KARARLAR

AYM'nin 2021/53760 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 17/7/2024 tarihli ve 2021/53760 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EROL ESKİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/53760)

 

Karar Tarihi: 17/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Tahir Hami TOPAÇ

Başvurucu

:

Erol ESKİ

Vekili

:

Av. Soner BAYIR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, çalıştığı özel şirketin yönetim kurulu üyelerine gönderdiği e-postada kullandığı ifadeler nedeniyle başvurucunun iş akdinin tazminat ödenmeksizin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. 1971 doğumlu olan başvurucu, Z.D. Elektrik Üretimi A.Ş.de (Şirket) mekanik işçisi olarak çalışmaktayken Şirketin Yönetim Kurulu üyelerine "bilgilendirme" konulu bir e-posta göndermiştir. Başvurucunun gönderdiği e-posta şu şekildedir:

"Allah'ın selamı rahmeti bereketi ihsanı irfanı ikramı bütün güzellikleri üzerinize olsun.

Eski görmüş geçirmiş büyüklerimiz 'Bokla yapılan sidikle yıkılır.' derler. [Z.] Enerji'de de işler bok'la yapılıyor sidikle yıkılmaya mahkumdur. Tebbet suresinde adı geçen Ebu Leheb misali yuh olup gitmenizden korkarım. 'Ma ağna anhü ve ma keseb' Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı (Tebbet Suresi-2) Sizin de ne mallarınız, ne yaptığınız hayır hasenatlar, ne öğrencilere verdiğiniz burslar, ne yaptığınız okullar ve hatta Gezek Yataa Camii yerine Hacı Osman şeyhimizin adına yaptırdığınız [H.O.N.K.] Camii sizleri kurtarmayabilir ki ne zaman, taaki kıyamet gününde...

Bilgilerinize arzederim. Allah'a emanet olun."

3. Gönderilen bu e-postanın ardından 23/5/2017 tarihinde, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (II) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca haklı fesih şartları oluştuğundan bahisle tazminatsız olarak başvurucunun iş akdi sona erdirilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının tahsili amacıyla dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; özveriyle ve severek işini yapmasına rağmen terfi ettirilmediğini, yeni personellerin birkaç yılda terfi ettirildiğini ve zam aldığını, işyerinde personel kayırmacılığının olduğunu, bu durumla ilgili olarak Şirketin genel merkezindeki yöneticilere e-posta göndermesine rağmen sonuç alamadığını, bunun üzerine Şirketin Yönetim Kurulu üyelerine e-posta gönderdiğini, Şirket yöneticilerinin şahsına ya da Şirketin kurumsal yapısına dair bir ifadesinin olmadığını, ayrıca kullandığı atasözünün hakaret içermediğini ve eleştirel nitelikte olduğunu belirtmiştir.

4. İş Mahkemesi sıfatıyla Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 18/10/2018 tarihli ve E.2018/152, K.2018/494 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davacı tarafından atılan mail içeriğinin değerlendirilmesinde, her ne kadar diğer cümleler eleştiri kapsamında rahatsız olunan durumun dile getirilmesi olarak değerlendirilebilecek ise de 'bokla yapılan sidikle yıkılır derler. [Z.] enerji de işler bok'la yapılıyor sidikle yıkılmaya mahkumdur' ifadesinin eleştiri sınırlarını aştığı, bir kimsenin yaptığı işin bokla yapıldığının söylenmesinin, ifadenin çirkin olması, hakaret içermesi nedeniyle eleştiri sınırının üstünde kalacağı kanaatine varılmış, feshin İş Kanunu m.25/2,b uyarınca işveren tarafından haklı nedenle yapıldığı sonucuyla davanın reddine karar verilmiştir"

5. Başvurucunun istinaf talebi üzerine dosyayı inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi (Daire) 11/10/2021 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Daire kararının ilgili kısmı şu şekildedir:

