I. GİRİŞ
Anayasa Mahkemesi’nin 11/10/2023 tarihli R.G.’de yayımlanan 22/06/2023 T., 2020/79 E. ve 2023/113 K. sayılı kararı ile, 5271 sayılı CMK’nın basit yargılama usulüne itirazı düzenleyen 252. maddesinin 2, 3, 4, 5 ve 6. fıkraları iptal edilmiş ve iptal hükmünün Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak 9 ay sonra yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Verilen kararda öncelikle CMK m. 252/2-birinci cümle iptal edilmiş, aynı fıkranın 2, 3 ve 4. cümleleri ile, aynı maddenin 3, 4, 5 ve 6. fıkraları da, uygulanma olanağı kalmadığı gerekçesiyle 6216 sayılı Kanun’un 43/4. maddesine istinaden iptal edilmiştir.
Bu çalışmada, söz konusu iptal kararının dayanakları, kararın muhtemel sonuçları, mevcut ve ilerleyen süreçte işlenecek suçlara dair dosyalara etkileri ele alınmıştır.
II. İPTAL EDİLEN HÜKÜMLER ve İPTALİN DAYANAKLARI
A) İtiraz Üzerine Yapılacak Yargılamanın Mahkemenin Bağımsızlık ve Tarafsızlığına Gölge Düşürmesi
CMK’nın 252. maddesinin 2. fıkrasının ilk cümlesine göre, “İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm verilebilir.” Anayasa Mahkemesi’nce bu hüküm, mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olduğunu düzenleyen Anayasa’nın 9. maddesi ile bu bağımsız ve tarafsızlığı güvence altına alan 138. ve 140. maddelerine aykırı görülerek iptal edilmiştir.
İptalin kararının dayanakları incelendiğinde şu sonuçlara varılmıştır:
- Mahkemenin kanaatini önceden belli etmiş olması: Bilindiği üzere, basit yargılama usulüne tâbi bir suçla ilgili açılan dava üzerine ilgili ceza mahkemesi, yargılamanın basit yargılama usulüne göre yürütülmesine karar verebilmekte ve iddianamenin taraflara tebliği ve 15 günlük süre içinde yazılı beyanlarını almak suretiyle duruşma açmaksızın söz konusu dava ile ilgili hüküm kurmakta ve sanığa tebliğ etmektedir. Kurulan hükümde, savcının görüşü alınmamakta ve mahkûmiyet hâlinde cezanın ¼’ü indirilmektedir (CMK m. 251/2, 3). Verilen bu karar itiraza tâbi olup, itiraz usulü CMK m. 252 hükmünde ayrıca düzenlenmiştir. İptal kararına konu CMK m. 252/2-birinci cümle hükmünde, itiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılacağı, taraflar gelmese bile duruşma yapılarak yokluklarında karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bu hüküm uygulamada çokça eleştirilmiş ve mahkeme daha önceden dosya üzerinde yaptığı inceleme neticesinde kanaatini izhar ettiğinden itiraz üzerine verilecek kararda mahkemenin tarafsızlığının sağlanamayacağı vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi de, iptal kararında benzer değerlendirmelerde bulunmuştur. Söz konusu karara göre, kuralda basit yargılama usulüne göre uyuşmazlığın esası hakkında karar vermek suretiyle kanaatini açıklayan mahkemenin itiraz üzerine yapılacak yargılamaya devam etmesinin bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkını ihlâl ettiği, basit yargılama usulüne göre verilen kararın, hâkimin dosyadaki mevcut delillere göre sanığın suçluluğuyla ilgili o ana kadar kesin kanaatini açıklayan bir karar niteliğinde olduğu, itiraz üzerine duruşma açılarak verilecek kararın, görüşünü önceden açıklayan aynı hâkim tarafından verilmesi nedeniyle ikinci yargılamanın gereksiz olduğu, bu durumun kişiler nezdinde bir önyargı unsuru oluşturduğu vurgulanmıştır. Bu durum da, tarafsız mahkemede yargılanma hakkına aykırılık oluşturmaktadır. Gerçekten de uygulamada, basit yargılama usulü kapsamında indirimli cezaya dair hükmü tebliğ alan sanık, “mahkeme zaten ne düşündüğünü belli etmiş, itiraz edersek indirimi de kaybederiz” düşüncesiyle itiraz etmekten imtina edebilmektedirler. Oysa bu kararın itiraz incelemesi başka bir mahkeme/merci tarafından yapılsa, kişilerde oluşan bu önyargı unsuru bertaraf olacak; “bir de itiraz mercii benim argümanlarımı incelesin” düşüncesi hâkim olacak ve itirazdan beklenen fayda hasıl olacaktır. Bu bakımdan, AYM’nin tespitleri son derece haklı ve yerindedir.
