Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinden biri, “nihai kararda” müdafinin yazdığı dilekçelerde suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle müdafi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurunda bulundu. Ara kararı aynen şöyle:
“7-Sanık müdafinin 10/05/2024 tarihli dilekçesinde yer alan özellikle talep sonucu kısmındaki bir kısım ifadelerine ilişkin (ve daha önceden sunduğu duruşmanın işleyişine ilişkin başlıklı dilekçesinde genel hatlarıyla) TCK 125/3-a maddesinde yer alan suçun oluşma ihtimaline binaen gereğinin takdir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına, ayrıca bu hususta disiplin soruşturması için gereğinin takdir ve ifası amacıyla Ankara Barosu Başkanlığı'na müzekkere yazılmasına,”
Ağır Ceza mahkemesinin dilekçelerde suç teşkil ettiği düşünülen kısımlarını, kıdemli hukukçuların tartışıp değerlendirmesi, mesleğe yeni başlayan hukukçuları da “savunma dokunulmazlığı ve sınırları” konusunda bilgi edinmesi ve ders çıkarması için paylaşma gereği duydum. Önemli olan konu olduğu için dilekle alıntılarındaki özel isimler anonimleştirilmiştir.
I. 10.5.2024 TARİHLİ SAVUNMA DİLEKÇESİNİN İLGİLİ KISIMLARI
1. Onursal Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk'un "Suç Yargılama Süreci Hukuku" kitabının 696'ncı sayfasında belirttiği üzere: Özünde delil vasıtalarıyla ile doğrudan iletişim kurma ilkesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak yüzlerce yıldan beri bütün dünyaca uyulan ama ülkemizde gözardı edilen "yargıladığın oranda yargı oluştur/sonuç çıkar" (Tantum judicatum quantum conclusum) ilkesine ve Ceza Muhakemesi Kanunumuza göre doğrudanlık, kesintisizlik yargıçların değişmezliği ilkesi söz konusudur.
Davanın başladığı günden bu yana akdedilen 9 duruşmada, anılan ilkeye aykırı olarak heyette sabit kalan sadece Mahkeme Başkanıdır. Hemen her duruşmada heyette değişiklik olmuştur. Muhtemelen son duruşmada da heyet, delillerle doğrudan temas etmeyen, sanığın sorgusunda, tanıkların dinlenmesinde ve her bir delilin tartışılmasında hazır bulunmayan üyelerden oluşacaktır. Bu durum yargılamanın yeni baştan yapılmasını gerektiren bir durumdur. Aksine uygulama, yani davaya farklı heyetlerle kaldığı yerden devam edilmesi doğal hakim ilkesinin ihlalidir. Bu aykırılık duruşma zabıtlarının veya dosyanın bu üyeler tarafından duruşma dışında veya duruşmada okunması ile duruşmaların aleniliği ve sözlülüğü ilkesi uyarınca giderilemez. Duruşma oturumlarında hazır bulunmayan üyelerin müzakereye katılması ve oy kullanması hukuken mümkün değildir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 15 Şubat 2024 tarihli toplantısında, 2022/23093 sayılı başvuruyla ilgili olarak, mahkumiyetin dayanağı olan delillerle doğrudan temas eden ile hükmü veren mahkeme heyetinin farklı olması nedeniyle Anayasanın 36'ncı maddesinde ifadesini bulan Adil yargılama hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Orhan Şahin v. Türkiye başvurusunda 12 Mart 2024 tarihli kararıyla kararı veren hâkimlerin tanığı şahsen ve bizzat dinlememiş olmasını adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul ederek "hâkimin değişmezliği" ilkesini vurgulamıştır (Başvuru No: 48309/17)
2. Tecrübelerimiz bizi yanıltmıyorsa bu haklı itirazımızın mahkemece dikkate alınmayacağını muhakeme sürecinde yer almayan üyelerle yargılamaya kaldığı yerden devam edileceğini öngörüyoruz. Bu durumda duruşmalara katılmayan ancak müzakereye katılan üyelerin, kanaatlerini oturumların tamamına katılan mahkeme başkanının etkisinde oluşturmaları kaçınılmazdır. Faruk Erem'in "Bir Ceza Avukatının Anıları" kitabının 12’nci sayfasında yer alan "Emekli Başkan" adlı yaşanmış anekdot buna trajik bir örnektir. Anekdot, ağır ceza mahkemesinde kıdemsiz üyenin mahkeme başkanının daha tecrübeli olduğunu düşünerek kendi kanaatine göre değil, başkanın görüşüne itibar ederek idam yönünde oyunu kullanması nedeniyle idam kararı verilen sanığın masum olduğunun idamın infazından sonra anlaşılması üzerine ömür boyu süren vicdan azabını konu ediniyor. Duruşmanın yenilenmemesi halinde celselerin tamamına katılmayan üyelerin sağlıklı ve hukuka uygun bir kanaat oluşturmaları mümkün olmadığından davadan çekilmelerini ümit ediyoruz.
