Ülkemizin uzay alanında söz hakkı sahibi ve stratejik bir aktör olmasını hedefleyen “Gök Vatan” vizyonunun somut uzantısı olarak karşımıza çıkan AYAP-1 (Ay Araştırma Programı) ve AYAP-2 projeleri, Türkiye’yi Ay’a ulaşabilen 9 ülkeden biri yapmayı hedeflemektedir. AYAP-1 projesinde insansız uzay aracının Ay yüzeyine sert iniş yapması ile Ay’a ilk temasımızın gerçekleştirilmesi, buradan kazanılan teknik tecrübeleri kullanarak AYAP-2 projesinde Ay yüzeyine yumuşak inişle gezici keşif aracının (Rover) indirilmesi planlanmaktadır.[1] Planlanan bu faaliyetlerin; ülkemiz insanına ilham olması bir yana; siyasi, teknik, hukuki ve jeopolitik katkıları ve etkileri olacaktır. İşbu makalemizde gerçekleştirilecek bu misyonların, bu misyonlarda kullanılan uzay araçlarının ve bu araçların Ay yüzeyinde gerçekleştirmiş olduğu eylemlerin hukuki anlam ve etkilerini, uzay hukuku ile alakalı Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde açıklayacağız.
UZAY NEDİR, SINIRI NEREDEN BAŞLAR?
Üzerinde uluslararası konsensusa ulaşılmış bir uzay sınır başlangıcı bulunmamakla birlikte uygulamada çoğunlukla deniz seviyesinden itibaren 100+ km yükseklik uzay ve atmosferin başlangıcı olarak esas alınır. Bu sembolik ve hayali sınırın ismi Kármán Hattı olarak tanımlanır.[2]
UZAY HUKUKU KAPSAMINDA TÜRKİYE’NİN TABİ OLDUĞU MEVZUAT NEDİR?
Henüz Milli Uzay Mevzuatımız yürürlükte olmasa da ülkemiz çeşitli uluslararası uzay anlaşmalarında taraf olarak bulunmaktadır. Bu anlaşmaların yapılmasının üzerinden bir kaç on yıldan fazla süre geçmesine rağmen taraf devletler anlaşma hükümlerine saygı duymakta ve politik farklılıklarını bir tarafa koyarak uzay alanında iş birliği yapmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar şu şekilde sıralanabilir: Dış Uzay Anlaşması(1967), Astronotların Kurtarılması Anlaşması (1968), Sorumluluk Anlaşması (1972), Tescil Anlaşması (1975), Ay Anlaşması (1979).[3] Anayasa’mızın 90. Maddesine göre usulüne uygun yürürlüğe konulmuş uluslararası anlaşmaların kanun hükmünde olduğu kabul edildiğinden ülkemizin uzay alanında gerçekleştirmiş olduğu faaliyetlerin bu anlaşmalara uygun olması gerekmektedir.
AY’IN SAHİBİ KİM?
Uzay hukukunun Anayasası niteliğinde olan ve Türkiye’nin taraf olduğu Dış Uzay Anlaşması’nın ikinci maddesinde Ay ve diğer gök cisimlerinin kullanma ve işgal suretiyle veya diğer her hangi bir suretle millî iktisaba konu olamayacağı belirtilmiş ve Ay ve diğer gök cisimlerinin insanlığın ortak mirası (res communis) statüsünde olduğu vurgulanmıştır.
Bu soruyu tarihsel süreç içerisinde gerçekleştirilen Ay faaliyetleri çerçevesinde değerlendirmek cevabı somutlaştırmak açısından yararlı olacaktır. Soğuk Savaş döneminden kalan ve kutuplar arasında kızışan uzay yarışını gösteren kesitlerde dikkat çeken ayrıntılardan birisi de tarafların ulusal sembollerini, gerçekleştirdikleri faaliyetlerde öne çıkarmasıdır. Akıllarda kalan en önemli olaylardan biri de Apollo-11 misyonu sonrasında ABD bayrağının Ay yüzeyine dikilmesidir. Her ne kadar bir ülkenin bayrağı yeryüzünde egemenlik göstergelerinden biri olsa da bu simgenin Ay’a ilk ulaşan ülke olan ABD tarafından Ay yüzeyine dikilmesi, Ay’ın artık ABD hakimiyetine girdiğini göstermemektedir. Apollo-11 misyonu kapsamında gerçekleştirilen bu eylemin temel saiki, ulusal gururu yaşamak ve Sovyetlerle yapılan uzay yarışının kazanıldığını göstermektir. Nitekim ulaşılan bu netice sonrası dönemin ABD başkanı olan Richard NİXON tarafından yayınlanan kararnamede Ay veya diğer gök gezegenlere dikilen ABD bayrağının bir ulusal gurur ifadesi olduğunu ve bunun egemenlik ifadesi olmadığını belirterek Dış Uzay Anlaşması’na uygun hareket edilmiştir.[4]
Hem uluslararası uzay mevzuatı hem de uluslararası örfi hukuk uygulamalarından anlaşılacağı üzere Türkiye’nin Ay yüzeyini işgal etmesi ve ay yüzeyinde faaliyetlerde bulunması, ilgili bölgede Türk hakimiyeti sonucunu doğurmayacağı gibi, bir başka ülke tarafından da Ay üzerindeki hakimiyet alanının ihlal edildiği iddiasında bulunulamayacaktır.
