Ankara Barosu’nun, Atatürk Kapalı Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılan ve 2 gün sürecek olan 68. Olağan Genel Kurulu’nda gerginlik yaşandı.

Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar (ÖÇAV) üyesi kadın avukatlar, son zamanlarda yoğunlaşan kadına şiddet ve kadın cinayetlerine tepki amacıyla “Jin, jiyan, azadi” ve "İstanbul sözleşmesi yaşatır" pankartı açarak; “Jin, jiyan, azadi”, “Kadın, yaşam, özgürlük”, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganları attı.

Bunun üzerine Türk Milliyetçisi Avukatlar Grubu'ndan olduğu belirtilen avukatlar, "Baroda terörist istemiyoruz" sloganlarıyla karşılık verdi. Karşılıklı atışmalarla gerginliğin artması üzerine, sandalyeler fırlatıldı. Bu sırada bir avukat başından hafif yaralandı.

Olaya tepki gösteren salondaki avukatlar bir süre “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları attı. Gerginliğin sonlandırılması için zaman zaman anonslar yapıldı ancak olayın yatışmaması üzerine toplantıya 20 dakika ara verildi.

Aranın ardından yeniden Genel Kurula devam edildi.

Ankara Baro Başkanı Mustafa Köroğlu, şunları söyledi:

“Ankara Barosu bu sene 100. yaşını kutluyor. 100 yıldır özellikle de hukuksuzluklara karşı, insan haklarını savunmak için, demokrasiyi savunmak için bir mücadele veriyor. O mücadelenin 100. yılında, 2 yıl süreyle meslektaşlarımla görev yaptık. Şimdi ikinci bir perde için ben de adayım. Temel meselenin Türkiye'de yıllardır anayasanın uygulanmaması. Hele son yıllarda artık anayasanın yargı kararlarını dahi mahkemelerin uygulamadığı, iktidarı temsil eden insanların teşvik ettiği bir döneme rastladık. Can Atalay sürecinde bunu gördük. Ankara’da tüm meslektaşlarımızla birlikte 17 km’lik bir yolda, elimizde anayasalarla Yargıtayın kapısına kadar yürüyerek gösterdik. Bu mücadeleyi devam ettireceğiz, sesimizi daha çok çıkartacağız. Meslektaşlarımızın ekonomik sorunları var. Bunların çözümüne yönelik adımlar attık. Hemen burada çok yakında bir avukat yerleşkesi oluşturduk. Yüzlerce, binlerce avukatın gelip çalışabileceği bir alan oluşturduk. O projelerimizi devam ettirmek istiyoruz.

Bir de son zamanlarda toplumda görülen çok ciddi bir şiddet var. Kadına yönelik şiddetin, çocuklara yönelik istismarın giderek arttığı, Diyarbakır’da ‘Narin’ vakasının hala çözülemediği bir hukuksuzluğu yaşıyoruz. Bu konuda da toplumun ve özellikle de iktidarın, İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkmaya karar vermesinin bedelinin hangi noktalara geldiğini göstermek istiyoruz.”

100. Yıl Demokratik Sol Avukatlar (100.Yıl DSA) tarafından aday gösterilen  Bülent Yücetürk de "Toplumun ve avukatların barolardan büyük beklentisi var. Toplumun beklentisi Türkiye’deki adalet talebinden kaynaklanıyor ama avukatların daha büyük talepleri var. Bugün avukatların büyük bir kısmı açlık sınırının altında eziliyor ve istihdam boyutları çok ciddi boyutlara çıkmış" dedi.

"Hukuk fakültelerinin kapasiteleri azaltılmadan bu sorunu çözemezsiniz"

Bülent Yücetürk şöyle konuştu:

"Bugün Türkiye’deki Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'yla iktidar, avukatlık mesleğine giriş için bir sınav getirdi ama bu sınavla aslında çözeceği bir sorun yok. Çünkü Türkiye’de sayıları 120’yi bulan hukuk fakültesi var. Türkiye Barolar Birliği’nin geçen hafta açıklamış olduğu verilere göre, Türkiye’de şu anda 194 bin avukat var. Bunun 60 bini son 3 yılda mesleğe başlamış. Bu tabii korkunç bir rakam. Bu aslında Türkiye’deki avukatlık meselesinin aslında nereden kaynaklandığı, avukatların istihdam sorunlarının, ekonomik sorunlarının nereden kaynaklandığını da bence ortaya koyuyor. Ciddi bir sorun. Hukuk fakülteleri kapatılmadan, kapasiteleri azaltılmadan bu sorunu çözemezsiniz. Aynı zamanda bu ülkede anayasanın uygulanmadığı, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşıldığı aslında hukuksuz bir rejimin işlediğini de görüyoruz. O zaman, Türkiye’de yasaların uygulanmadığı, hukuk devleti ilkesinin olmadığı bir ülkede hukukçu olmanında aslında bir anlamının kalmadığı bir dönemden geçiyoruz. O nedenle, barolara çok büyük bir görev düşüyor. Barolar hem avukatların mesleki sorunlarına sahip çıkması gerekiyor, hem de hukuk devletine, yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına sahip çıkmaları gerekiyor, anayasanın uygulanması konusunda taraf olmaları gerekiyor. Ben ve arkadaşlarım özellikle Ankara Barosu’nun, Türkiye’de başkent barosu olması nedeniyle, çünkü başkent baroları öncü ve lider barolardır, Ankara Barosu’nun bu kimliğiyle Türkiye’de ki bu hukuksuzluğa karşı bir direnç noktası olmasını istiyoruz. Eğer biz kazanırsak, Ankara Barosu’nu, özellikle Türkiye’deki bu hukuksuzluklara karşı bir direnç haline getireceğiz, meslektaşlarımızın sorunlarına sahip çıkacağız ve aynı zamanda toplumun adalet talebine de cevap vereceğiz.”

