KARARLAR

Ceza İnfaz Kurumlarında Yaşamın Korunması (Devletin Yaşamı Koruma Yükümlülüğü)

Abone Ol

Devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Cezaevlerinde gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için cezaevi yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir.

Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin -daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak- ruh sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin kendilerine zarar verme riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle cezaevinde kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde bu kişiler için doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan kendisine zarar verme konusunda meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi gerekmektedir.

İlgili Kararlar:

♦ (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015)
♦ (Gülsün Karaman ve Şerif Karaman, B. No: 2016/16239, 12/11/2019) 
♦ (Semra Omak (2), B. No: 2016/78494, 12/11/2019)
♦ (C.D.A., B. No: 2017/28025, 13/10/2020) 
♦ (Sibel Duymaz Doğan, B. No: 2017/4785, 16/6/2021) 
♦ (İbrahim Moran, B. No: 2016/14675, 29/6/2021) 
♦ (Emine Doğan ve Fikri Doğan, B. No: 2017/34363, 29/6/2021)  

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MERAL EŞKİLİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7586)

 

Karar Tarihi: 4/11/2015

R.G. Tarih ve Sayı: 29/12/2015-29577

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Bülent ALTINSOY

Başvurucu

:

Meral EŞKİLİ

Vekili

:

Av. Mehmet KIRBOĞA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, 2012 yılında Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda çıkan yangında aralarında başvurucunun oğlunun da bulunduğu on üç kişinin hayatını kaybettiği olaya ilişkin etkili bir soruşturma yapılmaması ve yangının çıkmasına engel olma ile yangına müdahale etme konusundaki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 12., 17., 19. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan hakların ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 25/9/2013 tarihinde Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 4/11/2015 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) tarafından 21/8/2015 tarihinde başvuru hakkında Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvuruculara 7/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu Bakanlık görüşüne karşı 10/9/2015 tarihinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlığın görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda 16/6/2012 günü gece saatlerinde çıkan yangında, aralarında başvurucunun tutuklu olan oğlu Yunus Eşkili'nin (Y.E.) de bulunduğu on üç kişi hayatını kaybetmiştir.

1. Ceza İnfaz Kurumunun Fiziki Özellikleri ve Yangın İhtimaline Karşı Kurumda Alınan Tedbirler

8. Soruşturma dosyasından elde edilen bilgilere göre Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, 1968 yılında faaliyete geçen eski tip bir cezaevidir. Olay tarihi itibarıyla bünyesinde toplam 47 bölüm (koğuş ve oda) bulunan Ceza İnfaz Kurumunun kapasitesi 400 civarında olmasına rağmen Ceza İnfaz Kurumunda toplam 1.055 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.

9. Olay tarihinde Y.E.nin bulunduğu C-15 koğuşunun kapasitesi ise 7 kişidir ancak koğuşta 18 kişi barınmaktadır. Anılan koğuşta genellikle hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma suçundan tutuklananlar veya hüküm giyenler bulunmaktadır.

10. Toplam 171 personelin görev yaptığı Ceza İnfaz Kurumunda, infaz koruma memurları dört vardiya hâlinde görevlendirilmiş olup her vardiyada yaklaşık 21 infaz koruma memuru görev yapmaktadır. Olay vaktinde de görevli infaz koruma memuru sayısı 21’dir ancak bunlardan 5’i çeşitli sebeplerle izinlidir.

11. Ceza İnfaz Kurumunda çok sayıda yangın söndürme tüpü bulunmaktadır. Ceza İnfaz Kurumu idaresince bir yangın söndürme talimatnamesi hazırlanmış ve yangın anında nelerin rutin olarak yapılacağı personele bildirilmiştir. Ayrıca Kurumda en son 14/12/2011 tarihinde bir yangın söndürme tatbikatı yapılmıştır.

12. Ceza İnfaz Kurumunda nispeten daha hızlı yanabilecek nitelikte sünger yataklar kullanılmaktadır. Hükümlü ve tutuklulara sünger yatak yerine yaylı yatak verilmesi hâlinde yataklardaki yayların düzeltilip yaralama ve öldürmede kullanılan ucu sivri şişlere dönüştürülmesi tehlikesi bulunmaktadır. Bu nedenle cezaevlerinde genellikle sünger yatak tercih edilmektedir.

13. Olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda ve C-15 koğuşunda ısı artışı veya duman miktarını otomatik olarak algılayan erken uyarı ikaz sistemi bulunmamaktadır (Soruşturma dosyasında bu durumun en önemli sebebi olarak, koğuşlarda sigara içmenin yasak olmaması gösterilmiştir. Zira sigara içilebilen bir ortamda anılan şekilde bir alarm sistemi kurulmasının pratikte hiçbir faydası olmayacaktır.).

14. Meydana gelen yangında bilirkişi raporuna göre Ceza İnfaz Kurumunda bulunan yangın hortumları C-15 koğuşuna ulaşmak için yeterli uzunlukta değildir. Bu nedenle iki yangın hortumunun birbirine eklenmesiyle yangına müdahalede bulunulmuştur. Anılan durumun daha önceki yangın tatbikatlarında tespit edilip edilmediği konusunda ise herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

15. Ceza İnfaz Kurumundaki kamera kayıtları incelendiğinde 16/6/2012 tarihinde saat 22.40'ta duman çıkışının görüldüğü, 22.41'de dış korumadan sorumlu jandarma görevlilerinin bulundukları koğuştan bahçeye doğru koşuşturarak çıktıkları, 22.47'de ilk itfaiye yangın söndürme aracının, 22.51'de ise ilk acil servis ambulansının Cezaevine giriş yaptığı, itfaiyenin yangını söndürmek için dört yangın söndürme aracı ile müdahalede bulunduğu, yangında yaralananlar için 27 ambulans gönderildiği ve yangının saat 23.13’te tamamen söndürüldüğü tespit edilmiştir.

2. Yangından Önce C-15 Koğuşunda Gerçekleşen Disiplin Olayları

16. Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünce 2012/260 sayılı karar ile 8/6/2012 günü tutuklu başvurucunun oğlu Y.E. ile B.Ş.ye kavga ettikleri için iki ay ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası verilmiştir.

17. 15/6/2012 tarihinde aralarında başvurucunun oğlunun da bulunduğu pek çok tutuklu ve hükümlünün; birbirleri ile sözlü tartışmaları, oda kapısına vurup tekme atmaları, müşahede odasına gönderilen Y.E.yi istemekteki ısrarlı tutum ve davranışları, huzursuzluk çıkarmaları nedeniyle birer ay ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasına karar verilmiştir.

18. Ayrıca C-15 koğuşunda kalmakta olan A.D. ile İ.H.Ö. farklı koğuşlara aktarılırken yangında hayatını kaybedecek olan T.Ş. de C-15 koğuşuna alınmıştır.

3. Olaya İlişkin Yürütülen Ceza Soruşturması Kapsamında Verilen Gizlilik Kararı

19. Şanlıurfa 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 20/6/2012 tarihli kararıyla “Şanlıurfa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen ölümlerin soruşturmasının açık yürütülmesi halinde soruşturmadan beklenen kamusal amacın tehlikeye düşeceği, gerçeğin ortaya çıkarılmayacağı, ölümlerin terör amaçlı kullanılabileceği, kitlelerin bu ölümler üzerinden devlet otoritesiyle karşı karşıya getirilerek toplumsal olaylara meydan verilebileceği ve kamu düzeninin ciddi şekilde bölgenin özellikleri sebebiyle tehlikeye düşürülebileceği nedeniyle ‘açık, somut ve yakın bir tehlike’ ortaya çıktığı” gerekçesiyle somut delillerin gereği gibi toplanabilmesi, kamuoyunu ve özellikle ölen yakınlarını tatmin edebilecek etkili ve yeterli bir soruşturma yapılabilmesi amacıyla soruşturma evrakının incelenmesi ve belgelerden örnek alınması yetkisinin müdafii ve vekiller için kısıtlanmasına karar vermiştir.

20. Anılan karara başvurucu tarafından yapılan itiraz, Şanlıurfa 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 20/6/2012 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

21. Soruşturma kapsamında verilen gizlilik kararı Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 6/6/2013 tarihli kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sona ermiş ve dosya kapsamındaki bilgi, belge ve deliller tarafların incelemesine açılmıştır.

4. Olaya İlişkin Yapılan Ceza Soruşturması

22. Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen ve on üç kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olayın ardından Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.

23. Yangının hemen ardından tutulan olay tutanağında şu ifadeler yer almaktadır:

 ...16.06.2012 günü saat 23:10'da cezaevi yetkili savcısının cep telefonundan aranarak isyan sonucunda yangın çıkarıldığı, koğuştaki bir kısım mahkumların yangında yaralanıp hastaneye sevk edildiği, bir kısım mahkumların dumandan etkilenerek ve yanarak öldüklerinin bildirilmesi üzerine saat 23:40'ta kapalı ceza infaz kurumuna gelindiği, ceza infaz kurumunda jandarma, emniyet, sağlık ve itfaiye görevlilerinin hazır olduğu, yangının söndürüldüğü, C-15 koğuşundaki 5 kişinin hastaneye sevk edildiği, 13 kişinin yanarak öldüklerinin öğrenildiği, yangının çıkış şekli ile ilgili bilgi alındığı, C-15 koğuşuna geçildiği, yaralıların tedaviye gönderildiği, koridorda iki kişiye ait ceset bulunduğu, halen koğuştan duman ve is çıktığı, 13 cesedin koğuşun üst katında bulunduğu, mahkum ve tutukluların belirlenemeyen bir sebeple yatakları aşağıya indirip koğuş kapısını dolapla kapatarak yangını çıkarttıkları, 5 kişinin tuvalete kilitlendiği, diğer 13 kişinin koğuşun üst katında bulundukları, yangını çıkarttıkları düşünülen kişilerin üst kata çıkıp merdiven sonunda ranzaları ters çevirerek girişi kapattıklarının öğrenildiği, C-15 koğuşunun üst kısmındaki kol kola, sıralı vaziyette yanmış 13 adet mahkumun cesedinin çarşafa sarılarak çıkarıldığı, numara verildiği, Cumhuriyet Başsavcısınca görevlendirilen C. Savcıları, Adli Tıp Uzmanları, Soruşturma Katibi, Otopsi Yardımcılarının harici muayene ve kimlik tespit işlemlerine başladığı, olay yeri görevlilerinin fotoğraflama ve ceset görüntülerinin görüntülemesini yaptıkları, olay yerinde delil muhafazası ve fotoğraflama için talimat verildiği, cesetlerin otopsi merkezine gönderildiği, ölenlerin ve yaralı kurtulanların kimliklerinin öğrenildiği, olayla ilgili itfaiye görevlilerinin beyanlarının alındığı, C-15 koğuşuna girilerek inceleme yapıldığı, eşyaların yanmış olduğunun gözlendiği, olay yeri inceleme birimine yangın tutanağı tutmaları ve kroki çizmeleri için talimat verildiği, infaz koruma memuru M.G., A.Ö.ve Ö.D.’nin yangına ilk müdahale eden ve yangından zarar gören personel olduğu, idari soruşturmanın ceza infaz kurumu idaresi tarafından yapılması talimatı verildiği, adli soruşturma yapılmak üzere tutanağın düzenlendiği...

24. Olayın ardından Y.E. ve diğer müteveffaların cesetleri üzerinde yapılan adli muayene ve otopsi sonucunda kesin ölüm sebebinin karbonmonoksit zehirlenmesi ve dumandan boğulma olduğu saptanmıştır.

25. Olay yerinde delil tespiti amacıyla olay yeri inceleme ekibi ve uzman bilirkişilerce yapılan tetkikler sonucu ulaşılan bazı sonuçlar şunlardır:

 i. Koğuşların içerisinde ve koridorlarda güvenlik kamerası yoktur.

 ii. Koğuşlarda yangın çıkması hâlinde yangını otomatik algılayan alarm sistemi yoktur ancak C-15 koğuşuna 15 m uzaklıkta yangın ihbar butonu ve sireni mevcuttur.

 iii. Yangın tüpleri olay anında kullanılmıştır.

 iv. C-15 koğuşuna çekilen en yakın yangın hortumlarından birincisinin uzunluğunun 18,55 cm olduğu, koğuşa 31 m mesafede bulunduğu ve yanan koğuşa yetişmediği tespit edilmiştir. İkinci hortumun koğuşlar ortasında bulunan ana koridorda bulunduğu, yangın yerine yetişme ihtimali olmadığı ve bu hortumun kesilip diğer hortuma eklenerek yangına müdahalede bulunulduğu anlaşılmıştır.

 v. Olay yerini ve elektrik tesisatını inceleyen elektrik uzmanı, yangının elektrik tesisatından çıkmadığını bildirmiştir.

 vi. Yangın çıkan koğuşu ve yanan eşyaları inceleyen kimya uzmanı, yatak ve battaniyelerin organik bileşik ihtiva ettiğini, bunların polimerik madde olduğunu, bu maddenin de çok hızlı yanan madde olduğunu, karbondioksit ve karbonmonoksit ile birlikte sıcaktan parçalanmış küçük moleküllü organik bileşik grupların duman şeklinde yayıldığını, karbonmonoksit ve radikalik özellik gösteren organik bileşiklerin insanı zehirleyici ve öldürücü özelliğinin bulunduğunu bildirmiştir.

 vii. Koğuşta ve binada inceleme yapan iş ve sosyal güvenlik uzmanı; yangının koğuştaki mahkûmlar tarafından kasıtlı olarak çıkarıldığını, yangına müdahale edildiğini, duvarların yağlı boya ve yatakların sünger olması sebebiyle yangının kontrol altına alınmasının güçleştiğini, idarenin duman algılama cihazı kullanmadığını, Cezaevinde sabit sıcaklık, sıcaklık artışı, alev veya başka uygun tip algılama cihazı bulunmadığını ve erken müdahale için kamera tespiti sistemi kurulmadığını belirtmiştir.

26. Olayın ardından yangının çıkış sebebine ilişkin ifadeleri alınan hükümlü ve tutukluların bazılarının ifadeleri şöyledir:

 “E.Z.; C-15 koğuşunda haftada bir iki kez kavga sesi duyduğunu, müşahadeye alınan bir arkadaşlarının koğuşa iade edilmesini, aksi takdirde koğuşu yakıp ateşe vereceklerini koğuştakilerin söylediklerini, olaydan 10-15 gün kadar önce bunu duyduğunu, olay günü C-15 koğuşundan bir çığlık duyduğunu, üst pencereden baktıklarında duman ve alev gördüklerini, kapıya koştuklarını, infaz koruma memurlarının yangına müdahale ettiğini gördüklerini, kendilerinin de yardım etmek istediğini, kovalarla su taşıdıklarını, yangın biraz azalınca ıslak battaniyelerle infaz koruma memurlarının içeri girdiğini, önceden iki kişi, daha sonradan da üç kişinin kurtarıldığını, yangını itfaiyenin söndürdüğünü anlatmıştır.

 ...

 C.D.; Olay günü C-14 koğuşu ile bitişikteki C-15 koğuşu arasındaki duvara yaslandığını, sıcaklığın arttığını, bağırma sesleri duyunca pencereden baktığını, duman ve ateş gördüğünü, alt kata inip kapıya vurduklarını, infaz koruma memurlarının mazgalı açıp koğuştaki suyu istediklerini, yangın söndürmeye katıldıklarını, on kadar infaz koruma memurunun yangını söndürmek için çalıştığını, önceden iki kişinin kurtarıldığını, sonradan da üç kişinin kurtarıldığını, itfaiyenin yangına müdahale ettiğini, yangının toplam 25 dakika kadar sürdüğünü, C-15 koğuşundakilerin topluca intihar etmiş olabileceklerini anlatmıştır.

 ...

 A.D.; C-15 koğuşunda bir süre bulunduğunu, koğuş sorumlusu olduğunu, 04.06.2012 günü dilekçe vererek ailevi ve psikolojik sorunları sebebiyle koğuştan ayrıldığını, F.Y. ve S.K. ile anlaşamadıklarını, olay günü yangının neden çıkarıldığını bilmediğini, yangın çıkarmak için bir sebep bulunmadığını, koğuştaki yangını S.K'nin yönlendirmesi ile F.Y., Yunus Eşkili. ve diğerleri olmak üzere ölen 13 kişinin gerçekleştirdiğini, yangının koğuş liderliği yüzünden çıktığını duyduğunu, kurtulanların yangına karışmadıklarını, koğuş sorumlusu ile ilgili hiç kimseden yana taraf olmadıklarını, yangına yardım etmediklerini, koğuşun yakılmasına karşı çıktıklarını duyduğunu anlatmıştır.

 ...

 R.R.; C-15 koğuşundan idare hasmı olduğu için başka bir koğuşa birini gönderdiğini, yerine gelen kişiyi koğuştakilerin kabul etmeyip kavga çıkardığını, idare ile koğuştakiler arasında sorun yaşandığını, koğuştakiler ile infaz koruma memurları arasında tartışma yaşandığını, olay günü koğuşta üst kattaki arkadaşlarının yangın çıktığını söylemeleri üzerine durumdan haberdar olduğunu, infaz koruma memurlarının yangını söndürmek için sayıca yetersiz olduğunu, koğuşun kapısını açmaları üzerine yangına müdahale ettiklerini, ıslak battaniye ile içeri girdiğini, üç kişiyi tuvalet kısmından kurtardıklarını, üst kata sıcaklık ve dumandan çıkamadığını yangının çıkış sebebini bilmediğini, cezaevi şartları ağır olduğu için idareye gözdağı vermek için çıkarmış olabileceklerini anlatmıştır.

 ...

 Ö.D.; C-15 koğuşunun sorumlusu A.D. isimli tutuklunun koğuştan alınması üzerine idare ile koğuştakiler arasında sorun yaşandığını, koğuştakilerin A.D.’yi geri istediğini, olay günü duman ve ateş yükseldiğini, koğuştakilerin kurtarın yanıyoruz diye bağırdığını, koğuşlarının kapısının açıldığını, kovalarla yangına müdahale ettiklerini, yangın söndürme hortumunun C-15 koğuşuna yetişmediğini, ıslak battaniye ile C-15 koğuşuna girdiğini, yatak ve battaniyelerin alt katta yandığını, üst kata sıcak ve duman olduğu için ayrıca ranza ve dolaplarla giriş kapatıldığı için giremediğini, birçok kişinin üst katta orta yerde yattığını, bir kişinin hırıltılı nefes alışını duyduğunu, alt kattan beş kişinin kurtarıldığını, yangının çıkış sebebini bilmediğini anlatmıştır.

 ...

27. Yangından sağ kurtulanlardan bazılarının ifadesi ise şöyledir:

 “A.A.; C-15 koğuşunu F.Y., S.K., Yunus Eşkili ve M.E.G. isimli dört kişinin idare ettiğini, bu kişilerin emirler verdiğini, herkesi görevlendirdiğini, V.T.'nin koğuşta yeni olduğunu, F.Y.'nin terlikle V.T.'ye vurduğunu, bu hareketinin zoruna gittiğini, ancak aralarında husumet ve düşmanlık olmadığını, olay günü F.Y., S.K., Yunus Eşkili ve M.E.G.'nin yanlarına diğerlerini de alıp üst kattan aşağıya indiklerini, dört-beş kişiye tuvalete gidin, biz koğuşu yakacağız dediklerini, kendilerinin tuvalete gittiklerini, bir-iki dakika sonra yangının başladığını, yangını başlatanı tuvalette olduğu için görmediğini, koğuşta sigara içildiği için çakmak bulunduğunu, aşağıya onbir yatak ve battaniye indirdiklerini, beş tane yatağın merdivenlerde duvara dayalı durduğunu, birkaç dakika içinde her yeri dumanın kapladığını, peşinden elektriklerin kesildiğini, nefes almakta zorlandıklarını, tuvaletin kapısının da yandığını, infaz koruma memurlarının yangına müdahale ettiğini, su tutup ıslak battaniye atarak yangından infaz koruma memurlarının kendilerini kurtardığını, koğuşta önceden kavga olmadığını, kötü muamele görmediklerini, pile sarılı kağıtlar ile diğer koğuşlardan haberleşme olduğunu, koğuş içerisinde Kürtçe konuşulduğu için konuşulanları anlamadığını, daha önceden koğuştaki hiç kimseyi tanımadığını, koğuşun çok sıcak olduğunu, yangından dört-beş gün önce koğuşa vantilatör bağlandığını, daha önceden koğuşun yakılacağını duymadığını, yangın olayına karışmadığını anlatmıştır.

 ...

 C.Y.; C-15 koğuşunun sorumlusu A.D.'nin bir açık görüş sırasında başka bir koğuşta bulunan T.Ş'yi idareden habersiz alıp koğuşlarına getirdiğini, A.D.'yi idarenin önce müşahedeye, sonrada başka bir koğuşa gönderdiğini, A.D.'yi koğuştaki herkesin sevdiğini, idareden tekrar koğuşlarına verilmesi için talepte bulunduklarını, ancak idarenin bunu kabul etmediğini, olay günü F.Y.'nin yukarda, S.K.'nin aşağıda bulunduğunu, herkesin uyanık olduğu bir saatte gençlerden birinin küçük bir kumaş parçasını üst katta yaktığını, yukarda bulunan hükümlü ve tutukluların kumaş yakma meselesi yüzünden aralarında tartıştığını, yanan kumaş parçasını söndürdüğünü, F.Y.'nin yanındakilere ''ben bu koğuşu yakarım'' deyip aşağıya indiğini, S.K.'nin alt kattan üst kata çıkıp küçük bir ateşten bu kadar panik çıkarıyorsunuz, ateş öyle yakılmaz böyle yakılır dediğini, S.K., Taner, Mehmet ve yanlarındaki gençlerin F.Y. ile birlikte koğuşu yakmak için yatak ve battaniyeleri aşağıya indirdiklerini, Yunus Eşkili ve kendisinin engel olmaya çalıştığını, alt kattakilerden de bazılarının yangına engel olmak istediğini, olayın çok ani geliştiğini, sağlıklı düşünüp karar veremediklerini, S.K.'nin yatakları ve battaniyeleri üst üste koymasını istediğini, F.Y. ile S.K.'nin alt kattaki ikisi yaşlı, ikisi genç dört kişiye tuvalete gitmelerini söylediğini, önce yaşlıların sonra gençlerin tuvalete girdiğini, S.K. ve F.Y.'ye yangında herkesin ölebileceğini söyleyip yalvardığını, alt kattaki ikisi yaşlı, ikisi genç tutukluların da ağladığını, tuvalete gittiğini, F.Y.'nin önce alt katta bahçe tarafından yatakları ateşe verdiğini, merdivene doğru çıktığını, merdiven tarafından S.K.'nin yatakları ateşe verdiğini, iki taraflı başlayan yangının birden hızlanıp dağıldığını, söndürmek için çabaladığını, en son tuvalete kendisinin girdiğini, S.K.'ye dumanın yukarı çıktığını, ölebileceklerini söylediğini, S.K.'nin koğuşta kalanlar rahat etsin diyerek ölümü umursamadığını, bir süre sonra elektriklerin kesildiğini, koğuşun karanlık olduğunu, tuvalettekilerle dua edip yangından korunmaya çalıştıklarını, tuvalet kapısının yanarak ateşin harareti ile eridiğini, bağırıp yardım istediklerini, üst kattakilerden yardım sesi çıkmadığını, yangın başladıktan 15-20 dakika sonra koğuşun kapısının açıldığını, kendisini dışarı attığını, infaz koruma personelinin yangını söndürmek için ellerinden geleni yaptıklarını, su ve yangın söndürme tüpleri ile müdahale ettiklerini, bu müdahale olmasa alt kattakilerin de öleceğini, yangına müdahale ederken bazı cezaevi personelinin ağladığını, önceden koğuşun ateşe verileceğini hiç duymadığını, koğuşlar arasında pile sarılı küçük kağıtlar ile haberleşildiğini, koğuşun yakılma sebebini bilmediğini, F.Y. ile S.K.'nin psikolojilerinin bozuk olduğunu, S.K.'nin koğuştakilerle pek konuşmadığını, içine kapandığını, ailesinin görüşe gelmesini istemediğini, yangını idareye gözdağı vermek için çıkarmış olabileceklerini, yangında öleceklerini düşünmediklerini ve umursamadıklarını, idarenin revire çıkma taleplerini doktor olmadığı gerekçesi ile kabul etmediğini, istedikleri ilaçların zamanında gelmediğini, idarenin iyi davranmadığını, kapasite cezaevinde aşırı dolu olduğundan taleplerine idarenin yetişemediğini, yazdıkları dilekçeler ile ilgilenen olmadığını, F.Y'nin 10 tane mektup yazmasına rağmen sonuç alamadığını, 18 yıl kadar aldığı cezanın yüzüne karşı verilmediğini, bu yüzden mektup yazdığını söylediğini anlatmıştır.

 ...

 M.D.; Koğuş içerisinde bulunduğu sürede hiç kavga olmadığını, koğuşu F.Y., S.K. ve Yunus Eşkili'nin idare ettiğini, koğuştaki herkesin bu kişilerin isteğine göre davrandığını, olay gecesi F.Y.'nin abdest alıp namaz kıldığını, sonra aşağıya indiğini, kendisinin aşağıda yasin suresini okuduğunu, S.K. ile F.Y.'nin üst katta aralarında kürtçe konuştuğunu, bir süre sonra koğuşu ateşe verip yakacaklarını söylediklerini, çakmaklarını çıkarıp koğuştakilere yatakları aşağıya atın ateşe vereceğiz dediklerini, A.A. ile birlikte buna karşı çıktıklarını, engel olmaya çalıştıklarını, ancak söz dinletemediklerini, S.K. ile F.Y.'nin çakmaklar ile aşağıya indiğini, Yunus Eşkili'nin onlara katıldığını, koğuştaki diğer tutukluların yatakları üst kattan aşağıya indirdiğini, koğuş giriş kapısının arkasına yığdıklarını, koğuşa yeni gelen ve yaşları küçük olan C.Y., V.T. ve Y.A.'nın koğuşta bir etkinlikleri olmadığını, üst üste yığılan yatak ve battaniyeleri F.Y., Yunus Eşkili ve S.K.'nin çakmakları ile yakıp ateşe verdiklerini, yangının genişlediğini, ateşi başlatan F.Y., Yunus Eşkili ve S.K.'nin yanlarında birlikte hareket eden hükümlü ve tutuklular ile üst kata kaçtıklarını, beş kişinin aşağıda kaldığını, her tarafı dumanın sardığını, tuvalete girip kapısını kapattıklarını ve bağırıp yardım istediklerini, üst kattakilerin de bağırıp yardım istediğini, birkaç dakika sonra infaz koruma memurlarının kapıyı açıp seslendiğini, elektriğin yangın başladıktan sonra kesildiğini, koğuşun karanlık olduğunu, kapı açılınca koğuşa ışık girdiğini, seste gelince o tarafa koştuklarını, koğuşu F.Y., Yunus Eşkili ve S.K.'nin neden yaktığını bilmediğini, Yunus Eşkili'nin 15-20 gün kadar önce biri ile kavga ettiğini, F.Y. ile S.K.'nin, Yunus Eşkili'nin müşahade odasından C-15 koğuşuna gönderilmesini, yoksa koğuşu yakacaklarını söylediklerini, A.A.'nın, F.Y.'nin elini öpüp koğuşu yakmaktan vazgeçirdiğini, olay günü ise bunu başaramadıklarını, yan taraftaki koğuşlarla Kürtçe konuşan F.Y., S.Ö., S.K. ve Yunus Eşkili'nin dediklerini anlamadığını, ''erdoğan, kerdoğan'' diye hakaret ettiklerini, ayrıca apo ile ilgili slogan atıldığını, kendilerinin koğuşunun da yandaki koğuşa destek verdiğini, pile sarılı pusula ile başka koğuştan birinin hakaret ettiğini, koğuştaki kavganın bundan kaynaklandığını, olay günü hiçbir şeyi yakmadığını, kimseye yardım etmediğini anlatmıştır.

 ...”

28. Ceza İnfaz Kurumu idarecilerinin yangına ilişkin ifadeleri ise şöyledir:

 “A.B. ; Şanlıurfa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun 25.08.2008 tarihinden itibaren müdürü olarak görev yaptığını, 1969 yılında faaliyete geçen cezaevinin 44 koğuş odadan oluştuğunu, odaların birbirinden farklı olduğunu, yangının meydana geldiği C-15 koğuşunda 6 kişinin barındırılması gerektiğini, kapasite artırımı yapılarak 18 kişinin barındırıldığını, cezaevinin kapasitesinin 450 olduğunu, önce kapasitenin 600'e çıkarıldığını, E Blok kısmının tamamının D Bloğun yarısının açık cezaevine tahsis edildiğini, bu kısımdaki tadilat sebebiyle hükümlü ve tutuklu barındırılamadığını, olayın meydana geldiği gece evinde olduğunu, saat 22:30-23:00 aralığında baş memur M.Ö.’nün yangını telefonla bildirdiğini, C-15 koğuşuna geldiğinde yangına müdahale edildiğini gördüğünü, yangın söndürme tüpleri, su hortumu ve kovalarla müdahale edildiğini, 5 kişinin içerden sağ kurtarıldığını, 13 kişinin hayatını kaybettiğini, eski tip cezaevi olduğundan yangın alarmı bulunmadığını, odada yangın çıktığında mahkumların kapıya vurarak haber vermeleri üzerine durumun öğrenildiğini, 14 yangın söndürme tüpü kullanıldığını, tüplerin dolu ve bakımlarının zamanında yapıldığını, yangın söndürme tüplerinin yangının çapı büyük olduğu için yetersiz kaldığını, itfaiye gelmeden söndürülemediğini, hortumun koğuşlara ulaştığını, suyun basınçlı olmadığını, bütün imkanların yangını söndürmede kullanıldığının, koğuşların kapılarını gören ve koğuşların gezinti bahçelerini izlemeye imkan veren kamera sistemi bulunmadığını, cezaevi idaresinin ve şahsının kusuru olmadığını anlatmıştır.

 M.T. ; Şanlıurfa Ceza İnfaz Kurumunda 04.01.2010 tarihinden itibaren 2. Müdür olarak görev yaptığını, C-15 koğuşunun 6 kişi barındırma kapasitesi olduğunu, koğuşta 18 kişinin barındırıldığını, cezaevinin 276 kişilik bir inşaat olduğunu, D Bloğun yarısı ve E Blok kısmı açık cezaevine tahsis edildiğini, kapasitenin 276'nın altına inmesi gerekirken önce 300, sonra 450, sonra 600’ çıkarıldığını, hiçbir fiziki genişletme olmayan cezaevinin olay günü 1.055 kapasite ile sonra 600'e çıkarıldığını, hiçbir fiziki genişletme olmayan cezaevinin olay günü 1.055 kişi kapasite ile hizmet verdiğini, yangın tatbikatlarının rutin yapıldığını, yangın hortumlarının her noktaya rahatlıkla yetiştiğini, C-15 koğuşuna sol bölümdeki yangın hortumunun yetiştiğini, ikinci bir yangın hortumunun ise yetişemediğini, yangının çapı büyük olduğu için yetişmeyen hortumdan da kovalarla su taşındığını, koğuştaki yangına infaz koruma memurunun haber vermesi üzerine gittiğini, yangının söndürüldüğünü, soğutma çalışmalarının sürdüğünü, yangını haber verecek alarm tertibatı olmadığını, kamera sistemi olmadığını, yangın söndürme çalışmalarında 14 tüp kullanıldığını, ancak çok büyük olan yangını bu tüplerin söndüremediğini, C-15 koğuşundaki hükümlü ve tutuklular arasında husumet olmadığını, olay öncesinde bir taleplerinin bulunmadığını, yangının ne maksatla çıkarıldığını bilmediğini anlatmıştır.

 A.Ö. ; Şanlıurfa Ceza İnfaz Kurumunda 07.08.2009 tarihinden itibaren 2. Müdür olarak görev yaptığını, C-15 koğuşunun 6 kişilik olduğunu, olay günü 18 kişinin barındırıldığını, 276 kişiyi barındırabilecek cezaevinin D Bloğunun yarısı, E Bloğunun tamamının açık cezaevine tahsis edildiğini, buna rağmen olay günü 1.055 kişinin cezaevinde barındırıldığını, yangın tatbikatlarının 6 ayda bir yapıldığını, yangın hortumlarının bütün noktalara yetiştiğini, olay günü asıl hortuma destek olarak çekilen ikinci yangın hortumunun yetişmediğini olayı duyup gece yangın yerine vardığında itfaiyenin söndürdüğü yangını soğuttuğunu, koğuşlarda sigara yakmak için hükümlülerin çakmak taşıdığını, koğuşlarda sigara içildiği için dumanı fark edip bildiren alarm olmadığını, koğuşları devamlı gözetleyen kamera sistemi olmadığını, olayda kullanılan 14 yangın söndürme tüpünün dolu olduğunu, çapı büyük olan yangına yeterli olmadığını, cezaevi idaresinin kusurunun bulunmadığını, C-15 koğuşunda kalanlar arasında husumet olmadığını, önceden kavga dövüş duymadıklarını, herhangi bir taleplerinin olmadığını anlatmıştır.

 A.K. ; Şanlıurfa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda idare memuru olarak görev yaptığını, olay günü görevli nöbetçi müdür olduğunu, akşam saatlerinde herhangi bir olumsuzluk olmadığını, cezaevindeki yangından evinde haberdar olduğunu, olay yerine gittiğinde yangının söndürülmüş olduğunu, yangın söndürme hortumlarının koğuşa yetişip yetişmediğini bilmediğini, yangın söndürmek için 14 adet tüp kullanıldığını duyduğunu, personel eksikliği sebebiyle bu görevi yürüttüğünü, suç işlemediğini anlatmıştır.

29. Başvurucu ise olayın ardından alınan ifadesinde özetle “oğlunun hırsızlık suçundan 5 ay kadar önce tutuklandığını, olaydan bir hafta önce oğlu ile görüştüğünü, koğuş içerisinde kavga olduğunu, idareye başvuran oğlunun başka bir koğuşa alınmadığını, başvurusunun sonuçsuz kaldığını, koğuşa yeni gelenler olduğunu, huzursuzluk bulunduğunu görüşte duyduğunu, oğlunun hüküm giymediğini, yangın çıkarmak isteyecek bir kişi olmadığını, genç, güçlü olan oğlunun yangından kurtulamadığını ama 60 yaşında bir kişinin sağ olarak kurtulduğunu, bir kısım hükümlü ve tutukluların yangından kurtarılıp bir kısmının yeterli çaba sarfedilmediği için kurtarılamadığını, idarenin bu sebeple kusurlu olduğunu” beyan etmiştir.

30. Başvurucunun anılan iddiasına ilişkin olarak Bakanlığın görüş yazısında, Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarına göre Y.E.nin odasının değiştirilmesine yönelik herhangi bir talep veya dilekçesinin bulunmadığı, ayrıca oda içinde barındırılan diğer hükümlü ve tutuklularla husumet yaşadığına dair herhangi bir beyanının da olmadığı bildirilmiştir.

31. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı; yangının çıkış sebebini çeşitli ihtimaller dâhilinde -terörist faaliyetler, intihar, koğuş içi huzursuzluk, kavga vb. sebepler açısından- değerlendirmiş ve sonuç olarak yangının, tutuklu ve hükümlüler tarafından Ceza İnfaz Kurumu idaresine gözdağı vermek ve onları zor durumda bırakmak amacıyla çıkartıldığı kanaatine ulaşmıştır. Savcılık, ulaştığı bu kanaati şu şekilde açıklamıştır:

 “Şanlıurfa Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun C-15 koğuşunda 16.06.2012 günü saat 22:41 sıralarında kasten çıkarılan yangının asıl amacı ve sebebi; ölen F.Y. başta olmak üzere, T.Ş., S.K. yanında hareket eden hükümlü ve tutukluların cezaevi yönetimine gözdağı vermek, idareyi yangın karşısında aciz ve zor durumda bırakmak istemeleridir.

 Hükümlü ve tutukluları yangın çıkarmaya götüren olaylar;

 - Hükümlü F.Y. önceden işlediği suçlar sebebiyle toplanan cezalarının infaz edilmesine kızmakta, mahkemelerin ve adli birimlerin kendisi ile ilgilenmediğini düşünmektedir. İlgi beklemekte ve dikkat çekmek istemektedir. Koğuşta kalan hükümlü ve tutuklular üzerinde otoritesi bulunmaktadır. Bu sebeple diğerlerini kullanarak koğuştaki yangını teşvik ettiği ve birlikte koğuşu ateşe verdikleri değerlendirilmektedir.

 - Ceza infaz kurumu ölenlere 15.06.2012 günü disiplin cezaları vermiştir. Disiplin cezaları resmen ölenlere tebliğ edilmemiş ise de cezaevi infaz koruma memurlarından öğrendikleri düşünülmektedir. Hükümlü ve tutuklular bu disiplin cezasını veren cezaevi idaresini çaresiz bırakmak ve dikkatleri üzerine çekmek ayrıca disiplin cezası verilmesini protesto etmek için yangını çıkardıkları anlaşılmaktadır.

 - C-15 koğuşunda kalan ve bütün tutuklu ve hükümlülerin sevdiği A.D.’nin cezaevi idaresi tarafından bu koğuştan alınıp bir başka koğuşa gönderildiği, C-15 koğuşunda kalanların bu yer değişikliğine çok kızdığı, koğuşu bu kızgınlıkla idareyi protesto etmek ve zor durumda bırakmak maksadıyla ateşe vermek istedikleri anlaşılmaktadır. (A.D., koğuş bahçesinde Devlet Ahmet diye yazacak kadar koğuştakilerin sevdiği bir kimsedir.)

 - T. Ş.’nin, cezaevi idaresinin bilgisi dışında C-15 koğuşuna getirildiği, idarenin disiplin cezalarını bilgisi dışında koğuş değişikliği sebebiyle verdiği, koğuşta bu değişikliğin huzursuzluk çıkardığı, suç ortaklarının aynı koğuşta idareye rağmen toplanmasının böyle bir toplu harekete yol açtığı ve koğuşta yangın çıkarıldığı düşünülmektedir.

 Hükümlü ve tutuklular idareyi aciz bırakmak, gözdağı vermek, dikkat çekmek amacıyla yangını çıkarmışlardır.

 Bu yangın çıkarılırken hükümlü ve tutuklular, koğuştaki hiç kimsenin yangında yaralanacağına, boğulacağına ve öleceğine ihtimal vermemişler, yangının idare tarafından kimse zarar görmeden, yaralanmadan ve ölmeden söndürülebileceği veya kendilerinin yangını söndürebileceğini öngörmüşlerdir.

 Ancak hükümlü ve tutukluların çıkardığı yangının boyutu çok büyük olduğundan cezaevi imkân ve araçlarıyla kısa sürede yangını söndürmek mümkün olmamıştır.

 Yangını başlatan hükümlü ve tutukluların yangını başlatırken hiç istemediği ve öngöremediği, gerçekleşeceğine ihtimal vermedikleri istenmeyen bir netice meydana gelmiştir. Yangını çıkararak üst kata çıkan on üç kişi çıkardıkları yangının dumanında boğulup ölmüştür. Kasten çıkarılmış bir yangının kestirilemeyen, öngörülemeyen ve istenmeyen sonucunda ölümler meydana gelmiştir.

 Hükümlü-tutukluları yangın çıkarmaya götüren olayların hiçbirinde idarenin hukuka aykırı, haksız ve mevzuata aykırı bir davranışı tespit edilememiştir.”

32. Yapılan soruşturma sonucunda Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı, 6/6/2013 tarihli ve K.2013/5126 sayılı kararıyla yangından sağ kurtulan şüpheliler ve Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

33. Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında şu değerlendirmelere yer verilmiştir:

 

 Somut olayda hükümlü ve tutuklular, cezaevinde sağlıksız koşullarda bulundurulduğu için ihmal veya bakımsızlıktan yada bir ihmal sonucu çıkan yangında ölmemişlerdir. Cezaevinde bir koğuşta kalan hükümlü veya tutuklular sağlıksız şartlarda tutulduğu için ölse idarenin doğal olarak ceza sorumluluğu doğardı. Yine cezaevindeki kişilerin ölümleriyle kapasitenin üzerinde doluluğun herhangi bir ilgisi olsa yine ceza sorumluluğu gündeme gelirdi. Oysa somut olay yani yangın, cezaevinde bir koğuştaki hükümlü ve tutuklularca kasten çıkarılmıştır. Kasten çıkarılan yangında cezaevi idarecilerinin doğrudan ceza sorumluluğu doğmamaktadır. Cezaevinin kapasitesinin üzerinde dolu olması, tek başına bir hak ihlali değildir, cezalandırmayı gerektiren tipik bir suç oluşturmamaktadır. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan cezaevi yöneticilerinin ceza sorumluluğunu doğurabilecek, keyfi uygulama veya kapasite konusunda alınmamış bir tedbir ve norm ihlali tespit edilememiştir.

 Diğer yandan cezaevinin kapasitesinin üzerinde dolu olması çıkarılan yangınla doğrudan ilgili bir konu değildir. Ölen hükümlü ve tutuklular cezaevi şartlarını gerekçe göstererek yangını çıkarmamıştır. Yangının cezaevi şartlarından dolayı çıkarıldığına dair iddiayı doğrulayan hiçbir delil yoktur. Cezaevi şartları eleştirilebilir ve kabul edilemez bulunabilir ancak yangının nedeni, ölümlerin sebebi bu olumsuz şartlar değildir, arada bir ilgi bulunmamaktadır.

 Cezaevi yönetimi, özel bir muamele yaparak yalnızca C-15 koğuşunda, kapasitesinin çok üzerinde tutuklu ve hükümlüyü kasten bulundurmamaktadır. Cezaevinin, 16.06.2012 günü itibariyle aynı tip her koğuşunda benzer sayıda tutuklu ve hükümlü barındırılmakta, her koğuşta kapasitesinin üzerinde kişi bulundurulmaktadır. C-15 koğuşuna benzer koğuşlarda da hemen hemen aynı sayıda tutuklu hükümlü barındırılmaktadır. Cezaevinde yalnızca C-15 koğuşuna yönelik özel bir "keyfi muamele" olmak üzere bir kapasite üstü kullanım söz konusu değildir.

 …

 Sünger yatak kullanımı olay anında her türlü cezaevinin genel uygulamasıdır. Cezaevinde hükümlü ve tutukluların kullandığı yatakların süngerden imal edilmiş olmaları şüpheli idarecilerin bir kusuru değildir. Bütün cezaevlerinde aynı türden yatak kullanılmaktadır. Cezaevinde sünger yatak kullanılmasının yangın çıkması olayı ile doğrudan bir ilgisi olmadığından bu konuda kimseye yüklenebilir bir kusur bulunmamaktadır. Uygulama mevzuata ve kişilerin güvenliğine uygun bir tercihtir.

 Sünger yerine yanmayan veya daha geç yanan yada yansa bile fazla boğucu gaz ve partikül çıkarmayan maddelerden yatakların imal edilmesinin daha uygun olacağı düşünülmekle birlikte şüphelilerin böyle bir yetkilerinin bulunmadığı gözetilerek ceza hukuk yönüyle bu konuda bir sorumluluklarının bulunmadığı tespit edilmiştir.

 …

 Ceza İnfaz Kurumunda bulunan personel sayısının yangını söndürmeye yeterli olduğu, yangının başladığı anda nöbetçi infaz koruma memurlarınca fark edildiği, söndürmek için çalışmalara başlandığı, yangının hızla büyümesi, kapının hemen girişinde yatakların kasten yakılması sebebiyle söndürülemediği anlaşılmıştır.

 Yangın çıktıktan sonra bir çok infaz koruma memuru yangını söndürmek için çalışmış ve toplam on üç kişi yaralanmıştır. Yaralanmayan infaz koruma personelleri de dikkate alındığında idarenin yangını söndürmek için ciddi gayret gösterdiği, her türlü imkanı kullandığı, C-14 koğuşundaki hükümlü ve tutuklulardan yardım aldığı, süresinde itfaiyeye ve acil sağlık ekiplerine haber verdiği ancak ellerinden gelen çabayı göstermelerine rağmen ölümlerin yine de açıklanan sebeplerle meydana geldiği, olay anında yangını söndürmek için yeterli personel bulunduğu, buna göre şüphelilerin bu konuda suç olarak iddia edilebilecek bir ihmal veya kusurlarının bulunmadığı anlaşılmıştır.

 …

 Cezaevlerinde yangını dumandan algılayan ve otomatik alarm veren bir sistem, koğuşlarda sigara içilmesi yasak olmadığı için kurulamamaktadır. Koğuşta sigara içilip çıkan dumanın alarm sistemini otomatik devreye sokacağı ve pratikte bu alarmı kurmanın hiç bir fayda sağlamayacağı açıktır.

 …

 Su hortumunun yangın çıkan koğuşa yetişmediği, başka bir hortumun kesilerek eklendiği ve yangına müdahale edildiği tespit edilmiştir.

 Su hortumunun yangın çıkan koğuşa yetişmemesi, ekleme yapılması, her tür söndürme gayretine rağmen ölümlerin meydana gelmesi karşısında, nedensel bir değer taşımamaktadır. Yangın söndürme suyu hortumu koğuşa yetişse bile sonucu tek başına değiştirecek ölümleri önleyecek değildir. Yangın, kasten hükümlü/tutuklularca çıkarılmıştır. Büyük bir yangında cezaevindeki su hortumunun yeterli olamaması, yangının meydana geldiği koğuşa ulaşmaması, önceden yangın tatbikatları sırasında bu eksikliğin fark edilip giderilmemesi, ilgililer yönünden ceza hukuku reaksiyonunu gerektirecek kadar yeterli haksızlık derecesini karşılamaması sebebiyle bir disiplin fiilidir. Su hortumunun yetişmediğini tatbikatlarda test etmeyen ilgililerin ölüm neticesinden değil, disiplin fiilleri nedeniyle cezalandırılması gerekir. Disiplin cezasının gerektiren bu fiilin suç oluşturmadığı kanaatine varılmıştır.

 …

 İdarenin bazı hükümlü ve tutukluların koğuşlarını değiştirmesi kararı, bu çapta protesto etmeyi gerektirecek önemde bir husus değildir. Yangını başlatanlardan S.K.’nin içe kapanık ve bozuk ruh hali ve F.Y.’nin aldığı mahkûmiyetlere kızması, durumuyla ilgilenilmediğini düşünmesi ve sıkıntılı depresif ruh hali dikkate alındığında idarenin hiç bir fiilinin gerçekte yangına sebep olmadığı ve idareci şüphelilerin olayda bir kusurunun bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Yangının başlatılmasını doğuran sebepleri cezaevi idaresinin hazırlamadığı, yönetici şüphelilerin iradesi dışında gerçekleştiği ve ceza sorumluluğunun doğmadığı anlaşılmaktadır.

 Sonuç olarak yangında ceza sorumluluğu olduğu iddia edilen cezaevinin yöneticisi şüphelilerin yukarıda sıralanan fiillerinin kanunda suç olarak tanımlanmadığı, tipiklik unsurunun bulunmadığı, gerçekleşen neticeye yönelik nedensellik bağı bulunan hiç bir taksirli hareketlerinin olmadığı, kasten ölenlerin başlattığı yangında, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi gereğince, ceza sorumluluklarının doğmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

34. Yangından sağ kurtulan şüpheliler hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesi ise şöyledir:

 “...Soruşturma sırasında gözlemlenen duruma ve sağ kurtulan şüphelilerin ifadeleri arasındaki tutarlılığa, olay yerinde elde edilen delillerle bu ifadelerin uyuşmasına göre, yangından sağ kurtarılan şüphelilerin beyanlarının doğru ve gerçek olduğu kanaatine varılmıştır. Yangından kurtarılmaları tamamen tesadüfi şanslarına gelişen bir olaydır.

 Yangından sağ kurtarılan şüpheliler, kasten yangını çıkarmamış ve diğerlerini kasten yakarak öldürmemişlerdir. Suç sayılabilecek hiç bir aktif veya pasif hareket içerisinde bulunmadıkları, gerçekte suçtan etkilendikleri ve mağdur oldukları, olayın faili olmadıkları sonuç ve kanaatine varılmıştır. Yangından sağ olarak kurtarılanların, ölenlerin çıkardıkları yangın fiiline iştirak ettiklerine dair makul şüpheyi doğrulayan hiç bir delil elde edilemediğinden ayrı ayrı haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir...

35. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itiraz, Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/7/2013 tarihli ve 2013/2043 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

36. Bu karar 9/9/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

37. Başvurucu 25/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

5. Yangına İlişkin Yürütülen Disiplin Soruşturması Süreci

38. Bakanlık tarafından başvuru konusu olaya ilişkin sunulan görüşte, olayın ardından yürütülen disiplin soruşturmasına ilişkin şu bilgilere yer verilmiştir:

39. Ceza İnfaz Kurumunun olayın meydana geldiği tarihteki birinci müdürü hakkında başlatılan disiplin soruşturmasında önce 1/8 oranında aylıktan kesme cezası verildiği, ardından bu karara yapılan itiraz üzerine Adalet Bakanlığı Disiplin Kurulu Başkanlığının 27/3/2014 tarihli ve 301 sayılı kararıyla itirazın kabul edilerek söz konusu cezanın ortadan kaldırıldığı anlaşılmıştır.

40. Ayrıca olayın ardından Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürü, bir infaz ve koruma başmemuru, on bir infaz ve koruma memuru hakkında da disiplin soruşturması başlatılmış; yapılan disiplin soruşturması sonucunda anılan görevliler hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

6. Başvurucu ile Bakanlık Arasındaki Uzlaşma

41. Başvuru konusu olayda yaşamını yitiren Y.E.nin annesi (başvurucu) ve diğer kardeşleri ile Bakanlık arasında 5/11/2012 tarihinde uzlaşma yoluna gidilmiş ve başvurucu anne için 30.000 TL maddi ve 45.000 TL manevi olmak üzere toplam 75.000 TL, müteveffanın üç kardeşinden her biri için ise 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi konusunda sulh olunmuştur.

42. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) gereği yapılan uzlaşma kapsamında tutulan tutanakta “sulh olunan miktarın bu tutanağın imzalandığı tarihten itibaren 2 (iki) ay içinde veya daha sonradan icra yoluyla ilgililere idarece ödenmesi halinde uzlaşmayı kabul edenler tarafından maddi veya manevi tazminat istemi ile ilgili ulusal veya uluslar arası mahkemelerde herhangi bir dava açılamayacak ve talepte bulunulamayacaktır.” ifadesine yer verilmiştir.

B. İlgili Hukuk

43. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi” başlıklı 153. maddesinin ilgili hükümleri şöyledir:

“(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilir.

(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir.

(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.

(4) Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir.

(5) Bu maddenin içerdiği haklardan suçtan zarar görenin vekili de yararlanır.

44. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili hükümleri şöyledir:

(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

a) Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulurlar.

b) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

…”

45. 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun’un “ Tütün ürünlerinin yasaklanması” kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili hükümleri şöyledir:

 “ (1) Tütün ürünleri;

 a) Kamu hizmet binalarının kapalı alanlarında,

 b) Koridorları dahil olmak üzere her türlü eğitim, sağlık, üretim, ticaret, sosyal, kültürel, spor, eğlence ve benzeri amaçlı özel hukuk kişilerine ait olan ve birden çok kişinin girebileceği (ikamete mahsus konutlar hariç) binaların kapalı alanlarında,

 c) Hususi araçların sürücü koltukları ile taksi hizmeti verenler dâhil olmak üzere karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu toplu taşıma araçlarında,

 ç) Okul öncesi eğitim kurumlarının, dershaneler, özel eğitim ve öğretim kurumları dahil olmak üzere ilk ve orta öğrenim kurumlarının, kültür ve sosyal hizmet binalarının kapalı ve açık alanlarında,

 d) Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde,

 tüketilemez.

 (2) Ancak;

 a) Yaşlı bakım evlerinde, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde, cezaevlerinde,

 ….

 tütün ürünleri tüketilmesine mahsus alanlar oluşturulabilir. Bu alanlara onsekiz yaşını doldurmamış kişiler giremez.

46. 659 sayılı KHK’nın “İdari uyuşmazlıkların sulh yoluyla halli ve vazgeçme yetkileri” başlıklı 12. maddesi şöyledir:

(1) İdari işlemler dolayısıyla haklarının ihlal edildiğini iddia edenler idareye başvurarak, uğramış oldukları zararın sulh yoluyla giderilmesini dava açma süresi içinde isteyebilirler. İdari eylemler nedeniyle hakları ihlal edilenlerce, idari dava açmadan önce 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca yapılan başvurular da sulh başvurusu olarak kabul edilir ve bu maddede yer alan hükümler çerçevesinde incelenir.

(2) Sulh istemine ilişkin başvuru, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Başvuru sonuçlanmadan dava açılamaz.

(3) Sulh başvurularının altmış gün içinde sonuçlandırılması zorunludur. Sulh başvurusu altmış gün içinde sonuçlandırılmamışsa istek reddedilmiş sayılır.

(4) Sulh başvurusu, belli bir konuyu ve somut bir talebi içermiyorsa, idari makam tarafından reddedilir. Bu Kanun Hükmünde Kararnameye uygun olarak yapılan ve idare tarafından reddedilmeyen başvurular, hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonuna gönderilir. Hak ihlaline neden olan birden fazla idarenin varlığı halinde, ortak hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonu oluşturulabilir.

(5) Sulh başvurularının incelenmesinde, başvurunun konusu, zarara yol açan olay ve nedenleri, zararın idari eylem veya işlemden doğup doğmadığı ve meydana geliş şekli, idarenin tazmin sorumluluğunun olup olmadığı, zararın miktarı ve ödenecek tazminat tutarı tespit edilir. Hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonu tarafından, bilirkişi incelemesi dahil olmak üzere gerekli her türlü araştırma ve inceleme yapılır, olayla ilgili bilgisi bulunan kişiler dinlenebilir.

(6) Hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonunun inceleme sonunda hazırlayacağı rapor 11 inci madde uyarınca karar vermeye yetkili mercilere sunulur. Bu mercilerin sulh başvurusunu kabul etmesi halinde başvuru sahibine, hazırlanan sulh tutanağının imzalanması için en az onbeş günlük süre verilir. Davet yazısında, belirtilen tarihte gelmesi veya yetkili temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulh tutanağını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının bulunduğu belirtilir.

(7) Tazminat miktarı ve ödeme şekli üzerinde idare ve istemde bulunanın sulh olmaları halinde buna ilişkin bir tutanak düzenlenir ve taraflarca imzalanır. Bu tutanak ilam hükmündedir. Sulh olunan miktar idare bütçesinden ödenir. Vadeye bağlanmamış alacaklarda tutanağın imzalandığı tarihten itibaren iki aylık sürenin dolmasından, vadeye bağlanmış alacaklarda ise vadenin dolmasından önce tutanak icraya konulamaz.

(8) Sulh tutanağının kabul edilmemesi veya kabul edilmemiş sayılması hallerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye verilir.

(9) Sulh olunan konu ya da miktara ilişkin olarak dava yoluna başvurulamaz.

(10) Bu madde kapsamındaki idari uyuşmazlıkların sulhen halli ile idari davaların açılmasından, takibinden, davayı kabul ve feragatten, kanun yollarına başvurulmasından vazgeçilmesi, 11 inci maddede belirtilen esaslara ve tutarlara göre belirlenir.

47. 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 5. maddesinin şöyledir:

“(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

a) Hükümlüler, kurumlarda, güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirler alınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulurlar,

b) Kurumlarda, hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, 5275 sayılı Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir,

c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır,

d) İyileştirmeye gereksinimleri olmadığı saptanan hükümlülere ilişkin infaz rejiminde, bu hükümlülerin kişilikleriyle orantılı bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilir ve bu hususlar yönetmeliklerde düzenlenir,

e) Cezanın infazında adalet esaslarına uygun hareket edilir. Bu maksatla kurumlar, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin verdiği yetkilere dayanarak nitelikli elemanlarca denetlenir,

f) Kurumlarda, hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur,

g) Hükümlünün, infazın amacına uygun olarak mevzuat hükümlerine uyması zorunludur,

h) Kanunlarda gösterilen tutum, davranış ve eylemler ile kurum düzenini ihlâl edenler hakkında 5275 sayılı Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır. Disiplin cezalarına karşı disiplin soruşturmasında yapılan savunma ve itirazlarda aynı Kanunun gösterdiği esas ve usuller uygulanır.”

48. Anılan Tüzük’ün “İçki, uyuşturucu maddeler ve sigara yasağı” başlıklı 130. maddesinin ilgili hükümleri şöyledir:

 “Alkollü içkiler içmek, esrar, afyon, morfin veya bu gibi uyuşturucu maddeler kullanmak yasaktır.

 Yatılan yerlerde, atelyelerde ve okulda sigara içmek yasaktır.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

49. Mahkemenin 4/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/9/2013 tarihli ve 2013/7586 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

50. Başvurucu, 16/6/2012 tarihinde Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen yangında aralarında oğlunun da bulunduğu on üç kişinin hayatını kaybettiğini, oğlunun yangının çıkmasından yaklaşık on gün önce idareye dilekçe vererek “bulunduğu koğuşta sürekli kavga olduğunu ve korktuğunu” belirtip koğuşunun değiştirilmesini istediğini, ayrıca olaydan bir hafta önce Cezaevi telefonundan kendisini arayarak “koğuşunun sıkıntılı olduğunu, değiştirilmesini istediğini, ancak değiştirilmediğini, başına geleceklerden korktuğunu” söylediğini, Savcılık tarafından bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadığını, soruşturmadaki çelişkilerin giderilmediğini, ayrıca yasal koşulları oluşmadığı hâlde uzun bir süre soruşturma dosyasına erişimin engellendiğini, Cezaevi yönetiminin ise gerek yangının çıkmasına engel olacak tedbirleri almaması gerekse de yangına zamanında müdahale etmemesi nedeniyle kusurlu olduğunu, bu şartlar altında etkili bir soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, anılan karara yaptıkları itirazın da gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 12., 17., 19. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 19. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun bu yöndeki şikâyetleri Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenecektir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

52. Yaşam hakkına yönelik yapılacak bir incelemede öncelikle başvurucunun, başvuru ehliyeti ve ihlal iddiasının incelenmesinde menfaatinin bulunup bulunmadığı denetlenmelidir. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişilerin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, başvuru konusu olayda ölen kişinin annesi olup başvuru konusu olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasına etkin bir şekilde katılmış ve soruşturma sürecini takip etmiştir. Bu nedenle gerçekleşen ölüm olayı ile ilgili yürütülen soruşturmanın, Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkının ihlali niteliğinde olduğunun tespitinde başvurucunun meşru menfaati olacağı anlaşıldığından başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik görülmemiştir.

53. Başvuru konusu olayda, kamu görevlilerince müteveffanın yaşamını korumak için gerekli önlemlerin alınmaması ve ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği yönünde başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesi uyarınca açıkça dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir. Bunun sonucunda başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

54. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinin -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin- kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

55. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

56. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

57. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

58. Başvuru konusu olayda başvurucu, kamu görevlilerince müteveffanın yaşamını korumak için gerekli önlemlerin alınmadığı ve ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediği ileri sürmektedir. Bu nedenle başvurucunun yaşam hakkının ihlaline ilişkin iddialarının -yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde- devletin, müteveffanın yaşamını koruma konusunda gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü ile ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

 a. Yaşamı Korumak İçin Gerekli Tedbirlerin Alınmadığı İddiası Yönünden

59. Başvurucu, Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda çıkan yangında Cezaevi yönetiminin, gerek yangının çıkmasına engel olacak tedbirleri almaması gerekse de yangına zamanında müdahale etmemesi nedeniyle kusurlu olduğunu ileri sürmüştür.

60. Bakanlığın görüş yazısında, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetler değerlendirilirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü devletin egemenlik alanında bulunan kişilerin yaşamlarının korunması için uygun tedbirlerin alınmasını da kapsayacak şekilde yorumladığı belirtildikten sonra konuya ilişkin kararlarına yer verilmiştir. AİHM’in bu konudaki kararlarında, bireyin kendisine karşı bir risk oluşturduğunu biliyor olması veya bilmesi gerektiği hâlde makul tedbirleri almamasının devlete sorumluluk yükleyeceği, bu itibarla her türlü özgürlükten mahrum olmanın -doğası gereği- tutuklu veya hükümlü kişinin psikolojisinin bozulmasına neden olduğu ve dolayısıyla kişinin kendisine zarar verme riskini artırabileceği, bu yüzden ulusal mevzuatların; cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklediği, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler getirdiği belirtilmiştir. Bununla birlikte modern toplumlarda güvenlik sağlama hususundaki zorluklar, insan davranışlarının tahmin edilemezliği ve öncelikler ile kaynaklar açısından yapılması gereken operasyona ilişkin seçimler dikkate alındığında pozitif yükümlülük kapsamının, yetkililere imkânsız veya orantısız bir yük getirmeyecek şekilde yorumlanması gerektiği ifade edilmiştir.

61. Bakanlığın görüş yazısında ayrıca mağdur sıfatının ortadan kalkmasının, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgili açısından uğradığı zararın varlığının devam edip etmediğine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı, söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün niteliğini göz önünde bulundurularak dava koşullarının tamamının değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi önünde işaret ettiği durum için idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir.

62. Bakanlığın görüş yazısında, somut olaya ilişkin olarak başvurucu ile Bakanlık arasında imzalanan uzlaşma tutanağında olaya ilişkin adli soruşturmanın uzlaşma tarihi itibarıyla devam etmekte olduğu, bu nedenle henüz kusur tespiti yapılmadığı ancak idarenin bir kusuru olmasa dahi hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak ve idari yargı makamları önünde olayın dava konusu yapılmasına mahal verilmemesi için 659 sayılı KHK uyarınca sulh yoluna gidildiği belirtilerek başvurucuya 30.000 TL maddi ve 45,000 TL manevi tazminat ödendiği bilgisine yer verilmiştir.

63. Başvurucu Bakanlığın görüş yazısına karşı sunduğu dilekçede, özetle Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen yangının Kurum şartlarının kötü olmasından kaynaklandığına yönelik iddialarını tekrar etmiştir.

64. Devletin -yaşam hakkını koruma konusundaki pozitif yükümlülüğü kapsamında- yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse de kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (bkz. § 56).

65. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin, kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Cezaevlerinde gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için cezaevi yetkililerinin, kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 92, Tanrıbilir/Türkiye, B. No: 21422/93, 16/11/2000, § 72). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi göz önüne alındığında pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 74). Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun cezaevi yetkililerine atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konulması gerekmektedir.

66. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin -daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak- ruh sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin kendilerine zarar verme riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin; cezaevi yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle cezaevinde kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde bu kişiler için doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan kendisine zarar verme konusunda meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi gerekmektedir (Mehmet Kaya ve Diğerleri, § 73; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Keenan/Birleşik Krallık, § 90, 91, Tanrıbilir/Türkiye, § 74).

67. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Ancak bu yükümlülük her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 55, 59).

68. Öte yandan ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60)

69. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunun fiziki yeterliliği, C-15 koğuşunda kalan tutuklu ve hükümlülerin psikolojik durumları hakkındaki tespitler ve yangının hemen ardından alınan bilirkişi raporlarındaki değerlendirmeler dikkate alındığında Ceza İnfaz Kurumunun aşırı kalabalık olması, koğuş içerisinde ve koridorlarda kamera bulunmaması, yine koğuşlarda yangını algılayacak nitelikte bir alarm sisteminin bulunmaması, koğuşta bulunan bazı eşyaların hızlı yanma özelliğine sahip olması ve yangın hortumunun yanan koğuşa kadar uzanmaması gibi olguların, devletin kontrolü altında bulunan kişilerin yaşamını koruma konusundaki pozitif yükümlülüğüne etkisini değerlendirmek gerekmektedir. Nitekim başvuru konusu olayda devlete atfedilebilecek basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun varlığı, ancak söz konusu değerlendirmenin yapılması neticesinde ortaya çıkarılabilecektir.

70. Olaya ilişkin yürütülen soruşturma sonucunda Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca yangının çıkış sebebinin tutuklu ve hükümlüler tarafından Ceza İnfaz Kurumu idaresine gözdağı vermek ve onları zor durumda bırakmak olduğu sonucuna ulaşılmış, gerçekten de yangının çıktığı tarihten önceki günlerde C-15 koğuşunda çeşitli huzursuzluklar yaşanmıştır. Örneğin 8/6/2012 tarihinde başvurucunun oğlu Y.E. ile B.Ş. kavga etmiş ve her ikisi de 2 ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılma cezası almıştır. Daha sonra 15/6/2012 tarihinde yani yangından bir gün önce, aralarında başvurucunun oğlunun da bulunduğu pek çok tutuklu ve hükümlünün birbiri ile sözlü tartışmaları, oda kapısına tekme atmaları, müşahede odasına gönderilen Y.E.’yi istemekte ısrarlı tutum ve davranışlar sergilemeleri neticesinde Cezaevi disiplinini bozucu bazı eylemler gerçekleşmiştir. Bunların dışında yürütülen soruşturma kapsamında C-15 koğuşunda yaşanan ve koğuşun huzur ve güvenliğini olumsuz etkileyen başka bazı olaylar da tespit edilmiştir (bkz. § 31).

71. Somut olayda olayın genel gelişimine bakıldığında müteveffalardaki yangın çıkarma konusundaki iradenin, çok dar bir zamanda ortaya çıktığı ve eyleme geçirildiği anlaşılmaktadır. Ancak yangının müteveffalar tarafından çıkartılmış olması, devletin denetimi ve gözetimi altında bulunan tutuklu ve hükümlülerin vücut bütünlüklerinin korunması kapsamında Cezaevinde yangın ihtimaline karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin ayrı bir değerlendirme yapılmasını engellemeyecektir. Bu çerçevede C-15 koğuşunun sürekli şekilde disiplin olaylarının gerçekleştiği bir koğuş olması, ayrıca koğuşta kapasitenin çok üzerinde tutuklu ve hükümlünün barındırılıyor olması, Cezaevi yetkililerine tutuklu ve hükümlülerin yaşamını koruma konusunda yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğünü daha da artırmaktadır. Zira disiplin olaylarının sıklıkla yaşandığı C-15 koğuşunda tutuklu ve hükümlüler tarafından Cezaevinin güvenliğini tehlikeye sokacak nitelikte bir eylemin gerçekleştirilebileceği öngörülebilir bir durumdur.

72. Devletin -cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin ruhsal anlamda kırılgan bir yapıya sahip olabilecekleri de düşünüldüğünde- olası bir tehlike anında bu kişilerin güvenliğinin yeterli ölçüde sağlanması konusunda gerekli önlemleri alması gerekmektedir. Söz konusu yükümlülük, olası risklerin tutuklu ve hükümlülerin kasıtlı fiilleriyle veya ihmalleriyle gerçekleşmesinden bağımsız şekilde alınması gereken tedbirlere ilişkindir. Bu kapsamda ceza infaz kurumlarının inşası, organizasyonu, iç işleyişinin düzenlenmesi ile teknik ve fiziki yeterliliği konusunda görevlendirilmiş kamusal makamların, cezaevlerinin güvenliği konusunda gerekli tedbirleri alması beklenir. Yangın gibi vücut bütünlüğünün korunması noktasında ciddi bir tehlike oluşturan olaylar açısından da olaya hızlıca müdahale edilip tutuklu ve hükümlülerin tehlikeli alandan kısa sürede uzaklaştırılmalarına imkân sağlayacak uygun araçların temin edilmesi gerekmektedir. Yaşanacak bu tip tehlikeli olaylarda ciddi sonuçların meydana gelmesini engellemek adına yapısal eksikliklerin önceden öngörülmesi ve gerekli tedbirlerin alınması büyük bir öneme sahiptir.

73. Şanlıurfa Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen yangın açısından da somut olayın mevcut koşullarına bakıldığında yangın ihtimaline karşı etkili bir müdahalenin sağlanması ile tutuklu ve hükümlülerin tehlikeli alanlardan bir an önce uzaklaştırılması konusunda öngörülmesi beklenebilecek bazı eksikliklere rastlanmaktadır.

74. Yangının ardından alınan bilirkişi raporlarında, C-15 koğuşunda bulunan bazı eşyaların hızlı yanma ve zehirleme özelliğine sahip olduğu belirtilmiştir. Bu çerçevede anılan raporlarda koğuşta battaniye, sünger yatak ve duvarlarda yağlı boya bulunmasının yangını hızlandırıcı ve kontrol altına alınmasını güçleştirici bir etki oluşturduğundan bahsedilmiştir. Cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak kırılgan bir yapıya bürünmeleri ve kendilerine veya başkalarına zarar verme riski olduğu gerçeği karşısında devletin, cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerin kullanımına verilecek eşyalar konusunda daha hassas davranması gerektiğinden bahsedilebilecektir. Bu çerçevede Ceza İnfaz Kurumu idaresince tercih edilen eşyaların çabuk yanıcı ve zehirleyici nitelikte olması, tutuklu ve hükümlülerin vücut bütünlüğünün korunması hususunda potansiyel bir risk oluşturmaktadır.

75. Ceza İnfaz Kurumunda yer alan oda ve koğuşlar ile koridorlarda güvenlik kamerası sistemi bulunmamaktadır. Oda ve koğuşlarda güvenlik kamerası bulunmamasının özel hayatının gizliliğinin korunması amacına hizmet ettiği kabul edilmekle birlikte koridorlarda kamera sisteminin bulunmaması, olası bir tehlikenin fark edilip daha çabuk müdahalede bulunulabilmesini engelleyici niteliktedir.

76. Ayrıca Kurumda yangını algılayacak nitelikte bir alarm sistemi de yoktur. Soruşturma dosyasında bu durumun sebebi olarak koğuşlarda sigara içmenin yasak olmaması nedeniyle yangın alarmı takılmasının pratik bir faydasının bulunmayacağı gösterilmiştir. Oysa 4207 sayılı Kanun, kural olarak cezaevlerindeki kapalı bölümlerde tütün ürünlerinin tüketilmesini yasaklamakla birlikte istisnai olarak anılan ürünlerin tüketilebileceği alanların oluşturulabileceğini düzenlemiştir. Somut olayda ise Ceza İnfaz Kurumunda hangi bölgelerde sigara içilebileceğine yönelik bir uygulama saptanamamıştır. Yangını algılayacak nitelikte bir alarm sisteminin somut olay açısından taşıdığı önem dikkate alındığında bu yöndeki bir belirsizliğin ciddi riskler taşıdığı açıktır.

77. Meydana gelen olayda, su hortumunun yangın çıkan koğuşa yetişmediği ve bu nedenle başka bir hortumun kesilerek diğer hortuma eklenmesi suretiyle yangına müdahalede bulunulduğu tespit edilmiştir. Cezaevinde belirli aralıklarla yangın söndürme tatbikatı yapıldığı, en son tatbikatın ise yangından yaklaşık 6 ay önce yapıldığı, anılan tatbikatlarda yangın hortumunun C-15 koğuşuna ulaşmada yetersiz kaldığının tespit edilmesinin beklenebilecek bir durum olduğu, dolayısıyla bu eksikliğin giderilmemesi noktasında da bir kusurdan bahsedilebileceği değerlendirilmektedir. Bu bağlamda yangının büyüklüğü karşısında anılan yangın hortumuyla yapılacak müdahalenin meydana gelen sonuç açısından nedensel bir değer taşımadığına ilişkin tespit, çok kısa bir sürenin bile meydana gelebilecek olası sonuçları önleme konusunda büyük bir etkiye sahip olabileceği bu tür olaylarda devletin yaşam hakkı kapsamında alması gereken tedbirler konusundaki sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.

78. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde disiplin olaylarının sıklıkla yaşandığı C-15 koğuşundaki tutuklu ve hükümlülerin Ceza İnfaz Kurumunun güvenliğini tehlikeye sokabilecek eylemlerde bulunabileceklerine dair öngörülebilir belirtiler bulunmasına rağmen bu konuda gerekli tedbirlerin alınmadığı görülmektedir. Bu kapsamda Ceza İnfaz Kurumunda kullanılan eşyaların çabuk yanıcı ve zehirleyici özellikte olması, yangın ihtimaline karşı daha hızlı ve etkili müdahalede bulunulabilmesi için koğuşlarda yangını haber veren alarm sistemi, koridorlarda ise kamera sistemi bulunmaması, Kurumda bulunan yangın hortumunun da belirli aralıklarla yapılan yangın söndürme tatbikatlarına rağmen C-15 koğuşuna ulaşabilecek uzunlukta olmaması ve somut olayın gerçekleşme koşulları birlikte değerlendirildiğinde yangının çıkmasının engellemesi, yangının ardından tutuklu ve hükümlülerin hızlı ve güvenli bir şekilde tahliyelerinin sağlanmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınması ve yangına etkili şekilde müdahale edilebilmesine yarayacak uygun araçların sağlanması konusundaki eksikliklerin giderilmemesi nedeniyle ciddi ihmallerin bulunduğu ve bu ihmallerin basit bir dikkatsizliği veya değerlendirme hatasını aştığı anlaşılmıştır. Bu nedenle müteveffanın yaşamını korumak için gerekli önlemlerin alınmamasına ilişkin şikâyetlerin, başvurucu lehine hükmedilecek bir tazminatla giderilebilecek nitelikte olmadığı (bkz. § 68) değerlendirilmiştir.

79. Açıklanan nedenlerle yaşam hakkının gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

80. Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

 b. Yaşam Hakkı Kapsamında Yürütülen Ceza Soruşturmasının Etkili Olmadığı İddiası Yönünden

81. Başvurucu, Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda çıkan yangında oğlunun hayatını kaybettiğini, bu olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, soruşturma dosyasına erişiminin hukuka aykırı olarak engellendiğini ve soruşturma sonucunda verilen karara yaptığı itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürmüştür.

82. Bakanlığın konu hakkındaki görüş yazısında, AİHM içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için yetkililerin resen harekete geçmesi, soruşturmakla görevli olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin olaylara karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmaları; soruşturmanın, ölenin ailesinin meşru çıkarlarının korunması için yeterli ölçüde kendilerine açık olması, makul bir hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların belirlenmelerine ve gerekirse cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte olması gerektiği ifade edilmiştir.

83. Bakanlık görüşünde, yine AİHM kararlarına dayanılarak somut olayda varılan sonuçla ilgili değil, bu sonucu doğuran araçlarla ilgili bir yükümlülüğün söz konusu olduğu, yetkililerin somut olaya ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul önlemleri almaları gerektiği, soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini engelleyebilecek nitelikteki her eksikliğin onun etkinliğine zarar verebileceği, etkili bir yargısal denetim oluşturma şeklindeki pozitif yükümlülüğün her olayda mutlaka ceza davası açılmasını veya her ceza davasında mahkûmiyet kararı verilmesini gerektirmediği, mağdurlara idari ve hukuki dava yollarının açık olmasının da yeterli görülebileceği belirtilmiştir.

84. Bakanlık görüşünde mevcut başvuru ile ilgili olarak olay sonrasında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığı, yangın sonucunda ölen tutuklu ve hükümlülerin ölü muayene ve otopsi işlemlerinin yapıldığı, yangının çıkış nedenine yönelik olarak farklı uzmanlık alanlarına sahip kişilerden bilirkişi raporları alındığı, olayla ilgili bilgi sahibi olabilecek hükümlü ve tutuklular ile ilgili kurum memuru ve müdürlerinin ifadelerine başvurulduğu, başvurucunun da müşteki sıfatıyla ifadesinin alındığı, yapılan soruşturma sonucunda Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ve yangından sağ kurtulan şüpheliler hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği ve bu karara başvurucu tarafından yapılan itirazın da reddedildiği belirtilmiştir.

85. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde somut olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, müteveffanın koğuşunun değiştirilmesi yönünde bir talebinin olmadığına dair Bakanlık görüşünün kuşku ile karşılandığını, zira idarenin kendi aleyhine olan bir dilekçenin ortaya çıkmasını istemeyeceğini, soruşturma kapsamında verilen gizlilik kararının hukuka aykırı olduğunu, gizlilik kararının kapsamı dışında olan bilirkişi raporları ve kendi ifadesinin yer aldığı tutanağı yazılı olarak talep etmesine rağmen soruşturmayı yürüten savcı tarafından dilekçeye derkenar yazılmak suretiyle bu talebinin reddedildiğini, anılan ret yazısının soruşturma dosyasında olduğunu ancak dosya kendisine verilmediğinden bu yazıya ulaşamadığını, ayrıca Şanlıurfa Cezaevinde meydana gelen olayın Cezaevinin bağlı bulunduğu Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulması nedeniyle soruşturmanın tarafsız olarak yürütülemediğini ifade etmiştir.

86. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmekle yükümlüdür. (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).

87. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil; uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği veya devlete tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

88. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve Ddiğerleri, § 57, Sadık Koçak ve diğerleri, § 94 ).

89. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma kapsamında yetkililerin; tanıklarının ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alması gibi işlemleri yapmaları gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Giuliani ve Gaggio/İtalya [BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011, § 301; Mehmet Köse/Türkiye, B. No: 10449/06, 1/4/2014, § 64).

90. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Bu durum sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Anguelova/Bulgaristan, B. No: 55721/07, 13/9/2002, § 138).

91. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de -teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için- soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ek olarak her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

92. Yaşanan bir ölüm olayına ilişkin delillerin değerlendirilmesi, idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin, başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün “şüpheli” olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).

93. Devletin yaşam hakkı kapsamında etkili bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü kapsamında somut olayda öncelikle başvurucunun, Şanlıurfa Cezaevinde meydana gelen olayın Cezaevinin bağlı bulunduğu Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturulması nedeniyle soruşturmanın tarafsız olarak yürütülemediğine ilişkin iddialarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

94. Genel olarak tarafsızlık, davanın çözümünü etkileyecek bir önyargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmaması, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 83).

95. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin, kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E. 2005/55, K. 2006/4, 5/1/2006). Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 40).

96. Başvuruya konusu olayda, Şanlıurfa (E) Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda çıkan yangına ilişkin yürütülen soruşturmada Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının ve itiraz merciinin resen elde edilen veya idare ile başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgeleri değerlendirmek suretiyle söz konusu olayın gerçekleşme koşullarının ve olası sorumluların tespitine ilişkin kararlar verdiği anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından ilgili usul hükümleri uyarınca soruşturma ve yargılama faaliyetini devam ettiren makamların, tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde menfi etkide bulunacak bir izlenime sahip olunmadığı gibi -hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde- soruşturmayı yürüten Savcılığın ve itirazları inceleyen Mahkeme üyelerinin taraflardan birine yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu da saptanmamıştır.

97. Diğer taraftan başvurucu, somut olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, soruşturma dosyasına erişimin hukuka aykırı olarak engellendiğini ve soruşturma sonucunda verilen karara yaptığı itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürmüştür.

98. Somut olaya ilişkin yapılan soruşturmada, C-15 koğuşunda kalan tutuklu ve hükümlülerin Cezaevinde bulunma nedenlerinin, Cezaevinde bulundukları sürede sergiledikleri davranışların, karıştıkları disiplin olaylarının ve bu durumun yangının çıkış sebebine olan olası etkilerinin araştırıldığı, Ceza infaz Kurumunca yangın çıkma ihtimaline yönelik alınan tedbirlerin niteliğinin ve yeterliliğinin değerlendirildiği, olayın meydana gelmesinin ardından da yangının çıkış sebebine ve yangına daha etkili müdahale edilebilmesi noktasında alınması gerekli olan tedbirlere ilişkin alanında uzman pek çok bilirkişiden çeşitli raporlar alındığı anlaşılmıştır.

99. Bu kapsamda yapılan soruşturmada, somut olayda kusurlu olabileceği düşünülen Ceza İnfaz Kurumu görevlileri ve C-15 koğuşunda bulunup da yangından sağ kurtulan tutuklu ve hükümlülerin cezai anlamdaki sorumlulukları ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve kendilerine atfedilebilecek herhangi bir cezai sorumluluklarının bulunmadığından bahisle haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Bunun yanında olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasından ayrı olarak Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında ayrı bir disiplin soruşturması daha yürütülmüş ve ilgili görevliler hakkında herhangi bir disiplin cezasına hükmedilmemiştir.

100. Bununla birlikte somut olayda C-15 koğuşunda meydana gelen yangının mevcut koşullarına bakıldığında yangın ihtimaline karşı etkili bir müdahalenin sağlanması ile tutuklu ve hükümlülerin tehlikeli alanlardan bir an önce uzaklaştırılması konusunda öngörülmesi beklenebilecek bazı eksikliklere bağlı olarak devletin kontrolü altında bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaşam haklarının korunması noktasında ciddi ihmallerin bulunduğu tespit edilmiştir (bkz. §§ 69-79). Ancak olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın, kapsamı ve sonuçları itibarıyla söz konusu ihmallerin ortaya çıkarılmasını ve sorumluların cezalandırmasını sağlayacak nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır.

101. Bu nedenle başvurucunun oğlunun da aralarında bulunduğu tutuklu ve hükümlülerin ölümüyle sonuçlanan yangına müdahale edilmesi konusunda, yukarıda bahsedilen ihmal ve eksikliklerin de değerlendirilip sorumluların tespit edilmesini sağlayacak nitelikte yeni bir ceza soruşturması yapılması gerekmektedir.

102. Açıklanan nedenlerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

103. Nuri NECİPOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

104. Yaşam hakkının usule ilişkin boyutuna dair verilen ihlal kararı doğrultusunda yeni bir ceza soruşturması yürütüleceğinden başvurucunun, soruşturma dosyasına erişimin hukuka aykırı olarak engellendiğine ve soruşturma sonucunda verilen karara yaptığı itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğine dair iddiaları için ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

 3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

105. Başvurucu, başvuru konusu olayda anayasal haklarının ihlalinin tespitiyle 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

106. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:

Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.

107. Mevcut başvuruda yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için dosyanın ihlal kararında belirtilen hususlarda yeniden değerlendirme yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi ve ayrıca kararın bir örneğinin de bilgi edinilmek üzere Bakanlığa gönderilmesi gerekir.

108. Başvurucu, her ne kadar yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşsa da Bakanlıkla yaptığı uzlaşma neticesinde kendisine 30.000 TL maddi ve 45.000 TL manevi olmak üzere toplam 75.000 TL tazminat ödendiği dikkate alınarak Anayasa Mahkemesince başvurucu lehine ayrı bir manevi tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

109. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun, yaşam hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden, KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,

B. Başvuru konusu olayda, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında yaşamı koruma yükümlülüğü ile etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE, Nuri NECİPOĞLU'nun karşıoyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,

C. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince, başvurucuya manevi tazminat ödenmesine yer olmadığına, OYBİRLİĞİYLE,

D. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, kararın bir örneğinin, gereği yapılmak üzere Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,

E. Kararın bir örneğinin, bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,

F. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OYBİRLİĞİYLE

4/11/2015 tarihinde karar verildi.

 

 

 

MUHALEFET ŞERHİ

Başvurucu, 16/6/2012 tarihinde Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen yangında aralarında oğlunun da bulunduğu 13 kişinin hayatını kaybettiğini, oğlunun, yangının çıkmasından yaklaşık 10 gün önce idareye dilekçe vererek “bulunduğu koğuşta sürekli kavga olduğunu ve korktuğunu” belirtip koğuşunun değiştirilmesini istediğini, ayrıca olaydan bir hafta önce Cezaevi telefonundan kendisini arayarak “koğuşunun sıkıntılı olduğunu, değiştirilmesini istediğini, ancak değiştirilmediğini, başına geleceklerden korktuğunu” söylediğini, Savcılık tarafından bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadığını ve soruşturmadaki çelişkilerin giderilmediğini, ayrıca yasal koşulları oluşmadığı halde uzun bir müddet soruşturma dosyasına erişimin engellendiğini, Cezaevi yönetiminin ise gerek yangının çıkmasına engel olunmaması, gerekse de yangına zamanında müdahale edilmemesi nedeniyle kusurlu olduğunu, bu şartlar altında etkili bir soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, anılan karara yaptıkları itirazın da gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek, Anayasa'nın 12., 17., 19. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Yaşam hakkı kapsamında yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmadığı iddiası bulunulmuş ise de, somut olayda, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun oğlunun da hayatını kaybettiği olaya ilişkin derhal soruşturma başlatıldığı, olaya ilişkin delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir çalışma yapıldığı, olayın öncesinde ve olay anında yaşanan gelişmelerin detaylarıyla birlikte araştırıldığı, yangının çıkması ve yangına gerekli şekilde müdahale edilmesi noktasında kusur sayılabileceği düşünülen bütün durumlar hakkında ayrı ayrı değerlendirme yapıldığı ve bu surette somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun, soruşturma dosyasına erişimin haksız ve hukuka aykırı olarak engellendiği, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karara yapılan itirazı inceleyen mercii tarafından matbu cümlelerle itirazının reddedildiği ve soruşturmanın tarafsız olarak yürütülemediği yönündeki iddialarının da soruşturmanın etkililiği açısından herhangi bir hak ihlali oluşturmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiğinden;

 Yaşamı korumak için gerekli tedbirlerin alınmadığı iddiası yönünden ise somut olayda, başvurucunun oğlunun ölümünde kamu görevlilerinin kasıt veya ağır ihmallerinin bulunmadığı, olaya ilişkin yürütülen soruşturma devam ederken başvurucu tarafından müteveffanın ölümünde kamu görevlilerinin kusuru olduğundan bahisle tazminat talebinde bulunulduğu, anılan talep doğrultusunda başvurucu ile Adalet Bakanlığı arasında sağlanan uzlaşma kapsamında başvurucuya maddi ve manevi tazminat olarak toplam 75.00,00 TL ödendiği, belirlenen tazminat miktarları ile somut olayın koşulları ve başvurucunun uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, idarenin yaşanan olaylara ilişkin olası bir sorumluluk ihtimaline karşı Adalet Bakanlığı tarafından yeterli miktarda tazminat ödenmesinin, başvurucunun yaşam hakkı açısından mağdur sıfatını ortadan kaldırdığından;

Çoğunluğun kararına katılamadım.

 

 

 

 

 

Üye

Nuri NECİPOĞLU

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLSÜN KARAMAN VE ŞERİF KARAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/16239)

 

Karar Tarihi: 12/11/2019

R.G. Tarih ve Sayı: 5/12/2019 - 30969

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Mustafa ARI

Başvurucular

:

1. Gülsün KARAMAN

 

 

2. Şerif KARAMAN

Vekili

:

Av. Ahmet DOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucuların ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan oğlunun kamu görevlilerinin ihmali dolayısıyla hayatını kaybetmesi ve olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucuların oğlu olan 1986 doğumlu T.K. birden fazla kişiyle gece vakti silahla yağma yapma suçundan hükümlü olarak tutulduğu Seydikemer-Eşen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) 19/1/2015 tarihinde isteğe bağlı sevk ile gelmiştir.

10. Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında Psikososyal Yardım Servisi ile görüşemeyen T.K. 26/1/2015 tarihli dilekçesine istinaden kurum psikoloğu D.S.E. ile görüşmüştür. Görüşme sonrası D.S.E. dilekçenin üzerine "Ağır ilaçlar kullanmış ve kendi isteği ile ilaçları bırakmış, dışarıda kokain kullanımı var, çocuk yaşta maddeye başlamış, 2 kere intihar girişimi var. Kız arkadaşı Malatya'da, kendisine zarar verme dav. var. İlaçlarına tekrar başlamak istiyor. Doktora yönlendirildi. Amcası cezaevinde kendisini asmış. İlaçla intihar girişimi var."şeklinde not düşerek dilekçeyi imzalamıştır.

11. T.K. 28/1/2015 tarihinde psikotik bozukluk tanısıyla Fethiye Devlet Hastanesi (Hastane) Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş, 30/1/2015 tarihinde psikiyatri uzmanı tarafından yapılan muayenesinin ardından T.K.ya bipolar bozukluk tanısıyla reçete düzenlenmiştir.

12. Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisi 26/1/2015 tarihli görüşmeden sonra T.K. ile herhangi bir görüşme gerçekleştirmemiştir. Ancak Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu D.S.E. ilk görüşmeden sonra 8/6/2015 tarihinde T.K. hakkında Hükümlü-Tutuklu Tanıma Formu hazırlamıştır.

13. T.K. 3/7/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne dilekçe vererek kendisine psikolojik baskı yapıldığını, bu nedenle açlık grevine gittiğini belirtmiştir. Anılan dilekçeye istinaden T.K. Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisi ile görüşme yapmak üzere 6/7/2015 tarihinde çağrılmış fakat T.K.nın görüşme yapmak istemediğini bildirmesi nedeniyle herhangi bir görüşme gerçekleştirilememiştir.

14. Hastanenin Psikiyatri Polikliniğinde yeniden muayene edilen T.K. hakkında düzenlenen 1/9/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda, hastanın davranış bozukluğu tanısıyla Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkinin uygun olduğu belirtilmiştir.

15. Ceza İnfaz Kurumunun C-18 koğuşunda kalan E.Ç. ile T.K. arasında yaşanan kavga üzerine Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından disiplin soruşturması başlatılmış ve T.K. 16/9/2015 günü saat 16.42 sıralarında üst araması yapılarak tedbiren A-120 No.lu tekli odaya alınmıştır.

16. Tekli odada bulunan T.K.ya aynı gün saat 17.44 sıralarında yemek verilmiş, saat 19.10 sıralarında boş yemek karavanları toplanmış, saat 20.08 sıralarında tekli odalar mazgaldan kontrol edilmiş, saat 20.37 sıralarında sayım kontrolü mazgaldan yapılmış ve saat 21.05, 21.17, 22.20, 22.24, 22.28 ve 23.20 sıralarında tekli odalar yeniden kontrol edilmiştir. Kontroller sırasında Ceza İnfaz Kurumu personeli tekli odalara girmemiştir.

17. 17/9/2015 günü saat 03.10 sıralarında T.K. kaldığı A-120 No.lu tek kişilik odadaki yatağı kapı arkasında duvara yaslamak ve dolabı yatağın üzerine devirmek suretiyle yatağı ateşe vererek yangın çıkarmıştır. Tek kişilik odadan dumanlar çıktığının anlaşılması üzerine koridorda bulunan iki nöbetçi infaz ve koruma memuru tarafından olaya derhâl müdahale edilmiş, saat 03.12 sıralarında odanın kapısı açılmaya çalışılmış fakat bu esnada demir kapı kolu kırıldığından ilk aşamada odaya girilememiştir. Saat 03.13 sıralarında mazgaldan yangın hortumu ile odanın içine su sıkılmış, saat 03.15 sıralarında ise başka bir kapı kolu yardımıyla kapı açılmıştır.

18. İnfaz ve koruma memurlarının yoğun duman altında bulunan tek kişilik odaya müdahalesinin ardından saat 03.20 sıralarında T.K. odadan baygın şekilde çıkarılmış ve ambulansla hastaneye sevk edilmiştir.

19. Genel durumu kötü olan ve bilinci kapalı olarak hastaneye getirilen T.K. 18/9/2015 tarihinde Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiş ve burada tedavisine devam edilirken 24/9/2015 tarihinde hayatını kaybetmiştir.

A. Olayla İlgili Ceza Soruşturması Süreci

20. Yaşanan olayla ilgili olarak Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) derhâl bir soruşturma başlatmıştır.

21. T.K.nın tedavi gördüğü Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hayatını kaybetmesi nedeniyle Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 24/9/2015 tarihinde ölü muayene işlemi gerçekleştirilmiş ve kesin ölüm nedeninin tespiti için ceset üzerinde klasik otopsi yapılmasına karar verilmiştir.

22. Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 15/12/2015 tarihli otopsi raporunda, şahsa ait tüm adli tahkikat dosyası içeriği ile tıbbi evrakların İstanbul Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine gönderilerek ölüm nedeninin buradan sorulmasının uygun olacağı belirtilmiştir.

23. Anılan otopsi raporu üzerine tüm adli tahkikat dosyası içeriği ve tıbbi evraklar Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kuruluna gönderilmiş olup düzenlenen 8/2/2016 tarihli otopsi raporunda; T.K.nın sağ hyoid kemik kırığı ile epiglosttis ve trakea girişindeki lezyonların tıbbi müdahale işlemleri sırasında oluşmasının mümkün olduğu, kişinin zehirlenerek veya travmatik bir tesirle öldüğüne ilişkin tıbbi delilin bulunmadığı, kronik kalp ve damar hastalığı bulunan kişide ölümün yangın ortamında kalmaya bağlı olarak dumandan boğulma, oksijensiz kalma ve sonrasında gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği mütalaa edilmiştir.

24. Başsavcılık tarafından T.K.nın kaldığı A-120 No.lu tek kişilik odanın kapı koridorunu gören kamera görüntüleri inceletilmiş, T.K.nın infaz dosyası temin edip Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı ve Bakanlığa hitaben yazdığı dilekçeleri incelenmiş, dilekçelerde geçen iddialar araştırılmıştır.

25. T.K.nın 2013 yılında İnebolu M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda iken Bakanlığa yazdığı dilekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...benim amcam da Elazığ E Tipinde intihar etti, ben de yaşamıma son vereceğim, üç kere intihar ettim ölmedim. Allah (c.c.) nasip ederse dördüncü de olacak efendim..."

26. T.K. tarafından Ceza İnfaz Kurumu vasıtasıyla Afyon Kocatepe Üniversitesi psikiyatri uzmanına hitaben yazılan 26/1/2015 tarihli dilekçenin ilgili kısmı ise şu şekildedir:

"...kötü rüyalar kabuslar ve geçmişe dayalı unutamadığım sorunlarım var intiharı düşünüyorum. Siz değerli büyüğüm bana bir yıl kullan ben senin tedavin için Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine tedavi için yollayacam diye arz etmiştiniz R.. ilacımı ve A.. içmediğimde kötü şeyler vs. rüyalar aklımdan çıkmıyor intihar saplantım var. Elim ayağım titriyor. Sayın Büyüğüm ben ilaç tedavisinden kurtulmak istiyorum. Fakat bir bir psikiyatri uzmanından yardım almak istiyorum. Çocuk yaştan beri uyuşturucu madde kullanıyorum. Ben kendi irademle Kastamonu Devlet Hastanesinde heyete çıktım. Tüm doktorlara iyi olduğumu söylemiştim. Çünkü çok aşırı ilaç almıştım. Ama olmuyor. Bir uzmandan yardım almadan bırakamıyorum. Üç defa intihar ettim, midem yıkandı, kendimi defalarca kestim. Siz değerli büyüğümden tarafıma yardım etmenizi önemle arz ederim..."

27. Yürütülen soruşturma kapsamında Başsavcılık olaya ilk müdahalede bulunan nöbetçi infaz ve koruma memurları ve T.K. ile aynı koğuşta kalan hükümlülerin tanık sıfatıyla ifadelerini almıştır.

28. Tanık sıfatıyla ifadesi alınan hükümlü R.M.Ş.nin ifadesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

[T.K.] cezaevinde tanıdım, C18 koğuşunda yaklaşık bir ay kadar kaldı, ben halen aynı koğuşta kalıyorum, koğuşta [E.Ç.] isimli hükümlü ile bir kavgaları oldu, bu nedenle koğuştan alındı, koğuşa geldiğinde normaldi, ancak daha sonra psikilojik rahatsızlığı olduğunu beyan ederek hastaneye gitti, hastanede roj isminde bir ilacı yazmışlar, bu ilacı aldığı zaman kendisinden geçiyordu, ne yaptığını hatırlamıyordu, ben koğuş sözcüsü olduğum için ara ara benimle konuşuyordu ve hayattan bıktığını, artık ölmek istediğini söylüyordu..."

29. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma kapsamında görevi kötüye kullanmak suçlamasıyla Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürleri O.A. ile İ.G.nin, Başmemur A.K.nın, vardiya görevlisi A.R.İ.nin ve psikolog D.S.E.nin şüpheli sıfatıyla ifadelerini almıştır.

30. Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürleri O.A. ile İ.G. ifadelerinde, olay günü görevde olmadıklarını belirterek üzerilerine atılı suçlamaları kabul etmemişlerdir. Yine şüpheli sıfatıyla ifade veren Başmemur A.K. ile vardiya görevlisi A.R.İ. de olay sırasında gerekli işlemleri yaptıklarını belirterek atılı suçlamaları kabul etmemiştir.

31. Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu olarak görev yapan ve T.K. ile ilk kez görüşen D.S.E.nin şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...[T.K.] ile görüştüğümde kendisinde intihar eylemi sezinlemedim. Kendisi bana intihar girişimde bulunduğu ve bulunacağı hususunda herhangi bir beyanda bulunmadı. Biz tanıma takip formunu hükümlü/tutuklunun beyanına göre dolduruyoruz. Benim infaz dosyasını incelemek, gibi bir görevim ve yetkim de bulunmamaktadır Ayrıca o tarihte kadro sayısı düşünülür ise buna imkan ve mesaim de yetmeyecektir. [T.K.] dilekçe ile müracaat edip 26/01/2015 tarihinde servisimizde kendisi ile bireysel görüşme gerçekleşmiş ve bu hususa ilişkin notlarım görüşme notları hanesine yazılmıştır. Kişinin intihara teşebbüs ettiğini bu tarihte beyanı üzerine öğrendim. Daha sonra kendisi servise müracaat etmedi. Ben açlık grevine başladığı zaman kendisini çağırttım. Ancak bizimle görüşmeye gelmedi. 31/08/2015 günü ikinci müdür [İ.] beyle görüşmüş. Bu görüşmeden sonra [İ.] bey hükümlüyü bize yönlendirdi. Ben o tarihte kendisi ile bir bireysel görüşme daha yaptım ve bu görüşmede bir gün sonrası için hastanenin psikiyatrı polikliniğinden randevu aldığını ve oraya gideceğini söyledi. Daha sonra servisimize müracaat etmediği gibi benimde kendisini çağırmam söz konusu olmadı.Bildiğim kadarı ile mevzuatta intihara eğilimli olan kişilerin dönem dönem çağrılıp görüşülmesi gibi bir düzenleme bulunmamaktadır. Uygulama da bu yönde değildir. Ancak intiharın önlenmesi için psikososyal servis görevlileri imkanlar ve kadro ölçüsünde hükümlüler ile ara ara görüşebilmektedir. Ancak hükümlünün bu konuda bir talebi veya servisle iş birliği olmadan bu hususlarda başarı sağlamak mümkün değildir. Ben bana yüklenen görevleri bihakkın yaptığımı düşünüyorum. Yukarıda da söylediğim gibi kişinin bize müracaatı ve bizimle işbirliği olmadan sonuç almak mümkün değildir. Ben kendisini ara ara çağırsam bile bizimle işbirliği yapmadığı müddetçe yapılabilecek herhangi birşey yoktur..."

32. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde ölümün T.K.nın intihar amacıyla yatağı yakması sonucu meydana gelen yangın ortamında kalmaya bağlı dumandan boğulma sonucu gerçekleştiği, şüphelilerin olayın oluşuna etki edecek, adli yönden illiyet bağı bulunan herhangi bir fiili olmadığı, ceza hukuku yönünden herhangi bir suç ve suçlu bulunmadığı gerekçesiyle 18/5/2016 tarihinde takipsizlik kararı vermiştir.

33. Ayrıca Başsavcılık anılan takipsizlik kararında şu tespit ve değerlendirmelere yer vermiştir:

i. T.K.nın husumeti olduğu kişilerin koğuşuna verildiği iddiası doğru değildir.

ii. Hastanenin Psikiyatri Polikliniğince muayene ve kontrolleri yapılan T.K. için ilaç tedavisine başlanmış ancak T.K.nın ilaçları kullanmak istemediğine dair dilekçe vermesi nedeniyle yapılan muayene dışında başka bir sağlık kuruluşuna sevki sağlanmamıştır.

iii. T.K. hakkındaki kötü muamele iddiaları somutlaştırılmamış olup iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.

iv. T.K.nın yazdığı dilekçe ve beyanları dikkate alındığında daha önce üç kez intihara teşebbüs ettiği anlaşılmaktadır.

34. Takipsizlik kararına başvurucular tarafından yapılan itirazı inceleyen Fethiye Sulh Ceza Hâkimliği 22/7/2016 tarihli kararıyla itirazın reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

35. Başvurucular 6/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Olayla İlgili İdari Soruşturma Süreci

36. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Başkontrolörlüğünün 15/10/2015 tarihli yazısında; Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisinden ve hükümlülerin dışarıyla ilişkilerinden sorumlu ikinci müdürler ile T.K.yla ilk görüşmeyi yapan psikoloğun T.K.nın intihara meyilli olduğunu gösterir ifade, dilekçe ve mektuplarına rağmen görüşme ve takip işlemlerini yapmadıkları, gerekli önlemleri almadıkları, bu suretle görevlerini ihmal ettikleri yönünde güçlü bir kanaat oluştuğunun Başsavcılığa bildirilmesi üzerine Başsavcılık tarafından ilgililer hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

37. Başsavcılık Disiplin Amirliğinin 23/5/2016 tarihli kararıyla, Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisinden sorumlu İkinci Müdür O.A., hükümlülerin dışarıyla ilişkilerinden sorumlu İkinci Müdür İ.G. ve T.K. ile ilk görüşmeyi yapan kurum psikoloğu D.S.E.nin "verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması bakımında kusurlu davranmak" fiillerinden dolayı kınama cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

38. Başsavcılık Disiplin Amirliği 23/5/2016 tarihli disiplin kararını şu gerekçelere dayandırmıştır:

i. T.K.nın Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında Psikososyal Yardım Servisi bölümünde kendisi ile baş başa görüşme yapılmamıştır.

ii. T.K. 26/1/2015 tarihli, psikologla görüşme talepli dilekçesi üzerine aynı gün kurum psikoloğu D.S.E. ile görüşmüş, görüşme sonrası D.S.E., T.K.nın intihar eğilimine ilişkin tespitler yapmasına rağmen bir daha kendisiyle görüşme yapmamıştır.

iii. D.S.E. Hükümlü/Tutuklu Tanıma Formu'nu ilk görüşmeden beş ay gibi uzun bir süre sonra ve 26/1/2015 tarihli görüşmedeki tespitlerin aksine doldurmuştur.

iv. Bu ihmaller Psikososyal Yardım Servisinden sorumlu İkinci Müdür O.A. tarafından dikkate alınmamış ve durumdan kurum en üst amiri bilgilendirilmemiştir.

 v. İkinci Müdür İ.G. de intihar edeceğine dair beyan ve dilekçelere rağmen T.K.yı Psikososyal Yardım Servisine yönlendirmemiş ve sürecin takibini yapmamıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

39. Konuyla ilgili ulusal hukuk, Anayasa Mahkemesinin Nejla Özer ve Müslim Özer (B. No: 2013/3782, 21/4/2016) ve Hilmi Moray (B. No: 2013/3053, 21/4/2016) başvuruları hakkında verdiği kararlarda yer almaktadır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucular; oğullarının en doğal ve insani taleplerinin yerine getirilmediğini, hasımlarının olduğu koğuşta kalmaya zorlandığını, Ceza İnfaz Kurumundan yeterli psikolojik destek alamadığını, uyuşturucu madde kullanımından kaynaklanan durumunun tedavisi için kendisine gerekli ilaçlar verilmediği gibi hastaneye sevkinin de gerçekleştirilmediğini, koğuşta yanıcı, delici, kesici alet bulundurulmaması konusunda kamu görevlilerinin ihmali olduğunu, dolayısıyla Ceza İnfaz Kurumunun önleyici tedbir almakta gösterdiği ihmal sonucu meydana gelen ölüm neticesinde eksik inceleme ve araştırmayla takipsizlik kararı verildiğini ileri sürmüşlerdir.

42. Bakanlık görüşünde; Başsavcılığın kısa süre içinde olaya el koyarak gerekli soruşturma işlemlerini yaptığı, bu kapsamda başvurucuların oğullarının ölümünü çevreleyen koşulların tespiti için otopsi işlemlerinin yapılıp cesetten sistemik, toksikolojik ve histapatolojik incelemeler için örnekler alındığı, adli tıp raporuna göre ölüm olayının yangın ortamında kalmaya bağlı dumandan boğulma, oksijensiz kalma ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, tüm soruşturma evrakları dikkate alındığında ölüm olayının gerçekleşmesine bir başkasının eyleminin neden olduğuna dair herhangi bir delil veya emare bulunmadığı sonucuna ulaşan Başsavcılığın yaklaşık sekiz ay gibi kısa bir sürede soruşturmayı tamamlayarak takipsizlik kararı verdiği, ayrıca başvurucuların soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaşmadıkları belirtilmiştir.

43. Bakanlık görüşüne verdiği cevapta başvurucular; Ceza İnfaz Kurumu yönetiminin görevini ve sorumluluklarını yerine getirmediğini, oğullarının kendisini öldüreceğini bildirmesine rağmen gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının araştırılmadığını, oğullarının taleplerinin görmezden gelindiğini, bunun neticesinde de ölüm olayının meydana geldiğini, ölüm olayıyla ilgili gerekli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

44. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."

45. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, devletin gözetimi ve kontrolü altında bulunan T.K.nın yaşamının korunmadığına ve ölümü hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru yaşam hakkı kapsamında değerlendirilerek yaşamı koruma yükümlülüğü (pozitif yükümlülüğün maddi boyutu) ve etkili soruşturma yükümlülüğü (pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu) bağlamında incelenmiştir.

47. Başvuru formunda T.K.nın öldürülme ihtimalinden söz edilmemiş ve T.K.nın kendi eylemine karşı korunmadığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu bağlamında yalnızca T.K.nın yaşamının kendi eylemine karşı korunmadığı iddiası incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen T.K.nın anne ve babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

50. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

51. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

52. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak ruh sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuya meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 73).

53. Bu bağlamda kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde, bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).

54. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmektedir.Aynı yükümlülük ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecekkontrol ve denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği daha önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve Müslim Özer, §§ 74-89; Hilmi Moray, §§ 25-36).

ii. Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

55. Mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin T.K.nın kendini öldürme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konması, riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise T.K.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından gerekli önleyici tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.

56. Somut olayda Hastanenin Psikiyatri Polikliniği tarafından kendisine davranış bozukluğu tanısı konulan T.K. ile görüşen Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu, T.K.nın daha önce de birden çok defa intihar girişiminde bulunduğunu ve kendisine zarar verme eğiliminin olduğunu tespit etmiştir (bkz. § 10). Ayrıca gerek sağlık raporları, T.K.nın kurumlara yazdığı dilekçeler, mektuplardan gerekse de hükümlü ifadelerinden T.K.nın psikolojik sıkıntılarının bulunduğu ve farklı zamanlarda hayatına son vermeyi düşündüğünü dile getirdiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 25, 26). Bu nedenle yetkililerin T.K.nın kendini öldürme potansiyeli olduğunu bilmedikleri söylenemez.

57. Bu durumda somut olayın koşullarında T.K.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından yetkililer tarafından gerekli önleyici tedbirlerin alınması gerektiği açıktır.

58. Somut olayda, T.K.nın kaldığı Ceza İnfaz Kurumuna psikolojik durumunu ortaya koyan birçok dilekçe yazdığı, 26/1/2015 tarihli dilekçesinde psikologla görüşme talebinde bulunduğu, dilekçesine istinaden görüşmenin gerçekleştiği ve görüşme sonrası psikolog tarafından T.K.nın psikolojik durumu ile ilgili bazı tespitler yapıldığı anlaşılmıştır. Bundan ayrı olarak T.K. bu defa 3/7/2015 tarihinde verdiği dilekçe ile psikolojik baskı altında olduğunu ve açlık grevine başladığını belirtmesi üzerine Psikososyal Yardım Servisiyle görüşme yapmak için kendisi davet edilmiş ancak T.K.nın görüşmek istememesi nedeniyle görüşme gerçekleşmemiştir (bkz. § 13). Başvuru formu ve ekindeki bilgi ve belgeler ile Ulusal Yargı Ağı Projesi Bilişim Sistemi'ndeki verilerden T.K.nın Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisi ile 26/1/2015 tarihindeki görüşme dışında başka bir görüşme yaptığı tespit edilememiştir.

59. Ceza infaz kurumunda bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kişinin tercihlerine göre yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 84).

60. T.K.nın tedavi ve taleplerinde sergilediği tutarsızlıklar ile tespit edilen ve kendisinin dile getirdiği psikolojik sorunlar bir arada değerlendirildiğinde kaldığı tek kişilik odada çıkardığı yangın sonucu ölüm olayının meydana gelmesinin sadece T.K.ya bağlanması mümkün görünmemektedir. Yetkililerin bir hükümlünün sağlık durumunun kontrol altında tutulması ve kalacağı yerin belirlenmesi konularında yalnızca hükümlünün kendi iradesine bırakılmayacak şekilde ve mevzuatta tanınan imkânlar çerçevesinde kişinin kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirleri almaları gerekir.

61. Somut olayda T.K.nın sürekli gözlem altında tutulması, tutulduğu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisince tedavi sürecinin sıkı bir şekilde takip edilmesi, gerek duyulması durumunda uzman bir doktorun görüşleri doğrultusunda bir psikiyatri servisinde tedavi altına alınması, kendisine zarar vermek veya intihar etmek için kullanabileceği nesneleri temin etmesinin engellenmesi için kalması uygun olan yerin belirlenmesi ve günlük hayatının buna göre düzenlenmesi gibi daha sıkı tedbirler alınması yetkililerden beklenecektir.

62. Yukarıda ifade edilenlerden hareketle T.K.nın psikolojik durumunu ortaya koyan birçok dilekçe, mektup ve sağlık kurulu raporuna rağmen hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasında Psikososyal Yardım Servisi ile görüştürülmediği, kendi talebi üzerine bir defa psikolog ile görüştüğü ve bu görüşmede psikolog tarafından bazı tespitler yapılmasına karşın bu tespit doğrultusunda tedavisinin takip edilmediği, T.K.nın hastalık derecesi dikkate alınarak tedavi şekli, yöntemi ve yerinin belirlenmesi konusunda Ceza İnfaz Kurumu idari personeli ile sağlık birimleri arasında gerekli değerlendirme yapıldığına dair bir bilginin olmadığı, yangın çıkarmasını sağlayacak imkânlardan tam olarak izole edilmediği anlaşılmaktadır. Böylece yetkililerin T.K.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi için öncelikler ve kaynaklar ölçüsünde gerekli önleyici tedbirleri aldıkları söylenemez.

63.Açıklanan gerekçelerle T.K.nın yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

64. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

65. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının her olayda bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

66. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması, hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96).

ii. Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

67. Soruşturmada, yukarıda "Genel İlkeler" bölümünde ifade edilen, başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması ve soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçmesi gerektiği konularında başvurucular tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularla ilgili olarak bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir.

68. Somut olayda Başsavcılık, ölümün T.K.nın intihar amacıyla yatağı yakması sonucunda meydana gelen yangın ortamında kalmaya bağlı dumandan boğulma sonucu gerçekleştiği, şüphelilerin olayın oluşuna etki edecek, adli yönden illiyet bağı bulunan herhangi bir fiillerinin olmadığı, ceza hukuku yönünden herhangi bir suç ve suçlu bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı vermiştir (bkz. § 32). Ancak anılan karar verilirken daha önce üç kez intihara teşebbüs etmesine karşın T.K.nın psikolojik durumu ve bunun derecesi dikkate alınarak tedavi şekli, yöntemi ve yeri konusunda bir belirleme yapılmadığı, dolayısıyla T.K.nın intihara meyilli olduğu yönünde yapılan tespitlere rağmen Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin intihar riskini en aza indirecek tedbirleri alıp almadığı hususunda herhangi bir araştırma ve değerlendirme yapılmadan sonuca varıldığı görülmüştür. Bu durumda ceza soruşturmasının etkili bir biçimde yürütüldüğünden bahsedilemez.

69. Açıklanan gerekçelerle T.K.nın ölümüyle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

70. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

71. Başvurucular, Başsavcılığın yaptığı soruşturma neticesinde verdiği takipsizlik kararının kaldırılarak ilgililer hakkında kamu davası açılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

72. Başvuruda, başvurucuların oğulları T.K.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi için öncelikler ve kaynaklar ölçüsünde gerekli önleyici tedbirlerin alınmaması, ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasında etkili ve yeterli bir inceleme yapılmaması nedenleriyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

73. Başvuru konusu olay açısından etkili ve caydırıcı bir ceza soruşturması yürütülmemesinin yaşam hakkını ihlal ettiği gözetilerek 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla kararın bir örneğinin Başsavcılığa gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ile 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SEMRA OMAK BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2016/78494)

 

Karar Tarihi: 12/11/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Semra OMAK

Vekili

:

Av. Berrak Pınar ALİOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bir tutuklunun intihar etmesini önleyici tedbir alınmaması ve olaya ilişkin olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile onaylı suretleri Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından gönderilen soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) tutuklu iken 10/11/2015 tarihinde yaşamını yitiren 2000 doğumlu E.N.nin annesidir.

A. E.N.nin Ceza İnfaz Kurumuna Girişi ve Ölümü

10. Başvurucunun oğlu E.N, Trabzon Başsavcılığınca (Başsavcılık) hırsızlık suçundan yürütülen soruşturma kapsamında 9/10/2015 tarihinde tutuklanmış ve tutuklama kararının infazı için Ceza İnfaz Kurumuna konulmuştur.

11. E.N. ilk olarak 12/10/2015 tarihinde ve sonrasında 23/10/2015 tarihinde Kurumun Psiko-sosyal Servisinde iki kez görüşme yapmıştır. Bu serviste düzenlenen Hükümlü-Tutuklu Ön Görüşme Tanıma Takip Formu'nda E.N.nin kişisel ve ailevi bilgileri ile tutuklu bulunduğu suçlara ilişkin bilgilerin yanında ''Geçmişte tedavi gördüğü ya da şu anda tedavi görmesini gerektirecek psikolojik bir rahatsızlığı var mı? Varsa nedir?'' sorusuna ''Kaşüstü Hst. Psk. İlaçlar kendi bırakmış'' şeklinde bir cevabın da yer aldığı görülmektedir. Bunun yanında ''Geçmişte kendisine zarar verme girişimi oldu mu? Olduysa ne şekilde?'' sorusuna E.N, silahla intihar girişimi olduğunu beyan etmiştir. Bu formdaki bilgilere göre E.N. ayrıca iki kez evden kaçmış, yaşına rağmen alkol tükettiğini de ifade etmiştir. Buna ilaveten E.N. ailevi problemleri nedeniyle anneannesi ile yaşamaktadır. Formun Değerlendirme kısmında ise herhangi bir görüşe yer verilmemiştir.

12. E.N. hakkında Çocuk Mahkemeleri tarafından aldırılmış 20/4/2015 tarihli sosyal inceleme raporu bulunmaktadır. Başvurucu bu raporun Ceza İnfaz Kurumuna sunulup sunulmadığına ilişkin olarak bir beyanda bulunmamıştır. Bununla birlikte bu raporda belirtilen hususların infaz görevlilerince tespit edildiğini ve E.N ile iki defa görüşme yapıldığını iddia etmektedir. Söz konusu raporun ilgili kısımları şöyledir:

" [E.N.nin] özellikle annenin evliliğinden sonratutum ve davranışlarının olumsuz yönde değiştiği, üvey babanın çocuğa ilgi sevgi göstermediği, çocuğun da ona karşı tepkili olduğu, [E.N.nin] öz babasını uzun yıllardır tanımadığı, geçen yıl babası ile karşılaştığı, öz babasının da çocukla ilgilenmediği öğrenilmiştir. Çocuğun evlenene kadar annesiyle birlikte yaşadığı, yaklaşık bir yıldır da anneannesiyle kaldığı, zaman zaman evden ayrıldığı, dışarıda kaldığı, çocuktan haber alamadıkları, annesi ve diğer akrabalarıyla çatışma yaşadığı, istekleri karşılanmayınca agresifleştiği, hakaret ve tehdit ettiği, çabuk sinirlenme, öfke patlamaları yaşama, kendine zarar verme, eşyaları kırma, sabırsız tutumlar sergileme gibi davranışlarının bulunduğu, evden kaçtığı, aile denetimine uymadığı belirlenmiştir. [E.N.nin] davranış bozuklukları nedeniyle Kaşüstü Numune Hastanesi ve Özel İmperyal Hastanesinde psikiyatrik tanılamasının yapıldığı, çocuk için ilaç tedavisi önerildiği ancak [E.N.nin] tedaviyi sürdürmediği anlaşılmıştır.

...

Suça sürüklenen çocuk [E.N.] ile ilgili gerçekleştirilen sosyal incelemeler sonucunda çocuğun temel fiziksel ve biyolojik gereksinimlerinin anne ve anneanne tarafından karşılandığı belirlenmiştir. Ancak S[uça] S[ürüklenen] Ç[ocuk].un [SSÇ] kişilik özellikleri, psikolojik durumu, tutum ve davranışları bütün olarak değerlendirildiğinde, [E.N.nin] şiddet suç içerikli olaylara karışma hususunda risk altında bulunduğu düşünüldüğünden,

1) Çocuğun ebeveynleri ile olan iletişimin olumlu ve nitelikli düzeyde olmaması, eğitim- öğretimden uzaklaşması, akademik başarısızlık yaşaması, gelecek yaşam sürecine ilişkin nitelikli plan ve öngörülerinin bulunmaması, sosyal uyum ve davranış bozuklukları sergilemesi nedeniyle SSÇ'ye psiko-sosyal kimlik gelişiminde kişisel eğitsel rehberlik danışmanlık yapılması, ayrıca suça sürüklenen çocuğun ebeveynlerine çocuğun eğitsel, sosyal, kültürel, psişik gelişimi, çocuğa karşı ilgi, sevgi şefkat sunumu, çocuk yetiştirme , etkili iletişim, nitelikli anne baba tutumları, çocuk/ergenlik psikolojisi gibi konularda bilgi verilmesi amacıyla, çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 5.1.a maddesi gereğince danışmanlık tedbiri uygulanmasının, alınan danışmanlık tedbiri kararının 5395 sayılıKanunun 45.1.a maddesi gereğince Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü'ne yönlendirilmesi, aynı kanunun 8. maddesinin ikinci fıkrası gereğince tedbir kararının süreçleri hakkında üçer aylık sürelerle rapor istenmesinin,

2) SSÇ'nin aşırı sinirlenme, tepkisel ve agresif davranışlar sergileme gibi olumsuz anti sosyal tutum-davranışlarının rehabilite edilmesi, ruhsal sağlığının korunması amacıyla gereken norölojik ve psikiyatrik teşhis ve tedavi sürecinin tekrar değerlendirilmesi için, çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun5.1.d maddesi gereğince sağlık tedbiri uygulanmasının, alınan tedbir kararının 5395 sayılı Kanunun 45.1.d. maddesi gereğince il Halk Sağlığı Müdürlüğüne gönderilmesi, aynı Kanun'un 8. maddesinin ikinci fıkrası gereğince tedbir kararının süreçleri hakkında üçer aylık sürelerle rapor istenmesinin uygun olduğu kanaatine varılmıştır."

13. E.N.nin Kurum kantininden daha önceden elde ettiği çamaşır ipini çocuk koğuşunun mutfak bölümünde bulunan, güvenlik kameralarının da rahatça görebileceği kalorifer peteği borusuna bağlayarak 10/11/2015 tarihinde intihar ettiği anlaşılmıştır. Kamera kayıtlarına göre E.N. eylemlerine saat 20.13'te başlamıştır.

14. Kamera kayıtlarına ve daha sonra alınan rapora göre intiharı ilk olarak E.N.nin koğuşta bulunan arkadaşları saat 20.28 civarında görmüş ve acil yardım butonlarına basarak infaz ve koruma memurlarına haber vermişlerdir.

15. Altı infaz ve koruma memurunun saat 20.30 gibi olay yerine geldiği, E.N.yi alarak sedyeye koyduğu, sağlık görevlileri tarafından ilk müdahalenin saat 20.46 sıralarında yapılabildiği, sağlık görevlileri nezaretinde Ceza İnfaz Kurumundan çıkarılan E.N.nin hastaneye götürüldüğü ve yoğun bakıma alındığı fakat müdahalelere rağmen saat 02.00 sıralarında öldüğü anlaşılmıştır.

16. Ölüm olayı hakkında on üç infaz ve koruma memuru tarafından bir tutanak düzenlenmiştir. 10/11/2015 tarihli tutanak şöyledir:

''Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda 10/11/2015 Salı günkü nöbetimizde saat 19:55 sularında bir sonraki vardiyaya görev teslimi için akşam sayımı hazırlığı esnasında B-1 bolu çocuk odasının zilinin çalması, akabinde odada çıkan gürültü üzerine görevli memurun oda mazgalından yapmış olduğu kontrolde odada kalan çocuk tutukluların içeride çok önemli ve acil bir durumun olduğunu haber verdiği, görevli memurun oda mazgalından yaptığı ilk kontrolün ardından oluşturulan ekiple derhal odaya girildiğinde odanın mutfak kısmında bulunan bahçe kapısının önünde çocukların toplanmış halde oldukları görüldü. Yanlarına gidildiğince çocuk tutuklu [E.N.nin] bahçe kapısının kenar kısmında sırtının duvara yaslanmış vaziyette, kurum kantininden temin edilen çamaşır ipi parçasının boynuna bağlı vaziyette olduğu, ipin kesik olan diğer parçasının ise yaklaşık 1.5-2 metre yükseklikte bulunan kalorifer borusuna bağlı vaziyette olduğu, odada bulunan diğer çocuk tutukluların ise [E.N.nin] boynunda bulunan ipi yine kurum kantinindentemin edilen meyve bıçağı ile kesmeye çalıştıkları görüldü.

Derhal çocuk tutuklu [E.N.nin] boynundaki ip çözülmüş ve nefes alması sağlanmaya çalışılmış, aynı zamanda 112 acil servis'e telefonla haber verildi. Çocuk tutuklu [E.N.] derhal bulunduğu odadan sedye ile alınarak kapı altı bölümüne çıkarıldı. Takribi 15 dakika (20:10 sularında) sonra kuruma gelen 112 Acil Servis elemanlarınca yapılan ilk kontrol ve müdahalenin ardından çocuk tutuklu [E.N.nin] 112 Acil Servis aracılığı ile hastaneye sevki sağlanmıştır.

İş bu tutanak tarafımızca 4 suret olarak tanzim edilmiş ve birlikte imza altına alınmıştır.''

B. Olaylarla İlgili Soruşturmalar

1. Disiplin Soruşturması Kapsamında Yapılan İşlemler ve Karar

17. Aralarında Kurum müdürü, ikinci müdür ve idare memurlarının da bulunduğu on yedi kişi hakkında Başsavcılık tarafından olayla ilgili olarak disiplin soruşturması başlatılmıştır.

18. Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen disiplin soruşturması sonucunda disiplin cezası verilmesine yer olmadığına 17/2/2016 tarihinde karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...[K]işinin eylemine saat 20:13 sıralarında başlaması ve görevli infaz koruma memurlarının olaya saat 20:30 sıralarında müdahale etmiş olmalan durumunda olaya geç müdahalede bulunarak ihmali davranışta bulunduklan düşünülmüş olsa da, çocuk koğuşunda bulunan kamera görüntülerinin kurumda bulunan diğer tüm güvenlik kamerası görüntüleri ile birlikte güvenlik ve gözetim servisi odasında bulunan 4 adet LCD ekrana yansıtıldığı, her ekranın 16 eşit parçaya bölünmüş kamera görüntülerini gösterdiği, toplamda 4 ekranda 64 görüntünün birlikte göründüğü, olay yerini gösteren görünrünün sağ alt LCD'nin CH3 nolu bölümünde olduğu ve bu bölürnün LCD ekranın en üst kısmında kaldığı, olayın oluş şeklinin güvenlik ve gözetim servisi odasında bulunan LCD ekrandan nasıl göründüğünün ve olay cd'leri ile karşılaştırılması amacıyla 15/01/20 16 tarihinde yapılan tespitte; kurumda görevli bir infaz koruma memurunun görevleridirilerek olay yerine gönderildiği ve LCD ekrandan görünüş şeklinin kamerayla kayıt altına alındığı, kayıt altına alınan bu görüntülerle olayanını gösteren cd kayıtlarının görüntüleriri karşılaştırılması için bilirkişiden rapor alındığı, 03/02/2016 tarihli bilirkişi raporunda, olayanına ilişkin görüntüler ile yapılan tespitteki görüntüler denetime elverişli şekilde karşılaştırmalı olarak fotoğraf haline getirildiği, raporun ve karşılaştırılmalı görüntülerin incelenmesinde olay anına ilişkin gerçek görüntülerde ölen [E.N.nin] boynuna ip taktığının ve asıldığının net olarak görülmesine rağmen LCD ekranındaki görüntüde ekranın üst kısmında tarih-saat ve görüntü numarası kısmı olduğu, LCD ekran görüntülerinde görevlendirilen infaz koruma memurunun dirsek bölümünden yukarı kısmın tarih ve saat bölümünün altında kalması nedeniyle görünmediği, bu durumda ölen [E.N.nin] boynuna ip takmasının ve kendisini kalorifer borusuna asma anının ekranda bulunan tarih ve saat gösteren kısmın altında kalmış olması nedeniyle güvenlik ve gözetim servisi odasında bulunan LCD ekranda görünmesinin ve farkedilmesinin mümkün olmadığı değerlendirilerek, böylece hakkında soruşturma yapılan memurların soruşturmaya konu olayın meydana gelmesinde ve neticenin gerçekleşmesinde herhangi bir kusur ya da ihmallerinin olduğuna dair delil bulunmadığı anlaşıldığından haklarında idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır."

2. Ceza Soruşturması Kapsamında Yapılan İlk İşlemler ve Alınan Raporlar

a. Olay Yeri İncelemesi

19. Olay hakkında kendisine bilgi verilen nöbetçi Cumhuriyet savcısı, olay yerine intikal ederek Olay Yeri İnceleme ekibiyle birlikte çeşitli araştırmalar yapmıştır. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 20/3/2014 tarihli olay yeri inceleme raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan yaşı küçük [E.N.] isimli şahsın intihar girişiminde bulunulduğunun bildirilmesi üzerine Ceza İnfaz Kurumuna ait 61 VE 654 plakalı resmi araçla şoför [E.T.] ile Cumhuriyet Savcısı [H.T.] cezaevine intikal etti. 5271 sayılı CMK'nın 169. maddesi uyarınca acele halin varlığı sebebiyle cezaevinde infaz koruma memuru olarak çalışan [O.K.ya] yemin verdirilerek Zabıt Katibi olarak görevlendirildi. Jandarma olay yeri inceleme ekibinin cezaevine intikal etmesiyle birlikte olayın gerçekleştiği çocuk koğuşu olarak ayrılan bölüme gelindi. Girişte sağda yatakhane kısmına çıkan mcrdivcnlcrin olduğu, devamında sağ tarafta tuvalet ve banyo olarak kulanılan bir bölümün olduğu girişin sağ çaprazında mutfak tezgahınm olduğu, tezgahın üstünde bir adet su bardağının kırılmış vaziyette olduğu, tezgahın yanında kalorifer peteğinin bulunduğu, peteğin yanında da avlu denilen kısma açılan demir bir kapının olduğu, petek ile tezgah arasında bir adet süpürge ve bir adet faraşın olduğu, kalorifer peteği borusunun yerden yüksekliği 1.70 cm kısmında san ve mavi renkli çamaşır ip[iyle] bu iplere bağlı muhtemelen nevresimden koparılmış mavi renkli bez parçasının olduğu, peıeğin altında yerde sarı renkli çamaşır ipi parçasının bulunduğu, peteğin olduğu yeri yani olay yerini çaprazında güvenlik kamerasının bulunduğu. tezgahın altında büyük çöp kutusunun bulunduğu, çöpün içinde üst tarafta 2015/10895 soruşturma, 2015/3439 esas nolu iddianame suretinin kınştırılmış vaziyette olduğu. peteğin karşısında bulunan tv sehpasının alt bölümünde 'Hz. Muhammed ve Evrensel Mesaj' adlı kitabın bulunup kitabın ilk sayfasında bir not olduğunun görüldüğü, kitabın üzerinde gerekli incelemeler yapılması için olay yeri inceleme ekibince kitabın incelenmesi talimatı verildi. Tuvaletler ve banyo ol[a]rak kullanılan yer incelendiğinde lavabonun altında sarı renkli çamaşır ipinin mavi renkli nevresim parçasının ve bir kağıt parçasının olduğu, kağıt parçasına bakıldığında herhangi bir şeyin yazmadığı görüldü. Bu bölümün içerisinde bulunan iki tane büyük kovanın birinde sallanır vazivette sarı renkli çamaşır ipi parçasının bulunduğu, havalandırma kısmında ise bir tişörtten kesilmişe benzeyen bez parçasının olduğu görüldü. Şahsın kaldığı koğuş incelendiğinde şahsa ait olduğu beyan edilen elbise dolaplarının üstünde bulunan siyah renkli montun olduğu, mornun içerisinde çeşitli kağıt parçalarının olduğu, kaldığı yatak kısmında bulunan mavi renkli yastık kılıfından bir parcanın koparılmış olduğu görüldü. Daha sonra güvenlik kamerası incelendiğinde olay öncesi, olay anı ve olay sonrasına ilişkin görüııtülerin bulunduğu, bu görüntülerin Cd ortamına aktarılarak soruşturma dosyasına eklenme talimatı verildi. Olay yeri inceleme ekibine olay yerinde gerekli incelemelerin, fotoğraflamaların ve basit krokinin çizilmesi talimatı verildi. Cezaevi idaresine şahsın aynı koğuşta kaldığı arkadaşlarının ifadelerinin alınması talimatı verildi. Cezaevi idaresi tarafından güvenlik kamera görüntüleri Cd ortamına aktarılarak Curnhuriveı Savcısına sunuldu, tutanağa eklenmek üzere teslim alındı. 10/11/2015 Saat 23.I.5 ''

20. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik otopsi işlemi sonucunda kişinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğu değerlendirilmiştir. Otopsi raporunda ayrıca cesetten alınan kanda alkol (etanol ve metanol) ve diğer aranan maddelerin (antipsikotikler ve antidepresanlar dâhil) bulunmadığı belirtilmiştir.

21. Başsavcılık ayrıca Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarının incelenmesi için 30/11/2015 ve 3/2/2016 tarihli iki bilirkişi raporu almıştır. Raporda; E.N.nin saat 20.12'de çekmeceleri olan eşya dolabının üzerinden ip ya da ipe benzeyen bir nesneyi aldığı, nesneyi kafasının gireceği şekilde ayarladığı, saat 20.13'te bu nesneyi kalorifer borusuna bağladığı ve eylemine başladığı, yarım adım öne gittikten sonra sağ bacağı diz kısmından bükülmek suretiyle arka tarafa doğru yere yavaşça düşmeye başladığı, saat 20.15-20.18 arasında ise üç defa daha kıpırdadığı, bu aşamadan sonra ilk olarak saat 20.28'te onunla aynı koğuşta kalan bir kişinin E.N.nin yanına yaklaşıp sol ayağına tekme attığı ve başına baktığı, hemen tezgâhın üzerinden bir şeyler bulmaya çabaladığı, bu sırada başka birinin daha geldiği, kendi aralarında haberleşen beş kişinin daha olay yerine gelmesinin ardından Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin saat 20.30'da E.N.nin yanına geldiği, 112 görevlilerinin saat 20.46'da müdahaleye başladığı, saat 20.49'da ise E.N.nin sedye ile taşınarak hastaneye götürüldüğü belirtilmiştir. İkinci kez alınan bilirkişi raporunda ise göre Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tüm güvenlik kamera görüntülerinin canlı olarak izlenebildiği, dört adet LCD televizyon ekranının on altı eşit parçaya bölündüğü, dört ekranda toplamda altmış dört görüntünün olduğu, kamera odası güvenlik kamerası toplu gösterim ekranında saat ve güvenlik kamerasının adının olayın gerçekleştiği bölümü gösteren güvenlik kamerası görüş açısının uzak bölümünde bazı alanların görüntülenmesini engellediği açıklanmıştır.

b. Başvurucu, Tanıklar ve Şüphelinin İfadeleri

22. Cumhuriyet savcısı 4/1/2016-6/1/2016 tarihlerinde müşteki sıfatıyla başvurucunun ifadesine başvurmuştur. Başvurucu ilk ifadesinde özetle psikolojik rahatsızlıkları bulunan oğlunun bu durumunun görevlilerce bilindiğini, görevlilerin görevlerini ihmal ederek dikkatsiz davrandıklarını, olay saatinden çok sonra sabah 09.00 civarında aranıldığını beyan etmiştir. Başvurucu, ikinci ifadesinde ise oğluyla Ceza İnfaz Kurumunda olduğu süre içinde bir defa açık görüş yaptığını, oğlunun kendisine Ceza İnfaz Kurumunda kötü davrandıklarını, kilolu, uzun boylu, kaba bir görevlinin her hafta kendilerine sıra dayağı çektiğini, omuzlarına vurduğunu anlattığını, ayrıca oğluna tuvaletleri temizlettiklerini, bulaşık yıkattıklarını, oğlunun Ceza İnfaz Kurumuna uyum sağlayamadığını beyan ettiğini ifade etmiştir.

23. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde E.N. ile aynı Ceza İnfaz Kurumunda kalmakta olan, olay anında E.N.yi ilk gören ve diğer arkadaşlarına haber veren S.E. başta olmak üzere sekiz tanığın ifadesine başvurmuştur. S.E.nin ifadesi şöyledir:

''Olay tarihinde akşam 20.00 vardiyasına 5-10 dakika kala [H.A.] alt katta banyo yapıyordu. [H.A.], [E.N.yi] üst kata göndererek benden tıraş bıçağı istedi. Verdiğim tıraş bıçağını kör olduğunu söyleyerek [E.N] tekrar yanıma geldi. Ben de[E.N.ye başka permatik olmadığını bunun ile tıraş olmasını söyledim. [E.N] aşağıya indi. Bende yaklaşık 10 dakika sonra aşağıya indim. Aşağıya indiğimde [E.N.nin] kalorifer borusuna çamaşır ipi ile asılı olduğunu gördüm. Ayakları yerde uzanır vaziyette idi. Ben ilk önce [E.N] şaka yapıyor zannettim. O yüzden kısa süreli bir duraksama yaşadım. Daha sonra [E.nin] dilinin başka bir renk aldığını gördüğümde korku ile yanına gittim ve [E.N.yi] tutup yukarıya kaldırdım. Bu esnada odada kalan diğer arkadaşlara bağırıyordum. Yanımıza ilk [B.] geldi. Ben de [B.ye] diğer arkadaşlara ve görevlilere haber ver dedim. Bir yandan da [E.N.yi] tutmaya devam ediyordum. Bir ara [E.N.yi] bırakıp boğazındaki ipi kesmek amacı ile yanında bulunan mutfak tezgahından bıçak almaya gittim. Ancak telaş içerisinde bıçak bulamadım. Bu esnada diğer arkadaşlarda geldiler. Hep birlikte [E.N.yi] kaldırdık. Görevliler daha gelmemişti. Defalarca zile ve kapıya vurmamıza rağmen görevliler hemen gelmediler. Hatta görevlilerden biri durumu kendisine anlattığımızda baş memurungeleceğini, içeriye girmek için onu beklediklerini söyledi. Yani görevliler biz çağırmamıza rağmen içeriye girmekte geç kaldılar. Yaklaşık 10 dakika geç geldiler. Bu arada ben ipi kesmek amacı ile tezgahta bulunan bir bardağı kırdım ve ipi kestim. Daha sonra görevliler geldiler. [E.N.yi] odadan dışarıya çıkardılar. Bildiğim kadarı ile [E.N.yi] aynı odada kaldığımız arkadaşlarla herhangi bir sıkıntısı yoktu. Ancak kendisi ile sohbet ettiğimizde [E.N.] bize ailevi sorunlarının olduğunu, annesinin ve babasının boşandıklarını ve her ikisinin de başka birisi ile evlediklerini, kendisinin bu duruma çok içerlediğini, üvey babasının istememesi sebebi ile annesinin yanına gidemediğini, hatırladığı kadarı ile annesi ile bir defa açık görüş yaptığını, dayısının açık görüşe geldiğinde dayısı ile görüşmek istemediğini, annesinde kalamadığı için çoğu zaman meydan ve terminalde kaldığını anlatıyordu. Ben [E.N.yi] kalorifer borusunun dibinde görmeden önce odada şakalaşıp oyun oynuyorduk. Herhangi bir sorun görünmüyordu. [E.N.] bu sorunları sebebi ile zaman zaman merdivenin altında yalnız başına oturuyordu. Bizimle pek fazla bir arada bulunmuyordu. [E.N.nin] kendisini asacağını, intihar etmek isteyeceğin hiç tahmin etmezdim. Çünkü bu yönde hiçbir hareketi olmadı. Bizim çocuk koğuşumuz ile gardiyanlardan [M.] isimli birisi bizimle ilgilenmektedir. Bu gardiyan bize gayet iyi davranmaktadır. Sorunlarımızla ve isteklerimizle ilgilenmektedir. Herhangi bir şik[â]yetimiz yoktur. ''

24.İfadelerine başvurulan diğer tanıklar da benzer şekilde beyanda bulunmuşlardır. Bu tanıklar, ifadelerinde özetle E.N.nin ailevi sorunları nedeniyle psikolojik sorunlarının bulunduğunu, Ceza İnfaz Kurumuna bu durum hakkında dilekçe verdiğini bildiklerini ifade etmişlerdir.

25. Olayın kamuoyunda bilinir hâle gelmesinden sonra çok sayıda dernek ve sivil toplum temsilcisinin yerel başsavcılıklar aracılığı ile suç duyurusunda bulunmasının ardından Başsavcılık tüm dosyaların birleştirilmesine karar vermiştir.

26. Olayın tek şüphelisi olduğu Başsavcılık tarafından değerlendirilen infaz koruma memuru M.Ö.nün ifadesine 14/12/2015 tarihinde başvurulmuştur. M.Ö.nün ifadesi şöyledir:

''Ben yaklaşık 16 yıldır Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapmaktayım, olay tarihinde 08.00-20.00 nöbetinde vardiya infaz koruma baş memuru [P.A.nın] izinli olması nedeniyle ceza evi müdürü [S.S.nin] görevlendirmesiyle sorumlu baş memur yardımcısı olarak görevliydim, saat 19.55 sıralarında bir sonraki vardiyaya görev teslimi için sayım hazırlığı yapıyorduk, bir sonraki vardiyanın sorumlusu [M.G.ye] ceza evinde herhangi bir olay olmadığı hakkında bilgi veriyordum, bu esnada baş memurun telefonu çaldı, telefona ben baktım, bizim vardiyadaki görevli ismini hatırlayamadığım infaz koruma memuru bir arkadaş çocuk tutukluların kaldığı B-1 odasında sorun olduğunu söylemeleri üzerine hemen B-1 odasına gittim, odaya gittiğimde diğer memur arkadaşlar ve birkaç çocuk tutuklu adını sonradan öğrendiğim [E.N.] isimli çocuk tutukluyu tutuyorlardı, [E.N.] boynundan iple bağlı şekilde kalorifer borusunun dibinde oturuyordu, ben geldiğimde [E.nin] boynundaki ipi kesmeye çalışıyorlardı,ben bu esnada hemen 112 acil servisinin çağrılması talimatı verdim, 10-15 dakika içerisinde 112 acil servis geldi, gerekli müdahaleyi yapıp hastaneye götürdüler, daha sonrasında sayımı yapıp nöbeti teslim ettik, olay tutanağı tuttuk dedi.

SORULDU: ceza evinin cevabi yazısında belirtildiği gibi hükümlü ve tutukluların ortak yaşam alanı ve havalandırmasını gösteren kamera sadece çocuk odasında bulunmaktadır, ceza evinde toplamda 63 adet kamera bulunmaktadır, bu kameralar ani müdahale odasında bulunan 4 adet LCD ekran televizyon vasıtasıyla 08.00-17.00 saatleri arasında ani müdahale ekibi memurlarınca takip edilmektedir, söz konusu görüntüler infaz ve koruma baş memurluğu odasında bulunan 2 adet bilgisayar ekranından da seyredilebilmektedir, saat 17.00 den sonra kameraları takip etme sorumluluğu vardiya baş memurluğundadır, bizim vardiyalarımız genellikle 10-15 kişilik olur vardiyamızdan özel olarak kameraları takip etmekle görevli bir personelimiz yoktur, baş memurluk odasında genellikle baş memurlar bulunmaktadır, vardiyadaki diğer personeller ise koridorlarda görev yapmaktadır, kameralar ara ara baş memur ve durumu müsait olan X-Ray cihazındaki görevli arkadaş ile kapı altı bölümünde görevli arkadaşlar zaman zaman gelip kameralara bakarlar, olay tarihinde bu arkadaşların isimleri [M.M.M] ile [M.A.U.] dur ancak bu arkadaşlarla biz olay tarihinde diğer vardiyayı nöbeti devretmek için hazırlık yapıyorduk, bu nedenle bu arkadaşlar sorumlu oldukları alanda idiler, kamera sayısının çok fazla olması ve bu işle görevli bir personelimizin olmayışı nedeniyle bütün kameraları sürekli takip etme şansımız yoktur, zaten genellikle de nöbet devirlerinin 15 dakika öncesi ile 15 dakika sonrası nöbet devir teslim işlemleri yapıldığından kameraları takip etme olanağı bulunmamaktadır, olayda tam nöbet devri sırasında olmuştur, ben üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, bu olayda bizim herhangi bir kusurumuz, ihmalimiz yoktur''

27. Cumhuriyet savcısı tarafından başka bir ifade alma işleminin yapıldığına dair dosya içinde bir veriye ulaşılamamıştır.

c. Soruşturma Kapsamında Yapılan Diğer Araştırmalar

28. Başsavcılık 16/11/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna müzekkere yazarak olayla ilgili olarak tüm bilgi ve belgelerin temini ile gönderilmesi, ölen E.N. ile aynı odada kalanların ifadelerinin alınması ve gönderilmesi, olayın meydana geldiği odada olay tarihinde görevli olan personelin görev listesinin gönderilmesi, ayrıca Ceza İnfaz Kurumunda ve odada bulunan güvenlik kameralarının personel tarafından denetiminin nasıl yapıldığı, sürekli kameraları takip eden personelin olup olmadığı, bu konuda olay esnasında görevli olan personelin açık kimlik ve adres bilgilerinin bildirilmesi, yapılan idari soruşturmanın safahatı hakkında bilgi verilmesi ve belgelerinin onaylı örneklerinin gönderilmesi talimatını vermiştir.

29. Ceza İnfaz Kurumu; kameraların ani müdahale odasında bulunan televizyon vasıtasıyla takip edilmekte olduğunu, kameraları takip etme görevinin 08.00-17.00 saatleri arasında gündüz ani müdahale ekibi memurlarının, saat 17.00'den sonra ise vardiya başmemurluğunun sorumluluğu altında olduğunu,ayrıca yine söz konusu görüntülerin infaz ve koruma başmemurluğu odasında bulunan iki bilgisayardan da seyredilebildiğini, bu işle ayrıca görevlendirilmiş bir personelin bulunmadığını, her vardiyanın kendi içinde takibini yaptığını açıklamış ve gündüz ekibi ve vardiya başmemurlarının imzasını içeren belgeleri sunmuştur.

30. Başsavcılık; bundan başka 25/4/2016 tarihinde E.N.nin psikolojik durumuyla ilgili olarak Ceza İnfaz Kurumuna dilekçe verdiği ve Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süreçte kötü muameleye maruz kaldığı iddialarına ilişkin olarak E.N.nin bu şekilde bir dilekçe verip vermediği, vermiş ise bu dilekçelerle ilgili olarak Kurum tarafından ne gibi işlemlerin yapıldığı, ölene psikolojik destek verilip verilmediği hususlarında bilgi verilmesi, E.N.nin tutuklu olarak kaldığı süreye ait kamera görüntülerinin CD hâline getirilip gönderilmesi, E.N.nin ıslak imza ve yazılarını taşıyan tüm dilekçe, ifade vs. belgelerin temin edilip gönderilmesini Ceza İnfaz Kurumundan talep etmiştir.

31. Ceza İnfaz Kurumu istenen bazı belgeleri göndermiş ve E.N. tarafından mahkemelere, savcılıklara, diğer kamu kurum veya kuruşlarına gönderilen dilekçelerin bulunmadığını, ayrıca Ceza İnfaz Kurumuna geldiği ilk tarihte ve 23/10/2015 tarihinde olmak üzere Psikososyal Servisi tarafından kendisiyle iki kez görüşme yapıldığını, kamera kayıtlarının 15-20 günlük süreler sonunda otomatik olarak silinmesi nedeniyle ölene ait geçmiş kayıtların bu nedenle gönderilemediğini beyan etmiştir.

32. Ceza İnfaz Kurumu idaresinden düzenlenen belgeye göre Kurum psikoloğu tarafından 12/10/2015 tarihinde yapılan görüşme sonucunda ''Görüşme Notları'' adı altında not tuttuğu anlaşılmıştır. Aynı tarihli kayda göre E.N.nin dayısıyla telefon ile irtibata geçildiği, E.N.nin Kurumda olduğunu bilgisinin dayısına verildiği ve geçmiş yaşamıyla ilgili bilgilerin de dayısından alındığı notunun düşüldüğü tespit edilmiştir. Bundan başka 23/10/2015 tarihli görüşmede de E.N.nin olumsuz duygularını ifade etmesinin sağlandığı, kendisine psikolojik destek verildiği ve stresle başa çıkma üzerine kendisiyle çalışıldığı anlaşılmıştır.

33. Başsavcılık bunların yanında ölenin Ceza İnfaz Kurumunda bulunan notlarla mukayesesi yapılmak üzere çeşitli tarihlerde yargı mercilerine ve kamu kurumlarına yazı yazarak ölene ait ıslak imzalı belgelerin gönderilmesini talep etmiş ve Samsun Kriminal Polis Laboratuvarında da incelemesini yaptırmıştır.

d. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar

34. Başsavcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği verileri dikkate alarak 21/6/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Söz konusu karar şöyledir:

"Olay tarihinde ölen [E.N.nin] tutuklu olarak bulunduğu Trabzon E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda intihar girişiminde bulunduğunun bildirilmesi üzerine ilgili Cumhuriyet Savcısı tarafından olay yerine intikal edilerek gerekli incelemelerin yapıldığı, çocukların kaldığı bölüme gelindiğinde mutfak olarak kullanılan yerde kalorifer peteği borusunun bulunduğu, buraya sarı ve mavi renkli çamaşır ipleriyle bu iplere bağlı bez parçasının olduğu, olayın gerçekleştiği yer olan kalorifer peteğini gören güvenlik kamerasının bulunduğu, detaylı incelemeler için olay yeri inceleme ekibine gerekli talimatların verildiği, [E.N.nin] kaldırıldığı hastanede vefat etmesi üzerine ölü muayene ve klasik otopsi işlemlerinin yapıldığı, cezaevi idaresi tarafından tutulan tutanaklara göre olayın 10/11/2015 günü saat 19.55 sıralarında bir sonraki vardiyaya görev teslimi için akşam sayımı hazırlığı esnasında gerçekleştiği, B-1 nolu çocuk odasının zilinin çalması üzerine görevlilerin odaya gidip durumu kontrol ettikleri, odaya girdiklerinde odanın mutfak kısmında bulunan bahçe kapısının önünde çocuk tutuklu [E.N.nin] sırtını duvara yaslamış vaziyette, çamaşır ipi parçasının boynuna bağlı olduğu, ipin kesik olan diğer parçasının ise kalorifer borusuna bağlı olduğu, derhal müdahale edilerek ölenin boynundaki ip çözülmeye çalışıldığı ve 112 acil servise haber verildiği, yaklaşık 15 dakika sonra 112 acil servisin gelerek [E.N.yı] hastaneye sevk ettikleri, [E.N.nin] hastanede tedavi altına alındığı, yoğun bakımda iken tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak saat 02.00 da vefat ettiği, olay yeri inceleme raporunda bu hususların ayrıntılı olarak belirtildiği, Cezaevi İdaresinin 19/11/2015 tarihli cevabi yazısına göre, kurumda toplam 63 adet kameranın bulunup, bu kameralarda hükümlü/tutukluların ortak yaşam alanı ve havalandırmasını gösteren kameranın sadece çocuk odasında bulunduğu, söz konusu kameraların ani müdahale odasında bulunan 4 adet LCD ekran televizyon vasıtasıyla takip edildiği, saat 17.00 dan sonra kameraları takip etme sorumluluğunun vardiya baş memurluğunda olup, kameraları takip etmekle görevlendirilmiş her hangi bir personelin bulunmadığı hususlarının belirtildiği, [E.N.] ile olay tarihinde aynı odada kalmakta olan çocuk tutukluların Cumhuriyet Savcısı huzurunda alınan beyanlarında özetle,[E.N.nin] kendilerine ceza evinde kaldığı süre içerisinde ailevi sıkıntılarının olduğundan, anne babasının boşanıp yeniden evlenmeleri sebebiyle bu duruma içerlediğinden, evde kalamadığından çoğu zaman dışarıda meydan ve terminalde kaldığından bahsettiğini, [E.N.nin] odada yalnız başına oturduğunu, kendileriyle fazla konuşmadığını belirttikleri, kameranın incelenmesi amacıyla aldırılan bilirkişi raporuna göre,[E.N.nin] olay öncesinde ipi alarak kalorifer peteğinin yanına gittiği, ipi elleriyle ayarlayarak kafasının üst tarafına kadar getirip kafasına göre ayarlamaya çalıştığı, daha sonra ipi kalorifer borusuna bağlayıp, arka kısmı kalorifer borularına yüzü güvenlik kamerasına bakacak şekilde ipi boynuna geçirdiği, daha sonra bulunduğu yerden yarım adım kadar geri kalorifer borusuna doğru giderek öne doğru eğildiği, sağ dizini bükerek başını öne eğip geriye doğru düştüğü, duvarın görüş açısını engellediği için düştükten sonra sadece bacaklarının dizden aşağısının göründüğü, yaklaşık 15 dakika sonra aynı odada kalan bir başka tutuklunun ölenin kalorifer peteğinin yanında oturur vaziyette bulduğu, yaklaşık 2 dakika sonrada ceza evi görevlilerinin olay yerine geldikleri, yaklaşık 16 dakika sonra da sağlık görevlilerinin geldikleri, görevlilerin ve 3 tutuklu şahsın öleni başka bir yere taşıdıkları hususlarının belirtildiği, olay tarihinde vardiya baş memuru görevine geçici olarak bakan [M.Ö.nün] şüpheli olarak alınan ifadesinde özetle, olay tarihinde baş memurun izinli olması sebebiyle görevlendirmeyle sorumlu baş memur yardımcısı olduğunu, saat 19.55 sıralarında bir sonraki vardiyaya görev teslimi için sayım hazırlığı yaptıkları esnada çocuk tutukluların kaldığı B-1 odasında sorun olması üzerine buraya gittiklerinde ölenin boynundan iple bağlı şekilde kalorifer borusunun yanında oturur vaziyette olduğunu gördüklerini, hemen 112 acil servise haber verdiklerini, olayla ilgili olarak her hangi bir kusurunun ve ihmalinin bulunmadığını beyan ederek üzerine atılı suçlamaları kabul etmediği, otopsi raporuna göre kesin ölüm sebebinin ası ve gelişen komplikasyonlar sonucu olduğunun belirtildiği, müşteki ve vekilinin[E.N.nin] psikolojik rahatsızlıkları bulunup, ceza evi idaresinin bunu bilmesine rağmen bu konuda her hangi bir şey yapmadıklarından, görevlilerin [E.N.ya]kötü davranıp darp ettiklerinden bahisle şikayetçi oldukları, ceza evi görevlileriyle ilgili yürütülen disiplin soruşturması kapsamında aldırılan bilirkişi raporuna göre ceza evinde bulunan tüm güvenlik kamera görüntülerinin canlı olarak izlenebildiği 4 adet LCD televizyon ekranının 16 eşit parçaya bölünerek kamera görüntülerini gösterdiği ve 4 ekranda toplamda 64 görüntünün olduğu, kamera odası güvenlik kamera toplu gösterim ekranında saat ve güvenlik kamerasının adının olayın gerçekleştiği bölümü gösteren güvenlik kamerası görüş açısının uzak bölümünde bazı alanların görüntülenmesini engellediğinin tespit edildiği, ceza evi idaresinin 27/04/2016 tarihli cevabi yazısına göre, [E.N.nin] ceza evinde kaldığı süreçte her hangi bir mahkemeye, savcılığa, kurum veya kuruluşa gönderilen dilekçesinin olmadığı, [E.N.nin] kurumu ilk geldiğinde ve 23/10/2015 tarihinde olmak üzere kurum psiko-sosyal servisince resen 2 kez görüşme yapıldığının belirtildiği, tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde kamera görüntülerinden de açıkça anlaşılacağı üzere, ölenin çamaşır ipleriyle kendisini kalorifer borularına bağlamak suretiyle intihar ettiğinin anlaşıldığı, intihar etmenin başlı başına ceza kanunlarımızda suç olarak düzenlenmediği, ancak intihara yönlendirmenin suç olarak düzenlendiği, somut olayımızda ölenin intihara yönlendirildiğine dair her hangi bir delilin bulunmadığı, aynı odada kalan arkadaşlarının beyanlarından anlaşılacağı üzere, ölenin daha önce intihar etme şeklinde bir fikrinin olduğundan kimseye bahsetmediği, ailevi sıkıntıları nedeniyle psikolojik rahatsızlıklarının bulunduğu, müşteki ve vekili tarafından ileri sürülen kötü muamele iddialarının ise soyut nitelikte kalıp , diğer tutuklular tarafından ceza evinde her hangi bir kötü muameleye maruz kaldıkları yönünde bir iddiadan bahsedilmediği, ölenin annesi olan müştekinin kötü muamele iddialarını öğrenir öğrenmez değil de, oğlu öldükten yani aradan delilerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi için gereken süreden sonra gündeme getirmesi nedeniyle somut her hangi bir delilin elde edilemediği, olayda şüpheli herhangi bir durumun bulunmadığının yapılan otopsi işlemleri, tanık beyanları, otopsi raporu ve kamera görüntülerinden anlaşıldığı, intihara bağlı ölüm olayının herhangi bir suç ya da suç unsuru oluşturmadığı, olay nedeni ile kusur izafe edilebilecek herhangi bir şahsın da bulunmadığı tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla, şüpheli hakkında üzerine atılı suçtan yukarıda açıklanan gerekçelerle KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA [karar verilmiştir.]

35. Başvurucu; E.N.nin psikolojik rahatsızlıkları olup Ceza İnfaz Kurumu idaresinin bunu bilmesine rağmen bu konuda gerekli tedbirleri almadıklarını, olay saatini gösteren kamera kayıtları ile idarenin düzenlemiş olduğu ilk tutanağın saatleri arasında farklılıklar bulunduğunu, E.N.nin eylemine başlaması ile infaz koruma memurlarının müdahalesi arasında zaman farkının olduğunu, olaya 15 dakika geç müdahale edildiğini, kameraların yetkililerce aktif izlenmediğini, kötü muamele iddialarının yeterince araştırılmadığını, ölüm olayının ailesine geç haber verildiğini belirterek itirazda bulunmuştur.

36. Trabzon 1. Sulh Ceza Hâkimliği 1/8/2016 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

37.Bu karar 11/8/2016 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir.

38. Başvurucu 9/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Bireysel Başvuru Sonrasında Açılan Tam Yargı Davası Süreci

39. Başvurucu, bireysel başvuru yaptıktan sonra Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne başvurarak olay nedeniyle uğradığı zararların tazmin edilmesini talep etmiştir.

40. Talebinin reddedilmesi üzerine başvurucu 17/1/2017 tarihinde Trabzon İdare Mahkemesinde 10.00 TL maddi ve 350.000 TL manevi tazminat istemli olarak tam yargı davası açmıştır.

41. Mahkeme 26/2/2018 tarihli kararı ile maddi tazminat isteminin reddine ve 30.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

''..Olayda, dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporu, ifade tutanakları ile tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, davacının oğlu [E.N.nin] Çocuk Tutuklu Ön Görüşme Tanıma Takip Formunda daha öncesinde silahla intihar girişiminde bulunduğunu beyan ettiği, kurumda yapılan psikolog görüşmelerinde Emirhan'ın psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunun belirtildiği, ailevi sorunlarının üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğu anlaşılmasına rağmen bu konuda gerekli tedbirlerin alınmadığı, denetim ve gözetim yükümlülüğünün yerine getirilmediği hususları gözönünde bulundurulduğunda, tutuklu ve hükümlülerin can güvenliğinden sorumlu olan idarenin koruyucu tedbirlerin alınmasına ilişkin sorumluluğunu yerine getirmediğinden meydana gelen ölüm olayında kusurlu olduğu sonucuna varılmaktadır.''

42. Anılan karar aleyhine kanun yollarına başvurulması nedeniyle henüz kesinleşmemiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

43. Benzer yöndeki içtihatlar için bkz. Serfinaz Öztürk (2014/18274, 21/9/2017), Necla Özer ve Müslim Özer (B. No:2013/3782, 21/4/2016), Mehmet Kaya ve diğerleri (B. No: 2013/6979, 20/5/2015) başvuruları hakkında verilen kararlar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

44. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

45. Başvurucu, oğlu E.N.nin psikolojik sorunlarının Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince bilinmesine rağmen gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmaması ve ölüm olayı hakkında etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespiti ile etkili bir soruşturma yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

46. Bakanlık görüşünde; başvurucunun oğlunun intihar etme düşüncesinde olduğunun olay tarihinde kamu görevlileri tarafından bilinmesinin dinlenen ifadeler nazara alındığında mümkün olmadığı,Başsavcılığın derhâl olaya el koyarak gerekli tüm işlemleri yaptığı, ölüm nedenine ilişkin rapor, ölüm anını gösteren kamera kayıtları ve alınan ifadeler değerlendirildiğinde ölüm olayının gerçekleşmesine bir başkasının eyleminin neden olduğuna dair herhangi bir delil veya emare bulunmadığını nazara alan Başsavcılığın kısa bir sürede (yaklaşık yedi ay) soruşturmayı tamamlayarak takipsizlik kararı verdiği, başvurucunun soruşturmaya katılımı konusunda herhangi bir engelle karşılaşmadığı, takipsizlik kararına itiraz etme imkânı bulduğu belirtilmiştir.

47. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin E.N.nin intihar riskini bildiklerini, buna rağmen yeterli tedbirleri almadıklarını, olay nedeniyle açmış olduğu tam yargı davasında iddialarının kabul gördüğünü ve tazminata hükmedildiğini ifade etmiş ve soruşturmanın yeniden açılması talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

48. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, ...hakkına sahiptir.”

49. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunu şikâyetinin yaşam hakkı bağlamında temel olarak ölüm olayının devletin gözetiminde meydana gelmesi nedeniyle yaşamın korunmamasına ve ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.Başvurucu her ne kadar çocuğun üstün yarar ilkesi ile sağlık hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bu yöndeki iddialarının yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğü çerçevesinde incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

51. Başvurucu İddialar kısmında özetlendiği üzere Ceza İnfaz Kurumundaki bir infaz koruma memurunun oğluna kötü muamelede bulunduğunu iddia etmişse de başvurucunun bu iddiasını makul şüphesinin ötesinde delillerle ortaya koyması gerekmekte olup somut olayda bu yöndeki iddiasını temellendirecek somut bulgu ve kanıtları ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu iddia hakkında herhangi bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

52. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda ölen E.N., başvurucunun oğludur. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

54. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

55. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

56. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz kurumlarında gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, § 72 ). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53; Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).

57. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik durumları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması suretiyle bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).

58. Bu bağlamda bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).

59.Ceza infaz kurumunda bulunan veya askerlik vazifesini yerine getiren bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kendi tercihlerine göre yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 82).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

60.Başvurucu, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 45) yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

61.Somut olayda ceza infaz kurumunda bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulması gereken yasal ve idari çerçevenin oluşturulmadığı yönünde ileri sürülen bir eksiklik olmadığı gibi bu konuda Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.

62. Dolayısıyla mevcut başvuruda, öncelikle yukarıda (bkz. §§ 54-59) yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle intihar olayında gerçek ve yakın riskin bilinip bilinmediğinin veya bilinmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesi, bu soruya olumlu yanıt verilmesi hâlinde ise yetkililerin önleyici idari tedbir alıp almadığının ortaya konması gerekmektedir.

63. Hırsızlık suçundan tutuklanan ve 9/10/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna konulan 15 yaşındaki E.N. 12/10/2015 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Servisi ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Formda, E.N.nin Kaşüstü Devlet Hastanesi Psikiyatri Servisinde tedavi gördüğü ve bu yerden verilen ilaçların E.N. tarafından kendi isteğiyle bırakıldığı açıkça görülmektedir. Formda, tutuklunun ne gibi psikiyatrik hastalığının olduğu, ne zaman başladığı, hangi ilaçların verildiği, takibinin gerekip gerekmediği veya bu anlatıya göre Ceza İnfaz Kurumunda kendisine önem gösterilip gösterilmeyeceğine dair kayıtların bulunmadığı, formun Değerlendirme kısmının boş bırakıldığı anlaşılmıştır.

64. Bu hususa ilaveten E.N.nin silahla intihara teşebbüs ettiği bilgisi de Psikososyal Servisi ile yapılan ilk görüşmede açıkça beyan edilmiştir. Buna göre Ceza İnfaz Kurumuna giren ve olay tarihinde 15 yaşında olan E.N.nin geçmiş hikâyesinde kendisine açıkça zarar verme teşebbüsünde bulunduğu bilgisi ilgili kurum personeli tarafından bilinmektedir.

65. Ayrıntıları yukarıda (bkz. § 32) açıklandığı üzere aynı tarihte E.N.nin dayısı ile irtibata geçilmiş ve durumu hakkında bilgi de alınmıştır. Bununla birlikte E.N.nin psikolojik durumu hakkında dayısının ne gibi bilgilere sahip olduğu, bunların Ceza İnfaz Kurumunda bulunan E.N. üzerindeki etkilerinin neler olabileceği hususunda bir değerlendirmenin yapılmadığının bu aşamada vurgulanması gerekmektedir.

66. Bununla birlikte Ceza İnfaz Kurumu psikoloğu tarafından yapılan iki görüşme de de E.N.nin aktif veya pasif intihar eğilimler taşıdığına veya gösterdiğine dair kayıtlar bulunmamaktadır.

67. Cezai ehliyetini ortadan kaldıracak ya da azaltacak nitelikte bir rahatsızlığının bulunup bulunmadığı hususunun tespiti amacıyla E.N. hakkında bir inceleme yapıldığına dair dosya içinde bir belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca başvurucu ile diğer tanıkların ifadelerinde geçtiği şekliyle E.N.nin Kurum idaresine dilekçe verdiğine veya başkaca bir talepte bulunduğuna ilişkin olarak başvurucu tarafından bir veri sunulmadığı gibi resen yapılan incelemede de bu hususa dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Ceza İnfaz Kurumu tarafından Başsavcılığa gönderilen resmî yazıda başvurucu tarafından dilekçe verilmediği açıkça belirtilmiştir.

68. Bu tespitler ve tanıkların ifadeleri dikkate alındığında E.N.nin Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin dikkatini çekebilecek derecede intihara eğilim gösterip göstermediğinin şu tespitler sonrasında yapılması gerekmektedir:

- E.N., Ceza İnfaz Kurumuna girdiği tarihte on beş yaşındadır.

- Kurum psikoloğu ile yapılan ilk görüşme sonucunda düzenlenen rapora göre Ceza İnfaz Kurumuna girmeden önce bir psikiyatri polikliniğine müracaatı bulunmaktadır ve verilen ilaçları iradesiyle bırakmıştır.

- Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarına göre psikiyatrik rahatsızlıkları ile ilgili olarak Kurum tabibinden veya başka bir hastanenin psikiyatri ve benzeri polikliniklerinin hizmetlerinden yararlanmak istediğine dair talebi bulunmamaktadır.

- Tanık ifadelerine göre E.N.nin ailevi problemlerinin bulunduğu, yalnız kalmak istediği ve zaman zaman yalnız kaldığı sabittir.

- E.N. olaydan önce silahla intihar teşebbüsünde bulunmuş ve bu bilgi görevlilere beyan edilmiştir.

- Ceza İnfaz Kurumu idarecileri, diğer ilgililer ve tanıklar E.N.nin intihar etme düşüncesinin bulunduğunu ifade eden bir cümlesine tanık olmamıştır.

69. Tüm bu tespitler sonrasında E.N.nin kendisine zarar verme riskinin bilinirliğinin tartışılması gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken ise E.N.nin yaşı ve Ceza İnfaz Kurumu kayıtlarında yer alan hikâyesi değerlendirilmelidir.

70. Öncelikle Olay ve Olgular kısmında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere (bkz. §§ 9-16) 15 yaşındaki E.N., Ceza İnfaz Kurumuna girişi sırasında önceki intihar girişiminden Kurum Psikososyal Servisi görevlisine bahsetmiştir. Bundan başka E.N.nin İnfaz Kurumuna girmeden önce psikiyatrik problemlerinin olması nedeniyle hastaneye müracaat ettiği fakat kendisine verilen ilaçları kendi iradesiyle bıraktığı hususu da kayıtlarda açıkça bulunmaktadır. Nihayet E.N.nin dayısı ile iletişim sağlanmış ve E.N.nin psikolojik durumu hakkında bilgi alınmıştır. Tüm bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda, E.N.nin intihar etme riskinin Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince bilindiğinin kabulü gerekmektedir.

71. Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin hassas olan bu husus karşısında makul ve gerekli önleyici tedbirleri alıp almadıklarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre kendilerine beyan edilen intihar etme riski karşısında yetkililerin E.N.nin psikolojik durumunun yeniden gözden geçirilmesi, varsa kendi kurumlarında, yoksa diğer hastanelerin ilgili servislerinde E.N.nin tıbbi desteği almasının sağlanmaları gerektiği izahtan varestedir. Bunun yanında E.N.ye sağlanacak tıbbi desteğin yanında E.N.nin Kurum içinde de özel hayatına müdahale etmeyecek ölçüde sıkı takibinin yapılmasının gerektiği bir diğer önleyici tedbir olarak Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin yaşam hakkının korunması bağlamında görevleri arasında kalacağı da kabul edilmelidir.

72. Somut olay bakımından ayrıca tüm teknik imkânlara rağmen E.N.nin eylemlerine başlamasından itibaren gözetlenemediğinin ve ilgili personel tarafından geç müdahale edildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bilirkişi raporlarından da anlaşılacağı üzere Ceza İnfaz Kurumunun ilgili alanlarının kameralar aracılığıyla gözetlendiği, buna rağmen E.N.nin eylemlerinin farkına varılamadığının da altı çizilmelidir. Yaşam hakkının korunması bağlamında yaşı küçük olan çocuklar başta olmak üzere kırılgan grupların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu bu dönem içinde teknik cihazlar veya başkaca imkânlarla, yasal mevzuatın da elverdiği ölçüde sıkı takiplerinin yapılması, bu alanda yetişmiş personelin istihdamı yaşamı korumak için etkili işleyen bir organizasyon kurma yükümlülüğünün bir parçasıdır.

73. Nihai olarak henüz bir çocuk olan, geçmişinde yaşadığı sorunlar nedeniyleintihar eğilimi olan ve ruhsal tedaviye muhtaç ölen E.N., devletin kontrolü altında tutulduğu sırada yaşamını yitirmiştir. Özgürlüğünden mahrum olan kişilerin daha hassas ve değişken veya dengesiz duygusal yapıya sahip olabilecekleri gözönüne alındığında kamu makamlarının ceza infaz kurumundaki kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınması hususunda daha duyarlı ve dikkatli olma görevleri bulunmaktadır (B.Ç. ve diğerleri, B. No: 2015/10144, 9/5/2019, § 79). Somut olayda yaş, ruhsal durum ve ölenin geçmiş hikâyesi gibi subjektif kriterler söz konusuyken hürriyeti kısıtlandığı için yaşamı zaten korunmaya muhtaç olan ölene karşı daha fazla korumaya ilişkin makul ve gerekli tedbirlerin alınması noktasında daha fazla özen yükümlülüğü bulunduğunun altı çizilmelidir.

74. Yapılan bu tespit ve açıklamalar sonrasında incelenmekte olan somut başvuruda özetle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin bilinen gerçek ve yakın risk karşısında E.N.nin yaşamının korunması için gerekli olan tüm makul tedbirleri aldıklarının söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.

75. Açıklanan gerekçelerle E.N.nin yaşamının kendi eylemlerine karşı korunamaması sebebiyle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

76. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının usul boyutu konusunda benimsediği genel ilkelere göre şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkililiği için;

i. Soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 57),

ii. Kamu görevlilerinin karıştığı iddia edilen ölümlere ilişkin soruşturmaları yürüten soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması ve soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığının yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın fiilen de bağımsız olarak yürütülmesi (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,16/7/2014, § 96),

iii. Ceza soruşturmasının fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması, ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),

iv. Hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi amacıyla ceza soruşturması makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

77. Başvurucu, yukarıda(bkz. § 45)belirtilen iddialarla oğlunun ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür.

78.Başvuru konusu olayda E.N.nin ölümü ile sonuçlanan elim hadise ile sonrasında ilgili mercilerce yapılan işlemlerin ayrıntıları yukarıda(bkz. §§ 9-32) özetlenmiştir.

79. Başsavcılık tarafından yapılan araştırmalar dikkate alındığında E.N.nin üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülüp öldürülmediğine ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütüldüğü anlaşılmakla birlikte söz konusu ölüm olayında ilgili kişilerin cezalandırılmasını gerektirecek nitelikte ağır bir ihmalin bulunup bulunmadığı hususunda kapsamlı bir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmıştır. Başka bir anlatımla E.N.nin üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde öldürülüp öldürülmediği hususu etkili bir şekilde araştırılarak ortaya konmakla birlikte ölüm olayının cinayet iddiası dışındaki yönlerinin ortaya konulamadığı, varsa sorumlu kişilerin belirlenebilmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturmanın yürütülmediği anlaşılmıştır.

80. Bunların yanında olayla ilgili olarak Ceza İnfaz Kurumu idarecilerinin kusurlarının olup olmadığının hiçbir şekilde incelenmeye alınmadığı, bu kişilerin bu ve benzeri olaylarda ağır sonuçlar doğurabilecek nitelikteki eylemlere karşı ilgili personele eğitimler sağlayıp sağlamadıkları, personelin görev ve talimatlarını tam olarak yerine getirebilmeleri için ilgili mevzuatı ve sonuçlarını tebliğ edip etmedikleri hususları da irdelenmemiştir. Diğer bir ifadeyle olayın basit bir ölüm olayı gibi değerlendirilerek olay anında ve saatinde görevli olan ve ilgili talimatların da kendisine tebliğ edilmediği ortaya çıkarılamayan bir infaz koruma memurunun tek başına olaydan sorumlu olduğu değerlendirilerek ihmal veya kusurları bulunma ihtimali bulunan diğer idarecilerin durumlarına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.

81. Bu tespitlerden başka E.N.nin Ceza İnfaz Kurumuna geldikten sonra gerek E.N. ile gerekse de E.N.nin dayısı ile görüşmeler gerçekleştiren psikoloğun ölüm olayındaki etkisinin ve kusur durumunun da hiçbir şekilde soruşturmaya alınmadığı ve araştırılmadığı tespit edilmiştir. Bir başka anlatımla E.N.nin durumu hakkında ek özel tedbirler gerekip gerekmediği hususunda değerlendirme raporlarında herhangi bir şekilde olumlu veya olumsuz görüş bulunmaması, dahası yapacağı tespit ve önerileri ile özgürlüğünden yoksun kalan kişiler üzerinde doğrudan etkisi olabilecek bir personelin ceza soruşturmasında ifadesine başvurulmaması soruşturmada önemli bir eksiklik olarak kabul edilmiştir. Yine E.N.nin kırılgan ve özel önem verilmesi gereken durumu karşısında eylemini gerçekleştirdiği ipi nasıl temin ettiği, bulundurulmasının mevzuata veya somut olaya uygun olup olmadığı da hiçbir şekilde araştırılmamıştır.

82. Soruşturmanın etkililiği konusunda bu bölümde yer verilen değerlendirmeler bir bütün hâlinde ele alındığında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, dolayısıyla somut olayda yürütülen soruşturmanın teoride olduğu gibi fiilen de hesap verilebilirliği sağlayamadığı kanaatine varılmıştır.

83. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun da (etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü) ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

84. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

85. Başvurucu, yaşam hakkının ihlalinin tespiti ile etkili bir soruşturma yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuş fakat tazminat talebinde bulunmamıştır.

86. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.

87.Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).

88. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).

89. Mevcut başvuruda, başvuruya konu Başsavcılık soruşturmasında ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, yürütülen soruşturmanın teoride olduğu gibi fiilen de hesap verilebilirliği sağlayamadığı (bkz. §§ 77-83) gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Buna göre ihlalin soruşturma makamlarının işlem ve eylemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

90. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. İhlal kararının uygulanması bağlamında ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yapması gereken iş, önceki kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını kaldırmak ve akabinde ihlal kararında tespit edilen eksiklikleri giderecek şekilde yeni bir soruşturma yapmaktan ibarettir.

91. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 2.475 vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 2.475 vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.714,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

C. D.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/28025)

 

Karar Tarihi: 13/10/2020

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M.Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Cafiye Ece YALIM

Başvurucu

:

C.D.A

Vekili

:

Av. Senem DOĞANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda bir tutuklunun intihar etmesini önleyici tedbir alınmaması ve olaya ilişkin olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının; gözaltında kolluk görevlilerince işkence edilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/6/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Kırıkkale F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) tutuklu iken 8/11/2016 tarihinde yaşamını yitiren 1981 doğumlu B.A.nın eşidir.

A.B.A.nın Ceza İnfaz Kurumuna Girişi ve Ölümü

9. B.A. hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) üyeliği suçundan soruşturma başlatılmış, yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan B.A.nın Ankara Emniyet Genel Müdürlüğünce 19/7/2016 tarihinde müdafii eşliğinde ifadesi alınmıştır.

10. Alınan ifade sırasında müdafii tarafından B.A.nın sağ gözünde koyu mor renkte bir iz, göz içinde kan pıhtısı, sol yanakta kahverengi bir iz, el bileklerinde kelepçe izlerinin bulunduğu belirtilerek ifade tutanağı imzalanmıştır.

11. 20/7/2016 tarihinde tutuklanarak Ceza İnfaz Kurumuna konulan B.A. hakkında düzenlenen 21/7/2016 tarihli genel adli muayene raporu ve 29/7/2016 tarihli adli muayene raporunda darp ve cebir izi bulunduğu, sağ gözde ekimoz ve el bileklerinde ekimozlar olduğu tespit edilmiştir.

12. B.A. 19/10/2016 tarihinde Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinde (Hastane) psikiyatrist ile görüşme yapmış, bu görüşme sonrasında 26/10/2016 tarihli sağlık kurulu raporu düzenlenerek B.A.nın depresyon ve suicid (intihar eğilimi) teşhisi ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkinin uygun görüldüğü belirtilmiştir.

13. 8/11/2016 tarihinde saat 15.00 sıralarında B.A. koğuşta bulunan banyonun havalandırma penceresi demirlerine çamaşır ipi ile kendisini asmak suretiyle intihar etmiştir.

14. B.A.yı revire götürmek üzere koğuşa gelen infaz koruma memuru H.Y. koğuş kapısını açıp B.A.yı çağırmış yanıt alamayınca aynı koğuşta bulunan tutuklu H.T., B.A.nın banyoda olduğunu söylemiştir. Banyo kapısına vurulup cevap alınamayınca H.T.ye kapıyı açması söylenmiş, kapı açıldığında B.A.nın intihar etmiş olduğu görülerek sağlık ekipleri çağrılmış, B.A.nın öldüğü anlaşılmıştır.

B. Ceza Soruşturması Kapsamında Yapılan İlk İşlemler ve Alınan Raporlar

1. Olay Yeri İncelemesi ve Otopsi İşlemi

15. Olay hakkında kendisine bilgi verilen nöbetçi Cumhuriyet savcısı, olay yerine gelerek olay yeri inceleme ekibiyle birlikte çeşitli araştırmalar yapmıştır. Olay yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 9/11/2016 tarihli olay yeri inceleme raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"8/11/2016 günü saat 14:55 sıralarında Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bir tutuklunun kendisini asarak intihar ettiğinin Jandarma Komutanlığı Harekat Merkezi tarafından bildirilmesi üzerine Kırıkkale Nöb. Cumhuriyet Savcısı [M.S.nin] talimatı üzerine olay yerine gelindi. Olay yerinin F Tipi Ceza İnfaz Kurumu B Blok No:7 koğuşu olduğu, olay yerinde görevli cezaevi kurumu personeli, Cumhuriyet Savcıları [O.İ.] ve [M.S.nin] bulunduğu görüldü. Olayda vefat eden [B.A.nın] koğuş içinde alt katta banyo içinde banyonun güney cephesi havalandırma tarafına bakan duvarında sırtı duvara ön tarafı koğuş içine (kuzey) bakacak şekilde boynundan çamaşır ipi banyo penceresine asılı vaziyette bulunduğu görüldü. Olay bölgesinin bulunduğu hali ile fotoğraf ve kamera çekimi yapıldı. Olay yerinde yapılan araştırmada 8/11/2016 günü saat 14:00 sıralarında koğuşta kalan tutukluları revire çıkartmak için koğuşa gelen görevli infaz koruma memurunun koğuşta beraber kaldığı [H.T] ile revire götürmek için kendisini çağırdığı, bu sırada banyoda olduğu belirtilen maktulü çağıran [H.T.nin] içerden ses vermemesi üzerine banyo kapısını açtığında içerde asılı vaziyette olduğunu görerek olayı bildirdikleri öğrenildi...

...Maktulün bulunduğu banyo içinde girişte sağ tarafta maktule ait gri renkli eşofman takımı ve banyo lavabosunun asılı bulunduğu, yanında banyo lavabosu altında plastik çamaşır yıkama leğeni olduğu, leğen yanında maktul sol ayak yanında sert plastik malzemeden yapılma yüksekliği 32 cm. olan tabure olduğu, tabure yanında ayakları zemine temas halinde, dizlerden hafif bükülmüş vaziyette, elleri içe doğru yumruk şeklinde, üzerinde turuncu renkli bokser şort olacak şekilde banyonun havalandırma penceresinden boynuna doğru gelen çamaşır ipine asılı vaziyette maktulün bulunduğu görüldü. Maktulün boynu ile ipin bağlandığı havalandırma penceresi arasında 95 cm olduğu ölçüldü. Maktulün ayak ucunda banyo leğeni olduğu, yanında tuvalet taşı bulunduğu, banyo leğeni üzerinde ikili su bataryasının bulunduğu, sol batarya musluğunun açık olduğu tespit edildi. Banyo içerisinde kan lekesi, olağan dışı koku, boğuşma izi vb şüpheli iz tespit edilmedi. Olay yerine gelen Adli Tıp Uzmanı incelemesi için maktul bulunduğu yerden ası ipi kesilmek sureti ile indirilerek yapılacak olan ölü muayene işlemi için yan tarafta bulunan havalandırma boşluğuna çıkarıldı. İpin banyo havalandırma penceresinin demir korkuluğuna düğüm atılmış olduğu görüldü. Kesilen ip adli tıp incelemesi için alındı. Banyo içerisinde başka iz emare tespit edilmedi.

Maktule ait havalandırma boşluğunda yapılan ölü muayene işlemi sırasında fotoğraf çekimi yapıldı. Koğuşun mutfak tezgahı yan tarafında bulunan merdivenden üst yatakhane bölümüne çıkıldı. Burada koğuşta kalan üç kişiye ait ranza yatak, elbise dolabı ve bazı kişisel eşyaların bulunduğu görüldü. Maktule ait üst kat merdiven çıkışı sağ tarafta bulunan yatak ve elbise dolabı içinde herhangi bir şüpheli iz, emare, intihar notu tespit edilmedi. Olay yeri ve çevresinde başkaca bir iz emare tespit edilememesi üzerine incelemeye aynı gün son verildi. ''

16. Kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla yapılan klasik otopsi işlemi sonucunda kişinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğu değerlendirilmiştir. Otopsi raporunda ayrıca cesetten alınan kanda alkol (etanol, metanol), eter, kloroform bulunmadığı, ilaç etken maddelerinden fluoksetin bulunduğu belirtilmiştir.

17. Başsavcılık ayrıca otopsi sırasında alınan biyolojik materyaller üzerinde moleküler genetik inceleme yapılması için Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığına yazı yazmış, Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı da ceset beraberinde zarf içinde gönderilen ip üzerinde yabancı biyolojik materyal aranması için mahkeme kararının gönderilmesini talep etmiştir.

2. Tanık İfadeleri

18. Cumhuriyet savcısı, olay tarihinde B.A. ile aynı koğuşta kalan H.T. isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık H.T.nin Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla alınan 9/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

"Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda ölen [B.A.][G.A.] ile aynı odada tutuklu olarak bulunmaktayım. Ben saat 9:30 civarında uyandığımda [B.A.] daha yerinden kalkmamıştı. Önce [G.A.] banyoya girdi. Çamaşırlarını yıkadı. akabinde ben banyoya girdim. çamaşırlarımı yıkayıp havalandırma yerinde serdim. Saat 11:30 civarında odaya döndüğümde [B.A.] yatağında kitap okumakta idi. Daha sonra [B.A.] banyoya girdi. Kaçta girdiğini bilmemekle beraber saat 12:00 da cezaevinde dağıtılan yemeği aldığım sırada banyodan su sesi geldiğini duydum. O esnada içeride olan [B.A.] idi. Biz [G.] ile niyetli olduğumuz için kendimize yemek almadık. Ben yemeği alırken [B.A.] için almıştım. Daha sonra saat 12:00 -12:40 arasında avluda [G.A.] ile yürüdük. Daha sonra biz [G] ile öğlen namazını kılmak üzere yukarıya çıktık. Saat 13:00 civarında [G.] savunmasını hazırlamak üzere kütüphaneye çıktı. Ben de [G.] uğurladıktan sonra avluya çıktım. 40-45 dakika civarında avluda gezindim. Avluda gezinirken banyodan su sesi gelmeye devam ediyordu. Daha önceden de banyoda uzun süre kaldığından dolayı şüphelenmedim. Son zamanlarda ruh hali iyi idi. Ailesi ile görüşmüştü. Dışardan istekleri vardı. Psikolojisi normale dönmüştü. O yüzden intihar edebileceği aklıma gelmedi. Daha sonra ben yukarıya odama çıkıp kitap okumaya başladım. Saat 14:20 civarında cezaevi görevlileri gelip istediğimiz doğrultusunda ben ve [B.yi] revire götüreceklerdi. Bana seslendiler. Aşağıya indim. [B.yi] çağırmamı söylediler. [B.] halen banyoda olduğu için 2-3 defa seslendim. Ses gelmeyince cezaevi görevlileri bana kapıyı ittirmemi söylediler. Kapıyı araladığımda [B.nin] kendisini asmış olduğunu gördüm. Ben o anı görünce korku ve üzüntü ile kendimi merdivenlere kadar geri çektim. Daha sonrasında odaya doktoru çağırdılar. Beni üst kata çıkardılar.

[B.A.nın] bileğini çepeçevre saran izler soruldu?

Bu izler yaklaşık 4 ay öncesinden 5 günlük gözaltı süresinde uğradığı fiziksel ve psikolojik baskılar sonucu oluşan izler idi. Ben, [B.A.] ile aynı zamanda gözaltına alındım ve beraber tutuklandık. [B.A.nın] bileğinde olan izler bende de bulunmaktadır. Cezaevine giriş fotoğraflarına bakılırsa ora da da izler gözükecektir. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir.''

19. Cumhuriyet savcısı, olay tarihinde B.A. ile aynı koğuşta kalmakta olan G.A. isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık G.A.nın SEGBİS aracılığıyla alınan 9/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

"Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda Ölen [B.A.][H.T.] ile birlikte aynı odada tutuklu olarak kalmaktayım.

Ben olay günü sabah 8:00 da sayımı ardından tekrar odaya çıkıp uyudum. Yaklaşık saat 10:00 civarında uyandım ve saat 10:15 civarında banyoya girdim. Önce giysilerimi yıkadım. Akabinde kendim yıkandım. Yıkadığım elbiselerimi avluda sandalyenin üzerine serdim. Saat yaklaşık 11:00 civarında elbiselerimi sandalyeler üzerine seriyordum. O esnada [H.T.] banyoya girdiğini söylemişti. Daha sonra ben yukarıya Kuran okumaya çıktım. O esnada [B.de] kitap okumaya başlamıştı. Ben Kuran okurken [B] aşağıya avluya çıktı. Saat 11:30-12:30 arasında [H.] banyodan çıkınca [B.] banyoya girmişti. Ben odada olduğum için [B.nin] kaçta banyoya girdiğini bilmiyorum. [H.] yukarı odaya gelmeden önce dağıtılan yemeği almıştı. Biz o gün niyetli olduğumuz için [H.], [B.] için yemek almıştı. Akabinde [H.] yukarı odaya yanıma geldi. İstiyorsan namaza kadar bahçede biraz dolaşalım dedi. Bir süre avluda Haşim ile yürüdük. Saat 12:30'da namazı kılmak için yukarıya odaya çıktık. Saat 13:00 da ben savunmamı yazmak üzere dersliğe çıkacağım için namazı geciktirmek istemedik. Biz avluda gezerken su sesi bazen kesik bazen akar vaziyette geliyordu. Ben o şekilde algıladım. Saat 13:00 a doğru namaz tam bittiği esnada cezaevi görevlileri beni savunmamı hazırlamak üzere götürmeye geldiler. Bende acele ile aşağıya indim. O an banyodan gelen bir ses var mı yok mu pek dikkat edemedim. Saat 15:00 civarında derslikte savunmamı hazırlarken cezaevi görevlileri gelip beni kütüphaneye götürdüler. Orada ifademi alırken [B.A.nın] intihar ettiğini öğrendim.

 [B.A.nın] bileğindeki izler soruldu?

Ben [B.A.] ile aynı zamanda gözaltına alınıp tutuklandık. Biz [B.A.] ile aynı süre gözaltında kaldık. Burak plastik kelepçe ile kelepçelenmişti. Bileğindeki izler plastik kelepçenin fazla sıkılmasından kaynaklı idi. Hatta aynı izler [H.] de de bulunmaktadır. O dönemlerde bana demirkelepçe takıldığında oluşmuş izler vardır. İzleri gösterdi bileğinde kelepçe takılmasından kaynaklı olabileceği düşünülen izler görüldü. Benim bileğimdeki izlerin çok fazla belirgin olmayışının sebebi fazla sıkılmamasından kaynaklanmaktadır. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir."

20. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapan M.A. isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık M.A.nın 9/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

"Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yaparım. Olay günü olan 08/11/2016 tarihinde B blokta ben, arkadaşım [H.Y.] ve vardiya Baş memuru [H.A.N.E.] nöbetçiydik. Sabah saat 8:00 da yapılan sayımda ölen [B.A.yı] kaldığı odada gördük. Öğlen yemek dağıtımında saat 12:00 civarında verdiğimiz 1 kişilik yemeği [H.T.] aldı.[H.T.] bize Koğuşta kalan Diğer arkadaşların yemek istemediği söyledi. Yemeği verdiğimiz esnada bizden yemeğin 1 kişinin alması yeterlidir. Yemek verilirken biz ölen [B.A.yı] görmedik. O esnada banyoda birinin olup olmadığına dikkat edemedik. Saat 14:20 de ölen [B.A.] ve [H.T.nin] revir talepleri olduğundan tutukluları revire çıkarmak için koğuşa geldik. Koğuşaben, [H.Y.] ve vardiya Baş memuru [H.A.N.E.] gittik. Kapıyı açtığımızda [H.T.yi] çağırdık.[H.T.ye] [B.A.yı] da çağırmasını söyledik. Kendisi [B.A.nın] banyoda olduğunu söyledi. Bunun üzerine çabuk olması için kendisine seslenmesini söyledik. [H.T.][B.A.ya] 1-2 defa seslendi. Banyo kapısına vurdu. Cevap alamayınca kapıyı açmasını söyledik. [H.T.] banyo kapısını aralayıp içeriye baktı ve şok geçirmiş halde şaşırarak geri çekildi. Bunun üzerine başmemurumuz içeriye girip banyo kapısını açtığında, [B.A.nın] banyo penceresinin korkuluğuna kendisini asmış olduğunu gördük. Olayı görünce [H.Y.] isimli arkadaşımız revire gidip doktora haber verdi. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir."

21. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapan H.A.N.E isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık H.A.N.E.nin 9/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

"Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda vardiye başmemuru olarak görev yaparım. Olay günü olan 08/11/2016 tarihinde B bloktaben , arkadaşım[H.Y.] ve [M.A.] nöbetçiydik. Sabah saat 8:00 da yapılan sayımda ölen [B.A.] kaldığı odada gördük. Öğlen yemek dağıtımındaki görevli ekiplerden ben yoktum. Saat 14:20 de ölen [B.A.] ve [H.T.nin] revir talepleri olduğundan tutukluları revire çıkarmak için koğuşa geldik. Koğuşaben, [H.Y.] ve [M.A.] gittik. Kapıyı açtığımızda [H.T.yi] çağırdık. [H.T.ye] [B.A.yı] da çağırmasını söyledik. Kendisi [B.A.nın] banyoda olduğunu söyledi. Bunun üzerine çabuk olması için kendisine seslenmesini söyledik. [H.T.][B.A.ya] 1-2 defa seslendi. Banyo kapısına vurdu. Cevap alamayınca kapıyı açmasını söyledik. [H.T.] banyo kapısını aralayıp içeriye baktı ve şok geçirmiş halde şaşırarak geri çekildi. Bunun üzerine ben içeriye girip banyo kapısını açtığımda, [B.A.nın] banyo penceresinin korkuluğuna kendisini asmış olduğunu gördüm. Olayı görünce [H.Y.] isimli arkadaşımız revire gidip doktora haber verdi. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir.''

22. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yapan H.Y. isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık H.Y.nin SEGBİS aracılığıyla alınan 9/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

''Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda infaz koruma memuru olarak görev yaparım. Ben Olay günü olan 08/11/2016 tarihinde Ani Müdahale ekibinde görev yapıyordum. Yani cezaevinde kalan hükümlü / tutuklu olanların odasından çıkartılıp gideceği revir veya sosyal alanlara yanımda bulunan Başmemur ve bir infaz koruma memuru da olacak şekilde toplamda 3 görevli ile gideceği yerlere götürüyoruz olay günü B blokta nöbetçi vardiya Baş memuru [H.A.N.E.] ve [M.A.] ile birlikte Saat 14:20 de ölen [B.A.] ve [H.T.nin] revir talepleri olduğundan tutukluları revire çıkarmak için koğuşa geldik. Koğuşa ben, [M.A.] ve vardiya Baş memuru [H.A.N.E.] gittik. Kapıyı açtığımızda [H.T.] ve [B.A.] "revir" diye seslendim. Yukarıdan [H.T.] indi. [H.T.ye] [B.A.yı] da çağırmasını söyledik. Kendisi [B.A.nın] banyoda olduğunu söyledi. Bunun üzerine çabuk olması için kendisine seslenmesini söyledik. [H.T.][B.A.ya] 1-2 defa seslendi. Banyo kapısına vurdu. Cevap alamayınca kapıyı açmasını söyledik. [H.T.] banyo kapısını aralayıp içeriye baktı ve şok geçirmiş halde şaşırarak geri çekildi. Bende başımı eğip banyoya doğru baktığımda kendini astığını gördüm. Ben koşarak revire gidip doktora haber verdim. O esnada başmemuruz girip kapıyı açmış. diğer arkadaşımız ise kapıda beklemiş. Ben doktor ile birlikte yaklaşık 3 dakika içerisinde koğuşa döndüm. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir.''

23. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda uzman çavuş olarak görev yapan E.I. isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık E.I.nın 10/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

''Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumu jandarma karakolunda uzman çavuş olarak görev yaparım. Ben olay tarihinden yaklaşık olarak 15 gün önce [B.A.yı] psikiyatri tedavi olması için Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesine götürdüm. [B.A.nın] psikolog ile yaptığı görüşme esnasında bende oda içerisinde idim. Şahsın psikolog ile yaptığı görüşmede intihar etmeyi istediğini belirttiğini duydum. Hatta [B.A.] 'intihar etmeyi denedim fakat başaramadım, ben en az 3 defa ağırlaştırılmış müebbet yerim, FETÖ/PDY yapılanmasının gerçek yüzünü yeni gördüm, yaptıklarımı doğru biliyordum meğerse yanlış yapıyormuşum' diyerek psikolog ile konuştuğunu duydum. [B.A.nın] tedavisi sonrası psikolog Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları Hastanesine sevkini uygun gördü. Biz şahsı hastanenin nezarethanesine götürürken 'ben İstanbul iline gitmek istemiyorum. Gitmesem olmaz mı' dediğini duydum. Cezaevinde görev yapan ve tutukluların hastaneye sevki ve muayene esnasında yanlarında bulunan sağlık memuru [O.Ü.nün] konuyla ilgili daha sağlıklı ve daha çok bilgi sahibi olabileceğini düşünüyorum. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir."

24. Cumhuriyet savcısı olay tarihinde Ceza İnfaz Kurumunda sağlık memuru olarak görev yapan O.Ü. isimli tanığın ifadesine başvurmuştur. Tanık O.Ü.nün SEGBİS aracılığıyla alınan 11/11/2016 tarihli ifadesi şöyledir:

''Ben Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda sağlık memuru olarak görev yaparım. Ben [B.A.ya] hastane kontrolleri esnasında bir defa eşlik ettiğimi hatırlıyorum. Onun da tarihi 19/10/2016 idi. [B.A.nın] o gün psikolog ile görüşmesi vardı. [B.A.nın] genel şikayetlerinin titreme ve burun karıştırma gibi belli başlı tikleri olmaya başladığını doktora söylemişti. Doktor gerekli görüşmeyi yaptıktan sonra [B.A.yı] jandarma eşliğinde hastane nezarethanesine gönderdik. Aradan biraz zaman geçince jandarmadan bir görevli beni arayarak [B.A.nın] intihar etmeyi düşündüğünü söyledi. Bunun üzerine ben psikolog ile görüşerek [B.A.yı] tekrar psikolog ile görüştürdük. Bu görüşmede arada bir intihar etme düşüncesinin oluştuğunu belirtti. Bu görüşme esnasında odada ben ve jandarmadan [E.I.] vardı. Tedavi sonrası Doktor [B.A.nın] Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesine sevkini yapacağını söyledi. Hastaneye sevkinin sağlanacağı süre zarfında [B.A.nın] kendisine bir şey yapmaması konusunda söz istedi. [B.A.] bu konuda doktora söz verdi. Bunun üzerine görüşme sona erdi ve [B.A.yı] odadan çıkarıp, Hastanenin nezarethanesine yerleştirdik. O esnada [B.A.] bana seslenerek "şu an intihar gibi bir düşüncesinin olmadığını Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesine gitmek istemediğini burada kalmak istediğini " belirtti. Bende ona artık sevkinin yapıldığını ve gitmesinin gerektiğini söyledim. Bu olaydan sonra bir daha görüşmedik. Benim olaya ilişkin görgüm ve bilgim bundan ibarettir."

C. Soruşturma Sonucunda Verilen Karar

25. Başsavcılık, soruşturma kapsamında elde ettiği verileri dikkate alarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. 4/4/2017 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar şöyledir:

"Olay tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz kurumunda tutuklu olarak bulunan [B.A.nın] cezaevi banyosunda , banyo demirliklerine kendini asmak suretiyle intihar ettiği ceset üzerinde Adli Tıp Kurumu Ankara Grup başkanlığı tarafından yapılan otopsi neticesi düzenlenen 29/03/2017 tarihli otopsi raporuna göre ; ölüm sebebinin ası sonucu meydana gelmiş olduğunun belirtildiği , tırnak altı numunelerinde tespit edilen DNA profillerinin [B.A.ya] ait olduğunun anlaşıldığı, kişinin ölüm sebebinin ası yolu ile intihar olduğu, herhangi bir şüpheli durumun mevcut olmadığı, olayda suç ve suçlu bulunmadığı anlaşıldığından Kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına...."

26. Başvurucu; olay yeri inceleme ekiplerinin ölü muayene işlemi yapacak hekim olmadan cenazenin yerini değiştirdiğini, Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarının talep edilmediğini, delillerin toplanmadığını, olayda kullanıldığı iddia edilen ipin Adli Tıp Kurumuna incelenmek üzere gönderildiğini ancak kovuşturmasızlık kararı verildiği safhada incelemenin gerçekleştirilmemiş olduğunu, otopsi işlemlerinde video kaydının ve fotoğraf çekiminin yapılmadığını, B.A.yı tedavi eden psikiyatristin görüşlerinin dosyada yer almadığını, nasıl bir tedavi uygulandığını, ne tür ilaçların kullanıldığının bilinmediğini, intihar ile ölüm iddiası açısından kendisinin ve B.A.yı Ceza İnfaz Kurumunda ziyarete gelen ziyaretçilerin tanık olarak dinlenmediğini, kamu görevlilerinin kasıt veya ihmallerinin araştırılmadığını, B.A.nın Ceza İnfaz Kurumuna giriş raporunda işkence gördüğü belirtilmiş olmasına rağmen işkencenin ruhsal etkileri yönünden bir araştırma yapılmadığını, eksik inceleme ile kovuşturmasızlık kararı verildiğini belirterek itirazda bulunmuştur.

27. Kırıkkale Sulh Ceza Hâkimliği 4/5/2017 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

28. Bu karar 15/5/2017 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir.

29. Başvurucu 12/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

30. İlgili hukuk için bkz. Serfinaz Öztürk, 2014/18274, 21/9/2017; Necla Özer ve Müslim Özer, B. No:2013/3782, 21/4/2016; Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 13/10/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu; tanık olarak dinlenen sağlık memuru O.Ü.nün beyanında, B.A.nın 19/10/2016 tarihinde psikolog ile artan tikleri nedeniyle görüşme yaptığının, sonrasında hastaneye sevk edildiğinin belirtildiğini, tanık uzman çavuş E.I.nın beyanında ise B.A.nın psikolog ile intihar düşüncesi hakkında konuştuğunun belirtildiğini, bu hâliyle tanık beyanlarından B.A.nın intihar düşüncesini doktorların ve Ceza İnfaz Kurumu idaresinin bildiğinin anlaşıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu 26/10/2016 tarihli rapor ile B.A.nın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevki uygun görüldüğü hâlde sevk edilmediğini, otopsi raporunda antidepresan ilaçlarda bulunan etken maddenin B.A.nın idrarında bulunduğunun belirtildiğini, B.A.nın ne kadar süredir antidepresan ilaç kullandığının araştırılmadığını, ruh sağlığı bozulduğu hâlde gereken önlemlerin alınmadığını, Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince takip, kontrol ve denetim işlemlerinin yapılmadığını, intihar düşüncesi bilindiği hâlde koruyucu önlemler alınmadığını iddia etmiştir.

33. Başvurucu ayrıca olayda kullanıldığı iddia edilen ip ile ilgili biyolojik inceleme talebinin yanıtsız kaldığını, otopsi işlemleri sırasında video kaydının, fotoğraf çekiminin olmadığını, Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarının talep edilmediğini, ziyaretçi listesinin istenmediğini, kendisinin müşteki ya da tanık olarak beyanına başvurulmadığını, işkence ve kötü muamele ile intihar arasında illiyet bağının araştırılmadığını, ölüm olayı hakkında etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, ...hakkına sahiptir.”

35. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun yaşam hakkı kapsamındaki şikâyetinin ölüm olayının devletin gözetiminde meydana gelmesi nedeniyle yaşamın korunmamasına ve ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

37. Başvuru formunda B.A.nın öldürülme ihtimalinden söz edilmemiş ve B.A.nın kendi eylemine karşı korunmadığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle yaşam hakkının maddi boyutu yalnızca B.A.nın yaşamının kendi eylemine karşı korunmadığı iddiası kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda ölen B.A. başvurucunun eşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1)Genel İlkeler

40. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

41. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

42. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Ceza infaz kurumlarında gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olabilecek bu yükümlülüğün ortaya çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 72 ). Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 53; Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).

43. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik durumları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda eğilimi olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması suretiyle bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).

44. Bu bağlamda bir tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).

45. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerekmektedir. Aynı yükümlülük ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği daha önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve Müslim Özer, §§ 74-89; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 25-36).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Mevcut başvuruda yukarıda yer verilen ilkeler çerçevesinde öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin B.A.nın kendini öldürme riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konması, riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna varılması hâlinde ise B.A.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi açısından gerekli önleyici tedbirleri alıp almadıklarının tespiti gerekmektedir.

47. Somut olayda Hastanenin Psikiyatri Polikliniği tarafından depresyon ve suicid tanısı konulan B.A.nın Hastane psikiyatristi ile görüşmesi sırasında sağlık memuru O.Ü. ve uzman çavuş E.I. hazır bulunmuşlardır. Tanık olarak beyanı alınan O.Ü. Hastane kontrolü sırasında B.A.ya eşlik ettiğini, B.A.nın doktora titreme ve burun karıştırma gibi tiklerinin olmaya başladığını söylediğini, doktorun gerekli görüşmeyi yapması sonrasında B.A.nın Hastane nezarethanesine alındığını, bu sırada uzman çavuş E.I.nın kendisini arayarak B.A.nın intihar etmeyi düşündüğünü bildirdiğini, bunun üzerine B.A.yı doktor ile yeniden görüştürdüklerini, doktorun B.A.yı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevk ettiğini, sevkin sağlanacağı süre içinde kendisine bir şey yapmaması için söz istediğini, yeniden Hastane nezarethanesine konulan B.A.nın şu anda intiharı düşünmediğini, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gitmek istemediğini söylediğini belirtmiştir.

48. B.A.nın Hastane psikiyatristi ile görüştüğü sırada hazır bulunan uzman çavuş E.I. tanık olarak alınan beyanında B.A.nın doktora intihar etmek istediğini, daha önce denediğini fakat başaramadığını söylediğini, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevki yapılınca da doktora İstanbul'a gitmek istemediğini, "Gitmesem olmaz mı?" dediğini duyduğunu belirtmiştir. Hastanenin 26/10/2016 tarihli sağlık kurulu raporunda da depresyon ve suicid (intihar eğilimi) teşhisi konularak Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkinin uygun olduğu belirtilmiştir. Bu nedenlerle yetkililerin B.A.nın kendini öldürme riski olduğunu bilmedikleri söylenemez.

49. Somut olayın koşullarında B.A.nın sağlığının korunması ve kendisine zarar vermemesi için yetkililerin önleyici tedbirler alması gerektiği ortadadır.

50. Başvuru formu ve eklerindeki bilgi ve belgeler ile UYAP sistemi aracılığıyla erişilen verilerden başvurucunun 19/10/2016 tarihinde psikiyatrist ile yaptığı görüşme dışında psikolojik durumu ile ilgili başka bir görüşme yaptığı tespit edilememiştir. 29/3/2017 tarihli otopsi raporunda B.A.nın idrarında antidepresan ilaçların etken maddesi olan fluoksetin bulunduğu belirtilmiştir. B.A.nın ne gibi bir hastalığının olduğu, ne zaman ilaç kullanmaya başladığı, kendisine hangi ilaçların verildiği, takibinin gerekip gerekmediği anlaşılamadığı gibi Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevk edilmesinin uygun görüldüğü 26/10/2016 tarihli sağlık kurulu raporuna rağmen sevkinin neden geciktirildiği de açıklığa kavuşturulmamıştır.

51. Ceza infaz kurumunda bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kişinin tercihlerine göre yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 84).

52. B.A., psikiyatrist ile yapılan ilk görüşmede intihara teşebbüs ettiğini açıkça söylemiştir. Bu görüşme sırasında orada bulunan Ceza infaz Kurumu sağlık memuru ve uzman çavuş B.A.nın intihar teşebbüsünde bulunduğunu ve intiharı düşündüğünü öğrenmiştir. Buna göre Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin B.A.nın sağlık durumunu takip ederek kontrol altında tutmaya çalışması ve kendi iradesine bırakılmadan kendisine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirleri alması gerekmektedir.

53. Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinden B.A.nın Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkini geciktirmeksizin gerçekleştirmesi, B.A.nın sürekli gözlem altında tutulması, tutulduğu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Yardım Servisince tedavi sürecinin sıkı bir şekilde takip edilmesi, kendisine zarar vermek veya intihar etmek için kullanabileceği nesneleri temin etmesinin engellenmesi ve günlük hayatının buna göre düzenlenmesi gibi daha sıkı tedbirler alınması beklenecektir.

54. Yapılan bu tespit ve açıklamalar sonrasında incelenmekte olan somut başvuruda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin başvurucunun intiharı düşündüğünü bildikleri hâlde bu risk karşısında B.A.nın yaşamının korunması için gerekli olan tüm makul tedbirleri almadıkları sonucuna varılmıştır.

55. Açıklanan gerekçelerle B.A.nın yaşamının kendi eylemlerine karşı korunamaması sebebiyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. Etkili Soruşturma Yapma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

56. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

57. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının her olayda bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

58. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması, hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Başvurucu, eşinin ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca kendisinin müşteki veya tanık sıfatıyla dinlenmediğini, soruşturma sürecine gerekli ölçüde katılımının sağlanmadığını iddia etmiştir.

60. Somut olayda Başsavcılık ölüm sebebinin ası yolu ile intihar olduğunu, şüpheli bir durum bulunmadığını, olayda suç veya suçlu bulunmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

61. Başvuru konusu olayda B.A.nın ölümü sonrasında ilgili mercilerce yapılan işlemlerin ayrıntıları yukarıda(bkz. §§ 15-24) özetlenmiştir.

62. Başsavcılık tarafından yapılan işlemler dikkate alındığında B.A.nın üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde öldürülüp öldürülmediği hususunun araştırılması ile yetinilip Ceza İnfaz Kurumu idarecilerinin kusurlarının olup olmadığının hiçbir şekilde incelenmediği, idarecilerin bu ve benzeri olaylarda ağır sonuçlar doğurabilecek nitelikteki eylemlere karşı ilgili personele eğitim verip vermedikleri, personelin görev ve talimatları tam olarak yerine getirebilmeleri için ilgili mevzuatı ve sonuçlarını tebliğ edip etmedikleri hususlarının araştırılmadığı, B.A. ile görüşen sağlık personelinin ölüm olayındaki etkisinin ve kusur durumunun da hiçbir şekilde tartışılmadığı, B.A.nın Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevk edilme işleminin gecikmesinin nedenlerinin araştırılmadığı, başvurucunun beyanlarının alınmadığı, B.A.yı ziyaret edenlerin tanık olarak dinlenilmediği anlaşılmaktadır.

63. Daha önce intihara teşebbüs ettiğini ifade eden B.A.nın psikolojik durumunun, tedavisi konusunda psikiyatristin veya -varsa- tedavi sürecinde yer alan diğer personelin ifadesine başvurulmamasının, başvurucunun kaldığı koğuşta kamera olup olmadığının, olay gününe dair kamera kaydının bulunup bulunmadığının, B.A.nın eylemini gerçekleştirdiği ipi nasıl temin ettiğinin, bulundurulmasının mevzuata veya somut olaya uygun olup olmadığının da hiçbir şekilde araştırılmaması soruşturmada önemli eksiklikler olarak değerlendirilmiştir.

64. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, hesap verilebilirliğin sağlanmadığı, etkili bir soruşturma yapılmadığı kanaatine varılmıştır.

65. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

66. Başvurucu; Ankara Emniyet Genel Müdürlüğünce 19/7/2016 tarihinde B.A.nın müdafii eşliğinde ifadesi alındığı sırada müdafii tarafından B.A.nın sağ gözünde koyu mor renkte bir iz, göz içinde kan pıhtısı, sol yanakta kahverengi bir iz, el bileklerinde kelepçe izlerinin bulunduğunun tutanağa geçirildiğini, 20/7/2016 tarihinde tutuklanarak Ceza İnfaz Kurumuna konulan B.A. hakkında düzenlenen 21/7/2016 tarihli genel adli muayene raporu ve 29/7/2016 tarihli adli muayene raporunda darp ve cebir izi bulunduğu, sağ gözde ekimoz ve el bileklerinde ekimozlar olduğunun tespit edildiğinin bildirilmesine rağmen resen harekete geçilmediğini, kötü muamele ile intihar arasında illiyet bağının araştırılmadığını, kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

67. Somut olayda öncelikle başvurucunun ileri sürdüğü şikâyet yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

68. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."

69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

70. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."

71. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden dolayı "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).

72. Bu üç temel koşula ilave olarak anılan Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine ancak Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşme (Sözleşme/AİHS) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden AİHS ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi mağdur statüsü kazanamaz (Fetih Ahmet Özer, § 25).

73. Bireysel başvuruda mağdur kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca mağdur kavramının yorumu günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Mahmut Tanal (2), B. No: 2014/11438, 23/7/2014, § 20).

74. Bireysel başvuruda, bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).

75. Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı ile yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda -özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabileceklerine de karar vermiştir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014).

76. Başvuru konusu olayda başvurucu, gözaltında B.A.ya kolluk görevlilerince kötü muamelede bulunulduğundan yakınmaktadır. Başvurucu, eşi B.A.nın bu durumu soruşturma aşamasında ifadesinin alındığı sırada dile getirdiğini, adli muayene raporları ile de eşi B.A.nın darp edildiğinin tespit edildiğini ancak buna rağmen yetkililerin resen harekete geçmediğini belirtmiştir. Başvurucunun eşi B.A.nın Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına giren eylemlere maruz kaldığı iddiaları ile hayatını kaybetmesi arasında geçen süreçte ilgili adli makamları hareket geçirmek için herhangi bir başvurusunun bulunmadığı, anılan süreçte B.A.nın kötü muameleye maruz kaldığına yönelik bir irade ortaya koymadığı anlaşılmaktadır.

77. Sonuç olarak somut olayın kendine özgü koşulları ve ileri sürülen şikâyet dikkate alındığında başvurucunun, eşinin kötü muameleye maruz kalması dolayısıyla mağdur olduğunu gösterebildiği bir özellik tespit edilememiştir.

78. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

79. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

80. Başvurucu; yaşam hakkının ihlalinin tespitine, etkili bir soruşturma yapılmasına ve250.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

81. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.No: 2016/12506, 7/11/2019).

82. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

83. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

84. İncelenen başvuruda başvuruya konu Başsavcılık soruşturmasında ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulamadığı, yürütülen soruşturmanın teoride olduğu gibi fiilen de hesap verilebilirliği sağlayamadığı gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkının hem maddi hem de usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir. Buna göre ihlalin soruşturma makamlarının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

85. Bu durumda yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Cumhuriyet başsavcılığının yapması gereken iş, önceki kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını kaldırmak ve akabinde ihlal kararında tespit edilen eksiklikleri giderecek şekilde yeni bir soruşturma yapmaktan ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

86. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden soruşturma yapılması suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 90.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 257,50 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/10/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SİBEL DUYMAZ DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/4785)

 

Karar Tarihi: 16/6/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Tuğçe TAKCI

Başvurucu

:

Sibel DUYMAZ DOĞAN

Vekili

:

Av. Tugay BEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamu makamları tarafından yeterli önlem alınmaması dolayısıyla ceza infaz kurumunda intihar meydana gelmesi ve olay ile ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucunun kardeşi H.D., başta silahlı terör örgütüne üye olma suçu olmak üzere birçok suçtan mahkûm olmuş ve cezaları içtima edilerek 22 yıl 6 ay 6 günlük hapis cezasına mahkûm edilmiştir. H.D. önce Bakırköy Metris 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda barındırılmış, buradan 24/1/2009 tarihinde Tekirdağ 1 No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Tekirdağ 1 No.lu Ceza İnfaz Kurumu) sevk edilmiştir. H.D., sonrasında 14/10/2009 tarihinde Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu) ve son olarak 18/3/2015 tarihinde güvenlik gerekçesiyle Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Adana Ceza İnfaz Kurumu) sevk edilmiştir.

10. H.D. Adana Ceza İnfaz Kurumunda 4/2/2016 tarihinde kalmakta olduğu çok kişilik odada çamaşır ipiyle kendini asmak suretiyle intihar etmiştir.

A. Ceza İnfaz Kurumu Süreçleri

1. H.D.nin Tekirdağ 1 No.lu Ceza İnfaz Kurumunda Bulunduğu Süreç

11. H.D.nin UYAP üzerinden yapılan Ceza İnfaz Kurumu dosyasının incelenmesi neticesinde şahsın Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sürede gereksiz slogan atma, Kurumda kaygı ya da panik yaratabilecek biçimde davranışta bulunma, açlık grevi yapma, Kurum görevlilerine hakaret ve tehditte bulunma eylemlerinden hücre disiplin cezası da dâhil olmak üzere dört kez disiplin cezasıyla cezalandırıldığı görülmüştür.

12. Tekirdağ 1 No.lu Ceza İnfaz Kurumunun 25/10/2018 tarihli yazısında H.D.nin sağlık durumuna dair tüm evrakın nakil gittiği Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumuna iletildiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.

13. H.D.nin UYAP üzerinden yapılan Ceza İnfaz Kurumu dosyasının incelenmesi neticesinde tespit edilebilen ve şahsın ruhsal durumuna dair bilgiler içeren 1/10/2009 tarihli Psikososyal Yardım Servisi raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"24/01/2009 tarihinde kurumumuza Metris 1 Nolu Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan sevk olarak gelen ... tutuklu, 01/04/1984 doğumlu, [H.D.] ile yapılan ilk görüşmede tutuklu hükümlü tanıma formu doldurmak istenmiş tutuklu formu doldurmayı kabul etmemiştir. Daha sonra psiko-sosyal servisine verdiği dilekçeleri üzerine, tutuklu ile 16/07/2009-24/09/2009 tarihlerinde 2 görüşme gerçekleştirilmiş, tutukluya gerekli bilgilendirme yapılıp, sorunlarını çözebilmek adına gerekli yerlere yönlendirmesi yapılmıştır.

Yapılan ilk görüşmede bağlı olduğu örgütten koptuğu için aitlik duygusunun olmadığını, sistemin, onu baskıladığını ve haklarını gasp ettiğini düşündüğünü, kuruma yazmış olduğu dilekçelerine cevap alamadığı için dilekçelerinin müdüre ulaşamadığını düşündüğünü, infaz koruma memurlarına sorduğu sorular karşısında kendisine olumsuz yanıtlar verildiğini belirtti. Yapılan görüşme sonucunda kendisine belirttiği problemlerin çözümüne yönelik yönlendirmeler yapılıp görüşme sonlandırılmıştır.

24/09/2009 tarihinde blok görevlilerinin adı geçen kişinin fevri ve sinirli davranışlarını bildirmeleri ve kendisinin de psikologla görüşme talebi üzerine tekrar görüşülmüştür. Yapılan bireysel görüşmesinde cezaevi yönetiminin sosyal faaliyetler konusunda kendisine kasti davrandığını, sohbet faaliyetine çıkamadığını, durum bu şekilde devam ederse açlık grevine gideceğini, kendine zarar vereceğini belirtti. Kendisine kuruma geldiğinden beri sık sık oda değişikliği yaptığı için yeni odasındaki arkadaşları ile faaliyetlere yazılamadığı, ekim ayı itibari ile faaliyetlerinin başlayacağı anlatıldı ise de adı geçen tutuklu sesini yükselterek bunun böyle olmadığını, cezaevi yönetiminin kasti davrandığı konusunda ısrarcı davranmış, agresif tutum ve davranışlar sergileyerek kurum psikoloğu olarak benimde kendisine yardımcı olmak istemediğimi söyleyip, görüşmeyi sonlandırmadan odadan ayrılmıştır.

Adı geçen tutuklu ile ilgili olarak daha sonra yapılan görüşmeleri ve gözlemler değerlendirildiğinde aşırı derecede agresif davranış ve konuşmalar içerisinde olduğu, konuşmaya aşırı bir düşkünlüğü olduğu, bulunduğu oda arkadaşlarına ve personele de aynı tutumu sergilediği, kendi fikrinden başka bir kişinin fikrini kabul etmediği ve benimsemediği, taleplerinin biran önce gerçekleşmesini istediği bu konuda sabırsız davrandığı ve zorlayıcı tehdit edici söz ve davranışlar sergilemesi olduğu gözlemlenmiştir. Tutarsız davrandığı, ...

Tutuklu [H.D.nin] bağımsızlığını beyan ettiği dönemde bu yeni durumuna adaptasyonunu sağlayabilmek hem de kurumdaki tutarsız davranışlarını önleyebilmek adına oda arkadaşı ile beraber sosyal faaliyetlere dahil edilmiştir. Kurum personelinden alınan bilgilere göre tutuklunun faaliyetlere kendi isteği ile çıkmadığı agresif tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam ettiği gözlemlenmiştir..."

14. Tekirdağ 1 No.lu Ceza İnfaz Kurumunun 5/10/2009 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla "... Kurumdaki tutarsız davranışlarını önleyebilmek adına oda arkadaşı ile beraber sosyal faaliyetlere dahil edildiği, faaliyetlere kendi isteği ile çıkmadığı, agresif tutum ve davranışlarını sürdürmeye devam ettiği, ... Son olarak 01/10/2009 taihinde saat 14:10 sularında görevli memurlara hakaretler savurduğu, görevli memurlara yönelik sinkaflı cümleler kullandığı, aynı zamanda Kurumda korku, kaygı ya da panik yaratabilecek davranışlarda bulunduğu,... Tutuklunun yapılan tüm psikolojik destek ve iyileştirme faaliyetlerine katılımı sağlanmasına rağmen hiç gelişme kaydetmediği, tutuklunun örgütten ayrıldığını, bağımsız olduğunu beyan ettiği, Kurumumuzda tutuklunun konumuna uygun odanın bulunmadığı, kendisine ve personele karşı olumsuz bir eyleme sebebiyet verilmemesi, gerek Kurum Personelinin gerekse Kurumda bulunan diğer tutuklu hükümlülerin huzur ve güvenliği açısından tutuklunun Konumuna uygun olan başka bir Ceza İnfaz Kurumuna naklinin uygun olacağına..." karar verildiği anlaşılmıştır.

2. H.D.nin Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumunda Bulunduğu Süreç

15. UYAP üzerinden H.D.nin Ceza İnfaz Kurumu dosyasının UYAP üzerinden yapılan incelenmesi neticesinde şahsın Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sürede gereksiz slogan atma, Kurumda kaygı ya da panik yaratabilecek biçimde davranışta bulunma, açlık grevi yapmak, kurum görevlilerine hakaret ve tehditte bulunma, olumsuz davranışa yönelik gruplaşmaya katılma, kasten yangın çıkarma eylemlerinden hücre disiplin cezası da dâhil olmak üzere -tespit edilebildiği kadarıyla- on iki kez disiplin cezasıyla cezalandırıldığı görülmüştür.

16. UYAP'tan temin edilen Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Servisi görüşme çizelgesi incelendiğinde 14/10/2009 tarihinde H.D.nin Kuruma giriş yapması sonrası psikologla görüşerek ilk değerlendirmesinin yapıldığı anlaşılmıştır. Sonrasında H.D. 19/4/2010 ile 9/3/2015 tarihleri arasında 43 kez daha Kurum psikoloğuyla görüşmüştür. Bazı defalar H.D. görüşmeyi reddetmiştir. Görüşmelere dair notlarda şahsın tekli ya da üçlü odada kalma, sevk, sosyal faaliyetlerden faydalanma ve etkin pişmanlıktan faydalanma taleplerini ilettiği, şahsın psikososyal durumu hakkında görüşüldüğü, tahliye olmamasının onu üzdüğünü belirttiği ifade edilmiştir.

17. Psikososyal Servisi görüşme çizelgesinde 15/11/2011 tarihli görüşmede "Duygu durumu depresif, psikiyatri bölümünce ilaç tedavisi başlanmış.", 28/11/2011 tarihli görüşmede "Psikiyatri bölümünce başlanan ilacı 13 gün kullandıktan sonra kesmiş, bu konuda bilgilendirme yapıldı.", 9/1/2012 tarihli görüşmede "Örgütten ayrılması ve yaşadığı sorunlar hk.", 23/1/2012 tarihli görüşmede "aldığı ceza nedeniyle yaşadığı bunalım", 30/1/2012 tarihli görüşmede "Görevlilerce gözlenen ajite durumuna istinaden görüşüldü. İntihar söylemi yok. Duygu durumu depresif. Konuşma anlaşılır tutarlı. Disiplin cezası aldığı için öfkeli.", 19/2/2015 tarihli görüşmede "Ruhsal değerlendirmesi yapılan hükümlünün intihar girişimi olabileceği değerlendirilmiştir." notları bulunmaktadır.

18. 19/2/2015 tarihli Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Servisi görüşme raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"... [H.D.nin] 18/02/2015 tarihinde kardeşi Sibel Duymaz [başvurucu] ile yaptığı telefon görüşmesinde 'Bu ayın sonunda ya ölü, ya da diri bu kurumdan çıkacağını' söylemesi üzerine Sibel Duymaz [başvurucu] kurumumuzu arayarak kardeşinin sağlık durumunun nasıl olduğunu merak ettiklerini ifade etmiştir. Hükümlünün kardeşine son zamanlarda [H.D.nin] agresif bir tutum sergilediği psiko-sosyal görüşmeleri red ettiği ancak görüşmek istememesine rağmen sık sık görüşülmeye çalışıldığı söylenmiştir.

19/02/2015 tarihinde hükümlü ile yapılan görüşmede özgürlüğünün haksız yere elinden alındığını, suçsuz olduğunu, aldığı disiplin cezaları yüzünden cezaevinden çıkamadığını, bu duruma artık sabredemeyeceğini kendini asacağını bu ayın sonunda buradan 'ya ölü yada diri çıkacağını', psikolojik durumunun ve moralinin iyi olduğunu intiharı ailesi için yapacağını ölmüş olan babasının kendisini yanına çağırdığını bundan dolayı yaşamı çok sevmesine rağmen intihar edeceğini belirtmiştir. Bu ülkenin vatandaşlığından çıkmak istediğini ama devletin bunu yapmadığını çünkü 'Canını' istediklerini söyleyerek bu isteklerini yerine getireceğini ifade etmiştir.

Yapılan görüşme neticesinde hükümlünün ruhsal sağlığının iyi olmadığı, agresif tutumlar sergilediği, iletişime kapalı olduğu ve kendine zarar verme ve intihar eğilimi olabileceği gözlemlenmiştir. Bu nedenle hükümlünün hastane ortamında gözetim altında tutulması için psikiyatri kliniğine sevk edilmesi kanaatine varılmıştır..."

19. 24/2/2015 tarihli bir başka Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Servisi görüşme raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"... 19/02/2015 tarihinde hükümlü ile yapılan görüşmede...

24/02/2015 tarihinde yapılan görüşmesinde ise yaşamayı sevdiğini, kendisine zorla tedavi yöntemi uygulanamayacağını, tek sıkıntısının özgürlüğünün kısıtlı olması olduğunu, haksız yere cezaevinde olduğunu düşündükçe kendini kötü hissettiğini, ölmeyi düşünmediğini ve 19/0212015 tarihinde yapılan görüşmede de intihar edeceğini söylemediğini, hastaneye bir daha gitmek istemediğini, deli olmadığını bu yüzden Psikologla ya da Psikiyatri doktoruyla görüşmesine gerek olmadığını belirtmiştir.

Hükümlüye Psikologla ya da Psikiyatri doktoruyla görüşmenin 'delilik' göstergesi olmadığı, her bireyin belli dönemlerde yardıma ihtiyacı olabileceği, görüşmede sağlıklı düşünemediği için Psikiyari kliniğinden yardım almasının uygun olabileceği düşünüldüğü söylenerek tedavisinin aksatmaması konusunda ikna edilmeye çalışılmıştır.

Yapılan görüşmeler neticesinde, hükümlünün değişken duygudurum yoğunluğu yaşadığı, davranışsal tepkilerinin olduğu gözlemlenmiştir..."

20. 26/2/2015 tarihli bir başka Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Servisi görüşme raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"... [H.D.] için Bakırköy Prof. Dr. [M.O.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından istenilen Psikometrik inceleme kapsamında bireysel görüşme yapılarak Ruhsal Belirtiler Tarama Testi ... uygulanmıştır, ...

Çeşitli bedensel işlevlere yönelik zorlanmayı gösteren Somatizasyon boyutunda, Normal

Tekrar eden düşünceler ve suçlamayla karakterize edilen Obsesif-Kompulsive boyutunda, Araz düzeyi çok yüksek

Bireyin kişilerarası ilişkilerinde kendisini küçük görmesi belirtilerini gösteren skalardan, Araz düzeyi yüksek

Genel karamsarlık, intihar düşünceleri, ümitsizlik gösteren Depresyon boyutunda, Araz düzeyi yüksek

Klinik kaygının içerdiği belirti ve davranışları gösteren Kaygı boyutunda, Araz düzeyi yüksek

Öfke ve düşmanlık boyutunda, Araz düzeyi yüksek

Belirli bir duruma karşı ısrarlı korku tepkisi Fobik Anksiyete boyutunda, Normal

Sanrılar, büyüklük ve merkeziyetçi düşünceler gösteren Paronoid düşünce boyutunda Normal

Bireydeki içe kapanma, kendini yalnızlığa bırakma gibi duygulanım gösteren skalardan, Normal

Suçluluk duyguları, yeme, içme, uyku gibi genel zorlanma belirtilerini gösteren ek skalardan, araz düzeyi yüksek

Genel Belirti sonucu ise, Araz düzeyi yüksek olarak değerlendirilmiştir..."

21. Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından 20/2/2015 tarihli yazı ile Ceza İnfaz Kurumunun çeşitli birimlerine önlem alınması amacıyla yazılan yazı şöyledir:

"Kurumumuz hükümlülerinden [H.D.] ile ilgili olarak 19/02/2015 tarihli Kurumumuz Psiko-Sosyal Servis Görüşme Raporu ile hükümlünün ruhsal sağlığının iyi olmadığı, kendine zarar verme ve intihar eğilimi olabileceğinin gözlemlendiği bildirildiğinden,

Adı geçenin odasında kısmi arama yapılarak intihara yarayacak maddelerin alınması Sorumlu İnfaz Koruma Başmemurluğundan,

Adı geçene psiko-sosyal destek ve programların uygulanması Psiko-Sosyal Servis Biriminden,

Adı geçenin tüm Vardiya İnfaz Koruma Başmemurları ve blok memurları tarafından devamlı kontrol edilmesi Vardiya İnfaz Koruma Başmemurluğundan,

Adı geçenin Psikiyatri Polikliniğine acil sevk edilmesi Revir Biriminden,

Yukarıda bahsi geçen konulara, ilgili tüm birimlerin gerekli hassasiyeti göstermesi ..."

22. Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu tarafından tutulan 19/2/2015 tarihli tutanağın ilgili kısmı şöyledir:

"... 19/02/2015 Tarihinde [H.D.] muayene edilmek üzere Kurum Revirine çağrılmıştır. Şahsın muayeneye gelmek istememesi üzerine... barındırılmakta olduğu C Blok 19 nolu odaya Aile Hekimi ... ile birlikte gidilmiştir. Aile Hekimi tarafindan, kendini nasıl hissettiği sorulduğunda cevaben... durumunun gayet iyi olduğunu beyan etmiştir. Aile Hekiminin daha önceden Psikiyatri sevki olduğu ve bu sevkine neden gitmediği hususunda sorduğu soruya istinaden 'Ben gayet iyiyim, Psikiyatrik bir rahatsızlığım yok. On tane psikoloğu cebimden çıkarırım' demiştir. Aile Hekimi tarafından, geçmiş yıllarda psikiyatrik ilaçlar kullandığını ve bu ilaçların yeniden düzenlenerek kullanması gerekebileceği hususunda bilgilendirilmede bulunulmuş olup, kendisini yeniden Psikiyatri polikliniğine sevk ettiğini ancak ... [H.D.] 'Ben psikiyatri doktoruna gitmem. benim herhangi bir sıkıntım yok. buraya kadar geldiğiniz için ilginize ve alakanıza teşekkür ederim' demiş ve Aile Hekiminin yeniden konuşmasını beklemeden üst kata çıkmıştır..."

23. Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu tarafından tutulan 19/2/2015 tarihli bir başka tutanağın ilgili kısmı şöyledir:

"... Psiko-Sosyal Servisin 19/02/2015 tarihinde yaptığı görüşmede de hükümlünün intihar edeceğini belirtmesi ve ilgili servisin ... Psiko-Sosyal Servis Görüşme Raporunda... 'Hükümlünün ruhsal sağlığının iyi olmadığı, agresif tutumlar sergilediği, iletişime kapalı olduğu ve kendine zarar verme ve intihar eğilimi olabileceğinin gözlemlendiği ve hastane ortamında gözetim altında tutulması için psikiyatri kliniğine sevk edilmesinin uygunluğu' kanaatine varıldığından, durum derhal Kurum Doktoruna bildirilmiş ve doktorun hükümlünün odasında yaptığı görüşme neticesinde muayene olmayı kabul etmeyeceğini söylemesi üzerine ... Acil Servis çağırılmıştır. Hükümlü odasından sedye ile alınarak Mahkum Kabul Birimine indirilmiş ve 1l2 Acil Servisin gerçekleştirdiği muayenede hükümlünün 'iyi olduğunu, buraya ne için getirildiğini bilmediğini ve tedaviyi reddettiğini' beyan etmesi üzerine doktor 'biz senin sağlığın için buradayız, ilaçlarını kullanmaya devam et, ben seni zorla zaten hastaneye sevk etmem' diyerek hükümlünün durumunun iyi olduğunu, odasına dönmesinde bir sakınca olmadığını beyan etmesi üzerine hükümlü tekerlekli sandalye ile odasına geri getirilmiştir..."

24. Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu tarafından tutulan 20/2/2015 tarihli tutanağın ilgili kısmı şöyledir:

"...19/02/2015 tarihinde 112 Acil Servis çağrılarak hükümlü muayene ettirilmek istenmiş ancak hükümlü tedaviyi reddettiğinden odasına gönderilmiştir. Kurum tabibi tarafından 19/2/2015 tarihinde hükümlünün Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Servisine sevk edilmesi akabinde 20/02/2015 tarihinde Cezaevi Savcısı ... ile yapılan görüşmede hükümlünün... gerekirse sevkinin zor kullanma yetkileri çerçevesinde gerçekleştirilmesi talimatı alındıktan sonra 20/02/2015 tarihinde saat 14:00'da Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Servisine götürülmek üzere hükümlünün odasına gidildiğinde, hükümlü hastaneye gitmeyeceğini, böyle bir tedaviyi kabul etmediğini beyan ederek hastaneye gitmek istememiş ve odanın üst katında yatakhane kısmında bulunan yatağının altına girip, yatağın demirine tutunarak direnmiştir. Durum Kurum Müdürüne bildirilmiş ve kendisinin talimatıyla hükümlü yatağın altından çıkarılarak kendisine ve görevli memurlara zarar vermesini engellemek için kollarından ve bacaklarından sabitlenerek odanın dışında bulunan tekerlekli sandalyeye alınıp görevli jandarmaya teslim edilmek üzere Kurum Mahkum Kabul Birimine götürülmüştür. ..."

25. Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu tarafından yapılan arama sonucu tutulan 20/2/2015 tarihli bir diğer tutanağın ilgili kısmı şöyledir:

"... hükümlü [H.D.nin] ... intihar edeceğini beyan etmesi üzerine hükümlünün odasına kısmi arama maksadıyla girilerek odasında kendisine zarar verme ve intihar etme teşebbüsünde kullanılabileceği düşünülen aşağıda yazılı ... eşyalar muhafaza altına alınmak üzere tarafımıza alınarak ... odadan çıkılmıştır.

1 Adet Su Isıtıcısı Ketılın Rezistans Kablosu, 2 Adet Battaniye, 1 Adet El Havlusu, 4 Adet Gömlek, 2 Adet Tişört, 4 Adet Pantolon, 2 Adet Hırka, 1 Adet Mont, 2 Adet Kazak, 1 Adet Eşofman Altı, 1 Adet Ayakkabı, 6 Adet Kitap, 1 Adet TV - Kumandası ve Anten Kablosu, 1 Adet Radyo, Bir miktar ilaç, ..., Bir Miktar deterjan, Cam Bardak, Kemer, Traş Bıçağı..."

26.H.D.nin Ceza İnfaz Kurumu dosyasının UYAP üzerinden yapılan incelenmesi neticesinde Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumunda iken çeşitli tarihlerde Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine (Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniği) ve Bakırköy Prof. Dr. M.O. Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine (Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniği) sevk edildiği tespit edilmiş olup sevk tarihleri ve neticesindeki işlemler aşağıdaki gibidir:

i. H.D. 22/10/2009, 3/11/2011, 10/2/2012 ve 5/2/2015 tarihlerinde Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş olup sonraki sürece dair bir bilgi/belgeye rastlanmamıştır.

ii. H.D. 19/2/2015 tarihinde Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş olup burada 20/2/2015 tarihinde yapılan muayenesinde hakkında "Suisidal düşüncesi olduğunu söylüyor. Kapalı mahkum koğuşu olmadığından kapalı mahkum koğuşu olan Bakırköy Ruh Hastalıkları Hastanesine acilen sevki uygundur." notu düşülmüştür.

iii. H.D. 20/2/2015 tarihinde Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde muayene edilmiştir. Muayene notu "...kişi aktif intihar düşüncesi olmadığını belirtmiştir. Kişide atipik duygu durum bozukluğu ön tanısı düşünülmüştür. Bu nedenle ileri tetkik ve tedavi amacıyla hastaneye yatışı uygun görülmüşse de hastanemiz tutuklu servisinde ve Erenköy Ruh Sinir'de tutuklu yeri olmadığı için yatışı yapılamamıştır. Hastanın tedavisi yapılmış ve reçetesi düzenlenmiştir. Hastanın en kısa zamanda (23/2/2015 Pazartesi adli poliklinik mesai saatlerinde) kontrole getirilmesi gerekmektedir..." şeklindedir.

iv. H.D. 23/2/2015 tarihinde Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş olup H.D.nin yirmi gün sonra Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğince kontrolü uygun görülmüştür.

v. H.D. 13/3/2015 tarihlerinde Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş olup sonraki sürece dair bir bilgi/belgeye rastlanmamıştır.

27. Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumunun "durumlarına göre ceza infaz kurumuna ayırma kararları" ile gerekçeleri şöyledir:

i. 20/6/2011 tarihli karar ile "...Adı geçenin 14/10/2009 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 07/10/2009 gün... yazısına istinaden... Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan nakil olarak geldiği, geldiği tarihte B blok 41 nolu odaya ilk yerleştirilmesinin yapıldığı, daha sonra üçlü odalarda kalmak istememesi nedeniyle 20/10/2009 tarihinde tekli odaya yerleştirildiği, tekli odada kaldığı süre içerisinde yazdığı dilekçelerinde tekli odalarda tecritte olduğunu ve siyasi olarak tanımladığı tutuklularla kalmak istediğini belirttiği, bunun üzerine 06/11/2009 tarihinde tekli odalardan alınarak aynı davadan yargılandığı tutuklularla birlikte kalabileceği şekilde üçlü odalardan C blok 92 nolu odaya yerleştirildiği, isteği yönünde üçlü odaya verilmesinin ardından yazdığı dilekçelerinde kaldığı tutuklularla arasında fikir ayrılığı olması nedeni ile bağımsız olarak tekli odada kalmak istediğini belirttiği ve odasının... tarihinde değiştirilerek kendini bağımsız olarak tanımlayan tutuklulardan biri ile aynı havalandırma bahçesini paylaşabi1eceği B blok 19 nolu odaya yerleştirildiği, ... aynı havalandırmayı paylaştığı arkadaşı ile tartıştığı ayrıca 03/06/2011 tarihinde... sabah sayımı için odaya giren görevli personele hakaret ve küfürler ederek fiziki saldırıda bulunduğu, oda demirbaşlarına zarar verdiği, odasında bulunan çakmakla odasını ateşe verdiği, ateşe müdahale etmek isteyen personele saldırdığı, kalkan kullanılarak etkisiz hale getirildiği, kırdığı camlardan dolayı kesilen yerlerinin tedavisi için kollarından ve bacaklarından tutularak Kurum Revirine götürüldüğü, gerekli tedavisi yapılarak tedbir amacıyla ve sakinleşmesi için B Blok Tek 31 numaralı müşahade odasına alındığı, akabinde Kurum Doktoru geldikten sonra tekrar Kurum Revirine çıkartılarak muayenesinin yapıldığı, yapılan muayenesi sonucunda 'basit tıbbi müdahale ile iyileşir' rapor tanzim edildiği, eyleme istinaden hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı, aynı gün odası değiştirilerek C Blok tek 47 nolu odaya yerleştirmesinin yapıldığı,

Ayrıca Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı'na hitaben yazmış olduğu 03/06/2011 tarihli dilekçesinde ... süresiz açlık grevine başladığını beyan ettiği, bu eyleminden dolayı hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı, bu agresif tavır ve davranışları nedeni ile daha öncede disiplin cezaları aldığı, bu gün itibari ile iyi halli olmadığı tespit edilmiştir.

Psiko-Sosyal Servis Raporunda; adı geçen ve aynı odayı paylaştığı arkadaşları ile yapılan görüşmelerde, ayrıca blok görevlilerinden alınan bilgilerde, tutuklunun agresif tavırlar içinde olduğu her şeyi bahane ederek küfürlü konuştuğu, günlük işleyişte karşılaştığı durumları kendisine yapılan özel insanlık dışı muameleler olarak algıladığı, aldığı disiplin cezalarını kabul etmediği, kurumun ona bunu kasıtlı ve keyfi olarak uygulandığını, telefon vb. sebeplerden dolayı, odasından çıkartıldığı durumlarda uygunsuz kıyafetlerle çıkmak istediği, uyarıldığında ise bunun sadece kendisine yapılan bir uygulama olduğunu söylediği, sürekli tutarsız davranışlar sergilediği, (bağımsız olarak tanımlanan odalara verildiğinde örgütlüyüm dediği, daha sonra örgütle kalmak istiyorum dediği, bunun ardından tekrar karar değiştirmesi tipik davranışlarına örnek olarak verilebilir.) Psiko-sosyal yardım servisinde görevli Psikolog ve Sosyal çalışmacı tarafından görüşmelere çağrıldığı ancak, görüşme yapmayı reddettiği, 'ben sizinle görüşmem siz bütün kurum olarak problemli insanlarsınız' dediği, sonuç olarak tutuklunun kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde kurallara uymak konusunda sorunları olduğu, diğer tutuklu/hükümlüler ve personel ile iletişim sorunu yaşadığı düşünülmektedir.

Bu itibarla;

Hüküm özlünün, psikolojik destek ve iyileştirme faaliyetlerine katılması için yapılan tüm girişimlere olumsuz tepki vermesi, agresif davranması, gerek personelin gerekse diğer tutuklu ve hükümlülerin huzur ve güvenliği açısından, disiplin ve güvenlik nedeniyle cezasının infazına konumuna uygun başka bir ceza infaz kurumunda devam olunmasına oy birliği ile karar verilmiştir. ..." gerekçesiyle başka cezaevine sevkedilmesi uygun görülmüştür.

ii. 20/2/2015 ve 3/3/2015 tarihli kararlar ile H.D.nin Psikiyatri Poliklinklerine19/2/2015 tarihinden başlayan sevk süreçlerine (bkz. § 26) yer verilerek "Hükümlünün kurumumuz psiko-sosyal servis görevlilerince, psikolojik destek ve iyileştirme faaliyetlerine katılması için yapılan tüm girişimlere olumsuz tepki vermesi, son zamanlarda agresif davranması, öncelikle kendisinin olmak üzere gerek personelin gerekse diğer tutuklu ve hükümlülerin huzur ve güvenliği açısından ve ileride yaşanması muhtemel herhangi bir üzücü olaya sebebiyet vermemek adına, hükümlünün uzunca bir zamandır ceza infaz kurumumuzda bulunduğu ve salıverilmesine de uzunca bir süre bulunduğu da dikkate alınarak hükümlünün güvenlik nedeniyle cezasının infazına konumuna uygun başka bir ceza infaz kurumunda devam olunmasına..." gerekçesiyle başka ceza infaz kurumuna sevk edilmesi uygun görülmüştür.

28. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün Adana Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) ilettiği 6/3/2015 tarihli nakil emri ile H.D.nin güvenlik nedeniyle Adana Ceza İnfaz Kurumuna sevki uygun görülmüş ve psikolojik durumuna binaen teslim alacak ceza infaz kurumunda bazı önlemlerin alınması gerektiği bildirilmiştir. Yazının ilgili kısmı şöyledir:

"... 'terör örgütüne üye olma' suçundan hükümlü olarak bulunan [H.D.nin] ... güvenlik nedeniyle Adana F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakli uygun görülmüştür.

Hükümlünün vasfı nazara alınarak gerekli sıkı güvenlik önlemleri altında sevkinin sağlanmasını Tekirdağ,

Adı geçenin teslim alınmasını ve konumuna uygun bölümde cezasının infazına devam olunmasını, ayrıca intihar riskine karşı kaldığı bölümdeki güvenlik önlemlerinin artırılması, sürekli gözetim altında bulundurulması, psikolojik durumunun (aile ilişkileri, haberleşmesi, kurumda bulunan diğer hükümlü ve tutuklular ve kurum personeli ile ilişkilerinin) takip edilmesi, sorunları ile yakından ilgilenilmesi ve çözülmesi için çaba gösterilmesi, bireysel terapiye tabi tutulması, gereken psikolojik ve tıbbi desteğin her zaman kesintisiz sağlanması, konuyla ilgili olarak kurum idarecileri ve tüm personelin de bilgilendirilmesi hususunda gereğini Adana Cumhuriyet Başsavcılıklarından rica ederim."

3. H.D.nin Adana Ceza İnfaz Kurumunda Bulunduğu Süreç

29. Güvenlik gerekçesiyle 18/3/2015 tarihinde Adana Ceza İnfaz Kurumuna nakil gelen H.D. hakkında düzenlenen Psikososyal Servisi raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"...

Psiko-Sosyal Servis ile Yapılan Toplam Görüşme Sayısı: 6 bireysel görüşme, 1 aile görüşmesi kurum, 2 aile görüşmesi telefon.

Psiko-Sosyal Servis ile Yapılan En Son Görüşme Tarihi: 27.11.2015

İntihar veya İntihar Girişimi Tarihi (İntihar veya girişim olduğu bildirilerek):

Mahkum 04/02/2016 Perşembe günü 12.50 sularında odanın çağrı butonuna basılarak ve kapıya panikle vurulması üzerine ikm acilen oda kapısına gidilmiş olup odasında kalan arkadaşının kendini astığını söylemesi üzerine odaya girilmiş, havalandırma bahçesinde kendisini çamaşır ipi ile astığı görülmüştür. Hemen sağlık memurlarına ve Kurum Nöbetçi Müdürüne haber verilmiştir. 112 ACİL servis ekibi gelmiş ve mahkumun öldüğünü EX olduğunu beyan etmişlerdir.

Daha Önce İntihar Girişimi Olup Olmadığı Varsa Yapılan Müdahaleler:

Mahkum daha önce kurumumuzda intihar girişiminde bulunmamıştır.

Psiko-Sosyal Servisin Mahkum Hakkındaki Genel Değerlendirmesi (Danışanın bilinen ruhsal bir sorunu olup olmadığı-yapılan müdahaleler-katıldığı grup çalışmaları):

Mahkumla kuruma ilk geldiği gün görüşülerek hükümlü tutuklu tanıma formu doldurulmuştur. Daha sonra oda değişikliği hakkında görüşme yapılmıştır. Kurum müdürünün bilgi vermesi üzerine görüşmeye çağrılmıştır fakat görüşmeye gelmek istemediğini İKM ye iletmiştir.

Hükümlü ailesiyle de iletişimi bırakmıştır. Ailesi savcılık aracılığıyla özel izinle kuruma gelerek görüşmek istemiş fakat mahkum ailesiyle görüşmek istemediğini söylemiştir. Kurum müdürünün bilgisi dahilinde ailesiyle kurumda görüşme yapılmıştır. Mahkumun bu durumları göz önüne alınarak takip amaçlı görüşmeye çağrılmıştır, fakat görüşmek istemediğini yinelemiştir. Yaşadığı sıkıntının ne olduğunun anlaşılabilmesi için odasına gidilmiştir, yine görüşmek istemediğini söylemiş olup bu sorularını devlete sor, konuşmaya devam edersen şikayetçi olacağım' demiştir. Bu nedenle görüşme sonlandırılmıştır. ...

Tutum ve davranışları örgütsel nitelikte olup başkalarının haklarına saldırı ya da yaşının gerektirdiği önemli toplumsal değerler ve kuralları bozma, yasal yükümlülükleri yerine getirmeme vb. gibi davranışlar gözlemlenmiştir.

Mahkumla yapılan ilk görüşme ve sonrasındaki görüşmelerde, mahkumun olumsuz örgütsel davranışları ve psikiyatrik durumu göz önüne alınarak; Kurum Müdürü, 2. Müdürler, Revir birimi ve kurum doktoruna bilgi verilmiş olup hastaneye yatmasının gerekliliği bildirilmiş multidisplinel bir yaklaşım sergilenmiştir.

Yapılan Psikiyarik Yönlendirmesi Var mı? (Sağlık biriminden aldığı teşhis ve varsa ilaçları):

Kurum revir görevlilerimizden alınan bilgilere göre: Kuruma ilk geldiğinde kurum doktoru hastaneye, psikiyatri birimine, sevk etmiş fakat hükümlü kendi isteğiyle gitmek istemediğini söylemiştir. Kurum doktoru tarafından 10/11/2015 tarihinde sevk edilmiş, Adana Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatışı yapılmıştır, burada 14 gün tedavi olmuştur. Davranış ve Uyum bozukluğu tanısı konmuştur. Verilen ilaçları düzenli kullanmamış olup ilaç bitim tarihinde tekrar hastaneye 17/12/2015 tarihinde kurum doktoru hastaneye sevk etmiş, mahkum dilekçe vererek gitmek istemediğini beyan etmiştir.

Mahkumun En Son Kaldığı Koğuş (Tek kişilik ise nedeni ve varsa alınan kararın örneği):

Mahkum A 1 nolu odada 3 kişiyle kalmıştır. Mahkum kurumumuzda kaldığı süre boyunca tekli odada barındırılmamıştır."

30. Müteveffanın sağlık durumuna dair Adana Ceza İnfaz Kurumu tarafından 22/2/2017 tarihinde düzenlenen raporun ilgili kısmı şöyledir:

"... 04.02.2016 tarihinde ölüm nedeniyle kurumumuz kayıtlarından düşürülen [H.D.nin] sağlık dosyası incelenmiş olup;

Adı geçenin kurumumuzdaki ilk muayenesinin 20.03.2015 tarihinde kurum aile hekimi Dr. [İ.P.] tarafından yapıldığı, yapılan muayene sonucunda Psikiyatri polikliniğine sevk edildiği, 26.03.2015 tarihinde Adana Dr. [E.T.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gönderilmek istenilmiş olup hükümlünün kendi isteğiyle dilekçe vermek suretiyle hastaneye gitmek istemediği, 09.11.2015 tarihinde Adana Dr. [E.T.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine acil olarak sevkinin sağlandığı, Uzm. Dr. [N.A.] tarafından yapılan muayenesi sonucunda; 'Davranış bozukluğu, muayene için araçtan inmedi, araçta muayene edildi, enjeksiyonu bile kabul etmedi, psikometrik inceleme açısından Salı-Perşembe günlerinde tutuklu polikliniğinde değerlendirilmesi' şeklinde not düşüldüğü, 'Misol 50 mg * 1 tablet, Rixper 1 Mg. * 1 tablet, Tranko-Buskas 2* 1 draje' isimli ilaçların reçete edildiği,

10.11.2015 tarihinde hükümlü tekrar Adana Dr. [E.T.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gönderildiği ve yapılan muayenesi neticesinde Adana Ruh Sağlığı Hastanesinin 10.11.2015 tarih ... sağlık kurulu raporuyla hastaneye yatışının uygun görüldüğü,

Adı geçen hükümlünün 10.11.2015 tarihi ile 24.11.2015 tarihleri arasında Adana Dr. [E.T.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatarak tedavi gördüğü, 24.11.2015 tarihinde hasta epikriz formu düzenlenerek herhangi bir öneri veya reçete düzenlenmeden sonuc 'salah' olarak taburcu edildiği,

17.12.2015 tarihinde hükümlünün genel durumu göz önüne alınarak tekrar Adana Dr. [E.T.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevk edilmesine rağmen hükümlünün yine hastaneye kendi isteğiyle gitmek istemediği ve bu nedenle dilekçe verdiği, bu konunun görevli personeller tarafından tutanak altına alındığı,

Adı geçen hükümlünün kurumumuzda barındırıldığı dönemde yazılı veya sözlü olarak ceza tehiri işlemi yada psikolojik rahatsızlığına dair muayene olma talebinin bulunmadığı, psikiyatri görüşü için hastane sevki yapılmasına rağmen kendi isteğiyle gitmediği sağlık dosyası tetkikinde anlaşılmıştır. ..."

31. H.D.nin Adana Ceza İnfaz Kurumunda iken çeşitli tarihlerde, Adana Dr. [E.T.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine (Adana Ruh Sağlığı Hastanesi) sevk edildiği UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde tespit edilmiş olup sevk tarihleri ve hakkındaki işlemler aşağıdaki gibidir:

i. H.D. Kuruma gelmesinden iki gün sonra 20/3/2015 tarihinde yapılan ilk muayenesi sonrasında Kurum doktoru tarafından aynı tarihte "depresyon" tanısıyla Adana Ruh Sağlığı Hastanesine sevk edilmiştir. H.D., Adana Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne 23/3/2015 ve 26/3/2015 tarihli dilekçelerle psikolojik bir rahatsızlığı bulunmadığından Kurum doktoru tarafından psikiyatri servisine sevk edilmeyi, psikiyatrik tedavi almayı reddettiğini bildirmiştir.

ii. H.D. 9/11/2015 tarihinde Adana Ruh Sağlığı Hastanesine acil olarak sevk edilmiş, uzman doktor tarafından yapılan muayenesi sonucunda “Davranış bozukluğu, muayene için araçtan inmedi, araçta muayene edildi, enjeksiyonu bile kabul etmedi, psikometrik inceleme açısından salı-perşembe günlerinde tutuklu polikliniğinde değerlendirilmesi.” şeklinde not düşülerek kendisine ilaç reçete edilmiştir.

iii. H.D. 10/11/2015 tarihinde Adana Ruh Sağlığı Hastanesine sevk edilmiş ve muayene sonucu aynı tarihli sağlık kurulu raporuyla hastaneye yatışı uygun görülmüştür. 10/11/2015 ile 24/11/2015 tarihleri arasında yatarak tedavi gören H.D. hakkında hastaneden çıkışı sonrası düzenlenen epikriz formunda yakınma olarak "kimseyle konuşmama, suisid düşünceleri, şüphecilik" yazdığı görülmüştür. Epikriz formunda kontrol önerisiyle sonuç "salah" olarak belirtilmiştir.

iv. H.D.nin 9/12/2015 tarihinde Adana Ruh Sağlığı Hastanesine sevk edilmesi sonrasında Adana Ceza İnfaz Kurumu tarafından tutulan 17/12/2015 tarihli tutanakta, şahsın Adana Ruh Sağlığı Hastanesine kendi isteğiyle gitmeyeceğini sözlü olarak bildirdiği, bu konuda dilekçe vermediği kayıt altına alınmıştır.

32. Psikolog görüşme çizelgesinden 1/9/2015 tarihinde takip amaçlı görüşme yapıldığı, 1/10/2015, 6/11/2015 ve 27/11/2015 tarihlerindeki görüşmelere çıkmadığı anlaşılmıştır.

B. Olaya İlişkin Ceza Soruşturması Süreci

33. Adana Ceza İnfaz Kurumunda 4/2/2016 tarihinde gerçekleşen ölüm olayının Adana Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından haber verilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı aynı gün ve resen olayla ilgili soruşturma başlatmıştır. Adana İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Birimi, Cumhuriyet savcısı huzurunda olay yeri incelemesi yapmıştır.

34. Cumhuriyet Başsavcılığı 4/2/2016 tarihinde ölü muayenesi ve olay yeri incelemesi yapmış, Adana Adli Tıp Kurumu (ATK) otopsi yapılmasını gerekli görmüştür. Olay Yeri İncelemesi Tutanağı'nın ilgili kısmı ile müteveffanın bu sırada dinlenen koğuş arkadaşı A.K.nın beyanı şöyledir:

"... Olay yerinin Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu A Blok 1. koridor 1. Oda olduğu,

Odanın dışındaki havalandırma bahçesinde yatakhane kısmından sarkıtılan kırmızı naylon iple bir şahsın kendisini asmış olduğu, cesedin üzerinde mavi beyaz gri renkli kısa kollu tişört olduğu, siyah pantolon ve siyah beyaz spar ayakkabısı olduğu, ... her iki ayağının da yere tam olarak temas ettiği görüldü. Cesedin ve olay yerinin bu haliyle kamera görüntüsü ve fotoğraflandırılması yaptırıldı. Olay yeri inceleme birimine olay yerinin detaylı kamera kaydına alınması ve fotoğraflandırmanın yapılarak CD ortamında dosyaya sunulması talimatı verildi.

...

OLAY TANIĞI: [A.K.], ... Bugün kendisini asmak suretiyle vefat eden [H.D.] ve [O.C.] ile birlikte A blok 1. koridor 1 nolu odada hükmümü infaz ediyorum. Ben vefat eden [H.D.yi] önceden de tanıyorum ancak bir gün önce bu koğuşa geldim. Bugün aynı, koğuşta kaldığımız [O.C.] duruşması olduğu için sabah sayımdan sora mahkemeye götürüldü. Ben [H.] ile birlikte koğuştaydım, ikimiz birlikte üst kattaki yatakhaneye çıktık, kendisi bir naylon iple uğraşıyordu, kendisine ipi niye bağladığını sorduğumda bana çamaşır ipi eskimiş yenisini takacağım dedi. Ben de kendisine inandım ve uykum olduğu için yattım. Saat 12:00 sıralarında yemek vakti kalktığımda aşağı kata indim. kendisinin bahçe penceresinin önünde ayakta durduğunu gördüm, ben ayakta durup düşündüğünü zannettim, bahçeye çıkıp kendisine baktığımda kendisini iple asmış olduğunu gördüm, hareket etmiyordu, durumu hemen mazgala vurarak görevli memurlara bildirdim. Sessiz ve zararsız birisiydi, idareyle bir sorunu yoktu. Ancak ailesi görüşüne geldiği zaman kendisi görüşe çıkmıyordu. Ayrıca bildiğim kadarıyla cezaevindeki hiçbir sosyal faaliyete katılmıyordu. Bunalıma girmiş olabileceğini düşünüyorum,... dedi. "

35. Adana ATK'nın 8/4/2016 tarihli otopsi raporunda şahsın kanında ve vücut sıvılarında gerekli incelemelerin yapılarak yabancı maddeye rastlanmadığı, kişinin ölümünün ası sonucu meydana geldiği tespitine yer verilmiştir. Ayrıca müteveffanın tırnak içlerinden alınan numunelerin moleküler genetik incelemesi de yapılmıştır.

36. Başvurucu vekilinin olay anına dair güvenlik kamera kayıtlarının bir örneğinin verilmesine dair talebi 24/2/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından uygun bulunmuştur.

37. Cumhuriyet Başsavcılığı 28/6/2016 tarihinde "intihar" olayıyla ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

" ...[H.D.nin] Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunduğu ve A Blok 1. Koridor 1. Odada kaldığı, olay günü bunalıma girerek çamaşır ipini koğuş pencere demirine bağlayıp, boynuna geçirmek suretiyle intihar ettiği, alınan Adana Adli Tıp Grup Başkanlığı Otopsi raporuna göre ölümün asıya bağlı, mekanik asfiksi sonucu meydana geldiği, maktülün intiharında başkaca bir kimsenin teşvik veya yardımının olmadığı, ortada suç ve suçlunun bulunmadığı anlaşılmış olmakla..."

38. Başvurucu vekili tarafından 28/7/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiştir. İtirazda başvurucu; H.D.nin intihara meyilli olduğunun Ceza İnfaz Kurumu idaresince bilindiğini ve bu konuda kendisinin de Ceza İnfaz Kurumu idaresini bu yönde uyarmasına rağmen kardeşine çamaşır ipi verildiğini, kardeşinin Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde tedavi görmesi için başvurduğu hâlde Ceza İnfaz Kurumu idaresince bu yönde adım atılmadığını, kameralar trafından intihar görüntülenmesine rağmen bunu engellemek için çaba gösterilmediğini ve kardeşinin intiharında sorumluluğu bulunan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin araştırılıp cezalandırılmadığını iddia etmiştir.

39. İtiraz, Adana 6. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hakimliği) tarafından 16/8/2016 tarihinde reddedilmiştir.

40. Ret kararı başvurucuya 25/8/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 26/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Olaya İlişkin Olarak Yürütülen Disiplin Soruşturması Süreci

41. İntihar olayı hakkında yürütülen disiplin soruşturması sonucunda Cumhuriyet Başsavcılığınca disiplin amirliği olarak verilen 6/4/2016 tarihli karar ile sekiz ceza infaz kurumu görevlisi hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ve infaz koruma memurlarının beyanlarından önem arz edenlerin ilgili kısmı şöyledir:

"...

e) Kurum İnfaz ve Koruma Memuru [S.K.]; 16/02/2016 tarihli yazılı savunmasında; olay günü A blokta vardiya blok görevlisi olarak bulunduğunu; saat 12:50 sularında A blokta bulunan odaların yemeklerini dağıtırken A- 1 nolu oda tarafından bağırma ve kapıya vurma seslerini duyunca, yemek dağıtım işini bırakarak acilen A- 1 nolu odanın bulunduğu koridora ani müdahale görevlisi [H.K.] ve vardiya blok görevlisi [H.D.] ile gittiğini; A-1 nolu odada bulunan hükümlü [A.K.nin] odasında bulunan [H.D.nin] intihar ettiğini kendilerine mazgaldan söylediğini, durumu öğrendikten sonra hemen yanında bulunan infaz ve koruma memuru arkadaşı ile kapıyı açarak içeri girdiklerini, hükümlünün havalandırma bahçesinde kendisini iple asmış halde gördüğünü, nabzını kontrol ettiklerini, hükümlüde herhangi bir hareket olmayınca kendisine dokunmadıklarını bu esnada olayı duyan nöbetçi müdür, müdahale ekibi ve sağlık memurunun odaya girdiklerini ve hükümlüyü kontrol ettiklerini, kendilerinin de odada bulunan diğer hükümlüyü revire götürdüklerini;...

...

g) Kurum İnfaz ve Koruma Memuru [H.M.]; 09/02/2016 tarihli yazılı savunmasında; kurumda kontrol merkezinde görevli bulunduğunu, olay günüde kontrol merkezde görevli infaz koruma memuru [M.Y.] ile görevli bulunduklarını, kontrol merkezde bulunan kameraların hareket duyarlı olarak çalıştıklarını, hareket algıladığı takdirde görüntünün bilgisayar monitörü büyüklüğündeki ekranlara düştüğünü, cezaevi havalandırma alanlarını izleyen kameraların önünde koruyucu tellerin bulunduğunu, bu nedenle havalandırma alanlarını izleyen kameraların görüntülerinin net olmadığını; kurumda 12:50 sularında A bloku izleyen kamera görüntülerinde infaz ve koruma memurlarının toplu bir şekilde hareketlendiğini farkettiklerini, blok telefonunu aradıklarında intihar vakası olduğu bilgisine ulaştıklarını bunun üzerine 16 görüntünün bulunduğu mönitörden havalandırma bahçesine büyük ekrandan baktıklarında, odanın havalandırma penceresine yaslanmış vaziyette, ayakta duran bir hükümlüyü tespit ettiklerini, olayla ilgili soruşturma için gelen nöbetçi savcının talimatıyla bütün görüntülerin incelendiğini; kamera görüntülerinde A-1 nolu havalandırmayı izleyen kameraya herhangi bir hareketlilik görüntüsü olmadığı, bu nedenle küçük kamera monitörleri altında ayrıca bir görüntünün düşmediği, havalandırmayı izleyen kamera görüntülerinin net olmadığı, hükümlünün saat 10:02 de bahçeye bir anlık çıktığı ve ayakta duvara yaslanmış vaziyette durduğu, hareket etmediğinin görüldüğü; A-1 nolu havalandırmayı izleyen ve önünde tel koruma bulunan kameranın görüntülerindeki hareketliliği algılayamadığı, ana ekrana görüntü düşmediği, kameralar için yeterli hareketliliğin bulunması halinde büyük ekranlara düşen görüntülere göre olaylara müdahale ederek, ilgili birimlere bilgiler verdiklerini, olayda herhangi bir kusurunun veya ihmalinin bulunmadığını beyan etmiştir.

...

İddialar ile ilgili gerekli araştırmalar yapılmış ve tüm bilgi ve belgeler temin edilmiştir. Haklarında disiplin soruşturması yürütülen Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu personellerinin yazılı ifadeleri, olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanağı, ilk vukuat bildirimi, olay tutanağı, kamera görüntülerini gösteren CD incelenmiş, kurum personelinin hükümlü [H.D.nin] intihar eyleminde herhangi bir kusurunun bulunmadığı anlaşılmıştır..."

D. Olaya İlişkin Tam Yargı Davası Süreci

42. UYAP'tan yapılan incelemede, başvurucunun bireysel başvuruda bulunduktan sonra diğer davacılarla birlikte ölüm olayı nedeniyle maddi ve manevi tazminat ödenmesi taleplerinin Bakanlık tarafından reddedilmesi üzerine 20/7/2017 tarihinde Adana 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) her bir başvurucu için ayrı ayrı 150.000 TL olmak üzere toplam 1.320.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemli tam yargı davası açtığı tespit edilmiştir.

43. İdare Mahkemesi 26/9/2018 tarihli ara kararıyla davalı idareden müteveffanın psikolojik rahatsızlığı iddiasına yönelik cezasının infazının gerçekleştiği Adana Ceza İnfaz Kurumuna ya da nakil olarak geldiği ceza infaz kurumlarına ve İnfaz Savcılığına yapılmış bir başvuru olup olmadığının bildirilmesini, şahsın iddia edildiği gibi psikolojik rahatsızlıkları varsa buna ilişkin yeterli tıbbi yardımın kendisine sağlanıp sağlanmadığına ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesini, müteveffanın daha öncesinde de intihar girişiminde bulunup bulunmadığının ilgililer tarafından bilinip bilinmediği, biliniyor ise müteveffanın kendisini öldürmesine engel olmak için ne gibi makul önlemlerin alındığına ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesini, ayrıca Adana Ceza İnfaz Kurumunda olaya ilişkin olarak yürütülen disiplin ve adli soruşturmaların ifadeleri de içerecek şekilde gönderilmesini, Sağlık Bakanlığından ise bünyesinde yer alan sağlık kurumlarında müteveffanın hangi tedavileri gördüğüne ilişkin belgelerin gönderilmesini talep etmiştir.

44. İdare Mahkemesi 24/1/2019 tarihli kararı ile tazminat isteminin reddine oyçokluğuyla karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Bu durumda; müteveffa [H.D.nin] psikometrik incelemelerinin düzenli gerçekleştirildiği, kendi rızasıyla tedaviyi ve tetkikleri reddetmesine rağmen davalı idare tarafından gerekli tedavilerin ve tetkiklerin yapılmaya devam edildiği, Adana F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'na nakil olduğundan bu yana tek kişilik odalarda değil üç kişilik odalarda infazının gerçekleştirildiği, davalı idareye yüklenebilecek herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığının Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan adli ve idari soruşturma ile soruşturma kapsamındaki otopsi raporu ve tanık beyanları ile sabit olması karşısında davacıların tazminat talebinin hukuka uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. ..."

45. Kararın karşıoy gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Uyuşmazlıkta; davacının psikolojik olarak sorunlarının bulunduğu ve buna ilişkin olarak süre gelen rahatsızlığının bulunduğu sabit olup, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun nakil emrinde hükümlünün intihar riskine karşı gerekli önlemlerin alınması, gözetim altında tutulması ve psikolojik durumunun takip edilmesi gerektiğinin belirtildiği halde davacının intihar riskini önlemeye yönelik gerekli tedbirlerin alınmadığı, intihara meyilli olan şahsın kaldığı odada kendisini asmasına yol açabilecek eşyanın bulunmasına ihmal suretiyle sebep olunduğu, hükümlünün kendisini astığı A-1 nolu odanın havalandırma bahçesini gören kameraların görüntülerinin net olmadığı, bu nedenle hareket duyarlılığının az olduğundan davacının eyleminin büyük kameralara yansımayarak fark edilemediği yönündeki iddiaların da araştırılarak hüküm verilmesi gerektiği, idarenin yürüttüğü kamu hizmetinin gereği olarak gözetim ve koruması altında bulunan hükümlünün yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumaya yönelik gerekli önlemleri almayarak, yeterli dikkat ve özeni göstermeyerek hizmeti kusurlu işlettiği sonucuna ulaşıldığından, davanın reddi yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum."

46. Karara karşı yapılan istinaf talebi Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 26/6/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Dosya, Danıştay nezdinde temyiz incelemesindedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

47. 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin 1 numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

...

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

...

48. 5275 sayılı Kanun’un “Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

(1) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır.

...

 (3) Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan ve özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozanlar veya iyileştirme tedbir, araç ve usûllerine ısrarla karşı koyanlar bu kurumlara gönderilirler.

...”

49. 5275 sayılı Kanun’un “Akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlığı olan hükümlülerin cezalarının infazı” kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:

" (1) Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına geri gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde infaz edilir.

 (2) Birinci fıkrada belirtilenlerin cezalarının infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır."

50. 5275 sayılı Kanun’un “Disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması” kenar başlıklı 48. maddesinin (3) numaralı fıkrasının c bendi şöyledir:

"Hücreye koyma cezasına ilişkin disiplin cezalarının infazından önce ve infazı sırasında hükümlü, hekim tarafından muayene edilir. İlgilinin bu cezaya katlanamayacağı anlaşılırsa cezanın infazı sonraya bırakılır veya hekiminin belirleyeceği aralıklarla infaz edilir. Koşullu salıverilme tarihine kadar hükümlünün iyileşemeyeceğinin tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesi sağlık kurulu raporu ile saptanması hâlinde hücreye koyma cezası infaz edilmez; yerine ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası iki katı süreyle uygulanır. Raporlar infaz dosyasına konulur."

51. 5275 sayılı Kanun’un “Zorunlu nedenlerle nakil” kenar başlıklı 56. maddesi şöyledir:

"Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler."

52. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:

"Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."

53. 5275 sayılı Kanun’un “Sağlık denetimi” kenar başlıklı 79. maddesi şöyledir:

"Kurum hekimi, kurumu ayda en az bir kez denetleyerek genel ve özel önlem alınması gereken hastalıklar ile kurumda sağlık koşulları yönünden alınması gereken önerileri içeren bir rapor düzenler ve kurum yönetimine verir."

54. 5275 sayılı Kanun’un “İnfazı engelleyecek hastalık hâli” kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:

"Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir."

55. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Yeme ve içmede kullanılan araç ve gereçler" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

" Koğuş, oda ve eklentilerinde, her hükümlü için kantinden temin edilmek şartıyla bir adet uç kısmı sivri olmayan on santimetre uzunluğunda bıçak, plastik veya yumuşak metalden imal edilmiş çatal, yemek ve çay kaşığı, 0.50 mm. kalınlığında iki adet metal yemek tabağı ve ikişer adet cam su bardağı ile çay bardağı ve tabağı bulundurulabilir."

56. Yönetmelik'in "Temizlik" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Hükümlüler, koğuş, oda veya eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla kişisel ve çevresel temizliklerini temin için tarak, saç fırçası, sabun, kese, diş macunu, diş fırçası, tıraş sabunu, şampuan, parfüm, krem, saç boyası, çakısı bulunmayan tırnak makası, plastik saplı tıraş bıçağı, beş adet plastik elbise askısı, çamaşır mandalı ve gündelik hayatta kullanılan plastik eşyalar ile idarece uygun görülen uzunlukta çamaşır ipi bulundurabilir."

B. Uluslararası Hukuk

1-  Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

57. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

58. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/949/6/1998, § 36).

59. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi,devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/ 2004, § 71).

60. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2.maddesikapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/2011, § 209).

61. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).

62. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahiyetkililerin bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).

63. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşam hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

64. Mahkemenin 16/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

65. Başvurucu; yakınının ceza infaz kurumunda kaldığı süre boyunca yaşadıklarından ruh sağlığının bozulmasına rağmen ceza infaz kurumu yetkililerince gerekli tedavinin sağlanmadığını, infazının ertelenmediğini, intihar edebileceğine dair uyarıda bulunmalarına rağmen ceza infaz kurumu yetkililerince intiharı önleyici tedbirlerin alınmadığını ileri sürerek yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi yönünün ve olayın sorumluları hakkında gerekli araştırma yapılmadan kovuşturmasızlık kararı verildiğini belirterek yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul yönünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca yakınının ruhsal durumuna rağmen cezasının infazının ertelenmemesi ve tedavisinin sağlanmayarak sorumsuzca davranılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, Sulh Ceza Hâkimliği tarafından duruşmasız olarak itiraz hakkında karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ve Sulh Ceza Hâkimliğinin kararının kesin olması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

66. Bakanlık; başvurunun kabul edilebilirliği bakımından sunduğu görüşünde, başvuruda süre aşımı bulunabileceğinin yanı sıra başvurucunun olayda kasıt olmadığı, ihmalî sorumluluk olduğu iddiası bulunması nedeniyle başvurucunun tam yargı davası açmadan bireysel başvuruda bulunduğunu bildirmiştir. Bakanlık başvurunun kabul edilebilir bulunması hâlinde yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği iddiasına dair sunduğu görüşünde ise H.D.nin kurumda barındırıldığı süre içinde yazılı veya sözlü olarak ceza tehiri işlemi ya da baskı ve şiddet gördüğüne veya psikolojik sorunları olduğuna dair yazılı veya sözlü herhangi bir dilekçesinin ya da herhangi bir üst merciye şikâyet dilekçesinin bulunmadığını, aksine psikolojik tedavi ve desteğe ihtiyaç duymadığını birçok kez dilekçeleriyle beyan ettiğini, psikiyatri muayenesi için hastaneye sevki yapılmasına rağmen kendi isteğiyle gitmediğini, üç kişilik odalarda barındırıldığını, Psikososyal Servisi ve kurum revir birimlerince gerekli işlemlerin eksiksiz yerine getirildiğini ifade etmiştir. Bakanlık ayrıca intihar sırasında kullanılan çamaşır ipinin mevzuat uyarınca bulundurulması yasak eşyalardan olmadığını, psikiyatri muayenelerinde hakkında intihara eğilimli olduğu yönünde bir tespit yapılmayan H.D.nin ölümü bakımından yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğinin değerlendirildiğini belirtmiştir.

67. Bakanlık yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiği iddiasına dair sunduğu görüşünde ise Savcılık tarafından ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesi adına resen harekete geçilmiş olduğu, Cumhuriyet savcısının olay yerine bizzat gittiği, ölüm olayını aydınlatabilecek bütün delillerin toplanması için gerekli işlemleri yaptığı, eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek şekilde otopsi raporunun hazırlandığı, altı ay gibi kısa bir sürede soruşturmanın tamamlanarak yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanması ile usul yükümlülüklerine ilişkin gerekli adımların atıldığı kanaatini bildirmiştir.

68. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bireysel başvuruda bulunurken ileri sürdüğü iddiaları yineleyerek yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

69. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama, ...hakkına sahiptir.”

70. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

71. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma, kişi hürriyeti ve güvenliği ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğine yönelik iddiaları da dâhil bütün iddialarının özü, devletin gözetimi ve kontrolü altında bulunan kardeşinin yaşamının korunmadığına ve ölümü hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Başvurucunun yakının ruhsal durumuna rağmen cezasının infazına devam edilmesinin ve tedavisinin sağlanmamasının intiharına neden olduğu hususunu yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine dair iddiasına dayanak olarak ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvuru yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiş olup yaşamın korunmadığına ilişkin iddia yaşam hakkının maddi boyutu yönünden, olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği iddiası ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

72. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucu, ölenin kardeşidir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

73. Anayasa Mahkemesine göre ilke olarak, ceza infaz kurumlarında kamu makamlarının yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamındaki yaşamı koruyucu önlemleri almamaları nedeniyle ölüm olayının gerçekleştiğine yönelik iddialar bakımından, özellikle basit muhakeme hatasını aşan ihmallerde etkili başvuru yolu ceza soruşturması yoludur (birçok karar arasından bkz. Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, §§ 70-86; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 64-74).

74. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının maddi ve usul yönlerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yaşam Hakkının Maddi Yönünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

75. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

76. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51). Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

77. Yukarıda belirtildiği üzere devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü, ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olup bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

78. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).

79. Bu bağlamda bir tutuklunun veya hükümlünün kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek tedbirlerin alınması yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).

80. Ceza infaz kurumunda bulunan veya askerlik vazifesini yerine getiren bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kendi tercihlerine göre yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 82).

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

81. Somut olayda ceza infaz kurumunda bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulması gereken yasal ve idari çerçevenin oluşturulmadığı yönünde ileri sürülen bir eksiklik olmadığı gibi bu konuda Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı değerlendirilmiştir.

82. Mevcut başvuruda öncelikle ceza infaz kurumu yetkililerinin H.D.nin intihar etme riskini bilip bilmediğinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesi, riskin bilindiği kanaatine ulaşılması hâlinde ise ceza infaz kurumu yetkililerinin önleyici tedbir alıp almadığının ortaya konması gerekmektedir.

83. H.D.nin ceza infaz kurumlarında bulunduğu süreler incelendiğinde şahsın psikolojik problemlerinin yaklaşık dokuz ay süreyle barındığı Tekirdağ 1 No.lu Ceza İnfaz Kurumunda başladığı görülmektedir. Burada H.D.nin intihar düşüncesine yönelik bir eylemi bulunmamakla birlikte agresif ve tutarsız davrandığı, kendisine zarar vereceğine yönelik beyanları olduğu, davranış bozuklukları sergilediği (bkz. § 13) ve tüm iyileştirme çabalarına rağmen düzelme göstermediği, nitekim bu gerekçelerle güvenlik nedeniyle başka bir ceza infaz kurumuna naklinin uygun görüldüğü tespit edilmiştir (bkz. § 14 ).

84. Müteveffanın 5,5 yıla yakın bir süre barındığı Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumuna geldiği 14/10/2009 tarihinden kısa bir süre sonra psikolojik sorunlarından Ceza İnfaz Kurumu idaresinin haberdar olduğu, nitekim şahsın gelmesinden kısa bir süre sonra 22/10/2009 tarihinde Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiği (bkz. § 26-i) ve müteveffanın bu Ceza İnfaz Kurumunda da psikolojik problemlerinin artarak devam ettiği, çeşitli tarihlerde Devlet Hastanesi ve Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniklerine sevk edildiği (bkz. § 26) tespit edilmiştir.

85. Sonrasında H.D.nin 18/2/2015 tarihinde kardeşi (başvurucu) ile yaptığı telefon görüşmesinde intihar edeceğinden kardeşine bahsetmesi üzerine başvurucu tarafından durum Ceza İnfaz Kurumu idaresine bildirilmiştir. Müteveffa ile yapılan psikososyal görüşmede şahsın intihar edeceğini (kendisini asacağını) açıkça dile getirmesi üzerine H.D.nin psikiyatri polikliniğine sevki uygun görülmüştür (bkz. § 18). H.D.nin hastaneye gitmeyi kabul etmemesi üzerine zorla sevki sağlanmış (bkz. § 24), Devlet Hastanesi Psikiyatri Servisinde yapılan 20/2/2015 tarihli muayenesi sonucu intihar düşüncesi olduğu belirtilerek H.D. Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir (bkz. § 26).

86. H.D.nin aynı tarihte burada yapılan muayenesinde kendisinde aktif intihar düşüncesi olmadığı tespitine yer verilerek "atipik duygu durum bozukluğu" ön tanısı konulmuş ve hastaneye yatışı uygun görülse de yer olmadığı için yatışı yapılamadan ilaç tedavisi verilip üç gün sonra kontrole gelmek üzere şahıs Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmiştir (bkz. § 26). H.D. üç gün sonraki muayenesinden yirmi gün sonra tekrar muayeneye çağırılmıştır.

87. Bu noktada müteveffanın intihar etme riskinden haberdar olduğu açık olan Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından ilgili Ceza İnfaz Kurumu birimlerine bu duruma dair gerekli önlemlerin alınması hususunda yazı yazılmış (bkz. § 21) ve H.D.nin odasında arama yapılarak kendisine zarar vermekte kullanabileceği değerlendirilen eşyalara el konulmuştur(bkz. § 25).

88. Müteveffanın intihar etme riskinden haberdar olduğu açık olan Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu idaresi şahsın Psikiyatri Polikliniklerine sevk etmiş fakat yer olmadığından yatışın yapılamaması üzerine şahsın odasındaki gerekli görülen eşyaları alınmıştır. H.D.nin yaşam hakkının korunması noktasında imkânlar ölçüsünde gerekli önlemleri aldığı değerlendirilen Tekirdağ 2 No.lu Ceza İnfaz Kurumu idaresi çeşitli tarihlerde " [H.D.nin], kurum personelinin ve diğer tutuklu/hükümlülerin huzur ve güvenliği açısından ve ileride yaşanması muhtemel herhangi bir üzücü olaya sebebiyet vermemek için" cezasının infazına konumuna uygun başka bir ceza infaz kurumunda devam edilmesine karar vermiştir (bkz. § 27).

89. H.D. intihar ettiği Adana Ceza İnfaz Kurumuna nakil geldikten iki gün sonra yapılan ilk muayenesi sonrasında "depresyon" tanısıyla psikiyatri polikliniğine sevk edilmiş fakat sevki kabul etmemesi nedeniyle hastaneye gitmemiştir (bkz. § 31). Dolayısıyla Bakanlığın 6/3/2015 tarihli nakil emrinde şahsın intihar etme riski bulunması nedeniyle nakil geldiği Adana Ceza İnfaz Kurumunda gerekli güvenlik önlemlerinin alınması, yakın takipte tutulmasına yönelik uyarının mevcut olduğu (bkz.§ 28), H.D.nin Ceza İnfaz Kurumuna gelmesinden kısa bir süre sonra psikiyatri polikliniğine sevk edildiği gözetildiğinde müteveffanın psikolojik sorunlarından Adana Ceza İnfaz Kurumu idaresinin ilk günden haberdar olduğu açıktır.

90. Sonrasında H.D. 10/11/2015 tarihinde acil olarak Adana Ruh Sağlığı Hastanesine sevk edilmiş ve sağlık kurulu raporuyla hastaneye yatışının uygun görülmesi üzerine on dört gün tedavi olmuş, "salah" kaydı ile hastaneden taburcu olmuştur (bkz. § 30). Her ne kadar müteveffa iyileşerek hastaneden taburcu edilmiş ise de Kurum doktorunca şahsın 9/12/2015 tarihinde tekrar psikiyatri polikliniğine sevki uygun görülmüştür (bkz. § 31). Dolayısıyla uzun zamandır intihar şüphesiyle çeşitli tarihlerde tedavi olan ve davranış bozuklukları sergilemeye devam eden H.D.nin intihar etme riski olduğunun Adana Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince bilinmediği yahut öngörülmediği söylenemez.

91. Bu durumda riskten haberdar olduğu açık olan Adana Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından H.D.nin yaşamının korunması için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Dolayısıyla başvuru bu kapsamda da incelenecektir.

92. Öncelikle yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 80) psikolojik rahatsızlığı bulunan bir kişiye önerilen tedavinin kişinin kendi inisiyatifine bırakılmasının bazı durumlarda sakıncalı sonuçlara yol açabileceğinin altı çizilmelidir.

93. Adana Ceza İnfaz Kurumuna geldiği günden bu yana psikolojik sorunları nedeniyle Kurum doktoru tarafından psikiyatri polikliniğine sevki uygun görülen müteveffanın sevkinin gerçekleştirilmesi kendi inisiyatifine bırakılmış ve sevki kabul etmemesi nedeniyle hastaneye sevk edilememiştir (bkz. § 31). Aynı şekilde H.D.nin psikiyatrik tedavisine dair ilaçları kendi inisiyatifi ile kullanmadığı da anlaşılmıştır (bkz. § 29). Bu noktada intihar düşüncesi bulunan ve on dört gün Adana Ruh Sağlığı Hastanesinde tedavi olduktan sonra bir ay gibi kısa bir süre geçmeden tekrar psikiyatri polikliniğine sevki uygun görülen birinin Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince hastaneye sevkinin sağlanması gerekirken kişinin kendi iradesine göre hareket edilmesinin ceza infaz kurumunda bulunan mahpusların yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin somut olayda etkili bir şekilde işlemediğinin ve H.D.nin sağlık durumuna gereken ehemmiyetin verilmediğinin bir işareti olduğunu ifade etmek gerekir.

94. Ayrıca H.D.nin -intihar eğilimi bulunmayan bir mahpusun bulunduğu koğuş, oda veya eklentilerinde çamaşır ipi bulundurabilmesi başlı başına bir ihlal sebebi olmamakla birlikte- kaldığı odada intihar eylemini kolaylaştırabilecek nitelikte bir çamaşır ipini bulundurmasına izin verilmesi -H.D.nin uzun zamandır intihar şüphesiyle çeşitli tarihlerde tedavi olduğu ve davranış bozuklukları sergilemeye devam ettiği gözönüne alındığında- yaşamının korunması için alınması gereken tedbirler yönünden önemli bir eksikliktir. Bu hususun basit bir muhakeme hatası ya da ihmal olarak olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

95. Yine intihar riski bulunan bir mahkûmun intihar ettiğinin diğer koğuş arkadaşı tarafından uyandıktan sonra fark edilmesi (bkz. § 34) ve Ceza İnfaz Kurumunun havalandırma alanlarını izleyen kameraların önünde koruyucu teller bulunduğu için görüntülerdeki hareketliliği algılayamaması sonucu ana ekrana görüntü düşmemesi nedeniyle olayın sorumlu Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince fark edilmemesi de (bkz. § 41) ceza infaz kurumlarında bu tip olayları önlemeye yönelik sisteme dair bir ihmal olarak değerlendirilmiştir.

96. Tüm bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda H.D.nin yaşamının korunması için gerekli olan tüm tedbirlerin alındığının söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.

97. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Yaşam Hakkının Usul Yönünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

98. Devletin yaşam hakkıyla ilgili pozitif yükümlülüğünün kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

99. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığı tespit edilemez. Bu nedenle devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini soruşturma yükümlülüğü oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).

100. Devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

101. Diğer yandan belirtmek gerekir ki devletin sözkonusu pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

102. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;

- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.

- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, § 30), soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96), olayın sebebinin soruşturma makamlarınca objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, § 99).

ii. İlkelerin Somut Olaya Uygulanması

103. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucunun yakınının ölümünden haberdar olan Cumhuriyet Başsavcılığının derhâl soruşturma başlattığı, soruşturmanın bağımsız olarak yürütülmediğine dair bir bulgu olmadığı, soruşturmanın altı ay gibi makul sayılabilecek bir sürede sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.

104. Başvurucu her ne kadar itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmadığını ileri sürmüş ise de başvurucunun soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildiği ve delillerini soruşturma makamlarına sunabildiği, soruşturma dosyasından örnek alabildiği, dolayısıyla meşru menfaatini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılımının sağlandığı değerlendirilmiştir.

105. Başvurunun soruşturma makamlarınca ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin araştırılıp araştırılmadığı noktasında da incelenmesi gerekmektedir.

106. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmış, ATK'dan gerekli raporlar temin edilmiş, olay yeri incelemesi yapılmış, sonrasında kovuşturmasızlık kararı verilmiştir. Dolayısıyla soruşturma makamlarınca ölüm olayını aydınlatabilecek bütün delillerin araştırıldığı kanaatine ulaşılmıştır.

107. Öte yandan başvurucu, kovuşturmasızlık kararına itiraz sürecinde de belirttiği üzere olayda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin ihmali olduğunu iddia etmektedir (bkz. § 38). Bu noktadan sonraki aşamada başvuru, soruşturma makamlarınca ölüm olayında sorumluluğu bulunabilecek kişilerin belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin araştırılıp araştırılmadığı bakımından incelenecektir.

108. Başvurucunun yakınının Tekirdağ 1 Nolu Ceza İnfaz Kurumunda barındırılmasından beri zaman zaman intihar düşüncesini dile getirmesi ve bu durumun Adana Ceza İnfaz Kurumu yetkililerince Kuruma geldiği andan itibaren bilinmesine rağmen Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada, Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından müteveffanın kaldığı odada çamaşır ipi bulundurmasına müsaade edilmesi ve ölenin hastaneye sevk ve tedavi süreçlerinin kendi inisiyatifine bırakılması hususlarının araştırılmadığı anlaşılmıştır.

109. Yine başvurucunun kardeşi ile psikososyal görüşmeler gerçekleştiren ve Ceza İnfaz Kurumundaki önleyici sağlık hizmetlerini yerine getiren görevlilerin ölüm olayındaki kusur durumunun da araştırılmadığı tespit edilmiştir. Bir başka anlatımla şahsın durumu hakkında ek tedbirler gerekip gerekmediği hususunda değerlendirme raporlarında yapacağı tespit ve önerileri ile özgürlüğünden yoksun kalan kişiler üzerinde doğrudan etkisi olabilecek bir personelin ceza soruşturmasında ifadesine başvurulmaması soruşturmada önemli bir eksiklik olarak kabul edilmiştir.

110. Ayrıca müteveffanın önem verilmesi gereken durumu karşısında eylemini gerçekleştirmede kullandığı ipi nasıl temin ettiği, bulundurulmasının mevzuata veya somut olayın şartlarına uygun olup olmadığı da soruşturma sırasında araştırılmamıştır.

111. Tüm bu hususlar çerçevesinde H.D.nin ölümünde Ceza İnfaz Kurumunun yetkililerinin ihmali bulunup bulunmadığının soruşturulmaması intihar sonucu meydana gelen ölümdeki sorumlulukların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda kayda değer eksiklik olarak değerlendirilmiştir.

112. Öte yandan başvurucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazda aynı iddiaları dile getirmesine rağmen (bkz. § 38) itiraz mercii tarafından söz konusu itirazları karşılayacak bir açıklamada bulunulmadığı da görülmüştür.

113. Bu itibarla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmanın esas itibarıyla ölümün kasti bir eylem sonucu gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında yürütüldüğü, başvurucunun iddia ettiği üzere olayda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin ihmali bulunup bulunmadığı noktasında yeterli araştırma yapılmadığı ve bütün hâlinde ele alındığında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada ölüm olayındaki sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

114. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

115. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. Maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

 116. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması, 500.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 1.500.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

117. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

118. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

119. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

120. İncelenen başvuruda yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin kamu makamlarının eylemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvuruda yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün de ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda soruşturma makamının kararından da kaynaklanmaktadır.

121. Yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edilmiş olması bakımından olay hakkında açılmış olan tam yargı davası derdest olduğundan yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edilmesi nedeniyle uğranılan manevi zarara ilişkin tazminata bu aşamada hükmedilebilmesi mümkün değildir.

122. Yaşam hakkının usul yönünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ise, yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

123. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesi ve yeniden soruşturma yapılmasının başvurucunun uğradığı zararın giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için yaşam hakkının usul yönünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespiti ve yeniden soruşturmayla giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

124. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

125. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkının maddi yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE ,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Yaşam hakkının usul yönünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğinin Adana Cumhuriyet Başsavcılığına (2016/8575(18)) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya yaşam hakkının usul yönünün ihlal edilmesi nedeniyle net 54.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM MORAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/14675)

 

Karar Tarihi: 29/6/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 7/10/2021 - 31621

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Mustafa ARI

Başvurucu

:

İbrahim MORAN

Vekili

:

Av. Burak URAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutulan mahpusun hayatını kaybetmesini önlemeye yönelik tedbirlerin alınmaması ve bu olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/8/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:

9. 1989 doğumlu olan S.M. başvurucunun oğludur.

10. S.M. 19/1/2015 tarihinde tutuklanarak Ankara 1 No.lu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu (Ceza İnfaz Kurumu) C Blok 11 No.lu koğuşa yerleştirilmiştir.

11. S.M. uyuşturucu madde bağımlılığı nedeniyle 24/1/2015 tarihinde saat 03.00 sıralarında rahatsızlanmış, S.M.ye önce koğuşta bulunan diğer tutuklular müdahale etmiş, S.M.nin durumunun iyi olmaması üzerine saat 04.50 sıralarında acil çağrı butonuna basılarak durum yetkililere iletilmiştir.

12. Bunun üzerine Ceza İnfaz Kurumu C Blok görevlileri koğuşa gelerek S.M.yi revire götürmüştür. Burada S.M.nin nabız ve tansiyon kontrolü yapılmıştır. Muayene sırasında S.M. sağlık memuruna uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu, krize girdiğini belirterek kendisine uyuşturucu madde verilmesini istemiştir. Sağlık memuru ise daha önce ilaç tedavisine başlandığını, doktorun yazdığı ilaçları değiştirme yetkisinin bulunmadığını söyleyerek ilaç vermemiş ve ardından S.M. koğuşuna dönmüştür.

13. Aynı gün öğleden sonra S.M. yeniden rahatsızlanmış ve kendisine ilk müdahale soğuk su dökmek suretiyle koğuş arkadaşları tarafından yapılmıştır. S.M.nin sağlık durumunun düzelmemesi üzerine koğuş arkadaşları tarafından bu defa acil çağrı butonuna basılarak yetkililere haber verilmiştir.

14. Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri ise olaydan haberdar olur olmaz acil müdahale için 112 Acil Servisi aramış, saat 14.39 sıralarında olay yerine ulaşan 112 Acil Servis ekiplerinin müdahalesine rağmen S.M. hayatını kaybetmiştir.

A. Olayla İlgili Olarak Yürütülen Ceza Soruşturması Süreci

15. Ceza İnfaz Kurumu durumu hemen nöbetçi Cumhuriyet savcısına bildirmiş ve Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.

16. Soruşturma kapsamında nöbetçi Cumhuriyet savcısı olay yerine giderek olay yeri inceleme ve ölü muayene işlemlerini gerçekleştirmiştir.

17. Olay yeri incelemesi sırasında nöbetçi Cumhuriyet savcısı tarafından B.P. ve E.A.nın tanık sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Tanıklar B.P. ve E.A.nın ifadeleri şöyledir:

[B.P.]: "Ankara L1 Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda vardiya sorumlusu olarak görev yapmaktayım. C 11 koğuşunda saat 14:25'de acil çağrı butonu sinyal verdi. Derhal koğuşa girdik. Koğuşta [S.M.] isimli birkaç gün önce gelmiş tutuklu şahsın çıplak vaziyette koğuşun ortasında diğer mahkumların arasında yatar vaziyette olduğunu gördüm. Koğuştaki diğer mahkumlar bana şahsın eroin krizine girdiğini, kendisine gelmesi için soyundurup soğuk su ile duş yaptırıp müdahale ettiklerini söylediler. Hemen üstüne eşofman giydirip 14:27'de koğuştan çıkarıp mahkum kabul birimi x ray bölümüne getirdik. Bu arada 112 acil servisi aradık. 14:39'da 112 acil servis ekibi geldi. Kontrol ettiklerinde ölmüş olduğunu söylediler. Olayla ilgili görgüm bundan ibarettir."

[E.A.]: "[S.] isimli arkadaş iki gün önce geldi. Geldiğinden beri sürekli kusmaktaydı. Bildiğim kadarı ile midesinde ve ciğerlerinde sıkıntı varmış bana öyle söyledi. Bu sabah halini sordum. Benden yoğurt istedi, yoğurt verdim yiyemedi. Bir miktar kendim yedirdim. Saatini tam olarak hatırlamıyorum saat 13:00 - 14:00 sıralarında uyandık. Bu anlattığım olay bu saatten sonra oldu. Yoğurdu yiyemedi, sonra kustu. Su istedi. Bir kova su getirip kendi isteği üzerine üzerinden su döktük. Çünkü şimdiye kadar pek çok eroin bağımlısı geldi. Krize girdikleri zaman soğuk suya girer iyileşirlerdi. Bu arkadaş da bu şekilde bizden üzerine su dökmemizi istedi. Biz su döktük. Hala çok halsiz bir şekilde duruyordu. Acil çağrı butonuna bastık. Görevliler hemen geldi, dışarı aldılar sonrasını bilmiyorum."

18. 24/1/2015 tarihinde saat 17.30'da düzenlenen Olay Yeri İnceleme ve Ölü Muayene Tutanağı'nda; yapılan muayenede herhangi bir patolojik bulguya, kesici ve delici alet ve ateşli silah yaralanması ile darp ve cebir izine rastlanmadığı, 112 Acil Servis tarafından yapılan müdahale sırasında çekilen elektrokardiyografi çıktısının arkasına elle "saat 14:50'de ex duhul" ibaresinin yazıldığı, S.M.nin kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla klasik otopsi işlemi yapılmak üzere cesedin Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği belirtilmiştir.

19. Ceza infaz ve koruma memurları tarafından 24/1/2015 tarihinde düzenlenen tutanakta 24/1/2015 tarihinde saat 14.27 sıralarında C Blok 11 No.lu çoklu odanın sinyal vermesi üzerine odaya gidildiği, oda mazgalından sorulduğunda odada kalan tutukluların tutuklu S.M.nin eroin krizine girdiğini, bu yüzden kendine gelmesi için daha önce yaptıkları gibi soğuk suyla yıkadıklarını fakat kendine gelmediğini bildirdikleri belirtilmiştir. Tutanakta S.M.nin siyah renkli, kanla karışık, sıvı olarak bol miktarda kustuğu, 112 Acil Servisin arandığı, tutuklu bulunduğu odadan sedye ile çıkarılarak acilen mahkûm kabul birimine götürüldüğü, S.M.nin kusmaya devam ettiği, 112 Acil Servis ile gelen görevlilerin ilk müdahaleyi yaptıkları fakat S.M.nin vefat ettiğini, nöbetçi Cumhuriyet savcısının Kuruma gelerek ölüm raporu düzenlediği, cenazenin Adli Tıp Kurumuna teslim edilmek üzere cenaze aracına konularak gönderildiği ifade edilmiştir.

20. Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi Başkanlığı (Ankara Adli Tıp Kurumu) tarafından düzenlenen 19/6/2015 tarihli otopsi raporunun ilgili kısmı şu şekildedir:

"...Nazal sürüntüde; domperidon ve hidroksizin bulunduğu, batın cilt altı yağ dokuda; sistematiğimizdeki maddelerin bulunmadığı, saç örneklerinde; morfin, kodein, hidromorfon, domperidon ve hidroksizin bulunduğu, mide muhteviyatında; sistematiğimizdeki maddelerin bulunmadığı, safrada; sistematiğimizdeki maddelerin bulunmadığı, kanda alkol (etanol, metanol) bulunmadığı, sistematiğimizdeki maddelerin (uyutucu-uyuşturucu-uyarıcı maddeler dahil) bulunmadığı, mesane yıkama suyunda; sistematiğimizdeki maddelerin (uyutucu - uyuşturucu - uyarıcı maddeler dahil) bulunmadığı, analiz yapılan numunelerden kan, mesane yıkama suyu, saç örnekleri ve nazal sürüntüde; sentetik kannabinoidler'den jwh-018 n-pentanoik asit, jwh-018 5-hidroksipentil, jwh-073 4-hidroksibütil ve jwh-073 n-bütanoik asit arandığı, bulunmadığı; batın cilt altı yağ doku, mide muhteviyatı ve safrada analiz yapılmadığını bildirir rapordur."

21. Ankara Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan klasik otopsi sonucunda S.M.nin kesin ölüm nedeni hakkında bir kanaate varılamadığı, kesin ölüm sebebinin tespiti için tüm tahkikat evrakının Adli Tıp Kurumu İstanbul ilgili (birinci) Adli Tıp İhtisas Kuruluna (İstanbul Adli Tıp Kurumu) gönderilerek buradan görüş alınmasının uygun olacağı bildirilmiştir.

22. Başsavcılık tarafından tüm tahkikat evrakı İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş olup yapılan inceleme sonucu düzenlenen 29/7/2015 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:

"...1. Otopsisinde dış muayenede travmatik lezyon tarif edilmediği, iç muayenede kafatasında kırık, kafa içi kanama, beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ ve büyük damar yaralanması tarif edilmediği dikkate alındığında; kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı,

2. Adli dosyada kayıtlı bilgilerde 24/1/2015 tarihinde saat 14:27 sularında C - 11 nolu çoklu odanın sinyal vermesi üzerine odaya gidildiğinde orda kalan tutuklular aynı odada kalan tutuklu [S.M].nin eroin krizine girdiğini, bu yüzden gelmesi için daha önce yaptıkları gibi soğuk suyla yıkadıklarını fakat kendine gelmediğini bildirdikleri, tutuklunun siyah renkli, kanla karışık sıvı olarak bol miktarda kustuğu, hemen 112 acil servis arandığı, tutuklu bulunduğu odadan sedye ile çıkartılarak acilen mahkum kabul birimine götürüldüğü, şahsın mahkum kabul biriminde de aynı şekilde kustuğu, saat 14:39 civarında 112 acil servis kuruma giriş yaptığı, 112 acil servis ile doktorsuz gelen görevliler ilk müdahaleyi yaptılar fakat şahsın vefat ettiğini söyledikleri, daha sonra kuruma gelen doktor tarafından yapılan muayene de de şahsın vefat ettiğinin bildirildiği, öyküsünde madde kullanımı bulunduğu (eroin), aynı gece 05:00 sıralarında kurum revirine madde bağımlısı olduğu ifadesi ile başvurduğu, uyuşturucu madde talebinde bulunduğu, sağlık memurunun tansiyon ve nabız kontrolü yaptığı, normal olduğu, uyuşturucu madde verilemeyeceğini düzenlenmiş olan ilaç tedavisinin doktor kontrolü sonrasında değiştirilebileceğini ifade etmesi üzerinde revirden ayrıldığının bildirildiği...

...otopside iç organdaki makroskopik değerlendirmeler, alınan doku örneklerinin histopatolojik incelemesinden elde edilen bulgular dikkate alınarak olayın gelişimi, tanık görevli memurların ifadeleri ve otopsi bulguları birlikte değerlendirildiğinde kişinin ölümünün uyuşturucu madde yoksunluğuna bağlı meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği..."

23. Başsavcılık tarafından olay yeri çevresini gören kamera görüntüleri temin edilerek çözümlenmesi amacıyla görüntüler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. İnceleme sonucu düzenlenen 16/2/2015 tarihli bilirkişi raporunda;

i. "C-11 Oda Koridor" isimli klasörde bulunan güvenlik kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde saat 14.23 sıralarında üst katta bulunan mahkûmların S.M.yi kollarından tutarak koğuştan alt kata indirdikleri, bir müddet kapı önünde bekleyip kollarından tutarak lavaboların bulunduğu kısma götürdükleri, S.M.nin ayakta duramayarak yere düştüğü, diğer mahkûmların S.M.yi sandalyeye oturtarak müdahale ettikleri, saat 14.25 sırlarında koğuş önüne infaz ve koruma memurlarının geldiği ve kapı önünde beklediği, S.M.nin saat 14.28 sıralarında bir arkadaşının kucağında koğuştan çıkarıldığı,

ii. Hazır kuvvet önü koridorlar, mahkûm kabul ve X-Raydaki güvenlik kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde saat 14.40 sıralarında sağlık ekiplerinin görüntüye girdikleri, koridora yöneldikleri ve koridorda S.M. ile karşılaştıkları, mahkûm kabul bölümünde S.M.ye müdahale ettikleri, kalp masajı yaptıkları, saat 14.58'e kadar müdahalenin devam ettiği belirtilmiştir.

24. Başsavcılığın bilirkişiden ek bilirkişi raporu düzenlemesini talep etmesi üzerine bilirkişi tarafından Ceza İnfaz Kurumunun C Blok 11 No.lu koğuşunun alt, üst ve bahçe kısmını gören güvenlik kamera görüntülerinin 24/1/2015 tarihi saat 13.00 ile 14.22 arasını gösteren kısmı incelenerek düzenlenen 5/3/2015 tarihli bilirkişi raporunda;

i. S.M.nin koğuş üst bölümünde merdiven basamaklarının bitiminde, yerde bulunan yatak üzerinde yattığı, saat 13.02 sıralarında koğuşta bulunan odaya girip çıktığı,

ii. S.M.nin saat 13.12 sıralarında alt kata inerek bir odaya girdiği, saat 13.34 sıralarında odadan çıkarak üst katta bulunan yatağa tekrar yattığı, koğuşta bulunan diğer mahkûmların ara sıra yanına giderek onunla konuştuğu,

iii. Saat 14.21 sıralarında koğuşta bulunan diğer mahkûmların S.M.nin başına toplandığı ve bir mahkûmun S.M.nin üzerine kovayla su dökerek ona müdahale ettiği belirtilmiştir.

25. Başsavcılık S.M.nin sağlık dosyasını Ceza İnfaz Kurumundan temin ederek soruşturma dosyası arasına almıştır. Hem sağlık dosyasının incelenmesinden hem de Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 23/7/2019 tarihli yazısından S.M.nin Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sırasındaki muayenede vücudunda herhangi travmatik lezyon bulunmadığının belirlendiği, 20/1/2015 tarihinde revir doktoruna muayene olduğu, kendisine "madde bağımlısı" tanısıyla "Smyra 300 mg" ve "Cedrina" adlı ilaçların reçete edildiği anlaşılmıştır.

26. Ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen idari soruşturma kapsamında S.M. ile aynı koğuşta kalan tutuklular ile olayda sorumluluğu doğabilecek Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin ifadelerine başvurulduğu tespit edilmiş ancak başvuru formu ve eklerindeki belgeler ile UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden anılan kişilerin ceza soruşturması kapsamındaki ifadelerine rastlanmamıştır.

27. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma neticesinde "...tüm soruşturma evrakı ve olayın oluşumundan itibaren kayıtların bulunduğu kamera görüntülerinin incelenmesi ve çözümünün yaptırılmasıyla olay günü saat 14:21'de şahsın rahatsızlandığı, arkadaşlarının çevresine toplandığı, 14:23'de koğuş arkadaşlarının [S.]nin kollarından tutup üst kattan alt kata indirdikleri, lavobaya götürdükleri, 14:28'de koğuştan dışarıya çıkardıkları, infaz koruma memurları ile birlikte 14:31'de sedye ile revire götürdükleri, 14:40'da 112 Acil Servis sağlık ekibinin gelip müdahale ettiği, 14:58'e kadar kalp masajı yapıp müdahalelerini sürdürmelerine rağmen hayata döndüremeyip müdahaleye son verdiklerinin tespit edildiği, bu şekilde gelişen olayda şahsın ölümü ile ilgili başkasına atfı kabil kasıt ya da kusur oluşturabilecek herhangi bir eylem bulunmadığı anlaşıldığı..." gerekçesiyle 7/4/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (takipsizlik) vermiştir.

28. Başvurucu anılan karara karşı 20/4/2016 tarihli dilekçe ile itiraz etmiş, başvurucu itiraz dilekçesinde oğlunun Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu sırada vefat ettiğini, rahatsızlandığı hâlde hayatta kalması için hiçbir çaba gösterilmediğini, yaşamının korunmadığını belirtmiştir. Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/5/2016 tarihli kararıyla itirazın reddine dair karar verilmiş, anılan takipsizlik kararı kesinleşmiştir.

29. Nihai karar başvurucuya 21/7/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 19/8/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Olayla İlgili Olarak Yürütülen İdari Soruşturma Süreci

30. Ankara 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Amirliği (Disiplin Amirliği) tarafından hem sağlık memuru S.T., infaz ve koruma başmemurları A.İ.Ö. ve B.P. ile infaz ve koruma memurları A.Ö., M.K., E.A., O.Ç. ve M.I. hakkında, hem de S.M. ile aynı koğuşta kalan tutuklular S.B., A.E., M.T., M.Ç., A.K., Em.A. ve E.M. hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır.

31. Sağlık Memuru S.T.nin disiplin soruşturması kapsamında alınan 3/2/2015 tarihli ifadesi şöyledir:

"23/01/2015 tarihinde 20.00-08.00 saatleri arasında vardiya nöbetine geldim, kurum revir biriminde görevini sorunsuz bir şekilde ifa ederken saat 05.00 sularında C2 blok 11 nolu odada bulunan ve adını sonradan öğrendiğim tutuklu [S.M.] yürür vaziyette revir birimine geldi, revir birimi muayene kısmına alınarak durumunu sorduğumda tutuklu [S.M.nin] madde bağımlısı olduğunu söylemesi üzerine, tutuklu [S.M.nin] revir birimindeki sağlık dosyasını aldım, doktor tarafından ilaç tedavisine başlandığını gördüm, tansiyon ve nabız kontrollerini yaptım, sonucu normal idi, bunun üzerine tutuklu [S.M.] madde yoksunluğu çektiğini söyledi ve uyuşturucu madde istedi, ben de tutuklu [S.M.ye] isteği olan uyuşturucu maddenin verilemeyeceğini, doktor izninin ve doktor kontrolünü olmadan da ilaç tedavisinde değişiklik yapılamayacağını söyledim, tutuklu [S.M.] ise bu söylemlerden sonra odaya gitmek istediğini söyleyerek görevli personel nezaretinde saat 05.08 sularında yürür vaziyette revir biriminden çıktı, gerçekleşen olayda üzerime düşen görevleri zaman kaybetmeden kanun, tüzük ve yönetmelikler gereği en iyi şekilde ifa ettim, hiçbir kusur ve kabahatim yoktur."

32. Disiplin Amirliği, S.M. ile aynı koğuşta kalan yirmi sekiz tutuklunun ifadesine de başvurmuştur.

33. S.M. ile aynı koğuşta tutuklu olarak bulunan A.E.nin 24/1/2015 tarihinde alınan ifadesi şöyledir.

''[S. ] ilk koğuşa verildiğinde arkadaşı karşıladık, çay verdik, çok zayıf ve rahatsız bir arkadaştı, sürekli titriyordu, ilk geldiğinde de ben eroin bağımlısıyım diyordu. Yemek yiyemiyordu. Sürekli kusuyordu. [S.] ilk geldiğinde koğuşta boş yatak olmamasına rağmen [S.] rahatsız diye 5 nolu kabinde [M.S.] isimli şahıs ben yerimi vereyim, ben yerde yatakta yatarım, o burada yatsın dedi. Kabinde 1 gün kaldı, kabinde sürekli kusmuş ve ses yaptığından arkadaşları rahatsız ediyorum ben ben dışarıda yerde yatayım dedi. Yatağını alt kat kamera altında bulunan merdivenin yanında bulunan kalorifer peteğinin önüne aldık. Sabah sayımından sonra da tekrar merdivenlerin üstündeki ortak alana aldık. Orada yatmaya başladı, olay günü sabaha karşı bir kez biz kurum revirine gece saat:03.30 gibi götürdük. Durumu çok kötüydü, yürüyecek dermanı yoktu. Yatağıyla birlikte çekerek [S.M.yi] kurum revirine götürdük. Bu esnada yanımızda [G.B.], [S.B.] ile birlikte kurum revirinde müdahale edildi, ardından biz [S.]'nin yatağını da alarak koğuşa girdik. Aradan 10 dakika geçtikten sonra [G.B.],ve [S.] koğuşa geldi. Gece ben su dökenleri görmedim.[S.] geldikten sonra koğuşun meydanında merdivenlerin yanında bulunan peteğin yanına yatırdık. Bende karşısında sandalye dikiyordum. Sabah sayımı olana kadar uyumadım. Ardından sayımı verip kabinime geçip yattım. Uyandığımda [S.M.yi] üst kat balkon kısmına almışlardı. O ara üstü ıslak değildi. Öğlen 12 - 13 saatleri arası ben 4 nolu kabine girdim o esnada bana abi çok kötüyüm kalbim ağrıyor zile basta memurlar gelsin dedi. Bende tamam dedim meydancıya söyledim meydancı zile bastı. Aşağıya indim ve [S.M.ye] sıcak şekerli su yapıp verdim. Ardından lavaboya indim. O esnada başında kimse yoktu. Lavabodan çıktım sofraya oturdum. O esnada su dökün demişler arkadaşlarda su getirip dökmüşler, su dökenlerin kimler olduğunu bilmiyorum, görmedim. [S.nin] üzeri ıslaktı. O ara [S.yi] ben ve Mehmet abi ile birlikte aşağıya indirdik. Lavabo kısmına götürdük ve üzerinde ıslak elbiseleri çıkardık ve kuru elbiseleri giydirip görevli memurlara teslim ettik. Lavabolarda su dökülmedi."

34. Diğer tutukluların ifadeleri incelendiğinde benzer olarak madde bağımlısı olduğunu belirten S.M.nin koğuşa geldiğinde çok zayıf ve hâlsiz göründüğünü, bir şey yiyip içmediğini ve sürekli kustuğunu, ara ara madde yoksunluğu krizine girdiğini, koğuşta kaldığı süre boyunca birkaç defa revire gittiğini ve doktorun S.M.ye ilaç verdiğini ifade ettikleri tespit edilmiştir. Tutukluların ifadelerinde, 24/1/2015 tarihi saat 03.00 sıralarında S.M.nin kalbinin ağrıdığını söylemesi ve talebi üzerine bir arkadaşının kendisine kalp masajı yaptığını, diğer bir arkadaşının da üzerine soğuk su döktüğünü, S.M.nin fenalaşması üzerine acil müdahale butonuna basarak durumdan yetkilileri haberdar ettiklerini, ardından S.M.nin revire götürüldüğünü, S.M.nin madde bağımlısı olduğunu belirterek sağlık memurundan uyuşturucu madde istediğini ancak sağlık memurunun doktorun verdiği ilacı değiştirme yetkisinin olmadığını belirtmesinden sonra S.M.nin isteği ile koğuşa döndüğünü, sabah sayımına katıldığını ancak saat 13.00 civarı yeniden rahatsızlandığını, yine koğuş arkadaşlarının kendisine müdahale ettiğini, talebi ile üzerine soğuk su döktüklerini, kusmaya devam ettiğini, durumunun düzelmemesi üzerine acil müdahale butonuna basarak yetkililere haber verdiklerini, yetkililerin S.M.yi revire götürdüklerini, bir yandan da 112 Acil Servis görevlilerine haber verdiklerini, daha sonra S.M.nin hayatını kaybettiğini öğrendiklerini beyan ettikleri görülmüştür.

35. Disiplin Amirliği 2/2/2015 tarihinde, hakkında soruşturma yürütülen tutukluların S.M.nin hayatta kalması için iyi niyetle S.M.ye müdahalede bulundukları gerekçesiyle haklarında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına kesin olarak karar vermiştir.

36. Disiplin Amirliği olaya müdahale eden ve sorumluluğu doğabilecek kişiler (infaz ve koruma başmemurları, memurları ve sağlık memuru) ile ilgili yürüttüğü iki ayrı soruşturma neticesinde verdiği 1/4/2015 ve 10/4/2015 tarihli kararlarında; anılan kişilerin olaya müdahil olduktan sonra zaman kaybetmeden görevlerini titizlikle ifa ettikleri, yaptıkları işleri sıralı ve düzenli bir şekilde yerine getirdikleri, sorumlu oldukları kişilere zamanında bilgi verdikleri, iş takibini titizlikle yerine getirdikleri, ayrıca olayda ihmal ve kusurlarının bulunmadığı gerekçeleriyle haklarında soruşturma yürütülen görevlilere ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiş ve bu kararlar kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

37. Konuyla ilgili ulusal hukuk Anayasa Mahkemesinin Nejla Özer ve Müslim Özer (B. No: 2013/3782, 21/4/2016) ve Hilmi Moray (B. No: 2013/3053, 21/4/2016) başvuruları hakkında verdiği kararlarda yer almaktadır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

39. Başvurucu; oğlu S.M.nin Ceza İnfaz Kurumunda ölümü ile ilgili olarak yürütülen soruşturmada kamera kayıtlarında kopukluk olduğunu, Ceza İnfaz Kurumunda olaya zamanında ve uygun bir şekilde müdahale edildiğine dair herhangi bir veri bulunmadığını, oğlu S.M.ye yeterli müdahalenin yapılmadığını, oğlunun hastaneye sevk edilmediğini, bunlara rağmen eksik araştırma ile takipsizlik kararı verildiğini belirterek hak arama hürriyeti ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Bakanlık, görüşünü 30/5/2019 tarihli yazıyla bildirmiş olup anılan yazıda;

i. Kabul edilebilirlikle ilgili olarak başvurucunun söz konusu olaya ilişkin ihmali olduğunu düşündüğü kamu görevlileri hakkında tazminat davası yoluna başvurmadığını, Anayasa Mahkemesinin yerleşik görüşleri doğrultusunda da ihmal suretiyle meydana geldiği iddia olunan ölüm olayında etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğünün mağdura idari yargı mercileri nezdinde açabileceği tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabileceğini ve bu doğrultuda başvurucunun başvuru yollarını tüketmediğini,

ii. Esasla ilgili olarak devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında belirtilen etkin soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmadığını, aksine bir uygun araç yükümlülüğü olduğunu, somut olayda derhâl soruşturma açılmış olduğunu ve tüm soruşturma işlemlerinin yerine getirildiğini,

iii. Başsavcılık tarafından takipsizlik kararı verilmiş olmasının tek başına etkili bir ceza soruşturması yapılmadığı anlamına gelmediğini, kararın maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması niteliğinde olduğunu belirtmiştir.

41. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucu vekili 30/7/2019 tarihli dilekçesinde özetle S.M.nin tutuklandıktan beş gün sonra Ceza İnfaz Kurumunda kamu görevlilerinin ihmalinden dolayı hayatını kaybettiğini, olay günü S.M.nin krize girmesi üzerine Kurum revirine götürüldüğünde sadece tansiyon ve nabız kontrolü yapılıp kendisine yeterli müdahalede bulunulmadığını oysa zamanında ve yeterli müdahalede bulunulmuş olsaydı belki de S.M.nin hayatta olacağını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

42. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."

43. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, devletin gözetimi ve kontrolü altında bulunan S.M.nin yaşamının korunmadığına ve ölümü hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru; yaşam hakkı kapsamında değerlendirilerek yaşamın korunmadığına ilişkin iddia yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden, olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkin iddia ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden incelenmiştir.

1. Kabul edilebilirlik Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, ölen S.M.nin babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

46. Bakanlık görüşünde başvuru yollarının tüketilmediği ileri sürülmüş ise de S.M.nin ölümünün devletin gözetimi ve kontrolü altındaki bir ceza infaz kurumunda gerçekleştiğini, ölüm olayının sebep ve koşulları ile varsa sorumluların tespitine imkân verecek nitelikte olması gereken bir ceza soruşturmasında verilen karar üzerine bireysel başvuru yapıldığını dikkate alan Anayasa Mahkemesi, başvurucunun tüketilmesi gereken başvuru yollarını tükettiği kanaatine varmıştır.

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yaşamı Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

48. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

49. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).

50. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda kamu makamlarının Anayasa'nın 17. maddesi gereğince öncelikle yetkileri dâhilinde tüm imkânları kullanarak yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı etkili yasal ve idari tedbirleri oluşturmaları gerektiği ifade edilmelidir. Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

51. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülük, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesinin yanında yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 43).

52. Bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesinin gerektiği durumlarda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alması gerekir. Ancak özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında pozitif yükümlülük kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanamaz (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

53. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi insiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

54. Başvurucu, yakınının yaşam hakkının Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince kasten ihlal edildiğini ileri sürmediği gibi somut olayda şahsın ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır. Başvurucunun rahatsızlığı bulunan S.M.ye zamanında ve uygun bir müdahalede bulunulduğu tespit edilmeden takipsizlik kararı verildiğini belirtmesi nedeniyle -yaşam hakkının maddi boyutu bağlamında- yetkililer tarafından S.M.nin yaşamını koruyucu önlemlerin alınıp alınmadığı incelenecektir.

55. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumundan temin edilen kamera kayıtlarında kopukluk olduğunu, görevlilerin olaya zamanında ve uygun bir şekilde müdahale ettiğine dair herhangi bir veri bulunmadığını ileri sürdüğünden ilk olarak bu hususun değerlendirilmesi gerekir. Başsavcılık yürüttüğü soruşturma kapsamında temin ettiği güvenlik kamera görüntülerini bilirkişi marifetiyle inceleterek bilirkişi raporları almış ve bu raporlarda yer alan tespitlere (bkz. §§ 23, 24) değinerek takipsizlik kararı vermiştir. Bilirkişi raporları incelendiğinde olay öncesi ve olay anına ilişkin görüntülerin çözümünün yapıldığı fakat kayıtlarda kopukluk olduğuna dair bir tespite rastlanmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun anılan iddiasının doğruluğunu destekleyen somut bir bilgi, belge ve veri bulunmadığı gibi bilirkişi raporunda yapılan tespitten ayrılmayı gerektirir nitelikte şüpheye neden olan bir durum da bulunmamaktadır.

56. İkinci ve olay açısından esas olarak S.M.nin madde bağımlısı olduğunun ve bundan kaynaklı olarak zaman zaman krize girdiğinin yetkili makamlar tarafından bilinip bilinmediğinin, biliniyorsa yetkili makamların makul ölçüler çerçevesinde bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alıp almadığının değerlendirilmesi gerekir.

57. Sağlık dosyasından da anlaşılacağı üzere S.M., Ceza İnfaz Kurumuna kabulünden sonra 20/1/2015 tarihinde revir doktoruna muayene olmuş ve kendisine "madde bağımlısı" tanısıyla ilaçlar reçete edilmiştir. Yürütülen soruşturma kapsamında alınan tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere S.M. madde bağımlısı olup koğuşa geldiğinden beri birçok defa madde krizine girmiştir (bkz. §§ 33, 34). Ayrıca S.M. uyuşturucu madde bağımlılığından kaynaklı olarak 24/1/2015 tarihinde saat 03.00 sıralarında rahatsızlanmış, krizinin sona ermemesi ve sağlık durumunun daha da kötüye gitmesi üzerine acil çağrı butonuna basılarak durumdan görevliler haberdar edilmiş ve S.M. Ceza İnfaz Kurumu C Blok görevlileri aracılığıyla revire götürülerek sağlık memurunca nabız ve tansiyon kontrolü yapılmıştır. Bu durumda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin S.M.nin rahatsızlığını bilmediği söylenemez.

58. S.M.nin madde bağımlısı olduğunun ve bu nedenle krize girdiğinin Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından bilindiğinin tespitinden sonra yetkililerin makul ölçüler çerçevesinde yaşama yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem alıp almadığının değerlendirilmesi gerekir.

59. Bu noktada Ceza İnfaz Kurumuna girdiği andan itibaren madde bağımlılığı nedeniyle krize giren S.M.nin uzman desteği alarak rahatsızlığının tedavi edilmesi, tedavinin gerektirmesi durumunda madde bağımlılığı ile ilgili sağlık kuruluşlarına sevk edilmesi ve özellikle Ceza İnfaz Kurumu bünyesinde yakından takibinin yapılması gibi önleyici tedbirlerin alınması gerektiğine işaret etmek gerekir.

60. Buna karşın somut olayda 24/1/2015 tarihinde saat 03.00 sıralarında madde bağımlılığı nedeniyle krize giren S.M.nin krizinin sona ermemesi ve sağlık durumunun daha da kötüye gitmesinin ardından durumdan görevlilerin haberdar olması sağlanmış, bunun üzerine S.M. revire götürülmüş ancak acil olarak getirilen S.M.nin burada yalnızca nabız ve tansiyon kontrolü yapılmıştır (bkz. § 12). S.M.ye bir tedavi uygulanmadığı gibi S.M.nin herhangi bir sağlık kuruluşuna sevki de yapılmamıştır. Bu andan sonra da görevliler S.M.nin genel durumunu güvenlik kameraları ile kontrol etmiş, doğrudan tıbbi müdahaleye imkân verebilecek şekilde sağlık durumunu yakından takip etmemiştir. Bu tespitler karşısında somut olayda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin makul ölçüler çerçevesinde yaşama yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlem aldıklarını söylemek mümkün görünmemektedir.

61. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

62. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

63. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere kişilerin adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

64. Ceza soruşturmasının etkililiği için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

65. Ayrıca soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekmektedir. Bu durum sadece hiyerarşik ya da kurumsal bir bağlantının bulunmamasını değil aynı zamanda pratik bağımsızlığı da gerektirir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).

66. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında incelenen bağımsızlık, yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden ziyade soruşturmanın bir bütün olarak bağımsız olup olmadığına ilişkin somut bir değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/04/2016, § 72).

67. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

68. Öte yandan bu soruşturma makul bir özen ve süratle de yürütülmelidir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30). Bu husus, hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi yönünden bir gerekliliktir.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

69. Soruşturmada; yukarıda "Genel İlkeler" bölümünde (bkz. §§ 62-68) ifade edilen, başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımının sağlanması, soruşturmanın bağımsız yürütülmesi, soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçmesi ve soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi gerektiği konularında başvurucu tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularla ilgili olarak bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir. Ancak başvurucu etkili soruşturma yürütülmesi bağımında Ceza İnfaz Kurumunda yakınına tedavi ve müdahalenin uygun bir şekilde yapıldığına dair veriler olmamasına rağmen eksik inceleme ile takipsizlik kararı verildiğini ileri sürmüştür. Bu nedenle başvurucunun iddiaları soruşturmanın ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek etkinlikte yürütülüp yürütülmediği kapsamında incelenmiştir.

70. Somut olayda İstanbul Adli Tıp Kurumunun 29/7/2015 tarihli otopsi raporunda, S.M.nin kesin ölüm nedeninin uyuşturucu madde yoksunluğuna bağlı olarak meydana geldiği tespit edilmiştir (bkz. § 22). Başsavcılık da 7/4/2016 tarihli kararında, alınan otopsi raporuna atıf yaptıktan sonra S.M.nin 24/1/2015 tarihinde öğleden sonra rahatsızlanması ile başlayıp ölüm anına kadar geçen süreyi (bkz. §§ 13, 14) incelemiş ve anılan sürede Ceza İnfaz Kurumu yetkililerine atfedilebilir bir kusur oluşturan herhangi eylem bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı vermiştir (bkz. § 27).

71. Ancak Başsavcılık S.M.nin Ceza İnfaz Kurumuna kabulü ile başlayan ve kendisine madde bağımlısı tanısı konmasıyla devam eden süreçte onun yaşamını koruyucu önlemlerin alınıp alınmadığını -ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayacak şekilde- araştırmamış, bu konuda herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. Başsavcılık araştırma ve değerlendirmesini S.M.nin 24/1/2015 tarihinde saat 14.21'de rahatsızlanmasından sonra yapılan eylemlere hasretmiştir. Başsavcılık S.M.ye Ceza İnfaz Kurumuna kabul edildikten sonra madde bağımlısı tanısı konulup revir doktoru tarafından verilen reçete dışında (bkz. § 25) rahatsızlığının tedavisine yönelik herhangi bir tedavinin uygulanmaması, S.M.nin sağlık kuruluşuna sevk edilmemesi, gece yarısı acil olarak revire getirilmesine rağmen tedavi konusunda kayıtsız kalınıp tıbbi müdahaleye imkân verebilecek şekilde yakından takip edilmemesinin basit bir muhakeme hatası veya ihmal olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği hususlarını dikkate almamıştır. Sonuç olarak S.M.nin ölümüyle ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasının etkili olduğu söylenemez.

72. Açıklanan gerekçelerle S.M.nin ölümüyle ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

73. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

74. Başvurucu, Başsavcılığın verdiği takipsizlik kararıyla oluşan mağduriyet ve hak ihlalinin tespit edilerek zararlarının giderilmesine karar verilmesini istemiş; açıkça tazminat talebinde bulunmamıştır.

75. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

76. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

77. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

78. Başvuruda; başvurucunun oğlu S.M.nin yaşamının korunması için öncelikler ve kaynaklar ölçüsünde gerekli önleyici tedbirlerin alınmaması, ölüm olayıyla ilgili olarak yürütülen ceza soruşturmasında etkili ve yeterli bir inceleme yapılmaması nedenleriyle yaşamı koruma yükümlülüğünün ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

79. Bu durumda yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EMİNE DOĞAN VE FİKRİ DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/34363)

 

Karar Tarihi: 29/6/2021

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Tuğçe TAKCI

Başvurucular

:

1. Emine DOĞAN

 

 

2. Fikri DOĞAN

Vekili

:

Av. Mehmet BAĞATIR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamu makamları tarafından yeterli önlem alınmaması dolayısıyla ceza infaz kurumunda intihar meydana gelmesi ve olay ile ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/9/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucuların oğlu M.E.D., Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından silahlı terör örgütüne silah sağlama suçundan 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmış; cezasının infazına başlandığı Batman M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan Siirt E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna sevk edilmiştir. Söz konusu Ceza İnfaz Kurumundan kapasite yetersizliği nedeniyle Bandırma 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Bandırma Ceza İnfaz Kurumu) sevk edilen M.E.D., son olarak Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu) sevk edilmiştir. M.E.D. burada 18/11/2016 tarihinde, kalmakta olduğu çok kişilik odada pet şişelerini keserek meydana getirdiği ip ile kendisini asmak suretiyle intihar ederek yaşamını yitirmiştir.

A. Ceza İnfaz Kurumu Süreçleri

1. M.E.D.nin Bandırma Ceza İnfaz Kurumunda Bulunduğu Süreç

10. Bandırma Ceza İnfaz Kurumunun vukuat raporuna göre M.E.D. 13/4/2014 tarihinde kaldığı koğuşta şahsi sorunlarından dolayı çok sayıda (132 adet) ilaç içerek intihara teşebbüs etmiş, kaldırıldığı hastanede tedavisi gerçekleştirilmiştir.

11. Bandırma Ceza İnfaz Kurumunun bir diğer vukuat raporuna göre M.E.D.12/5/2015 tarihinde kaldığı koğuşta 65 adet ilaç içerek intihara teşebbüs etmiş, kaldırıldığı hastanede tedavisi yapılmıştır.

12. Bandırma Ceza İnfaz Kurumunun 22/5/2015 tarihli durumlarına göre ceza infaz kurumuna ayırma kararı ile başvurucunun yakını M.E.D.nin ailesine yakın bir başka ceza infaz kurumuna nakledilmesinin uygun olacağına karar verilmiştir. Kararda "...intihara teşebbüs ettiği tespit edilmiştir. Geçen süre içerisinde her türlü psikolojik desteğe karşı durmuş bu olayın gizli kalmasına çalışmıştır. Terör hükümlüleri ile yapılan görüşmelerde durumunun iyi olmadığı, gece gündüz arkadaşları tarafından koğuş içerisinde takip edildiğini, idareye bildirmişlerdir. Bu durum üzerine hükümlü [M.E.D.] kurum psikoloğu ile görüştürülmesi istenmiş ama kendi isteği ile çıkmamıştır. Dolayısı ile intihar ile ilgili psiko-sosyal servis herhangi bir önlem alamamıştır. Yine hükümlü [M.E.D.] 12/05/2015 tarihinde ... 65 adet ilaç içerek intihara teşebbüs etmiştir. Yapmış olduğu bu eylemden dolayı Bandırma İlçe Devlet Hastanesi polikliniğe yatışı yapılmıştır. Burada bir hafta süre ile tedavi görerek yapılan tıbbi müdahaleler sonucunda kalıcı hasarı kalmadan hayata döndürülmüştür. Yapılan araştırmalar sonucunda Hükümlü [M.E.D.nin] intihar etme eyleminden vazgeçmediği tespit edilmiştir. İmkan bulduğunda tekrar intihar etme eyleminde bulunacağı öngörülmektedir. Bu durum[un] kurumumuzda alınabilecek tedbirler ile çözülmesi mümkün olmamaktadır. Hükümlü [M.E.D.nin] bu saplantısından kurtulabilmesi için aile yakınlarının desteğine ihtiyacı olduğu düşünüldüğünden; ... ailesinin ikamet ettiği yakın bir ceza infaz kurumuna nakil edilmesinin uygun olacağına..." tespitlerine yer verilmiştir.

13. M.E.D.nin Ceza İnfaz Kurumu dosyasının UYAP üzerinden yapılan incelemesi neticesinde şahsın Bandırma Ceza İnfaz Kurumunda iken 23/6/2015 tarihinde Bandırma Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiği tespit edilmiştir. Sevk üzerine yapılan işlemlere dair bir bilgi/belgeye ulaşılamamıştır.

14. Bandırma Ceza İnfaz Kurumunun 25/6/2015 tarihli bir başka durumlarına göre ceza infaz kurumuna ayırma kararı ile başvurucuların yakını M.E.D.nin ailesine yakın bir başka ceza infaz kurumuna nakledilmesinin uygun olacağına bir kez daha karar verilmiştir. Kararda "...Ancak; hükümlü[M.E.D.nin] 2 defa intihar girişiminde bulunduğu, Bandırma İlçe Devlet Hastanesinin yoğun bakım ünitesinde yapılan tıbbi müdahale sonucu hayata döndürülmüştür. İntihar eğiliminden de vazgeçmiş değildir. Kurumumuzda intihar riski olan bir kişinin tek başına barındırılması mümkün değildir. Ceza İnfaz Kurumumuzda genelge hükümlerine göre 60 gün gözetime tabi tutulup örgütten ayrıldığına dair gerekçeleri belirtilerek idare ve gözlem kurulu başkanlığınca durum tespiti yapılması istenmektedir. Bu şartlar altında ceza infaz kurumumuzda hükümlüyü 60 gün boyunca tekli odada tutmak tekrar intiharın gerçekleşmesine yüzde yüz zemin hazırlayacaktır. Bandırma Ceza İnfaz Kampüs yerleşkesinde de Tarafsızların kaldığı herhangi bir oda koğuşta bulunmamaktadır. Bu nedenle sevk ve nakilleri düzenleyen 167 nolu genelgenin zorunlu nedenlerle nakil alt başlıklı 17. Maddesinin birinci fıkrası uyarınca (Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması) nedeni ile hükümlü [M.E.D.nin] Konumuna Uygun Herhangi Bir Ceza İnfaz Kurumuna Naklinin yapılması gerektiğine oy birliği ile karar verilmiştir. " tespitlerine yer verilmiştir.

15. Bandırma Ceza İnfaz Kurumunun Bandırma Cumhuriyet Başsavcılığına ilettiği 26/6/2015 tarihli yazıda "...tedavi amaçlı kendine verilen ilaçlar ile 13/04/2014 tarihinde intihar teşebbüsünde bulunmuş bu olaydan sonra psiko-sosyal servisin kendisine yapmış olduğu psikolojik destek amaçlı görüşmelere çıkmamış, koğuş içerisindeki durumu koğuşta bulunan diğer hükümlü ve tutuklulardan alınan bilgiler ışığında takip edilmiştir. Ancak; 12/05/2015 günü tekrar kendine genelgeye uygun olarak verilen ilaçları toplu halde içerek intihar teşebbüsünde bulunmuş Bandırma ilçe Devlet Hastanesinde yapılan tıbbi müdahale sonucunda hayata döndürülerek tedavi bitiminde tekrar koğuşuna konulmuştur. Şu an herhangi bir sıkıntısı bulunmamaktadır. Ancak; Hükümlünün tekrar intihar etme olasılığı mevcuttur. ..." bilgileri bulunmaktadır.

16. Bandırma Ceza İnfaz Kurumu tarafından 26/5/2015 tarihinde düzenlenen Psikososyal Servisi raporunda M.E.D. ile yapılan görüşme sonucundaki değerlendirmeler şu şekildedir:

"... Kişi, yapılan görüşmede bir süreliğine kendisini toparlayabilmek için tekli odalarda kalmak istediğini sözlü olarak beyan etmiştir. Bununla birlikte gerek kişinin 15/05/2015 tarihinde kalkışmış olduğu intihara teşebbüs olayı, gerekse görüşme esnasındaki hal davranış ve tavırlarından intihar düşüncesinin devam ettiği tarafımdan görülmüştür.

Kişinin tekrardan intihar eylemini tekrarlayabileceği düşünülmektedir. Bu sebepten dolayı tekli koğuşlarda barındırılmasının uygun olmadığı düşünülmektedir.

T. C Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü'nün 05.03.2013 tarih ve 1781129805 sayılı 'İntiharların Önlenmesi' konulu yazısında; 'Ruhsal durumunda sürekli değişkenlik yansıtması (hükümlü ve tutuklunun bir gün çok neşeli ertesi gün çok derin bir kötümserlik, karamsarlık hissi yaşaması veya derin bir kötümserlik, karamsarlıktan hemen sonra coşkulu ruhsal davranış içerisinde olması hali' ve 'intihara yönelik söylemlerinin olması (intihara meyilli hükümlü veya tutukluların açık olarak ve aniden intihar etmek istediğini belirten sözler sarf etmesi gibi), durumlarda konuya hassasiyetle yaklaşılması ve Psiko-Soyal Yardım Servisi tarafından gerekli yönlendirmelerin yapılması ifade edilmiştir,

Gerek Hükümlü ile yapılan görüşmeler, gerekse T.C Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen 'intiharların Önlenmesi' konulu yazı göz önüne alınarak hükümlünün İntihar ve Kendine Zarar Verme Risk Yönetimi Grubu'nda değerlendirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. "

2. M.E.D.nin Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunda Bulunduğu Süreç

17.M.E.D.nin Ceza İnfaz Kurumu dosyasının UYAP üzerinden yapılan incelemesi neticesinde şahsın Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumuna geldiği 13/7/2015 tarihinden itibaren çeşitli çok kişilik odalarda kaldığı, örgütten ayrılma çabası nedeniyle oda değişikliği ve tek kişilik odada kalma taleplerinde bulunduğu, bir kısım talebinin Ceza İnfaz Kurumu idaresince kabul edildiği, bir kısmının ise reddedildiği, başvurucunun tek kişilik odada kalma talebinin ise psikolojik durumu gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmıştır.

18. Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunun 26/5/2016 tarihli Psikososyal Servisi raporunda başvurucunun psikolojik durumu hakkında şu tespitlere yer verilmiştir:

"...Hükümlü kurumumuza geldiği tarihten bu yana içine kapanık, kendi halinde dönem dönem pasif agresif bir yaşantı sürdürmektedir.

Hükümlü, ailesi ile telefon görüşü yapmamakta, ziyarete çıkmamaktadır.

Hükümlünün ailesi kurumu aramakta ve hükümlünün telefon görüşmesi yapması, ziyarete geldiklerinde ziyarete çıkması yönünde ikna edilmesini istemektedir. Hükümlü ile bu duruma ilişkin görüşülmüş ancak hükümlü... ailesi ile görüşmeyi kabul etmemiştir. ...

Geldiği kurumlarda iki kez intihar girişiminde bulunan hükümlünün bir kardeşinin intihar etmiş olduğu bilinmekte ancak hükümlünün ailesi hükümlünün olumsuz etkilenmemesi için hükümlüye durumu bildirmemektedir. [M.E.D.] kurumumuzda kendine zarar verme ya da intihar girişiminde bulunmamıştır. Hükümlü yalnız kalmak istemekte ancak geçmişinde intihar girişimi mevcut olması nedeni ile uygun bulunmamaktadır.

 [M.E.D.] 24/05/2016 tarihi itibari ile açlık grevine başlamıştır. Açlık grevi eylemini sonlandırması yönünde telkinlerde bulunmak amacı ile hükümlü ile yapılan görüşmesinde hükümlü; tahliye olmak istediğini bu nedenli açlık grevi eylemine başladığını söylemiştir. ...

Açlık grevi eylemine başlamasının ardından hükümlü ile yapılan görüşmelerinde daha önce durumunu kontrol etmek amacı ile yapılan görüşmelerinin aksine sürekli konuştuğu, öfkeli olduğu, odanın içinde sürekli dolandığı gözlemlenmiştir.

Aile özgeçmişine ilişkin detaylı bir bilgi edinilememesine karşın hükümlünün ailesi ile yapılan telefon görüşmelerine dayanarak hükümlü ve ailesi arasında geçen bir olay nedeni ile hükümlünün ailesine yöneltilmiş bir öfkesinin söz konusu olduğu, stresle başa çıkma yetilerinin yetersiz kaldığı, savunmalarının aşırı ve uygunsuz bir hale geldiği düşünülmektedir. Hükümlü açlık grevi eylemi ile ya gerçekten tahliye olabileceğini düşünmekte ya da ölmeyi gerçekten istemektedir. Bu iki durumdan hangi durum hükümlü için geçerli olursa olsun iki durumda da hükümlünün ruhsal sorunlar yaşadığına işaret ettiği düşünülmektedir.

Hükümlü ile hem açlık grevi öncesi hem de açlık grevi sırasında yapılan görüşmelerde kendisini iletişime kapatması (açlık grevi esnasında yapılan görüşmelerde konuşmasına karşın sadece konuşmakta, söylenenleri dinlemekte, sinirlenmektedir) geçmişinde intihar girişiminin olması, ailesinde intihar olayının olması nedeni ile hükümlünün Psikiyatri Servisi tarafından görülmesinin uygun olabileceği düşünülmektedir.

Hükümlünün bilinç açık, yönelim tam, özbakım yeterli (bütün eşyalarını çöpe atması nedeni ile ilerleyen zamanlara bozulma ihtimali söz konusu), muhakeme kusurları olduğu düşünülmektedir..."

19. Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunun UYAP'tan temin edilen Psikososyal Servisi görüşme çizelgesi incelendiğinde 15/7/2015 tarihinde M.E.D.nin Kuruma giriş yapması sonrası sosyal çalışmacı ile psikososyal değerlendirmesinin yapıldığı, 30/9/2015 tarihinde Kurum psikoloğu ile görüştüğü, konuşacak sorunu olmadığını bildirdiği, 28/1/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile görüşerek kaldığı çok kişilik odadan ayrılmak istediğini bildirdiği, 3/2/2016 ve 8/2/2016 tarihlerinde Kurum psikoloğu ile görüşerek tek kişilik odada kalma isteğini ilettiği, 9/3/2016 tarihinde sosyal çalışmacı ile görüşmesinde gözlem ve sınıflandırma formunu doldurmak istemediği, 23/3/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile genel durumu hakkındaki görüşmesinde görüşmeyi kabul etmediği, şahsın ailesiyle görüşmeye yönlendirildiği, 6/4/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile görüşmeyi kabul etmediği, 25/5/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile açlık grevi nedeniyle görüştüğü, tahliye olana kadar açlık grevini bırakmayacağını bildirdiği, 26/5/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile görüşmesinde açlık grevini ölüm orucuna çevirdiğini bildirdiği,30/5/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile görüşmesinde kendisine ölüm orucunu sonlandırması telkininde bulunulduğu, şahsın bunu kabul etmediği, 7/9/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile ruhsal durumunun gözlemlenmesi amacıyla görüştüğü, 21/10/2016 tarihinde Kurum psikoloğu ile ruhsal durumunun gözlemlenmesi amacıyla yapılıcak görüşmeyi sorunu olmadığını belirterek kabul etmediği tespit edilmiştir.

20. M.E.D. 28/5/2016 tarihinde Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumundaki çok kişilik odasında yangın çıkarmıştır. Olaya dair disiplin soruşturması sırasında düzenlenen 6/6/2016 tarihli muhakkik raporundaki bilgiler şöyledir:

"Ceza İnfaz Kurumunda 28/5/2016 tarihinde ... A ilave blok 145 numaralı odanın acil butonunun çalması üzerine odaya gidildiğinde, odada kalmakta olan hük./tut. [A.A.nın] acil butonuna kendisinin bastığını söylediği ve odada kalan diğer hükümlü [M.E.D.nin] odada bulunan yatak ye muhtelif giyim eşyalarını odanın üst katında toplayarak yakacağını söylemesi üzerine gerekli güvenlik önlemleri alınarak odaya girildiği, oda üst katına çıkıldığında eşyaların yanmaya başladığının görüldüğü, yangın söndürülerek nöbetçi müdürün bilgisi dahilinde odada bulunan gazete ve çöpler, bıçak, çakmak, su bardağının güvenlik amacıyla odadan çıkartıldığı..."

21. M.E.D.nin Ceza İnfaz Kurumu dosyasının UYAP üzerinden yapılan incelenmesi neticesinde şahsın Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunda iken çeşitli tarihlerde Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine (Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniği) ve Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine (Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniği) sevk edildiği tespit edilmiş olup sevk tarihleri ve neticesindeki işlemler aşağıdaki gibidir:

i. Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu Hükümlü/Tutuklu Muayene Takip Çizelgesinden anlaşıldığına göre, M.E.D.nin daha önce intihar girişiminde bulunmuş olması nedeniyle ilk defa 5/10/2015 tarihinde psikiyatri polikliniğinde kontrolü uygun görülmüş fakat şahsın reddettiği not edilmiştir.

ii. M.E.D. 26/5/2016 tarihinde Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu doktoru tarafından anksiyete bozukluğu tanısıyla Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş olup 27/5/2016 tarihli muayenesi sonrası düzenlenen raporda şahsın ölüm düşüncesinin olduğu ve on gün sonra kontrole gelmesi gerektiği belirtilmiştir.

iii. 31/5/2016 tarihinde Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu doktorunca tekrar anksiyete bozukluğu, suisidal düşünce tanısıyla Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilen M.E.D.nin burada yapılan muayenesinde, ilaç içmeyi reddettiğini ve yedi gündür sadece su içtiğini beyan etmesi üzerine Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevki uygun görülmüştür. Şahsın Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde 1/6/2016 tarihinde yapılan muayenesinde ise acilen yatırılmasını gerektirir bir psikopatoloji sağlanmadığına, tedavisi için önerilen ilaçların düzenli kullandırılması ve 9/6/2016 tarihinde yeniden kontrol muayenesine gelmesinin uygun olduğuna dair rapor düzenlenmiştir.

iv. Sonrasında M.E.D. 9/6/2016 tarihindeki kontrol muayenesi için Bakırköy Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiş, yapılan muayene sonucu 13/6/2016 tarihinde hastaneye yatış randevusu verilmiştir.

v. M.E.D. 13/6/2016 tarihinde Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılmıştır. Şahsın 1/7/2016 tarihinde taburcu olması sırasında düzenlenen raporda, M.E.D.nin kısmi salah hâlide iken ceza infaz kurumuna gönderilmek üzere taburcu edildiği belirtilmiş, şahsa depresif mizaçlı uyum bozukluğu tanısı konulmuş, kendisine üç farklı ilaç tedavisi yazılmış, gerektiğinde bulunduğu ceza infaz kurumuna en yakın devlet hastanesinin psikiyatri polikliniğinde muayene olması önerilmiştir.

vi. M.E.D. hücre disiplin cezasının (§ 24) infazına ara verilmesini müteakip 9/9/2016 tarihinde Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir. Şahsın belirli bir yakınmasının olmadığı, tedavi istemediğini söylediği tespitleriyle gerektiğinde kontrolü uygun görülmüştür.

22. M.E.D. 8/8/2016 tarihli Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumuna hitaplı dilekçesiyle ilaçlarını kullanmadığını ve kullanmayacağını belirterek ilaçların Ceza İnfaz Kurumu idaresince alınmasını talep etmiştir.

23. Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunun 9/8/2017 tarihli Psikososyal Servisi bilgi notunda başvurucunun psikolojik durumu hakkında şu tespitlere yer verilmiştir:

"Kurumuza 13/07/2015 tarihinde sevk olarak gelen [M.E.D.] kurumumuza geldiği tarihten bu yana kendisi ile düzenli olarak bireysel görüşmeler gerçekleştirilmiş olup hükümlünün birçok görüşme talebine olumlu yanıt vermeyerek sıkıntısının bulunmadığını, ... bu nedenle görüşmek istemediğini beyan ettigi gözlemlenmiştir, Adı geçen ile en son 21/10/2016 tarihinde kurumumuz psiko-sosyal yardım servisi tarafından genel durum değerlendirme görüşmesi yapılmak üzere görüşmeye gidilmiş ancak hükümlü yine bir sıkıntısının olmadığını, iyi olduğunu beyan etmiş ve kendisini iletişime kapattığı görülmüştür,

Hükümlünün kurumumuzda bulunduğu süre içerisinde herhangi bir intihara teşebbüs ya da kendisine zarar verme eylemlerinde bulunmadığı bilinmektedir Ancak hükümlünün kendisini iletişime kapatması, görüşmeyi kabul etmemesi nedeniyle 26/05/2016 tarihinde hükümlü Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edilmiştir, Hükümlü daha sonra 07/06/2016 tarihinde Bakırköy Prof. Dr. [M.O.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmiştir. 13/06/2016 tarihinde hastaneye yatışı gerçekleşmiştir. 01/07/2016 tarihinde taburcu olup kurumumuza dönen hükümlü düzenli olarak psikiyatri polikliniğinde tedavi görmüştür. En son hükümlü 21/09/2016 tarihinde kontrole götürülmüştür.

Adı geçen hükümlü ile kurumumuz psiko-sosyal yardım servisi olarak gerçekleştirilen bireysel görüşmelerinde hükümlünün bilincinin açık olduğu, kendini ifade etmede, konuşmada güçlük yaşamadığı, öz bakımının yeterli olduğu, sorulan sorulara açık ve net cevaplar verebildiği gözlemlenmiştir..."

24. Başvurucuların yakını 28/5/2016 tarihinde ceza infaz kurumundaki odasında çıkardığı yangın (bkz. § 20) nedeniyle Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının 9/6/2016 tarihli kararıyla 11 gün hücreye koyma disiplin cezasıyla cezalandırılmıştır.

25. M.E.D. 15/8/2016 tarihli dilekçeyle hücre disiplin cezasının infazı amacıyla tek kişilik odaya konulmasını talep etmiştir. Şahsın hücre cezasının infazına 31/8/2016 tarihinde başlanmış fakat Ceza İnfaz Kurumu doktoru tarafından psikolojik durumunda kötüleşme tespit edilmekle ruhsal sağlığı açısından sakıncalı görüldüğünden cezanın infazının 7/9/2016 tarihi itibarıyla kesilmesine karar verilmiştir.

26. Ceza İnfaz Kurumunun 22/11/2017 tarihli yazısına göre hücre cezasının infazının durdurulması sonrasında M.E.D. A-147 No.lu çok kişilik odaya (koğuş) alınmıştır. Bu odada diğer beş mahkûmla barınmaktayken diğer mahkûmlar başka ceza infaz kurumlarına nakil olarak gönderildiğinden M.E.D, 16/11/2016 tarihinden itibaren odada yalnız barındırılmıştır. Bu sırada Ceza İnfaz Kurumu doktorunun şahısta iyileşme görülmekle hücre cezasının infazında sakınca olmadığı yönündeki 17/11/2016 tarihli raporuna istinaden şahsın kalan 4 günlük hücre disiplin cezasının infazına aynı odada devam edilmiştir.

27. M.E.D. A-147 No.lu koğuşta hücre disiplin cezasının infazı sırasında 18/11/2016 tarihinde pet şişeleri keserek elde ettiği ip ile banyonun dış cephe duvarındaki parmaklığa kendisini asmak suretiyle intihar etmiştir.

B. Olaya İlişkin Ceza Soruşturması Süreci

28. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından aynı gün ve resen olayla ilgili soruşturma başlatılmıştır. Tekirdağ İl Jandarma Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Tim Komutanlığı tarafından Cumhuriyet savcısı huzurunda olay yeri incelemesi yapılmış, olay yerinin basit krokisi çizilmiştir. 22/11/2016 tarihli olay yeri inceleme raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"...

Ası ile intihar olayının hükümlünün kaldığı koğuşun havanlandırma kısmında meydana gelmiş olduğu, [M.E.D.nin]; giysilerinin üzerinde olduğu, koğuşun giriş katında bulunan banyonun dış cephe duvarındaki demir parmaklığa boynundaki bağ ile asılı vaziyette durduğu ve ayaklarının zemine temas etmediği, cesedin yanında plastik sandalye ve zeminde ise bir çift terlik bulunduğu görüldü. Şahsın duruş pozisyonu şekli itibarı ile fotoğraf ve kamera çekimi yapıldı. Demir parmaklı banyo penceresinin 35 cm x 44 m ebatlarında, ası ipinin demir parmaklığa bağlandığı yer ile zemin arasındaki mesafe 228 cm, boynundaki bağ ile arasındaki mesafe 67 cm, şahıs asılı halde boyu 171 cm olarak ölçüldü. Vücudunun harici incelemesinde herhangi bir ateşli veya ateşsiz silah, delici veya kesici alet yarasına ve bunlara bağlı olabilecek kanama görülmedi. Gerekli ölçümlerin yapılmasına ve olay yeri krokisinin çizilmesine müteakip olay yerinde bulunan Nöb. C. Savcısının talimatı ile ceset asıdan indirildi. Asıda kullanılan cismin yapılan incelemesinde plastik pet şişelerin ince bir şekilde kesilerek 9 kat haline getirilerek güçlendirilmiş naylon yapılı bağ olduğu tespit edildi. Ölü muayenesi işlemleri için ceset mahkum kabul kısmındaki uygun bir odaya taşındı. Olay yerinde ve hükümlünün koğuşunda yapılan inceleme ve araştırmada intihar mektubuna veya notuna rastlanılmadı. Asıda kullanılan kesilmiş plastik pet şişeden oluşturulan ip şeklindeki cismin aynısının hükümlünün koğuşunda yattığı ranzanın üst katında da bulunduğu tespit edildi. Fotoğraf ve kamera çekimi yapıldı.

Ölü muayenesi işlemlerine başlanılmadan önce Cumhuriyet Savcısının talimatı ile müteveffa [M.E.D.nin] sağ ve sol el tırnak aralarından biyolojik svab kiti yardımı ile sürüntü şeklinde svab alındı. ... ölü muayenesi işlemleri esnasında müteveffanın fotoğraf ve kamera çekimi yapıldı..."

29. Başvurucu Fikri Doğan 20/12/2016 tarihinde kolluk nezdindeki müşteki beyanında özetle oğlunun kendisini asacağına inanmadığını, oğlunun kendisini asmasına engel olacak tedbirlerin alınıp alınmadığının araştırılmasını istediğini, oğlunun vefatından on beş gün önce görüştüğü Ceza İnfaz Kurumu psikoloğunun kendisine oğlunun iyi olduğunu söylediğini, oğlunun psikolojik sorunları olduğunu ve Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin oğlunun kendisine zarar vermesini engelleyecek tedbirleri almaları gerektiğini ifade ederek oğlunun ölümünde ihmali olan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinden şikâyetçi olduğunu bildirmiştir.

30. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/11/2016 tarihinde olay yerine gidilerek incelemelerde bulunulmuş, aynı tarihte ölü muayenesi yapılmış, ölümün ceza infaz kurumunda gerçekleşmesi nedeniyle İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince (ATK Morg Dairesi) otopsi yapılması gerekli görülmüştür.

31. ATK Morg Dairesinin 7/3/2017 tarihli raporunda Biyoloji İhtisas Dairesince el ve tırnak sürüntülerinin incelenmesi neticesinde numunelerin müteveffaya ait olduğunun tespit edildiği, Kimya İhtisas Dairesince gerekli incelemelerin yapılarak kanda yabancı maddeye rastlanmadığı bilgilerine yer verilerek kişinin ölümünün ası sonucu meydana geldiği tespitine yer verilmiştir.

32. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay anına dair kamera görüntüleri bilirkişi tarafından incelettirilmiş ve 6/12/2016 tarihli rapor düzenlenmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca kamera görüntülerinde şüpheli bir duruma rastlanmamıştır.

33. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 3/4/2017 tarihinde Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumundan olayla ilgili olarak yürütülen disiplin soruşturma dosyası istenmiş, dosya 9/5/2017 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.

34. ATK Biyoloji İhtisas Dairesinin 9/4/2017 tarihli anal sürüntü incelemesine dair raporunda, alınan örneklerin müteveffaya ait olduğu tespitine yer verilmiştir.

35. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/6/2017 tarihinde, ası sureti ile intihar olayıyla ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"18/11/2016 günü saat 14:00 sıralarında Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan bir şahsın koğuşunda asılı şekilde ve ölü olarak bulunduğunun bildirilmesi üzerine olay yeri inceleme ekibi görevlilerince Cumhuriyet Başsavcılığımızca belirtili yerde olay yeri inceleme işlemi icra olunduğu, yapılan inceleme neticesinde olay yerinin hükümlünün kaldığı koğuşun havalandırması olduğu, cesedin koğuşun banyosuna ait dış duvarında kalan demir parmaklığa asılı plastik pet şişeden kesilerek değerlendirilen sicim ip şeklindeki 9 kat bağdan oluşan ası ipinin bulunduğu, banyoya ait metal korkuluk demiri ile zeminin 228 cm yüksekliğinde olduğu, asılı halde iken yapılan ölçümde ölen şahsın yaklaşık 171 cm uzunluğunda bulunduğu, korkuluk demir ebatlarının ise 35 cm x 44 cm olduğu, asılı hali ile şahsın ayaklarının yere temas etmediği, elbiselerinin üzerinde bulunduğu, vücudunun dış hatlarında ve giysilerinde ateşli ve ya ateşsiz silah yaralaması, darp ve cebir izine rastlanmadığının görüldüğü, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığınca ölü muayene tutanağı tanzim olunduğu, yapılan ölü muayenesinde herhangi bir tramvatik bulgu, boğuşma izi, delici kesici alet yaralanması, ateşli silah izine rastlanmadığı hususlarının belirtildiği ve cesedin klasik otopsi yapılarak kesin ölüm sebebinin tespiti için İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderildiği,

...

Ölenin koğuşunu dışarıdan gören kamera görüntüleri incelenmesine ilişkin bilirkişi raporu dahilinde 'kamera saati ile 11:57:31’de iki infaz koruma memurunun ölene ait odanın bulunduğu koridora giriş yaptıkları, 11:57:54’de odanın havalandırma bölümü kapısını açarak kamera açısından çıktıkları, 11:58:39'da oda havalandırma kapısını kilitleyip ayrıldıkları, 12:43:57'de iki infaz koruma memurunun koridorda görev yaptıkları, görevli X 1 şahsın üzerinde yemek bulunan tekerlekli yemek dağıtım aracını idare ettiği, her iki şahsın kamera saati ile 12:45:12'de oda kapısı önünde geldikleri, İKM X 3 isimli şahsın elinde gazete ve bir zarf ile birlikte kapıyı çaldığı bir müddet koridor üzerinde bekledikten sonra kamera saati ile 12:46:06'da koridordan ayrıldıkları, 13:06:04'de İKM X 1 ile birlikte İKM X 4 isimli şahısların koridora giriş yaptıkları, kamera saati ile 13:06:36'da kapı kilidini açtıkları, içeriye doğru hareketlendikleri, sonrasında hızla dışarı çıktıkları, İKM X 4 isimli şahsın koridordan koşarak çıktığı, İKM X 1 isimli şahsın kapıyı tekrar kilitleyip kamera saati ile 13:06:59 da koşarak koridordan çıktığı, her iki şahsın da yanlarında görevli infaz koruma memuru arkadaşlar, ile birlikte oda havalandırma kapısı önüne gelerek İKM X 1 in kapıyı açtığı, diğer infaz koruma memurları ile birlikte içeriye girmeksizin açık olan kapıdan içeri doğru gözle kontrol yapıp kapıyı tekrar kilitleyerek koridordan ayrıldıkları, görüntünün devamında sivil ve resmi giyimli ceza infaz koruma görevlilerinin koridora gelerek odaya girip çıktıkları...' hususlarının belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 07/03/2017 tarihli raporu ile ölenin kanında alkol bulunmadığı, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, idrarda parasetamol bulunduğu, [M.E.D.ye] ait sağ el 1, 2 nolu tırnak sürüntüleri, ... DNA profili elde edildiği, elde edilen profilin [M.E.D.nin] DNA profilini içerdiği, kişinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğunun belirtildiği,

Yapılan disiplin soruşturması sonucunda Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun 26/04/2017 tarihli 2016/11 karar nolu disiplin soruşturması kararı ile ... disiplin yönünden ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verdiği,

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesinin 09/04/2017 tarihli raporu ile '[M.E.D.ye] ait olduğu bildirilen anal sürüntüden... sperm hücresi tespit edilmedi. Ası vasıtası olduğu bildirilen ipten alınan sürüntü örneğinde kan tespit edildi. [M.E.D.ye] ait olduğu bildirilen anal sürüntü örneğinden elde edilen DNA profilinin [M.E.D.nin] DNA profili ile uyumlu olduğu tespit edildi. ... hususlarının belirtildiği,

18/11/2016 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağı, olay yeri inceleme raporu ve olay yeri krokisi, mahkumun hayatını kaybettiği koğuşu dışarıdan gören kamera görüntüleri ve ilgili bilirkişi raporu, müşteki beyanı, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunun 2016/11 karar nolu disiplin soruşturması kararı, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 07/03/2017 tarihli raporu, Biyoloji İhtisas Dairesinin 09/04/2017 tarihli raporu vesair tüm soruşturma evrakı birlikte değerlendirildiğinde ölen [M.E.D.nin] ... kendi iradesi ile ası suretiyle intihar ettiği, şahsın ölümünde kendisi haricinde başkaca kimseye atfı kabil kusur bulunmadığı anlaşılmakla somut olaya ilişkin olarak KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."

36. Başvurucular vekili tarafından 22/6/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş, itirazda soruşturmanın ölüm olayında üçüncü bir kişinin rolü olup olmadığıyla sınırlı yürütüldüğü, M.E.D.nin ceza infaz kurumunda intihar etme durumuna nasıl geldiğinin ve bu konuda adli, idari ve tıbbi yetkililerce gerekli önlemin alınıp alınmadığının araştırılmadığı, şahsın öncesinde intihar girişiminde bulunduğu ve intihara meyilli olduğu açık olduğu hâlde cezasının infazının ertelenmesinin gerekip gerekmediği yahut ne amaçla tek başına hücre cezasının infazına devam edildiğinin araştırılmadığı ifade edilmiştir. İtirazda ayrıca şahsın intihar etmede kullandığı pet şişeleri keserek elde ettiği ipi meydana getirmede kullandığı kesici cismin ne olduğunun ve nasıl odasında bulundurulduğunun araştırılmadığı, dolayısıyla olayda ihmali bulunan Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin sorumluluklarının tespiti noktasında eksik soruşturma yürütüldüğü iddia edilmiştir.

37. İtiraz Tekirdağ 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedilmiştir.

38. Ret kararı başvuruculara 18/8/2017 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 7/9/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Olaya İlişkin Disiplin Soruşturması Süreci

39. Başvurucuların yakınının intihar etmesi nedeniyle olay hakkında yürütülen disiplin soruşturması sonucunda 8/5/2017 tarihli karar ile üç infaz koruma memuru hakkında disiplin yönünden ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kurumumuz A ilave Blok 147 nolu odada barındırılan hükümlü [M.E.D.nin] pet şişeleri incelterek yapmış olduğu plastik ipi havalandırma bahçesinde bulunan banyo penceresindeki demirlere bağlamak suretiyle kendini asarak intihar etmesi nedeniyle tutulan 18/11/2016 tarihli tutanak, tutanakta adı geçen personellerin savunmaları, olayın meydana geldiği oda koridorunun kamera CD görüntüleri, Revir Biriminin hükümlü/tutuklu muayene takip çizelgesi, Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı ile Hükümlü[M.E.D.nin] Bakırköy Prof. Dr. [M.O.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Tekirdağ Devlet Hastanesine sevk yazılarının incelenmesi neticesinde;

Hükümlü [M.E.D.nin] havalandırma bahçe kapısını kapatmak üzere 18/11/2016 tarihinde saat 13.06 da koridora gidildiği, koridor tarafındaki bahçeye giriş kapısını görevli memurlardan [E.T.nin] açtığı, bahçeden içeriye [E.T.] ile [A.G.nin] girdikleri ve ani müdahale ekibine haber vermek üzere koşarak bahçeden koridora çıktıkları, saat 13:07'de olay yerine müdahale ekibinin geldiği, saat 13: l1 'de olay yerine Sorumlu İnfaz ve Koruma Başmemuru ve Kurum 2. Müdürünün geldiği, saat 13:46'da Kurum Doktoru ve Sağlık Memurunun geldiği, saat 14:12'de Kurum Savcısı ve Kurum Müdürünün geldiği, saat 14:39'da Otopsi Savcısının geldiği, saat 14.48'de Jandarma Olay Yeri İnceleme Ekibinin geldiği ve Hükümlü [M.E.D.nin] ... görevli memurlarca sedyeye konularak odadan çıkarıldığı görüntülerden tespit edilmiştir.

... infaz ve Koruma Memuru [E.T.] savunmasında; Kurumumuzda 18/11/2016 tarihinde 08:00/20:00 saatleri arasındaki nöbette D Vardiyasında A ilave Blok nöbetçisi olarak görev yaptığını, saat 12:00'da ... disiplin cezası kararına istinaden A ilave Blok 147 nolu odada bulunan hükümlü [M.E.D.nin] 1 saatlik havalandırma süresini başlatmak amacı ile bloktaki diğer nöbetçi arkadaşı [S.T.yle] beraber havalandırma kapısını açtıklarını, hükümlünün genel durumunun iyi olduğunu ve bahçeye çıktığını gördüğünü, koridora açılan bahçe kapısını kapatarak koridordan ayrıldığını, saat 13:00'da 1 saatlik havalandırma süresinin bitmesi üzerine [A.G.] ile beraber havalandırma kapısını kapatmaya gittiğini,... bahçe kapısını açtığında ilk bakışta hükümlüyü bahçe kapısında göremediğini, çünkü odanın havalandırma kapısının açık vaziyette olduğunu, kapıyı kapatmak üzere o tarafa yöneldiğinde hükümlünün tuvalet penceresinin demirlerine ip bağlamak suretiyle kendini astığını gördüğünü, genel durumunun hareketsiz ve renginin morarmış olduğunu, ayaklarının yerden kesik vaziyette olduğunu yani ayaklarının yere hiç temas etmediğtnl, herhangi bir müdahalede bulunmayarak derhal odadan ayrıldığını ve nöbetçi müdür ile infaz ve Koruma Başmemuruna haber vermek üzere... koridoruna çıktığını...

... İnfaz ve Koruma Memuru [A.G.] savunmasında [benzer anlatımda bulunmuştur.]

... İnfaz ve Koruma Memuru [S.T.] savunmasında [benzer anlatımda bulunmuştur.]

...

Hükümlü [M.E.D.nin], Kurumumuza ilk giriş muayenesinin 13/07/2015 tarihinde yapıldığı, Kurum Revirindeki 05/10/2015 tarihli ... muayenesinde 'Daha önceki suisid (intihar) girişiminden dolayı' Psikiyatri polikliniğinde kontrolünün önerildiği ancak hükümlü [M.E.D.nin] kontrol olmayı reddettiği, kurum doktoru tarafından 26/05/2016 tarihinde 'ankisiyete bozukluğu' tanısıyla Tekirdağ Devlet hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiği, Kurum Doktoru tarafından 31/05/2016 tarihinde 'ankisiyete bozukluğu ve suisid(intihar) düşüncesi var' tanısıyla Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiği, yapılan kontrollerden sonra 01/06/2016 tarihinde Bakırköy Prof. Dr. [M.O.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince ilaç tedavisine başlandığı, 13/06/2016 tarihinde Bakırköy Prof. Dr. [M.O.] Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine 'Depresif Mizaçlı Uyum Bozukluğu' teşhisiyle yatışının yapıldığı ve 01/07/2016 tarihinde hastaneden taburcu edildiği, hükümlü [M.E.D.nin] Kurum Müdürlüğüne hitaben yazmış olduğu 08/08/2016 tarihli dilekçesinde 'Kalmakta olduğu A ilave blok 147 numaralı odanın yan tarafındaki odaya ait sandığın içerisinde bulunan, şahsına ait kullanmadığından ve kullanmayacağından, ilaçların alınmasını' talep ettiği, kurum doktoru tarafından 09/09/2016 tarihinde 'ankisiyete' tanısıyla Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiği, hükümlü [M.E.D.nin] psikolojik problemlerinin olduğu ve daha öncede intihar girişiminde bulunduğu tespit edilmiştir. Hükümlü odasına bakan koridorların CD kayıtlarının incelenmesi, hükümlünün sağlık dosyasının incelenmesi, görevli personellerin ifadeleri vs. gibi olayla ilgili yapılan araştırma ve incelemeler neticesinde sonuç olarak görevli personelin verilen görevi yerine getirirken herhangi bir kusur, kasıt ve görevi ihmallerinin bulunmadığı; ... kanaatine varılmış olup..."

D. Olaya İlişkin Tam Yargı Davası Süreci

40. UYAP'tan yapılan inceleme neticesinde başvurucuların bireysel başvuruda bulunduktan sonra kendilerine ve müteveffanın kardeşlerine ölüm olayı nedeniyle maddi ve manevi tazminat ödenmesi taleplerinin Bakanlık tarafından 15/8/2017 tarihinde reddedildiği ve başvurucuların 6/10/2017 havale tarihli dilekçeyle Tekirdağ İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) başvurucu Emine Doğan için 85.000 TL maddi, 130.000 TL manevi; başvurucu Fikri Doğan için 85.000 TL maddi, 130.00 TL manevi; yedi kardeşin her biri için ayrı ayrı 18.000 TL manevi olmak üzere toplam 556.000 TL tazminat ödenmesi istemiyle tam yargı davası açtığı tespit edilmiştir.

41. İdare Mahkemesi soruşturma dosyasını inceledikten sonra 19/7/2018 tarihli ara kararıyla, müteveffanın barındırıldığı odanın koridorunu gösteren 18/11/2016 tarihli kamera görüntü kaydının ve banyo havalandırma penceresi demirlerine pet şişeleri ince ince keserek yaptığı ip ile kendini asmak suretiyle intihar edilen olayda pet şişelerinin ve pet şişelerinin ince ince kesilmesini sağlayan kesici aletin nasıl temin edildiği hususunda bir araştırma yapılıp yapılmadığının, bu kesici aletin ceza infaz kurumuna sokulması yasak maddelerden olup olmadığının sorularak buna ilişkin yasal dayanağı da belirtilerek açıklama yapılmasının istenmesine karar vermiştir.

42. Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu tarafından 5/9/2018 tarihinde verilen cevabın ilgili kısmı "...Ceza İnfaz Kurumumuz kantininde cam ve metal koruma kabı içerisinde ürün satışı[nın], kurum güvenliği açısında yapılmadığı, satışı yapılan bir çok malzemenin pet veya plastik koruma kapları içerisinde muhafaza edildiği, bahse konu pet şişelerin kurum kantininde satılan su, meşrubat veya temizlik malzemelerine ait şişelerden yapılmış olduğu, Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmeliğin 6'ncı ve 13'ncü Maddeleri uyarınca odada bulundurulan meyve bıçağı ve kurum kantininde kişisel temizlik için satılan tıraş bıçağının jiletlerini kullanmak suretiyle pet malzemeleri kestikleri, bu malzemelerin ilgili mevzuat çerçevesinde kurum kantininde satıldığı ve hükümlülerce ücreti mukabilinde temin edildiği, dolayısı ile ceza infaz kurumuna sokulması yasak eşyalardan sayılamayacağı tespit edilmiştir. " şeklindedir.

43. İdare Mahkemesi 12/7/2019 tarihli kararı ile tazminat isteminin kısmen kabulüne karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Olayda, davacıların yakını [M.E.D.nin] hükümlü olarak bulunduğu Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda intihar ederek yaşamını yitirmesi olayında, anılan kişinin psikolojik sorunlar yaşaması ve daha öncesinde de intihar girişiminde bulunduğunun davalı idarece bilinmesine rağmen, idarenin gerekli gözetim ve denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmeyerek hizmet kusurunda bulunduğu sonucuna varılmıştır.

...

... Açıklanan nedenlerle; maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine, maddi tazminat isteminin 193.666,32 TL'lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin kısmının reddine, manevi tazminat isteminin 55.000,00 TL'lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin kısmının reddine, 193.666,32 TL maddi tazminatın, 157.624,87 TL'lik kısmının ve 55.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, maddi tazminatın 36.041,45 TL'lik kısmının ise, miktar artırım dilekçesinin davalı idarenin kayıtlarına girdiği 02.07.2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine..."

44. Karara karşı yapılan istinaf talebi İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesinin 29/1/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Dosya Danıştay nezdinde temyiz incelemesindedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

45. 13/12/2004 ve tarihli 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:

...

f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

...

46. 5275 sayılı Kanun’un “Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları” kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

(1) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır.

...

 (3) Eylem ve tutumları nedeniyle tehlikeli hâlde bulunan ve özel gözetim ve denetim altında bulundurulmaları gerekli olduğu saptananlar ile bulundukları kurumlarda düzen ve disiplini bozanlar veya iyileştirme tedbir, araç ve usûllerine ısrarla karşı koyanlar bu kurumlara gönderilirler.

...”

47. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.

 (2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.

 (3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir. (2)

..."

48. 5275 sayılı Kanun’un “Akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlığı olan hükümlülerin cezalarının infazı” kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:

"(1) Hapsedilme ve diğer nedenlerden kaynaklanan akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunup da ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tutulmaları gerekli görülmeyerek infaz kurumlarına geri gönderilenlerin cezaları, belirlenen infaz kurumlarının mahsus bölümlerinde infaz edilir.

 (2) Birinci fıkrada belirtilenlerin cezalarının infazı için belirlenen infaz kurumlarının ihtiyaç duyduğu uzman ve diğer tıp görevlileri, Sağlık Bakanlığınca karşılanır."

49. 5275 sayılı Kanun’un “Cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına uyma” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

"(1) Hükümlü, hapis cezasının yerine getirilmesine katlanma ve bu amaçla düzenlenen infaz rejimine uygun tutum ve davranışlar içinde bulunmakla yükümlüdür.

 (2) Hükümlü, ceza infaz kurumunun güvenlik ve iyileştirme programlarına tam bir uyum göstermekle yükümlüdür. Her ne amaçla olursa olsun, bilerek kendi yaşamlarını ve bedensel bütünlüklerini tehlikeye düşürecek eylemlere girişmeleri, cezanın yerine getirilmesine katlanma yükümlülüğünün ihlâli sayılır."

50. 5275 sayılı Kanun’un “Sağlığın korunması kurallarına uyma” kenar başlıklı 27. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Hükümlü, hem kendi, hem de diğer hükümlülerin sağlığını tehlikeye düşürebilecek eylemlerden kaçınmakla yükümlüdür."

51. 5275 sayılı Kanun’un “Disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması” kenar başlıklı 48. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi şöyledir:

"Hücreye koyma cezasına ilişkin disiplin cezalarının infazından önce ve infazı sırasında hükümlü, hekim tarafından muayene edilir. İlgilinin bu cezaya katlanamayacağı anlaşılırsa cezanın infazı sonraya bırakılır veya hekiminin belirleyeceği aralıklarla infaz edilir. Koşullu salıverilme tarihine kadar hükümlünün iyileşemeyeceğinin tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesi sağlık kurulu raporu ile saptanması hâlinde hücreye koyma cezası infaz edilmez; yerine ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası iki katı süreyle uygulanır. Raporlar infaz dosyasına konulur."

52. 5275 sayılı Kanun’un “Zorunlu nedenlerle nakil” kenar başlıklı 56. maddesi şöyledir:

"Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler."

53. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün barındırılması ve yatırılması” kenar başlıklı 63. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tehlikeli hâli bulunan hükümlü ancak bir veya üç kişilik odalarda, diğer hükümlüler ise kurumun fizikî yapısı, kapasite durumu ve güvenlik gerekleri göz önüne alınarak cezaevi yönetimi tarafından belirlenecek sayıda mahkûmun kalabileceği odalarda barındırılırlar."

54. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:

"Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."

55. 5275 sayılı Kanun’un “Sağlık denetimi” kenar başlıklı 79. maddesi şöyledir:

"Kurum hekimi, kurumu ayda en az bir kez denetleyerek genel ve özel önlem alınması gereken hastalıklar ile kurumda sağlık koşulları yönünden alınması gereken önerileri içeren bir rapor düzenler ve kurum yönetimine verir."

56. 5275 sayılı Kanun’un “İnfazı engelleyecek hastalık hâli” kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:

"Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir."

57. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Yeme ve içmede kullanılan araç ve gereçler" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

" Koğuş, oda ve eklentilerinde, her hükümlü için kantinden temin edilmek şartıyla bir adet uç kısmı sivri olmayan on santimetre uzunluğunda bıçak, plastik veya yumuşak metalden imal edilmiş çatal, yemek ve çay kaşığı, 0.50 mm. kalınlığında iki adet metal yemek tabağı ve ikişer adet cam su bardağı ile çay bardağı ve tabağı bulundurulabilir."

58. Yönetmelik'in "Temizlik" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Hükümlüler, koğuş, oda veya eklentilerinde, kantinden temin edilmek koşuluyla kişisel ve çevresel temizliklerini temin için tarak, saç fırçası, sabun, kese, diş macunu, diş fırçası, tıraş sabunu, şampuan, parfüm, krem, saç boyası, çakısı bulunmayan tırnak makası, plastik saplı tıraş bıçağı, beş adet plastik elbise askısı, çamaşır mandalı ve gündelik hayatta kullanılan plastik eşyalar ile idarece uygun görülen uzunlukta çamaşır ipi bulundurabilir."

59. Yönetmelik'in "El işi faaliyetleri" kenar başlıklı 14. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez."

60. Yönetmelik'in "Bulundurulabilecek hayvanlar ile diğer eşyalar" kenar başlıklı 15. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Hükümlüler, kendilerine idare tarafından verilen nevresim takımı ve battaniye dışında, kantinden temin edilmek şartıyla bir adet nevresim takımı ve iklim koşulları değerlendirilerek idarenin uygun göreceği sayıda battaniye bulundurabilir."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

61. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... "

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

62. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme'nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/949/6/1998, § 36).

63. AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi,devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/ 2004, § 71).

64. Ancak AİHM'e göre Sözleşme’nin 2. Maddesi kapsamında yetkililerin pozitif yükümlülükleri mutlak/koşulsuz değildir. Yaşama yönelik varsayılan her tehdit, yetkilileri riski önlemek için özel önlemler almaya zorlamaz. Özel önlemler alma yönünde bir görev, sadece yetkililerin yaşama yönelik gerçek ve yakın bir riskin bulunduğunu bildikleri ya da bilmeleri gerektiği ve yetkililerin durum üzerinde belirli derecede hâkimiyetlerinin bulunduğu hâllerde ortaya çıkar (Finogenov ve diğerleri/Rusya, B. No: 18299/03, 27311/03,20/12/2011, § 209).

65. Diğer taraftan söz konusu pozitif yükümlülük; modern toplumların güvenliğini sağlamadaki zorluklar, insan davranışlarının öngörülemezliği ve belirli bir faaliyete ilişkin tercihlerin önceliklere ve kaynaklara göre yapılması gerektiği akılda tutularak yetkililere imkânsız veya aşırı bir sorumluluk yüklemeyecek şekilde yorumlanmalıdır (Finogenov ve diğerleri,§ 209; Makaratzis/Yunanistan [BD], B. No: 50385/99, 20/12/2004, § 69).

66. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahi yetkililerin bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).

67. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

68. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucu Emine Doğan Yönünden

69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kabul edilebilirlik şartları ve incelemesinin usul ve esasları ile ilgili diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir."

70. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:

...

ç)Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.

 (2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."

71. Müteveffanın annesi olan başvurucu Emine Doğan'ın bireysel başvuru tarihinden sonra 19/3/2020 tarihinde yaşamını yitirdiği anlaşılmıştır. Öte yandan Emine Doğan'ın eşi Fikri Doğan da somut başvuruda başvurucu sıfatına sahiptir. Başvurucu Emine Doğan yönünden başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden bulunmamaktadır.

72. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Emine Doğan tarafından yapılan bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucu Fikri Doğan Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

73. Başvurucu; oğlunun birden fazla intihar girişiminde bulunduğu ve intihara meyilli olduğu tıbbi raporlarla sabit olduğu hâlde Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından infazın ertelenmesi ile ilgili bir işlem tesis edilmediğini, yakınının ölmesinden önce hücre disiplin cezası verilerek ölüme terk edildiğini, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin meydana gelen ölümden sorumlu olduğunu, olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasında yakınının intihara yol açan ruhsal duruma nasıl geldiği ve olayın önlenmesi için hangi adli, idari ve tıbbi önlemlerin alınmadığı hususlarının üzerinde durulmadığını, oğlunun intihar sırasında kullandığı plastik şişeyi hangi eşya ile kestiğinin ortaya konulmadığını ve kusuru olanlar tespit edilemediği için sorumlular hakkında kamu davası da açılamadığını belirterek yaşam, etkili başvuru ve adil yargılanma hakları ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

74. Bakanlık görüşünde, başvurucunun ihmale dayalı ölüm olayı gerçekleştiği iddiası bakımından açtığı tam yargı davasının derdest olduğunun başvurunun kabul edilebilirliği açısından gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği iddiası bakımından M.E.D.nin ceza infaz kurumunda iken düzenli olarak sağlık kontrollerinin yapıldığını, çok kez kurum psikoloğu ile görüştüğünü ve birçok kez tam teşekküllü hastanelerin psikiyatri servisine sevk edildiğini, reçete edilen ilaçların ceza infaz kurumu görevlileri nezaretinde ve kontrolünde M.E.D.ye temin edilerek kullandırıldığını belirterek yetkililerin gerekli tedbirleri aldığı görüşünü ifade etmiştir.

75. Bakanlık yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiği iddiası bakımından ise yürütülen soruşturmada ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulduğunu, Cumhuriyet savcısının olay yerine bizzat gittiğini, ölüm olayını aydınlatabilecek bütün delillerin toplanması adına gerekli işlemlerin yapıldığını, olay ile ilgili bilgi ve görgüsü olanların beyanlarının tespit edildiğini, olaya ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında yürütülen disiplin soruşturması bilgilerinin dosyaya alındığını, detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek şekildeki bir otopsi raporunun hazırlandığını ve yedi ay gibi kısa bir sürede soruşturmanın tamamlandığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

76. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama, ...hakkına sahiptir.”

77. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

78. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü yakınının yaşamının korunmadığına ve olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkin olduğundan diğer haklarla bağlantılı olarak ileri sürdüğü ihlal iddiaları yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun yakınının yaşamının korunmadığına ilişkin iddiası yaşam hakkının maddi boyutu yönünden, olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği iddiası ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

79. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucu, ölenin babasıdır. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

80. Anayasa Mahkemesine göre ilke olarak ceza infaz kurumlarında kamu makamlarının yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamındaki yaşamı koruyucu önlemleri almamaları nedeniyle ölüm olayının gerçekleştiğine yönelik iddialar bakımından etkili başvuru yolu ceza soruşturması yoludur (birçok karar arasından bkz. Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015, §§ 70-86; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 64-74).

81. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının maddi ve usul yönlerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Yaşam Hakkının Maddi Yönünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

82. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif yükümlülükler yanında pozitif yükümlülükler de yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).

83. Pozitif yükümlülükler kapsamında devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır. Devlet, öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı; bununla da yetinmeyerek gerekli idari tedbirleri almalıdır. Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51). Bu kapsamda anılan yasal ve idari tedbirler, yaşam hakkına yönelik ihlalleri durdurmayı ve gerektiğinde faillerin cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu yükümlülük, yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her durum bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

84. Yukarıda belirtildiği üzere devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü, ceza infaz kurumlarında ve devletin kontrolü altında bulunan diğer alanlarda gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olup bu yükümlülüğün ortaya çıkması için yetkililerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53).

85. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmaları ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik sağlıkları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar etme riski artabilmektedir. Bu nedenle yasal ve ikincil düzenlemelerin ceza infaz kurumu yetkililerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevi yüklemesi, tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasını sağlaması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan bu konuda meyli olduğu anlaşılanlar açısından kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi, intihar eylemlerinde kullanılabilecek kesici/delici eşyalara, kemer, çamaşır ipi veya ayakkabı bağcıkları gibi eşyalara el konması şeklinde bu tip risklerin azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 73).

86. Bu bağlamda tutuklunun veya hükümlünün kendine zarar verme ihtimalini en aza indirecek, kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmeyecek ölçüde tedbirleri alması yetkililerden beklenebilecektir. Bir hükümlü veya tutuklu açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların uygulanmasının makul olup olmadığı, başvuru konusu yapılan her bir somut olayın koşullarına göre değişecektir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 74).

87. Ceza infaz kurumunda bulunan veya askerlik vazifesini yerine getiren bir kişinin sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedavi türünün ve kalması uygun olan yerin belirlenmesinin -o kişinin bu konulardaki muhakeme yeteneğinin somut olayın şartları içinde sağlıklı olmadığının açık olduğu durumlarda- sadece kendi tercihlerine göre yapılması mümkün değildir (Mehmet Kaya ve diğerleri, § 82).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

88. Somut olayda ceza infaz kurumunda bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulması gereken yasal ve idari çerçevenin oluşturulmadığı yönünde ileri sürülen bir eksiklik olmadığı gibi bu konuda Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.

89. Dolayısıyla mevcut başvuruda, öncelikle Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin M.E.D.nin intihar etme riskini bilip bilmediğinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesi, riskin bilindiği kanaatine ulaşılması hâlinde ise Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin önleyici tedbir alıp almadığının ortaya konması gerekmektedir.

90. M.E.D.nin ceza infaz kurumlarında bulunduğu süreçler incelendiğinde şahsın psikolojik problemlerinin Bandırma Ceza İnfaz Kurumunda başladığı görülmüştür. Burada M.E.D.nin iki kez ilaç içmek suretiyle intihar ettiği (bkz. §§ 10, 11), Bandırma Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine sevk edildiği (bkz. § 13), 26/5/2015 tarihli Psikososyal Servis raporunda, yapılan psikolog görüşmesinde şahsın tavırlarından intihar düşüncesinin devam ettiği kanaatinin edinilmesi nedeniyle tekli odada barındırılmasının uygun olmadığı tespitine yer verildiği (bkz. § 16), Bandırma Ceza İnfaz Kurumu tarafından şahsın bu durumu nedeniyle "60 gün boyunca tekli odada tutmak tekrar intiharın gerçekleşmesine yüzde yüz zemin hazırlayacağı"nın değerlendirildiği ve bu nedenle uygun bir başka ceza infaz kurumuna nakledilmesi gerektiğine karar verildiği (bkz. § 14) görülmüştür.

91. Sonrasında Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumuna nakledilen müteveffanın bu Kurumda intihar girişimi bulunmasa da şahsın önceki kurumdaki intihar teşebbüslerinden bu Kurumun haberdar olduğu 26/5/2016 tarihli Psikososyal Servis raporundan anlaşılmıştır. Öte yandan şahıs Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunda da agresif ve öfkeli tavırlarını sürdürmüş, nitekim28/5/2016 tarihinde bulunduğu koğuşta yangın çıkarmıştır (bkz. § 20).

92. M.E.D.nin daha önce intihar girişiminde bulunduğu belirtilerek Kuruma gelmesinden yaklaşık üç ay sonra M.E.D. psikiyatri polikliniğine sevk edilmiş (bkz. § 21), psikolojik durumu nedeniyle psikiyatri polikliniklerine sevki çeşitli tarihlerde devam etmiştir. M.E.D.nin psikiyatri polikliniğindeki 27/5/2016 tarihli muayenesi sonrasında şahısta ölüm düşüncesi olduğu belirtilmiştir (bkz. § 21). Ayrıca müteveffanın intihar etme riski bulunduğundan Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süreçte tek kişilik odada kalma talepleri kabul edilmemiştir (bkz. § 17).

93. Tüm bu bilgiler gözetildiğinde müteveffanın psikolojik sorunlarından Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu idaresinin şahıs Kuruma geldikten kısa sayılacak bir süre sonra haberdar olduğu açıktır. Bu durumda riskten haberdar olduğu açık olan Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin M.E.D.nin yaşamının korunması için gerekli önlemleri alması gerekmektedir. Dolayısıyla başvuru bu kapsamda da incelenecektir.

94. Öncelikle yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 87) psikolojik rahatsızlığı bulunan bir kişiye önerilen tedavinin kişinin kendi inisiyatifine bırakılmasının bazı durumlarda sakıncalı sonuçlara yol açabileceğinin altı çizilmelidir.

95. M.E.D. Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumuna geldikten üç ay sonraki psikiyatri polikliniğine sevkini kabul etmediğinden sevk gerçekleştirilememiştir (bkz. § 21-i). Bunun yanı sıra müteveffa psikiyatrik tedavisine yönelik ilaçları düzenli kullanmamış hatta Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde yatarak tedavi görmesinden sonraki dönemde verdiği dilekçe ile ilaçlarını kullanmayı tamamen reddetmiştir (bkz. § 22).

96. Bu noktada intihar düşüncesi bulunan ve Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde yatarak tedavi olduktan sonra ilaçlarını içmeyen müteveffanın tedavisinin kendi iradesine göre devam ettirilmesinin ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve/veya hükümlülerin yaşam ve sağlıklarının korunması için oluşturulan sistemin somut olayda etkili bir şekilde işlemediğinin ve M.E.D.nin sağlık durumuna gereken ehemmiyetin verilmediğinin bir işareti olduğunu ifade etmek gerekir.

97. Ayrıca M.E.D.nin psikolojik durumu nedeniyle tek kişilik odada kalmasına müsaade edilmezken yangın çıkarma eylemi nedeniyle aldığı hücre disiplin cezasının infaz edilmesinin Kurum doktoru tarafından uygun bulunması ve bunun sonrasında hücre cezasının infazı sırasında psikolojik durumunun kötüleşmesi nedeniyle yine doktor raporu üzerine infaza ara verilmesinden (bkz. § 25) iki ay geçtikten sonra yine Kurum doktoru tarafından M.E.D.nin psikolojik durumunda iyileşme görülmesi üzerine hücre cezasının infazına devam edilmiş olması da (bkz. § 26) M.E.D.nin ölümüne dair süreçte Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin ihmali bakımından göze çarpmaktadır.

98. Her ne kadar M.E.D. Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki tedavisi sonrası taburcu olmuş ise de şahsın kısmi salah ile taburcu olduğu ve ilaç tedavisinin uygun görüldüğü (bkz. § 21-v) gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Bu durumdaki birinin -çoklu odada intihar ettiği güne kadar- iki gün boyunca tek başına barındırılması (bkz. § 26) ve kaldığı odada intihar eylemini gerçekleştirmede kullandığı pet şişeleri kesmek suretiyle ip elde etme imkânı bulmuş olması (bkz. § 28) müteveffanın yaşamının korunması için alınması gereken tedbirler yönünden önemli bir eksikliktir.

99. Cumhuriyet savcısı tarafından gerçekleştirilen olay yeri incelemesinde müteveffanın yattığı ranzanın üst kısmında intiharında kullandığı ve pet şişelerden kesip dokuz kat hâline getirerek güçlendirdiği ipin aynısından bulunmuştur (bkz. § 28). Bu noktada M.E.D.nin kaldığı odada kesici alet bulundurmasına izin verilmesi ve pet şişelerden hazırladığı iki ipin odasında arama yapılarak ele geçirilmemiş olması basit bir muhakeme hatası ya da ihmal olarak değerlendirilemez.

100. Tüm bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda M.E.D.nin yaşamının korunması için gerekli olan tüm tedbirlerin alındığının söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.

101. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

ii. Yaşam Hakkının Usul Yönünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

 (1) Genel İlkeler

102. Yaşam hakkı kapsamındaki devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

103. Devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında, ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olurlarsa olsunlar insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi, hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

104. Diğer yandan belirtmek gerekir ki devletin sözkonusu pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

105. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;

- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.

- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, § 30), soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96) ve soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, § 99).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

106. Somut başvurunun incelenmesi neticesinde başvurucuların oğlunun ölümünden haberdar olan Cumhuriyet Başsavcılığının derhâl soruşturma başlattığı, soruşturmanın bağımsız olarak yürütülmediğine dair bir bulgu olmadığı, başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılımının sağlandığı, soruşturmanın altı ay gibi makul bir sürede sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.

107. Ne var ki başvurunun soruşturma makamlarınca ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin araştırılıp araştırılmadığı noktasında incelenmesi gerekmektedir.

108. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılmış, ATK'dan gerekli raporlar temin edilmiş, olay yeri incelemesi, kamera görüntülerinin incelemesi yapılmış, Ceza İnfaz Kurumu personeli hakkında yürütülmüş olan disiplin soruşturmasına dair dosya temin edilerek incelenmiş ve ölümün intihar sonucu gerçekleştiğine dair gerekçeler belirtilmek suretiyle kovuşturmasızlık kararı verilmiştir.

109. Başvurucu, olayın ilk aşamasından kovuşturmasızlık kararına itiraz sürecine kadarCeza İnfaz Kurumu yetkililerinin ihmali olduğunu iddia etmektedir (bkz. §§ 29, 36).

110. Başvurucunun yakınının psikolojik sorunları olduğu ve önceki ceza infaz kurumunda intihar ettiği Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri tarafından bilinmektedir. Nitekim şahsın iki kez ilaç içmesi, Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumu Psikososyal Servisi raporunda intihar girişimi olarak değerlendirilmiş ve tek kişilik odada kalma talepleri ruhsal durumu sebebiyle reddedilmiştir (bkz. §§ 17, 18). Müteveffa birçok kez psikiyatri polikliniklerine ya da Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalığı Hastanesine sevk edilmiştir(bkz. § 21).

111. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada müteveffanın birlikte barındırıldığı mahkûmların başka ceza infaz kurumlarına nakledilmesi üzerine çok kişilik odada tek kişi olarak (bkz. § 26) hangi gerekçe ile tutulduğu, ruhsal durumunun kötüleşmesi üzerine infazına ara verilen hücre disiplin cezasının Kurum doktorunca uygun görülmesi üzerine aradan iki ay geçtikten sonra infazına devam edilmesinin (bkz. §§ 25, 26)Ceza İnfaz Kurumu yetkilileri açısından ihmal meydana getirip getirmediği hususlarının araştırılmaması, M.E.D.nin ölümünde Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin ihmali olup olmadığı bakımından olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda kayda değer bir eksiklik olarak değerlendirilmiştir.

112. Aynı şekilde müteveffanın intihar etmede kullandığı ve pet şişelerini kesmek suretiyle dokuz kat hâline getirerek elde ettiği ipte kullandığı (bkz. § 28) kesici aletin ne olduğu, bu aletin Yönetmelik'te sayılan ve ceza infaz kurumunda bulundurulmasına izin verilen eşyalardan olup olmadığı, bulundurulması yasak eşyalardan ise bu malzemenin nereden ve nasıl temin edildiği, kantinde satılmakta olan bir eşya ise söz konusu eşyanın intihara meyilli olduğu yönünde belirtiler bulunan müteveffaya satışına izin verilmemesi yönünde Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından alınmış bir karar olup olmadığı, intihar etmede kullandığı ipin aynısının ranzasında da bulunması (bkz. § 28) karşısında müteveffanın odasında Ceza İnfaz Kurumu görevlileri tarafından hangi sıklıkta arama yapıldığı hususları da Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin ihmali bulunup bulunmadığının tespiti açısından araştırılmamıştır.

113. Yine müteveffa ile görüşmeler gerçekleştiren Ceza İnfaz Kurumu psikoloğunun soruşturma kapsamında beyanının/ifadesinin alınmadığı tespit edilmiştir. Şahsın durumu hakkında ek tedbirler gerekip gerekmediği hususunda değerlendirme raporlarında yapacağı tespit ve önerileri ile özgürlüğünden yoksun kalan kişiler üzerinde doğrudan etkisi olabilecek bir personelin ceza soruşturmasında beyanına/ifadesine başvurulması gerektiği belirtilmelidir. Aynı şekilde hücre cezasının infazı konusunda rapor veren Ceza İnfaz Kurumu doktorunun soruşturma kapsamında beyanının/ifadesinin alınması da olayın aydınlatılması ve sorumluların tespiti açısından önem arz etmektedir.

114. Bu itibarla Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmanın esas itibarıyla ölümün kasti bir eylem sonucu gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında yürütüldüğü, başvurucunun iddia ettiği üzere olayda Ceza İnfaz Kurumu yetkililerinin ihmali olup olmadığı noktasında yeterli araştırmanın yapılmadığı ve bütün hâlinde ele alındığında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada ölüm olayındaki sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

115. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

116. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

117. Başvurucu ihlalin tespiti ve 85.000 TL maddi, 130.000 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 215.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

118. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

119. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

120. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

121. İncelenen başvuruda yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin kamu makamlarının eylemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte başvuruda yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün de ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu açıdan ihlal aynı zamanda soruşturma makamının kararından da kaynaklanmaktadır.

122. Yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edilmiş olması bakımından olay hakkında açılmış olan tam yargı davası derdest olduğundan yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edilmesi nedeniyle uğranılan manevi zarara ilişkin tazminata bu aşamada hükmedilebilmesi mümkün değildir.

123. Yaşam hakkının usul yönünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ise, yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

124. Yaşam hakkının usul yönünün ihlali ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturmanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

125. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

126. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucu Emine Doğan yönünden başvurunun DÜŞMESİNE, ;

B. Başvurucu Fikri Doğan yönünden,

1. Yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkının maddi yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Yaşam hakkının usul yönünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğinin Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2016/10021) GÖNDERİLMESİNE,

E. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,

F. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.