Prof. Dr. Mustafa Tören YÜCEL
Giriş
Adli sistem, bir sistemler modeli olarak, sisteme giren işler hakkında ne yapıldığı ile tanımlanmaktadır. Özünde adli sistemin görevi yetkin bir şekilde adalet dağıtımıdır. Bu iş, çeşitli talepler veya sistem girdilerinin adli kararlar veya sistem çıktısına dönüştürülerek yapılmaktadır. Bu bağlamda üç sosyal olguya tanık olunmaktadır: 1) Sistem girdileri, 2) Sistemin dönüşüm yapısı kullanılarak girdilerin ayrıştırılması ve 3) Karar üretilmesidir. Adli bir sistem, işlevsel varlığını yalnızca kararların yetkin ve bağlayıcı olduğunun toplumca algılanması ile sürdürebilir.
Bu modelin ceza adaleti sisteminde çalışması özetle şöyledir: Kolluk evresinde, polisin(jandarmanın) zanlıyı yakalayıp yakalamamasına; Savcılık evresinde, kamu davası açılıp açılmamasına/ertelemesine/ ön ödeme emri gönderilmesine; yargılama evresinde davanın düşürülmesi veya devamına; hürriyeti bağlayıcı cezaların infazında ise, hükümlü hakkında “iyi hal” kararı verilip, şartlı salıverilme isteminin infaz hâkimliğine intikali suretiyle sistemin çalışmasına tanık olunmaktadır. Bu örnekler hukukun işlev ve infazıyla yükümlü adli sistemin evrelerine ilişkin bulunmaktadır. Şimdi yapacağımız analiz ve irdeleme savcılık ve (hukuk ve ceza) mahkemeleriyle sınırlı tutulmuştur.
Bu modelde gelen girdiler iki türdendir: talepler ve destekler. Talepler sisteme giren ve sistemi harekete geçiren ham maddelerdir. Talep olmaksızın adli sistem bir şey yapamaz. Talepler çeşitli biçimlerde olabilirse de, işlenen bir suç karşısında açılan kamu/şahsi davadan (cezai talepten) ibarettir.
Destek ise, adli sistemde işin etkin bir şekilde görülebilmesi için gerekli olan halk desteğidir. Destek kavramı şu soruyla daha iyi anlaşılmaktadır: Halk adli sistemi neden desteklemektedir? Bu soruya verilecek çeşitli yanıtlar vardır: Birincisi, destek vermediklerinde olabilecek sonuçlarından çekindikleri için adli sistemi desteklemektedirler. Kişiler, adli tehditleri hiçe saydıklarında yakalanma ve gözlem altına alınma gibi Devletin zorlayıcı gücü ile karşı karşıya kalırlar. İkincisi, halk adli sistemi kararlarından memnun kaldıkları için desteklemektedir. Üçüncüsü, halk adli sistemi “adli sosyalleşme” sonucu desteklemektedir. Adli sosyalleşme, kişilerin adli sisteme karşı aşırı derecede güven duyulan bir ortamda yetişmeleri sonucu kazanılmaktadır. Yalnız, zaman zaman adli sisteme karşı güvensizlik duygusunu dile getirenler bile sistemi desteklemekte ve genelde değerlendirmeleri olumlu olmakta; adli sisteme karşı koyanlar bile (mahalli kültüre özgü istisnalar dışında) mücadelesini adli sistem sınırları içinde yapmaktadırlar.
Bu konuda hâkimlerin niteliği/davranışı da söz konusu olmaktadır. Takılan bifokal gözlükler örneğin üstteki lensler bazen kalbur üstü kişiler için rezerv edilirken; adil yargılanmaya aykırı işlemlere de tanık olunmaktadır. Nitekim, Hitler Almanya’sı ile Mussolini’nin İtalya’sındaki hâkimler önceden biçim- lendirilen sonuca uyarlı “gerçekleri” oluşturuyorlardı. Öte yandan, hâkim ile savcıların kalitesi kolluğun davranışlarının belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Kolluk görevlileri, teorik olarak, hukuka uyan vatandaşların koruyucusu; sosyal güvenlik ve barışın, en canlı enstrümanıdırlar. Yalnız, yoksul semtlerinde, kendisine en çok ihtiyaç duyulan yörelerde kendilerine “güven” duyulmaması; mağdurun bir serseri/fakir olması durumunda kendisine yapılan kötü muameleyi Savcı veya hâkimin toleransla karşılaması hiç de olağan dışı bir olgu değildir. İşte sisteme giren sanıklar de jure eşit işlem görmekte iseler de de facto farklı işlem gördükleri ve bu süreçte “erime olgusuna” tanık olunmaktadır. Bunu etkileyen faktörler arasında suç türleri de (örneğin aile içi şiddet, cinsel suçlar) yer almaktadır.
