Anayasamızın 141.maddesi’nin 3.fıkrası:”Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” şeklindedir.

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 34.maddesi: “ Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır.” şeklindedir. Benzer şekilde aynı kanunun 101.maddesi de tutuklama kararlarında gerekçe gösterilmesini zorunlu kılmıştır. Yine kanunun 221.maddesi’nin 1.fıkrasının g bendi “İstemler, reddi halinde gerekçesi…” demek suretiyle duruşma tutanağında reddedilen taleplerin de gerekçelendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca takdiri indirimi düzenleyen TCK’nın 62.maddesi’nin son fıkrası da “Takdiri indirim nedenleri kararda gerekçeleriyle gösterilir.” şeklindedir.

Kararların gerekçeli olması hukuki güvenlik ilkesinin, hukuki öngörülebilirliğin yani Anayasamızın 2.maddesinin de doğrudan bir parçasıdır.

Bunların yanında CMK’nın 217.maddesi “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir” şeklinde ve aynı kanunun 230.maddesi’nin “Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir…a-) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler. …. b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi, … d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.” şeklinde olduğuna göre gerekçeli karar hakkı aynı zamanda çelişmeli yargılama ya da silahların eşitliği ilkesi kavramlarının da birer parçasıdır.

CMK’nın 289.maddesi “Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi” durumunu kesin hukuka aykırılık hali olarak değerlendirmiştir. Dolayısıyla gerekçeli karar hakkının ihlali ayrıca bir temyiz sebebidir. Aşağıda bu konuya ilişkin Yargıtay, AYM ve AIHM kararları incelenecektir.

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay uygulamalarına göre gerekçenin kapsamı çok geniş tutulmuştur. Yargıtay temel ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılması, seçenek yaptırımların değerlendirilmesi ve somutlaştırmanın yapılmasını da gerekçeli karar hakkı kapsamında ele almaktadır. Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 13.02.2020 tarihli, 2016/1414 E., 2020/101 K. sayılı kararı gerekçeli karar hakkını tanımlamanın yanında “Özel Dairenin bozma ilâmı üzerine Yerel Mahkemece bozmaya uyma kararı verildiği, ancak Yerel Mahkemenin 05.12.2014 tarihli ikinci kararının hüküm ve gerekçe kısmında ceza adaleti ve hakkaniyet gereği temel ceza belirlenirken alt sınırdan ayrıldığının belirtilmesine rağmen yine temel cezanın tayininde dikkate alınması gereken TCK'nın 61. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun işleniş biçimi, yer ve zamanına ilişkin bentlerin somut olayda hangi sebeple alt sınırdan uzaklaşılmasını gerekli kıldığının belirtilmediği, TCK'nın 109. maddesinin üçüncü fıkrasındaki (b) ve (f) bentlerinin ve 61. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin tekrarıyla iktifa edildiği, Yerel Mahkemenin TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel cezayı iki yıl altı ay hapis cezası olarak belirlemesinin TCK'nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "orantılılık" ilkesine ve dosya kapsamına uygun olmadığı, Yerel Mahkemenin bozmaya uyma kararından sonra verdiği ikinci kararında sanıklar hakkında temel cezayı tayin ederken belirtmiş olduğu sebeplerin kanun maddesindeki ifadelerin aynen tekrarından ibaret olduğu, somutlaştırma yapılmadığı” demek suretiyle gerekçe zorunluluğunun kapsamının ceza tayininde kullanılan takdir hakkını da içerdiğini göstermektedir.

Yargıtay ayrıca takdiri indirim sebeplerinin uygulanmasında da gerekçelendirme zorunluluğunu öngörmüştür, Örneğin; Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 08.03.2023 Tarihli 2023/168 E. - 2023/1091 K. Sayılı ilamında “Sanık müdafiinin 19.07.2006 hakim havale tarihli dilekçesinde, sanık hakkında TCK'nın 62.maddesinin uygulanmasını talep ettiği halde, TCK'nın 62.maddesine ilişkin sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurularak değerlenme yapılması gerekirken, sanık hakkında TCK'nın 62.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması hukuka aykırı görülmüştür.” denilmektedir.   

Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 27.09.2018 tarihli ve 2015/4-1163 Esas-2018/382 Karar sayılı ilamı hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanakların gerekçede gösterilmesi gerektiğini öngörmektedir.

Yargıtay ayrıca delillerin neden reddedildiğinin, hangi delile ne kadar itibar edildiğinin, sanık savunmalarının tartışılmasının gerekçe hükmünde gösterilmesini zorunlu görmektedir. Örneğin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.2.2019 Tarih ve  2017/230 E. - 2019/129 K sayılı ilamında “...Yukarıda sayılan deliller, daha önceki kararımızdaki gerekçe ve nedenler yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamındaki delillerin birlikte değerlendirilmesiyle hüküm fıkrasında kabul edildiği şekilde suçlamaya konu eylemlerin sabit olduğuna dair kesin sonuç ve vicdani kanaate ulaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiş, gerekçeye dair bazı ayrıntılar nedenleri ile birlikte hüküm fıkrasında gösterildiğinden tekrardan kaçınmak için burada ayrıca belirtilmemiştir.” ibaresinin kullanıldığı, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükmün gerekçesine atıf yapılmasıyla yetinildiğinin anlaşılması karşısında; Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün Anayasa'nın 141, 5271 sayılı CMK'nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca usul ve kanuna uygun gerekçe gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.” ifadeleri geçmektedir. Yine Yargıtay 4. Ceza Dairesi 17.03.2010 Tarihli ve 2008/9581 E. - 2010/4561 K sayılı kararında “bu kanıtlara göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, açıklanan ilkelere uyulmadan, duruşma açmadan önceki karara yollama yapılmak suretiyle Anayasa’nın 141. ve 5271 ... CMK.nun 34 ve 230.maddelerine aykırı davranılması,” denilmek suretiyle gerekçeli karar hakkına atıfta bulunulmuştur.

