KARARLAR

Tanıklık Etme Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesini Sağlamak Amacıyla Uygulanan Disiplin Hapsi Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edilmesi

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 19/3/2024 tarihinde, Yakup Güneş (B. No: 2019/15907) başvurusunda Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Abone Ol

Olaylar

Ceza infaz kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne olduğu iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Ağır ceza mahkemesi başvurucunun hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı 2009-2015 yılları arasında aynı ceza infaz kurumunda görev yapan M.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatmıştır. M.Ş. kolluk ifadesinde bir dershanede öğretmen olarak çalışan H.K.nin yaptığı sohbetlere başvurucunun da katıldığını beyan etmiş, ayrıca fotoğraflarından başvurucu ile Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir. Başvurucunun istinaf başvurusu, bölge adliye mahkemesince esastan reddedilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

Mu.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürüten Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), M.Ş.nin beyan ve teşhisleri doğrultusunda Mu.Ş. ile H.K. yönünden başvurucuyu Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla tanık olarak dinlemek istemiştir. Başvurucu, tanıklık yemini de etmesine rağmen tanık sıfatıyla ifade vermek istemediğini beyan etmiştir. Başsavcılık, tanıklıktan çekinebilecek kişilerden olmamasına rağmen tanıklık yapmadığı gerekçesiyle 3. Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucu hakkında disiplin hapsi kararı vermesini talep etmiştir. Başsavcılığın talebi üzerine 3. Sulh Ceza Hâkimliği SEGBİS aracılığıyla başvurucunun beyanını almıştır. Başvurucu verdiği beyanda Başsavcılıkça düzenlenen tutanağın içeriğini kabul etmediğini ve ifade vermesi hâlinde aleyhine sonuç doğabileceğinden dolayı yasal hakkını kullanarak tanıklıktan çekindiğini söylemiştir. Hâkimlik, tanıklıktan yasal bir sebep olmadan çekindiği gerekçesiyle başvurucunun otuz gün disiplin hapsiyle cezalandırılmasına ve tanıklık etmesi hâlinde derhâl salıverilmesine karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı 4. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir. Başvurucunun bölge adliye mahkemesi kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay tarafından reddedilmiş ve başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.

İddialar

Başvurucu, tanıklık etme yükümlülüğünü yerine getirmesini sağlamak amacıyla disiplin hapsine tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin beşinci fıkrasında “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde ayrıca düzenlenerek susma ve kendini suçlamama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu hak aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden biridir. Gerekçesine bakılacak olursa Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasındaki düzenlemenin amacı insan tabiatına aykırı bir muamelenin yasaklanması, işkenceye kadar varabilecek gayriinsanî muameleye açık kapı bırakılmamasıdır. 

Anılan fıkra, haklarında suç isnadında bulunulabilmesi için henüz suç isnadı altında olmayan kişilerin ve yeni suç isnadında bulunulabilmesi veya var olan isnadın ispatlanması için hâlihazırda suç isnadı altında olan kişilerin de kendilerini suçlayıcı beyanda bulunmaları veya bu yolda delil göstermeleri konusunda zorlanmasını yasaklamaktadır. Dolayısıyla tanık da olsa bir kişi Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, vereceği beyanın hakkında suç isnadında bulunabilmesine yahut var olan isnatlara yeni isnatlar eklenmesine neden olabileceği veya var olan isnatların ispat edilmesinde kullanılabileceği hâllerde beyanda bulunmaya zorlanmamalıdır.

Somut olayda başvurucunun tanık olarak dinlenmek istendiği tarihte mahkûmiyet kararı henüz kesinleşmemiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçelerinden birinin de başvurucunun örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmak ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamak olduğu, başvurucunun yargılama sürecinde isnat edilen suçlamayı kabul etmediği ve başvurucunun tanıklığına başvurulmak istenen olayın başvurucunun da katıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin olduğu gözetildiğinde tanık olarak vereceği beyanın, hakkında devam eden yargılamada başvurucu aleyhinde kullanılabileceği açıktır. Ayrıca söz konusu beyanın başvurucuya yeni bir suç isnadında bulunulmasında kullanılması olasıdır. Zira Türk hukuk sisteminde tanığa bir çeşit yargısal muafiyet tanıyarak, vereceği beyanın hakkında devam eden suç isnadına bağlı yargılamalarda kullanılmasını veya hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasını önleyen hukuki bir düzenleme mevcut değildir.

