TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ADEM MUNGAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/28409) |
|
Karar Tarihi: 2/11/2023 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Melek ŞAHAN |
Başvurucular |
: |
1. Adem MUNGAN |
|
|
2. Agit MUNGAN |
|
|
3. Buşra MUNGAN |
|
|
4. Emine MUNGAN |
|
|
5. Gülşen MUNGAN |
|
|
6. Hızır MUNGAN |
|
|
7. Kibar MUNGAN |
|
|
8. Mehmet MUNGAN |
|
|
9. Muhammed MUNGAN |
|
|
10. Mustafa MUNGAN |
|
|
11. Nebi MUNGAN |
|
|
12. Zilan MUNGAN |
Vekilleri |
: |
Av. Nevroz UYSAL ASLAN |
|
|
Av. İlyas TARIM |
|
|
Av. Hüseyin TÜL |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; Şırnak'ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasakları sırasında güvenlik güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlarda meydana gelen ölüm olayı ve bunu takip eden süreç nedeniyle yaşam hakkının, yakınlarının cenazesini sokağa çıkma yasakları nedeniyle alıp defnedememeleri nedeniyle kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, din ve vicdan hürriyetinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Cizre ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).
3. Operasyonların gerçekleştirilip sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı 9/1/2016 tarihinde, Cizre'nin Nur mahallesi, Ersin Sokak adresinden iki erkek cesedinin belediyeye ait cenaze nakil aracıyla Cizre Devlet Hastanesine getirilmesi üzerine Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından soruşturma başlatılmıştır.
4. Cenaze aracının şoförü M.B. 9/1/2016 tarihinde verdiği ifadesinde belediyedeki amirinin Botan Hastanesi yakınında iki cesedi alması gerektiğini söylemesi üzerine oraya gittiğini, amirine cenaze bilgilerini 0 546... numaralı hattan arayan kişinin verdiğini sonradan öğrendiğini, hastane ile Cumhuriyet Parkı arasındaki yol üzerinde birisi iple bağlanmış, battaniyeye sarılı olan iki cesedin bulunduğunu, cesedin yanında yüzleri açık dört kişi olduğunu, dört kişiden ikisinin 35-40 yaşlarında, birinin daha yaşlı, birinin de elinde beyaz flama olan 8-9 yaşlarında çocuk olduğunu, kendisine neden geç kaldığını sorduklarında kendisine ancak haber verildiğini söylediğini, cenazeleri araca koyduktan sonra kişilerin oradan uzaklaştığını belirtmiştir.
5. 9/1/2016 tarihinde başvurucuların yakını olduğu anlaşılan cesedin ölü muayenesinin yapıldığı, el ve yanak svaplarının alındığı, klasik otopsi yapılarak kesin ölüm sebebinin tespit edilmesi için Şırnak Adlî Tıp Şube Müdürlüğüne gönderildiği tespit edilmiştir. Otopsi neticesinde ölüm sebebinin ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı çoklu iç organ yaralanmasıyla gelişen iç kanama olduğu belirtilmiştir. Ayrıca cesetten elde edilen deforme olmuş bir gömleksiz mermi çekirdeğinin Olay Yeri İnceleme ekiplerine teslim edilmesine ve cesetten toksikolojik inceleme için kan, göz içi sıvısı, idrar ve safra sıvısı örnekleri alınarak Ankara Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verilmiştir. Ölü Muayene ve Otopsi Tutanaklarının ikisinde de cesedin battaniyeye sarılı ve kıyafetlerden arındırılmış olarak bulunduğu belirtilmiştir.
6. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından hazırlanan raporda, C.M.nin sağ el avuç içi ve yanak svaplarında atış artıklarında bulunan antimon elementi tespit edildiği belirtilmiştir.
7. Güvenlik güçleri, çatışmaların da devam ettiği bölgede yaptıkları araştırma sonucu olay yerini gören ve kayıt yapan kamuya ya da özel şahıslara ait kamera, tanık ve/veya telsiz kaydı tespit edememiştir. Güvenlik birimleri yaptıkları internet taramasında PKK/KCK terör örgütünün sözde gençlik yapılanması olan YPS'ye ait internet sitesinde yayımlanan haberde C.M.nin kimlik bilgilerinin ve fotoğrafının "Cizre Direniş Şehitleri" başlığı altında paylaşıldığını tespit etmiştir.
