MAKALE

Park Halindeki Aracınızın Üzerine Etrafında Bulunan Binalardan Düşen Parçaların Aracınıza Vermiş Olduğu Zararlarda: Hukuki Sorumluluk Nasıl Belirlenir?

Abone Ol

Şehir hayatında neredeyse herkesin başına gelebilecek bir durumdur: arabanızı evinizin ya da herhangi bir apartmanın önüne park edersiniz, bir süre sonra döndüğünüzde aracınızın tavanı göçmüştür. Binanın çatısından veya balkonundan bir parça kopmuş, ya da rüzgârla birlikte bir mermer, anten ya da tabela arabanızın üzerine düşmüştür. Bu durumda sorulması gereken ilk soru şudur: bu zarardan kim sorumludur ve kime başvurulmalıdır?

Olayın ilk bakışta “kazara” ya da “istemsizce” gerçekleştiği düşünülebilir. Ancak Türk hukukunda her olayın bir hukuki sorumluluk zemini vardır. Özellikle bina malikinin bakım yükümlülüğü bu tür zararların merkezindedir. Türk Borçlar Kanunu, yapım ve bakım kusurlarından doğan zararlarda malik aleyhine kusursuz sorumluluk öngörmüştür. Yani bina sahibi, binasından düşen bir parçanın birine veya bir mala zarar vermesi durumunda, kusuru olmasa bile tazminatla sorumlu tutulabilir.

Hukuki Dayanak: Bina Malikinin Kusursuz Sorumluluğu

Türk Borçlar Kanunu’nun 69. maddesi, bina ve yapı eserlerinden kaynaklanan zararlarda açık bir düzenleme getirir:

“Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan sorumludur.”

Bu düzenleme, genel haksız fiil hükümlerinden (TBK m. 49 vd.) farklıdır. Çünkü burada malik kusurlu olmasa dahi binanın yapısal bir eksikliğinden doğan zarar nedeniyle sorumludur.
Kusur aranmaz; yalnızca yapının tehlike doğuracak şekilde bakımının ihmal edilmiş olması yeterlidir. Dolayısıyla malik, bakım görevini yerine getirmediğini, gerekli önlemleri aldığını veya olayın mücbir sebep sonucu meydana geldiğini ispat edebilirse sorumluluktan kurtulabilir.

Bu durumun özünde “tehlike sorumluluğu” mantığı vardır. Çünkü bina ve yapı eserleri, insan hayatı ve malvarlığı açısından sürekli bir risk oluşturur. Kanun, bu riski yaratan kişiye — yani binanın malikine — riskin sonuçlarına katlanma yükümlülüğü yüklemiştir.

Uygulamada Karşımıza Çıkan Tipik Olaylar

Bu tür olaylarda genellikle binanın çatısından kopan çinko, kiremit, tabela, cam parçası veya balkon mermeri araçların üzerine düşmektedir. Hatta kimi olaylarda, inşaat alanlarından savrulan malzemeler ya da kötü monte edilmiş klima dış üniteleri benzer zararlara yol açmaktadır.

Özellikle son yıllarda şehir merkezlerinde artan yüksek katlı binalar, güçlü rüzgâr ve fırtınalarla birleştiğinde bu tür kazaların daha sık yaşanmasına neden olmaktadır.

Ancak her olay aynı şekilde değerlendirilmez. Hâkim, somut olayın oluş şeklini, hava koşullarını, binanın bakım geçmişini ve malik ile mağdurun davranışlarını birlikte değerlendirir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, “doğa olayı” niteliğindeki durumlarda hakkaniyet indirimi yapılabileceğini, ancak bunun sorumluluğu tamamen ortadan kaldırmayacağını açıkça vurgular.

Uygulamadaki Bir Karar: Bakım Eksikliği – Fırtına Etkisi Dengesi

Yakın tarihli bir Asliye Hukuk Mahkemesi kararında, bu konu somut olarak değerlendirilmiştir. Davacı, aracını bir apartmanın önüne park etmiş, şiddetli fırtına sırasında binadan kopan mermer ve anten parçalarının aracına düşmesi sonucu zarara uğramıştır. Olay, polis ve itfaiye raporlarına da yansımış; meteoroloji kayıtlarında aynı gün “çok şiddetli fırtına” olduğu belirtilmiştir.

Davalı bina maliki, olayın bir doğa olayı olduğunu ve mücbir sebep nedeniyle kendisinin sorumluluğu bulunmadığını savunmuştur. Ancak mahkeme, bu savunmayı yeterli bulmamıştır. Çünkü olay her ne kadar şiddetli bir fırtına sırasında gerçekleşmiş olsa da, bina malikinin çatıyı sağlamlaştırma veya önlem alma yükümlülüğü bulunduğu, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin zararın doğmasına neden olduğu tespit edilmiştir.

Mahkeme, bina malikinin asli sorumlu, araç sahibinin ise “olağanüstü hava koşullarını dikkate almayarak aracı uygun olmayan yere park etmesi” nedeniyle tali kusurlu olduğunu kabul etmiştir.

