1. Ülkemiz son dönem basına yansıyan haberlerden anlaşıldığı üzere sahipsiz köpek sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Bu çerçevede 20 başıboş köpeğin Ankara’nın Keçiören ilçesinde sabah saatlerinde okula gitmek için evinden çıkan 4’üncü sınıf öğrencisi bir çocuğu parçalayarak ölümüne neden olduğu yönündeki haber, bir anda sahipsiz köpek sorununun tekrar ülke gündemine girmesine yol açmıştır. Köpeklerin itlaf edilmesi başta olmak üzere köpeklerin barınaklara kapatılması ya da başka ülkelere ihraç edilmesi gibi konularda çok farklı görüşlerin ileri sürülmeye başladığı görülmektedir.
Ülkemizde 13 Haziran 1932 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Tamim’e göre sahipsiz köpeklerle mücadele yöntemi belirlenmiş ve söz konusu Tamim’in ilk maddesinde sahipsiz olan bütün köpeklerin itlaf edileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte Tamim’in 2’nci maddesinde sahipli köpeklerle ilgili belirli yükümlülükler getirilmiştir:
“2- Şehir ve kasabalar dahilinde beslenen sahipli köpekler, hiçbir suretle başıboş olarak mahalle aralarında, çarşı ve pazarda dolaştırılmayacaktır. Dolaştırmak isteyenler hayvanının ısırmasına mahal bırakmamak üzere ağız ve burnuna birer maske takmaya mecbur tutulacaklardır. Bu hususun şehir ve kasabalar dahilinde belediyeler tarafından neşir ve ilanı ile şiddetli murakabe edilmesi ve muhalif hareket edenler hakkında belediyece ceza tatbik edilmesi icabeder.
3- Maskesiz görülecek köpeklerin itlaf edileceği de halka tefhim edilecek ve bunu müteakip maskesiz dolaştığı görülen köpekler itlaf edilecektir.
4- Köylerde bulunan sahipli köpekler gündüzleri bir mahalde bağlı olarak bulundurulacak ve ancak geceleri bekçilik işini görebilmeleri için serbest bırakılacaklardır. Bu mecburiyet köy ihtiyar heyeti vasıtasıyla bütün köylülere tamim edilecek ve mecburiyete riayet etmeyenlerin köpekleri itlaf edilecektir.”
2. Kuşkusuz ki 13 Haziran 1932 tarihinden farklı olarak günümüz mevzuatında önemli farklılıklar söz konusudur. Bir defa o dönem Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi mevcut değildi. Oysaki günümüzde Türkiye’nin de onaylayıp uygun gördüğü bu Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi, ev hayvanlarının korunmasına ilişkin önemli hükümleri içermektedir. Ayrıca 13 Haziran 1932 tarihinde 1234 sayılı Hayvan Sağlık Zabıtası Kanunu yürürlükteyken 16.05.1986 tarihinde 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu, 01.07.2004 tarihinde ise, Türkiye’nin Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni onaylaması ve kabul etmesine uygun şekilde 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bununla birlikte 13.06.2010 tarihinde 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır (5996 sayılı Kanun, madde 47/3). Böylece konuya ilişkin olarak hali hazırda Hayvanları Koruma Kanunu ile Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu dikkate alınabilecektir. Bu çerçevede Hayvanları Koruma Kanunu’nda geçen “3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanunu” şeklindeki ifade, “5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” olarak anlaşılmalıdır. Nihayet tüm bu açıklamalardan sonra Hayvanları Koruma Kanunu ile hayvanların yaşamı ve korunması açısından ülkemizde önemli bir ilerlemenin sağlandığı ifade edilebilir. Öyle ki Kanun’un 1’inci maddesinde Kanun’un amacı şu şekilde ortaya konmuştur:
“Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.”
