1. Genel Olarak Ad ve Soyadına İlişkin Düzenlemeler
Kullanılması hukuken zorunlu olan adlar öz ad ve soyadıdır.
2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 1. maddesi “Her Türk öz adından başka soyadını da taşımaya mecburdur.” diyerek öz ad ve soyadı kullanma zorunluluğu getirmiştir. Öz ad ve soyadın birlikte kullanılması kural olup, söyleyişte, yazışta ve imza atarken önce öz ad sonrada soyadı kullanılır. Soyadı Kanunu’nun 3. maddesi gereği soyadı kullanma zorunlu olmakla beraber “Rütbe, memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.”
TMK’nın 339/son ve Nüfus Kanunu’nun 16/4. maddeleri gereği velayet hakkı kapsamında olarak çocuğun öz adını ana ve babası koyar. Bu bakımdan, ana ve babası evli iken doğan çocuğun öz adını, ana babanın ikisi de velayet hakkına sahipseler birlikte koyarlar. Anlaşamamaları halinde, sorunu TMK 195/1. maddesi gereği hâkim çözer. Velayet hakkı ana ya da babadan alınmışsa, çocuğun adını velayet hakkı sahibi olan diğeri koyar. Velayet her ikisinden de alınmışsa, çocuğun adını vasi koyar. Ana babası evli olmayan çocuklar üzerindeki velayet TMK’nın 337/1. maddesine göre anaya ait olduğundan çocuğun öz adı anası tarafından konur. TMK’nın 314/3. maddesi gereği evlat edinmede, evlat edinen evlatlığa isterse yeni bir ad verebilir. Nüfus Kanunu’nun 16. maddesinde, adlar konulurken nelere dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişilerin adları “milli kültürümüze, ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize uygun düşmeyen ve kamuoyunu inciten adların” konulamayacağı düzenlenmiştir.
TMK’nın 187. maddesine göre, kadın evlenmekle kocasının soyadını alır. Ancak kadın isterse evlendirme memuruna (veya daha sonra yazılı olarak nüfus idaresine) yapacağı başvuruyla evlenme anına kadarki soyadını kocasının soyadının önünde kullanmasına izin verilebilir. Kadın bu haktan bir soyadı için yararlanabilir. Evli olan kadın boşanma kararının kesinleşmesi ile eşinin soyadını taşıma hakkını kaybeder ve evlenmeden önceki soyadına tekrar döner. Eğer kadın, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğunu (örneğin iş hayatında o ad ile isim yapmışsa ve karıştırılma korkusu varsa) ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceğini ispatlarsa, istemi üzerine hâkim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Nüfus Hizmetleri Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “Boşanan Kadının Soyadı ve Döneceği Hane” başlıklı 59. Maddesinin konuya ilişkin 1. ve 3. bentlerinde boşanma durumunda uygulanacak yöntem belirlenmiştir. Düzenlemeye göre evlenen kadın kocasının soyadını alacak, önceki soyadını, evlenmekle aldığı soyadının önünde kullanabilecektir. Boşanma halinde ise önceki soyadı verilerek nüfus kaydının açılacağı, kocanın soyadını kullanmasına izin verilmiş ise, evlenmeden önce kayıtlı bulunduğu haneye, taşımasına izin verilen koca soyadı ile döneceği düzenlenmiştir.
TMK’nın 321. maddesine göre, çocuk aile içinde dünyaya gelmiş ise babasının soyadını taşır. TMK’nın 321. maddesi, Anayasa Mahkemesinin incelemesinden geçmiş olup, 02.07.2009 gün ve 2005/114-2009/105 sayılı kararı ile “çocuk, ana ve baba evli ise ailenin” soyadını taşıyacağı hükmünün Anayasaya aykırı olmadığına karar verilmiştir. Ancak, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının “evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadı alır” şeklindeki birinci cümlesi Anayasa Mahkemesince 08.12.2011 tarih ve 2010/119 Esas ve 2011/165 Karar sayılı kararı ile Türk Medeni Kanununun 335 ve 366 ile Anayasanın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal edilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi aşağıdaki kararında, velayet hakkına sahip annenin velayeti altındaki çocuğun soyadını baba soyadı dışında bir soyadı ile değiştirme talebinin ilişkin davanın reddine karar verilmesini hak ihlali olarak görmüştür.
