MAKALE

Gerçeklerin İnşası ve Adalet (Construction of Facts and Justice)

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel yazdı;

Abone Ol

Gözlerimiz değil, asıl gören zihnimizdeki gözümüzdür. O zaman soru şu:
Bizlerin bu gerçeklik algısı, temel gerçekliği ne kadar yansıtıyor?

 “Gerçek, tıpkı ameliyat gibi, can yakabilir, ama iyileştirir.”

Han Suyin

Gerçek ve Türleri

Gerçeğin biri ampirik, ötekisi rasyonel olmak üzere iki temeli, birbirinden farklı iki anlamı bulunmaktadır. Ampirik açıdan gerçek, olaylara dayanan “gerçek” demektir. Diğer bir anlatımla, bir ifadede belirtilen olay veya olayların olup olmadığını gösterir. Bu nedenle, ampirik gerçek gözleme dayanmaktadır.

Rasyonel/akla dayanan gerçek ise, çelişmezlik ilkesi sonucu ortaya çıkan gerçektir. Mantıksal veya tam anlamıyla rasyonel anlamda önermeler dizisi, eğer mantıksal olarak tutarlıysa gerçektir.  Ne var ki, “kişilerin birbiri hakkındaki algıları(imaginations), toplumun en katı gerçekleridir”1

Gerçek türleri: A) 1. Objektif/kanıtlanabilir tür;
2. Öznel (sübjektif) olan ise, insan beynine ilişkindir ve bunun bağımsız/bağımlı türleri vardır.

B) Doğal gerçekler, insanın fikri faaliyetlerine dayalı değildir; Kişisel gerçekler, kişilerce benimsenen inançlar olarak yalnızca benimseyenler için gerçektir.

Sosyal gerçekler ise, paylaşılan ve kurumlaşmış inançlardır. Maddi ve maddi olmayan kültür bu türdendir. Otoyol ve çekiç, teknolojik gerçekleri sergilerken, özgürlük ve adalet normatif gerçekleri ifade etmektedir. Toplumsal örgütlenmenin tutsakları olan bizler yaşadığımız toplum gerçeklerini iyi anlamalıyız. Toplumsal gerçekler göründükleri gibi değildirler.

Gerçeklik Yanılgısı

Gerçeklere sanki anahtar deliğinden bakıyoruz. Mevcut bilginin yalnızca bir parçasına eğiliyoruz. Yanlı dikkat, algımızı çarpıtmakta ve bu da potansiyel olarak yanlı olmaktadır. Bizler bir kimsenin vücut diline bakarak onu yorumlamaktayız Birisi telefonumuza veya elektronik postamıza yanıt vermediğinde nedenini tahmin ediyoruz.  Bir çocuk zamanının büyük kısmını yalnız geçirdiğinde ya kendisinin dışlandığını veya sadece içe kapanık olduğu yorumunu yapıyoruz. Bizlerin sayısız ve devam eden algılarının tümü önemlidir. İşte gerçekte, psikologlar ekseriya şunu ileri sürmektedir: İnsanlar gerçeklik ile etkileşimde olmayıp, realitenin algısı ile etkileşimdedirler. İçinde yaşadığımız olayları ve dünya dinamiklerini kendi kavrayışımıza göre inşa etmekteyiz. Yinelersek, bizler kendimizi algılarımız bağlamında yorumlamaktayız.

Sosyal gerçekleri saptamak her zaman kolay değildir. Suç korkusu ve risk açısından “sokaktaki suçlar” (örneğin gasp, ırza geçme) ciddiyet sergilerken mağdur açısından kayıp ₺.ye bakıldığında beyaz yakalılarca işlenen suçlardaki kayıp sokaktakilerden çok fazladır. Ne kadar fazladır? Kimse, henüz ırza geçilen bir kişinin psikolojik travması ile yaşam boyu yaptığı tasarrufunu bir dolandırıcıya kaptıran yaşlı bir çiftin üzüntülerini karşılaştırmayı henüz yapabilmiş değil.  

Türkiye’de herkes sokaktaki suçlarla ilgilenir/ötekilerin işledikleri suçları irdelerken ekonomik suçlar genelde görüş zaviyesi dışında kalmaktadır (!?).

Gerçeğin Sosyal İnşası

Kişi gerçeği nasıl bilir? Bizler sosyal gerçekliği mutabakatla sağlarız. Anlamlı davranışlar rutin ve itiyadı olduğunda müesseseleşmeye tanık olunmakta; meşrulaştırılmaktadır-örneğin bir tür meşrulaştır- ma aracı olarak din yer almaktadır. Dil, kitap, para.. şeyin ne olduğunu sosyal olarak inşa etmekteyiz. Aşağıdaki resimde küp görülmektedir. Hepimiz bunu görmekte isek de ekran düz; fakat gördünüz küp sizin inşa ettiğinizdir. Hepimiz bir küp görmekteyiz. Zira hepimiz gördüğümüz küpü inşa etmekteyiz.

İşte doğuştan belirlenmiş veya biyolojik olarak önceden belirlenmiş olguların aksine, sosyal yapılar, var oldukları sosyal bağlamlar tarafından topluca formüle edilir, sürdürülür ve şekillendirilir.

"Gerçekler yoktur, sadece yorumlar vardır."

Friedrich Nietzsche

Toplumda önermelerin gerçekliği hakkındaki anlaşmazlıklar, geçerli kanıt ve gerekçe olarak neyin hizmet ettiğine ilişkin farklı varsayımlardan kaynaklanabilir. "Doğru ve yanlış" ölçütleri, insanların inançlarını ve eylemlerini haklı çıkarmak, hayatlarını ve kimliklerini tanımlayan bir anlatı oluşturmak için kullandıkları kelime dağarcığında ifade edilen "iyi ve kötü" ve "doğru ve yanlış" gibi ahlaki veya etik yargıların altında yatan aynı varsayımlardan türemiştir.

Sosyal Gerçekler 2

Sosyoloji toplumdur. Bireysel bilinç dışında hiçbir gerçek mevcut değilse, toplum kendisine özgü materyalden yoksundur. Bu durumda, gözlem için olası konu bireyin aklı durumları olacaktır. Halbuki, bireysel insanların dışında kolektif bir gerçeklik vardır. Diğer bir anlatımla, senfonide yalnızca bir enstrümanı dinlerseniz, tümü göremezsiniz. Sosyoloji ferdi ağaçlardan ziyade ormanı görmektir.

Bilimlerin kraliçesi olan sosyolojide çekirdek fikir, çevre ve insanlarla etkileşimdir. Bizler asla yalnız değiliz; bizler ilişkiler ağı içindeyiz. Bireysel olan sorunlar bireysel olmayıp, bizlerin, toplumun sorunu olmaktadır.

Menopoza giren bir kadın, intihar eden, suç işleyen, obez bir insan düşünüldüğünde, tüm bu olgular bireysel gözükse de toplumsal niteliği hemen göz çarpmaktadır. Sosyolojik düşünmek, hoşgörüyü besleyen anlayışı ve anlayışı mümkün kılan hoşgörüyü artırmaktan başka bir şey değildir.  

Sosyolojik düşünme sanatının sağlayacağı temel hizmetin, her birimizi ve hepimizi daha duyarlı kılmak olduğunu söyleyebiliriz; duygularımızı keskinleştirebilir, gözlerimizi daha fazla açabilir, öyle ki şimdiye kadar mevcut ancak görünmez olan insanlık durumlarını keşfedebiliriz.

Sosyal gerçekler, paylaşılan ve kurumlaşmış inançlardır. Maddi ve maddi olmayan kültür bu türdendir. Yinelersek, toplumsal örgütlenmenin tutsakları olan bizler yaşadığımız toplum gerçeklerini iyi anlamalıyız. Toplumsal gerçekler göründükleri gibi değildirler. Yanlı dikkat, algımızı çarpıtmakta ve bu da potansiyel olarak yanlı olmaktadır. Bizler bir kimsenin vücut diline bakarak onu yorumlamaktayız. Birisi telefonumuza veya elektronik postamıza yanıt vermediğinde nedenini tahmin ediyoruz.  Bir çocuk zamanının büyük kısmını yalnız geçirdiğinde ya kendisinin dışlandığını veya sadece içe kapanık olduğu yorumunu yaparız. Bizlerin sayısız ve devam eden algılarının tümü önemlidir. Gerçekte, psikologlar ekseriya şunu ileri sürmektedir: İnsanlar gerçeklik ile etkileşimde olmayıp, realitenin algısı ile etkileşimdedirler.  İçinde yaşadığımız olayları ve dünya dinamiklerini kendi kavrayışımıza göre inşa etmekteyiz. Hatta bizler kendimizi algılarımız bağlamında yorumlarız. Düşüncelerimizi daha çok elbiselerimiz gibi görmekteyiz. Moda olan ne ise veya daha özel olarak, arkadaşlar arasında moda olanı giymekteyiz.3  Sonuç olarak, insanlar gerçekliğin tamamını sosyal olarak inşa etmezler, daha ziyade öncelikle gerçekliğe dair inançlarını inşa ederler.

