Anayasa Mahkemesi Üyesi Selahaddin Menteş’in de katıldığı sempozyumun açış konuşmalarını TBB Başkanı Av. R. Erinç Sağkan, Genel Sekreter ve KVK Hukuku Komisyon Koordinatörü Av. Veli Küçük ve KVK Kurumu Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir yaptı.
Sağkan konuşmasında, Türkiye’de ‘kişisel veriler’ ile ‘savunma hakkı’ arasındaki mevcut gerilime ve ikisi arasında yapılması gereken dengelemenin önemine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Aslında bu; bir kefesinde temel haklardan olan kişisel verilerin, diğer kefesinde ise yine anayasal koruma altında olan savunma hakkının, adil yargılanma hakkının, etkin şekilde hukuki korumadan faydalanma ve silahların eşitliği hakkının bulunduğu bir terazinin dengelenmesi geriliminden ibaret. Şunu biliyoruz; bu tür hakların yarışması söz konusu olduğunda karar verecek mercilerin elindeki dengeleme mekanizması veya ağırlığın hangisinde olacağına ilişkin kıstas, üstün yarar ilkesi ve bir hakkın özüne dokunmama prensibinde yatıyor. Ancak bu kavramlar dönem dönem çok soyut kalabiliyor.
Somut konumuz özelinden konuşacak olursak eğer, Kişisel Verileri Koruma Kurumu bakımından terazinin veri ihlaline karşı kişisel verileri koruma kısmı ağır basabilirken, savunma makamında yer alan bir avukat ve onların meslek örgütleri olan barolar bakımından ise adil yargılanma ilkesi, maddi gerçeğe ulaşma prensibi ve her şeyden önce silahların eşitliği prensibi ağır basması gereken unsur olarak görülebiliyor. Bu kapsamda somut olarak örneklere baktığımızda; bir Cumhuriyet Savcısının tek bir tuşla tüm verilere ulaşabildiği, savunma makamında yer alan avukatın ise nüfus kaydına dahi ulaşamadığı bir yargılamanın herhalde adil bir yargılama olduğundan bahsedemeyiz. Tabii, Cumhuriyet Savcılarının gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamalarında sanığın lehine ve aleyhine olan tüm delilleri toplama yükümlülüğü var. Ancak hepimiz somut yargılamalarda böyle bir gerçekliğin olmadığının çok farkındayız. Zira böyle bir uygulama olsaydı zaten bugün bu kadar yoğun beraat kararıyla sonuçlanan soruşturma dosyalarının kovuşturmaya dönmesi de söz konusu olmazdı. Kaldı ki bir an için savcılıklar tarafından bu uygulamanın yerine getirildiği düşünülse dahi sonuç olarak önünde binlerce dosya olan bir Cumhuriyet Savcısının etkin şekilde delil toplamasının o dosyaya özgü olarak bütün zamanını dosyaya vermiş bir avukat kadar etkin şekilde olabileceğini düşünmek de hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu anlamda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması en önemli unsur ise bu dengeleme çok iyi yapılmalıdır. Bunun da uygulama ile gelişmesi en doğru yöntemdir.
Gelinen noktada avukatların tedirginliğine artık bir son verilmesi gerektiği inancındayım. Bir davaya delil sunarken ya da delil toplarken çok büyük bir tedirginlik içerisindeyiz. Veri ihlali söz konusu ise parasal cezaların çok yüksek olduğu bir gerçek. Öte yandan bu verileri dosyaya ibraz etmezsek, kendi müvekkilimizin haklarının ihlal edildiği bir durum söz konusu olacak; dolayısıyla her durumda mesleki sorumluluğumuzun doğması kuvvetle muhtemel hale geliyor. Bunların mahkemeden talep edilmesi gibi bir gerekçe duyabiliyoruz, ancak bu sefer de ‘o delillerin var olduğu bilgisine nerden ulaştınız?’ denilerek kişisel veri ihlaline dönüşebiliyor. Bu durum bizi çok ayrı bir tartışmaya götürüyor.
Bunun ötesinde yarın duruşmaların aleniyetinin de bir veri ihlali kabul edilip edilmeyeceği tartışması başlıyor. Bunun HMK’daki ve CMK’daki hükümlerle çok ciddi çelişki içerdiği durumlar da söz konusu. Tanığın güvenilirliğini sorgulamak bizlere de tanınan bir yetki olarak ortaya çıkıyor. Haliyle yasal yollardan elde ettiğimiz delillerde dahi bu kaygıyı yaşamamamız gerektiği inancındayız. Bu konu aynı zamanda gördüğümüz kadarıyla uygulamada bazı idarelerin bir bahane olarak kullanmaya başladığı bir mevzuat düzenlemesine dönüşmüş durumda. Bunu engellemek için öncelikle haklarımız konusunda ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında ciddi hukuki bilgi ve birikimle donanımlı olmak zorundayız. Avukatlar haklarını hiçbir zaman kolay elde edemediler, biz birçok hakkımızı hukuki mücadelelerle elde eden bir meslek grubuyuz. Bu anlamdaki yanlış uygulamaların değiştirilebilmesinin de bilgili birikimli, bu anlamda yasal başvuru yollarını da tüketebilecek avukatların mücadelesinden geçtiği inancındayım.”
