Sevgili okuyucu bu hikaye her ne kadar benim hikayem gibi görünse de aslında biliyorum ki pek çok meslektaşımın hikayesi.

Aslında avukat olduğumda Ankara Barosu ile ilişkim hakkında hiçbir fikrim yoktu. ( Bu arada avukatlığa 2000 yılında başladım ) Yani Ankara Barosu var mı, ne iş yapar, bana bir faydası var mı, diğer meslektaşlar için ne yapar, avukatlık mesleği için ne yapar bilmiyordum. Açıkçası hiç de ilgilenmiyordum.

Ankara Barosu ile ilgili ilk ve tek fikrim 2003 yılında yaşadığım o kötü olaylar silsilesi ile başladı ( Merak edenler için; Nasıl Kapandım… Nasıl Açıldım… Ve ANKARA BAROSU Bir İnsan Hakkı İhlali Hikayesi adlı Hukuki Haber sitesinde yayınlanan yazıma bakabilirler.)

Ve ben 2003 tarihinde yaşadığım o vahim olay sonrasında ANKARA BAROSU’ndan ve şahıslar fark etmeksizin Ankara Barosuna ait tüm kurullardan, bu kurullarda yer alan kişilerden, yönetimde yer alan kişilerden ( 2 üye hariç ), disiplin kurulu üyelerinden, denetim kurulu üyelerinden, delegasyon üyelerinden, arkadaşlarım hariç tüm avukatlardan nefret ettim.

Oysa benim küçük dünyamda nefrete yer yoktur. Her ne olursa olsun, insanlar her ne yaparsa yapsın bunu ben her zaman kafamda yeniden çerçeveler ve olumlu hale getiririm. Ve derim ki; bu insan bu davranışı yapıyor ama neden yapıyor, onun geçtiği yollardan geçmedim ki nereden bileyim, belki iç dünyasında bu davranışı yapmasının haklı sebepleri vardır. Yani velhasıl-ı kelam biraz Polyannacılık yaparım. Ama bu hep böyle gitmez, bir nokta gelir ki derim ki;  yok Neslihan bu insan bunu bilerek yapıyor, kasıtlı yapıyor orada bitir ilişkini ve arkana bakma.

İşte ANKARA BAROSU’nu da bir insanmış gibi düşünürsek; aslında başından beri baronun yaptıklarını ve en çokta yapmadıklarını hiç sevmedim. Ama bu beni zerre kadar ilgilendirmiyordu. Ankara Barosundan bana neydi, benim barom değildi ki. Ankara Barosu ben beni bildim bileli hep bir kısım avukatın barosu olmuştu. Ve bu bir kısım avukat, avukat çoğunluğunun küçük bir kısmıydı.

Baro başkanları bu bir kısım avukat arasından yine kendilerinin belirlediği usulle yani atama yoluyla yapılırdı hep. Ha evet her seçim öncesi bir ön seçim olurdu  ama bu her zaman göstermelik bir seçim olurdu. Başkan yapmak istedikleri adayı öyle bir parlatırlardı ki Sosyal Demokrat arkadaşlar bu ince seçim stratejisini çoğu zaman görmez ve bir kısım  avukat tarafından belirlenen avukatı baro başkanı yaparlardı.

Bu durumu avukatlığımın ilk yıllarında fark ettim ama Ankara Barosu o zaman beni hiç ilgilendirmiyordu.

Ama 2003 yılında ki o olay hem özel hayatımda hem de Ankara Barosuna bakış açımda bir kırılma noktası oldu. Artık ANKARA BAROSUNDAN nefret ediyordum.

