T.C.

Yargıtay

4. Ceza Dairesi

2021/30192 E., 2021/27324 K.

"İçtihat Metni"

KARAR

Tehdit suçundan sanık ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1. cümle, 43/1, 62 ve 52. madddeleri gereğince 1.860,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı suçtan sanık ...'ın ise anılan Kanun'un 106/1-1. cümle, 62 ve 52. madddeleri uyarınca 1.500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi'nin 13/04/2017 tarihli ve 2016/132 esas, 2017/81 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, 15/04/2021 gün ve 2021/42199 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında;

“1-Mahkemesince sanıkların üzerine atılı eylemin 5237 sayılı Kanun'un 106/1-1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi, anılan Kanun'un 106/1-1. cümlesindeki düzenlemenin ise, "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde olması ve Mahkemesince atılı tehdit eylemlerine ilişkin olarak suç konusunun önem ve değeri, failin güttüğü amaç ve saik nazara alınarak anılan Kanun'un 106/1-1. cümlesi gereğince takdiren ve teşdiden hüküm kurulduğunun belirtilmesi karşısında, sanıklar hakkındaki temel cezaların alt sınır olan altı ay hapis cezasından uzaklaşılmak suretiyle teşdiden tayin edilmesi gerektiği ve anılan düzenlemede de (106/1-1. cümle) seçimlik ceza öngörülmediği gözetilmeden, adli para cezasının tercih edildiği belirtilerek temel cezaların doğrudan 90 gün adli para cezası olarak tayin edilmesinde,

2- Somut olayda; sanık ...'a ek savunma hakkı verilmeden, tehdit suçu yönünden iddianamede gösterilmeyen 5237 sayılı Kanun'un 43/1. maddesinin uygulanması suretiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 226/2. maddesine aykırı davranılmasında isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

1 numaralı istem yönünden yapılan değerlendirme;

5237 sayılı TCK'nın 106. maddesinde; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur." hükmü bulunmaktadır.

İnceleme konusu somut olayda; mahkemece sanıkların eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 106/1.1 cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturduğunun kabul edilmesine rağmen; bu suça ilişkin temel cezanın altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olduğu gözetilmeksizin sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 61/1 maddesinde belirtilen suçun işleniş biçimi,suç konusunun önem ve değeri failin güttüğü amaç ve saiki nazara alınarak TCK’nın 106/1.1.cümlesi gereğince takdiren ve teşdiden denilmek suretiyle temel cezanın 90 gün adli para cezası olarak belirlenmesi hukuka aykırıdır.

2 numaralı istem yönünden yapılan değerlendirme:

5271 sayılı CMK’nın “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde;

“1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/06/2012 gün ve 13/125-236 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığın ceza yargılamasındaki en önemli haklarından biri yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması olanaklı değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.

Maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca sanık veya müdafisine ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir.

İnceleme konusu somut olayda; sanık ... hakkında düzenlenen 21/10/2016 tarihli iddianamede TCK'nın 43. maddesine yer verilmemesine karşın, yargılama safhasında bu hususta ek savunma hakkı tanınmadan tehdit suçundan verilen cezada artırım yapılması hukuka aykırıdır.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Kanun yararına bozma istemi doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1-Sanıklar ... ve ... hakkında, tehdit suçundan , Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13/04/2017 tarih 2016/132 esas 2017/81 karar sayılı kararının, (1 numaralı istemle ilgili olarak sanık ... hakkında yeniden yargılama yapılmamak ve sanıklar ... ve ... hakkında aleyhe sonuç doğurmamak üzere) 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi uyarınca, BOZULMASINA,

2- Aynı Kanun maddesinin 4-b fıkrası gereğince, iki nolu bozma nedeni yönünden, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 23/11/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.