MAKALE

HTS Baz Sinyal Bilgilerinin Aynı Yerde Çekmesinin Delil Niteliği

Abone Ol

I. Giriş

İspat Hukuku ve adalet kavramları; ihtimallere, varsayımlara, sübjektif zan ve tahminlere, olsa olsa bu olmuştur ve/veya olmamıştır kavramlarına uzak olmak, şüpheyi sanık aleyhine yüzde yüz yenen somut delillere, hukukun evrensel ilke ve esaslarına dayanmak zorundadır.

Bu yazımızda; HTS (Historical Traffic Search-Arama Trafiği Geçmişi) olarak bilinen; içeriği öğrenilemeyen, sadece kimin kiminle, nerede, ne zaman ve ne kadar süre görüştüğüne dair arşiv bilgisi içeren HTS baz sinyal bilgileri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi, bu tedbirin ne kadar süre geçerli olacağı ve kim tarafından verilebileceği, şüpheli/sanık ve mağdurun HTS baz sinyal bilgilerinin aynı yerde çekmesinin suç işlendiğine dair kuvvetli delil niteliği oluşturup oluşturmadığı Yargıtay kararları çerçevesinde kaleme alınmıştır.

II. CMK m.135 Uyarınca HTS Baz Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi

Ceza yargılamasının amacı; maddi hakikate ulaşmak, adaleti tesis etmek, şüpheyi sanık aleyhine yüzde yüz gidermek, aksi halde şüpheyi sanık lehine değerlendirmektir (in dubio pro reo). İspat Hukuku yönünden; failin işlediği iddia edilen suça ilişkin delillerin toplanması, işlenen suçun tespit edilip adalet önüne çıkarılmasında kullanılan “koruma tedbirleri”, ceza yargılamasında maddi hakikate ulaşmak için kullanılırken, sanığın haklarının da korunması gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Hukukunun temelini yargılamaya konu ilkeler ve deliller oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında ihtimallere dayanılarak ceza verilemez. Bu doğrultuda; şüpheyi yüzde yüz yenen somut delillerin bulunması gerektiğini ve CMK m.206 uyarınca ancak hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilenlerin değerlendirileceğini belirtmek isteriz[1].

HTS kayıtları; şüpheli/sanığın cep telefonundaki konuşmalar, mesajlaşmalar gibi verilerin bütününü oluşturmaktadır. “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı CMK m.135/1’de; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar ve hakim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır.” hükmünün yer aldığını, iletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi tedbirinin ancak CMK m.135/8’de sayılan katalog suçlarda uygulanabileceğini, suçtan doğan tehlike veya zarar ne kadar büyük olursa olsun, CMK m.135/8’de sayılan suçlar dışında kalanlarla ilgili dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi yoluna gidilemeyeceğini, aksi halde CMK m.135/8’e aykırı elde edilen delilin hukuka aykırı olacağını ve yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılamayacağını belirtmek isteriz[2].

Baz sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi; sanıkların yerinin tespit edilebilmesi amacıyla yapılan canlı baz sinyal bilgilerinin elde edilmesi ve ortaya koyulan veri içeriklerinin anlamlandırılarak fail ve mağdurun yerinin tespit edilmesidir. CMK m.135/5’de, şüphelinin veya sanığın yakalanabilmesi için mobil telefonun yerinin tespiti tedbiri de öngörülmüştür. Bu tespit işlemi ile failin yerinin tespiti işleminin, en çok iki ay için yapılabileceği ve ancak bir ay daha uzatılabileceği belirtilmiştir[3].