Bu bakımdan tanığın hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasına veya beraat edebileceği hâlde mahkûmiyet kararının onanmasına sebebiyet verme ile disiplin hapsine maruz kalma arasında seçim yapmaya zorlanması susma ve kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkının gereklilikleriyle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun somut olayda Başsavcılıkta tanık olarak ifade verme yönünde kanuni bir yükümlülük altında olmadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir temelinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. 

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YAKUP GÜNEŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/15907)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 10/7/2024-32598

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Yakup GÜNEŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tanıklık etme yükümlülüğünü yerine getirmesini sağlamak amacıyla kişinin disiplin hapsine tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğin iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, öncesinde Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz ve koruma memuru olarak görev yapan başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu iddiasıyla kamu davası açmıştır.

6. Yargılamayı yürüten İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesince (Ceza Mahkemesi) 21/12/2017 tarihinde, başvurucunun isnat edilen suç nedeniyle neticeten 8 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Ceza Mahkemesince verilen karara göre başvurucu, başka eylemler yanında örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmış ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamıştır. Başvurucu, yargılama sürecinde kendisine isnat edilen suçlamayı kabul etmemiştir.

7. Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tespit edilemeyen bir tarihte, 2009-2015 yılları arasında Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapan M.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma başlatmıştır. M.Ş. bu soruşturma kapsamında alınan 17/5/2018 tarihli kolluk ifadesinde bir dershanede öğretmen olarak çalışan H.K. tarafından yapılan sohbetlere başvurucunun da katıldığını beyan etmiş, ayrıca fotoğraflarından başvurucu ile Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir.

8. Hakkındaki mahkûmiyet kararına karşı başvurucunun yaptığı istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince (Ceza Dairesi) 30/8/2018 tarihinde esastan reddedilmiştir. Ceza Dairesi başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

9. Mu.Ş. hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma yürüten Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 19/3/2019 tarihinde, M.Ş.nin beyan ve teşhisleri doğrultusunda Mu.Ş. ile H.K. yönünden başvurucuyu Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla tanık olarak dinlemek istemiştir. Başsavcılıkça düzenlenen tutanağa göre ifade öncesinde başvurucuya başka hususlar yanında kendisini veya 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan kişileri (Bu kişiler; şüpheli veya sanığın nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi, şüpheli veya sanığın kan hısımlığından ya da kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu,şüpheli ya da sanığın üçüncü derece dâhil kan veya ikinci derece dâhil kayın hısımları, şüpheli veya sanıkla aralarında evlatlık bağı bulunanlardır.) ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebileceği hatırlatılmış ancak tanıklıktan sebepsiz yere çekilmesinin sonuçları bildirilmemiştir. Başvurucu, tanıklık yemini de etmesine rağmen tanık sıfatıyla ifade vermek istemediğini beyan etmiştir.

10. Başsavcılık aynı tarihte, tanıklıktan çekinebilecek kişilerden olmamasına rağmen tanıklık yapmadığı gerekçesiyle sulh ceza hâkimliğinden başvurucu hakkında disiplin hapsi kararı vermesini istemiştir. Bu istemle ilgili yazının ilgili kısmı şöyledir:

 “... [T]anık Yakup Güneş infaz koruma memuru olup [H.K.] ve infaz koruma memuru şüpheli [Mu.Ş.] hakkında tanık olarak beyanı alınmak istendiği, fakat beyan vermediği, şüphelimiz [Mu.Ş.] ve tanık Yakup Güneş’in birlikte aynı dönemde Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak çalıştıkları, Yakup Güneş’in [İstanbul] 34. Ağır Ceza Mahkemesi[nin] ... kararı ile ... 8 Yıl 9 Ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, tanık Yakup Güneş’in 5271 sayılı CMK 45 ve 48 maddesi kapsamında bulunmadığı, buna rağmen tanık Yakup Güneş’in tanıklık yapmadığı... [anlaşılmıştır.]”

11. Başsavcılığın talebi üzerine Şanlıurfa 3. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 22/3/2019 tarihinde SEGBİS aracılığıyla başvurucunun beyanını almıştır. Başvurucu verdiği beyanda Başsavcılıkça düzenlenen tutanağın içeriğini kabul etmediğini ve ifade vermesi hâlinde aleyhine sonuç doğabileceğinden dolayı yasal hakkını kullanarak tanıklıktan çekindiğini söylemiştir. Hâkimlik, tanıklıktan yasal bir sebep olmadan çekindiği gerekçesiyle başvurucunun otuz gün disiplin hapsiyle cezalandırılmasına ve tanıklık etmesi hâlinde derhâl salıverilmesine karar vermiştir.

12. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı 3/4/2019 tarihinde Şanlıurfa 4. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.

13. Başvurucu hakkında verilen disiplin hapsi 2/4/2019-2/5/2019 tarihleri arasında yerine getirilmiş, başvuru 2/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

14. Başvurucunun Ceza Dairesi kararına karşı yaptığı temyiz başvurusunun(kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesince 25/1/2021 tarihinde reddedilmesi üzerine başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

15. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıkların çağrılması” kenar başlıklı 43. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.

...

 (5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.”

16. 5271 sayılı Kanun’un “Çağrıya uymayan tanıklar” kenar başlıklı 44. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeretini bildirmeksizin gelmeyen tanıklar zorla getirilir... Zorla getirme kararı; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim bilgilerinin dosyada bulunması hâlinde bu araçlardan yararlanılmak suretiyle de tanığa bildirilir.”

17. 5271 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında şüpheli veya sanıkla olan yakınlığı nedeniyle tanıklıktan çekinebilecek kişiler sayılmıştır. Aynı Kanun’un 46. maddesinde ise meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecek kişiler ile ilgili düzenlemeye yer verilmiştir.

18. 5271 sayılı Kanun’un “Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme” kenar başlıklı 48. maddesi şöyledir:

 “Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir.”

19. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıklıktan çekinme sebebinin bildirilmesi” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:

 “Mahkeme başkanı veya hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından gerekli görüldüğünde 45, 46 ve 48 inci maddelerde gösterilen hâllerde tanık, tanıklıktan çekinmesinin dayanağını oluşturan olguları bildirir ve bu hususta gerektiğinde kendisine yemin verdirilir.”

20. 5271 sayılı Kanun’un 50. maddesinde hangi tanıkların yeminsiz dinleneceği, 51. maddesinde 45. maddenin (1) numaralı fıkrasına göre tanıklıktan çekinme hakkına sahip olan ancak hakkını kullanmayan kişinin yemin etmekten çekinebileceği, 52. maddesinde tanıkların dinlenilmesi, 53. maddesinde tanığa görevinin öneminin anlatılması ile ilgili hususlar, 54., 55. ve 56. maddelerde sırasıyla tanıklara yemin verdirilmesi, yeminin biçimi ve yeminin yerine getirilmesi, sağır veya dilsizin yemini ile ilgili konular ve 59. maddesinde tanığa söylenecek şeyler ile sorulacak sorular düzenlenmiştir.

21. 5271 sayılı Kanun’un “Tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinme” kenar başlıklı 60. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması halinde, derhâl serbest bırakılır.

 (2) Bu tedbirleri almaya naip hâkim ve istinabe olunan mahkeme ile soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi yetkilidir.

 (3) Davanın görüldüğü sırada bu tedbirler alındıktan ve yukarıdaki süreler suçun türüne göre tümüyle uygulandıktan sonra o dava veya aynı işe ilişkin diğer davada tekrar edilmez.

 (4) Disiplin hapsi kararına itiraz edilebilir.”

22. 5271 sayılı Kanun’un “İtirazın kararın yerine getirilmesinde etkisi” kenar başlıklı 269. maddesi şöyledir:

 “1) İtiraz, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.

 (2) Ancak, kararına itiraz edilen makam veya kararı inceleyecek merci, geri bırakılmasına karar verebilir.”

23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesine göre yalan tanıklık, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyeti gerektiren bir suçtur.

24. 5237 sayılı Kanun’un “Şahsi cezasızlık veya cezanın azaltılmasını gerektiren sebepler” kenar başlıklı 273. maddesi şöyledir:

 “(1) Kişinin;

a) Kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması,

b) Tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması,

Halinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.

 (2) Birinci fıkra hükmü, özel hukuk uyuşmazlıkları kapsamında yapılan yalan tanıklık hallerinde uygulanmaz.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Özgürlük ve Güvenlik Hakkı Yönünden

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

...

b) Kişinin, bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;

...”

