da belge sunmamıştır. Bu nedenle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliğine (2017/8803 D. İş sayılı kararı) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.