“Düşünüyorum öyleyse varım diş ağrısını küçümseyen bir entelektüelin ifadesidir”
Milan Kundera

Şimdi sizler için bir sorgulama dizinine yer verelim: 

- Her günkü davranışını belirleyen “sosyal gerçeklerden” bazılarını sıralayınız?

- Bunlar, biyolojik veya psikolojik gerçeklerden nasıl ayrılmaktadır?

- Bunlar sizleri nasıl sınırlamaktadır?

- Bunlara uymadığınızda sonuçları ne olacaktır?

Durkheim’ın belirttiği gibi, bir fabrikatör olarak geçen asrın teknoloji yöntemlerini kullanmakta özgürsem de bunu yaptığımda, mali yıkıma   davetiye çıkardığıma kimse kuşku duymamalıdır.

Yinelersek, sosyoloğun soru dizisi şöyledir:

-Gerçek sorusu -          Ne oldu?

-Karşılaştırmalı soru-   Bu olgu her yerde olmakta mıdır?

-Gelişim sorusu-           Bu olguya uzun zamandan beri
       tanık olunmakta mıdır?

-Teorik soru -                Bu olgunun altında yatan  faktör
            /faktörler nedir?                                              

-Teorik sonuçlar

Doğa ve sosyal bilimlerin amacı hipotezler önermek ve onları ampirik kanıtlar bağlamında test etmektir. Öte yandan, bilimin amacı da sorun çözmektir. K.Popper durumsal modelle konuya yaklaşmaktadır. Model, kişiler ve sosyal ilişkilerden oluşmaktadır; sosyal ilişkiler (örneğin bürokratik düzenlemeler, mali pazarlar ile sosyal normlar) ve gelenekleri kapsamaktadır. Durumsal model, öte yandan, doğa yasaları ile kişilerin davranışını kısıtlayan engelleri de içermektedir. Durumsal modelin merkezinde insan var. O’nun amaçları ve durum bilgisi de modelin kısmıdır.

Ortaya çıkan tablo, temel değerlerde, kurallarda anlaşamamış, kimlikler, partiler etrafında kümelenmiş, ‘bölünmüş’ bir toplum olduğumuzdur. ‘Türkiye’nin sorunlarını çözmek için kanun ve kuralların dışına çıkılabilir’ diyenler arasında da gençler açık ara önde (Yaşlılarda % 12,8, orta yaşlarda % 20,4, gençlerde % 28,1). Sorunlar listesinde Adalet 2. sırada ama puanı çok düşük: % 12,2. Adalet’i sorun olarak görme yüzdemiz bu kadar düşük olmasına rağmen “Mahkemelik olursam haksızlığa uğrayacağımdan korkuyorum” diyenlerin % 67,5 olması insanların adaletle ilgili kaygılarını içlerinde taşıdıklarına, dışa vuramadıklarına yorulabilir.4

Strateji5

Türkiye’nin yıllardır uyguladığı genel strateji şudur: “Kervan yolda düzelir!” Düzenleme yapılır sonrasında beş kere değiştirilir. Mantık, “Hele bir başlayalım gerisini sonra düşünürüz”den öteye gidemiyor.

Artık nasıl davranılması gerektiğini rasyonel verilerle konuşmalıyız, değil mi? Ama hem kutuplaşma hem otoriterleşme bunu engelliyor. ‘Dış güçler, hainler’ dediğinizde “nerede yanlış yaptık?” rasyonel- liğine yer kalmıyor. Yüz on yıl önce Ziya Gökalp “milli vicdan”ın teşekkül etmesi, yani hepimizi kapsayan ortak bir “doğru” ile “yanlış”ı ayırt edebilme bilincinin oluşması ihtiyacını yazmıştı… Bugün keskin kutuplaşmalarımızın temelinde bu ortak vicdan eksikliği var- Nerede yanlış yaptık sosyolojisi.

İnsanların aynı şeyi farklı şekilde görebilmesi söz konusu olabilmekte ve insanlar bunu bilinçli olarak yapmamaktadırlar. Sosyolojide doğru yanıtlar yoksa da yalnızca daha iyi veya kötü, yaklaşık olarak ikna edici açıklamalar, teoriler veya davanızı ileri sürebilme olanakları sağlanmaktadır.

Başarısızlıklar

Tüm başarısızlıklar (failures) birbirine benzemez. Başarısızlık genelde özel bir zaman, özel bir mekân ve özel kişilikleri içeren girift bir kimyanın ürünüdür. Her başarısızlığın kendine özgü nedenleri/öğeleri var ise de başarısızlıklar genelde dört grupta toplanmaktadır. İlk ikisi nispeten belirgindir: Kavramsal başarısızlık (fikrin kötü olması) ile uygulama başarısızlığıdır (uygulamanın kötü olması). Diğer iki türde ise belirginlik azdır: Pazarlama yetersizliği ile analiz başarısızlığıdır.

Psikoloji ve Hukuk

İnsanlarca yönetilen adalet sisteminin onlardan daha mükemmel olamayacağı unutulmamalı; adli psikoloji varlık ve etkinliğinin “adil yargılanma hakkı”nın gereği olduğu bilinmelidir. 

Psikoloji ve hukukun ortaya çıkışındaki sorunları da şöyle sıralayabiliriz:

- Psikoloji insan davranışlarının bilimsel olarak incelenmesi,6

- Hukuk insan davranışını kontrol etme girişimi,

- Ancak tarihsel olarak hukuk ve psikoloji, metodoloji ve değerler açısından farklılık göstermek- tedir.7

Öte yandan ikisi arasındaki farklılığa ayrıntılı olarak aşağıdaki tabloda yer verilmişti.

Psikologlar insanların verdikleri kararların zaman zaman kısa devre ye(heuristics) dayalı olduğunu öğrendiler. İnsanlar bunları geçmiş deneyimlerimize dayalı olarak geliştirmekte ve hızlı karar verebilmektedirler. Kuşkusuz, bu tür kısa devreler algısal illüzyonlarla hatalı kararlara da ne den olmaktadırlar. Bu illüzyonlar beş noktada toplanmaktadır:

- Temellendirme (Anchoring): İlgisiz başlangıç noktalarına dayalı tahminlerde bulunmak;

- Çerçeveleme (Framing): Eşit derecedeki kazanç ve kayıpları farklı göstermek;

- Tahmin yanılgısı (Hindsight bias): Geçmişteki olayları gerçekte olandan daha tahmin edilir olarak algılamak/biliyordum;

- Temsili heuristik: Sezgisel/bireysel bilgiyi önemli derecedeki istatistik bilgiye tercih etmek; heuristik aklımızın çabuk karar veren kısa yollarıdır ve doğruluk payı olduğu kadar yanlışlık payı da vardır ve

- Ben merkezli tarafgirlik: Birinin yeteneklerini abartmasıdır.

Sistem insanlardan oluşmuş ve insanların getirdiği psikolojik kusurlarla derinden aşılanmıştır. Bu nedenle, “insan onuru”8 temel alınarak insan hatasını kabul etmekten ve azaltmaktan korkmamalıyız. Diğer bir deyişle, alçak gönüllülüğe ve insani sınırlamalarımızı kabul etme yeteneğine ihtiyacımız vardır. İkinci olarak, psikolojik kusurlarımızı gidermek üzere ceza adaleti sisteminde yapısal ve usuli değişikliklerin uygulanması gerekmektedir.

Uygulama

Fukuyama’ya göre Türkiye ve Brezilya, çok kanun, zayıf uygulama diye sınıflandırdığı ülkelerdendir.9 Kuşkusuz, uygulama fikirler kadar önemlidir. Kavramları somutlaştırmak kolay değildir. Gerçeklerin belgelediği üzere, çoğu yeni işletmeler başarısız olduğu gibi çoğu yeni siyasi girişimler de başarısız olmaktadır. Bu konuda en müşterek engellerden biri de bağlamın niteliğidir: Almanya çalışan bir kurum, Türkiye’de çalışmayabilir. Bağlam/koşullar, yeniliklere karşı en acımasız sabotajcıdır. En büyük yanılgı da kurumun şahane olduğunu düşünerek yeni bir yerde bağlamın onu tahrip edemeyeceği düşüncesidir. Acaba istinafı/üst mahkemeyi kurgulayanlar, fikirler alınabilirken durumların alınamayacağı gerçeğini göz ardı mı ettiler? 