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişinin bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uymaması nedeniyle özgürlükten yoksun bırakılması yakalanan ya da tutulması kişinin mahkeme kararına uyma imkânına sahip olmasına rağmen uymadığı varsayımını yansıtmaktadır (Beiere/Letonya, B. No: 30954/05, 29/11/2011, § 49). Bu bakımdan kişiler bilgilendirilmedikleri mahkeme kararlarına uymadıkları için sorumlu tutulamaz(Beiere/Letonya, § 50). Bir kişinin en azından mahkeme kararından usulüne uygun olarak haberdar edildiğinde ve zımnen veya açıkça ona uymayı reddettiğinde emre uyma fırsatına sahip olduğu düşünülebilir (Petukhova/Rusya, B. No: 28796/07, 2/5/2013, § 58). Mahkeme kararının varlığından önce kişinin belirli bir tedbire uymayı veya belirli bir yöntemi izlemeyi reddetmesinin mahkeme emrine riayete ilişkin kararlarda karine niteliğinde herhangi bir değeri yoktur (Petukhova/Rusya, § 59). Kişinin mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen karara uymasıyla birlikte tutmanın dayanağı kalmaz (Velinov/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No: 16880/08, 19/9/2013, § 55). Ulusal makamlar, demokratik bir toplumda mahkeme kararının yerine getirilmesini sağlamanın önemi ile özgürlük ve güvenlik hakkının önemi arasında bir denge kurmalıdır. Bu tür durumlarda kararın amacı, karara uymanın mümkün olup olmadığı ve tutulma süresi gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Orantılılık konusu, olayların bütününde özel bir önem taşımaktadır (Gatt/Malta, B. No: 28221/08, 27/7/2010, § 40).

27. AİHM’in konuyla ilgili içtihadına göre bir kimsenin kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması bağlamında yakalanmasının veya tutulmasının hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde gözetilmesi gereken hususlar şunlardır:

i. İlgili kişinin yerine getirmesi gereken ancak yerine getirmediği, Sözleşme’yle uyumlu, somut ve belirli bir yükümlülük bulunmalı; yakalama veya tutulma cezalandırmaya değil bu yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamaya yönelik olmalı ya da buna doğrudan katkı sağlamalıdır. Dolayısıyla yükümlülük yerine getirilir getirilmez yakalama veya tutmanın dayanağı kalmaz (Vasileva/Danimarka, B. No: 52792/99,25/9/2003, § 36; S., V. ve A./Danimarka [BD], B. No: 35553/12, 36678/12 ve 36711/12, 22/10/2018, §§ 80, 81).

ii. Kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması ifadesinin geniş bir biçimde yorumlanması, hukukun üstünlüğü kavramı ile uyumsuz olan sonuçları beraberine getirir ve kişilerin keyfî olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılması riskini içerir. Bu nedenle örneğin bir vatandaşı kanuna itaat etme genel görevini yerine getirmeye zorlamak amacıyla idari gözaltı uygulamasını haklı göstermez (S., V. ve A./Danimarka, § 83).

iii. Yükümlülüğün içeriği ve böyle bir yükümlülüğün ifası ile yerine getirilmesi için izlenecek usul konusunda iç hukuk dikkate alınmalıdır (Rozhkov/Rusya (2), B. No: 38898/04, 31/1/2017, § 89).

iv. Kanuna göre gerekli olan yükümlülük daha hafif araçlarla yerine getirilmemeli (Khodorkovskiy/Rusya, B. No: 5829/04, 31/5/2011, § 136) ve özgürlükten mahrumiyet başvurulması gereken son çare olmalıdır (Saadi/Birleşik Krallık [BD], B. No:13229/03, 19/1/2008, § 70).

v. Demokratik bir toplumda söz konusu yükümlülüğün derhâl yerine getirilmesini sağlamanın önemi ile özgürlük ve güvenlik hakkının önemi arasında bir denge kurulmalıdır. Dengenin kurulup kurulmadığının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gereken etkenler ilgili mevzuattan doğan yükümlülüğün niteliği, bunun altında yatan konu ve amaç, alıkonulan kişi ve alıkonulmaya yol açan özel koşullar ile alıkonulma süresidir (S., V. ve A./Danimarka, § 82; Bereza/Ukrayna, B. No: 67800/12, 4/3/2021, § 24).

28. Yükümlülükle ilgili hukuki düzenleme bir hâkim veya mahkemeden karar alınması gerekliliğini içeriyor ise bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uyulmaması nedeniyle yakalama veya tutma söz konusudur (Beiere/Letonya, § 48; Trutko/Rusya, B. No: 40979/04, 6/12/2016, § 34).

29. AİHM; Iliya Stefanov/Bulgaristan (B. No: 65755/01, 22/5/2008) başvurusunda tanığın polis karakolunda ifadesi alınmak üzere tutulmasının, Khodorkovskiy/Rusya başvurusunda ise yapılan çağrıya uymayan tanığın soruşturmacı tarafından verilen zorla getirme kararına dayanılarak ifadesi alınmak üzere yakalanarak tutulmasının Sözleşme’ye uygunluğu meselesini Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi kapsamında ve kanunun öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla kanuna uygun olarak yakalanması veya tutulması bağlamında ele almıştır.