Özetle, bir ceza adaleti sisteminin sağlayabileceği toplumsal destek, genelde görevlilerin günlük davranışından daha az ölçüde nesnel kurallar veya onların teknik mükemmelliğe dayalı bulunmaktadır.[1]
Erime Olgusu
Ceza adaleti zincirindeki davaların, özellikle kolluktan mahkûmiyet evresine kadar olan “kaybı” ve her suç türü için gözlemlenebilen bir olgu “erime” olarak bilinir. Diğer bir anlatımla, erime, ceza adaleti sistemi süreci boyunca davaların buharlaşması anlamına gelir. Suçun tespit edilmesi ve kaydedilmesinden, bir şüphelinin tespit edilmesine ve bu şüphelinin kovuşturulmasına, mahkum edilmesine ve cezalandırılmasına kadar tüm ceza adaleti zinciri boyunca gerçekleşen bir olgudur. Örneğin, fiziksel kanıtlar veya tanıkların olmaması, bir şüphelinin kimliğinin tespit edilmesini veya kovuşturmaya gidilmesini imkansız hale getirebilir. Bu, olumsuz ekonomik ve sosyal sonuçları dikkate alındığında, organize suç grupları tarafından işlenen ciddi suçlar söz konusu olduğunda özellikle zararlıdır. Uyuşturucu madde kaçakçılığı, insan kaçakçılığı veya kültürel varlıklara karşı işlenen suçlar gibi sınır aşan örgütlü suçlar özellikle sonuç niteliğindedir ve asla cezasız kalmamalıdır. Erimenin, bazı suç seviyeleri ile ceza adaleti sisteminin soruşturma, kovuşturma, mahkumiyet ve cezalandırma açısından tepkisi arasındaki fark gibi birçok yönü vardır. Bu incelemede, ceza adaleti sistemlerinin farklı kurumları arasındaki olası kopukluk ve bunun yaratabileceği istatistiksel boşluklar üzerinde de durulmaktadır.
Aşağıdaki diyagramlarda görüldüğü üzere suç istatistikleri gerçeği yansıtmamakta; nesnel ve bağımsız bir varlığı bulunmamaktadır. Bunlar bir manavdan aldığınız elmalar gibi değildir. Suç istatistiklerinin insan yaratısı bir ürün olarak, belli bir sosyal ve siyasal bağlamda özel bazı amaçlar için toplandığı da bilinmelidir. Bağlamı değiştikçe, kuşkusuz, istatistikler de değişecektir. Bu konuda kolluk güçlerinin “tipik suçlu” ve “tipik iyi vatandaş” konusundaki düşünceleri kimleri zanlı olarak yakalayıp yakalamama veya olayı göz ardı etme kararını vermede etkili olmakta; kolluk görevlisinin kafasındaki “suçlu profiline” uygun düştüğü oranda zanlı kişinin gözetim altına alınma olasılığı artmaktadır. İşlenen her 100 suçun yalnızca yarısı polise bildiriliyor ve bunların yalnıza üçte biri kaydediliyor. Bu da sistemdeki erime oranını göstermektedir. Çıkarım olarak, daha önemsiz suçlar için çoğu suçlunun yakalanması pek olası değildir. Sonuçta, resmi suç istatistikleri halk ve kolluktaki tercihleri yansıtmaktadır.
Bu tablo bağlamında 2022 yılında Savcılıklardaki işlerin yalnızca % 26.32’ü yargılama aşamasına geldiği görülmüştür (Savcılıktaki toplam dosya sayısı 5 040 427 iken kamu davası açılan dosya sayısı 1 328 405’ tir. Cumhuriyet Savcılıklarında daimi arama kararı verilen dosya sayısı (2022) dağılımı ise şöyledir:
Yıl içinde gelen |
3 731 780 |
|
Karara bağlanan |
332 222 |
% 8,9 |
Gelecek yıla devir |
3 399 558 |
%91,1 |
Ceza adaleti sürecindeki bu filtreleme işlevi, sürecin bir tür huni olarak tanımlanmasına olanak sağlamaktadır. Bu tabloların sergilediği üzere, işlenen suçlara ait karanlık sayı (dark figures) ötesinde fail meçhul dosyaların yıllar itibariyle kabarık olması akla şu soruyu getirmektedir: De jure ceza hukuku halkın güvenliğini sağlama illüzyonu ötesinde bir işlev görmekte midir?
