KARARLAR

BORÇLU CİRANTANIN, TAKİBE DAYANAK ÇEKTEKİ PARAF İMZANIN KEŞİDECİYE AİT OLMADIĞI VE ÇEKİN KEŞİDE TARİHİNİN TAHRİFATLI OLDUĞU İDDİALARININ İNCELENMESİNE İLİŞKİN KARAR

Abone Ol

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/18 E., 2024/184 K.


"İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/206 E., 2023/620 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.03.2012 tarihli ve
2011/21426 Esas, 2012/8524 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki kambiyo şikâyeti isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 39. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ
Borçlu İstemi
4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; alacaklı vekili tarafından müvekkili aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe dayanak çekte tahrifat bulunduğunu, çek bedelinin 26.000,00 TL değil 25.000,00 TL olduğunu, çekin keşide tarihinin ise 20.04.2009 değil 20.11.2008 olduğunu, çekte bulunan parafların keşideciye ait olmadığını, paraf imza yönünden imza incelemesi yapılması gerektiğini, çekin kambiyo vasfını haiz olmadığını, çek tazminatı ve komisyonunun sadece keşideciden talep edilebileceğini, borca ve faize de itiraz ettiklerini ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine asıl alacağın % 40’ı oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı
5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; borçlunun ciro imzasına itiraz etmediğini, müvekkilinin iyiniyetli üçüncü kişi olduğunu belirterek istemin reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı
6. İstanbul 11. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 21.05.2010 tarihli ve 2009/1044 Esas, 2010/1061 Karar sayılı kararı ile; icra mahkemesince alınan 14.12.2009 tarihli bilirkişi raporuna göre takip dayanağı çek aslının keşide tarihinde ve bedelinde düzeltmeler yapıldığı, 20.11.2008 olan tarihin 20.04.2009 olarak, 25.000,00 TL bedelin 26.000,00 TL olarak değiştirildiği ve her iki kısma da paraf imzanın atıldığı, ancak borçlunun çekte ciranta olduğu, kambiyo evrakında herhangi bir geriye dönüş cirosuna rastlanmadığı, yapılan değişikliklerin paraf imzası ile onaylandığı, ciranta konumunda bulunan borçlunun keşideciye veya bir başka borçluya ait imza ya da paraf imzasına itiraz hakkının bulunmadığı, ayrıca icra mahkemesinin kambiyo evrakının düzenleniş sebebine dayalı olarak temeldeki hukuki ilişkiye ait inceleme yapma yetkisine sahip olmadığı, bu olguların ancak açılacak bir menfi tespit davasında incelenebileceği, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 170/a maddesi kapsamında kalan şikâyetlerin yerinde bulunmadığı, ancak borçlunun çekte ciranta olduğu ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 695/son madde kapsamında çek tazminatı ile sorumlu tutulamayacağı, ayrıca 3095 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 156,00 TL işlemiş faiz alacağının bulunduğu ve bu miktarın üzerinde kalan işlemiş faiz alacağının iptali gerektiği gerekçesiyle istemin kısmen kabulü ile takibin çek tazminatı ve komisyon alacağına yönelik kısmının borçlu yönünden iptaline, işlemiş faiz alacağının 156,00 TL üzerinde kalan kısmın iptaline, sair itiraz ve şikâyetlerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.03.2012 tarihli ve 2011/24126 Esas, 2012/8524 Karar sayılı kararı ile;
"... 1-Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre alacaklının temyiz itirazlarının REDDİNE;
2-Borçlunun Temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Takip dayanağı çekin arka yüzünün incelenmesinde muteriz cirantaya çekin lehtarın cirosu ile geçtiği görülmüştür. Ciro silsilesinde yer alan cirantanın TTK.nun 720. maddesi gereğince çek hamilinin kendisine müracaat etmesi halinde dayanak çekin keşide tarihinde yapılan tahrifatla ibrazın süresinden sonra olduğuna ilişkin itirazı kendisine müracaat halinde ileri sürebilir. İcra mahkemesince yapılacak iş keşide tarihinde tahrifat olgusunun bulunup bulunmadığı (bilirkişi mütalaasına başvurularak) tespit olunduktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibaretken cirantanın böyle bir itirazı ileri süremeyeceğinden bahisle istemin reddi isabetsizdir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Birinci Direnme Kararı
9. İstanbul 11. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 04.04.2013 tarihli ve 2013/94 Esas, 2013/270 Karar sayılı kararı ile; borçlunun çekte ciranta olduğu, çekin keşide tarihi ile bedel kısmında değişiklik yapıldığı, ancak bu değişikliğin keşideci şirket yetkilisi tarafından paraf edildiği, çeki lehtarın cirosu ile elinde bulunduran borçlunun bir başka çek borçlusunun imzasına veya paraf imzasına itiraz edemeyeceği, çekte her imza yönünden bağımsız sorumluluğun olduğu, dolayısıyla keşidecinin paraf imzasını ihtiva eden ve bu düzeltmeden sonra tedavüle konulan çekte cirantanın tedavül öncesi veya çekin kendisine gelmesinden önce diğer ilgililer tarafından yapılan imza veya paraf imzasına itiraz hakkının bulunmadığı, bu hakkın ancak imza sahibine ait olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Birinci Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı
11. Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2019 tarihli ve 2017/12-766 Esas, 2019/289 Karar sayılı kararı ile;
"...Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce yerel mahkemece direnme kararının hüküm kısmında daha önce verilen ve alacaklının temyiz itirazları reddedilerek bozma kapsamı dışında kalan çek tazminatı, komisyon ve faiz alacağı konusunda yeniden hüküm kurulmayarak “…kesinleşen kısım dışında kalan sair itiraz ve şikayetlerin REDDİNE…” yönelik hüküm kurulmuş olmasının, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297’inci ve “Hükmün Yazılması” başlıklı 298’inci maddelerine aykırı olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir….
Hâl böyle olunca, mahkemece Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297 ve 298’inci maddeleri gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden sair temyiz itirazları incelenmeksizin direnme kararının usule ilişkin bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle direnme kararının usulden bozulmasına, bozma nedenine göre işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı
12. İstanbul 39. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 28.09.2022 tarihli ve 2022/49 Esas, 2022/70 Karar sayılı kararı ile; borçlunun tahrifat iddiasının değerlendirilmesi için dosyanın bilirkişiye tevdi edildiği, Adli Tıp Belge İnceleme Uzmanı bilirkişiden alınan 11.05.2022 tarihli raporda inceleme konusu çekin keşide tarihinin evvelce "20.01.2008" olarak yazılmışken, ayları gösterir hanedeki evvelce mevcut "11" rakamlarının farklı fiziki evsafta bir kalemle tamamlama ve sürşarj (üzerinden gitme) yöntemiyle "4" rakamına dönüştürüldüğü, yıllar hanesinin birler basamağında evvelce mevcut "8" rakamının ise farklı fiziki evsafta bir kalemle tamamlama ve sürşarj yöntemiyle "9" rakamına dönüştürülerek çek keşide tarihinin mevcut durumu olan "20.04.2009" şekline dönüştürülmüş olduğu hususunun bildirildiği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 796 ncı maddesine göre yasal süre içinde çekin muhatap bankaya ibrazının zorunlu olduğu, ibraz edilmemesi hâlinde alacaklının 6102 sayılı Kanun’un 808 inci maddesi gereğince takip borçlularına karşı müracaat hakkını kaybedeceği, süresinde bankaya ibraz edilmeyen çek adi havale niteliği taşıdığından borç ikrarını içermeyeceği, borçlular hakkında bu belgeye dayanılarak takip yapılamayacağı, somut olayda takibe konu çekin gerçek keşide tarihinin 20.11.2008 olduğu, ibraz tarihinin ise 20.04.2009 olduğu, çekin süresinden sonra ibraz edildiği gerekçesiyle istemin kabulü ile takibin borçlu yönünden iptaline, borçlunun kötü niyet tazminatı talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
13. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 13.02.2023 tarihli ve 2022/13884 Esas, 2023/794 Karar sayılı kararı ile;
"...8.Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde; mahkemece direnme kararı verilmekle taraflar yönünden usulü kazanılmış hakkın doğduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Bu karardan dönülerek Dairemizin bozma kararına uyulması yasal olmadığı gibi, 1086 sayılı HUMK'nın 439/son maddesi gereğince mahkemeleri bağlayıcı nitelikte bulunan Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma ilamına aykırı karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
9. Açıklanan nedenlerle, direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2019 tarihli ve 2017/12-766 Esas 2019/289 Karar sayılı kararında direnme kararının esas yönünden doğru veya yanlış olduğu yönünde bir inceleme yapılmadığı hususu göz önüne alındığında, mahkeme tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında açıklandığı şekilde bir direnme kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile direnme kararı esastan bozulmuş gibi yorumlanarak Dairemizin bozma kararının gereğini yerine getirecek şekilde araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra davanın kabulüne dair karar vermesi isabetli bulunmamıştır.
10. Bu nedenlerle mahkemenin 28.09.2022 tarihli ve 2022/49 Esas 2022/70 Karar sayılı kararının açıklanan usuli nedenle bozulması gerekmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 gün ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 gün ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.2020 (7)9-456 E.,2021/474 K. sayılı kararları)...” gerekçesiyle kararın usulden bozulmasına, bozma nedenine göre alacaklı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