8. Dördü gizli olmak üzere beş tanık, başvurucuların yakını C.M.nin kırmızı bir motoru olduğunu, mayın ve bomba döşenen kabloları örgüt üyelerine YBR marka motoru ile getirdiğini, hendek ve barikatlarda silahla nöbet tuttuğunu, Cudi Mahallesi'ndeki barikatlarda güvenlik güçleriyle çatışmalara girdiğini ve çatışmada öldüğünü, YDGH üyesi olduğunu, vatandaşları nöbet tutmaları ve sokaklarda barikat kurmaları yönünde tehdit ederek vatandaşların barikat kurmalarını ve nöbet tutmalarını sağladığını, Şivan (K) olarak da bildiğini, bu kişinin kendisini ... partili kişilerle futbol maçı yaptığı gerekçesiyle örgüt adına gözaltına aldığını beyan etmiştir.
9. Başvurucular vekili, ailenin müşteki, M.Ş.E.nin de tanık olarak dinlenmesini Başsavcılıktan talep etmiştir. M.Ş.E. bilgi sahibi sıfatıyla verdiği ifadesinde; Ersin Sokak'ta bulunan işyerinin hemen yanındaki boş arsayı kiralayarak 2014-2015 yılları arasında oto yıkama dükkânı olarak faaliyete açtığını, yasak başlamadan yaklaşık iki ay önce oto yıkamayı çalıştırmak üzere daha önceden tanımadığı C.M.yi işe aldığını, yasak başladıktan sonra C.M.nin ilçeden ayrıldığını, C.M.nin nerede kaldığı, ne yaptığı konusunda onunla iletişim kurmadığını, ilçeye döndüğünde C.M.nin öldüğünü duyduğunu ancak nasıl ve ne şekilde öldüğünü bilmediğini, duymadığını, terör örgütü ile alakası olup olmadığını bilmediğini, oto yıkamaya gittiğinde herhangi bir olayla karşılaşmadığını beyan etmiştir.
10. Güvenlik güçleri tarafından hazırlanan 3/5/2018 tarihli tutanakta, C.M.nin babası Mehmet Mungan'ın müşteki sıfatıyla ifadesi alınmak üzere kullandığı 0 544 ... numaralı GSM hattı farklı tarihlerde ve farklı zamanlarda defaten aranarak ifade vermesi için Büro Amirliğine davet edildiği, her defasında geleceğini beyan etmesine rağmen tutanak tarihine kadar ifade vermeye gelmediğinden ifadesine başvurulamadığı belirtilmiştir. Aynı tutanakta cenaze aracı şoförü M.B.nin ifadesinde geçen “yüzleri açık dört şahıs” ile ilgili ayrıntılı eşkâl verilmediğinden ve cesetlerin teslim edildiği bölgede MOBESE ve güvenlik kameralarının görüntüleri olmadığı anlaşıldığından bu dört şahsın açık adres ve kimlik bilgilerinin tespit edilemediği ifade edilmiştir. 30/5/2018 tarihinde C.M.nin babası Mehmet Mungan ve annesi Emine Mungan avukatlarıyla birlikte Başsavcılıkta ifade vermiştir. Başvurucular ifadelerinde, oğullarının hastalığından dolayı üç gün hastanede kaldığını, sokağa çıkma yasağının ilk gününde taburcu olduğunu ve çalıştığı oto yıkama dükkânını kapatmak için evden çıktığını, daha sonra kendisinden haber alamadıklarını, akrabalarının haber vermesi üzerine oğullarının hastane civarında öldüğünü öğrendiklerini, oğullarının evli ve çocuklu olduğunu, PKK terör örgütü ile bağlantısının olmadığını belirtmiştir.
11. Soruşturma sonunda 19/6/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; C.M.nin maktul şüpheli sıfatıyla yer aldığı, kriminal rapora göre sağ el avuç içi ve yanak svaplarında antimon elementi bulunduğu, terör örgütü üyesi olarak faaliyetlerde bulunduğuna ve güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiğine dair beş kişinin birbiriyle uyumlu beyanları olduğu, C.M.nin PKK/KCK terör örgütü mensubu olduğu, bu örgütün sözde özerklik öz yönetim faaliyetleri kapsamında silahlı faaliyet gösterdiği, operasyonda diğer terör örgütü üyeleri ile birlikte güvenlik güçleri ile yapılan çatışmalara katıldığı, güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği esnada öldürüldüğü değerlendirilerek kovuşturma yürütülemeyeceğine hükmedilmiştir.