3. Savunma olarak esas hakkındaki savunmamızdan sonra müzakere ve hüküm aşamasına geçilecektir. Bu aşamada müzakereye hangi hakimlerin katılacağını ve müzakerelerin gizli yapılması nedeniyle usulüne uygun bir müzakere yapılıp yapılmayacağından emin olamıyoruz. Uygulamanın içinden gelen ve adlî hiyerarşinin her aşamasında görev yapmış Prof. Dr. Sami Selçuk'un yukarıda anılan kitabının 701'nci sayfasında uygulamada yapılan müzakerelerin hemen hemen tamamının hukuka aykırı ve yok hükmünde olduğu belirtilmektedir. Keza, CMK'nun 227'nci maddesine göre Müzakerede ancak karara ve hükme katılacak hâkimler bulunur. hâkim ve savcı yardımcıları ile mahkemesinde staj yapmakta olan avukat adaylarının müzakere sırasında hazır bulunmalarına izin verebilir. Yasal düzenleme bu olmakla birlikte, uygulamada sık sık duruşma savcısının da müzakerelere katıldığını görmekteyiz. Hatta, müzakere için tahsis edilmiş "müzakere odası" olmasına karşın, sanık, müdafi ve izleyicilerin duruşmadan çıkarılarak, müzakerelerin savcının katılımıyla zabıt katibi ve mübaşirin huzurunda yapıldığına duruşma salonunda çok sık tanık olmaktayız.
4. Emekli Savcı Ahmet AYVAZ’ın “Bir Savcının Anıları Adaletin Gözyaşları” isimli eserdeki şu anekdot bu konudaki uzun yıllara yaygın gözlemlerimizi desteklemektedir:
Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde fasılasız bir şekilde beş yıl boyunca iddia makamını temsil etme onuruna eriştim. İlk günde son ana kadar mahkeme heyeti ile olan ilişkilerim son derece medeni ve uyumlu oldu. Böyle olmakla beraber hiçbir zaman görüşüme uymayan kararları temyiz etmekten geri kalmadığımı da belirtmek isterim. Bu mahkemedeyken halimden son derece memnundum., kaldı ki burada önemli davalara bakarken belli bir hukuksal birikime ulaşıyor ve içtihadî bilgiler ediniyordum. Kararları dört hukukçunun ortak akıl ve ferasetiyle vermekte olduğumuz için bir kişinin altından kalkmakta zorlanacağı meseleleri heyet halinde rahatlıkla çözüme kavuşturabiliyor, kimin kimden farklı bir bilgisi varsa ortaya döküyor ve bundan hepimiz yararlanıyorduk Bu mahkemede çalıştığım sürece ruhen arındım, dinlendim ve rahatladım.”
Anekdottan anlaşıldığına göre Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının da katılımıyla dört kişiden oluşan bir heyet olarak çalışmıştır. Kitabın 499. Sayfasındaki anekdottan ise, bu çalışma biçiminin bu mahkemeye özgü olmadığını, yazarın İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde çalışırken de savcının heyete dâhil edildiğini, müzakerelere aktif olarak katıldığını anlıyoruz. Hatta DGM’de görülen bir davanın müzakeresinde savcının tahliye talebine mahkeme başkanının müzakere esnasında “Efendim mutlaka cezalandırılması gereken bu insanları nasıl tahliye ederiz, böyle şey olur mu, haydi biz ettik, MİT ve Genelkurmay buna ne der” diye tepki gösterdiğini okuyoruz.
Açıklanan nedenlerle, mahkemenizin bu konudaki uygulamasını bilmemekle birlikte ihtiyaten, esas hakkındaki sözlü savunmamızdan sonra, duruşma salonundan çıkartılmamamızı, esas hakkında mütalaasını sanık aleyhine vermiş olan savcının müzakereye dahil edilmemesini, savcının müzakereye dahil edilmesi halinde savunmayı temsilen bizim de müzakereye katılmamıza izin verilmesini ve müzakerenin bu iş için tahsis edilmiş müzakere odasında icrasını önemle talep ediyoruz.