- Hâkim yönünden baskı unsuru oluşturması: Söz konusu iptal kararında, itiraz üzerine duruşma açılarak yapılacak yargılamanın, hâkimin tutumu üzerinde de baskı unsuru olabileceği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi, itiraz öncesinde görüşünü belli etmiş olan mahkemenin verdiği ilk kararın, itiraz sonrasında verilecek kararda baskı unsuru olabileceğini ifade etmiştir. Gerçekten de bir hâkimin önceki kararından dönmesini gerektirecek ciddi yenilikler veya gözden kaçan somut olgular olmadıkça, karardan dönmek oldukça zordur ve bunun gerekçelendirilmesi de ayrı bir sorundur. Sadece tarafları duruşmada görerek vicdani kanaatin değişmesi, gerekçeyi temellendirecek somut verilerden uzak olacak olacağından, bunun gerekçelendirilmesi zor olacaktır. Bu da, hâkim üzerinde bir baskı unsuru oluşturacaktır. AYM de bu detaya dikkat çekerek, itiraz öncesinde hâkimin görüşünü önceden belli etmiş olduğu bir sistemde itirazın aynı merci tarafından incelenmesindeki çarpıklığı gözler önüne sermiştir.
B) İtiraz Sebepleri Arasında Ayrım Yapılmadan Tüm İtirazlarda Duruşma Açılmasının Zorunlu Tutulmasının, Anayasa’nın 141. Maddesinde Düzenlenen Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılması İlkesine Aykırılık Oluşturması
Anayasa Mahkemesi’nin, söz konusu CMK m. 252/2-birinci cümle hükmündeki iptal kararının bir diğer dayanağı, itiraz sebepleriyle ilgili herhangi bir ayrıma gidilmeksizin tüm itirazlarda duruşma açılmasının zorunlu kılınmasıdır. Bu zorunluluk, Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması ilkesini ihlâl edecek nitelikte görülmüştür. Basit yargılama usulüne göre verilen kararın diğer ceza yargılamalarında verilen kararlardan farkının olmadığı, delillerin yanlış değerlendirilmesi, suçun vasıf ve mahiyetinde hataya düşülmesi gibi esasa ilişkin nedenlerin yanında, vekâlet ücreti ve/veya yargılama giderinin yanlış hesaplanması, artırım ve indirimlerde maddî hata yapılması gibi dosya üzerinden giderilebilecek usule dair itiraz nedenleri de olabilecektir. İşte bu ayrım yapılmaksızın her itiraz vukubulduğunda duruşma açılmasının zorunlu tutulması, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması ilkesine aykırı görülmüştür. Gerçekten de uygulamada çok kez sırf vekâlet ücretinin unutulması nedeniyle itiraza konu olabildiği görülmektedir. Bu tip itirazlar ise, duruşma açılmadan çözülebilecek itirazlardan olmasına rağmen, iptal edilen hükümde böyle bir ayrım yapılmamıştır. Kanaatimizce, duruşma açılması hâkimin takdirine bırakılmalı ve esasa dair itirazlarda ise duruşma açılmasının zorunlu olduğunu belirten bir düzenleme getirilmelidir. Bu sayede, AYM kararındaki haklı gerekçeler yerine getirilmiş olacaktır.