Dünyanın en zor işlerinden biri "bir işin nasıl yapılabileceğini bilip nasıl yapılamadığına tanık olmaktır" demişler. 

Yargısal Gerçekler

Sokrat vari idealizmden düşünsel çıkarımlar yerine hâkimler nasıl düşünüyor; nasıl karar veriyorlar? Belli bir davanın karar evresinde, olgusal ve normatif saptamaya özgü nasıl düşündüklerini açıkça ortaya koymaları için bir proje geliştirilemez mi? Aynı dosyada karar için farklı hâkimler için bu proje uygulanamaz mı? Hâkimlerin nasıl karar verdiğine ait bir karar teorisi ülkede ortaya konmamış; konulamaz mı? Yargı sistemini yargılayacak en iyi yöntem, olgusal deneyim sahibi olan tanık, sanık, mağdurlar ve avukatlarla anketler yapılmasıdır. Iowa-ABD’de, 1962'de hâkimlerin seçimi için liyakat sistemini benimsedi ve avukatlara, hâkimleri yalnızca aşağıdaki nitelikleri karşılamaları durumunda değerlendirmeleri talimatı verildi:

- Bir hâkimle, bir avukat olarak performanslarını da değerlendirebilecek kadar yeterli iletişim ve deneyime sahip olmaları; veya

- Hâkimin performansını (mahkeme salonu, ön duruşma, görüş bilgisi veya diğer mesleki deneyim) değerlendirebilecekleri mesleki temeli sağlayan ilk elden deneyime sahiptirler ve bilinçli bir değerlendirme yapabilirler; veya

- Hâkim huzurunda çalışmış veya hâkimin çalışmalarına makul ölçüde aşinadırlar (mahkemeler söz konusu olduğunda); veya

- Hâkimin görüşlerine aşinadırlar (temyiz mahkemeleri durumunda).

Avukatlar, hâkimleri mesleki yeterlilikleriyle ilgili sorularda derecelendirmektedir: Hukuk bilgisi ve uygulanması, olgusal konuların algılanması, iddialar ve ifadelere dikkat edilmesi, mahkeme salonunun yönetimi, kontrolü ile hüküm ve kararların ivediliği. Derecelendirmeler 1-5 arasında değişmekte, 5 "mükemmel" ve 1 "çok zayıf"tır.

Hâkim O.W. Holmes'un belirttiği gibi "hukuk yaşamı mantıktan ziyade deneyimdir. Her sonuca mantıksal bir biçim verilebilir." Hukuk biçimle oluşmaktadır. Biçim hukuki ilişkilere anlatım kazandırmaktadır. İşte bazı şeyleri anlaşılır yapan biçim, olanı olduğu gibi yapar ve tüm diğerlerinden ayırt eder.  Biçim, kavrama yetisi olan kişinin bir obje veya fikri anlamasını sağlamakta ve obje/fikir, biçimle içerik bütünlüğü içinde kavranmaktadır.

Biçim ve içerik karşılıklı ilişki ve nüfuz etme akışı içindedir. Biçim içeriği belirlediği gibi içerikte biçimi belirlemektedir. İçeriksiz bir biçim herhangi bir şeyin biçimi olmayacak ve biçimsiz içerikte anlaşılamayacaktır. Karşımızda yalnızca bazı şeyler topluluğu var olacaktır. Diğer bir anlatımla, bir içeriği anlaşılır yapan biçimidir.

Biçim ve içeriğin ilişkili üç yanı vardır: Karakter, bütünlük(birlik) ve türe ait olmaktır: Biçim objenin ne türden olduğunu söylemekte; insan beynindeki biçim dünyada ete kemiğe bürünmektedir. Örneğin bir masa biçimi, tüm masalarda var olan ve onları masa olarak sınıflandırmayı sağlayan bir olgudur. Masaya özgü yükseklik, düzlük ve sertlik gibi maddi kompozisyonu masayı masa yapan niteliklerdir. İşte bu nitelikler sanatkarın beyninde tek bir objede, masada, birleştirilmektedir.  Kuşkusuz, masa ile yaptığımız şeyler, ona sahip olma nedenlerimiz bir şeyin masa sayılmasını belirlemektedir.

İngiltere’de 1951 yılında Başsavcı Lord Shawcross tarafından söylenen şu söylev tüm Başsavcılarca benimsenmiştir: “Bu ülkede işlenen suç eylemlerinin otomatik olarak kamu davasına konu olması hiçbir zaman kural olmadığı gibi gelecekte de olacağını beklemiyorum.” İngiltere’de kamu davasının açılması iki evreli bir karardır: Her davada gerçekçi bir mahkûmiyet beklentisi yaratacak yeterli kanıt olduğunda, kamu yararı testi devreye girmektedir.  Bu yaklaşım sonucu olarak İngiltere’de mahkûmiyet oranı %90,3’ tür.

Şort giydi diye belediye otobüsünde bir kadına tekme atan adamın ceza adaleti sistem girdisindeki tretmanı konusunda Başbakan Binali Yıldırım’ın yorumu: Adalette sıkıntı var.

Gözaltına alındı, serbest bırakıldı, sonra tutuklandı. Bizim adalet sisteminde bir sıkıntı var. İşe kitabi bakılıyor, işin toplumsal tarafı nedir, toplumdaki karşılığı nedir düşünülmüyor. Kanuna göre birisine fiili bir saldırıda bulunmanın durumu nedir, ona bakılıyor. Sonra düzeltiyorsun ama düzeltme hasarı ortadan kaldırmıyor.10  Öte yandan, toplumdaki mükerrirlik suçluluk   anomik bir görüntü sergilemektedir.11

Salıverilen hükümlü yeniden suç işleyerek mükerrir suçlu olmaktadır.12 Bazı suçlular için cezaevi deneyiminin mükerrir olmayı azalttığı yadsınamazsa da ötekiler için de mükerrirliği artırdığı de aynı derecede yadsınamaz. Bazı suçluları kötüleştirmek üzere, hapsetme eğilimi kriminolojide saptanmış bulgulardan biridir. Çoğu suçların da ufak sayıda insanlar (mükerrir suçlular) tarafından işlendiği bilinmelidir-20/80 kuralı. Kuşkusuz, suç işlemede fırsat işlevini görmektedir.

Fırsatların azaltılması, bir önleme yaklaşımı ise de bir tedavi amacı yoktur. Önemli olan kriminojenik alanların/ ihtiyaçların (sert ve tutarsız aile deneyimi, zayıf aile bağları, fakirlik, mesken, suçlu arkadaş grubu ile birliktelik, okul, evlilik, uyuşturucu madde ve alkol gibi etmenlerin) saptanarak mahalli seviyelerde onlara odaklanılmalıdır. Gençler bakımından ekonomik sıkıntılar, aile çözülmesi gibi sosyo-ekonomik göstergeler oldukça önemlidir (Anayasa Md. 58/2).

Aynı zamanda hesap verilmesi gereken bir husus da cezaevi hizmetinin harcanan vergi gelirlerine değer sağlaması baskısı altında olması gereği denetimli serbesti hizmetleri ile suçluların mükerrirliğini önlemek amaç değer olmalıdır. Aksi takdirde, vergi gelirlerinin başarı veya başarısızlık söz konusu olmaksızın harcanması kamuoyuna nasıl açıklanabilecektir?

 Adalet, bir kısım için değil herkes içindir

Adalet bizi yan yana getiriyor

Adalet, bir kısım için değil herkes içindir.

John Legend’ın “Glory” (Zafer) şarkısı

Öte yandan, cezalandırmadaki eşitsizlikleri inceleyen araştırmalar var mı? İngiltere’de Ceza Dairesi'- nden bir araştırmacı uyuşturucu temini suçu söz konusu olduğunda: "Asyalı suçlular ve "diğer" etnik gruptakiler için (Asyalı, Siyah veya Beyaz olmayan suçlular dahil) derhal hapis cezası alma ihtimali Beyaz suçlular için oranların 1,5 katıydı. Bir Siyah suçlunun hemen hapis cezası alma olasılığı, Beyaz bir suçlunun olasılığının 1,4 katıydı”.