İkinci Direnme Kararı
15. İstanbul 39. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 20.09.2023 tarihli ve 2023/206 Esas, 2023/620 Karar sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulunun usul bozması öncesindeki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

İkinci Direnme Kararının Temyizi
16. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak çekin ciro silsilesinde yer alan ve kendisine müracaat edilen cirantanın, keşide tarihindeki tahrifat olgusu iddiası ile çekin ibraz süresinden sonra ibraz edildiğine ilişkin iddiayı ileri sürüp süremeyeceği, buradan varılacak sonuca göre keşide tarihinde tahrifat olgusunun bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
A. Alacaklı vekilinin temyizi yönünden
18. Hukuki yarar dava (şikâyet) şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır.

19. İlk Derece Mahkemesince istemin kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiş, Özel Dairece alacaklının temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile karar bozulmuştur. Özel Dairece temyiz itirazları reddedilen tarafın direnme kararını temyiz etmesinde hukuki yararı bulunmamaktadır.

20. O hâlde alacaklı vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Borçlu vekilinin temyizi yönünden
21. İcra ve İflas Kanunu’nun 167 nci maddesinin birinci fıkrasına göre alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapabilmesi için alacağının mutlaka bir kambiyo senedine bağlı olması gerekir. 2004 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin 3 ve 170/a maddesinin birinci fıkrasına göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine başvurarak, takibe dayanak senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep edebilir. 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin ikinci fıkrasına göre süresinde yapılmak kaydıyla borçlu tarafından başka bir şikâyet veya itirazda bulunulması üzerine bu husus icra mahkemesince kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınır. Bu inceleme sonucunda icra mahkemesi takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığı kanısına varır ise icra takibinin iptaline karar verir. Ancak 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz. Başka bir anlatımla borçlu imzaya itirazını geri almış veya borcu kısmen veya tamamen kabul etmiş ise, takip dayanağı senet kambiyo senedi niteliğinde olmasa veya alacaklı kambiyo hukuku gereğince takip hakkına sahip olmasa bile, icra mahkemesi 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesine göre şikâyet üzerine veya resen takibin iptaline karar veremez.

22. Kambiyo senedinin lehtara verilmesinden sonra senet metninde yapılan değişikliklere tahrifat denir. Şekli unsurları tamam tedavüldeki senede bazı ilaveler yapılabilir veya bazı kayıtlar silinip, karalanabilir. Senet metni üzerinde yapılan tahrifat poliçe kelimesine, bedele, vade ve keşide tarihine, ödeme ve keşide yerine, lehtarın ismine vb. ilişkin olabilir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 298 inci [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 207 nci] maddesi hükmü gereğince senetteki düzeltmelerin keşideci tarafından paraf edilmesi gerekir. Yani, senette mevcut olan çıkıntı veya senet metni altındaki hak ve silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkâr hâlinde yok hükmündedir. Bu nedenle, senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onaylanması gerekir. İmzaya veya paraf imzasına itiraz hâlinde ise mahkemece yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır. Düzeltmenin paraflı olmaması veya imzanın keşideciye ait olmadığının anlaşılması hâlinde düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılması gerekir.