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Kanun’un amacı, Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin bir gereğidir. Nitekim Sözleşme’nin 3’üncü maddesine göre hayvanların refahı için temel kurallar belirlenmiş, bu çerçevede hiç kimsenin bir ev hayvanının, gereksiz acı, sıkıntı veya ızdırap çekmesine sebep olamayacağı, hiç kimsenin bir ev hayvanını terk edemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
3. Yine 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanun’un “İlkeler” başlıklı 4’üncü maddesindeki ilk temel ilkenin, “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.” şeklinde olduğu görülmektedir. Bu ilke, ikinci temel ilke ile desteklenmiştir: “Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.” Hatta bu maddede hayvanların sadece yaşamlarının değil, vücut bütünlüklerinin de özel olarak korunma altına alındığı hususu dikkat çekmektedir. Nitekim maddenin c bendinde şu temel ilkeye yer verilmiştir: “Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.” Anlaşıldığı üzere 5199 sayılı Kanun, hayvanların yaşamlarının ve vücut bütünlüklerinin korunması esasından hareket etmekte ve bunun sahipli ya da sahipsiz hayvan şeklinde herhangi bir ayrım yapılmaksızın uygulanmasını amaçlamaktadır. Bununla birlikte Kanun’un bazı hükümlerinde sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanlara özel olarak işaret edildiği, bu bağlamda hayvanların farklı şekillerde tasnif edildiği belirtilebilir. Bu Kanun hükümlerine göre hayvanlar, evcil hayvan, sahipsiz hayvan, güçten düşmüş hayvan, yabani hayvan, ev hayvanı, kontrollü hayvan, deney hayvanı ve kesim hayvanı olmak üzere sınıflandırılmıştır (madde 3). Bu kapsamda evcil hayvan, İnsan tarafından kültüre alınmış ve eğitilmiş hayvanları (e bendi); sahipsiz hayvan, barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev ve arazisinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil hayvanları ifade etmektedir (f bendi); güçten düşmüş hayvan, bulaşıcı ve salgın hayvan hastalıkları haricinde yaşlanma, sakatlanma, yaralanma ve hastalanma gibi çeşitli nedenlerle fizikî olarak iş yapabilme yeteneğini kaybetmiş binek ve yük hayvanlarını (g bendi); yabani hayvan ise, doğada serbest yaşayan evcilleştirilmemiş ve kültüre alınmamış omurgalı ve omurgasız hayvanları ifade etmektedir.
4. Öncelikle sokaklarda sürü halinde dolaşan köpeklerin bu hayvan türlerinden hangisine girdiği belirlenmelidir. Bu kapsamda Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin “Tanımlar” başlıklı 1’inci maddesine göre ev hayvanı, insan tarafından özellikle evde, özel zevk ve refakat amacıyla muhafaza edilen veya edilmesi tasarlanan her türlü hayvanı ifade etmektedir. Yine bu maddede başıboş hayvan da tanımlanmıştır. Buna göre başıboş hayvan, evi olmayan veya sahibinin veya bakıcısının evinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahibinin ya da bakıcının kontrolü veya doğrudan denetimi altında bulunmayan ev hayvanını ifade etmektedir. Şu halde Avrupa Sözleşmesi’ne göre başıboş hayvan da ev hayvanı olarak kabul edilmiştir. Sözleşme’nin bu tanımları karşısında en başta kediler ve köpekler ister sahipli ister sahipsiz olsun, ev hayvanı olarak addedilebilecektir. Bu kapsamda sokaklarda sürü halinde dolaşan köpekler, ne kadar tehlikeli olursa olsun, yabani hayvan olarak değil, sahipsiz hayvan olarak kabul edilecektir. Esasen Sözleşme’nin bu tanımlarına uygun tanımlamanın 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değil de 13.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda yapıldığını görebiliriz. Nitekim söz konusu Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesine göre kediler ve köpekler, açıkça ev ve süs hayvanları arasında gösterilmiştir:
“Ev ve süs hayvanı: Sahiplerinin ya da sahipleri adına sorumluluğunu almış kişilerin yanında bulunan, üçüncü bir şahsa satışı ya da devredilmesi amaçlanmayan arılar, kabuklu hayvanlar ve kümes hayvanları haricindeki omurgasızlar, amfibik hayvanlar, köpek, kedi, gelincik, süs balıkları, sürüngen, kemirgen, evcil tavşan ve tüm kuşları…”
Bu tanımlamalardan hareketle 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun en azından tanımlama anlamında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu karşısında daha makul ve Sözleşmeye daha uygun olduğu ifade edilebilir. Bu husus bir tarafa bırakıldığında özellikle ifade etmek gerekir ki, sokaktaki sahipsiz köpeklerin hangi yabani hayvan olarak mı yoksa sahipsiz hayvan olarak mı addedileceği, Hayvanları Koruma Kanunu kapsamında bu hayvanlar hakkında alınabilecek tedbirler bakımından önem arz etmektedir.
6. Peki günlerdir kamuoyunu meşgul eden sahipsiz köpeklerin itlaf edilmesinin mümkün olup olmadığı sorusunun cevabı nedir? Bu konuda göz önünde bulundurulması gereken mevzuat hükümleri, “Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nde, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda ve 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu yürürlükten kaldıran 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda yer almaktadır.