BİREYSEL BAŞVURU

Gerekçeli Karar Hakkı hem Anayasamızın 141.maddesi hem de İHAS 6.maddesi kapsamında değerlendirildiği için bu hakkın ihlali 6216 Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.maddesi kapsamında ayrıca bireysel başvuru konusu da olabilmektedir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi 2014/4991  Başvuru sayılı kararında “mahkemelerin, başvurucunun önemli bazı iddialarına yanıt vermemiş olması, kişinin iddialarının incelenmesi hakkının yanında, adil yargılanma hakkının önemli gerekliliklerinden biri olan mahkemelerin kararı gerekçelendirme yükümlülüğü ile de ilişkilidir. Zira bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı da kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır.” İfadeleri ile de gerekçeli karar hakkının altını çizmektedir.

Anayasa Mahkemesi 2015/11798 Başvuru Numaralı kararında “Anayasa Mahkemesi, başvurucuya isnat edilen eylemler, başvurucunun araştırılmasını ısrarla talep ettiği konular ve İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet hükmünü kurduğu hususlar dikkate alındığında, başvurucunun taşınmaz satışına ilişkin tanık beyanları ve açığa imzanın kötüye kullanılması ile ilgili taleplerinin kabul edilmemesinin gerekçesinin derece mahkemesi kararlarında açıklanmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.” Şeklinde ifadeler kullanarak gerekçeli karar hakkının ayrıca savunma kapsamında araştırılması istenen delillerin reddi ya da kabulü durumunda da geçerli olduğunu göstermektedir. Yine AYM 2013/3672 Başvuru Numaralı kararında alkollü araç kullanma nedeniyle ehliyetinin geri alınması kararına karşı yapılan itirazda başvurucunun iddiaları hakkında ayrı ve açık bir yanıt verilmediği ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

Yukarıda da sayıldığı gibi gerekçeli karar hakkı IHAS 6.maddesinde düzenlenen Adil Yargılanma Hakkı’nın bir parçası olarak görülmektedir. Zira bu hak, hukuki öngörülebilirlik ilkesinin temininin yanında cezalarda orantılılığın ve iddia ve savunmaların eşit ve tarafsız olarak değerlendirildiğinin denetlenmesini sağlamaktadır.

AIHM etkili başvuru yapılabilmesi için başvurucunun mahkeme kararlarını hangi hukuki temele dayandırıldığını bilmesi gerektiğini savunmaktadır. Aksi takdirde adil yargılanma hakkı zarar görecektir. (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).

Ulusal mevzuatımızdan farklı olarak AIHM devletlerin yargı organlarının takdir hakkını daha geniş tutmaktadır. AIHM’e göre “kanun hükümleri, örf ve adet kuralları, hukuki görüş konusunda Sözleşmeci Devletlerde bulunan farklılıkların göz önünde bulundurulması gereklidir”(Ruiz Torija/İspanya, § 29; Hiro Balani/İspanya, § 27)  Ancak Mahkeme, tarafların karara karşı etkili başvuru yolunu kullanmalarını sağlayacak ölçüde gerekçelendirme yapılmasını öngörmektedir.. (Hirvisaari/Finlandiya, § 30 son cümle).  (bkz: 31 Ağustos 2019  IHAM- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesine İlişkin Rehber)

SONUÇ VE KANAAT

Anayasamızın 141. Ve 36.maddeleri gereği, Ceza Muhakemeleri Kanunumuz’un ise 34. maddesi gereği ceza yargısında mahkemelerin kararlarının gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Ancak bu gerekçelendirmenin hukuki normları tekrarlamak suretiyle değil; delillerin ve hukuki durumun tartışılarak yapılması hem anayasal mevzuatın hem de evrensel insan hakları mevzuatının gereğidir.  Yukarıda açıklandığı üzere gerekçeli karar hakkı ceza hukukumuzda yalnızca derece mahkemelerinin mahkumiyet kararları ile sınırlı tutulmamış ,tutukluluk yahut adli tedbirlere hükmedilmesi, bir delilin araştırılmasının reddi ya da kabulü, seçenek yaptırımlara hükmedilip hükmedilmeyeceğine karar verilmesi gibi en geniş anlamıyla kabul edilmektedir. Ancak ne yazık ki uygulamada gerekçeli kararların içeriğinde tarafların iddia ve savunmalarının tartışılmadığı, gerekçelendirmenin yukarıda açıklanan yüksek mahkeme kararlarının kriterlerine erişemediği görülmektedir. Bu nedenle gerekçeli karar hakkının hukuk uygulayıcıları tarafından bilinmesi ve daha çok irdelenmesinin hukuk dünyası için faydalı olacağı kanaatindeyiz.

 Av. Kadir TANRIVERDİ