DURUŞMA SAVCISININ MÜTALAASI HAKKINDA DEĞERLENDİRME
5. Savunma, iddiaya karşı yapılır. Ortada usulüne uygun şekilde açıklanmış bir iddia yoksa savunma hakkı bihakkın kullanılamaz. Delillerin tek tek ve birlikte tartışılmasını ve hukuk nitelemeyi içermeyen bir iddiaya karşı etkin bir savunma yapılamaz.
Dokuzuncu duruşmada tahkikata son verilerek "delillerin tartışılması" aşamasına geçilmiştir. Cumhuriyet Savcısı, bu aşamada Mahkemeye "esas hakkında mütalaa" konulu 14 satır ve 160 kelimeden ibaret bir dilekçe sunmuş, duruşmada bu dilekçe kopyala yapıştır yöntemiyle duruşma tutanağına geçirilmiş ve Cumhuriyet savcısı tarafından sözlü olarak özetlenmiştir. Cumhuriyet Savcısının dokuzuncu celsede verdiği mütalaa aynen şöyledir:
(…)
Cumhuriyet savcısının verdiği mütalaa, delillerin tartışılmasını içermemektedir. Cumhuriyet Savcısı, hangi delile niçin üstünlük tanıdığı, hangi delilin hangi somut olguyu temsil ettiği konusunda ayrıntılı bir gerekçe sunamamıştır. Mütalaada "açık ve gizli tanık beyanları" gibi genel ve soyut bir ibareyle tanık beyanlarına atıf yapmasına karşın, hangi tanığın hangi beyanına dayandığını, bu tanık beyanlarına neden üstünlük tanıdığını ve tanık beyanlarındaki müvekkil aleyhine ve lehine olan hususları açıklamamıştır. Duruşma savcının görüşü delillerin tartışılması niteliğinde olmadığı gibi, esas hakkında mütalaada olması gereken unsurların barındırmamaktadır.
Duruşma savcının esas hakkına mütalaa olarak sunduğu görüş, neye karşı savunma yapacağımıza açıklık getirmediğinden savunma hakkının kısıtlanması mahiyetindedir. Bu nedenle usulüne uygun esas hakkında mütalaa verilmesini temin için yetersiz mütalaa veren savcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını sağlamak üzere dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcısına tevdiine karar verilmesini talep ediyoruz.
TALEP SONUCU
Yukarıda yazılı nedenlerle:
(1) Heyet değişikliği nedeniyle yeniden duruşma hazırlığı yapılarak bir sonraki oturumda yeni teşkil edilecek heyetin katılımıyla duruşmanın yenilenmesi, sanığın sorgusu ve iddia ve savunma tanıkların dinlenmesi, delillerin ortaya konulması dahil, tüm muhakeme işlemlerinin yeni baştan ve tekrar yapılmasına,
(2) Birinci fıkradaki talebimizin kabul edilmemesi halinde usulüne uygun esas hakkında mütalaa verilmesini temin için yetersiz mütalaa veren yardımcı yerine bir başka savcının duruşmaya çıkarılmasını sağlamak üzere dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcısına tevdiine;
(3) İkinci fıkradaki talebimizin reddi halinde ise CMK 201'nci maddesi uyarınca önümüzdeki duruşmada sanığın savunmasını müdafinin sorularına cevap vermesi suretiyle yapabilmesine izin verilmesini ve oturumun teknik araçlarla kayda alınmasına;
II. 19.3.2024 TARİHLİ DURUŞMA USULÜNE İLİŞKİN TALEPLERİ İÇEREN DİLEKÇENİN İLGİLİ KISIMLARI
A. Doğal Hakim İlkesi Yönünden Beyanlar
1. Duruşmanın ilk celsesi 12 Ekim 2021 tarihinde icra edilmiş, bu celsede müvekkilin sorgusu yapılmış ve gizli tanık (…)dinlenmiştir. Bu celsede Mahkeme heyeti, Başkan Ç., Üyeler S. ve M.'den oluşmuştur. Duruşmanın ikinci celsesi ise 4 Ocak 2022 tarihince akdedilmiş ve bu celsede Y. ve Ö. tanık olarak dinlenmiştir. İkinci celsede ise heyet değişikliği olmuş, Mahkeme heyeti Başkan Ç. ve üyeler S. ile Y.’den oluşmuştur.