12. Söz konusu karara yönelik itiraz, Şırnak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 24/7/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret gerekçesinde operasyonların arka planına ve güç kullanımına ilişkin mevzuata dair kapsamlı bir açıklama yapıldıktan sonra C.M. hakkında deliller olduğu belirtilmiş; C.M.nin ölümünde güvenlik güçlerinin yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda aldığı operasyon emrini yerine getirmek için örgüt mensuplarının olduğu mahallelerde bulundukları, yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri, bu emri yerine getirdikleri esnada kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunda oldukları anlaşıldığından Başsavcılığın olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğu yönündeki değerlendirmesinde bir yanlışlık olmadığı kanaatine varılmıştır. Kararda; başvurucuların etkin soruşturma yapılmadığına dair itirazı incelenmiş ve resmî bir soruşturma başlatıldığı, soruşturmanın suça karışmış olma ihtimali olan kişilerden bağımsız olarak yürütüldüğü, haber alır almaz ivedilikle harekete geçildiği, otopsi, olay yeri inceleme, ifade alma ve diğer soruşturma işlemlerinin yapıldığı, bunlara bağlı olarak, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 'nun 160. ve devamı maddelerindeki görev ve yetkilerin kullanıldığı, delilerin toplandığı, müştekinin soruşturmaya dâhil edilmesi suretiyle etkili başvuru hakkının gereklerine uygun davranıldığı, soruşturmanın makul sürede yapıldığı ve etkin soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediği sonucuna ulaşıldığı tespit edilmiştir.
13. Başvurucular, nihai kararı 14/8/2018 tarihinde öğrenmelerinin ardından 13/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
15. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
16. Başvurucular, yakınları C.M.nin terör örgütü üyesi olmadığını, besin zehirlenmesi nedeniyle bulunduğu hastaneden taburcu olduktan sonra gittiği işyerinde olduğu sırada sokağa çıkma yasağının başlaması nedeniyle evine dönemediğini, işlettiği oto yıkama dükkânının yakınlarında, yirmi iki gün sonra güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü, C.M.nin çatışmaya girdiğinin, uygulanan öldürücü şiddetin mutlak zorunlu ve orantılı olduğunun kanıtlanamadığını ve gerekçesiz kararlar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucular, cenazenin bulunduğu adres belli olmasına ve burasının çatışma alanı olmamasına rağmen olay yeri incelemesinin yapılmadığını, fezlekede delillerin çarpıtılarak soruşturmanın yanlış yönlendirildiğini, C.M.nin svaplarının alakasız kişinin svaplarıyla bir arada gönderilmesi nedeniyle raporların güvenilirliliklerinin zedelendiğini, aleyhe ifade veren beş tanığın avukatsız dinlendiğini, üç gizli tanığın ifadelerinden döndüğünü, tanıkları tekrar dinleme ve başvurucu Mehmet Mungan'ın müşteki olarak Başsavcılıkta dinlenilmesi talebinin reddedildiğini, kararda kod adı olarak belirtilen Şivan'ın C.M.nin gerçek adı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucular soruşturmanın ölüme değil yakınlarının failliğine ilişkin yürütüldüğünü, çelişkiler ve eksiklikler içerdiğini, tarafsız olmadığını, Başsavcılığın resen araştırma yapmadığını, yakınlarının ölümüne ilişkin delillerin korunup toplanmadığını, faillerin cezasız bırakıldığını belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Ayrıca yakınlarının cenazesini sokağa çıkma yasakları nedeniyle alıp defnedemediklerini, cenazede hazır bulunamadıklarını belirterek kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, din ve vicdan hürriyetinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.
17. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; operasyonlardaki planlama ve hazırlık aşamasının somut olayın şartlarıyla uyumlu olduğu, güvenlik güçlerinin somut olayın koşullarına göre kendilerinden beklenebilecek gerekli tüm önlemleri aldıkları, silah kullanımının ilk andan itibaren suç işlenmesinin önlenmesine ve sivilerinin terör örgütünün şiddet eylemlerine karşı korunmasına yönelik olduğu ancak terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında zaman zaman gerçekleşen çatışmalardaki silah kullanımının güvenlik güçleri açısından meşru müdafaa kapsamında kaldığı ifade edilmiştir. Ayrıca güvenlik güçlerinin kendilerine ve üçüncü kişilere zarar verilmemesini sağlamak için silah kullanmalarının zorunluluk arz ettiği, somut başvuruda başvurucuların yakınına karşı güvenlik güçlerinin haksız ve orantısız güç kullandığı kanaatini destekleyecek her türlü makul şüphenin ötesinde delil olmadığı, Başsavcılığın yürüttüğü soruşturmaya ait dosyada yer alan delilerden başvurucuların yakınının terör örgütüne katıldığının ve çatışmalarda fiilen yer aldığının anlaşıldığı belirtilerek yaşam hakkının esas boyutunun ihlal edilmediği, ayrıca olayın hangi koşullar altında meydana geldiğini ortaya koymaya elverişli bir soruşturma yürütülmüş olması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği bildirilmiştir.
18. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki iddialara benzer iddialar ileri sürmüştür.
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler, başvuru konusu olayı çevreleyen koşullara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır; öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör olaylarının ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planının da gözardı edilmesi düşünülemez.
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruda yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
1. Negatif (Öldürmeme) Yükümlülüğün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme yükümlülüğü bulunmaktadır . Anayasa'nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturmasonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (detaylı aktarım için bkz. Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021; Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221).
22. Yaşam hakkının maddi boyutunun, devletin negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. Başvurucular, yakınlarının güvenlik güçlerince öldürüldüğünü iddia etmiştir. Ölüm olayıyla ilgili yürütülen soruşturma sonucunda verilen kararda da C.M.nin ölümünün kamu gücünün kullanımına bağlı olarak ve operasyonlar sırasında gerçekleştiği kabul edilmiştir. Somut başvuruda, başvurucuların yakının güvenlik güçlerince düzenlenen operasyonda öldürüldüğü yönündeki kabul ve tespitlerden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
23. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın koşullarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvurudaki ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın öznel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) koşullarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
24. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa'ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlikkuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını, keyfîliği önlemeye ve yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).
25. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ve/veya kararın itirazen incelenmesinde güvenlik güçlerinin güç kullanımının terörle mücadele çerçevesinde yetkili bir merciden aldıkları hukuka uygun emri yerine getirdikleri sırada kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğuyla gerçekleştiği kabul edilmiştir. Söz konusu kabul; C.M.nin sağ el avuç içi ve yanak svaplarında antimon elementi bulunduğuna, YPS tarafından savaşçı örgüt üyesi olarak sahiplenilmesine, terör örgütü üyesi olarak faaliyetlerde bulunduğuna ve güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiğine dair ifade veren tanıkların beyanlarına ve soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller C.M.nin terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlarda güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada, güvenlik güçlerinin emrin yerine getirilmesi sırasında kendilerine, diğer güvenlik güçlerine ve sivil halka örgüt mensuplarınca yöneltilen, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız saldırıları o andaki hâl ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetmek, bir başka ifade ile meşru müdafaa koşulları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterli niteliktedir. Ayrıca başvurucular, bu verilerin aksine, bu delillerin veya tespitlerin yanlış olduğu yönünde emare teşkil edecek soyut beyan dışında herhangi bir bilgi/belge sunmamıştır. Başvurucular üç dosya numarası ve duruşma tarihi belirterek üç gizli tanığın beyanlarından döndüğünü iddia etmişlerdir ancak ilgili beyanları sunmamışlardır. Yine de yukarıda anılan delillerle birlikte diğer iki tanığın ifadeleri dikkate alınarak da aynı sonuca varılacağı değerlendirilmiştir.
26. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında C.M.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa'nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
27. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında,terör eylemlerinin sona erdirilmesi için yapılan operasyonlar kapsamında yaşam hakkına yönelik gerçekleşen müdahalelerin silahlı bir ayaklanma kapsamında ağır silahlar kullanılarak gerçekleştirilen kesintisiz ve öngörülemez nitelikteki ölümcül terör saldırılarına karşı silahlı ayaklanmayı bastırmak, güvenlik güçleri ve diğer kişilerin yaşamları bakımından ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için yapılan zorunlu ve orantılı bir müdahale olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 343-368). Bu noktada başvurucuların yakını C.M.nin de soruşturma dosyasında mevcut olan ve aksine herhangi bir veri, delil ya da emare sunulmamış deliller uyarınca Gazal Kolanç ve diğerleri kararında belirtilip detaylandırılan operasyonlar kapsamında güvenlik kuvvetleriyle yaşadığı silahlı çatışma esnasında güç kullanımına bağlı olarak hayatını kaybettiğinin kabulü gerektiğini, dolayısıyla operasyonlar için anılan kararda yapılan nitelendirmenin bu başvuru için de geçerli olduğunu yeniden hatırlatmak gerekir. Sonuç olarak sağ el avuç içi ve yanak svaplarında antimon elementi bulunan, YPS tarafından savaşçı örgüt üyesi olarak sahiplenilen, hakkında terör örgütü üyesi olarak faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin beyanlar tespit edilen C.M.nin meşru müdafaa ve silahlı ayaklanmanın bastırılması kapsamında zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği ve yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
28. Açıklanan gerekçelerle başvuruda yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2. Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğüne ilişkin olarak yapılan incelemenin ardından hakkın pozitif yükümlülüğü (etkili soruşturma yükümlülüğü) çerçevesinde bir değerlendirme yapılması gerekir.