TMK’nın 321/1. maddesine göre, ana ve babası evli olmayan çocuk anasının soyadını taşır. Nüfus Kanunu’nun 21/2. maddesi de bu yöndedir. Kadın önceki evliliğinden dolayı çifte soyadı taşıyorsa çocuk, anasının bekârlık soyadını alır. Babanın evlilik dışı doğan çocuğunu tanıması veya babalık davasının kazanılması, çocuğun soyadında değişiklik yapmaz.
TMK’nın 314/3. maddesine göre, evlatlık küçük ise, evlat edinenin soyadını alır. Ergin olan evlatlık ise evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alabilir. Yani bu konuda ergin evlatlığa bir seçimlik bir hak tanınmıştır.
Öte yandan 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 3. maddesine göre, “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.”
Aynı Kanunun 6. maddesine göre, “En büyük mülkiye memurunun vereceği müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumisi, 3’üncü maddedeki memnuniyete uygun olmayarak soy adı kullananların bu adı değiştirmelerini ve tarihte ün almış olanlara ilişik anlatan adların, hilafını iddia ile, kullanılmamasını mahkemeden isteyebilir.”
Kişinin adı ve soyadı üzerindeki hakkı bir kişilik hakkı olup, şahsa sıkı surette bağlı bir haktır. Bu hak bizzat şahsın kendisince kullanılır, temsilci tarafından kullanılması mümkün değildir. Söz konusu hakkın başkalarına devredilmesi ya da miras yoluyla mirasçılara geçmesi mümkün değildir.
“...Başvuruya konu yargı kararları açısından da çocuğun soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması bakımından kadın ve erkek arasında öngörülen farklı muamele makul şekilde gerekçelendirilmediği gibi çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin hiçbir koşulda mümkün olmadığı tespitlerine yer verilmek suretiyle kadın eş için haklı nedenlerin bulunması durumunda dahi çocuğun soyadını belirleme imkânı tanımayan söz konusu uygulamanın ölçülü olduğu da kabul edilemez... Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte ele alınan Anayasa’nın 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir...”[1]
“...Dava, evlilik soyadının iptali ile evlilik birliği içinde kızlık soyadının kullanılması istemine ilişkindir... Somut olaya gelince: sebep önemli olmaksızın davacı evlilik birliği içinde sadece kızlık soyismini kullanmak istemektedir. Kızlık soyisminin kullanmak istemek için haklı bir gerekçenin bulunmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu hak AİHS 8 ve Anayasanın 17. maddeleri kapsamında bir insan hakkıdır ve cinsiyete dayalı olarak bir ayrıma tabi tutulmaksızın erkek ve kadın arasında eşit şekilde uygulanmalıdır. Aksi durum AİHS’nin 14. maddesine aykırılık teşkil edecektir...”[2]
“...Dava ortak çocuğun soyadının, davacı annenin kızlık soyadı ile değiştirilmesine yöneliktir…
Somut olayda, velayet hakkına sahip davacı anne, soyadlarının farklı olmasından çocuğun rahatsız olduğunu ve kendisi ile aynı soyadını taşımak istediğini ileri sürmüş olup davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık 3,5 yaşında olan çocuğu bir kere bile görmeye gelmediğini, anneyi tehdit ettiğini, tarafların arasında şantaj nedeniyle davalar bulunduğunu, davalı babanın çocuğu doğduğundan beri görmediği gibi onunla maddi manevi olarak da ilgilenmediğini anlatmışlardır. Çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, aksine çocuğun soyadının annenin soyadıyla değiştirilmesinde çocuğun üstün yararının bulunduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek davanın kabulüne karar vermek gerekirken...”[3]
2. Dava Yoluyla Ad ve Soyadının Düzeltilmesi veya Değiştirilmesi
Ad ve soyadının düzeltilmesi veya değiştirilmesi mahkeme kararı ile mümkündür. Çünkü 5490 sayılı NHK’nın 35/1. maddesinin birinci cümlesine göre, kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydının düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz.
5490 sayılı NHK’nın 35/1. maddesinin ikinci cümlesine göre ise, olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar, nüfus müdürlüğünce, herhangi bir mahkeme kararına gerek duyulmaksızın, dayanak belgesine uygun olarak düzeltilebilir.