“HER ŞEYİ OLDUĞU GİBİ GÖRMÜYORUZ, BİZLER OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜYORUZ”

“WE DON’T SEE THINGS AS THEY ARE, WE SEE THEM AS WE ARE”

Psikolojisi

Gerçeği/hakikati anlamaya/resmetmeye elverişli olmadığınız korkusu siz de var mı? Bu korku sizi hiç rahatsız etmedi mi? Gerçeği saptayacak duyularınızın çok kör, hatta görmenizdeki duyarlığın hala çok yetersiz olduğundan korkmuyor musunuz? Görmenizin arkasında nasıl bir isteğin egemen olduğuna dikkat ettiniz mi? Önyargı bilincine hiç vardınız mı? İnsanı tehlikeye sokan nesnenin hep sözde “kestirme yollar” olduğuna tanık oldunuz mu? İşte insan bu meçhul! Hem yargılayan ve hem de yargılanan durumda bulunmaktadır. Çoğu insanlar ayrımcılık niyeti olmaksızın ve ayrımcılık yaptığından habersiz ayrımcılık yaparlar.

Adli davranış ve kararlardaki önyargıyı nasıl azaltabiliriz? İlk adım, var olduğunu kabul etmek olabilir.  Önyargınızı tanımak, yokmuş gibi davranmaktan daha iyidir.

Türkiye’de hâkimlerle önyargı konusunda yapılan görüşmeleri ve gözlemleri içeren hiçbir araştırma yoktur. İlk derece mahkemeleri ile üst mahkemeler bu kanıtı istediklerinde, kapılarını akademik incele- meye açabilirler. Böyle bir çalışmanın olmaması, kuşkusuz, çok şey anlatıyor.

“Adalet Sorununda Diğer Bir Gün”

Pierre Fortin Illustration Showcase, Broadway, 1997

Önyargı

Bu "bilişsel önyargılar", rasyonel seçim kurallarını ihlal edici "tutarlı bir şekilde birbirini takip eden sezgisel tercihler" olarak anlaşılabilir. Psikologlar tarafından tipik olarak incelenen ve her ikisinden de bir hâkimin kaçınmak isteyeceği iki tür önyargı var:

1. 'Düşünce süreçlerimizde bizi hataya götürebilecek sistematik eğilimler' olan 'bilişsel önyargılar’ ve

2. "İnsanların otomatik olarak izlenimlerini oluşturdukları veya üyesi oldukları sosyal gruba dayalı olarak sonuçlara vardıkları" "sosyal önyargılar". Bu tür önyargıların "cinsiyetler ve ırklar gibi sosyal kategoriler hakkında sahip olduğumuz tutumlar ve klişeler tarafından yönlendirildiği" ileri sürülmektedir.

Muhakeme yetimiz bilinç dışı ve duygusal olabileceği gibi sistematik ve mantıki olabilmekte; insanlar hızlı veya yavaş düşünmektedirler. Birincisi “Sistem 1”, otomatiğe bağlanmış düşünce örneğin 2x2=4 olduğu gibi; ikincisi 17x24=? sorulduğunda yavaş davranmanız gerekmekte ve bu çarpma işlemi sezgisel olmayıp, çaba gerektiren bir iş (408) olmakta ve bu da “Sistem 2”ye girmektedir.  “Sistem 1” dürtüsel, duygusal, iyimser bir yaklaşımla bellekten gelen çıktılarla karar verirken; gerekçelendirmek “Sistem 2”’ye düşer ve sonradan yaratılan gerekçe de davranışın nedeni değildir. “Sistem 2” önemli bir işlev görmekte ise de sizi yavaşlatmaktadır. Bu sistemde insanın kendisini kontrolü var; çabası var. Bir satranç ustası için “Sistem 1” kararı geçerli iken, amatör bir kişi için hüsran olabilmektedir. Öte yandan, “Sistem 1” deki kararlar illüzyon ürünü de olabilmektedir.

Sistem 1 muhakemesi, bilgiyi sürekli olarak işleyebilirken, Sistem 2 muhakemesinin sınırlı bir kapasitesi vardır. Bir süre çalıştıktan sonra gazı tükenmektedir. Dolayısıyla beyin, Sistem 2’yi (reflective düşünme) kullanma konusunda biraz cimridir.

Sistem 1, reflexive karar otomatik sistemi, bireyin dünya ile olan deneyimlerine dayalı olarak gelişen kalıplara dayanmaktadır. Birey, zaman içinde farklı nesneleri, insanları, eylemleri ve durumları kalıplarla bütünleşen özelliklere dayanarak nasıl ayırt edebileceğini öğrenmektedir.

Karşındaki kişinin psikopat olduğu ikaz edilmesine karşın algısal illüzyonla ona güvenilmesi bu türdendir. İnsan kendi körlüğüne kör olabilmektedir. “Sistem 1” otomatiğe bağlı olduğu için algısal bir kolaylık söz konusu iken, “Sistem 2” stres ağırlıklı bir süreç olmaktadır. Bu bağlamda hataların azaltılması, “Sistem 2”nin eğitilerek “Sistem 1”in yerini alması ile mümkün olabilir. Bu ilişki, bir gazetedeki muhabirler ile editörü arasındaki ilişkiye benzetilebilir.  Özetle,

Sistem 1-Hızlı-bilinç altı-sezgisel-ekseriya yanlı-basit kararlar verirken, 

Sistem 2-Yavaş- bilinçli-planlı, ekseriya adil/dengeli-girift kararlar verilmektedir.

Sistem 1 sürecinde düşünsel bazda daha az çaba sarf edilir ve daha otomatik kararlar verilebilir. İşte hızlı, otomatik ve daha az enerji sarf ederek alınan kararlar sezgisel olarak nitelendirilmektedir. Yargıda hâkim kararları, kuşkusuz, sezgilerden etkilendiği kadar diğer düşünce stili olan (Sistem 2) daha detaylı düşünme şeklinde karar vermeye yönelmelidir. Bu süreçte egemen olması gereken Aristotle’in dediği gibi “En iyi karar verme tarafların dinlenmesi sonrası verilen karardır.”

Zihinsel kestirme yöntemler (cognitive heuristics), mevcut bilgilerin yalnızca bir kısmına dayanan şemalardır- daha hızlı kararlar almamızı sağlarlar. Alakasız bilgilerin etkisini en aza indirgemek için tasarlanmış usul kurallarına uymak üzere eğitilmiş hâkimler bu türden (bilinç dışı reflexive processing) yaklaşıma ne derece boyun eğiyorlar?13

Sistem 1, bilinç dışı dünyasında işlediğinden, hatalı bir kararın kaynağını tanımadan kolaylıkla hata yapabiliriz.

Zihinsel kestirme yollar ve örtük önyargıların etkileri azaltmak bakımdan atılacak ilk adım, karar verme yeteneklerin azalmasında, yorgunluk (uykusuzluk), diğer tükenmişlik haller (glikoz seviyesi düşüklüğü gibi), iş yükü stresi, ruh hali ve akıcılık (bilgi işleme yeteneği) gibi nedenlerin yer alabileceğini görebilmektir.

Sezgisel yöntemler ve bilişsel önyargılara bakıldığında, sezgisel yöntemler, " Sistem 1" düşüncesinin önemli bir bileşenidir. Bunlar sorunları çözmek için kullanılan 'karar kuralları'dır- bir kişinin yeni bilgileri işlerken başvurduğu zihinsel bir kısa yoldur. Bunlar bazen çok faydalı olabilir, ancak zaman zaman da “bilişsel önyargılar” şeklinde “ağır ve sistematik” hatalara yol açabilir.14 Birçok çalışma göstermiştir ki, hakimler diğer insanlarla aynı bilişsel önyargılardan etkilenirler.

Kişisel stratejiler

- Bilişsel ve örtük sosyal önyargı konusunda farkındalığı artırmak için eğitim; üzerinde 'önyargı alışkanlığını kırma' stratejileri ve kültürel yeterlilik, 

- Hâkimlerin muhakemelerini değiştirmeye yönelik stratejilerde kullanan davranışsal karşı önlemler (i) statülerine, eğitimlerine ve cüppelerine  bakılmaksızın kendilerinin de insan ve yanılabilir yaratıklar olduğunu hatırlatan hâkimler; (ii) 'tersinin düşünül- mesi', hayal ettikleri ve açıkladıkları alternatif sonuçların temeli olan bir teknik örneğin, davalı kadın yerine erkek olsaydı ne olurdu) veya bir üye hâkimin 'şeytanın avukatı' olarak düşünün; ve (iii) Perspektif alma (durumun başka birine nasıl görüneceğinin göz önünde bulundurulması).