23. Bu bağlamda çek keşideci tarafından düzenlenmiş olduğundan, çek üzerindeki çıkıntı ve değişikliklerin keşideci tarafından paraf edilmesi gerekir. Ayrıca bu durum çekin kambiyo vasfını etkileyen bir hâl olduğundan keşideci dışındaki borçluların da itirazda hukuki yararları vardır. Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2010 tarihli ve 2010/12-74 Esas, 2010/243 Karar; 04.03.2015 tarihli ve 2013/19-1746 Esas, 2015/896 Karar ile 10.03.2022 tarihli ve 2018/12-43 Esas, 2022/300 Karar sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere gerek doktrinde ve gerekse de uygulamada “İmzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık (tahrifat) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb… def'iler her hamile–iyiniyetli olsa dahi- karşı ileri sürülebilen mutlak def'i olarak kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki, borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde sahtekarlık (tahrifat) iddiası mutlak def'idir ve mahkemece bu iddia incelenmelidir.

24. Çek için kanunda belirlenen ibraz sürelerinin geçip geçmediği hâkim ya da icra müdürü (2004 sayılı Kanun md. 168) tarafından resen dikkate alınır. Süresi içinde çeki muhatap bankaya ibraz etmeyen hamil tüm sorumlulara, hatta düzenleyene karşı da kambiyo hukukuna dayalı başvurma hakkını kaybeder (Abuzer Kendigelen, Çek Hukuku, İstanbul, 2019, s.289-290).

25. 6762 sayılı Kanun'un 708 ve 720 nci (6102 sayılı Kanun md. 796 ve 808) maddeleri gereğince çekin yasada belirlenen sürede muhatap bankaya veya takas odasına ibrazı veya ödemeden imtina keyfiyetinin resmî bir protesto vesikası ile saptanması zorunludur. Aksi hâlde hamil, 6762 sayılı Kanun'un 718 ve 720 nci maddeleri gereğince müracaat hakkını kaybeder. Bir başka anlatımla, böyle bir çek kambiyo senedi vasfını taşımayan (adi havale) belge niteliğini alır. Bu husus Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2015 tarihli ve 2013/12-2013 Esas, 2015/1182 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.

26. Bu itibarla çekin keşide tarihindeki düzeltmenin paraflı olmaması veya yapılacak bilirkişi incelemesi sonucunda paraf imzasının keşideciye ait olmadığının anlaşılması hâlinde düzeltme yok hükmünde olacağından, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılarak çekin 6762 sayılı Kanun'un 708 ve 720 nci (6102 sayılı Kanun md. 796 ve 808) maddelerinde öngörülen yasal süreden sonra ibraz edildiği sonucuna varılır ise 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin ikinci fıkrası uyarınca takibin iptaline karar verilmesi gerekir. Ancak 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise icra mahkemesi 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesine göre şikâyet üzerine veya resen takibin iptaline karar veremez.

27. Diğer taraftan 6762 sayılı Kanun'un 589 uncu (6102 sayılı Kanun md. 677) maddesine göre bir poliçe, ehliyeti olmayan kimselerin imzalarını ihtiva ederse, sahte imzalar veya gerçekte mevcut olmayan (mevhum) kimselerin imzalarını taşırsa yahut senedi imzalayan kişiler (veya namına imzalanan) açısından herhangi bir sebepten bağlayıcı olmayan imzalar mevcut ise bütün bu durumlar diğer imzaların geçerliliğini etkilemez. Kambiyo senetlerinde (ticari senetler) “taahhütlerin bağımsızlığı” (imzaların istiklâli) ilkesi caridir (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s.414 vd). Anılan madde 6762 sayılı Kanun'un 730 uncu (6102 sayılı Kanun md. 818) maddesinin yollamasıyla çekler hakkında da uygulanır. İmzaların bağımsızlığı ilkesi poliçeye (çeke) atılan her geçerli imzanın (keşidecinin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzaların sahiplerini sorumlu kılmamalarına rağmen poliçenin (çekin) geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurutulamazlar; geçersiz bir imza sahibini bağlamaz, ancak ciro zincirini de koparmaz (Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul, 2001, s.136). İmzaların bağımsızlığı hükmünün işleyebilmesi için senedin kambiyo senedi (poliçe/bono/çek) olarak geçerli olması şarttır. Şayet kambiyo senedi herhangi bir nedenden ötürü hükümsüz ise (örneğin senet metninde çek kelimesi yok ise) bu senedin üzerindeki imzaların (taahhütlerin) kıymetli evrak hukukundaki anlamıyla geçerliliği düşünülemez. İmzaların bağımsızlığının sonucu olarak sahibini bağlamayan imzaların bulunması hâlinde imzası kendisini bağlamayan kişi bunu herkese karşı hükümsüzlük def'i olarak ileri sürebilir. Ancak geçerli imzaların sahipleri geçersiz imzaların mevcudiyeti dolayısıyla çek sorumluluğundan kurtulamazlar (Hüseyin Ülgen vd., Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul, 2015, s.151).