Bir suçun güvenilir bir şekilde suç istatistiklerinde yer etmesi bakımından şu üç koşulun gerekli olduğu kabul gören bir kuramdır: (1) Toplumun bireylerince oldukça zarar verici görülmesi; (2) Kamusal bir karakter taşıması ve (3) Mağduru veya mağdura yakın olanları kolluk güçleri ile olası en fazla işbirliğine yöneltici nitelikte olmasıdır. Anılan bu koşullardan sapma sonucu ortaya çıkan tablo suçlarda erime olgusudur. Bu olgu şu formülle ifade edilmektedir: Zanlı erime oranı= Hükümlü sayısı/Zanlı sayısı.
Aşağıda yer alan görüntüde ceza adaleti sisteminde asayişe etkili suçlar bakımından erime olgusuna yüzde olarak işaret edilmiştir.
Bu görüntüde belli bir yılda kolluk güçlerine (polis ve jandarmaya) intikal eden suçlardan yarısından azında tutuklanma söz konusu olduğu; tüm tutuklular hakkında kamu davası açılmadığı; haklarında kamu davası açılanların tümünde mahkumiyet olmadığı; mahkumlardan da tümünün hürriyeti bağlayıcı cezaya hükümlü olmadıkları görülmektedir. Diğer bir anlatımla, suç, ceza adaleti sisteminin her evresinde buharlaşmaktadır. Tüm ceza adaleti sisteminde erimeyi kapsamak için üç göstergeden oluşan bir zincir kullanılabilir: suçlu oranı, mahkûmiyet oranı ve cezalandırma oranı.
Mahkumiyet oranındaki erime her suç için zanlı ve hükümlü oranlamasına göre belirlenmektedir. Suçlardaki erime suç vasfının değişmesinden de kaynaklanmaktadır. Örneğin adam öldürme suçlarında erimenin ana nedenlerinden biri, kollukça adam öldürmeye teşebbüsün müessir fiile, ölümle veya taksirle ölüme sebebiyetle sonuçlanan eylemde adam öldürme kastı ispatlanamadığından müessir fiile indirilmesi ile tanık olunmaktadır. Cinsel suçlara özgü erime olgusunda ise, kanıt eksikliği veya yetersizliği nedeniyle oluşmaktadır. Araştırmalar, cinsel saldırıların yalnızca küçük bir bölümünün ceza adaleti sistemine girdiğini ve bunların bir dizi engel ve filtreleme mekanizmasıyla karşılaştığını ortaya koymuştur; bu da çok azının suçlama, kovuşturma veya mahkûmiyetle sonuçlandığı anlamına gelir. Bu istikrarlı erime süreci çok fazla endişe konusu olmakta ise de tüm ceza sisteminin evrelerini kapsayan bir araştırma projesi ile alınacak tedbirler belgelenmemiştir.
Aşağıdaki tabloda TCK 103. Madde (çocukların cinsel istismarı) kapsamında 2021 yılında 12,903 olayda %28,8 “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verilmiştir.2
Toplam Kovuşturmaya Kamu davası Öteki
Çocukların TCK suç % yer olmadığı % açılan % kararlar %
cinsel istismarı 103 44,880 35,3 12,903 28,8 16,124 35,9 15,853 35,3
Çocuklara cinsel saldırı soruşturmalarının yalnızca % 35,6’sında bir suçlu hakkında dava açıldığı görülmektedir. Bu durum ceza adaleti sistem geneli için de geçerlidir. 2015 yılında TCK uyarınca şüpheliler hakkında verilen karar oranları (%) dağılımı şöyledir:
Kovuşturmaya yer olmadığı 45.4
Kamu davası açılan 43.5
Diğer kararlar 11.1
Bu saptamayı daha çarpıcı hale getirmek üzere 2022 yılı ceza adaletinde TCK 102-105 maddelerine göre sisteme giren cinsel suçlardaki erime olgusuna ilişkin çarpıcı verilere aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.