Öte yandan 19.10.2017 tarihli 7039 sayılı Kanunun 26. maddesi ile 5490 sayılı NHK’ya eklenen Geçici Madde 8’e göre “Kişinin iki yıl içerisinde yerleşim yerinin bulunduğu nüfus müdürlüğüne yazılı olarak başvurması kaydıyla; 21/6/1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanununun 3’üncü maddesine aykırı soyadları ile yazım ve imla hatası veya düzeltme işareti kullanılmamasından kaynaklanan anlam değişiklikleri bulunan ad ve soyadları, mahkeme kararı aranmaksızın, il veya ilçe idare kurulunun vereceği kararla bir defaya mahsus olmak üzere değiştirilebilir. İl ve ilçe idare kurullarının vereceği karar kesindir. Soyadı değiştirilen erkek ise kendisi ile birlikte varsa karısının ve müracaat tarihinde ergin olmayan çocuklarının da soyadları düzeltilir. Soyadı değiştirilen kadın ise kendisi ile birlikte ergin olmayan evlilik dışı çocukları varsa onların da soyadları düzeltilir.”
Adın düzeltilmesi, doğru olarak kütükte kayıtlı adın düzeltilmesi, bir ek yapılması, bir harfin çıkarılması hallerinde söz konusu olur. Kişi kayıt esnasında oluşan basit harf hataları gibi hususların düzeltilmesini talep etmektedir. Örneğin, kişinin aslında Ahmet olması gereken adı yanlışlıkla Ahmed olarak yazılmıştır. Burada harf hatası mevcut olup, bu harfin düzeltilmesi söz konusudur.
Buna karşılık ad ve soyadı değiştirme davasında ise, kişi tamamen yeni bir ad veya soyadı talep eder.
TMK’nın 27. maddesine gereği, bir kişi ancak haklı nedenlerle mahkemeden, adın değiştirilmesi isteyebilir. Bir kimsenin, kullanmakta olduğu adını değiştirmek üzere ileri sürdüğü nedenin haklı neden olup olmadığının takdiri hâkime, ad ya da soyadı değişikliği talebinin haklı bir sebebe dayandığını ispat etmek görevi ise davacıya aittir. Yargıtay uygulamasında, kişinin sosyal yaşamında tamamen başka bir adla tanınıyor ve biliniyor olması; kişinin adının gülünç, iğrenç ya da genel ahlâka aykırı olarak değerlendirilebilecek anlamlar taşıması; sahip olunan adın toplum genelinde tasvip edilmeyen veya nefret edilen bir başka kişinin adıyla aynı olması ve bunun neticesinde bu kimseler arasında bir akrabalık olduğu zannının bulunması; kişinin dinini ya da vatandaşlığını değiştirmiş olması gibi hallerde haklı nedenin varlığı kabul edilmiştir.
Adın değiştirilmesi davası hasımsız bir dava olmakla beraber uygulamada davalı olarak nüfus idaresi gösterilmektedir. Medeni Kanun ve Nüfus Kanunu gereğince ad ve soyadın değiştirilmesini talep hakkı, ad ve soyadının sahibine aittir. Kişiye sıkı suretle bağlı haklardan olduğundan tam ehliyetliler ve yasal danışman atanan sınırlı ehliyetliler tek başlarına dava açabilirler. Ayırt etme gücüne sahip (mümeyyiz) küçükler yönünden soyadını değiştirme istemli dava ancak velayeti altında bulundukları anne- babaları tarafından açılabilir. Birinin açtığı davaya diğer eşin katılımı veya icazeti sağlanmalıdır. Ancak ayırt etme gücüne sahip (mümeyyiz) küçükler ve kısıtlılar özadı değişikliği davasını tek başına açabilirler. Talep hakkı olan kişi bu başvuruyu bizzat kendisi yapabileceği gibi Avukat aracılığı ile de yapabilir. Ancak vekâletnamede bu konuda özel yetkinin bulunması gerekir. TMK’nın 187. maddesine göre evli kadının soyadı kocasının soyadı olduğundan soyadı değişikliği için mahkemeye koca başvurabilir. Kocanın soyadı değişmekle kadının da soyadı değişir. Anayasa Mahkemesi’nin 10.3.2011 tarih ve 2009/85 esas, 2011/49 karar sayılı kararı ile bu hükmün Anayasa aykırı olmadığına karar verilmiştir. Ancak kızlık soyadlarını da evlilik soyadlarından önce gelecek şekilde kullanabileceklerdir.
TMK’nın 27/2. maddesi gereği, adın değişmiş olduğu nüfus siciline kayıt ve ilan olunur.
TMK’nın 27/son gereği, adın değiştirilmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği andan itibaren bir yıl içinde değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebilir.
TMK’nın 39. maddesine göre, yazımda yanlışlık yapılmışsa, bu yanlışlığın düzeltilmesi mümkündür.