Bundan sonraki yedi celsede de heyette değişiklikler olmuş, başkan dışında altı farklı hakim üye olarak duruşmalara iştirak etmiştir. 14 Mart 2024 tarihinde akdedilen dokuzuncu celsede Mahkeme Başkanı Ç. ve üyeler Z. heyeti oluşturmuştur. Sanığın sorgusunun yapıldığı ve tanıkların dinlendiği birici ve ikinci celselere son celseye katılan üyeler iştirak etmemişler, delillerle doğrudan temas kurmamışlardır. Dokuz celse boyunca heyette sabit olan sadece Mahkeme başkanıdır. Her celse heyet değişikliği olduğu halde ceza yargılamamızdaki geleneğe uyularak, okunmadığı halde, "heyet değişikliği nedeniyle eski zabıtlar okundu" cümlesi dahi tutanağa yazılmamıştır. 23 Mayıs 2024 tarihinde yapılacak olan son celsede heyetin nasıl teşkil edileceğini de bilmiyoruz.
2. Ceza Muhakemesi Kanunun 188’inci maddesinin birinci fıkrasında "duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması" nın şart olduğu hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre ise: "Bir oturumda bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve oya katılmak üzere yedek üye bulundurulabilir."
Buna göre "duruşma sırasında hakim değişemez. Bu nedenle uzun sürecek duruşmalarda duruşmanın en baştan tekrarlanmasının önüne geçmek amacı ile 'yedek hakim' bulundurulabilmesi öngörülmüştür. Hüküm duruşmada edinilen kanaate göre verileceği için özellikle hükmü verecek hakimin kesintisiz olarak hazır olması ve değişmemesi gerekir. "(1) "Duruşmada bulunan yargıçlardan birinin söz gelimi, sağlığını etkileyen ve görüşmeye katılmasını engelleyen bir durum ortaya çıkmışsa ve yedek yargıç bulundurulmamışsa, elbette görüşme (müzakere) yapılamayacak; yeni yargıçlarla yeniden duruşma yapılması ve görüşmeye bunların katılması zorunlu olacaktır." (2)
Nitekim, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 15 Şubat 2024 tarihli toplantısında, 2022/23093 sayılı başvuruyla ilgili olarak, mahkumiyetin dayanağı olan delillerle doğrudan temas eden ile hükmü veren mahkeme heyetinin farklı olması nedeniyle Anayasanın 36'ncı maddesinde ifadesini bulan Adil yargılama hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
3. Huzurdaki davada akdedilen dokuz oturumun dokuzunda da farklı heyetle duruşma icra edilmiştir. Önümüzdaki oturumda nasıl bir heyet teşkil edileceği de belirsizdir. Bu nedenle müvekkilin adil yargılama hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılama hakkı ihlal edilmiştir.
Tüm duruşmalara iştirak eden mahkeme başkanı dışındaki üye hakimlerin, delillerle doğrudan temas kurmamaları nedeniyle karar için müzakereye katılma hak ve yetkileri bulunmamaktadır. Bu sebeple bir sonraki oturumda yeni teşkil edilecek heyetin katılımıyla duruşmanın yenilenmesi, sanığın sorgusu ve tanıkların dilenmesi, delillerin ortaya konulması dahil, tüm muhakeme işlemlerinin yeni baştan yapılması gerekmektedir.
B. Cumhuriyet Savcısının Esas Hakkın Mütalaası Hakkında beyanlar
4. Esas hakkında mütalaa; delillerin duruşmada ortaya koyulması evresinden sonra, “delillerin tartışılması” aşamasında iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısının ceza davasının esası hakkındaki beyanıdır. Bir başka ifadeyle, uyuşmazlığın nasıl çözülmesi gerektiği konusunda Cumhuriyet savcısının son görüşünü açıklamasına esas hakkında mütalaa denilmektedir. . Esas hakkında mütalaanın hukuki dayanağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.216’da düzenlenen delillerin taraflarca tartışılması hükmüdür. Cumhuriyet savcısının duruşmada sunacağı esas hakkında mütalaada CMK m.206 ve devamı hükümlerine göre ortaya konulan delillerle ilgili ayrıntılı delil tartışması yapılır (Ersan Şen, Esas Hakkında Mütalaa, https://www.hukukihaber.net/esas-hakkinda-mutalaa-ersan-sen).
Ceza Muhakemesi Kanunun "delilleri tartışılması" başlıklı 216'ncı maddesi aynen şöyledir.:
MADDE 216 - (1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
5. Dokuzuncu duruşmada tahkikata son verilerek "delillerin tartışılması" aşamasına geçilmiştir. Cumhuriyet Savcısı, bu aşamada Mahkemeye "esas hakkında mütalaa" konulu 14 satır ve 160 kelimeden ibaret bir dilekçe sunmuş, duruşmada bu dilekçe kopyala yapıştır yöntemiyle duruşma tutanağına geçirilmiş ve Cumhuriyet savcısı tarafından sözlü olarak özetlenmiştir.