Ve Ankara Barosunu daha dikkatli gözlemledim o saatten sonra. Ankara Barosu, başkanı ve yönetim kurulu üyeleri aslında avukat meslektaşları için kıllarını kıpırdatmıyorlardı. Ve dahi avukatlık mesleğinin sorunları umurlarında değildi. Onlar sadece kendi ikballeri için çalışıyorlardı. Özellikle baro başkanları başkanlık makamını CHP’ye geçmek için bir basamak olarak görüyorlardı. Nitekim Baro başkanları incelendiğinde başkanlıktan sonra CHP’de milletvekilliği yapmış pek çok eski baro başkanı görürsünüz. Ayrıca şahit olmuşluğum vardır, sahip oldukları makam nedeniyle haksız rekabet yapıp iş almışlıkları da vardır.

Kısaca Ankara 2 No.lu Barosunu siyaset yapıyorlar, iktidara yakınlar diye şiddetle eleştirip ( ki bu konuda ki eleştirilere ben de katılıyorum ) kendileri aslında Ankara Barosu kuruluş tarihinden bu yana siyasetin hep içindeydiler. ( ben 24 yıllık avukatım, en azından 24 yıldır bu böyle ) Tek farkla; onlar CHP yandaşı ( kendi aralarında da daha radikal sol partilere yaslananlar var elbette ki ), diğerleri de AKP yandaşıydılar.

Daha çok anlatabilirim Ankara Barosu hakkında ama şimdilik bu kadar yeter.

Hayatımda hiçbir siyasi partiyi tam olarak benimseyemedim. Elbette sandığa gittiğimde oy verdiğim bir parti var ( sebeplerini az çok tahmin ediyorsunuz, belki de etmiyorsunuz )

Ve yine hayatımda hiçbir siyasi partide gönüllü olarak çalışmadım ve asla çalışmayı da düşünmem.

Bu Ankara Baro seçimleri içinde böyledir. Ancak 2003 yılında yaşadığım o olaydan sonra tam araştırmadan sırf Sosyal Demokratların (!!!) karşısında yer aldıkları için 2004 seçimlerinde can hıraş Baroda Birlik Grubunda çalıştım. Daha sonra sanırım 2010 yılında disiplin kurulu adayı olarak da yer aldığım bir seçim çalışmasında da yer aldım adı geçen grupta. Ama daha sonrasında fark ettim ki yok bir birlerinden farkları. Ve artık Baro siyasetiyle de ilgilenmeyecektim. Hatta 2012 seçimlerinde yönetim kurulu adaylığım için çok ısrarcı oldular ve ben de nazikçe bu tekliflerini reddettim. Daha sonra da ne onlar beni aradı ne ben de onları aradım. Birkaç kişi hariç… İlhan abi, Hakan abi, sevgili Sumru, Beyza ve çok sevdiğim ama şu saatte (saat sabahın 5’i) yorgunluktan ismini bir türlü aklıma getiremediğim ( çok uğraştım. Ama annen de sana bu çok güzel ve bir o kadar da zor ismi koymasaydı ben ne yapayım ) evet şimdi geldi sevgili Burçe sizlere o güzel arkadaşlığınız ve nezaketiniz için nasıl da müteşekkirim.

Bakmayın siz tüm bu yazdıklarıma, hatta unutun!..

Aslında tüm kalbimle ben Ankara Baro Başkanı olmak istiyorum!.. Ama olamam. Ben rahat bir insanım öyle avukatlık sorunlarıymış, bir meslektaş zorda kalınca yanında olmakmış. Yok yok bunlarla hiiiiç işim olmaz. Ayrıca işlerimde iyi şükür. Oradan gelecek işere de ihtiyacım yok. Siyasete atılma gibi bir niyetimde yok. Eeeee o zaman niye yorayım tatlı kalbimi. Hiç işim olmaz hiiiç.

Bakın ısrar etmeyin. Lütfen ısrar etmeyin. Hiç ısrar etmeyin…

ANKARA BARO BAŞKANI OLMAYACAĞIM!

BENİ GÖZÜNÜZDE BÜYÜTMEYİN.

Avukat Neslihan ( YAVUZ ) KAYHAN