TBB Genel Sekreteri Küçük de yaptığı konuşmada avukatlık faaliyetinin de yargı faaliyeti gibi delile ulaşmada istisna kapsamına alınmasının tereddüte mahal bırakmayacak şekilde net yasal düzenleme ile belirlenmesi gerektiğini söyledi:
“Her şeyden evvel avukatların yürüttükleri mesleki faaliyet dolayısıyla elde ettikleri bilgiler; gerek müvekkillerinin bilgileri gerekse hukuksal olarak takip ettikleri dosyalarda ve işlemlerdeki konumları itibariyle veri sorumlusu veya işleyeni olarak kabul edilebilecekleri gibi kamusal hizmet ortaya koyması yönüyle de son dönemde bilhassa kamu kurumları nezdinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun gerekçe hatta bahane olarak sürekli önlerine çıkarılmasından dolayı, mesleğin yürütülmesinde çok ciddi zorluklar yaşanır hale gelmiştir.
Yargı faaliyetlerinin Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun istisnası olarak değerlendirildiği 28. Maddede yer aldığı gibi avukatlık faaliyetlerinin de avukatların bilgi, belge ve delile ulaşabilme noktasında istisna kapsamına alınarak ve bu yönünün altı çizilerek mesleki faaliyetlerinde engellerle karşılaşmaması gerektiğini bir kez daha burada paylaşmak istiyorum. Ülkemizde kişisel verilerin korunmasına dair düzenlemeler Avrupa gelişimine göre ne yazık ki çok geç başladı. Anayasal güvence 29 yıl sonra, yasal düzenleme 35 yıl sonra yaşama geçti. Henüz toplumumuz kurumlarımız nezdinde gelişme aşamasında olan bir alandan ve düzenlemeden bahsediyoruz. Kişisel hak ve özgürlükler ile kamusal alanın denge kurması gerektiği, her iki haklar yönüyle de herhangi birisine tam anlamıyla öncelik vermeden ancak her iki hakkın da zarar görmeden bir arada yürüyebildiği kamusal faaliyet boyutunun da bu yönüyle belirli ölçülerde öne çıktığı bir alandan bahsediyoruz. Ve bu alanın uzmanlık gerektiren özel çalışmaya dönüşmesi dolayısıyla da avukatların rolünün, konumunun çok daha önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Elde edilecek verilerin kontrolsüz ve hukuka aykırı paylaşımıyla ilgili endişeleri zaman zaman duyuyoruz ama avukatların bilgiye ve belgeye ulaşma yetkilerinin yanı sıra elde ettiği bilgileri de sır saklama ve özen yükümlülüğü çerçevesinde muhafaza etmesi gerektiği, buna riayet edilmemesi halinde disiplinel sorumluluğunun da olacağı unsurları dikkate alınmalı ve meslektaşlarımızın yaşadığı sorunlar ortadan kaldırılmalıdır. Kişisel Verileri Koruma Kurumu ile yaptığımız iş birliği protokolü sonrası ortak düzenlediğimiz bu sempozyum çok önemli. Emek ve katkı sunan herkese teşekkür ediyor, başarılı ve verimli bir etkinlik olmasını diliyorum.”
KVK Kurumu Başkanı Bilir de, Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun teknik boyutları olan ve kelime kelime değerlendirilmesi gereken bir kanun olduğunu vurgulayarak, bu nedenle bu kanun özelinde TBB ile birlikte bir rehber çalışması yapmayı arzu ettiklerini söyledi.
Açış konuşmalarının ardından KVK Kurulu Üyesi Bayram Arslan başkanlığında düzenlenen 1. Oturumda KVK Kurumu Hukuk İşleri Dairesi Başkanı Tuğba Yiğit “6698 sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında ‘Veri Sorumlusu’ ve ‘Veri İşleyen’ Kavramları ile KVK Kurumu Kararları Kapsamında Avukatların Statüsü” konularında, KVK Kurumu İnceleme Dairesi Başkanı Tuba Kendir Tunalı “Veri Sorumlusu Olarak Avukatların Kanun Kapsamındaki Yükümlülükleri” konusunda, KVK Kurumu Başkanlık Müşaviri Seçil Koyuncu da “Kişisel Verileri Koruma Kanunu Kapsamında İnceleme Süreçleri” konusunda sunumlarını gerçekleştirdiler.
TBB KVK Hukuku Komisyonu Yürütme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Can Aksoy başkanlığındaki 2. Oturumda ise KVK Hukuku Komisyonu Yürütme Kurulu üyeleri Av. Burcu Pul “Avukat Tarafından Yargılama Makamına Sunulabilecek Kişisel Veriler” konusunda, Av. Cem Mağden “Kişisel Verilerin Avukatlar Tarafından Saklanması ve İmhası” konusunda, Av. Gürcan Kayar “Kişisel Verilerin Korunmasında Avukatların Rolü” konusunda, Av. B. Didem Sağın Karaman da “Uyum Projeleri ve Avukatlık” konusunda sunumlarını yaptılar.