# Sözleşme’nin “Sayıların Azaltılması” başlıklı 12’nci maddesinde, Sözleşmeye taraf olan devletlerden birinin, başıboş hayvan sayısının sorun oluşturduğu sonucuna ulaşması halinde gereksiz ağrı, acı ve ızdırap çekmelerine sebep vermeyecek şekilde sayılarını azaltmak için uygun yasal ve/veya idari tedbirleri alacağı belirtilmiştir ki bu hüküm ülkemizin şu sıralar yaşadığı tehlikeli köpek sorunu açısından oldukça önemlidir. Zira bu hükme göre başıboş hayvanların mevcut koşullar itibariyle “insan yaşamı açısından tehlikeli olduğu tespit edildiği takdirde” bu hayvanlar hakkında öldürülmeleri de dahil olmak üzere çeşitli tedbirler alınabilecektir. Bununla birlikte Sözleşme hükümlerine göre bu tedbirler şu iki koşula uygun şekilde gerçekleştirilmelidir: i. Hayvanın yakalanması esnasında hayvana fiziksel ve manevi olarak en az seviyede acı verecek şekilde gerçekleştirilmesi, ii. Yakalanan hayvanların muhafaza edilmesi veya öldürülmesi işlemlerinin bu Sözleşmede belirtilen prensiplere uygun olarak gerçekleştirilmesi. Buna göre toplumda insanların yaşamı açısından tehlikelilik durumları açık hale gelen sahipsiz hayvanların öldürülmeleri, hayvanların gerek toplanması gerekse öldürülmeleri esnasında en az acı ile gerçekleştirilmeleri koşuluyla mümkün kılınmıştır.
# Bu noktada öldürmenin nasıl gerçekleştirilebileceği, Sözleşme’nin “Öldürme” başlıklı 11’inci maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Bu madde hükmünde öldürme işlemini yapabilecek yetkili merci de özel olarak belirtilmiş, ayrıca öldürme yöntemleri kapsamlı bir şekilde belirlenmiştir. Buna göre veteriner hekim veya diğer bir yetkilinin yardımının hızlı bir şekilde temin edilemediği veya ulusal mevzuat kapsamında bir hayvanın acısını ortadan kaldırmaya yönelik acil veya ulusal mevzuatla öngörülen diğer tüm acil durumlar dışında, bir ev hayvanı ancak bir veteriner hekim veya diğer bir yetkili tarafından öldürülebilir. Burada hayvanı öldürme konusunda yetkili kişiler belirlenmiştir. Bunun amacı, öldürme fiilinin mümkün mertebe acısız yapılmasını sağlamaktır. Nitekim madde hükmünün devamında tüm öldürmelerin şartların gerektirdiği asgari düzeyde fiziksel ve manevi acı verecek şekilde gerçekleştirileceği açıkça vurgulanmış, hatta hükmün devamında seçilecek yöntem de özel olarak izah edilmiştir. Şöyle ki; seçilen yöntem, acil durumlar dışında, ani şuur kaybı sonucunda ölümün gerçekleştirilmesi şeklinde olabilir. Bunun dışında öldürme işlemi derin genel anestezi ile başlayacak, bunu kesin ve mutlak ölümü sağlayacak işlem izleyecektir. Ayrıca maddeye göre öldürmeden sorumlu kişi, hayvanın cesedi yok edilmeden önce o hayvanın öldüğünden emin olacaktır (madde 11/1). Tüm bunların yanında yasak öldürme yöntemleri de açıkça düzenlenmiştir. Buna göre boğma veya nefessiz kalmasına neden olacak diğer yöntemler, dozu ve uygulaması kontrol edilemeyen herhangi bir zehirli madde veya ilaç kullanımı, nihayet ani şuur kaybı meydana getirmeden yapılan elektrikle öldürme işlemleri açık ve kesin bir şekilde yasaklanmıştır (madde 11/2).
# Sözleşme’nin bu açık düzenlemelerine karşılık ülkemizde yürürlükte olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile sahipsiz hayvanların öldürülebilme imkanı çok daha sınırlı tutulmuştur. Zira Kanun’un “Sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması” başlıklı 6’nci maddesinde sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmelerinin yasak olduğu açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre sahipsiz hayvanların öldürülmeleri kural olarak yasak olup bu yasak ancak başka bir Kanunda mevcut olan istisna halinde ortadan kalkacaktır. Şu halde sokaklarda insan yaşamı ve sağlığı açısından tehlike ortaya çıkartan sokak köpeklerinin öldürülmeleri, sadece 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlarda geçerli olabilecektir. Bununla birlikte yukarıda ifade ettiğimiz üzere 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile yürürlükten kaldırıldığından yasağı ortadan kaldıran istisnai durumlar açısından 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu hükümleri dikkate alınmalıdır. Şu halde ülkemizde sahipsiz hayvanlar hangi durumlarda öldürülebilir? Her ne kadar 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanun’un 13’üncü maddesinde, “Kanunî istisnalar ile tıbbî ve bilimsel gerekçeler ve gıda amaçlı olmayan, insan ve çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler bulunan acil durumlar dışında yavrulama, gebelik ve süt anneliği dönemlerinde hayvanlar öldürülemez.” hükmüne yer verilmiş olsa da bu hüküm, 5996 sayılı Kanunda yer alan öldürme yasağını ortadan kaldıran istisna bağlamında değerlendirilmelidir.