2. Susma Hakkı ile Kendini Suçlamama Hakkı (Ayrıcalığı) Yönünden

30. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını güvence altına alan 6. maddesinde özel olarak belirtilmemesine rağmen sessiz kalma hakkı ile kendini suçlamama ayrıcalığı, adil bir usul kavramının merkezinde yer alan ve genel olarak tanınan uluslararası standartlardır. Bu ayrıcalık, şüphelilerin/sanıkların yetkililer tarafından uygunsuz şekilde zorlanmaya karşı korunmalarını sağlayarak adalet yanlışlarından kaçınmaya ve 6. maddenin amaçlarını güvence altına almaya katkıda bulunur (John Murray/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18731/91, 8/2/1996, § 45).Kamu yararına ilişkin kaygılar, Sözleşme’nin 6. maddesi ile güvence altına alınan kendini suçlamama ayrıcalığı da dâhil olmak üzere bir başvurucunun savunma haklarının özünü ortadan kaldıran tedbirleri haklı gösteremez (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, § 93).

31. Kendini suçlamama hakkı, öncelikle suçlanan kişinin sessiz kalma iradesine saygı gösterilmesiyle ilgilidir ve bir ceza davasında iddia makamının sanığın iradesini hiçe sayarak zorlama veya baskı yöntemleriyle elde edilen delillere başvurmaksızın sanık aleyhindeki davayı kanıtlamaya çalışmasını gerektirir (Bykov/Rusya, § 92).

32. Kendini suçlamama ayrıcalığının kendini suçlayıcı bir ifadenin verilmesine karşı değil zorlama veya baskı yoluyla delil elde edilmesine karşı koruma sağladığını kabul etmek önemlidir. Kendini suçlamama ayrıcalığına riayet edilip edilmediğine ilişkin endişelere yol açan şey, zorlamanın varlığıdır. Bu konuda değerlendirme yapılırken delilin elde edilmesinde kullanılan zorlamanın niteliği ve derecesi dikkate alınmalıdır. AİHM, içtihadı aracılığıyla, 6. maddeyi ihlal eden uygunsuz zorlamaya ilişkin endişelere yol açan en az üç tür durum tespit etmiştir: Birincisi bir şüphelinin yaptırım tehdidi altında ifade vermeye zorlandığı ve bunun sonucunda ifade verdiği veya ifade vermeyi reddettiği için yaptırıma maruz kaldığı hâldir. İkincisi gerçek delil veya ifade elde etmek için genellikle Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal eden muamele şeklinde fiziksel veya psikolojik baskı uygulanmasıdır. Üçüncüsü ise yetkililerin sorgulama sırasında elde edemedikleri bilgileri elde etmek için hileye başvurmalarıdır (Ibrahim ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 50541/08, 50571/08, 50573/08, 40351/09, 13/9/2016, § 267).

33. Zorlama altında alınan ve görünüşte suçlayıcı nitelikte olmayan ifadeler, örneğin suçtan arındırıcı ifadeler veya sadece olgusal sorulara ilişkin bilgiler, ceza yargılamalarında soruşturma/kovuşturma dosyasını desteklemek için sözgelimi şüphelinin/sanığın diğer ifadeleriyle ya da yargılama sırasında verdiği ifadelerle çelişmek veya bunlara şüphe düşürmek veya başka bir şekilde güvenilirliğini zayıflatmak için kullanılabilir. Bu nedenle kendini suçlamaya karşı ayrıcalık, doğrudan suçlayıcı ifadelerle sınırlandırılamaz (Ibrahim ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 268). Bununla birlikte söz konusu ayrıcalık, zor kullanmaya ilişkin yetkilerin kullanılması yoluyla şüpheliden/sanıktan elde edilebilen ancak şüphelinin/sanığın iradesinden bağımsız bir varlığa sahip olan, diğerlerinin yanı sıra, bir arama emri uyarınca elde edilen belgeler, nefes, kan ve idrar örnekleri ile DNA testi amacıyla vücut dokusu gibi materyallerin ceza yargılamasında kullanılmasını kapsamamaktadır (Saunders/Birleşik Krallık, B. No: 19187/91, 17/12/1996, § 69).