“…Dava, nüfus kaydındaki kızlık soyadının tashihi isteğine ilişkindir... Kadının kızlık soyadını isteği halinde her an kullanması söz konusu olabileceğine göre, bekarlık hanesindeki kayıtta yapılan hataların düzeltilmesi de mümkün olmalıdır... Her ne kadar, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 14. maddesinin 1. fıkrası kapalı olan kayıtta düzeltme yapılamayacağını düzenlemişse de, 2. fıkrasında yeni bir sebep ortaya çıktığında kapalı kaydın yeniden açılacağı ve kişisel durumda meydana gelen değişikliklerin kişinin kaydına işleneceği belirtildiğine göre, dosyada bulunan ve mahkemece değerlendirilen delillerin Kanunun belirttiği anlardan haklı nedenler oluşturduğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenmiştir. Öyleyse, davacı yönünden 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 14/2. maddesi uyarınca kapalı olan kızlık nüfus kaydının açılması ve isteği doğrultusunda soyadının “Aşkın” olarak düzeltilmesi için yeni bir sebebin var olduğunun kabulü gerekir...”[4]
“...Davacı dava dilekçesinde, boşandığı eşi davalı Seyfettin ...’ın, boşanma sırasında soyadını kullanmasına izin verildiğini, şimdi ise kendi soyadını kullanmak istediğini beyan ederek, “...” olan soyadının evlenmeden önceki soyadı olan “...” olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun soyadı değişikliği başlıklı ek 3. maddesinde; “yazılı talepte bulunmak kaydıyla; boşandığı eşinin soyadını kullanmasına izin verilen kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmak istemesi hâlinde nüfus müdürlüğünce gerekli işlemin yapılacağı hükme bağlandığından; davacının nüfus idaresine başvurması halinde idari yoldan soyadını talebi gibi değiştirtebileceği dikkate alınarak dava açmakta hukuki yararı yoktur. Davanın bu sebeple reddine karar verilmesi yerine kabulü doğru görülmemiştir...”[5]
3. Görevli Mahkeme
5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca
“Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.”
“...Dava, soyisim tashihi istemine ilişkindir...
Somut olayda davacı vekili; müvekkilinin... Aile Mahkemesinin ilamı ile boşandığını, boşanmadan sonra çocukların yaşlarının küçük olması nedeniyle eşinin soy ismini kullanmaya devam ettiğini, şu an ise müvekkilinin eski eşinin soyadını kullanmakta herhangi bir menfaati kalmadığını belirterek müvekkilinin soyadının kızlık soyadı olan “...” olarak düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dava bu niteliğiyle bir nesep davası olmayıp, nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkindir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi uyarınca nüfus kaydının düzeltilmesine yönelik olan ve Türk Medenî Kanununun 282 ve devamı maddelerinde düzenlenen soybağı kurulmasıyla ilgisi bulunmayan davanın genel hükümlere göre... Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir...”[6]
4. Yetkili Mahkeme
5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi uyarınca nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları ilgilinin yerleşim yerindeki asliye hukuk mahkemesince görülür.
“...5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinin (a) bendinin birinci cümlesinde; “Nüfus kayıtlarına dair düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır.” hükmü yer almaktadır. Somut olayda, davacının dava tarihi itibarıyla nüfus kaydında yazılı yerleşim yeri adresinin Sivas olduğu anlaşılmakla bu davanın görülmesinde Sivas mahkemeleri yetkilidir. Mahkemece belirtilen yasa hükümleri dikkate alınarak yetkisizlik sebebiyle dava dilekçesinin reddi gerekirken...”[7]
Aydın Tekdoğan
Avukat
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı
-------------------
* Ayrıntılı bilgi için Nüfus - Kamulaştırma - İmar Davaları ile İcra İflas Kanununa İlişkin Asliye Hukuk Davaları (Cilt 3), Güncellenmiş 3. Baskı, Seçkin Yayınevi, Haziran 2023, 1096 Sayfa
[1] AYM’nin Kararı B.No: 2013/7979 T. 11.11.2015
[2] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2014/2-889 K. 2015/2011 T. 30.9.2015
[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2017/1097 K. 2018/12772 T. 12.11.2018
[4] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2011/18-784 K. 2012/288 T. 11.4.2012
[5] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E. 2017/7888 K. 2018/14767 T. 02.07.2018
[6] Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E. 2019/3257 K. 2019/4853 T. 17.09.2019
[7] Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E. 2015/5798 K. 2016/517 T. 18.1.2016