AY HERKESİN ULAŞIMINA AÇIK MI?
Dış Uzay Anlaşması’nın birinci maddesinde “Ay ve diğer gök cisimleri dahil, uzay hiçbir ayırt edici muameleye tabi tutulmaksızın, eşitlik esasına ve Devletler hukukuna uygun olarak, bütün Devletlerin keşif ve kullanmasına açık olup, gök cisimlerinin bütün bölgelerine serbestçe girilebilir.” İfadeleri kullanılmış ancak bu kullanma özgürlüğünün sınırlarını da belirtmiştir. İlgili anlaşmanın devam eden 4. Maddesinde anlaşmaya taraf devletlerin Ay ve diğer gök cisimlerini münhasıran barışçıl amaçlarla kullanması öngörülmüş olup gerçekleştirilen faaliyetlerin bütün ülkelerin hayır ve menfaatine uygun olması amaçlanmıştır. Buradan çıkarılacak sonuç ise barışçıl saiklerle hareket edilmek koşuluyla Ay ve diğer gök cisimleri üzerinde devletler ve ilgili devletin sorumluluğu dahilinde gerçek veya tüzel kişiler uzay alanında faaliyette bulunabilecektir.
AY YÜZEYİNDE BULUNACAK TÜRK VARLIKLARININ HUKUKİ DURUMU
Her ne kadar Ay veya diğer gök cisimleri üzerinde mevcudiyet gösteren Türk varlıklarının, işgal ettikleri bölgeyi Türk egemenliğine soktuğu kabul edilmese de bu durum ilgili Türk varlıkları üzerinde sahip olunan egemenlik yetkisine bir halel getirmeyecektir. Dış Uzay Anlaşması’nda ilgili uzay varlığının kaydedilmesi koşuluyla bu uzay varlığı üzerindeki mülkiyet hakkının korunması için özel bir hüküm konulmuştur.[5] Buna göre Uzaya fırlatılan bir cisim anlaşmaya taraf bir Devlet hanesine kaydedilmişse, bu devlet söz konusu cisim ve bu cismin personeli üzerindeki yargı hakkı ve denetlemesini, bu cisim uzayda veya bir gök cisminde bulunduğu sırada da muhafaza edecektir. Bu düzenlemeden uzaya gönderilen Türk varlıkları(uzay aracı, roket, uzay istasyonu vb) üzerinde işlenen fiillerle ilgili olarak yargılama hakkı Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğu anlaşılacaktır.
Bu hususla ilgili uygulamada verilecek en güzel örneklerden birisi uzay alanında uluslararası iş birliğine hizmet eden Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (ISS) işletilmesi olacaktır. Halihazırda Uluslararası Uzay İstasyonu 5 farklı devletin (ABD, Rusya, Kanada, Avrupa (ESA), Japonya) anlaşması ve ortak katkılarıyla faaliyet göstermektedir. Bu devletlerin yapmış olduğu modüllerin birleşiminden oluşan Uluslararası Uzay İstasyonu’nda her devlet, kendi modülü üzerinde hakimiyetini ve yargılama yetkisini korumaya devam etmiştir.[6] Görüleceği üzere tek parça mevcudiyet oluşturan bir uzay aracının (ISS) kısımlarında uygulanacak hukuk kuralları değişkenlik gösterebilecek, belirli kısımlarında uygulanan hukuk diğer kısımlarında geçersiz olabilecektir. Buradan ülkelerin uzay varlıkları üzerinde sahip oldukları egemenlik yetkisinin yarı bölgesel yargılama yetkisi (quasi-terrotorial jurisdiction) olduğu ve ülkelerin bu hususta taviz vermek istemediği görülecektir.
Diğer yandan uluslararası sözleşmelerde uzayda bulunan Türk varlıkları üzerinde Türk hakimiyeti ve yargılama yetkisinin kabul edildiği söylenebilse de ulusal mevzuatımızda henüz bu varlıklara ve ülkemizin gerçekleştireceği uzay faaliyetlerine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Proaktif bir bakış açısıyla bu alanda mevzuat çalışmalarının yapılması, kanunilik ve hukuki öngörülebilirlik sağlayacaktır. Dahası bu mevzuat çalışmaları özel sektörün ve insanımızın dikkatini uzay alanına çekecek, ihtiyacımız olan insan kaynaklarının ve maddi kaynakların yetiştirilmesi hususunda toplumumuza katkı sağlayacaktır.
YASİR ONUR TOPAL
--------------
[1] TUA-Milli Uzay Programı Strateji Belgesi(2022)-3.1
[2] FAI(Uluslararası Havacılık Federasyonu)-100 km Altitude Boundary for Astronautics(2004)
[3] TC DIŞ İŞLERİ BAKANLIĞI- https://www.mfa.gov.tr/uzay.tr.mfa
[4] National Aeronautics and space administration Authorization Act, 1970, Public Law 91-119, 83 Stat 196 (18 November 1969)
[5] OUTER SPACE TREATY ARTİCLE 8
[6] IGA(ULUSLARARASI UZAY İSTASYONU HÜKÜMETLER ARASI ANLAŞMASI)-1998