# Peki 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu, hangi durumlarda sahipsiz hayvanların öldürülmesine müsaade etmektedir? Bir defa bu Kanun’un amacı, gıda ve yem güvenilirliğini, halk sağlığı, bitki ve hayvan sağlığı ile hayvan ıslahı ve refahını, tüketici menfaatleri ile çevrenin korunması da dikkate alınarak korumak ve sağlamak şeklinde ifade edilmiştir (madde 1) ki buradan hareketle hayvan sağlığından ve refahından evvel halk sağlığına öncelik tanındığı yerinde bir şekilde düzenlenmiştir. Bu noktada “Hayvan refahı” başlıklı 9’uncu maddenin ikinci fıkrasında, “Hayvanların kesimi ve hastalık kontrolü amacıyla itlafı, hayvanlarda heyecan, acı ve ıstırap oluşturmadan, uygun araçlar kullanılarak yerine getirilir.” şeklinde bir hükme yer verilmiş, hayvanların itlafından açıkça söz edilmiştir. Ancak hükümde görüleceği üzere hayvanların itlafı, bir amaca bağlı tutulmuştur ki bu amaç, hastalık kontrolüdür. Şu halde Kanuna göre hayvanların itlaf edilmesi, ancak hayvanlar arasında yaygınlaşan hastalığın önlenmesi amacıyla gerçekleştirilebilir. Mevcut düzenleme çerçevesinde sahipsiz hayvanların insan yaşamı ve sağlığı açısından tehlike oluşturması halinde itlaf edilmelerine, öldürülmelerine imkan veren bir durum söz konusu değildir.
# Bu açıklamaların yanında 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 9’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında, öncelikle hayvanlara ötenazi yapmanın yasak olduğu ifade edilmiş, ancak devamında ötenazi yapılabileceği durumlar sıralı olarak sayılmıştır. Buna göre şu hallerde hayvanlara ötenazi yapılabilecektir: i. Hayvanlara acı ve ıstırap çektiren veya iyileşme durumu bulunmayan hastalık durumları, ii. Akut bulaşıcı bir hayvan hastalığının önlenmesi ya da eradikasyonu amacıyla veya insan sağlığı için risk oluşturan durumlar, iii. Davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumlar. Bu madde hükmünde, davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen durumların varlığı halinde hayvanlar hakkında ötenazi uygulamasının yapılabileceği belirtilmiştir. Peki bu hükümden hareketle sokaklarda sürü halinde insan yaşamı ve sağlığı açısından tehlike saçan sahipsiz köpeklerin itlaf edilmesine karar verilebilir mi? Bunun için öncelikle ötenaziden ne anlaşılması gerektiği ortaya konulmalıdır. Ötenazi, genel kabul gören tanıma göre iyileşmesi olanaksız, bedensel veya ruhsal olarak ıstırap verici bir hastalığın sonlandırılması için ölümün sağlanmasıdır. Bu noktada hükümde kullanılan “ötenazi” ifadesi yerinde olmamıştır ve esasen hükmün uygulanması imkanını daraltmaktadır. Bu madde hükmüne dayanılarak tekil haldeki tehlike arz eden, bedensel anlamda acı çeken köpekler hakkında ötenazi uygulaması yapılabilirse de sırf sokaklarda insanların yaşamı ve sağlığı açısından tehlike arz ettiği gerekçesiyle sürü halindeki köpeklerin topluca itlafı yoluna gidilemez. Bu anlamda madde hükmü ya hatalı bir şekilde kaleme alınmış ya da hayvan haklarının Sözleşme kapsamında verilen haklara göre daha fazla olması, Sözleşme’nin ötesinde bir düzenleme yapılması amaçlanmıştır ki iki durumda da ülkemizin hali hazırda yaşadığı sorun karşısında köpeklerin itlaf edilmesi yönünde bir çözümün kabulü, Sözleşme hükümlerine rağmen mümkün görünmemektedir.