- Duruşmada taraflarla biraz daha fazla zaman harcayarak insancıl bir yaklaşım sergile- mek,15

- Bilişsel ve örtük sosyal önyargıları (öfke veya stres gibi) büyüten koşulları kontrol etmeye yardımcı olmak üzere farkındalık meditasyonu,

- Bilişsel veya örtük sosyal önyargı riskinin yüksek olduğu hallerde Riskin söz konusu olduğu müzakere sonrası kararın ertelenmesidir.

Kurumsal Stratejiler

- Hâkim sayısını artırarak hâkimler üzerindeki zaman baskısını azaltmak ve hâkimlerin
yararlanabileceği kaynakların artırılması ön görülmelidir. Hızlı karar almak, hâkimlerde “Sistem 1” düşüncesine başvurmayı artırır, stres ve tükenmişliğe katkıda bulunabilir. 

- Yeni hâkimler için IAT (Implicit Association Test)16 testlerinin zorunlu olması ve örtük önyargı eğitimi verilmesi,

- Önyargınızı tanımanın, yokmuş gibi davranmaktan daha iyi olduğu, ve

- Takdir yetkisinin kullanılmasını gerektiren yasal düzenlemelerin sayısını en aza indirerek takdire dayalı karar sayısı azaltılmalıdır.

Karar vermede, bilişsel önyargılar, belirsiz olarak algılanan bilgi veya gözlemleri büyük resme bakma- dan göz ardı ederken, onların beklenen gözlemlere ve önceki bilgilere aşırı güvenmelerine veya daha fazla itimat etmelerine neden olarak insanları etkilemektedir.  Bazı bireysel farklılıklar da karar vermeyi etkileyebilir. Araştırmalar, yaş, sosyo-ekonomik durum ve bilişsel yeteneklerin karar vermeyi etkilediği- ni göstermiştir.  Bilişsel işlevler yaşlanma ile azaldıkça, karar verme performansı da düşebilir.   Yaş, karar vermeyi etkileyen yalnızca bir bireysel farklılıktır.   

Herkes gibi, hâkimlerin kişisel yaşamlarından kaynaklanan duygular da onları iş yerinde   takip edebilir. Fiziki kısıtlamalar ve rahatsızlıklar, dikkati eldeki görevlerden fazlaca uzaklaştırabilir.  İşte bu noktada farkındalık eğitimi söz konusu olmaktadır. Farkındalık şimdiki deneyimin bilincinde olma ve onu kabul etme anlamına gelir. Farkındalık “Şu anda ne yaşıyorum” sorusunu yanıtlamak için, kendi düşüncelerini, duygularını ve bedenini gözlemlenmesi yoluyla elde edilen zihinsel bir durum olarak tarif edilebilir.

Farkındalık eğitim ve uygulamalarının amacı, kişinin eldeki göreve odaklanmasını sürdürme yeteneğini geliştirmek ve içsel bir diyaloğu sürdürme veya başıboş bir zihin tarafından taşınan yüklü bir duygusal duruma dalma olasılığını azaltmaktır. Kişinin zihinsel süreçlerini, belirli bir an veya durum hakkında mümkün olduğunca çok şey fark etmesine izin verecek kadar yavaşlatmak ve ardından fark ettiği şeye dayanarak düşünceli hareket etmek yoluyla, duygusal eğilim ve dürtüler bu şekilde tanınarak, önyargılı ve asılsız varsayımlara ve kararlara yol açması riskinin azaltılması söz konusudur.

Ne var ki, hâkimler, hiçbir zaman kendisinin veya başkalarının duygu ve hislerinin farkında olma konusunda resmi olarak eğitilmedi. Öğretilen gerçeklere bakmaları, kanunları incelemeleri ve sonuçlar geliştirmeleridir. Ancak başkalarıyla ilişki kurabilmek, hâkimlerin kariyerlerinin her alanında ihtiyaç duydukları önemli bir özelliktir. Hâkimlerin başkalarının duygularını anlayabilmeleri ve zaman zaman kendilerini onların yerine koyabilmeleri gerekir. Hâkimler, kızgın, hüsrana uğramış ve stresli kişilerle nasıl çalışılacağını öğrenmelidirler. Yüksek stresli zamanlarda duyguların nasıl yönetileceğini öğrenmek, hâkimin başarısı için çok önemlidir.17  Farkındalık eğitimi, hâkimlerin, odaklanabilirlerse, kanıtları ve tartışmayı analiz etme ve karar verme kapasitesi kesinlikle artacaktır.

Bizlere kalan büyük bir kültürel miras ise, iyi bir hâkimin duygudan yoksun olduğu inancıdır. Burada kenara atılması gereken duygu değil, inançtır. İhtiyacımız olan yeni bir ideal ise duygusal zekalı hâkimdir. Duygusal zekaya sahip hâkim, kendinin farkındadır ve duyguları hakkında tutarlı bir şekilde düşünebilir ve onların ifadesi kontrolü altındadır.

Odaklanma

Ne kadar süre odaklanmayı sürdürebilirsiniz? Bu süre yaklaşık olarak 25 dakika olmaktadır. Bu konuda pomodoro (İtalya’da domatese benzer mutfak saati) tekniğini uygulayarak 25 dakikalık odaklanma sonrası beş dakika mola verilmesi yöntemi seçilebilir. Yoğun bir odaklanma sonrası beynin dinlenmesine izin verilmelidir.

Bu doğrultuda,

- Su içme ve beslenmeye özen gösterilmesi- Aç insanın odaklanması zor olması;

- Her seferinde bir görev üzerine odaklanılmalı- düşünün araba sürerken bir taraftan telefonla konuşurken, elinizde simit, öbür elde çay bardağının tutulması;

- Görevlere değil, sonuçlara odaklanılması;

- Çevrenin değiştirilmesi ve

- İyi bir uyku alınması.

Dikkatte Seçicilik

Dikkatimizi herhangi bir şeye odakladığımızda, aslında birçok şeyi görmezden gelmeyi seçiyo- ruz.18 Örneğin, bir kitapçıya gittiğinizi hayal edin. Almak istediğiniz belirli bir kitap var ve o kitabı bulmak için raflar arasında yürüyorsunuz. Belki de hiçbirini fark etmeden yüzlerce kitaptan geçiyorsunuz. Öte yandan, gözleriniz aslında hepsini görüyor ve muhtemelen onları zihninizin derinliklerine kaydediyor ama siz bunun farkında bile değilsiniz. Bu harika bir seçici dikkat örneğidir. Seçici dikkati tanımlamamız gerekirse, ortamdaki belirli bir nesneye belirli bir süre odaklanma süreci diyebili- riz. Dikkatimiz sınırlıdır. Dolayısıyla bu sınırlı kaynağı kullanmak için, önemli olmayan ayrıntıları görmezden gelmemizi sağlayan seçici bir dikkat gerekir. Diğer bir anlatımla, odaklanmanız gereken belirli bir hedefiniz varsa, beyniniz sadece hedefinizi takip eder. Bu yüzden başka olağandışı uyaranları fark etmez.

1999 yılında Simons ve Chabris tarafından gerçekleştirilen Görünmez Goril deneyinde katılımcılara bir video gösterilir. Videoda biri siyah, diğeri beyaz gömlekli iki ayrı insan grubu birbirine pas veri- yor. Katılımcılara, beyaz gömlekli oyuncuların topu kaç kez pas attığını saymaları söylenir.

Oyunun ortasında ekrana bir goril giriyor. Oyuncuların arasından geçiyor, ortada duruyor, göğsüne vuruyor, sonra tekrar ekrandan ayrılıyor.

"Gorili gördün mü?" videonun sonunda sorulduğunda deneklerin yarısından fazlasının gorili fark etmediği ortaya çıktı.

Bu deneyden yola çıkarak çevremizde olup bitenlerin çoğunu kaçırdığımızı ve tüm bu olaylar ve biz farkına varmadan kaçırdığımız uyaranlar hakkında hiçbir fikrimiz olmadığını söylemek mümkündür.