C) İtirazın, Sanığın Daha da Aleyhine Bir Sonuç Doğurması Olasılığı
İptale konu 252. maddenin 3. fıkrasında, hâkimin itiraza konu hükümle bağlı olmadığı yazılıdır. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim korunacağı da hükme bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak, itiraz sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığında indirimin korunacağı hükme bağlanmış olsa bile, AYM bu güvenceyi yetersiz ve hükmü bu açıdan eksik görmüştür. Söz konusu kararın 185 vd. paragraflarında şu değerlendirmede bulunulmuştur: “185. Bununla birlikte itiraz üzerine duruşma açılarak yargılama yapılması sanığın cezalandırılması yönünden de bazı sonuçlar doğurmaktadır. 186. Kanun’un 252. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre, Mahkeme itiraz üzerine karar verirken, 251. madde kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Ayrıca sanığın basit yargılama usulü kapsamında verilen karara itiraz etmesi hâlinde Kanun’un 251. maddesinin (3) numaralı fıkrasında öngörülen indirimden yararlanmaması da mümkün değildir. Mahkemenin usul kapsamında ilk aşamada verdiği kararla bağlı olmaması ve sanığın itirazı hâlinde indirim oranının korunmamasının, vekâlet ücreti, yargılama giderinin yanlış hesaplanması gibi usule yönelik basit nedenlerle karara itiraz edilmesi durumunda dahi beraat eden sanığın cezalandırılması ya da önceki cezaya göre daha ağır cezaya hükmedilmesi gibi aleyhe sonuçlar doğurması söz konusu olabilir. 187. Ayrıca itiraz üzerine her şartta yargılamanın duruşmalı yapılmasının sonuçlarından birisi de usule ilişkin basit hatalar nedeniyle yapılan itirazın sanık dışındaki kişiler (Cumhuriyet savcısı, şikâyetçi, mağdur) tarafından ileri sürülmesi hâlinde basit yargılama usulü kapsamında verilen hükümde sanık hakkında öngörülen indirimin korunmaması ihtimalidir. Çünkü 252. maddenin (3) numaralı fıkrasına göre, sanık hakkında Kanun’un 251. maddesi kapsamında verilen kararda beraat kararı gibi suçluluk tespitinin yapılmadığı hâllerde indirim uygulanmadığından itiraz üzerine yapılan yargılamada verilecek mahkûmiyet kararında dörtte birlik indirimin uygulanmaması sonucu ortaya çıkacaktır. Başka bir ifadeyle basit yargılama usulünün ilk aşamasında suçluluk tespiti yapılmayan kararlar açısından, itirazın sanık dışındaki yargılama süjeleri tarafından ileri sürüldüğü hâllerde ilk aşamada verilen hükümde dörtte bir oranında indirimin uygulanmadığı için itiraz üzerine verilen mahkûmiyet kararında anılan indirimin korunması da söz konusu olmayacaktır. 188. Dolayısıyla kural kapsamında duruşma yapılmasını gerektirmeyen basit nitelikte usule ilişkin itirazlarda dahi yargılamanın duruşmalı yapılmasının sanık açısından doğuracağı sonuçlar adalet ve hakkaniyet ölçütleriyle bağdaşmamaktadır. Bu yönüyle kural, hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.” AYM’nin bu gerekçesi de haklıdır. Şöyle ki, sanığın veya müdafisinin usule dair itirazlarında indirimin korunması gerektiğine dair ayrık bir hükmün olmaması, sanık aleyhine haksız bir sonuç doğurmaktadır. Bunun önüne geçilmesi için, indirimin uygulanmamasının, sanığın suçun sübutuna yönelik itirazlarına hasredilmesi gerekir. Bu bağlamda, eylemin kararda belirtilen suçu oluşturmadığı, başka bir suçu oluşturduğu, yahut cezanın yanlış hesaplandığı, lehe hükümlerin haksız şekilde uygulanmadığı gibi itirazlarda indirimin korunmasına dair yasal düzenleme getirilmelidir.
Verilen beraat kararı üzerine yargılamanın diğer süjeleri (Cumhuriyet savcısı, müşteki) tarafından itiraz edilmesi hâlinde verilecek mahkûmiyet kararında indirimin uygulanmaması tehlikesi de AYM’nin haklı gerekçelerinden biridir. Gerçekten de, önceki karara diğer süjelerin itiraz etmesi hâlinde, verilen karar beraat ya da düşme gibi bir karar ise indirim söz konusu olmadığından, itiraz üzerine kaldırılan beraat veya düşme kararının mahkûmiyet kararına dönüştürülmesi hâlinde, indirimin uygulanmaması gibi sanık aleyhine cereyan eden bir süreç doğacaktır. Kanun koyucunun bu durumu da nazara almadığı görülmektedir.
III. İPTAL KARARININ HUKUKÎ SONUÇLARI
Anılan kararla iptal hükmünün 11/10/2023 tarihinden itibaren 9 ay sonra yürürlüğe gireceği kararlaştırıldığından, mevcut durumda söz konusu hükümlerin uygulanmasına devam edilecektir.