34. Kendini suçlamama hakkı mutlak değildir. Uygulanan zorlamanın derecesi, kendini suçlamama ayrıcalığının özünü yok ettiği durumlarda 6. madde ile bağdaşmayacaktır ancak her doğrudan zorlama, kendi kendini suçlamama ayrıcalığının özünü yok etmeyecek, dolayısıyla 6. maddenin ihlaline yol açmayacaktır. Bu bağlamda önemli olan, zorlama altında elde edilen delillerin ceza yargılaması sırasında ne şekilde kullanılacağıdır (Ibrahim ve diğerleri/Birleşik Krallık,§ 269).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Anayasa Mahkemesinin 19/3/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucu; maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi, adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının, ayrıca suçta ve cezada kanunilik ilkesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu; Başsavcılığın hukuka aykırı yöntemlerle beyanını almak istediğini, Başsavcılıkça düzenlenen tutanağın gerçeğe aykırı olduğunu, ceza infaz kurumunda tutulmasının da etkisiyle psikolojik durumunu etkileyecek şekilde muamelede bulunulduğunu ve tanıklıktan çekinme hakkının kullandırılmadığını oysa yapacağı tanıklığın yeni suç isnatlarına sebep olabileceğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca yeterli gerekçe gösterilmeden kendisine ceza verildiğini ve bu cezanın henüz kesinleşmeden yerine getirilmeye başlandığını iddia etmiştir.

37. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bir ceza soruşturması için delil elde edilmesi amacıyla bir mahkeme kararının gereği olarak meşru bir amaçla tutulduğu ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun tanıklığına başvurulmak istenen olayla ilgili olarak zaten hükümlü olduğu ve hâlihazırda ceza infaz kurumunda barındırılıyor olması ile hakkında verilen disiplin hapis cezasının uzatılmaması hususlarının yapılacak ölçülülük incelemesinde dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yineleyip Hâkimliğin kendisine kanuni haklarını bildirmediğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

39. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

... [B]ir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

40. Başvurucu, Başsavcılığın hukuka aykırı yöntemlerle beyanını almak istediğine ve ceza infaz kurumunda tutulmasının da etkisiyle psikolojik durumunu etkileyecek şekilde muamelede bulunulduğuna ilişkin iddialarını tanıklıktan çekinme hakkı bulunmasına rağmen tanık olarak ifadesinin alınmasının istenmesi bağlamında dile getirdiği için başvuruda incelenmesi gereken yegane mesele, başvurucunun sebepsiz yere tanıklıktan çekindiği gerekçesiyle disiplin hapsine tabi tutulmasının hukuki olup olmamasıdır. O hâlde başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmelidir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

42. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).

43. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konmuş, ikinci ve üçüncü fıkralarında da şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesinde belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

44. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin tutulmasıdır.

45. Bu iki tutma hâli arasında tutmanın niteliği bakımından fark; mahkeme kararının gereği olarak tutmanın disipline edici bir nitelik de taşıyabilir olmasına karşın kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutmanın böyle bir nitelik taşımaması, bu nedenle tutma hâlinin sadece yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla ve bu yükümlülüğün yerine getirilmesine kadar uygulanabilir olmasıdır (Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021, §§ 44, 45). Dolayısıyla kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutma hâlinin söz konusu olabilmesi için kişinin kanunen yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüğü ifa etmemiş olması gerekir (Muhammed Neşet Girasun, B. No: 2017/22254, 2/6/2020, § 46).

46. Diğer yandan kanunda öngörülen yükümlülüğün kaynağını oluşturan norm, bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerekli kılıyorsa bu durumda kişinin kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutulması değil bir mahkeme kararının gereği olarak tutulması hâli söz konusudur (Kübra Çankaya, B. No: 2021/7876, 13/4/2022, § 37).

47. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması” ibaresi suç isnadı altında olmayan kişilerin de kanunda öngörülen yükümlülüklerin ifasını sağlamak amacıyla yakalanmasına imkân tanımaktadır. Anılan ibarede sözü edilen yakalama kavramı özerk bir anlama sahip olup ceza usul hukukundaki yakalamayı değil kamu makamları tarafından kişinin fiziksel özgürlüğünden yoksun bırakılmasını ifade etmektedir (AYM, E.2020/59, K.2023/53, 22/3/2023, § 116).

48. 5271 sayılı Kanun’da yer alan tanıklıkla ilgili hükümlere göre Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkimlikler ve mahkemeler tarafından usulüne uygun olarak çağrılan tanıklar; mazeretleri yoksa çağıran adli makam huzurunda hazır bulunma, yeminsiz dinlenecek ya da yeminden çekinebilecek kişilerden değil ise kanuna uygun şekilde yemin etme ve tanıklıktan çekinme hakları yoksa yahut var olmakla beraber kullanmamışlarsa -5237 sayılı Kanun’un 272. ve 273. maddeleri nazara alındığında- beyanlarına başvurulan hususlarda gerçeğe uygun olarak ifade verip kendilerini veya 5271 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar hariç olmak üzere kendilerine sorulan soruları doğru cevaplama yükümlülüğü altındadır (bkz. §§ 15-21).