Karar Verilmesi

Kişi herhangi bir zamanda bir dizi duyusal bilgi bombardımanına uğramaktadır. Bilginin çoğu da kişinin çok az bilgisi ile veya hiç bilgisi olmadan "perde arkasında" işlenir. Bir bilgisayar gibi, ekranda bir kelime işlem programı varken, arka planda çalışmaya devam etmesi gibi, bireyler, belirli bir göreve (örneğin bir dava dosyasını okumak veya bir görüş yazmak) özellikle odaklanırken bile, sürekli olarak bir görüntü yağmuru (örneğin, bilgisayar ekranındaki parlama), sesler (örneğin, tuşların tıklanması) işler, kokular (örneğin, masanın üzerindeki kahve) ve diğer bilgileri sıralar, sınıflandırır ve saklar. İşte bu ikili bilgi işleme süreci ile kararlar verilmektedir. Genelde de bu sürece “en az çaba ilkesi” egemen olmaktadır. Örneğin, bir itfaiyeci yanan bir binaya hemen girmediği gibi tüm olası eylem seçeneklerini de analiz etmeye başlamaz. Aksine, itfaiyeci mevcut durumla ilgili çeşitli bilgileri anında alarak bunları, itfaiyecinin geçmişindeki benzer durumlarda çalışan bir müdahale seçeneğiyle eşleştirir. Tüm olası seçenekleri oluşturmak ve analiz etmek için yeterli zaman olsaydı ilk seçenek en iyi seçenek olmayabi- lirse de ancak genellikle bu yaklaşım işe yaramaktadır. Hâkimler de özellikle ağır iş yükü19 takvimi veya “acil işler”le karşılaştıklarında itfaiyeciler gibi aynı süreci kullanma eğiliminde olabilirler.20 Bu yaklaşım her zaman geçerli olmasa da bazen en uygun seçenek yerine işe yarayan ilk seçeneği kullanmak daha tatmin edici olabilir.21  Aktörlerin yaş faktörü devreye girmektedir. Öte yandan hâkim için en büyük zorluk, yetkin avukatların ve savunma avukatlarının uzmanlığının sizi etkilememesini sağlamak ve her zaman tarafsız kalmaktır.

“Kendinden çok emin olan, çabuk karar veren, hiç düşünmeden ve pişmanlık
duymadan hemen sonuca varan hâkimden korkarım”.
Piero Calamandrei.
 Eulogy of Judges (Ter. John Clarke Adams ve  C. Abbott Phillips, Jr.) 1942.

Kararın yanlış-doğruluğu da psikolojik gerçeklerle sınanmalıdır. Bilindiği üzere, dostluklar düşünceleri- mizi değiştirmekte; insanlar ufak hataları yapmaya devam etmekte ve bu durum insanlar için sistematik bir nitelik sergilemektedir. İnsanları bazen yanlış veya küçültücü derecede değerlendirmekteyiz. Temel soru, insanların ötekilere karşı neden yanlış yargıda bulunduğudur? Bu nasıl olmaktadır? Farkında olmadan bazı dürtülere mi boyun eğmekteyiz? Diğer bir değişle, insanlar nasıl irrasyonel olabilmektedirler? Sorun acaba yanlış modeller arkasına mı takılmaktayız? Bunların da iyi olduğunu mu düşünü- yoruz? İnsiyaklara fazlaca mı güveniyoruz? İşte bu sorularla anlatılmak istenen karar alımında insan aklının yanılabileceğidir. Bilgisayarlar, önyargısız karar alma yazılımı kullanırken, insan beyni, “ön-değer-yargılı” muhakeme yöntemiyle çalışmaktadır. Bu gerçek doğrultusunda, hâkimin kendisinin en iyi olduğunu düşünerek mental engelleri kaldırması; kendisine güvenmesi (aksi takdirde, başkalarının düşünce ve yargılarının etkisinde kalacağı ve mental bir süper-market’ın kaçınılmaz olacağı); soğukkan- lı ve sabırlı olması, iyi bir dinleyici olması; peşin hükümlü olabileceğini kabul ederek insan beyninin bunu gidermek için gerekli çaba ve bilgiye odaklanması gerekmektedir.22

Yargı kararları yalnızca yasalara ve gerçeklere mi dayanıyor? Yasal formalizm, hâkimlerin yasal neden- leri bir davanın gerçeklerine rasyonel, mekanik ve müzakereci bir şekilde uyguladıklarını savunurken, hukuk realistleri, hukuki sebeplerin rasyonel olarak uygulanmasının hâkimlerin kararlarını yeterince açıklamadığını, psikolojik, siyasi ve sosyal faktörlerin yargı kararlarını etkilediğini öne sürerler. Adaletin “hâkimin kahvaltıda ne yediği” olduğu şeklindeki gerçekçiliğin yaygın karikatürünü, deneyim- li hâkimler tarafından verilen ardışık şartlı tahliye kararlarında test ediyoruz. Hâkimlerin kahvaltı ve yemek sonrası şartla salıverme konusundaki kararlardaki değişime bakıldığında   olumlu kararlar yüzdesinin her karar oturumunda kademeli olarak % 65'ten neredeyse sıfıra düştüğünü ve aradan sonra aniden % 65'e yükseldiğini görüyoruz.

Hâkim sayısını artırarak hâkimler üzerindeki zaman baskısını azaltmak ve hakimlerin yararlanabileceği kaynakların artırılması ön görülmelidir. Hızlı kararlar almak, hâkimlerde “Sistem 1” düşüncesine başvurmayı artırırken, stres ve tükenmişliğe katkıda bulunabilir. 

Ceza Davalarında Karar Analizi

Bir ceza davası yargılamasında birincil olarak hâkimin yorumu açısından şu üç alan önemlidir:

1. Olay sonucunu yeniden yorumlama;

2. Olay nedenini yeniden yorumlama; ve

3. İlgili kişinin karakterini yeniden yorumlamadır.

İkinci olarak, karar gerekçesi/analizinde aşağıdaki sorular gözetilmelidir:

a. Suçlu, eylemindeki nedensel rolünü örtmekte veya minimize mi etmektedir veya

b. Suçlunun saikleri ile sorumlu seçimlerini belirleme ve açıklamada başarısız mı olundu?

Karar gerekçesinde,

c. Olaylara diğer güçlerin (örneğin alkol, uyuşturucu madde/ilaç, kumar, öfke, aşırı duyarlık v.s.) neden olabileceği veya

d. Diğer kişilerin gerçekten sorumlu olabileceği mi önerilmektedir?

Karar gerekçesinde,

e. Gerçek bir nedenin olmadığına mı işaret ediliyor veya

f.  Olayların açıklanamaz veya kaçınılmaz türden olduğu mu önerilmektedir?

Karar gerekçesinde,

g. Suçun mağdura yüklenilmesi arayışı içinde mi veya

h. Suçlunun kendisinin de bir biçimde, mağdur olduğuna mı işaret edilmektedir?

Karar gerekçesinde, suçun işlenmesinde diğer bazı nedensellik faktörlerden söz edilmesi kararın yanlış olduğu anlamında değildir. Kuşkusuz, diğer nedensellik faktörlerin belirtildiği ve açıklandığı durumlar olabilecektir. Yalnız, bu faktörlerin kararda işlenmesi dengeyi bozduğu ve suçlu davranışın nedensellik rolünü gölgelediği veya minimize ettiğinde burada sorun olduğu belirebilir. Gerçekte sorun, diğer nedensel faktörlerin belirlenip belirlenmesi olmayıp; gerekçede, bu faktörlerin dengeli bir şekilde irdelenip irdelenmemesidir.  

Üçüncü olarak, suçluların karakteri bağlamında, karar gerekçesinde, aşağıda öğeleri içerir şekilde suçlu karakteri tamamen tasvir edilmiş midir?

a. Suçlu davranış (kanıtlanan veya itiraf edilen) ve

b. Sosyal inceleme raporundaki (SİR) öz geçmişi.

Karar gerekçesi, suçlu tarafından üçüncü kişilere (psikolog veya psikiyatra) verilen ve kanıtlarla test edilmeyen ifadelere mi dayanıyor? Karar, kanıtlanmış ilgili olguları göz ardı veya minimize mi etmektedir?

Kuşkusuz, kararda suçlu kişinin kanıtlanmış hem olumlu ve hem de olumsuz yanlarını içeren, etraflı bir karakter profiline yer verilmelidir. “Çoğu suçluların ne tamamen iyi veya tamamen kötü olamayacağı” varsayımından hareketle karar yalnızca suçlu karakterinin bir yönüne vurgu yaptığında isabetsizlik olacağı bilinmelidir. Burada da sorun, irdelemenin dengeli ve adil/ölçülü olup olmadığıdır.

Kararda ayrıca şu sorulara da yanıt bulunmalıdır:

1. Suçlu davranışın gerçek sonuçları yeterince belirlenip, uygun ayrıntılarla ve kolayca anlaşılır bir dilde tasvir edildi mi? Yoksa görüşten gizlenip, minimize mi edildi veya teknik bir anlatım arkasında mı gizlendi?

2. Kararda, yeterince gerçek mağdurların değerine, ihlal edilen haklarının önemine ve onlara özgü kayıpların gerçek değerine işaret edildi mi?

Gerekçeli karar hakkı/sorumluluğu, hüküm niteliğindeki kararla sınırlı olmayıp; her adli karar için geçerlidir. Örneğin Bricmont davasında Avrupa İnsan Hakları Komisyonu talep sahibinin tanık dinlenmesi isteminin reddinde gerekçeye yer verilmemesini ihlal olarak görmüştür.

Gerekçe göstermek ihtiyacı hukuk bilimin karakteri ile yakından ilgilidir. Hukuktaki bir savın yanlış veya doğru olduğu tecrübi bilimlere özgü bir yöntemle saptanamaz. Bir hipotezi hukukta kanıtlamanın biricik olanağı verilen gerekçede saklı bulunmaktadır. Gerekçe tamam ve mantıki olmalıdır. Gerekçesiz bir karar, bırakınız doğru olmasını, hukuki bir nitelik de kazanamaz.  Böylece gerekçesiz doğru bir hükmü keyfi olandan ayırt etmek mümkün olamayacaktır. Gerekçe de kuşkusuz, ikna edici olmalıdır.

Sonuç

Anayasa Mahkemesi binasındaki gözleri açık olan adalet simgesi daha gerçekçidir. Hâkimlerde duygusal kişiler olup; ön yargılara sahip, bizler gibi hata yapmakta; hatalı kararlar verebilmektedirler-Sonuçta onlarda insandırlar. Kısa devreli kararlar verebilmekte; sezgilere ve bazen fazlaca sezgiye dayalı kalmaktadırlar. Onaylayıcı önyargı da önceden algılanmış inancımızı pekiştiren bilgiyi seçici olarak araştırmaya koyulduğumuzda tanık olmaktayız. Hâkimler kendi pozisyonlarını destekleyen bilgiyi abartmakta; desteklemeyeni göz ardı etmektedir. İşte algısal illüzyondan etkilenen hâkimlerin kararlarında sistematik hatalara tanık olunmaktadır.23

Yargı sistemindeki önyargılar ise, kanun yapmakla başlayabilir, ardından savcılara, hâkimlere ve avukatlara geçebilir.

- Evet, insanlar önyargılıdır.

- Evet, uzmanlar da önyargılıdır-Adli tıp uzmanları (DNA, parmak izi vs. tespitindeki hatalar).

- Meslek olarak onu tanımlamaya, kabul etmeye ve bunu bozacak birtakım çözümler üretmeye çalışılmalıdır.

- Ülkede CAS (Ceza adaleti sistemi) hakikati bulma sistemi olmayıp, adil bir yargılama sistemi- dir.15

- Çoğu hatalar, uygulamadaki kurumsal uygulamaların (örneğin zanlıların sorgulanması, tanıkla- rın dinlenmesi) sonucudur.

- Hatalı mahkumiyetler herkes için tehdit oluşturmaktadır.24

“Gerçek, tıpkı ameliyat gibi, can yakabilir, ama iyileştirir.”
Han Suyin

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

--------------------

1 Charles Horton Cooley, 1864-1929, Amerikan Sosyoloğu.

2 Peter L. Berger ve Thomas Luckmann. The Social Construction of Reality: A Treatise in the Sociology of Knowledge,1966. Türkçesi: Gerçekliğin Sosyal İnşası, Atıf Yayınları, 2023. Soner Yalçın. “Sahtekâr akıllılar”, Sözcü /5/11/2024).

3 Rainer Greifeneder, Herbert Bless, ve Klaus Fiedler.  Social Cognition How Individuals Construct Social Reality, Second Edition, Routledge, 2018.

4 Bkz. E. Balta ve H. Efe. Türkiye’de Demokrasi, Güvenlik, Devlet Algısı, Ankara Enstitüsü, 2022.

5 Mustafa T. Yücel. https://www.hukukihaber.net/suç-ve-ceza-STRATEJİ-OLUŞUMU

6 Mustafa T. Yücel. https:// www.hukukihaber.net/ceza-adaletinde-psikoloji-bilincinin-rolu(!)

7 Tunay Köksal (Editör) Adli Bilimler Kapsamında Adalet Psikolojisi 1. Baskı, Nisan 2024 Bilge Yayınevi

8 İnsan onuru T.C Anayasası Başlangıç- “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu”

9 Francis Fukuyama. Devlet İnşası, Profil Kitap, 2015.

10 “Mırmırlanma” Hürriyet (22/09/2016) s.6

11 “…Hâkimin yüreğini yakan dosya”: 70 suçtan 149 yıl 200 ay 705 gün ceza alan 17 yaşındaki çocuğun dosyası neyin göstergesi olmaktadır? Hürriyet (5/11/2024) s.11.

12 İngiltere’de cezaevinden salıverilen hükümlülerin % 54’ü, salıverilmelerini takip eden iki yıl içinde yeniden mahkum olmaktadırlar-bu oran son 15 yıldır yaklaşık olarak aynı kalmıştır. Eski hükümlülerin yeniden suç işlemelerinin  yıllık tutarı da 11 milyar £’dır. Bkz. Home Office. Explaining Reconviction Rates Research Study no.136, London, 1994. Ayrıca bkz. D.G.Kroner ve A.K.Yessine. “Changing Factors That Impact Recidivism: In Search of Mechanism of Change” Law and Human Behavior, Vol.37, No.5, Oct. 2013, ss.321-336. İki yıllık bir takip sonucunda, Danimarka %63' lük yeniden mahkûmiyet oranıyla en yüksek mükerrirlik oranına sahiptir. Bkz. world population review-http://worşdpopulationreview: Recidivism Rates by Country 2024.

13 Bu usulü kim şekillendiriyor ve neden?  Bir süreç olarak tasarım, birden fazla farklı seçeneğin tartılması ve birinin diğerine tercih edilmesi anlamına gelir. Gerçekten öyle bir değerlendirme yapılıyor mu? Uzmanların tercihleri mi bu yapıları şekillendiriyor, yoksa yapılar (zaman içinde) tercihleri mi şekillendiriyor? Ve değer odaklı aktörler hedeflerine ulaşırken ne ölçüde çıkarcı veya rasyonalist stratejiler benimsiyorlar?  Belli periyotlarda usul adaletinin ne işe yaradığı irdelenmekte midir?

14 Joep Sonnemansa and Frans van Dijkb. ERRORS IN JUDICIAL DECISIONS: EXPERIMENTAL RESULTS, September 2008. Minnesoto Judicial Training “Judicial Landmines” 20 Common mistakes every judge should avoid (Nov.26, 2013) (Erişim. 10/10/2017). Blanck, PD (1987): Adli Kara Mayınları, temyize yol açma ihtimalinin yüksek olduğu yaygın adli hatalar veya gözetimlerdir. Bu adli gözetimler her yeni nesil hâkimde tekrarlanma eğilimindedir. Bu hataların çoğu adli ihmal veya düzgün bir kayıt yapılmaması sonucu meydana gelmektedir.  En sık tekrarlanan 20 Adli Kara Mayınının özet listesi için bkz.  Minnesota Judicial Training Update, November 26, 2013. S. Selçuk. Ülkemizde duruşmalar ve vicdani kanı (II) T 24 (25/06/2024).

Mahkeme salonunda saha araştırması "süreci": Betimleyici bir analiz. Hukuk ve İnsan Davranışı, 11 (4), 337–358. https://doi.org/10.1007/BF01044745.- 34 ceza davasına ait veriler, alan notları, mahkeme salonundaki anketler ve görüşmeler, gözlem ve videoya kaydetme tekniklerini içeriyordu.

15 https://www.hukukihaber.net/ceza-davasında-duruşma-nasıl-yöneltilmez S. Selçuk. “Hukukun gözünde ‘kesinlikle geçersiz duruşma’ların insanlarımıza yaşattığı çileler” – VII” T 24 (22/07/2024). 