6. Cumhuriyet savcısının verdiği mütalaa, delillerin tartışılmasını içermemektedir. Cumhuriyet Savcısı, hangi delile niçin üstünlük tanıdığı, hangi delilin hangi somut olguyu temsil ettiği konusunda ayrıntılı bir gerekçe sunamamıştır. Mütalaada "açık ve gizli tanık beyanları" gibi genel ve soyut bir ibareyle tanık beyanlarına atıf yapmasına karşın, hangi tanığın hangi beyanına dayandığını, bu tanık beyanlarına neden üstünlük tanıdığını ve tanık beyanlarındaki müvekkil lehine olan hususları açıklamamıştır. Bu dava nedeniyle post tramvatik stres bozukluğu yaşayan, zona hastalığına yakalanan ve 14 satırlık mütalaayı duruşmada işiten müvekkil, duruşma sonrası baygınlık geçirmiştir. (…) Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 20 Aralık 2017 tarih ve 2017/2491Esas 2017/5658, K. Sayılı ilamında belirtildiği üzere:
İddia makamının esasa dair görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da bağlantılı olduğunda şüphe yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir. Bu sebeple kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan delillere göre yargılama konusu olan her bir suç açısından esasa dair mütalaasını açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete dair ise mevzuatta yer alan kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hâllerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kolektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir.
7. Cumhuriyet savcısı tarafından sunulan esas hakkında mütalaa, delillerin tartışılmasını gereği gibi içermediğinden usule uygun ve geçerli bir mütalaa değildir. Bu durum, bizim savunma hakkımızın da kısıtlanmasına yol açmaktadır. Bu nedenle usulüne uygun esas hakkında mütalaa verilmesini temin için yetersiz mütalaa veren savcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını sağlamak üzere dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcısına tevdiine karar verilmesini talep ediyoruz.
C. Duruşma Usulüne İlişkin Taleplerimiz
8. Sanığın sorgusundan ve tanıkların dinlenmesinden bu yana 3 yıla yakın zaman geçmiştir. Son heyetteki sorguyu yapan ve tanıkları dinleyen tek hakim mahkeme başkanıdır. Mahkeme başkanının da 3 yıl önce dinlediği, ifade ve beyanlara dayanarak hüküm kurması, duruşmanın kesintisizliği ilkesine ve insan psikolojisine aykırıdır. Son duruşmaya katılan diğer iki üye ise, sorguya katılmamış ve tanıkları dinlememiş, delillerle doğrudan temas kurmamışlardır. Bu nedenle, hüküm için müzakereye katılmaları hukuken mümkün değildir.
9. Eğer yukarıdaki taleplerimiz kabul edilmeyecek olursa, sorguya katılmayan üyelerin asgari bir kanaat edilebilmeleri için savunma için yeterli zaman ve imkan tanınmasını talep ediyoruz. Sanık, psikolojik olarak savunmasını tek başına yapamayacak durumda olması nedeniyle, CMK'nun "Doğrudan soru yöneltme" başlıklı 201’nci maddesi uyarınca müdafii olarak bizim sorduğumuz soruları cevaplamak suretiyle savunma yapacak, bilahare tarafımdan hukuki savunma yapılacaktır. Bu hususta savunmaya gerekli kolaylığın sağlanmasını ve oturumun teknik araçlarla kayda alınmasını talep ediyoruz.
TALEP SONUCU: Yukarıda yazılı nedenlerle Duruşma günü beklenmeksizin CMK 33'üncü maddesi uyarınca cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra:
(1) Yeniden duruşma hazırlığı yapılarak bir sonraki oturumda yeni teşkil edilecek heyetin katılımıyla duruşmanın yenilenmesi, sanığın sorgusu ve iddia ve savunma tanıkların dinlenmesi, delillerin ortaya konulması dahil, tüm muhakeme işlemlerinin yeni baştan ve tekrar yapılmasına,
(2) Birinci fıkradaki talebimizin kabul edilmemesi halinde usulüne uygun esas hakkında mütalaa verilmesini temin için yetersiz mütalaa veren yardımcı yerine bir başka savcının duruşmaya çıkarılmasını sağlamak üzere dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcısına tevdisine
(3) İkinci fıkradaki talebimizin reddi halinde ise CMK 201'nci maddesi uyarınca önümüzdeki duruşmada sanığın savunmasını müdafinin sorularına cevap vermesi suretiyle yapabilmesine izin verilmesini ve oturumun teknik araçlarla kayda alınmasına;
Karar verilmesini saygılarımla talep ederim.