9 aylık süre içerisinde kanun koyucu tarafından yeni hükümler ihdas edildiği takdirde, bu yeni hükümler yürürlüğe girdiği tarihte derhal uygulanacaktır.
9 aylık sürenin sonunda kanun koyucu herhangi bir düzenlemeye gitmezse, bunun sonuçları şu şekilde olacaktır:
1-) CMK m. 252/1 hükmü iptal edilmediğinden, basit yargılama usulüne devam edilecek ve bu karara itiraz yolu da açık olacaktır.
2-) Basit yargılama usulü ile sanığa verilen cezadan CMK m. 251/3 hükmü uyarınca ¼ oranında indirim yapılmaya devam edilecektir.
3-) CMK m. 251/5 hükmü uyarınca mahkeme, hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçlarını belirtecektir. Ancak bu olasılıkta, yani iptal kararının yürürlüğe girmesine rağmen herhangi bir yasal düzenleme yapılmaması olasılığında, CMK m. 252/2 vd. fıkralarındaki usuller uygulanmayacaktır. Onun yerine aşağıda belirteceğimiz usul uygulanacaktır.
4-) Basit yargılama usulü iptal kararına rağmen varlığını sürdüreceğinden ve verilen karar itiraza tâbi olacağından, artık iptal edilen CMK m. 252/2 vd. fıkralarındaki usul değil, genel itiraza dair CMK m. 267 vd. hükümlerindeki usuller uygulanacaktır. Buna göre;
- Basit yargılama sonucu asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesinin birden çok dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir (CMK m. 268/3-c).
- İtiraz üzerine, iptal edilmiş olan CMK m. 252/3 hükmündeki indirimin korunması veya korunmamasına dair kurallar uygulanmayacak, kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı itiraz merciince incelenerek itirazla ilgili bir karar verilecektir.
- İtiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir (CMK m. 271/1).
- İtiraz yerinde görülürse, itiraz mercii aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verecektir (CMK m. 271/2). Karara itiraz edilmesi, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz (CMK m.269/1). Ancak, kararına itiraz edilen makam veya kararı inceleyecek merci, geri bırakılmasına karar verebilir (CMK m. 269/2).
Görüldüğü üzere, kanaatimize göre kanun koyucu iptal kararına rağmen yasal bir düzenlemeye gitmezse, CMK’nın genel itiraza dair 267 vd. maddelerindeki usul devreye girecektir.
IV. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Anayasa mahkemesinin yukarıda yer alan haklı tespitlerindeki sakıncaları giderecek şekilde yasal düzenlemeye gidilmelidir. Kanun koyucu yeni düzenlemeye giderken, tüm olasılıkları nazara alarak similasyonlar ile bir belirleme yapmalı, madde metnine yazılacak ibarelerin olası sonuçları ve ihtimaller üzerinde derinlemesine durmalıdır. Örneğin iptal edilen hükümde olduğu gibi “itiraz edilmesi hâlinde duruşma açılacağı” gibi bir düzenleme yapılırken, itiraz kavramının içeriği, itirazın konusu, itirazın tarafları, önceki hükmün ne olduğu ve itiraz edenin neye itiraz ettiği gibi olasılıklar üzerinde durularak bir metin oluşturulmalı, bunun istisnaları eksiksiz yazılmalı, itiraz kavramına toplu bir sonuç yüklenmemelidir. Bu bağlamda usule dair itirazlarla esasa dair itirazlar ayrılmalı, örneğin maddî hataya itirazda, dosya üzerinden inceleme yetkisi tanınmalıdır.
Yine bunun gibi, itiraz hâlinde yeni verilecek kararın başka bir merciye bırakılması gerekir. Önceki kararı veren hâkimin görüşünü değiştirmesi pek kolay olmayacağından, itiraz eden sanığın üzerindeki bu önyargı baskısı da kaldırılmalı, itiraz üzerine dosyanın bir başka göz tarafından ele alınmasına imkân verilmelidir. Bu bağlamda, itiraz üzerine duruşma açılması ve tarafların dinlenmesi aynı mahkeme tarafından yapılsa bile, kararın verilmesinin örneğin numara olarak takip eden mahkeme tarafından verilmesine imkân sağlayacak bir düzenleme çözüm olabilir. Ancak bu da işleri karmaşık hale getirecek, zaten yoğun iş yükü altında ezilen mahkemelere daha büyük sıkıntılar yükleyecektir.
Av. Halil POLAT
Ankara Barosu