Bu durumda mahkeme, bakım eksikliği ile doğa olayı etkisi arasında bir denge kurarak, zararın tazminine hükmetmiştir.

Kararda, davacının hem hasar bedeli hem de araçta oluşan değer kaybı yönünden talebi kısmen kabul edilmiştir. Mahkeme, Türk Borçlar Kanunu’nun 69. ve 51. maddelerini birlikte uygulamış, hakkaniyete uygun bir tazminata karar vermiştir.

Bu örnek, yargının sadece zararın meydana geldiği gerçeğine değil, olayın koşullarına, doğa olayının etkisine ve tarafların dikkat yükümlülüklerine de titizlikle baktığını göstermektedir.

Doğa Olayı Sorumluluğu Ortadan Kaldırmaz

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 18.12.2017 tarihli kararında da (E. 2016/2038, K. 2017/8389) açıkça belirtildiği üzere, “fırtına” veya “şiddetli yağış” gibi doğa olayları, zararı doğrudan ortadan kaldıran mücbir sebep olarak her zaman kabul edilmez.
Mahkeme, olay günü rüzgarın şiddetini meteoroloji kayıtlarından araştırmalı; fırtınanın olağanüstü olup olmadığını belirlemelidir. Eğer fırtına zararı artıran bir faktörse, bu durumda sadece hakkaniyet indirimi yapılabilir.

Dolayısıyla bina malikinin, binasının bakımını düzenli yaptığını ve öngörülemeyen olağanüstü bir doğa olayı nedeniyle zararın meydana geldiğini ispat etmesi gerekir. Aksi halde kusursuz sorumluluk devam eder.

Bu yaklaşım, hem toplum güvenliği hem de mağdurun korunması açısından büyük önem taşır. Çünkü şehirlerde yaşayan bireylerin, sokakta yürürken ya da araçlarını park ederken, binaların fiziksel güvenliğine güven duymaları gerekir.

Zarar Kalemleri ve Tazminat Hesabı

Bu tür davalarda zararın belirlenmesi teknik bir konudur. Mahkeme genellikle bilirkişi raporu alarak zararın boyutunu ve aracın kazadan önceki piyasa değeriyle karşılaştırmasını ister.
Zarar kalemleri arasında şunlar sayılabilir:

- Hasar Bedeli: Aracın onarımı için yapılan masraflar.

- Değer Kaybı: Onarım sonrasında aracın ikinci el değerinde oluşan düşüş.

- Kazanç Kaybı: Aracın ticari kullanımda olduğu hallerde, tamir süresince elde edilemeyen gelir.

- Delil Tespiti ve Çekici Masrafları: Olayın belgelenmesi için yapılan harcamalar.

Yargıtay uygulaması, bu kalemlerin her birinin ayrı ayrı ispat edilmesini arar. Fatura, ekspertiz raporu, fotoğraf, meteoroloji yazısı ve bilirkişi incelemesi bu noktada kritik öneme sahiptir.

Mahkemeler, yalnızca tamir masrafını değil, aracın piyasa değerindeki düşüşü de “gerçek zarar” kapsamında değerlendirmektedir. Böylece araç sahibi, olaydan önceki ekonomik konumuna mümkün olduğunca yaklaştırılmaya çalışılır.

Sonuç ve Değerlendirme

Park halindeki aracın üzerine bir bina parçası düşmesi, sıradan bir hasar vakası gibi görünse de, aslında kusursuz sorumluluk, doğa olayı istisnası ve hakkaniyet indirimi gibi hukukun en karmaşık kavramlarını içinde barındırır.

Bina maliki, kusurlu olmasa dahi binasının güvenliğini sağlamak ve çevresine zarar vermemesini temin etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali, TBK 69 uyarınca sorumluluk doğurur.

Ancak fırtına, hortum veya deprem gibi olağanüstü doğa olaylarının zararı artırıcı etkisi dikkate alınabilir; hâkim hakkaniyet gereği tazminatta indirim yapabilir. Buna rağmen malik, binanın riskli kısımlarını sağlamlaştırmamışsa, sorumluluktan kurtulamaz.

Mahkemeler son yıllarda bu tür olaylarda sorumluluk ile doğa olayının etkisini dengeleyen bir yaklaşım benimsemiştir. Ama nihai amaç değişmemiştir: toplum güvenliği, bakım yükümlülüğü ve mağdurun korunması.

Bu nedenle binası veya işyeri olan herkesin, özellikle rüzgâr, yağış ve fırtına gibi dönemlerde düzenli bakım yaptırması, dış cephe ve çatı elemanlarını kontrol ettirmesi gerekir. Aynı şekilde araç sahipleri de böyle bir durumla karşılaştığında, vakit kaybetmeden delil tespiti yaptırmalı, meteoroloji raporu, fotoğraf, polis veya itfaiye tutanağı gibi belgeleri toplamalıdır.

Av. Muhammet Berat IŞIKGÖR