16 Implicit Association Test (IAT), bir bireyin gizli veya bilinçaltı önyargılarını ortaya çıkarmak için kavramlar ve değerlendirmeler veya stereotipler arasındaki ilişkilerin gücünü ölçer. Bu test ilk olarak 1998'de Project Implicit tarafından yayınlanmış ve o zamandan beri sürekli olarak güncellenmiş ve geliştirilmiştir. Project Implicit, Washington Üniversitesi'nden Tony Greenwald, Harvard Üniversitesi'nden Mahzarin Banaji ve Virginia Üniversitesi'nden Brian Nosek tarafından kurulmuştur. Project Implicit, halkı gizli önyargılar konusunda eğitmeyi ve İnternet'te veri toplamak için bir "sanal laboratuvar" sağlamayı amaçlayan kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur.

17 Ayrıca bkz. John W. Kennedy, Jr.  “Personality Type and Judicial Decision Making” Judicial Studies Institute Journal  Vol.37, no.3, Summer 1998. ss. 50-67; Pamela Casey, Kevin Burke and Steve Leben “Minding the Court: Enhancing the Decision-Making Process” International Journal For Court Administration, February 2013; J.F.I.L.Real. “Unconscious Influences on Judicial Decision Making: The Illusion of Objectivity” McGeorge Law Review, Vol.42, S.1(1/01/2010). Brian M. Barry. How Judges Judge- Adli Karar Vermeye İlişkin Ampirik İçgörüler 1. Baskı, Routledge, 2020. Ali Ulusoy. “Kaç tip yargıç var?” T24 (24/01/2024). Fogel, “Mindfulness and Judging,” 101 Judicature 14 (2017). American Bar Association, “The Path to Lawyer Well Being: Practical Recommendations for Positive Change” (2017); Huang, “Mindfulness in Legal Ethics and Professionalism,” 48 Sw. L. Rev. 401 (2019). Rogers, “The Role of Mindfulness in the Ongoing Evolution of Legal Education,” 36 U. Ark. Little Rock L. Rev. 387, 412 (2014) American Bar Association, https:// www.americanbar.org/events-cle/ecd/

 Elizabeth F. Emens.  “Law’s Contributions to the Mindfulness Revolution” Utah Law Review, S.3, 2022, ss.572-650.

18 Bkz. Selective attention test Gorilla youtube /Görünmez Goril

19 2024 Yılı Performans Programı.  Gülseven Özkan 11/02/2024 medyascope: Adalet Bakanlığı “2024 Yılı Performans Programı” nda yer alan bilgilere göre Türkiye’de 23,797 hâkim ve cumhuriyet savcısı görev yapıyor. Yeni atanan hâkim ve savcı sayısı 2022’de 1,035’ti. Bu yılki hedef sayıyı 2,105’e çıkarmak. Ancak adliyelerdeki yoğunluk nedeniyle bu sayı yetersiz kalıyor.

Bakanlığın 6 Kasım 2023 tarihli programı çarpıcı verileri ortaya koyuyor. Çalışmaya göre Türkiye’de savcı başına düşen dosya sayısı 2022’de 1,543 oldu. Geçen sene bu rakamın 1,300’e indirilmesi planlanırken yıl sonu gerçekleşme tahmini 1,580 olarak kayıtlara geçti. Bu yılki hedef, bu sayının 1,550’ye düşürülmesi. 2026 hedefi ise 1,530.

20 Yargıdaki iş yükü ve temposu da objektiflik/tarafsızlığı etkileyebilmektedir. Yinelersek, fiziki güç gibi aklı güç de tükenmektedir. Arkası arkasına rasyonel karar vermek durumunda kalan hâkimlerde “aklı enerji” eksikliği bir yan etki olarak belirebilmektedir. İnsanlara özgü olan bu olgu sosyal psikolog Roy F. Baumeister’in “ego tükenişi” (ego depletion) olgusundan- öncesi Freud hipotezi olarak bilinen bir çıkarımdır. Teori, ben veya ego enerjisi transferini içeren akli faaliyetlere dayalıdır. Baumeister’in yaptığı bir seri testlerin verdiği en iyi bir örnek sabun gibi irade gücünün tükenebileceğidir. Ellerinizi defalarca yıkadığınızda sabun tükenir. Fiziki yorgunluk sonucu olarak beyin çaktırmadan ve farkına varmaksızın kısa devreler yapmaya ve bilişsel düşünmeye az yer verme eğilimindedir.

21 Almanya’da Yargı Sistemi Aktörleri -Anahtar Kavram- Standart: Aktörler için eşit düzeyde bir yeterlilik garantisi söz konusudur. Almanya'da yeni hâkimler, kariyerlerine denetimli serbestlik ile hâkim olarak başlarlar, ardından üç ila beş yıl sonra ömür boyu memur olurlar. Tam zamanlı çalışan bir hâkimin haftada yaklaşık 40 saat çalışması beklenir, bu da onun iş yükünün, bir hâkimin bu süre içinde kaç davayı ele alabileceğinin değerlendirilmesiyle belirlendiği anlamına gelir.

22 Chris Guthrie, Jeffrey J. Rachlinski ve Andrew J. Wistrich “Blinking on the Bench: How Judges Decide Cases” Cornell Law Review, Vol. 93:1, 2007. Ayrıca bkz. O. Gökhan. “Hâkimin Yargı Kararı Oluşturma Metodu, Bu Metodun Aşamaları ve Metoda Hâkim Olan Metodolojik On İki Temel İlke” Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 28, Sayı 2, Aralık 2022.

23 How judges judge: Using behavioral science to understand judicial decision making youtube. http://scholarship. law.cornell.edu/facpub/814:Hâkimler çeşitli algısal hatalara maruz kalmakta mıdırlar? Ayrıca bkz. Australian Government-Law Reform Commission. Judicial Impartiality-Cognitive and Social Biases in Judicial Decision Making, April 2021. E. Allan Lind  and Tom R. Tyler. “Research Methods in Procedural Justice Research” Social Psychology of Procedural Justice, 1988, Springer Science+Business Media, LLC ss.41-59. “Adalet haksızlığa uğramayana önemsiz görünür. Bu yüzden bazen öksüz bazen yetimdir.” Barış Terkoğlu. Selçuk Şirin. Ya Adalet Ya Sefalet, Doğan Kitap, 2023. Necati Doğru. “Bir ülkede adaletin gücü yoksa, gücün adaleti devreye girer.” Sözcü (19/12/2022). Hukuk İzleme Raporu 2021:Türkiye’de Adalete Erişim. Ahmet Taşgetiren “Hukuksuzluklar karşısında nerde duruyoruz?” Karar (10/06/2022). 

15 Bireylerin usule uygun karşılaşmalara ilişkin algıları, yasal otoritelerle etkileşimlerinin dört temel özelliğine dayanmaktadır:

1. Kendilerine onur ve saygıyla davranılıp davranılmadığı;

2. Kendilerine söz hakkı verilip verilmediği;

3. Karar vericinin tarafsız ve şeffaf olup olmadığı; ve

4. Karar vericinin güvenilir saikler iletip iletmediği.

24 G. Uygur. Hukukta Adaletsizliği Görmek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara 2013. Yargıtay’ın   yıl olarak alt mahkemelerin tüm temyizlerinden   hatalı olduğu saptananların   sınıflandırılması ve geri besi olarak mahkemelere duyurulmasının oldukça aydınlatıcı nitelikte olacağını düşünmekteyim. Şengün Kılıç “Adaletin utanç dönemleri” T24 (2/5/2022): “1936’da Adalet Müşaviri Dr. Hans Frank, yargı mensuplarına Nazi döneminde yargının nasıl olması gerektiği ve hakimlerin görevlerini açıklarken, “Nasyonal Sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?” diyordu. Hâkim Friesler de aynen bunu yaptı hatta diğer meslektaşlarına omuz atıp mahkemedeki şovlarıyla bir adım da öne geçti. Gırtlağını patlatırcasına çığlık çığlığa yaptığı konuşmalardan mahkemenin sonucunun baştan belli olduğu yargılamalar yaptı Friesler”. Ayrıca bkz. Mustafa T. Yücel https://www.hukukihaber. net/hâkimlik-ve-sosyal-gerçekler; https://www.hukukihaber.net/yargılama-sosyolojisi Salih Cenap Baydar. “Yapay zekâ hâkimlik yapabilir mi?” Karar (25/05/2024). Bireylerin yargılama usulüne ilişkin algıları, yasal otoritelerle etkileşimlerinin dört temel özelliğine dayanmaktadır:

1. Kendilerine onur ve saygıyla davranılıp davranılmadığı,

2. Kendilerine söz hakkı verilip verilmediği,

3. Karar vericinin tarafsız ve şeffaf olup olmadığı ve

4. Karar vericinin güvenilir saikler iletip iletmediği.