# Tüm bu açıklamalardan hareketle hayvan hakları bakımından gerek 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanun’un gerekse 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun’un Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nden daha ileri olduğu belirtilebilir. Kanunlarda insan yaşamının ve sağlığının korunması bağlamında sadece bulaşıcı hastalıklar dikkate alınmış, hayvanların tehlikelilik durumları nedeniyle öldürülmeleri ise muhtemelen kanun koyucunun amacı bu şekilde olmasa da yalnızca ötenazi ile mümkün kılınmıştır. Yani mevcut düzenleme çerçevesinde zaten hasta durumda olan, acı içerisinde olan ve tehlike saçan hayvanlar ötenazi ile öldürülebilir. Bununla birlikte insan yaşamı ve sağlığı açısından tehlikeliliğin ortaya çıktığı acil durumlarda hayvanların mümkün olduğunca acısızı şekilde öldürülmelerine imkan verecek düzenlemeler bağlamında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun hem kendi aralarında hem de Sözleşme ile uyumlu duruma getirilmeleri gerekmektedir. Kanunlardaki ifadeler, kurallar ve istisnalar birbirine karışmış haldedir. Bu noktada Sözleşme’nin çok daha açık olduğu ifade edilebilir. Şayet ülkemizde hayvanlara ilişkin Kanunlar yürürlükte olmasaydı salt Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin hükümleri ile insan yaşamı ve sağlığı açısından tehlike oluşturan köpeklerin itlafı söz konusu olabilirdi. Şu halde Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un şu açıklaması ayrı bir önemi haizdir. Zira bu açıklama çerçevesinde mevzuat hükümleri gözden geçirilebilecektir:
“Yurdun değişik yerlerinde köpeklerin parçaladığı, yaraladığı insanların olmaması lazım. Bunun çözümünü bulan Batılı ülkeler var. Bu çözüme uygun bir düzenlemenin yapılması lazım. Bu konuda bir çalışma söz konusu. Tarım ve Orman Bakanlığının koordinasyonunda yürütülen bir çalışma. Belediyelerin de konuya hassasiyetle yaklaşmaları gerekiyor. İnsanlarımızın sağlığını, vatandaşlarımızın can güvenliğini sağlamamız lazım. Bu anlamda da gerekli tüm tedbirlerin alınması konusunda biz Bakanlık olarak katkı sağlayacağız.”
7. Peki mevcut düzenlemeler çerçevesinde ne yapılabilir? Soruna nasıl çözüm bulunabilir? Bir defa bu hayvanların tamamı hayvan bakımevlerine götürülmelidir. Ne yazık ki Kanun’da hayvan barınaklarından değil, hayvan bakımevlerinden söz edilmiştir. Zira ülkemizde yeterli ölçüde hayvan barınağı bulunmamaktadır. Bu çerçevede ilk olarak hayvan bakımevleri yerine hayvan barınakları kurulmalıdır. Hayvan barınakları, belediyeler tarafından kurulabileceği gibi belirli anlaşmalar çerçevesinde kamu dışındaki özel kişilere de hayvan barınakları kurma ve işletme imkanı verilmelidir. Nitekim Sözleme hükümleri buna uygun durumdadır (madde 8). Bu kapsamda Hayvanları Koruma Kanunu’na göre sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır (madde 6). Bu toplama işlemi yapılırken yakalama işlemi hayvana fiziksel ve manevi olarak en az seviyede acı verecek şekilde gerçekleştirilmelidir (Sözleme, madde 12). Köpekler bölge, sayı ve türüne göre tehlikelilik durumları dikkate alınarak sıralı şekilde bu barınaklara toplanmalı, burada kısırlaştırılmalı, rehabilite edilip tekrar bırakılmalıdır. Hayvanların yetersiz barınaklarda toplu halde acı çekerek ölmek zorunda kalmalarının mümkün mertebe önüne geçilmeye çalışılmalıdır. Buna göre rehabilite edilmesi mümkün olmayan fazla sayıdaki tehlikeli nitelikteki köpeklerin (bu noktada türü önemli) “son çare olarak” uyutulması için ise mutlaka mevzuat hükümlerinde değişiklik yapılmalıdır. Bundan sonrası için ise Almanya’da olduğu gibi köpek sahibi olanların köpeklerini başıboş bırakmalarını ceza yaptırımı altına alan hükümleri de içeren özel bir “Köpek Kanunu” çıkartılmalıdır.