Cumhuriyet Savcılıkları (2022) Suç sayısı %
Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar 149 037
(TCK Madde 102-105)
Kovuşturmaya yer olmadığı 68 359 45,8
Kamu davası açılan 52 410 35,1
Ceza mahkemelerine gelen 102 777
Bozularak gelen 8 600 8,3
Ceza Mahkemesi Kararları 37 604
Mahkumiyet 13 142 34,9
Beraat 15 645 41,6
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması 7 650 20,3
Diğer kararlar 7 083 18,8
Hazırlık soruşturmasında tanık olduğumuz davaların erime/buharlaşması olgusuna yargılama evresinde de beraat karar oranları (%) yüksekliği ile tanık olmaktayız.
Ceza Mahkemeleri Karar Dağılımı (%)
Yıl M B Diğer
2005 40,8 22,2 37,0
2006 46,1 19,9 34,0
2007 48,7 18,4 32,9
2008 35,2 21,2 43,6
2009 38,5 19,5 42,0
M-Mahkumiyet/B-Beraat
Mahkumiyet/Beraat Oranları(2022)
Ağır Ceza Mahkemesi Asliye Ceza Mahkemesi
Mahkumiyet - 120.753 % 55,7 Mahkumiyet- 543.695 % 60.9
Beraat- 95.661 % 44,3 Beraat- 347.722 % 39.1
Ceza Mahkemeleri (2022)
TCK.md Dosya Sanık Suç
Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar 86-93 441 806 509 378 625 611
Mahkumiyet: 162 627 Beraat 70 398
% 69,7 % 30,3
Şüpheliler hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı” kararlarındaki seçilmiş suç türleri (%) dağılımı da aynı görüntüyü vermektedir.
Suç türü Sayısı %
Hırsızlık 537,140 71,0
Gasp 19,337 27,6
Kasten yaralama 211,675 26,5
Taksirle yaralama 356,026 83,9
Kasten adam öld. 10,738 29,9
Taksirle adam öld. 12,505 23,0
Cinsel saldırı 6,286 34,5
Çocuğa karşı 7,872 24,8
Reşit olmayanla
cinsel ilişki 10,167 76,1
Cinsel taciz 10,467 39,2
Bu tablonun sergilediği üzere, ilk soruşturma evresinde yüksek olan buharlaşma oranı suç türlerine göre değişmekte ve medyan oranı 43,6’yı bulmaktadır. Kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen toplam 2.999.401 türlerine göre dağılımını sergileyen aşağıdaki tablo da erimenin boyutlarına işaret etmektedir.
Karar türü Sayı %
TCK md.75(ön ödeme) 1,167 0,03
Uzlaşma 8,485 0,2
Zamanaşımı-düşme 223,449 7,2
Öteki nedenler* 2,999,300 92,7
* Yeterli kanıt olmayışı, şikayetten vazgeçme, suç vasfının olmayışı
Bu tablo erime/süzgeçleme açısından iyi bir görüntü vermekte ise de, “öteki nedenlerle” bazı suç türleri bakımından verilen takipsizlik kararlarında dosya bazında özel araştırma yapılması isabetli olacaktır. Bu bağlamda ‘erime’nin başkaca bir boyutu da aşağıdaki tabloda sergilendiği üzere “bozularak gelen” dosyalarda (sanık açısından %5,8) belirmektedir.
Ceza mahkemelerindeki dosya, sanık ve suç sayıları (2022)
Geçen Yıl içinde Bozularak Karara Gelecek
Toplam yıldan açılan gelen % bağlanan yıla devir %
Dosya 3 303 740 1 325 713 1 804 267 173 760 5,2 1 916 890 1 386 850 41,9
Sanık 3 523 197 1 692 269 1 625 147 205 781 5,8 1 797 030 1 726 167 48,9
Suç 7 606 923 3 994 286 3 296 049 316 588 4,1 3 621 213 3 985 710 52,3
Erime olgusuna Yargıtay evresi için bakıldığında, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ceza dairelerindeki toplam 495 235 dosyadan % 40,8' i sonuçlandırılarak karara bağlanmıştır. Genel Kurul ve Daire bazında görüntü şöyledir:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu % (2022)
Onama Bozma Ret
94 (%10,9) 227 (%26,3) 168(19,4)
Yargıtay Ceza Daireleri % (2022)
Onama Bozma Ret
70.338 (34.9) 65.027(32.3) 18.140(9.1)
Araştırmalar, cinsel saldırıların yalnızca küçük bir bölümünün ceza adaleti sistemine girdiğini ve bunların bir dizi engel ve filtreleme mekanizmasıyla karşılaştığını ortaya koymuştur; bu da çok azının suçlama, kovuşturma veya mahkûmiyetle sonuçlandığı anlamına gelir. Bu istikrarlı erime süreci çok fazla endişe konusu olmuştur ve iyi belgelenmiştir.