49. Tanık olarak beyanda bulunma yükümlülüğünün kaynağını oluşturan normlarda, yükümlülüğün yerine getirilmesi için hâkim veya mahkemeden karar alınması gerektiği ifade edilmemiştir. Bu sebeple bir kimsenin yasal bir sebep olmaksızın Cumhuriyet başsavcılıkları, hâkimlikler ve mahkemeler önünde tanıklıktan veya yeminden çekindiği gerekçesiyle yemininin veya tanıklığının sağlanması için hürriyetinden yoksun bırakılmasının hukukiliği, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak” tutma kapsamında ele alınmalıdır.

50. Somut olayda başvurucu, kanunen yerine getirilmesi gereken bir yükümlülük olan tanıklıktan yasal bir neden olmadan çekindiği gerekçesiyle ve tanıklığının sağlanması amacıyla2/4/2019-2/5/2019 tarihleri arasında ceza infaz kurumunda tutulmuştur (bkz. §§ 11, 13). Dolayısıyla somut olayda bir süre ceza infaz kurumunda tutulan başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

51. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

52. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları sağlamadığı müddetçe Anayasa’nın 19. maddesini ihlal edecektir.

53. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

54. Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa’nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi şeklindeki genel kural ve “kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak” ibaresi birlikte değerlendirildiğinde hem yükümlülüğün hem de bu yükümlülüğe uymamanın sonucu olarak gerçekleşen tutma hâlinin kanunla düzenlenmesi gerekir. Buradaki kanun şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir (Muhammed Neşet Girasun, § 45).

55. Bunun yanında kanunda öngörülen yükümlülük somut ve belirli olmalı, genel mahiyette olmamalıdır. Bu hüküm kapsamındaki tutma hâlinin söz konusu olabilmesi için kişinin kanunen yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüğü ifa etmemiş olması gerekir (Muhammed Neşet Girasun, § 46). Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının demokratik toplumlarda taşıdığı önem ve bu hakkın keyfî hürriyetinden yoksun bırakmaları önleme amacı dikkate alındığında kanuna dayalı uygulamanın öngörülebilir olması ve kanunun keyfîliğe karşı kişilere yeterli güvenceler sağlaması gerekir (kısmen benzer değerlendirme içeren karar için bkz. Mustafa Karaca, § 46).

56. Buna göre kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin tutulmasına ilişkin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur.

57. Başvurucu, tanıklığının hakkında yeni suç isnatlarına sebep olabileceği için beyanda bulunmadığını ileri sürmüştür. Bu sebeple öncelikle başvurucunun Başsavcılıkta tanık olarak beyanda bulunma yönünde kanuni bir yükümlülük altında bulunup bulunmadığı, susma ve kendini suçlamama hakkı da gözönünde tutularak tespit edilmelidir.

58. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin beşinci fıkrasında “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde ayrıca düzenlenerek susma ve kendini suçlamama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu hak aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvencelerinden biridir (AYM, E.2022/75, K.2022/128, 26/10/2022, § 14). Gerekçesine bakılacak olursa Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasındaki düzenlemenin amacı insan tabiatına aykırı bir muamelenin yasaklanması, işkenceye kadar varabilecek gayriinsanî muameleye açık kapı bırakılmamasıdır.

59. Gerekçesi dikkate alındığında Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrasının suç isnadı altındaki kişilere haklarında yürütülen suç isnadına dayalı yargılamalar yönünden güvence sağladığı konusunda şüphe bulunmamaktadır (suç isnadı kavramının anayasal anlamı için birçok karar arasından bkz. Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, § 36;B.Y.Ç., B. No: 2013/4554, 15/12/2015, § 31). Bununla birlikte anılan fıkrada kendisine zorlama yapılması yasaklanan kişinin yargılamadaki sıfatıyla ilgili bir ifadeye yer verilmemesi ve herhangi bir yargılamadan söz edilmemesi güvencenin sadece suç isnadı altında bulunan kişilerle vebu kişiler hakkında yapılan yargılamalarla sınırlı olmadığını göstermektedir. Bu bakımdan anılan fıkra, haklarında suç isnadında bulunulabilmesi için henüz suç isnadı altında olmayan kişilerin ve yeni suç isnadında bulunulabilmesi veya var olan isnadın ispatlanması için hâlihazırda suç isnadı altında olan kişilerin de kendilerini suçlayıcı beyanda bulunmaları veya bu yolda delil göstermeleri konusunda zorlanmasını yasaklamaktadır. Dolayısıyla tanık da olsa bir kişi Anayasa’nın 38. maddesinin beşinci fıkrası gereğince, vereceği beyanın hakkında suç isnadında bulunabilmesine yahut var olan isnatlara yeni isnatlar eklenmesine neden olabileceği veya var olan isnatların ispat edilmesinde kullanılabileceği hâllerde beyanda bulunmaya zorlanmamalıdır.