28. Bu noktada belirtmek gerekir ki 6762 sayılı Kanun'un 730 uncu maddesinin göndermesiyle çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 660 ıncı maddesi "Bir poliçe metni tahrif ediliği takdirde değiştirmeden sonra poliçe üzerine imza koymuş olan kimseler değişmiş metin gereğince ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metin gereğince mes'ul olurlar." hükmünü içermektedir. Bu hüküm değiştirilen poliçenin şekil unsurlarını muhafaza etmesi şartıyla geçerliliğini sürdüreceğini, kambiyo borçlularının sorumlu olmaya devam edeceğini ve eski metne imza atmış olanların eski metinle, değişik metinde imzası bulunanların ise yeni metinle sorumlu tutulacaklarını belirlemektedir. Poliçedeki tarih değiştirilmiş olursa değişiklikten önce imza koyanlara karşı müracaat hakkının kullanılması için yapılacak işlemler (ibraz, protesto keşidesi gibi) eski tarihe göre olmalıdır. Değişiklikten sonra imza koyanlar için ise süreler yeni tarihe göre hesap edilir (Poroy, Tekinalp, s.205-206; Ülgen vd., s.152). Bu hüküm öğretide “imzaların bağımsızlığı” olarak adlandırılan ilkenin gereği ve sonucudur.

29. Senet metninde değişiklik hâlinde borçlunun sahip olduğu savunma imkânı, tahrif edilmiş senedin tamamen geçersiz olduğunun değil, kendisi bakımından senede ilişkin taahhütlerinin değişikliğe uğradığı oranda senedin geçersiz olduğunun def'î olarak ileri sürülebilmesidir. Zira imzaların bağımsızlığı ilkesi uyarınca, senetteki taahhütlerden birinin geçersizliği, diğerlerinin geçerliliğine etkide bulunmayacaktır. Böylelikle söz konusu def'i sadece sorumlulukları ağırlaşmış bulunan borçlular tarafından kullanılabilir ve diğer borçlulukların sorumlulukları devam eder (Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Uygulaması, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. IV, İstanbul 1990, s.115).

30. Açıklanan yasal düzenlemelere göre somut olay incelendiğinde; alacaklı vekili tarafından borçlular aleyhine çeke dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte ciranta olan borçlunun icra mahkemesine başvurusunda çekteki keşide tarihinin tahrif edildiğini, çekin keşide tarihinin 20.04.2009 değil, 20.11.2008 olduğunu, paraf imzasının keşideciye ait olmadığını, çekin kambiyo vasfının bulunmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep etmiştir. Takip dayanağı çekin lehtarın cirosuyla borçluya geçtiği anlaşılmıştır.

31. Borçlunun icra mahkemesine başvurusu bu hâliyle 2004 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin üçüncü fıkrasına dayalı çekin kambiyo vasfına ilişkin şikâyet olup, 2004 sayılı Kanun'un 170 inci maddesine dayalı imzaya itiraz değildir. Dolayısıyla imzaların istiklali ilkesi burada uygulanmaz. Çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığı iddiası keşideci tarafından ileri sürülmese dahi, çekin geçerliliği mutlak def'i mahiyetindeki bu iddiaya bağlı olduğundan borçlu ciranta tarafından alacaklı hamile karşı ileri sürülebilir.

32. Çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığı, paraf imzasının da sahte olduğu yönündeki itirazlar çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden 6100 saylı Kanun'un 266 ncı maddesi uyarınca bilirkişi incelemesi yapılması gerekir. Çek keşideci tarafından düzenlenmiş olduğundan çek üzerindeki çıkıntı ve değişikliklerin keşideci tarafından paraf edilmesi gerektiğinden somut olayın özelliği ve iddianın ileri sürülüşü gereğince 20.04.2009 tarihi itibariyle keşideci şirket yetkililerinin araştırılarak yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır.