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.03.2015 tarihli, 2013/5-247 E. ve 2015/60 K. sayılı kararında; Cep telefonları ile yapılan görüşmeler, baz istasyonları ile cep telefonları arasında karşılıklı gönderilen elektromanyetik dalgalarla sağlanmaktadır. Özellikleri gereği bir baz istasyonundan aynı anda birçok cep telefonu yararlanmakta ve bu baz istasyonunun vasıtasıyla görüşme yapabilmektedir. Nüfusu kalabalık olan yerleşim bölgelerinde ise bu sayı daha da artmakta, aynı anda pek çok cep telefonu aynı baz istasyonundan sinyal verebilmektedir. Bu nedenle, farklı kişiler tarafından kullanılan cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsama alanında bulunması ve sinyal vermesi tek başına o kişilerin bir araya geldikleri veya buluştukları anlamına gelmeyecektir. Diğer taraftan; amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu islediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, öğreti ve uygulamada; ‘suçsuzluk’ ya da ‘masumiyet karinesi’ olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun islenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından islenip işlendiği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Sanık M. Ç. ile N. Ç. ve I. D.’nın cep telefonlarının sinyal bilgilerinin incelenmesi sonucunda, olay tarihinde cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesi nedeniyle sanıkların buluştukları iddia edilmekte ise de; baz istasyonlarının geniş bir kapsama alanının olması, sanık M. Ç.’in işyeri ile N. Ç.’ın görev yaptığı adliye ve ikamet ettiği lojmanın birbirine yakın yerlerde bulunması ve I. D.’nın avukat olması dikkate alındığında cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin normal olduğu, başka bir anlatımla İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlerde birbirine yakın yerlerde oturan, çalışan veya tesadüfen oradan geçmekte olan insanların cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin olağan bir durum olması gözönüne alındığında, cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsamında sinyal vermesinin sanık M. Ç.’in diğer sanıklarla bir araya geldiği ve görüştüğünü kabule imkan vermemektedir.

Yukarıda yer verdiğimiz 24.03.2015 tarihli Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararında; HTS baz sinyal bilgilerinin aynı yerde çekmesinin (sinyal vermesinin) sanıkların bir araya geldiklerini göstermeyeceğini, şüpheden uzak, somut delillerle desteklenip ortaya koyulabilen delillerin olması gerektiğini, sadece aynı yerde çeken HTS baz sinyal bilgilerinin mahkumiyete yeter olmayacağını, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde oturan, çalışan veya tesadüfen oradan geçen kişilerin cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal verebileceğini, bu doğrultuda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararına katıldığımızı ve hüküm kurulurken bu hususların dikkate alınması gerektiğini belirtmek isteriz.

Elbette bir baz istasyonundan aynı anda birden fazla cep telefonu sinyal verebilmekte ve bu baz istasyonları vasıtasıyla görüşme yapılabilmektedir. Ankara, İstanbul, İzmir gibi nüfusu kalabalık olan yerleşim bölgelerinde ise bu sayı daha da artmakta, aynı anda birden fazla cep telefonu aynı baz istasyonundan sinyal verebilmektedir. Bu nedenle; farklı kişiler tarafından kullanılan cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsama alanında bulunması ve sinyal vermesi tek başına o kişilerin bir araya geldikleri, buluştukları, suçun işlendiği anda yan yana oldukları veya işlendiği iddia edilen suçun şüpheli/sanık tarafından gerçekleştirildiği anlamına gelmemelidir. Bu çerçevede; “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gözönünde bulundurularak, şüpheli/sanık ve mağdurun cep telefonunun aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin, tek başına mahkumiyet için yeterli bir delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

Örneğin; yaklaşık 20 milyon nüfusa sahip İstanbul’un Sarıyer ilçesinde, açık kaynaktan elde edilen bilgiler doğrultusunda 344.250 kişinin ikamet ettiğini, 12.069[4] kişinin Maslak’ta yaşadığını, bu bölgede işlenen suçlarda nüfusun kalabalık olması sebebiyle, fail olduğu iddia edilen kişinin olay günü ve saatinde oradan geçmesinin, mağdur ile HTS baz sinyal bilgilerinin aynı bölgede çekmesinin bir anlam ifade etmeyeceğini, şüpheyi yüzde yüz yenen somut delillerle bunun desteklenmesi gerektiğini, sadece HTS baz sinyal bilgileriyle mahkumiyet hükmünün kurulmasının yeterli bir delil olarak sayılamayacağını ifade etmek isteriz.

Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 08.01.2020 tarihli, 2019/6348 E. ve 2020/788 K. sayılı kararında; “Olay tarihinde dava konusu kaçak eşyanın ele geçtiği sanık ...’in kullandığı araca öncülük yaptığı iddiası ile sanık ... hakkında açılan kamu davasında, sanığın sanık ...’i tanıdığını ancak kesinlikle öncülük yapmadığını savunması karsısında; sanıkların olay tarihi ve öncesinde kullandıkları cep telefonu numaraları tespit edilip, dava konusu sigaraların yüklendiği Başkale ilçesindeki baz istasyonlarından ve sanıkların kullandıkları yol güzergahı boyunca aynı istasyonlardan sinyal bilgileri olup olmadığı araştırılıp, olay tarihi ve öncesinde sanıkların arasında iletişimin olup olmadığının da tespiti açısından HTS kayıtlarında getirtilip incelendikten sonra sanık ...’in hukuki durumunun tespiti gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi; Yasaya aykırı, katılan ... İdaresi vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına,karar verildiğini, bu doğrultuda sanıkların HTS baz sinyal bilgilerinin net olarak tespit edilmesinin kaçınılmaz olduğunu, eksik inceleme ile kurulan hükmün bozulduğunu ifade etmek isteriz.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 18.02.2021 tarihli, 2020/10218 E. ve 2021/2665 K. Sayılı kararında; “Olay tarihinde gece vakti sanık ... ile meçhul bir şahsın katılanı evde yağmaladıkları ve hürriyetini tahdit ettikleri, sanık ...’ın bu eylemlerde yanındaki şahsın ... olduğuna dair herhangi bir teşhisin bulunmadığı, katılanın meçhul şahıs yönünden verdiği bilgiler ile sanık ...’ nın uyumluluk arz etmediği, ayrıca sanık ...’nın telefonunun sanık ... ile aynı bazdan sinyal vermesinin yakın oturmaları yüzünden olası olduğu, keza HTS’ye yansıyan iletişimlerin de tek başına suç delili olmasının mümkün bulunmadığı, sanık ... hakkındaki beraat kararının gerekçesinin yasal ve yeterli olduğu, yine ... lehine bir alacak söz konusu olmadığından adı geçen sanık hakkında nitelikli yağma suçu bakımından TCK’nin 150/1. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı, bu itibarla sanıklar kurulan hükümlerde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır. Dosya içeriğine göre, sanık ... hakkında nitelikli yağma kurulan mahkumiyete dair hüküm ile sanık ... hakkında, nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan beraat hükümlerinde ileri sürülen temyiz sebepleri yönünden bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK'nın 302/1. maddesi uyarınca, sanık ... müdafi ile BAM Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz istemlerinin esastan reddi ile tebliğnameye uygun olarak hükümlerin onanmasına, karar verilerek, sanıkların aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin yakın oturmaları sebebiyle olası olduğu vurgulanmış, HTS’ye yansıyan iletişimlerin bilgilerinin de tek başına delil oluşturmadığı kanaatine varılmıştır.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 31.05.2018 tarihli, 2016/11680 E. ve 2018/6262 K. Sayılı kararındaki karşı oyda; “Yerel mahkemece sanık ...’ın kendi içinde çelişkili, tutarsız ve hayatın olağan akışına aykırı beyanları ile sanıklar arasındaki içerikleri tespit olunamayan kendi aralarında görüşme yaptıklarına dair baz istasyon bilgilerini içeren HTS kayıtları esas alınarak hüküm kurulmuştur. ‘Mahkemenin, bir sanığın savunması ile HTS kayıtlarını esas alarak hüküm kurduğu, bu durumun kabulü halinde, maddi ve somut delillerle suçu işlediği sabit olan kişilerin olay öncesi bir şekilde telefonla görüştüğü şahısların isimlerini belirtmeleri durumunda gerçek suç failinin suçtan kurtulması, şüpheden başka delil olmayan kişilerin ise mahkumiyeti gibi bir sonuç doğması kaçınılmazdır’. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.03.2015 tarih ve 2013/5. MD-247 Esas, 2015/60 Karar sayılı kararında da ‘Şüpheli veya sanıkların kullandıkları cep telefonlarının hangi baz istasyonundan sinyal verdiğinin belirlenmesi işlemi 5271 sayılı CMK’nun 135/1. maddesi kapsamında olan ve 14.02.2007 gün ve 26434 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinde; ‘İletişimin içeriğine müdahale niteliğinde olmayıp yetkili makamdan alınan karar kapsamında sinyal bilgilerinin iletişim sistemleri üzerinde bıraktığı izlerin tespit edilerek, bunlardan anlamlandırılan sonuçlar çıkarmak üzere gerçekleştirilen değerlendirme işlemleri’ şeklinde tanımlanan ‘sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi’ işlemi niteliğindedir.