Araştırmalar, yargı noktasına ulaşan cinsel saldırı vakalarının sayısının çok az olduğunu gösterse de, cinsel saldırıyla ilgili araştırmaların çoğu, cinsel saldırının kapsamını veya erime oranlarını doğru bir şekilde ölçmenin zorluğunu vurgulamıştır. Bu zorluğa karşın üç suç üzerinden Avrupa’da yapılan aşağıdaki mukayeseli araştırma kayda değer görülmüştür.
“Avrupa'da Ceza Adaleti Sistemlerinde Yıpranma ve Performans: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım” makalesinde, suçlu (kayıtlı suç başına zanlı) ve mahkûmiyet (zanlı başına hükümlü) oranlarına odakla- nılmaktadır. Bu oranlar üç Avrupa bölgesi (Kuzey ve Batı Avrupa, Güney Avrupa ve Orta ve Doğu Avrupa) arasında karşılaştırılmıştır: Analizde, bir sistemde işlenen suçların toplamına ve nispeten uluslararası karşılaştırılabilirliğe sahip seçilmiş üç suç (hırsızlık, gasp ve adam öldürme) ele alınmış; ayrıca erime ile niceliksel ve niteliksel sistem performansı arasındaki ilişki de incelenmiştir. Makalede, suç türleri açısından suçlu oranlarında önemli farklılıklar olduğu, mahkûmiyet oranlarının ise bölgeler arasında önemli ölçüde farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Sistem performansının nicel göstergeleri, suçlu ve mahkûmiyet oranlarıyla pozitif bir şekilde ilişkiliyken, bir ceza adaleti sistemindeki kolluk görevinin kalitesi, suçlu oranlarıyla ilişkili olmayıp; mahkûmiyet oranlarıyla negatif bir şekilde ilişkili olduğu sergilenmiştir.3
Ayrımcılık
Kimin gözaltına alındığı ve kimin kefaletle serbest bırakıldığı konusunda sıklıkla eşitsizlikler olduğun- dan, yargılama öncesi gözaltı, ceza adaleti sistemlerindeki ayrımcılığı yansıtır ve pekiştirir niteliktedir.
Duruşma öncesi gözaltında tutulmak, bir hâkimin kişiyi nasıl algıladığını ve bu da bir davanın sonucunu etkileyebilir. Cezaevinin zanlı/sanık kişi üzerinde fiziksel, zihinsel ve duygusal bir etkisi vardır ve bu da bir hâkim tarafından nasıl algılandıklarını olumsuz etkileyebilir. Hüküm verirken, hâkimler aynı zamanda bir kişiyi yargılama öncesinde tutma kararını geriye dönük olarak gerekçelendirme ihtiyacı hissedebilirler ve bu nedenle hapis cezası verme olasılıkları daha yüksek olabilir.
Adli Hata
Hâkimlerin verdiği her karar doğru değildir. Nitekim, son on yıl içinde temyiz edilen ceza hükümlerin- de bozma ortalaması % 29’dır. Kararlardaki yanılgı payı Yargıtay için de geçerlidir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen onama kararlarındaki son on yıllık ortalama % 19’u bulmuştur.