33. Yapılacak imza incelemesi sonunda keşide tarihindeki paraf imzasının keşideci şirketin yetkililerine ait olmadığı anlaşılır ise düzeltme yok hükmünde olup düzeltme öncesi duruma göre değerlendirme yapılması, buna göre çekin 6762 sayılı Kanun'un 708 ve 720 nci (6102 sayılı Kanun md. 796 ve 808) maddelerinde öngörülen yasal süreden sonra ibraz edildiği sonucuna varılır ise kambiyo vasfında olmayacağından 2004 sayılı Kanun'un 170/a maddesi uyarınca borçlu yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerekir.

34. Keşide tarihindeki paraf imzasının keşideci şirketin yetkililerine ait olduğu anlaşılır ise çek üzerinde yapılmış olan değişiklik keşideci tarafından 1086 sayılı Kanun'un 298 inci maddesine (6100 sayılı Kanun md. 207) uygun olarak onaylanmış olduğundan değişiklik hukuken geçerli olacaktır. Ancak bu hâlde 6762 sayılı Kanun'un 730 uncu (6102 sayılı Kanun md. 818) maddesinin yollamasıyla çekler hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun'un 660 ıncı (6102 sayılı Kanun md. 748) maddesi uyarınca değişiklikten sonra imza koymuş olanlar değişmiş metin gereğince sorumlu olacağından borçlunun iddialarının bu hükümlere göre değerlendirilmesi gerekir.

35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ile ileri sürülen hususların bankadan sorularak alınacak cevap ile borçlu tarafından sunulan çek teslim belgesi birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

36. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş ilave gerekçelerle uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.

IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1- Alacaklı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),
2- Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA (III-B),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29 uncu maddesi ile eklenen Geçici 7 nci maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken 2004 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
17.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

''K A R Ş I O Y''

Özel Daire bozma kararında; takip dayanağı çekin arka yüzünün incelenmesinde muteriz cirantaya çekin lehtarın cirosu ile geçtiğinin görüldüğü, ciro silsilesinde yer alan cirantanın TTK'nun 720 nci maddesi gereğince çek hamilinin kendisine müracaat etmesi hâlinde dayanak çekin keşide tarihinde yapılan tahrifatla ibrazın süresinden sonra olduğuna ilişkin itirazı kendisine müracaat hâlinde ileri sürebileceği, İcra mahkemesince yapılacak işin keşide tarihinde tahrifat olgusunun bulunup bulunmadığı (bilirkişi mütalaasına başvurularak) tespit olunduktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibaretken cirantanın böyle bir itirazı ileri süremeyeceğinden bahisle istemin reddinin isabetsiz olduğu belirtilmiştir.

Özel daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak çekin ciro silsilesinde yer alan ve kendisine müracaat edilen cirantanın, keşide tarihindeki tahrifat olgusu iddiası ile çekin ibraz süresinden sonra ibraz edildiğine ilişkin iddiayı ileri sürüp süremeyeceği, buradan varılacak sonuca göre keşide tarihinde tahrifat olgusunun bulunup bulunmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Bu durumda Hukuk Genel Kurulunun yapacağı temyiz incelemesinin de bu uyuşmazlık kapsamıyla sınırlı olması gerekir.

Mahkeme bu bozmaya uyduğu takdirde usulüne uygun biçimde inceleme yaparak tahrifat olgusu bulunup bulunmadığını tespit edip, tahrifatın bulunması veya bulunmaması ihtimaline göre gerekli değerlendirmeyi de yaparak bir karar vermesi gerekecektir.

Bu durumda özel daire kararı gibi bozma yapılması dosya kapsamına uygun ve yeterli olup tahrifatın bulunduğu veya bulunmadığı sonucuna bağlı olarak mahkemenin bozmadan sonra değerlendirmesi gereken ve sonrasında bu değerlendirmenin doğru olup olmadığının yeni temyize bağlı olarak özel dairece incelemesi gereken ileriki aşamayla ilgili hususları da kapsar şekilde Hukuk Genel Kurulunca farklı bir bozma yapılması usulen mümkün değildir.

Direnme kararlarının temyiz incelemesinin özel daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olan konuda yapılacak olması bunu gerektirdiği gibi henüz mahkemenin ve özel dairenin inceleyip bir sonuca varmadıkları konuda özel daire ve mahkeme yerine geçerek önceden değerlendirme yapılıp karar verilemeyecek olması da bunu gerektirmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle özel daire kararında belirtilen nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan genişletilmiş ilaveli bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.