Cep telefonları ile yapılan görüşmeler, baz istasyonları ile cep telefonları arasında karşılıklı gönderilen elektromanyetik dalgalarla sağlanmaktadır. Özellikleri gereği bir baz istasyonundan aynı anda birçok cep telefonu yararlanmakta ve bu baz istasyonunun vasıtasıyla görüşme yapabilmektedir. Nüfusu kalabalık olan yerleşim bölgelerinde ise bu sayı daha da artmakta, aynı anda pek çok cep telefonu aynı baz istasyonundan sinyal verebilmektedir. Bu nedenle, farklı kişiler tarafından kullanılan cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsama alanında bulunması ve sinyal vermesi tek başına o kişilerin bir araya geldikleri veya buluştukları anlamına gelmeyecektir. Diğer taraftan, amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, öğreti ve uygulamada; ‘suçsuzluk’ ya da ‘masumiyet karinesi’ olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz.

Ceza mahkumiyeti; ‘herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.’ denilmek suretiyle cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsama alanında bulunması ve sinyal vermesinin tek başına o kişilerin bir araya geldiklerini ve buluştukları anlamına gelmeyeceği hususu vurgulanmıştır. Somut olayda da, sanık ... kolluk kuvvetlerince şüphe üzerine durdurulduğunda üzerinde 75 adet sahte 100 TL’lik banknot ile yakalandığı hususu sabit olup, diğer sanıkların atılı suça iştirak ettiklerine dair sanık …’nın suç atmadan öteye gitmeyen ve somut hiçbir yan delille desteklenmeyen soyut iddiası dışında delil bulunmamaktadır. Bu sebeple Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının bu sebeple bozulmasına karar verilmelidir.” görüşüne yer verilmiştir. Yüzde yüz giderilemeyen şüphe, sanık lehine dikkate alınmalıdır. Sayın Üyenin karşı oy görüşüne katılmaktayız. HTS kayıtlarının sadece destekleyici delil niteliği taşıdığını, tek başına esas alınarak mahkumiyet hükmünün kurulamayacağını belirtmek isteriz.

Netice olarak; şüpheli/sanık ve mağdurun HTS baz sinyal bilgilerinin aynı yerde çekmesinin, suça konu fiilin şüpheli/sanık tarafından işlendiğini göstermeyeceğini, içeriği öğrenilemeyen sadece kimin kiminle, nerede, ne zaman ve ne kadar süre görüştüğüne dair arşiv bilgisi içeren HTS baz sinyal bilgileri esas alınarak kurulacak mahkumiyet hükmünün hakikaten çok ağır sonuçlara yol açabileceğini, elbette şüphenin sanık aleyhine yenilmesi gerektiğini, ihtimallere, varsayımlara göre hüküm kurulmasının kabul edilmeyeceğini, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin kesin ve açık bir ispata dayanması gerektiğini, büyükşehirlerde bulunan baz istasyonlarından birden fazla cep telefonundan aynı yerden sinyal verebileceğinin gözönünde bulundurulması gerektiğini, bu doğrultuda destekleyici delil mahiyetinde olan HTS baz sinyal bilgilerinin belirleyici delil sayılarak, sanık aleyhine mahkumiyet hükmünün kurulmasının hukuka ve vicdana aykırı olacağını ifade etmek isteriz.

HTS baz sinyal bilgileri ile iletişim tespitlerinin delil kuvvetine ilişkin sonuç değerlendirmemiz:

Hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen HTS baz sinyal bilgileri ile iletişim tespitlerinin delil değeri bulunmaktadır. Ancak HTS baz sinyal bilgilerinin tek başına bir suçun işlendiğinin delili olamayacağı halde, o yerde olmadığını savunan ve bu yolla başka bir yerde olduğunu ispatlayan sanığın beraatını tek başına mümkün kılabilecektir. Her ne kadar sanığın kullandığı cep telefonunu ve SIM kartını bir başka yerde bırakması veya suç anında başkasına kullandırması, kendisinin de olay yerinde olduğu halde olmadığını söylemesini mümkün olsa da, bunun bir sübut tartışması olduğunu ve buna rağmen olay yerinde olup suçu işlediğini veya suça katıldığını iddia eden sanığın savunmasını çürütüp iddiasını ispatlamak zorundadır.