8. Nitekim Almanya’nın birçok eyaletinde Hayvanları Koruma Kanunu dışında ayrıca Köpek Kanunu bulunmaktadır. Örneğin Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nde Köpek Kanunu bulunmaktadır. Bu Kanun’un paragraf 1 hükmüne göre bu kanunun amacı, köpeklerden ve köpeklerin insanlar tarafından uygunsuz şekilde kullanılmasından kaynaklanan tehlikeleri önlemek ve olası tehlikelere karşı önlem almak olarak gösterilmiştir. Kanunun 2’nci paragrafında genel yükümlülüklere yer verilmiştir. Buna göre ilk olarak köpekler, insanların veya hayvanların yaşamı veya sağlığı için risk oluşturmayacak şekilde tutulmalı, yönetilmeli ve denetlenmelidir. İkinci olarak tehlikeden kaçınmak için aşağıda belirtilen şu alanlarda köpekler uygun bir tasma ile tutulmalıdır:
1. Yaya bölgelerinde, ana alışveriş alanlarında ve diğer şehir içi alanlarda, karşılaştırılabilir kamu trafiğine sahip cadde ve meydanlarda,
2. Özel olarak belirlenmiş köpek egzersiz alanları haricinde, çocuk oyun alanları da dahil olmak üzere halkın erişimine açık kapalı parklar, bahçeler ve yeşil alanlarda,
3. Halka açık toplantılarda, geçit törenlerinde, halka açık festivallerde ve insanların bir araya geldiği diğer etkinliklerde,
4. Kamu binalarında, okullarda ve anaokullarında.
Bununla birlikte Kanunun 3’üncü paragrafında, tehlikeli köpeklere yer verilmiş, böylelikle köpek türleri arasında tasnif yapılmıştır. Burada ilk olarak tehlikeli köpeklerin ne olduğu tanımlanmıştır. Tehlikeli köpek, tehlikeli oldukları varsayılan veya münferit vakalarda tehlikeli oldukları tespit edilen köpeklerdir. Peki tehlikeli olduğu varsayılan köpeklerden ne anlaşılmalıdır? Kanuna göre tehlikeli olduğu varsayılan köpekler, Pitt Bull Terrier, American Staffordshire Terrier, Staffordshire Bull Terrier ve Bull Terrier cinsi köpekler ve bunların birbirleriyle ve diğer köpeklerle melezleridir. Melezler, burada belirtilen ırklardan birinin fenotipinin açıkça öne çıktığı köpekler olarak ifade edilmiştir. Bununla birlikte bir şüphe söz konusu olursa köpeğin sahibi, burada belirtilen ırklardan birinin fenotipinin açıkça öne çıktığı türden bir köpeğin mevcut olmadığını ispat etme yükümlülüğü altına alınmıştır.
“İzin” başlıklı 4’üncü paragrafa göre tehlikeli türde köpek besleyen ya da beslemek isteyen kişilerin yetkili makamdan ruhsat alması gerektiği, ruhsatın ise ancak başvuruyu yapıp da belirli şartları sağlayanlara verilebileceği belirtilmiştir. Bu şartlar şu şekilde ifade edilmiştir:
1. On sekiz yaşını tamamlamış olma,
2. Gerekli uzmanlığa (§ 6) ve güvenilirliğe (§ 7) sahip olma,
3. Köpeği güvenli bir şekilde iple tutabilme ve yönlendirebilme durumunda olma (Madde 5 Paragraf 4 Cümle 1),
4. Köpeği eğitmek, yetiştirmek veya barındırmak için kullanılan odaların, tesislerin ve açık alanların kaçmaya karşı korumalı ve davranışa uygun bir barınma sağladığından emin olma,
5. Özel sorumluluk sigortasını yaptırma (§ 5 fıkra 5)
6. Köpeğin sahteciliğe karşı korumalı kimliğini belgeleme (§ 7).
Fıkra 2 hükmüne göre paragraf 3 fıkra 2 veya paragraf 3 fıkra 3 No. 1 ve 2 anlamında tehlikeli bir köpeği bulundurma izni, yalnızca özellikle özel bir menfaat kanıtlanırsa veya köpeğin bulundurulmaya devam edilmesinde kamusal bir menfaat varsa verilir. Tehlikeli köpeği bulundurma, sahibinin tehlike altındaki malvarlığı değerlerini korumak için gerekliyse özel bir menfaatten söz edilebilir. Buna göre özellikle tehlikeli köpek türlerinin neden ayrıca belirlenmiş olduğu daha anlamlı duruma gelmiştir.