30. Somut sürece bakıldığında C.M.nin cesedinin bulunmasını takiben Başsavcılık tarafından derhâl soruşturma başlatıldığı, delillerin toplanıp muhafaza altına alındığı, güvenlik birimleri ile gerekli yazışmaların yapıldığı, ölü muayene ve otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Ayrıca olay mahallinde kamuya ya da özel şahsa ait kameralar ile görgü tanığı olmadığı, cesedin yanında duran dört kişi ile ilgili ayrıntılı eşkâl verilmediğinden bu dört şahsın açık adres ve kimlik bilgilerinin tespit edilemediği, C.M.nin annesinin ve babasının ifadesine başvurulduğu ve soruşturmaya etkili katılımlarının sağlandığı görülmüştür.
31. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması özellikle önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Öyle ki söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen arama kararını yerine getirmek ve delil toplamak için olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerin yaralandığı, bu görevlilerin arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldığı, Cizre Adliyesi binasının iki ayrı tarihte roketatarlar ve uzun namlulu silahlar kullanılarak gerçekleştirilen terör saldırılarının hedefi olması nedeniyle görevlilerin Adliye binası dışında çalıştığı tespit edilmiştir. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu, devlet güçlerinin kontrollerinin sınırlı bulunduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatindedir. (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).
32. Esasen ceza soruşturmalarında delil toplama işlemleri jandarma veya polis teşkilatları içindeki adli kolluk birimlerince yerine getirilmek zorunda olduğundan jandarma ve polisin ortak gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları sonucu gerçekleşen ölüm olaylarında adli işlemlerle ilgili kim görevlendirilirse görevlendirilsin bu iki teşkilatla bir şekilde kurumsal bir bağı bulunacaktır. Somut başvuruya konu soruşturmalarda arama kararlarının terörle mücadele operasyonlarına katılmayan adli kolluk birimlerince talep edildiği ve karar gereğinin uzman Olay Yeri İnceleme görevlilerince yerine getirildiği anlaşılmıştır. Olay yeri inceleme ve delil toplama işlemlerinin çatışmalara fiilen katılan Jandarma ve Polis Özel Harekât birimlerinden ayrı bir yapı içindeki bu uzman birimlerce yerine getirilmesi somut olayın koşullarında soruşturmanın bağımsızlığının sağlanması bakımından önemli bir tedbir olarak değerlendirilmiştir. Buna ek olarak adli kolluk görevlileri, daha sonra tutanağa bağladıkları tüm işlemleri video ve fotoğraflarla kaydederek soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet savcılarının incelemesine imkân sağlamıştır. Soruşturmalar için kritik önemdeki ölü muayene ve otopsi işlemleri ise Cumhuriyet savcılarının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Dolayısıyla somut olayda etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tüm tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.
33. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa'nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).
34. C.M.nin ölümüne ilişkin olarak araştırma yapılarak bunun tutanağa bağlandığı, otopsi işleminin gecikmeksizin gerçekleştirildiği, delillerin muhafaza altına alındığı, gereken laboratuvar incelemelerinin elde edilen veriler ölçüsünde yapıldığı, anne ve babanın ifadesine başvurulup muhtemel tanıkların araştırıldığı, C.M. hakkında bilgisi olan tanıkların ve başvurucuların dinlenmesini istedikleri tanığın dinlendiği, başvurucuların soruşturmaya etkin katılımının sağlandığı görülmüştür. Başsavcılık olaya ilişkin görüntü kayıtlarına ulaşmak için girişimde bulunmuş ise de olay yerini kaydeden kamera tespit edilememiştir. Süreç yaklaşık 2 yıl 7 ayda tamamlanmıştır.
35. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu, döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanmasının hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik önemi vardır. Yukarıda aktarılan safahatı içeren soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, tanık beyanlarının alındığı, kimlik teşhisinin yapıldığı ve sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek 2 yıl 7 ay gibi bir sürede tamamlandığı açıktır. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.
36. Sonuç itibarıyla soruşturma makamlarının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun, başka bir ifade ile yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir hususun bulunmadığı, dolayısıyla yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne yönelik bir ihlal olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
38. Gazal Kolanç ve diğerleri ile Mehmet İnan (B. No: 2016/228, 20/12/2022) kararları doğrultusunda, kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, din ve vicdan hürriyetinin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ve etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddiaların KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının negatif (öldürmeme) yükümlülüğünün ve yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 2/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.