"Kamu görevi üstlenmiş meslek kuruluşlarının bölünmesine karşıyız"

Türk Milliyetçisi Avukatlar Grubu tarafından aday gösterilen Av. Hakan Erdem de şu görüşleri ifade etti:

"Öncelikle şunu ifade etmek isterim biz milliyetçi avukatlar değil Türk Milliyetçisi Avukatlar Grubuyuz. Adımızı temsil eden Türk Milliyetçiliği ise hiçbir siyasi oluşumun ufkuna sığamayacak kadar yüksek bir değerdir. Dolayısıyla burada Türk Milliyetçiliği ifadesi bizim için bir siyasi aidiyetten ziyade cumhuriyeti kuran değerleri temsil ettiğimizi gösteren bir ifadedir. Grubumuzdaki arkadaşlarımızın hepsi farklı farklı siyasi tercihler olmasına rağmen Cumhuriyet'i kuran değerler üzerinde ittifak etmiş; Atatürk, ulus kimliğimiz Türklük ve laik sosyal hukuk devleti ilkelerinde birleşmiş genç hukukçu avukatlar. Şimdi, her şeyden önce biz kamu görevi üstlenmiş meslek kuruluşlarının bölünmesine karşıyız. Dolayısıyla avukatlık mesleğinin icra edildiği barolarda kamu görevi üstlenmiş meslek grupları olduğu için barolarımızın bölünmesine kesinlikle karşıyız. Verilecek bir mücadelenin mutlaka varlığıyla onur duyduğumuz Ankara Barosun'un çatısı altında olması gerektiğini düşünüyoruz. Biz genç meslektaşlarımızın sorunlarını biliyoruz, ülkemizin genel hukuki meseleleriyle ilgili sorunları biliyoruz. Genç meslektaşlarımızın manipüle edildiğini, cambaza bak gibi, aidatlar üzerinden kendilerine polemik yaratıldığını ancak onların gerçek sorunlarının yılda bir defa yatırılan aidatları değil her ay yatırmaları gereken sosyal güvenlik primleri olduğunu biliyoruz. Belli sayıdan fazla bir yerde bağlı çalışan avukatların avukatlık holdingleri gibi işçi avukat statüsünde emeklerinin sömürüldüğünü, baronun mali kaynaklarının doğru yönetilmediğini, çarçur edildiğini ve her şeyden önemlisi baro seçimlerinin bu geldiğimiz son noktada artık ön seçimlerle belirlenmemesi gerektiğini ve yeni bir anlayışın cumhuriyeti kuran değerler üzerinde Ankara Barosu’na hakim olması gerektiğini düşünüyoruz." 

"Mevcut yönetimin şeffaf olmadığını açıkça söyleyebiliriz"

Avukat Hakları Grubu tarafından aday gösterilen Ebru Dönmez de şunları söyledi:

“Avukat Hakları Grubu Ankara Barosu Başkan Adayı olarak, 2020 yılında kurulan Avukat Hakları Grubu’nun ‘Avukatların avukatıyız’ mottosuyla yola çıktık. Bu süreçte bütün meslektaşlarımızın yanında amasız ve fakatsız 4 yıl boyunca yer aldığımızı öncelikle belirtmek isterim. Yönetime geldiğimizde öncelikle Ankara Baromuzun başkent barosu olduğu bilinciyle, şeffaf bir yönetim anlayışıyla meslektaşlarımıza hizmet etmek istiyoruz. Mevcut yönetimin şeffaf olmadığını açıkça söyleyebiliriz. Geriye dönük iki yıllık süreçte yapmış oldukları işlemlerle ilgili bilgi edinme başvurularında bulunduk. Hiçbirine cevap verilmedi. Bize denildi ki, ‘Bilmediğiniz şeyler var’ Biz o bilmediğimiz şeyleri öğrenmek istiyoruz. Bu noktada Avukat Hakları Grubu olarak şeffaf bir yönetimin Ankara Barosu’nun olmazsa olmazı olduğunu açıkça söyleyebiliriz."