Hukukun kusur bulmaya odaklandığı hatırlanmalıdır. Bu nedenle, yargılama kusur bulma felsefesidir. Her şey, parmağın bir insana yöneltilmesindedir. Yalnız, hiç kimsenin kusuru olmadığı olgular da ekseriya yaşamda meydana gelmektedir. Bu çerçevede, hukuka göre yargılamayı yürütmek için oluşturulan mahkemeler hukuksuzluğun ya da adli hatanın da ajanları olmaktadır. Teorik olarak, yargılama kurumu itham edilen sanıklar için hakikati saptamak üzere tasarlanmış ise de, usul/kanıt kurallarının çoğu masum sanıkları adli hataya karşı korumak üzere düzenlenmişlerdir. Ne var ki, masum sanıkları adli hataya karşı korumak üzere tasarlanmış bu kurallar istenilmeyen ve fakat kaçınılmaz olan (suçlu olan çoğu kişinin de hak ettiği cezayı almaması gibi) sonuçlara gebe bırakmaktadır. Sonuçta adli hata içeren beraat sorunu ile yüz yüze gelinmekte; ve topluma dönen bu suçlular masum kişileri mağdurlaştırma riski yaratmaktadırlar.4 Öte yandan, “Bireyleri cezalandıran tüm sistemlerde masum bir insanın cezalandırılması riski de bulunmaktadır ve böyle bir sistem büyük sayıda insanı kapsadığından bu durumun gerçekleşmesi kaçınılmaz olmaktadır” (R. Nozick). Bu nedenle bilinçli ya da bilinçsiz “şamar oğlanı”(scapegoat) felsefesi yargılamaya egemen olmakta; bu durum bazen bir şamar oğlanı bulunmasını gerektirmektedir.
Ceza adaleti sistem performansının “yıllık mahkumiyet oranı” ile değil ve fakat “adli hata sayısı” ile ölçülmesi yerinde bir yaklaşım olabilir. Adli hatalar genelde soruşturma evresinde savcılık performan- sıyla yakından ilişkili bulunmaktadır. Temel sorun, CMK 160/(2) maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısı “şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” normunun hukuk eğitiminde ve uygulamada ne derece ciddiye alındığı; ceza adaleti sisteminin (CAS) “hakikate mi yoksa mahkumiyete mi odaklandığıdır? Amaç değer hakikat ise, odaklanmanın ne derece olduğu, kuşkusuz, önemli olmaktadır. Adli hatanın kabulü yalnızca güçlü bir iyilik değil; gelecekteki hatalardan kaçınmak üzere bir bütün olarak adaletin yönetimi üzerinde önemli ölçüde eğitici bir etkiye sahiptir.
Sonuç
Erime olgusunda hâkimlerin niteliği/davranışı da söz konusu olmaktadır. Takılan bifokal gözlükler örneğin üstteki lensler bazen kalbur üstü kişiler için rezerv edilirken; adil yargılanmaya aykırı işlemlere de tanık olunmaktadır. Nitekim, Hitler Almanya’sı ile Mussolini’nin İtalya’sındaki hâkimler önceden biçimlendirilen sonuca uyarlı “gerçekleri” oluşturuyorlardı. Öte yandan, hâkim ile savcıların kalitesi kolluğun davranışlarının belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Kolluk görevlileri, teorik olarak, hukuka uyan vatandaşların koruyucusu; sosyal güvenlik ve barışın, en canlı enstrümanıdırlar. Yalnız, yoksul semtlerinde, kendisine en çok ihtiyaç duyulan yörelerde kendilerine “güven” duyulmaması; mağdurun bir serseri/fakir olması durumunda kendisine yapılan kötü muameleyi Savcı veya hâkimin toleransla karşılaması hiç de olağan dışı birer olgu değildir. İşte hukukun günlük uygulaması kişilerin statüsü/ sınıfı/cinsiyeti ve diğerlerine göre değiştiği gibi kentten kente de değişebilmektedir. Toplumdaki bazı saygın kişilerin de, büyük bir olasılıkla, hukuk rejimindeki bu farklılığa hiç tanık olmadan dünyadan göçüp gitmeleri normal görülmelidir.5
Özetle, bir hukuk sisteminin sağlayabileceği toplumsal destek, genelde görevlilerin günlük davranışından daha az ölçüde nesnel kurallar veya onların teknik mükemmelliğe dayalı bulunmaktadır.
Ceza adaleti sistemindeki aktörler kendilerine “Niçin bu görevde olduklarını sormalı” ve yanıtı da şu olmalıdır: “Bizler insanların iyi yaşam sürmesi için burada bulunmaktayız” bilincine sahip olmalıdırlar.