60. Somut olayda, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) üye olma suçundan soruşturma yürütülen M.Ş. kollukça alınan ifadesinde bir süre aynı ceza infaz kurumunda birlikte çalıştığı başvurucunun bir dershanede öğretmen olarak çalışan H.K. nın yaptığı sohbetlere katıldığını beyan edip fotoğraflarından başvurucu ile Mu.Ş.yi H.K.nın yaptığı sohbetlere gelen kişiler olarak teşhis etmiştir (bkz. § 7). Bu beyan ve teşhisler doğrultusunda Başsavcılık, H.K. ve Mu.Ş. hakkında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuyu tanık olarak dinlemek istemiş; başvurucu isetanık sıfatıyla ifade vermek istemediğini beyan etmiştir (bkz. § 9). Başsavcılık, hakkında mahkûmiyet kararı verildiği için başvurucunun tanıklıktan çekinemeyeceğini değerlendirerek başvurucu hakkında disiplin hapsi uygulanmasını talep etmiş; Hâkimlik de bu talebi kabul etmiştir (bkz. §§ 10, 11).

61. Ceza Mahkemesince başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş ve başvurucunun bu karara karşı yaptığı istinaf başvurusu Ceza Dairesince esastan reddedilmiş olsa da başvurucunun tanık olarak dinlenmek istendiği tarihte mahkûmiyet kararı henüz kesinleşmemiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçelerinden birinin de başvurucunun örgüt üyelerini dinî sohbet kisvesi altında düzenlenen örgütsel toplantılara çağırmak ve toplantıya katılan örgüt üyelerinden kurban parası vb. adlarla örgüte para toplamak olduğu, başvurucunun yargılama sürecinde isnat edilen suçlamayı kabul etmediği ve başvurucunun tanıklığına başvurulmak istenen olayın kendisinin de katıldığı iddia edilen toplantılara ilişkin olduğu gözetildiğinde tanık olarak vereceği beyanın hakkında devam eden yargılamada aleyhine kullanılabileceği açıktır. Ayrıca söz konusu beyanın başvurucuya yeni bir suç isnadında bulunulmasında kullanılması olasıdır. Zira Türk hukuk sisteminde tanığa bir çeşit yargısal muafiyet tanıyarak, vereceği beyanın hakkında devam eden suç isnadına bağlı yargılamalarda kullanılmasını veya hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasını önleyen hukuki bir düzenleme mevcut değildir.

62. Bu bakımdan tanığın hakkında yeni suç isnatlarında bulunulmasına veya beraat edebileceği hâlde mahkûmiyet kararının onanmasına sebebiyet verme ile disiplin hapsine maruz kalma seçenekleri arasında seçim yapmaya zorlanması susma ve kendini suçlayıcı beyanda bulunmama hakkının gereklilikleriyle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun somut olayda Başsavcılıkta tanık olarak ifade verme yönünde kanuni bir yükümlülük altında olmadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin kanunin bir temelinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

63. Kanunilik şartını taşımayan müdahalenin meşru amaç ve ölçülülük ölçütleri açısından ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak disiplin hapsine tabi tutulmasının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

65. Başvurucu, ihlalin tespiti yanında yargılamanın yenilenmesine ve kendisine maddi tazminat olarak 10.000 TL, manevi tazminat olarak 90.000 TL ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

66. Başvuruda, başvurucunun kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak disiplin hapisine tabi tutulmasının hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında verilen disiplin hapsi başvuru tarihinden önce yerine getirilmiştir. Dolayısıyla ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için tazminat ödenmesi dışında yapılması gereken bir husus bulunamamaktadır.

67. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya, talebi dikkate alınarak net 90.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE

D. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için Şanlıurfa 3. Sulh Ceza Hâkimliği (D. İş 2019/1237) ile Şanlıurfa 4. Sulh Ceza Hâkimliğine (D. İş 2019/1787) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.