Paragrafın 4’üncü fıkrasında ruhsatın sınırlı bir süre için ve koşullara ve gerekliliklere tabi olarak verilebileceği, geri alınmaya tabi olarak verilmesi gerektiği ifade edilmiş, koşulların daha sonraki bir tarihte de eklenebileceği, değiştirilebileceği veya tamamlanabileceği belirtilmiştir. Yine 6’ncı fıkraya göre tehlikeli köpekleri mülk dışına çıkarırken köpeği yönlendiren kişi izin belgesini veya bir kopyasını yanında taşımalı ve talep üzerine yetkili memurlara teslim etmelidir. Paragraf 5 hükmünde yükümlülüklere yer verilmiştir. İlk fıkraya göre tehlikeli köpekler, sahibinin iradesi dışında mülkü terk edemeyecekleri şekilde tutulmalıdır. İkinci fıkraya göre mülk dışında, asansörlerde, merdiven boşluklarında ve apartmanlara erişim yollarında, tehlikeli köpekler tehlikeyi önlemek için uygun bir tasma ile tutulmalıdır. Bu durum, köpeklere yönelik yapılmış özel alanlar için geçerli değildir. Yine Kanun’un paragraf 17 hükmüne göre Kanunun öngördüğü tasma yükümlülükleri, kullanım amaçları kapsamında engelli rehber köpekleri, çoban köpekleri ve hizmete elverişli av köpekleri için geçerli değildir. Yine paragraf 5 hükmünün devamında tehlikeli köpeklere ısırmayı önlemek için bir ağızlık veya eşdeğer etkiye sahip bir cihaz takılması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte bu hükmün, altı aylıktan küçük köpekler için geçerli olmadığı da madde hükmüne eklenmiştir. Yine bu paragrafın 5’inci fıkrasına göre tehlikeli köpeğin sahibi, köpeğin neden olduğu kişisel yaralanma ve maddi hasarı karşılamak üzere kişisel yaralanma için asgari beş yüz bin avro ve diğer hasarlar için iki yüz elli bin avro tutarında bir sigorta bedeli ile sorumluluk sigortası yaptırma ve sürdürmekle yükümlüdür.
Güvenilirlik başlıklı 7’nci paragrafta gerekli güvenilirliğin aşağıdaki nedenlerden dolayı sağlanamayacağı hüküm altına alınmıştır:
1. Hayata veya sağlığa kasten saldırı, cinsel saldırı, konut dokunulmazlığını ihlal etme, devlet otoritesine karşı koyma, mal varlığına karşı suç işleme,
2. Alkolün etkisi altında işlenen bir suç,
3. Hayvanları Koruma Kanununa, Silah Kanununa, Savaş Silahları Kontrol Kanununa, Patlayıcı Maddeler Kanununa veya Federal Avcılık Kanununa karşı işlenen bir suç,
Nedeniyle mahkum edilenler, son mahkumiyet kararının kesinleşmesinin üzerinden henüz beş yıl geçmemişse gerekli güvenilirliği sağlamamış sayılır.
Ayrıca 2’nci fıkrada özellikle aşağıdaki kişilerin gerekli güvenilirliğe sahip olmadıkları hüküm altına alınmıştır:
1. Hayvanları Koruma Kanunu hükümlerini, Silah Kanunu, Savaş Silahları Kontrol Kanunu, Patlayıcılar Kanunu veya Federal Avcılık Kanunu hükümlerini ihlal etmiş olma,
2. Bu Kanunun hükümlerine karşı tekrar tekrar veya ciddi şekilde ihlalde bulunmuş olma,
3. Alman Medeni Kanunu’nun paragraf 1896 hükmü uyarınca akıl hastalığı veya zihinsel ya da ruhsal engellilik nedeniyle vesayet altında bulunan kişiler veya
4. Alkol veya uyuşturucu bağımlısı olanlar.
Son fıkra hükmüne göre güvenilirliğin göstergesi olarak tehlikeli köpeğin sahibi, Federal Merkezi Adli Sicil Kanunu’nun paragraf 30 fıkra 5 hükmü uyarınca bir makama sunulmak üzere iyi hal belgesi için başvurmalıdır.
8’inci paragrafa göre sahibi, tehlikeli nitelikteki köpeğin bulundurulması, edinilmesi, elden çıkarılması ve mülkiyetinden feragat edilmesinin yanı sıra bulundurulduğu yer içinde yer değiştirmesi ve başka bir yere taşınmasının yanı sıra köpeğin kaybı ve ölümü hakkında yetkili makama bildirimde bulunmalıdır. Yer değişikliği durumunda, bildirim yükümlülüğü yeni yerden sorumlu makam açısından da geçerlidir. Sahibin değişmesi durumunda, yeni sahibin adı ve adresi bildirilmelidir.
Yine aynı paragrafın ikinci fıkrasına göre tehlikeli bir köpeği satan veya teslim eden kişi, alıcıya söz konusu köpeğin böyle bir köpek olduğunu bildirmelidir.
Yine paragraf 8 hükmünden hareketle köpekler için vergi alındığı da anlaşılmaktadır. Nitekim söz konusu hükmün 4’üncü fıkrasına göre köpek vergisini tahsil etmekten sorumlu belediye, bu Kanunun uygulanması için gerekli olan köpek sahiplerinin isim ve adreslerini yetkili makama verebilir.