Prof. Dr. Mustafa Tören YÜCEL
-----------
[1] M.T.Yücel. Türk Ceza Siyaseti ve Kriminolojisi, TBB, Ank., 2007;Yeni Türk Ceza Siyaseti, İmge, 2011. İngiltere için bkz. G. Barclay (ed). Information on the Criminal Justice System in England and Wales. Home Office Research and Statistics Department, London, 1995; A.Polat ve S.K.Gül. Suçun Ölçümü, Adalet, 2010; UNODC. Attrition of offences related to organized crime in the criminal justice system, March 2023. Attrition and progression- Reported sexual violence victimisations in the criminal justice system, Ministry of Justice, London, 1 November 2019. M.T. Yücel. “Yeni Türk Ceza Siyasetinin De facto Yansımaları” TBB Dergisi, Sayı 88, 2010. M.T. Yücel. “Adli Sosyal Hizmet Anlayışında Gerçekçi Yaklaşım” Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 65 (4) 2016: 3715-3733; M.T. Yücel. Türk Yargı Sistemi “Yapısal Analiz ve Sorunlar” HFSA 25. Handbook On Court Dashboards European Commission for the Efficiency of Justice Document adopted by the CEPEJ (June 2021); M.T. Yücel. Türkiye’de Yargının Etkinliği, TBB, 2008.
2 “Türkiye’de çocuklara karşı işlenen cinsel suçların önemli bir bölümünün ne medyaya yansıdığı ne de polisiye süreçlere taşındığı açıkça ileri sürülebilir.” E. Akbaş. Türkiye’de Çocuğa Karşı Şiddet Durum Raporu , 2020; O.Sinclair. “ Case Attrition in rape cases: the role of police officer’s decision-Erime sorunu:Tecavüz vakalarında polis memurunun karar vermedeki rolü” Journal of Investigative Psychology and Offender Profiling 19 Eylül 2022. J. Petersilia, A. Abrahamse, J.Q.Wilson. Police Performance and case attrition, Rand, 1987. Home Office. Research Study. Understanding the attrition process in volume crime investigations, London, 2005. Suçlar ve zanlılarda tanık olduğumuz erime olgusuna cezaların infazında da tanık olunmaktadır. Şöyle ki, 7 yaşında cinsel istismara uğrayan kız çocuğu Z.D (2016). İlk derece mahkemesinde 10 yıl hapis cezasına mahkumiyet Yargıtay’da 8 yıl 4 ay; istinaf mahkemesinde 6 yıl 8 aya indirilmiş; çekilen süre de göz önüne alınarak tahliye edilen H.G., Z.D. nin yaşadığı mahalleye geri dönmüş(!). O gün Z.D. nin günlüğüne yazdığı, «Bugün Şubatın 6’sı. Bugün o çıktı, yani sesi, çok çok korkuyorum, ama anneme söylemiyorum» “O geri döndü, çok korkuyorum” Hürriyet (9/02/2019) s.3. Bu haber çekilen ceza süresindeki gariplik ile mağdurun korunmasındaki çarpıklığı gözler önüne sermektedir. Ayrıca bkz. Council of the European Union, Brussels, 18 December 2012 12719/2/12 REV 2 ENFOPOL 239: Draft European Union handbook of best police practices on overcoming attrition in domestic violence cases.
3 S. Harrendorf. Attrition in and Performance of Criminal Justice Systems in Europe (Avrupa Ceza Adaleti sistemlerinde erime ve performans: Karşılaştırmalı bir yaklaşım) Avrupa Ceza Politikası ve Araştırma Dergisi 24(4), Mart 2018.
4 2007-2012 yılları arasında CMK 141-144.maddeleri kapsamında(haksız arama, haksız yakalama ve haksız tutuklama..) nedeniyle açılan dava sayı 9.219; davalardan 4.375’inde tazminat ödendiği ve toplam miktarın 45.141.135.- TL olduğu belirlenmiştir. Bkz. “Haksız tutuklamanın maliyeti 45 milyon” Milliyet (2204/2012) s.24. 5 bin yıl önce yazılan Hamurabi Kanunu’nun 5. Maddesi içeriğini hatırlatalım: “Bir hâkim, bir davaya bakıp karara varırsa hükmünü yazılı olarak sunar. Daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa o zaman davada onun tarafından kararlaş- tırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan edilerek hâkimlik makamından el çektirilir ve bir daha asla hâkimlik icra etmek için oraya oturamaz.”(Hamurabi’nin hükümdarlığı ‘M.Ö. 1792-11750’ sırasında gelişen kanunlar).
5 M.T.Yücel. “Ceza Adaletinde Sapmalar”, TBB Dergisi, 105, ss.11-34. 2013.