HTS kayıtları; yani bir kişinin kiminle, hangi zamanda, nerede ve ne kadar görüştüğünü anlamaya yarayan iletişim tespiti bilgileri, elbette gelişmiş teknolojinin İspat Hukukuna sağladığı, ama dijital materyal olması itibariyle de sıhhatinin tetkiki gerekli önemli yan veya tamamlayıcı deliller arasında yer alır. Bununla birlikte; sanığın kimlerle konuştuğunun genel olarak tespiti ve konuştuklarından bazılarının suç işlemişlikleri veya suça karışmışlıkları, onun sanık hakkında iddiaya konu suçu işlediğini göstermez, hatta bu nedenle HTS kayıtlarına yan veya tamamlayıcı delil özelliği vermek de doğru değildir. Bununla birlikte; somut bir suçun işlendiği iddiası karşısında, tetikçi olarak tanımlanan failin suçu işleten olarak bilinen azmettirici ile daha önceye dayalı yoğun görüşmüşlüğü veya buluşmuşluğu olmadığı halde, suçun işlendiği anlarda, bunun bir gün öncesi veya sonrasında yoğun görüşmeleri ve tarafların kullandığı telefonlara göre baz sinyal bilgilerinin örtüşmesi, tarafların tesadüfün ötesine geçen, yani bir ilçede veya mahallede yakınlaşmalarından ziyade, konuştuklarını, mesajlaştıklarını ve birden fazla kez buluşmuş olduklarını veya fail ile maktulün iletişim kurduğunu, bir araya geldiklerini ve birlikte yol aldıklarını gösteren HTS kayıtları ile baz sinyal bilgileri, CMK m.223/2-e ve özellikle CMK m.223/5 dikkate alınarak, yani mahkumiyet için yeterli olan gerçeğe yakınlık değil, maddi hakikate ulaşmayı sağlayacak aşamaya katkısı varsa, sanığın mahkumiyetinin dayanağı olarak kullanılabilecektir.

Bunun dışında; birbirini tanımayan, aralarında doğrudan veya dolaylı ilişki bulunmayan kişilerin sırf HTS baz sinyal bilgilerinden hareketle birbirlerine yakın yerde bulundukları, aynı ilçe veya mahalle hudutlarında birbirlerine yaklaştıkları, baz istasyon bilgilerinin eşleştiği, bu tür bir yakınlaşmanın bir il veya ilçede gerçekleştiği, yani meskun mahal olmayan yerde gerçekleşmediği, yani insanın yaşamadığı, ikamet edilen konut veya işyerlerinin olmadığı veya pek az insanın geçtiği bir yerde yakınlaştıklarına veya temas etmiş olabileceklerine dair tespitler olmadan, başka somut belirleyici veya destekleyici delil olmaksızın, sırf HTS baz sinyal bilgilerine dayanan yakınlaşmalar bir anlam ifade etmeyecek, şüphelinin veya sanığın tutuklanmasına veya mahkumiyetine dayanak yapılamayacaktır. Elbette bunlar, yani HTS baz sinyal bilgileri ve iletişim tespitleri özellikle bir soruşturmada basit şüphe için yeterli bulunabilir, ancak bunların yeterli ve kuvvetli şüpheye ulaşmasına ve şüphenin sanık aleyhine yüzde yüz yenildiğine dayanak teşkil edebilmesi için, sanığın savunmasını çürüten veya sanık aleyhine somut deliller ile desteklenen olgulara ve tespitlere ihtiyaç bulunmaktadır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Tamer Bayraklı

Stj. Av. Beyza Kuver

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------

[1]  Ersan Şen, Tamer Bayraklı “CMK m.135’te Yer Alan İletişimin Denetlenmesi ve Süreleri”.

[2] Ersan Şen, Tamer Bayraklı, “CMK m.135’de Yer Alan İletişimin Denetlenmesi ve Süreleri”

[3] CMK m.135/4: “Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkan veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hakim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir”.

[4] https://www.nufusune.com/40704-istanbul-sariyer-maslak-mahallesi-nufusu