Paragraf 9 hükmünde paragraf 3 fıkra 3 hükmünde tanımlanan tehlikeli köpeklerin yetiştirilmesinin, çiftleştirilmesinin ve ticaretinin yasak olduğu düzenlenmiştir. Paragraf 3 kapsamındaki tehlikeli bir köpeğin sahibi, köpeğin başka köpeklerle çiftleşmemesini sağlamak zorundadır. Yetkili makam, 1. veya 2. cümlenin ihlal edilmesi halinde paragraf 3 kapsamındaki tehlikeli türdeki köpeğin itlaf edilmesini emredebilir.
Yine “Büyük köpekler” başlıklı Kanun’un paragraf 11 hükmünde belirli ölçülerin dışındaki köpekleri taşıyan hayvan sahiplerinin de hayvanlarını yetkili mercilere bildirmeleri gerektiği hükmüne yer verilmiştir. Nitekim paragrafın ilk fıkrasına göre hayvan sahibi, yüksekliği en az 40 cm veya ağırlığı en az 20 kg olan bir köpek besliyorsa yetkili makama bildirimde bulunmalıdır. İkinci fıkraya göre büyük köpekler ancak sahibinin gerekli uzmanlığa ve güvenilirliğe sahip olması, köpeği sahteciliğe karşı korumalı bir mikroçiple işaretlemiş olması ve köpek için sorumluluk sigortası yaptırmış olması ve bunu yetkili makama belgelendirmesi halinde bulundurulabilir. Üçüncü fıkraya göre bu belgelendirme, tanınmış bir uzman, tanınmış bir uzman kuruluş veya veteriner odaları tarafından atanan veteriner hekimler tarafından verilen bir yeterlilik belgesi ile de sağlanabilir. Beşinci fıkraya göre belgelendirme yapılacak yetkili makam, sahibinin güvenilirliği konusunda şüphe uyandıran belirtiler varsa güvenilirliğin belgelenmesini de isteyebilir. Bu suretle yetkili merci, başvuru yapandan iyi hal belgesi başvurusunda bulunulmasını isteyebilir.
Paragraf 12 hükmünün ikinci fıkrasında tehlikeli bir köpeğin veya yine izne bağlı diğer özel türdeki köpeklerin bulundurulması, Kanun hükümlerinin veya bu Kanuna dayanılarak çıkarılan emirlerin ciddi bir şekilde ihlal edilmesi veya tekrar tekrar ihlal edilmesi, ruhsat gerekliliklerinin yerine getirilmemesi, gerekli bir ruhsat için resmi olarak belirtilen süre içinde başvurulmaması veya ruhsatın reddedilmesi durumunda yasaklanacaktır. Bu Kanun hükümlerinin veya bu Kanuna dayanılarak çıkarılan emirlerin ciddi bir şekilde ihlal edilmesi veya tekrar tekrar ihlal edilmesi, büyük köpek bulundurma koşullarının yerine getirilmemesi veya köpek bulundurma koşullarının yetkili makamlar tarafından belirlenen bir süre içinde yetkili makamlara belgelendirilmemesi halinde, büyük köpeğin bulundurulması da yasaklanabilir. Yasaklama durumunda, köpeğin sahibinden alınarak uygun bir kişi ya da kuruluşa teslim edilmesine karar verilebilir. Düzenlemenin üçüncü fıkrasında ise çok daha önemli bir hükme yer verilmiştir. Buna göre köpeğe el konulmasını haklı kılan nedenlerin devam etmesi veya yeniden ortaya çıkması ya da başka nedenlerle bulundurulmasına ilişkin koşulların gerçekleştirilmesinin mümkün olmaması halinde resmi veteriner hekimin onayıyla yaşam veya sağlık açısından mevcut bir tehdidi önlemek için ele geçirilen köpeğe ötenazi uygulanmasına karar verilebilir.
Kanun’un 19’uncu maddesinde ceza hükümlerine yer verilmiştir. Buna göre köpekleri insanların veya hayvanların üzerine salanların ya da Kanunlarda verilen izinler dışında köpeklerin saldırganlıklarını artırmak amacıyla yetiştirilmeleri, çiftleştirilmeleri veya eğitilmeleri yönündeki yasaklara aykırı hareket edenler hakkında iki yılı aşmayan bir hapis cezası veya para cezası uygulanacağı, ayrıca köpeğin müsadere edilmesine hükmedebileceği özel olarak hüküm altına alınmıştır.
Bu Kanunda belirtilen emir ve yasaklara kasıtlı veya taksirli olarak aykırı hareket edenlerin 100 bin avroya kadar idari para cezası ile cezalandırılacakları düzenlenmiştir. Ayrıca bu köpeklere el konulabileceği de hüküm altına alınmıştır.
Doç. Dr. Muhammed DEMİREL
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi