“Kriminolojisiz ceza hukuku kör, ceza hukuksuz kriminoloji ise sınırsızdır.”

Hans-Heinrich Jescheck

Ceza Hukukunun Kriminoloji, Psikoloji ve Sosyoloji bilmeden eksik olacağını Dönmezer’ den öğrendim.

(Prof. Dr. Füsun Sokullu Sulhi Dönmezer Armağanı C.I, Ank., 2008, s.333).

Kriminoloji ve ceza hukuku arasındaki ilişki nedir?  Bilim, hukuk ve siyaset arasındaki daha genel ilişki konusunda N. Luhmann oldukça açıktır: “Siyaset ve hukuk, bilimden öneri/tavsiye arayışında ise de bilimsel karar alımından söz edilemez”.  Bunun en tipik örneği, ceza siyaseti veya ceza hukukunun kriminolojik sonuçları benimsemesindeki süregelen isteksizliğidir. Kuşkusuz, gerçekler ve hakikatler1 arasında bir ayrım yapılmalıdır. Hukuk, gerçekleri göz ardı edemez, gerekli görülen belli gerçekler bilimsel bilgi yardımı ile elde edilebilmektedir.

Kriminolojik akıl/hayal etmek, gerçekliği dönüştüren süreci başlatmaktır. Kriminoloji, hukuki varsayımlarla değil, sosyal realite ile ilgilenmekte; “nedenler/niçinler” açıklamalarını bulmaya çalışmaktadır.2 Toplumdaki ideal davranışı değil, olan davranışları incelemekte ve insanların neden davrandıkları gibi davrandıklarını anlama ve açıklamaya çalışmaktadır. Şimdilerde epidemiolojik kriminoloji devreye girmektedir.

Ceza hukuku, normatif bir disiplin iken kriminoloji ampirik bir disiplin; kriminoloji davranış normları/kurallarını tanımlamadığı/vazetmediği gibi incelediği davranışlar için de değer hükmü vermez. Ceza hukuku teorik iken, kriminoloji ampiriktir.  Kriminoloji tümevarımı kullanırken, ceza hukuku tümdengelimi kullanmaktadır. Ceza hukuku spekülatif bir disiplin iken, kriminoloji pozitiftir. Ceza hukuku, hukuki metinleri ve içtihatları incelerken, kriminoloji davranışları incelemektedir.

Ceza hukuku durağan ve dogmatik olmasına karşılık kriminoloji devamlı gelişim sergileyen dinamik bir disiplindir.  Kriminoloji aksi sabit (disproven) ve krediden yoksun olan(discredited) teorileri, fikirleri ve inançları saf dışı edip, modern bilimin yeni buluşlarını kaydederek ilerlemektedir. Kriminoloji gerçekçi ve bilimsel bilgi arayışındadır. Kriminoloji uğraşı, suç, failleri ve mağdurları hakkında hakiki, nesnel, önyargısız malumat arayışıdır. Ceza hukuku ilhamını teoloji ve ahlak felsefesinden alırken, kriminoloji bilgisi nesnel gözlem ve bilimsel deneyime dayalıdır. Kriminoloji masa başında yapılan bir bilim olmayıp, felsefe veya spekülasyondan uzaktır. Kriminoloji bilimsel kanıt arayışında ve ona dayalı bulunmaktadır.3

Ceza hukuku halen öç alma/kefaret devrinde dona kalmış ve cezaya odaklanmıştır. Onun özgür irade, manevi unsur,4 kasıt, taammüt, olası kast (dolus eventualis) gibi temel ilkeleri, kavramları ve fikirleri antika, zamanı geçmiş ve çoğu davranış ve sosyal bilim bulgularıyla belirgin bir ayrılık içindedirler.

Ceza Yasalarının rasyonelliği

Ceza yasaları, ulusal gerçeklerin değerlendirilmesine dayalı olmalı; geçmişin kriminolojik ve istatistik analizleri ile ceza adaleti sisteminin etkinlik/verimlilik değerlendirilmesini kapsamalıdır. Eğer, yapının her yanına iskele kurulduğu halde bunlar, binanın yapılması işlerinde kullanılacak durumda ve sağlamlıkta değillerse, o zaman binanın her yanına iskele kurmanın ne anlamı ve önemi vardır(?!) Bu doğrultuda aşağıda yer alan ilke-öğelerin temel çerçeve oluşturduğu göz önünde bulundurulmalıdır:

- Suç kavramının göreceli olduğu, toplumdan topluma, aynı toplumda farklı zamanlarda ve ayrı sosyal gruplar arasında değişmeler gösterdiği;

- Suç türlerine göre değişik oranda karanlıkta kalan suçların (dark figures) küçümsenmeyecek ölçüde olduğu;5 bu suçlardaki failler arasında “hukuka saygılı davranış görüntüsü veren” kişiler oranının hiç de az olmadığı;

- Kalıplaşmış suçlu tipleri veya kimlerin suç işleyebileceği konusundaki önyargıların etkisi ile toplumdaki bazı grupların suç istatistiklerinde fazlaca görüldüğü;

- Yeni suç yaratma/suç olmaktan çıkarma (criminalisation/over-criminalisation/ derciminalisa- tion) sürecinde konusu edilen “eylemin”, toplum üzerinde- ki olası etkisinin değerlendirilmesi; suç olmaktan çıkarılma halinde var olan soruna sosyal nitelikte önlemlerle eğilinmesi; toplumsal tepkinin tümden terk edilmemesi gerektiğinde, tepkinin başka vasıtalarla belirlenmesidir.

Aynı paralelde ulusal ceza yasalarına bakıldığında ise; küreselleşme doğrultusunda yabancı kaynaklardan aktarmalar yanında mevcudun kısmen korunduğu gözlenecektir. Ancak bu süreçte yalnızca önemli ve devamlılık gösterebilecek nitelikte olanlar korunacaktır. Anılan zorunluluk, kuşkusuz, hukukun devamlılığı gereksinmesinden kaynaklanmakta ve hukukta devamlılık ise, hiç de savsaklanamayacak bir nitelik taşımaktadır. Bugünün yasa koyucusunca kabul edilen bazı değişiklik- lerin gelecek yasama döneminde de kabul görebileceği inancıysa, en azından bazı hallerde göreceli bir devamlılığın teminatı olmaktadır.

İthal nitelikli olmayan iki değerli yasa, 1965 tarihli İsveç Ceza Yasası ile 1975 tarihli reformla değiştirilen Almanya Ceza Yasasıdır. Her iki yasa da kısa, özlü ve genelde esnek olup, kazuistik yöntem giderilmiştir. İsveç Ceza Yasası temelinde yatan düşünceler açısından ilginç bir görüntü sergilemektedir: Yasanın dayanağı olan felsefeye ait bir anlatıma Ceza Yasası metninde yer verilmemiş ise de hazırlanması sürecinde dile getirilen düşünceler ve yasada yer alan düzenlemeler, “öç alma” yerine “önleme”nin amaçlandığını göstermektedir. Yasayı hazırlayanlara egemen olan düşünceler ise, Avrupa ceza felsefesinde yer alan çeşitli ekollerin fikirleri yerine “sağduyu, pratik deneyimler ve hümanizmdir”.6

Varılan nokta odur ki, ceza yasaları adil olmaları yanında demokratik niteliklere de bürünmelidir. Demokratiklik doğrultusunda, kamuoyunun esiri olunmaması üzerinde de özenle durulmalı; toplumsal dirlik ve düzenin korunması çerçevesinde yalnızca köklü beklenti ve umutlar göz önüne alınmalıdır. Diğer bir anlatımla, kamuoyu tepkisine, toplumun idealleriyle uyumlu olmak koşuluyla yer verilmelidir. Oysa, azınlıkta bulunan kişilerin, yerleşik değer ve düşüncelere ters tutum ve davranışlarının normalleştirilmesi uygarlığın yozlaşmasına fırsat verecektir. Bu bağlamda, Anayasa, İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi belgeler sınırlayıcı bir çerçeve olarak algılanmalıdır.7

Ceza yasaları reform çalışmalarında; toplumdaki değerlerin bir ayna gibi yansıtılması veya rehber ilkeler konulması mı gerektiği konusunda her zaman için geçerli bir kural yoktur. Bilinen bir gerçek, “ceza kanunlarının yarısı, yarardan çok zarar vermektedir” (1895,O.W.Holmes).8 Bu nedenle, konunun her açıdan irdelenmesi gereği, değişimler bazen ayna, bazen de rehber, ilerici norm koyma niteliğine bürünebilir. Nitekim, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 23/c maddesi ile Eski TCK’nun 140, 141, 142 ve 163. maddelerindeki eylemlerin suç olmaktan çıkarılması (T. C. Resmi Gazete,12/4/1991, sayı 29843 Mükerrer) birinci; 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun ise ikinci işleve örnek olarak gösterilebilir.

Ceza siyaset biliminde en geçerli kural, ceza yasasının hazırlanması ve yeni projelerin tasarlanması sürecinde ulusal kalkınma planlarında olduğu gibi toplumsal gerçekler, gereksinme ve olanakların ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda, ceza adaleti sisteminin üstesinden gelebileceği iş yükünün (kolluğun tüm suçluları yakalayabilmesi, ceza mahkemelerinin tümünü makul sürede yargılayabilmesi ve cezaevlerinin tümünü muhafaza/ iyileştirebilmesinin) sınırları olduğu göz önünde bulundurulmalı; oluşturulacak suç kodeksinde toplumsal korunma açısından önemini yitirmiş suçlar için suç olmaktan çıkarma (decriminalisation)/idari suç yaratma süreci çalıştırılmalı; suç kodeksinde yer alan/alacak yeni suç türleri için (çevre ve bilgisayar suçları ile kara para aklanması, insider crime(içerden bilgi alarak borsada işlem yapmak-Sermaye Piyasası Kanunu Md.47) toplumsal kültür yaratma seferberliğine girişilmelidir.

Ceza Hukukunun Sakıncalı Konumu

Yukarda belirtildiği gibi, ceza hukukunun yarısı iyilikten ziyade zarar vermektedir (1895, O. W. Holmes). Cezaevlerinde hükümlüleri yozlaştırması; onları yeniden suç işlemeye itmesi, hükmedilen para cezası ve hürriyetten yoksunluğun hükümlünün karısı ve çocuklarını fazlaca etkilemesi (nerede cezaların şahsiliği ilkesi!) ilk akla gelen tespitlerdir.  Bu bağlamda daha kapsamlı şu sorular da gündeme gelmektedir: Cezalar önleyici midir? Suçluları uygun ilkelere göre mi trete etmekteyiz? Suçluların tretmanında suç mu yoksa suçlu mu esas alınmalıdır?  Yitik bir kişi olan tipik bir suçlu sivrisineğin ısırması gibi genetik olarak dolandırmaya veya öldürmeye mahkûm ise, infaz kurumlarında uygulanan klasik tretman yöntemleri ile suçluluğun önüne geçilebilir mi?  Eğer suç kişinin yetiştiği anomik çevrenin normal bir ifadesi ise, kurumlarda yürütülen sözde iyileştirme faaliyetleri sonrası hükümlünün salıverildiğinde aynı çevreye dönmesi ceza siyaseti açısından bir tutarsızlık örneği değil midir?  Sözde siyasi nitelikli terör suçlularının artış kaydettiği günümüz dünyasında “beyin yıkama” ötesinde en geçerli yolun uzun süreli hapis cezasına mahkumiyetle kişilerin yaşlanarak suçtan soyutlanması elde kalan tek geçerli tedbir midir?  İşte bu soruların yanıtını verecek olan disiplin kriminolojidir.  Kriminoloji, hukuki varsayımlarla değil, sosyal realite ile ilgilenmekte; nedenler/niçinler açıklamalarını bulmaya çalışmaktadır. Toplumdaki ideal davranışı değil, olan davranışları incelemekte ve insanların neden davrandıkları gibi davrandıklarını anlama ve açıklamaya çalışmaktadır.

Yinelersek, ceza hukukunun durağan ve dogmatik olmasına karşılık kriminoloji devamlı gelişim sergileyen dinamik bir disiplindir.  Kriminoloji aksi sabit ve krediden yoksun olan teorileri, fikirleri ve inançları saf dışı edip, modern bilimin yeni buluşlarını kaydederek ilerlemektedir. Kriminoloji gerçekçi ve bilimsel bilgi arayışındadır. Kriminoloji uğraşı, suç, failleri ve mağdurları hakkında hakiki, nesnel, önyargısız malumat arayışıdır. Ceza hukuku ilhamını teoloji ve ahlak felsefesinden alırken, kriminoloji bilgisi nesnel gözlem ve bilimsel deneyime dayalıdır. Kriminoloji masa başında yapışan bir bilimi olmayıp, felsefe veya spekülasyondan uzaktır.  Kriminoloji bilimsel kanıt arayışında ve ona dayalı bulunmaktadır.

Bu konuda sosyolojik bir gerçek de yasa koyucunun en azından siyasal etkililik göstermek bakımından devamlı olarak hemen ceza hukuku aracını kullanmaya hevesli olmasıdır.  Yanılgı, ceza hukukunun sorunları çözebileceği izlenimi uyandırılmasındadır. Daha 19. yüzyılda, ceza hukukunun ultima ratio işlevi, ceza hukukunun toplumsal çatışmaların çözümünde en fazla “yardımcı» bir araç olabileceği ve böyle de olması gerektiği ifade edilmişti.

Sapma ve Hürriyeti Bağlayıcı Ceza

Bu yaptırım tedbiri suçlunun toplumdan uzaklaştırılarak cezaevine konulmasıdır. Simge olarak, suçlunun toplum için kötü olduğu, kendisine katlanılamadığı hatırlatılmakta; kişinin toplumda yeni suçlar işlenmesi önlenmektedir. Bu yaptırım en son başvurulacak bir tedbir olarak algılanmalı ve yalnızca işlenen suçun ciddiyeti başkaca bir yaptırım tedbirini açıkça yeterli olmaktan çıkarması halinde uygulanmalıdır.9 Şedit ceza siyasetleri ve hapis cezasına geniş ölçüde başvurunun suç sorununa çözüm getirmediği gibi halkın suç hakkındaki endişesini azaltmadığı A.B.D10 ve Türkiye’de örnekleriyle kanıtlanmıştır. “Bedel-yarar” açısından bu cezanın etkililiği de sorgulanmaktadır.

Cezaevi endüstrisine harcanan milyonlarca TL’nin suç üzerine etkisi ne oldu sorusu haklı olarak gündeme gelmektedir. Cezaevi nüfusundaki yıllık artış oranı/hızı devam ettiğinde her zaman kapasite üstü cezaevi nüfusu da kaçınılmaz olacaktır. 

“Cumhuriyet'in 100. yılında 19 cezaevi açıldı: 20 tane daha açılacak” Sözcü (24/10/2023).

“Daha fazla cezaevi inşa etmek çalışmıyor, adil yasal düzenlemelere uyum için   yarayan yoksulluğu azaltmak ve motivasyonu inşa edici kurumlardır.”
Prof. John  Braıthwaite, Avustralya Ulusal üniversitesi.

Kuşkusuz, cezaevi kurumu oldukça pahalı bir uygulamadır ve Genel Bütçeye olan yükü kolaylıkla saptanırken, hesap edilmeyen bedeller olarak hükümlülerin infaz sırası ve sonrası maruz kaldığı yoksunluklar, ona bağımlı olanlar, ailesi ve yakınlarının maruz kaldığı bedeller ile   tüm topluma olan bedelleri yanında kurum kabarık cezaevi ortamında personelin maruz kaldığı olumsuzluklar yer almaktadır.

Yoğun ölçüde tartışılması gereken bir konu da mahkumiyetlerin gerektirdiği kaynakların mahkemece ne ölçüde göz önüne alınması gerektiğidir.

Kaynakların göz ardı edilmesini ileri sürenlere göre, mahkemece adil cezaya hükmedildiğinde, yaptırımın infaz edilmesini sağlamak hükümetin sorumluluğundadır. Kaynak yetersizliği nedeniyle cezanın azaltılması, hükümete sorumluluktan kaçmasına izin verilme olarak görülmektedir. Yalnız, bu yaklaşımda, tek bir “adil ceza” ile sınırsız kaynakların olduğu var sayılmaktadır. Ne var ki, her iki varsayım da yanlıştır. Her ne kadar, ceza adaletine Genel Bütçeden kaynak aktarılmasını düşünmekte isem de örneğin sağlık ve eğitim harcamaları ile rekabet içinde olacağını da görmekteyim.  Bu nedenle, kaynakların en etkili bir şekilde kullanılması önemlidir. Hapis cezasına alternatif daha ekonomik bir yaptırım hükümlü için uygun olduğunda, ilke olarak kişiyi cezaevine göndermek yanlış olacaktır.

Ceza yaptırımları sisteminde yer alan hapis cezası, en pahalı bir yaptırım türüdür. Salıverilen hükümlülerin yeniden suç işlemesini önlemek açısından da diğer yaptırımlardan daha başarılı değildir (yaptırımların ikamesi teorisi). Bu yaptırım, mahpusluk süresince halkı zarar görme riskinden korumakta ve ciddi suçlar için halkın öç alma (retribution)  ihtiyacını karşılamakta ise de cezaevleri nüfusunda oluşan aşırı kalabalık veya enflasyonist görüntü ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bu sorunlara köklü çözüm getirmek üzere gerçekte çekilen hapis cezası süresini azaltan tedbirlerin geliştirilmesi bağlamında aşırı kalabalık hapishane yönetimi (genel af, kolektif pardon)şeklindeki kolektif tedbirler yerine erken şartlı salıverme (parole) gibi bireyselleştirilmiş tedbirlere öncelik verilmelidir.11 Nitekim son yıllarda benimsenen bu yaklaşım   toplumda cezasızlık (impunity) kültürünü yeşertmiştir.12

Yalnız, köklü çözüm getirmek üzere hapis cezası süreleri ülkede yüksek oranda suç olmaksızın azaltılabilir.  Nitekim, İngiltere dışındaki Avrupa örneklerine bakıldığında, mahkûmiyet süreleri önleyici etkisi kayba uğramadan azaltıldığına tanık olunmuştur.

Genelde hapis cezasının toplumda işlenen suçların azalmasına doğrudan yapabileceği katkıyı belirlemek hiç de kolay değildir. Bunu etkileyen faktörler arasında;

- Kişinin dışarıda olsaydı ne kadar suç işleyeceğinin bilinemediği;

- Ceza adaleti sisteminin, fazlaca suç işleyen kişilerin cezaevine gönderilmesini sağlamadaki başarı derecesinin bilinmediği;

- Suçların sayısallığı kısmı bir ölçme olup, sebebiyet verdikleri zarar ve ziyanın göz önüne alınmadığı;

- Farklı ölçümlerin farklı sonuçlar vermesi ve özellikle kolluktaki suç kayıtlarının mağdurlar üzerine yapılan anketlerden daha düşük olması yer almaktadır.

Tarling (1994) İngiliz cezaevlerindeki hükümlü sayısı ile mevcut suç miktarına bakarak, İngiltere’de suç oranında % 1’lik bir azalma sağlanması için cezaevi nüfusunda % 25’lik bir artış olması tahmininde bulunmuştur. A.B.D’de yapılan tahminde ise, cezaevi nüfusunda yüzde 1’lik bir artışla suç oranında % 0.12 ve % 0.2 arasında ve en iyi tahminle % 0.16’lık bir düşme olacağı belirtilmiştir. İki ülke arasındaki farkın önemli nedeni ise, ABD cezaevleri nüfusunun İngiltere’ dekinden çok fazla olması ve % 25’lik bir artışın cezaevleri toplam nüfusuna 400.000 hükümlü ilavesinin işlenecek suçlar üzerindeki etkisi, İngiltere’de yaklaşık 16.000 hükümlü nüfusuna % 25’lik bir ilavenin etkisinden daha fazla olacaktır. Bu açıklamaları matematiksel bir baza oturtmak, mahpusluğu suç önlemedeki maksimum etkisini belirlemek üzere şu formüle başvurulabilir:

        S   = Y x S

         max

        S = Mahpusluk nedeniyle önlenen maksimum sayıdaki suç
          max     

        Y  = Yıl olarak mahpusluk süresi

        S  = Suçlu tarafından bir yılda işlenen suç 

Avrupa Konseyi tarafından toplanan ve yayınlanan veriler çoğu Avrupa ülkesinde son on beş yıl içerisinde cezaevi nüfus oranının arttığını göstermektedir. Özellikle Hollanda, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerde cezaevi nüfusu 1984 yılına göre iki kat artış göstermiştir. Buna karşılık, İskandinav ülkeleri cezaevi nüfus oranında fazla bir değişiklik görülmezken, Finlandiya cezaevi nüfusu, yasal reformlarla birlikte, her 100 bin nüfusa düşen mahpus sayısı 1950 yılında 190’dan, 1977’de 110’a ve 1999’da 45’e düşecek kadar büyük bir oranda azaltılabilmiştir.13

İtalya’da AİHM’sinin 8 Ocak 2013 tarihli Torreggiani ve diğer kararları ardından yapılan normatif düzenlemelerle 2010 yılında cezaevleri nüfusu (%151 yoğunluk oranı ile) ile 70,000’ne yaklaşırken Eylül 2015 sonunda toplam nüfus (%105,4 yoğunluk oranı ile) 52,300’e düşmüş ve 2014’te %108’i bulmuştur. İç hukukta tanınan yeni bir başvuru olanağı ile mahpuslar cezaevlerindeki olumsuz koşullar hakkında yargıya şikâyette bulunma hakkına sahip olmuşlardır. İtalya infaz rejimi Terreggiani Kararı’nda belirtilen yükümlülükleri de AİHS m.46’ya uygun olarak yerine getirmiş ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararlarına uymuştur. 

Hürriyeti bağlayıcı cezaya aşırı derece başvuru sonucu cezaevleri nüfusu kabarıklığı/enflasyonu toplumsal savunu yönünden daha ciddi sorunlar nedeni olmaktadır.13 2001 yılı sonuna dek Ülkemiz gündeminden düşmeyen “cezaevinde güvenlik sorunu” bunun en belirgin kanıtıdır.  Hapis cezası en son başvurulacak bir yaptırım olarak ele alınmalı ve ancak işlenen suçun ciddiyeti herhangi bir başka yaptırım veya tedbiri açıkça uygun olmaktan çıkarması halinde başvurulmalıdır. Hâkime bireyselleş- tirme bağlamında çeşitli olanaklar sağlanmalıdır.  Bu konudaki takdir kapsamına işaret edici uç bir örnek olarak A.B.D’deki bir karara yer verilmiştir.

Florida’da bir hâkim, uyuşturucu satmaktan hükümlü bir bayanı ince yapısı ve dalgalı saçlarıyla hapiste cinsel tacize uğramasının kesin olduğunu belirterek 41 yaşındaki P. Hamill’i hapse göndermedi.

Sosyal adalet ile ceza adaleti arasındaki ilişki/etkileşim göz ardı edilmemelidir.  Toplumda eşitsizlik ve servet bir biçimde artığında cezaevi nüfusunda da artışa tanık olunmaktadır. Bu hiç de sürpriz değildir. Cezaevinin varlık nedeni ne olursa olsun, konukları sosyo-ekonomik-statüler bakımından fazla sayıda düşük profilli, fakir, işsiz, çalışamayacak durumda, evsiz, fiziki/psişik rahatsızlıkları olan kişilerdir.

“Suçla baş etmek için daha çok cezaevi yapmak, öldürücü bir hastalıkla baş etmek için daha çok mezarlık yapmak gibidir.”

R. Gangi, New York Cezaevi Derneği

Kriminolojik Okur Yazarlık

Hapis cezasının etkinlik ölçüsü olarak, toplam cezaevi nüfusundaki yüksek hükümlü oranı, özellikle aynı ceza siyasetini uzun yıllar takip eden ülkelerde az suç işlenmesi şeklinde beklenebilir. Bu konuda geçerli testler yapılamazsa da korelasyonun, kriminolojik görüntünün beklenen yönde olmadığı, suç ve ceza olgusunun ayrı dinamikleri olduğu görülmektedir. Öte yandan, mevcut korelasyonun, cezaevi nüfus oranı düşük ülkelerin daha sert bir ceza siyaseti uygulayan ülkelerden daha az oranda suç işlendiğini göstermemiştir. Örneğin Finlandiya. Ülkeler cezaevi nüfusundaki farklılıkta temel parametre ise, toplam hükümlü sayısından ziyade çekilen ortalama hapis cezası süresidir. Yeni TCK yaptırımlar sistemi ile cezaevi nüfusu yoğunlaşma trendi göstermektedir.14

Kaynak: Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü. Haber Bülteni, Sayı 2.

Toplumda herkesin suç mağduru olması olasılığı arttıkça (mağdurluğun demokratikleşmesi) daha önce duyarsız olan imtiyazlı sınıflardaki kişiler de ötekiler gibi toleranstan yoksun olarak ceza taraftarı olmaya başladılar.  Bu yaklaşım yansımasını/ ifadesini siyasetçilerde bularak ağır cezalar/çokça cezaevi ile suçların azaltılabileceği fikri toplumda yer etmeye başladı. Halk için sorunun yanıtı başkasını suçlamak kolaycılığında yatmaktadır. Halk ağır cezalar ve idama yatkın olmaktadır.

W. Churchill, Avrupa Konseyi’nin kuruluşunda yaptığı konuşmada,
 “Siz bana cezaevlerinizi gösterin ben size hangi toplumda yaşadığınızı söyleyeyim.”

 

Cezada Ödeşme İllüzyonu

Ceza teorilerinden cezada ödeşme, ırza geçme suçu bakımından, de facto görüntü irdelendiğinde, ilk olarak ırza geçme suçu için adaletin neden failin belli bir süreyi cezaevinde yaşaması gerektirdiği pek açık değildir. Hapis cezası, ırza geçme suçuna neden haklı bir karşılık veya mağdurun onur ve zararını tamir eder olsun? Bu gerçekler şu soruların yanıtları üzerinde de etkili olmaktadır: Çoğu ırza geçme suçlarının kolluk güçlerine rapor edilmemesi, kısmen de ırza geçmenin yarattığı mağduriyet ve  zararlara karşı ceza adaletinin etkili onarma sağlayamaması; suç nedeniyle kamu davası açılma halinde mağ durların konumunun  karanlıkta kalan suç mağdurlarına göre daha iyi olmadıkları; öte yandan cezaevinde ırza geçme suçlarına tanık olunduğu; ve cinsel şiddetin risk ve zararının daha etkili bir şekilde giderilmesi sağlayıcı nitelikte ırza geçmeyi önleyici ve belki de ırza geçmeyi telafi edici vasıtaların varlığıdır.

Cezaevi Nüfusu Demir Yasası

Cezaevi sistemi a priori bir kavram olamaz; toplumsal durumun bir sonucudur. Bu yasa cezaevi nüfusu girenler sayısı ile medyan kalış süresine bağlı bulunmaktadır. Bu faktörlerden biri değiştiğinde cezaevi nüfusu da değişecektir. Bu yasanın paralel çıkarımı da aynı derecede önemlidir: Cezaevine girenler veya medyan kalış süresini azaltmadan nüfus kabarıklığını gidermenin çaresi yoktur. Öte yandan, kabarık cezaevi nüfusuna devamla suç oranında önemli derecede zorunlu bir azalmaya tanık olunamayacağı bilinmelidir.

31 Ocak 2021 itibarıyla en yüksek hapsedilme oranlarına sahip ülkeler Rusya (100.000 kişi başına 328 kişi), Türkiye (325), Gürcistan (232), Azerbaycan (216), Slovakya (192), Litvanya (190) ve Çek Cumhuriyeti (190) oldu. 180). Çok küçük ülkeler göz ardı edildiğinde, en düşük hapsetme oranları İzlanda (41), Finlandiya (43), Sırp Cumhuriyeti (Bosna Hersek) (50), Hollanda (54) ve Slovenya'da (54) görüldü.

Hükümlülerin nispeten kısa sürede salıverilmesi toplumdaki suç işleme olasılıklarını fazlaca artırmayacaktır. Af kanunları sonrası olduğu gibi büyük çapta salıverme kohortı’nın suç oranı üzerinde bazı etkileri olsa da genelde bu riskin küçük olacağını düşündüren iyi nedenler vardır.

Cezaevinde kalış süresi ile mükerrir suçluluk arasında negatif bir korelasyon yoktur. Böylece kısa süreli mahkumiyetler insanların salıverilme sonrası suç işleme olasılıklarını artırmayacaktır. Bu suçlulardan bazıları salıverilme sonrası yeniden suç işleyeceklerdir-bu insanların daha geç tahliyelerinde de suç işleyeceklerini düşünebiliriz.

Kabarık Cezaevi Nüfusu-AİHS 3. md ihlali

Kapasite üstü cezaevi nüfusu karşısında AİHS. 3 md. ihlali “İşkence ve kötü muamele” olarak değerlendirilen haller:15

1. Hücresinde 3 m² den az olan yaşam alanı,

2. 3 den fazla olmakla beraber maddi ve öteki muhafaza koşullarının kümülatif   etkileri ve özellikle hareket özgürlüğü olanağı ve hücresi dışında harcadığı zaman bakımından 3. maddenin ihlal edilip edilmediğinin araştırılması,

3. İkamet edilen hücre alanındaki paylaşım bu amaca uygun olmadığı ve özellikle fazla kalabalık ve sağlıklı olmayan koşulların gayrı insanı veya alçaltıcı tretman olması.

ABD Yüksek Mahkemesi Brown v. Plata et al., 563 U.S. 1 (2011) verdiği kararla California infaz sistemindeki kabarık cezaevi nüfusunun Anayasa’nın 8. maddesindeki “işkence ve gayri insanı muamele” yasağının ihlali olarak gördü.16

Anayasa Mahkemesinin saptadığı ilkeler ise şöyledir: 1) Her mahpus için en az 4 m²   zemin alanı olması, 2) Her mahpusun ayrı bir uyku yeri olması ve 3) Koğuşun genel yüzeyinin mahpusların mobilyalar arasında serbestçe hareket etmesine izin verecek şekilde olmasıdır. Anılan üç faktörden birinin yokluğu kendi başına tutulma koşullarının kötü muamele yasağını ihlal ettiği yönünde güçlü bir karine oluşturacaktır.

Anayasa Mahkemesi, şikâyetçi olduğu infaz kurumunda 280 günlük   sürede başvurucuya sağlanması gereken asgari kişisel alan birbirini takip eden zaman dilimlerinde toplam sekiz ay boyunca 4 m²nin altına düştüğü ve asgari kişisel yaşam alanındaki bu azalmanın kendi başına tutulma koşullarının kötü muamele yasağını ihlal ettiği yönünde güçlü bir karine oluşturduğuna karar vermiştir (Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 14/6/2023 tarihinde, Fatih Seyis (B. No: 2018/32269) başvurusu).

Stratejiler

Suç ve ceza siyasetinde göz önünde tutulması başlıca stratejik hedeflere aşağıda yer verilmiştir:

1. Strateji: Tehlikeli suçluların    toplumdan soyutlanmasıdır: Gerçek tehlikeli suçlular, saldırgan ve tahripkâr bir yaşam sürdüren kişilerdir ve bunların işlediği suç türü ne olursa olsun, kolluk ve mahkemelerin bu kişiler hakkında çok dikkatli olması gerekir.

2. Strateji: Suç ve şiddetin olası nedenlerinin giderilmesidir.

3. Bugün karşılaştığımız mücadele 60 yıl önce karşılaştığımızın aynısıdır: Sorunlarla başa çıkabilmek için doğru seçenekler yaratılmalı; “güçlü olan haklıdır” ideolojisine seçenekler gündeme getirilmelidir.

4. Ekonomik ve sosyal sorunlar-işsiz/fuzuli insan kabarıklığı: Bu insanlara ne yapılıyor? Bunlara ya sosyal yardım desteğini arttırırsınız ya da açlıktan ölmelerine izin verirsiniz. Ya da şehir varoşlarına toplar ya da cezaevlerine kapatırsınız. Bizler son iki seçeneği seçmiş gibi gözükmekteyiz. Bazı araştırmacılara göre, varoş ve cezaevlerinin çok benzer yönleri vardır (Wacquaint, 2001).

Cezaları Ağırlaştırma Yaklaşımı

Bir ülkedeki suç oranı kendi yasaları ve dinamiklerine göre yükselip düşerken, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet siyaseti de kendi dinamiklerine göre gelişmekte ve değişmektedir. Bu iki sistem birbirinden bağımsızdırlar.

Cezaları ağırlaştırmanın nedenlerine bakıldığında görülen tablo şöyledir:

- Gerçekte suç oranında reel bir artış olmamasına karşın suç artış izlenimi ve korkusu,

- Ekonomik ve sosyal sorunlarla baş etmek üzere yanlış seçeneklere yönelme/işsizlik ve fuzuli insan sayısında artışa karşı sosyal yardım yerine, açlıktan ölmelerine izin, kent varoşlarına veya hapishanelere kapatmak seçeneklerinden şimdilik son iki seçeneğe yönelim,

- Post modern öfke ve

- Popülist cezalandırıcılık/suç vasıtasıyla yönetme siyaseti.17 

Medyanın genelde gerçeği yansıtmayan “suç haberleri” ile pompalanan suç korkusu, yaratılan isterya cezaların ağırlaştırılması doğrultusundaki popülist bir yaklaşıma yol vermekte ise de bunun çoğulcu bir bedeli olacağı göz ardı edilmektedir. Ekonomi, trafik veya eğitim konusunda farklı öneriler getiren siyasiler rasyonel planlama gereği bu önerilerin maliyeti ile kaynağın nasıl sağlanacağına işaret etmek zorundadırlar. Kuşkusuz, aynı gereklilik suç ve ceza siyaseti bağlamındaki öneriler içinde geçerli olmalıdır.

Acımasız Ceza (Get Tough) Siyaseti-Hayal Kırıklığı

Cezada ödeşme(retribution) felsefesinin felaket bir başarısızlığı sergilediğine ait oldukça kanıt vardır.  Bu başarısızlığın temel nedeni cezalandırma psikolojisine yabancı kalmaktır. Bu konuda şu hususlar göz önüne alınmalıdır:

1. Ceza maksimum şiddette olmalıdır. Daha düşük şiddettekiler toleransa ve geçici etkilere neden olabilir. Ciddi suç olan adam öldürme dışında ilk defa suç işleyenler için oldukça ağır ceza uygulanmaması- aksi takdirde adalet duygusu ve adillik ihlal edilecektir.

2. Ceza derhal verilmelidir. Davranış ile ceza arasında geçen zaman başkaca davranışların vurgulanmasına fırsat vermektedir. İşlediğinde yakalanmayanlar yeni suç işleme fırsatları, yakalandıklarında da tutuksuz yargılanmaları (yeniden suç işleme fırsatlarına gebe olmakta).

3. Suçlar cezasız kalmamalıdır. Davranışları mükafatlandırıcı/cezalandırıcı sonuçlar takip ettiğinden, ceza görmeyen kişinin davranışı mükafatlandırılmış olacaktır.

4. Kaçmak/alternatif mükafatlara erişim fırsatları engellenmelidir. Banka soygunu-firar-yeni soygun veya saldırıdan hırsızlığa yönelme türü engelleme söz konusu olabilir.

Hükümlülerin Tretmanı-Teori ve Pratiği

Hükümlü tretmanı temelinde suçlunun otonomisine saygı duyulması ve bunun dışında bir seçeneğin de olmaması yatmaktadır. Bu bağlamda şartlı salıverilecek hükümlü de nedameti de içeren “iyi hal”in aranması ciddi bir hata olarak görülmektedir. Bu durum hükümlüleri riyakâr yaparak, onları cezaevi personeli ile oyun oynamaya yöneltmektedir. Bu konudaki ciddi nitelikte diğer bir yanılgı da 1980’lı yıllar Türk cezaevlerinde ayrı ideoloji yanlısı suçluların “karıştır, barıştır” söylemi doğrultusunda bir araya getirilmeleri idi. Devletin bu türden oyuna alet edilmesi ahlaki eğitim teorisi ile tutarlı değildir. Ceza kanununda her suç için ön görülen yaptırım, suç işleyen kişiye eyleminin yanlış olduğunu öğretmek üzere hükmedilmekte; devletin vermek istediği bu mesajın etkili olacağı umut edilmekte ise de bu geniş çapta suçlunun istencine dayalı bulunmaktadır.

Sonuç

Bir ülkedeki toplam cezaevi nüfusu ile suç seviyesi arasında bir ilişki olup olmadığı konusunda tutarlı bir korelasyon olmadığı görülmüştür. Nitekim bazı ülkelere ait 2005 ve 2009 yılı verileri bu tezi vurgula- maktadır:18

- Ülkede işlenen suç miktarının azalmasına karşılık cezaevi nüfusunun artış gösterdiği İngiltere ve Galler, ABD, Avustralya, Kanada ve Fransa;

- Suç artışı ile birlikte cezaevi nüfusunun da arttığı Yeni Zelanda ve İrlanda,

- Suç miktarı azalırken cezaevi nüfusunun da azaldığı Hollanda, ve

- Suç miktarı artarken cezaevi nüfusunun azaldığı Finlandiya.

Ekonomik eşitsizlik ve cezaevi nüfusu arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, iki akademisyen R. Wilkinson ve K. Pickett, (The Spirit Level. Why equality is better for every one London, Penguin, 2010) sosyo-ekonomik eşitsizliğin yüksek seviyedeki cezaevi nüfusu ile ilişkili olması hakkında (örneğin ABD, Singapur ile Galler ve İngiltere) kanıt ortaya koymuşlardır. Aynı doğrultuda Downes ve Hansen (2006) gayri safi milli hasıladan refaha ayrılan payın oranı ile cezaevi nüfusu arasındaki ilişkiyi irdelemek üzere 18 ülkeyi ele almışlar ve en yüksek oranda cezaevi nüfusuna sahip yedi ülkede (1998) refaha ayrılan payın ortalamanın aşağısında; en düşük cezaevi nüfusuna sahip sekiz ülkede ise ortalamanın üstünde olduğunu saptadılar. 1987 ve 1998 yılları arasında refah harcamalarında artış gösteren ülkelerin cezaevi nüfuslarında daha düşük seviyede artış olduğu; Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerde ise azalmaya tanık olduğu görülmüştür.19

Ceza sisteminde yer alan hapis cezası oldukça pahalı bir uygulamadır. Bu yaptırımın sağlayabileceği yarar ceza sisteminin mali, maddi, sosyal ve psikolojik olarak hükümlülere, ailelerine, sistemde çalışanlara ve tüm topluma olan yüksek bedelini karşılamaktan uzak kalmaktadır.

Hapis cezası uygulamasının ortaya koyduğu bedeli ne haklı gösterebilir? Bir yanıtı ceza yaptırımlarının sağlayacağı sonuç yararlar; diğeri de cezai hak ediştir. Hapis cezası uygulamasının olası her gerekçesi bu iki boyutu içermelidir. Bu tür yaptırımların adalet gereği olduğu ile ne derece tutarlı olduğu ve ceza sistemi bedelini haklı gösterecek şekilde nasıl sonuç yararlar sağlayabileceği gösterilmelidir.

Ceza hukuku ve yaptırımlar sistemi a) sosyal sorunların çözümünde, b) çeşitli türden zararları önlemede, c) daha iyi bir toplum inşasında ve d) ceza hukuku kapsamında zarar türlerinin önlenmesinde oldukça sınırlı bir rol oynayacağını kabullenmek gereklidir.

Kabarık cezaevi nüfusunu azaltma stratejisinde şu üç hususa odaklanılmalıdır:

1. Siyaset oluşumu uzun dönemli bağlamda ele alınmalı; ceza yaptırımlarına hükmetme (sentencing) siyasi süreçten fazlaca ayrılması;

2. Siyaset konuları ile görevlendirilecek temsili ve uzman kuruşları ile ceza adaleti uzmanlığına saygının inşasına gereksinme olduğu; ve

3. Değişimler yalnızca hapis cezası ile sınırlı kalmayarak tüm ceza adaleti sistemini kapsamalı ve sağlık, eğitim, iş ve sosyal hizmetler gibi saha geniş alanlara ilişkilendirilmelidir.

Bu doğrultuda hedeflenen başlıca konular ise şunlardır.

1. Ceza mahkemelerine gelecek işlerin geniş ölçüde azaltılması;

2. Seçenek yaptırımların fazlaca kullanılmasının geliştirilmesi;20

3. Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezayı yasaklama veya sınırlandırma;

4. Belli suçlar için hapis cezası kaldırılmalı veya sınırlandırılmalı;

5. Hapis cezasına mahkûmiyet süreleri asgari ve azami hadler, adam öldürme ve uyuşturucu madde suçları cezalarını da içermek üzere öteki Avrupa Ülkeleri ile karşılaştırılmalı;

6. Akıl hastaları ve uyuşturucu bağımlıları cezaevleri dışında trete edilmelidir.

Fazla cezaevi inşası ile bir bakıma başarısızlığı mı planlamaktayız.21 Belli bir andaki cezaevi nüfusu ile yıl içinde girenler karşılaştırıldığında, kısa süreli hapis cezasının fazlaca uygulandığı ülkelerde anlık nüfus miktarı yıl içinde girenlerden daha yüksek olacak iken, uzun süreli hapis cezası uygulanmasının kabarık olduğu ülkelerde ise, akış ve anlık nüfus arasındaki fark daha küçük olacaktır.

Genel suç korkusu, özelde terör korkusu olağan bir sosyal olgu olarak belirmektedir. Sizler hiç mağdur oldunuz mu? Bu olguyu tecrübe ettiyseniz, mağdurluğun yarattığı üzüntü, endişe, sıkıntı ve tepkiler doğrudan mağdur olan kişilere özgü olmayıp, yakınlarını da etkilediğini bilirsiniz. Öznel mağdurluk riski (ÖMR) bakımından-mağdurluk deneyimi olan kişinin mağdurluk risk algılamasına bakıldığında, mağdur olanların olmayanlara göre ÖMR’si yüksektir.22

Özetle, Türkiye’de kriminolojinin geliştirilmesine yönelik çıkarımlarla, özellikle kriminoloji ile ceza hukuku arasında kurulabilecek potansiyel iş birlikleri ve bu tür ortaklıkların ülkedeki her iki alana da nasıl fayda sağlayabileceğini vurgulamak isterim.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel 

---------------------

1 Gerçek, insanın duyu organlarıyla bir nesneyi algılaması sürecinde nesne-algı uyumunu dile getirir; gerçek, bilinçten bağımsız olarak var olandır. Doğru, düşünülen şeyin mantık yasaları uzantısında tutarlılığını (İnsanlar ölümlüdür, Socrates insandır, Socrates ölümlüdür) sergiler; hakikat ise, gerçek (ya da gerçeklik) ile doğru bilginin örtüştüğünü anlatır. 

2 Kimse varsayım ile kanıtı her zaman birbirinden ayırt edebilecek kadar tarafsız değildir. Bir şeyi kesinkes bildiğimize inanarak kendimizi kaptırıp yanlış muhakemeye saptığımızda tekrar doğru noktaya dönmek de hiç kolay olmamaktadır.

3 Ayrıca siber suçlar ve sapkın alt-kültürler (siber kriminoloji) için bkz. L.J.Stalans ve M.A.Finn. “Understanding How the Internet Facilitite Crime and Deviance” An International Journal of Evidence –based Research Policy and Practice Vol.11, S.4, 2016. Ayrıca bkz. International Journal of Cbyer Criminology.

4 Zelzele, sel, kasırga ile oluşan kayıplar bir tarafta, suç ve terörle oluşan kayıplar öte yanda belirmektedir.  Aradaki fark manevi unsur (mens rea) ile saik’te yatmaktadır.

5 Almanya’da dörtte üçü kayıt dışı kalırken, Fransa’da yalnızca % 20’si kayıtlara geçmektedir.

6 Karşılaştırma için Bkz. M.E.Artuk. “1926 Tarihli Türk Ceza Kanunu’nun Değiştirilmesi Yönünde Çalışmalar Hakkında Düşünceler” İstanbul Barosu Dergisi C.72, S.10-11-12, 1998, ss.830-847; M.T.Yücel  Türk Ceza Siyaseti ve Kriminolojisi TBB, Ank., 2007. B. Pehlivan. “Nerede Kalmıştık” Cumhuriyet (22/11/2023): “Meseleyi sadece suçlunun ne kadar hapis yatacağına indirmek, kanamaya bant ile çare bulmaktan bile daha başarısızlığa mahkûm oluyor”.

7 İşte toplumdaki bir kurum, sosyal açıdan beklide en değerli olanı, insan gereksinmeleriyle çatışmaya girdiğinde demokratik düşünce yaklaşımı, onun değiştirilmesi veya tedavülden kaldırılması olması doğrultusundadır. Sistemin değiştirilmesi veya sonlandırılması, daha insani gereksinmeler doğrultusunda toplumu yeniden inşa etmenin ön koşuludur.

8 Hukukun varlığının bezen ihtilafları doğurduğu gözlenmiştir: E.M.Schur. Law and Society: A Sociological View (New York:Random House) 1968, p.84. “Bir kötülüğü ortadan kaldırmak isteyen yasa koyucu yalnızca bu kötülü düşünür; sakıncalarına bakma- yarak gözlerini yalnızca o tarafa çevirir.” Montesquieu, s.112.

9 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin “Hapishaneler nüfusunda aşırı kalabalık/ enflasyon üzerine” R(99)22 sayılı Tavsiye Kararı (30/09/1999) Temel İlkeler (1).

10 ABD’de üçüncü kez cürüm suçlusu olan kişinin müebbet hapis cezasına çarptırılması (“üç faul ve oyun dışısın” -three strikes and you are out) kural ve uygulaması karşısında halkın, cezaların suça oranlı olması ilkesine ne kadar duyarsız olduğunu göstermektedir. Bu sembolik yaklaşımda egemen düşünce cezanın sosyal değeri hakkında topluma bir mesaj vermekse de, ahlaki yanı sorgulanır olmak ötesinde artan cezaevi nüfusu karşısında bedeli oldukça yüklü bir mesaj olmaktadır. Dünyanın tüm ülkelerine özgü ortalama mahpus oranı 100.000 nüfusa karşılık 80 iken, A.B.D.’de 9 kat fazladır. R. G. Shelden. “Neden bu kadar cezalandırıcıyız? Son Zamanlardaki Hapsetme Eğilimleri Üzerine Bazı Gözlemler” Suç Politikası Seçkin, Ank., 2006, ss.466-7. Hükmedilen örnek cezalardan bazıları şunlardır: Los Angeles’te bir pizza çalan bir adam 25 yıl hapsa mahkûm oldu; California’da K-Mart’tan 9 video-teyp çalan bir adam 50 yıla mahkûm edildi ve hüküm ABD Yüksek Mahkemesince de onandı. Ayrıca bkz. http://ncpa.org/bg148/bg148c.html

 “Ağır suçlular, toplam suçların %5’ini yansıtmaktadır. Geri kalanı orta ve küçük ölçekli suçlar işleyen ve esas olarak fakir sınıflardan gelen kişilerden oluşmaktadır”. M.Foucault.  Cezaevinin Doğuşu. Ayrıca bkz. Adalet Bakanlığı. Müebbet Hapis Programı, Ank., 2006.

11 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin “Hapishaneler nüfusunda aşırı kalabalık/ enflasyon üzerine” R(99)22 sayılı Tavsiye Kararı (30/09/1999)-Yargılama Sonrası Tedbirler Madde 25. Hükümlünün salıverildiğinde, cezalandırılmaya başladığı unutulmamalıdır. Kamu güvenliğini korumak için denetimli serbestinin (parole’un) en etkili bir enstrüman olduğu kanıtlanmıştır. Kanada’da yıllar itibariyle federal hükümlülerin % 40’ı parole rejiminde, diğer % 60’ı ise cezaevlerindedir. Ayrıca bkz. Council of Europe. Key messages and conclusions of the high level Conference “Respense to Prison Overcrowding” (24-25/04/2019). Ayrıca bkz. Adalet Bakanlığı. Türkiye’de Denetimli Serbestlik 10. Yıl Sempozyumu (8-10/12/2015 İstanbul).

12 Cezasızlık (impunity), gücün hesap verebilirlik olmadan kullanılmasıdır ve en somut haliyle cezalandırılma endişesi duymadan suç işlenmesidir.  Eurrasia Group ve the Chicago Council on Global Affairs Küresel Cezasızlık Endeksine (17/02/2023) göre   Türkiye 163 ülke içerisinde cezasızlık açısından 3.01 puanla 37’nci sıradadır.   

13 Ayrıca bkz. World Prision Population List, 9.bası, 20122. Hem İtalyan hem de İspanyol ceza siyaseti kabarık cezaevi nüfus sorununu temelden çözmeye ilişkindir. Bkz. E.Dolcini. “Ceza İnfaz Meselesi: Bir Hukukçu Gözüyle Ara Bilanço” AÜHFD Zeki Hafızoğulları’na Armağan, C.3, V.65 S.4, 2016,  ss.3355-3374. Ayrıca bkz. World Economic Forum. What the rest of the World can learn from Norway’s prison system, 26 March 2019 (Erişim: 28/10/2019). www.prisonovercrowding.eu.

13 Ceza adaletinin çeşitli evrelerinde, genel nüfusun üyesini cezaevi nüfus üyesi olmaktan ayırt edici nitelikteki süzgeçlerin çeşitliliği/işlevleri göz önüne alındığında, salt 100.000 nüfustaki cezaevi nüfus oranına bakarak ceza sisteminin şiddeti hakkında hüküm vermek pek anlamlı değildir. Nitekim, ülkelere göre aynı suça özgü ciddiyet değerlendirilmesi değişmekte; yaptırımlar zaman içinde farklılık göstermektedir. Council of Europe. Crime and Economy. Strasbourg, 1995, p.76. Ayrıca bkz. F.E.Zimring ve G.Hawkins. The Scale of Imprisonment 1991; R.G.Shelden “Neden bu kadar cezalandırıcıyız? Son zamanlardaki hapsetme eğilimleri üzerine bazı gözlemler” Suç Politikası Seçkin 2006, ss.465-482. B.Mandıracı.  Ceza İnfaz Politikalarına İlişkin Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TESEV, 2015. A.M.McLeod.“Prison Abolition and Grounded Justice” 62 UCLA L. Rev.2015, ss. 1156-1239.

http://scholarship.law.georgetown.edu/facpub/1490 http://ssrn.com/abstract=2625217

14 R. G. Shelden. “Neden bu kadar cezalandırıcıyız? Son Zamanlardaki Hapsetme Eğilimleri Üzerine Bazı Gözlemler” Suç Politikası Seçkin, Ank., 2006, ss.466-7.

15 Tutuklu ve hükümlülerin tutuldukları koşullar ve gördükleri muamele hakkında AİHM’since verilen karar özetleri için bkz. Tematik Bilgi Notu (Ocak 2016) – Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Daire Başkanlığı; Cezaevinde nüfus kabarıklığı hakkında mahpus M.Hanif M.Hanifi Baki’nin bireysel başvurusu üzerine AYM’nin 27/06/2018 tarihli kararı. http://scholarship.law.georgetown.edu/facpub/1490 http://ssrn. com/abstract =2625217

16 Bkz. Benjamin F. Krolikowski, Brown v. Plata: The Struggle to Harmonize Human Dignity with the Constitution, 33 Pace L. Rev. 1255 (2013); bkz. T.C. Anayasa 17/3 maddesi.

17 Bkz. R. G. Shelden. “Neden bu kadar cezalandırıcıyız? Son Zamanlardaki Hapsetme Eğilimleri Üzerine Bazı Gözlemler” Suç Politikası Seçkin, Ank., 2006, ss.466-7; www.prisonstudies.org; Bkz.S.Öztürk. Cezaevlerinde “Vardiyeli Uyku” Hürriyet  (31/08/ 2009), s.18.

18 Ministry of Justice. Comparing International Criminal Justice Systems, London, Avam Kamarası Adalet Komisyonu için rapor (National Audit Office), 2012, s.28.

19 Uluslararası İnsanı Gelişim Endeksi: Üç temel (sağlık, eğitim ve gelir) gelişim boyutlarında insanın iyiliği değerlendirilmektedir. http:/hdrstats,undp.org/en/couıntires /profiles/GBR,html

20 Hapis cezasına seçenek yaptırımların parasal değerini ölçme yöntemi için bkz. http://matrixknowledge.co.uk/prison economics. Ayrıca bkz. Joseph Hale. Does Prison Work? A Comparative Analysis on Contemporary Prison Systems in England and Wales and Finland, 2000 to Present: Finlandiya'nın hapsedilme oranını 100.000'de 187'den (1960'larda Avrupa'daki en yüksek oranlardan biri) dünyadaki en düşük oranlardan birine düşürmedeki başarısı.

21 B.Mandıracı.  Ceza İnfaz Politikalarına İlişkin Yapısal Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TESEV, 2015. Ayrıca bkz.  TBMM-İnsan Hakları İnceleme Komisyonu. Ceza İnfaz Kurumlarında Hükümlü ve Tutuklulara Sunulan Sağlık Hizmetleri Hakkında İnceleme Raporu. Dönem 5. Yasama Yılı 2015. Ayrıca bkz. Institute for Criminal Policy Research. The decision to imprison, sentencing and prison population; A. M. McLeod. “Prison Abolition and Grounded Justice” 62 UCLA L. Rev.2015, ss. 1156-1239. http://scholarship.law.georgetown.edu/facpub/1490 http://ssrn.com/abstract= 2625217.  Ayrıca bkz. Matrix Knowledge Group. The Economic case for and against prison, London, 2007.

22 Amerikan Hukuk Enstitüsü (American Law Instıtute-ALI), adaletin daha iyi yönetimini teşvik etmek amacıyla kanunu açıklığa kavuşturma, modernleştirme veya başka şekilde iyileştirme misyonunu ilerletmek amacıyla Hukukun Yeniden Açıklamaları, Hukuk İlkeleri ve Model Kodları (örneğin Model Ceza Kanunu) yayınlayan özel, bağımsız, kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur. ALI, 1923'teki kuruluşundan bu yana hukuk mesleğine, yasama organlarına ve mahkemelere bu endişeleri hafifletmek için bir kaynak sağlamaya çalışmaktadır.  Ülkemiz açısından özel projeler için Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğünce kurulan komisyonlar yerine ALI türü bir enstitüye gereksinme olduğunu vurgulamak isterim.