"Somut olayda; davacı tarafından atılan mail içeriğinin değerlendirilmesinde, her ne kadar diğer cümleler eleştiri kapsamında rahatsız olunan durumun dile getirilmesi olarak değerlendirilebilecek ise de 'Bokla yapılan sidikle yıkılır derler. [Z.] Enerji'de işler bokla yapılıyor sidikle yıkılmaya mahkumdur' ifadesinin eleştiri sınırlarını aştığı, bir kimsenin yaptığı işin bokla yapıldığının söylenmesinin, ifadenin çirkin olması, hakaret içermesi nedeniyle eleştiri sınırını aştığı, feshin İş Kanunu m. 25/2-b uyarınca işveren tarafından haklı nedenle yapıldığı anlaşılmakla davacının kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesi isabetli olup bu yönlü davacı istinaf talepleri yerinde görülmemiştir"

6. Başvurucu nihai kararı 1/11/2021 tarihinde öğrendikten sonra 11/11/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu; işyerinde yaşanan adaletsizlikleri sıralı amirlerine bildirmesine rağmen sonuç alamadığını, bu nedenle Şirketin Yönetim Kurulu üyelerine bir e-posta gönderdiğini, e-postadaki ifadelerinin bir bütün olarak değerlendirilmediğini, eleştiri hakkını kullandığını, dolayısıyla iş sözleşmesinin tazminatsız olarak feshedilmesinin ölçüsüz olduğunu ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

9. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

10. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi Şirketin Yönetim Kurulu üyelerine gönderdiği bir e-postada kullandığı ifadeler nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin feshedildiği Şirkette özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamındaki değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

11. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleriyle olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini, bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48). Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbirleriyle olan yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Zira devletin, kaynağı ne olursa olsun yetki alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu etkisine yatay etki denmektedir (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 59).

12. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

13. Derece mahkemelerince tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın şartlarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

14. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren Şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28).

15. Başvuru konusu olayda, işçi olan başvurucunun Şirketin Yönetim Kurulu üyelerine gönderdiği e-postada kullandığı ifadeler nedeniyle iş sözleşmesi haklı fesih hükümlerince tazminat ödenmeksizin sona erdirilmiştir. Başvurucunun ihbar ve kıdem tazminatlarını tahsil etmek amacıyla açtığı dava ise derece mahkemeleri tarafından reddedilmiştir. Derece mahkemeleri kararlarında başvurucunun gönderdiği e-postada yer alan "Bokla yapılan sidikle yıkılır derler. [Z.] Enerji'de işler bokla yapılıyor sidikle yıkılmaya mahkumdur" ifadesinin çirkin olması ve hakaret içermesi nedeniyle eleştiri sınırını aştığı, işveren açısından fesih için haklı neden oluşturduğu kabul edilmiştir.

16. Türk iş hukukunda, doktrin ve Yargıtay uygulamaları ile feshin son çare olması ilkesi benimsenmiştir. Buna göre işveren tarafından sözleşmenin feshine son çare olarak başvurulmalı, daha hafif tedbirlerle ya da yöntemlerle iş ilişkisinin sürdürülmesinin mümkün olmaması durumunda ancak fesih düşünülmelidir (bu doğrultuda bkz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 22/3/2007, E.2006/36997, K.2007/8174; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 24/2/2016, E.2015/26193, K.2016/3803; Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 17/3/2016, E.2015/39141, K.2016/6555; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 12/6/2007, E.2007/8740, K.2007/18743; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 14/12/2009, E.2009/11733, K.2009/34774). Feshin son çare olması ilkesi, işin doğası gereği 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde öngörülen geçerli sebeple fesih hâllerinde gündeme gelmekle birlikte anılan Kanun'un 25. maddesinde hüküm altına alınan haklı sebeple derhâl fesih kurumunun temelinde de mündemiçtir. Nitekim Yargıtaya göre iş sözleşmesinin işveren tarafından feshi için geçerli bir sebebin varlığı yanında feshin son çare olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekirken işverence haklı sebeple fesih hâlinin ortaya konulması durumunda zaten iş ilişkisinin sürdürülmesi imkânının ortadan kalktığı kabul edildiği için geriye başvurulabilecek tek çare olarak sözleşmenin feshi kalmaktadır (sendika hakkı bağlamında feshin son çare olması ilkesine ilişkin açıklamalar için bkz. Muharrem Çimen [GK], B. No: 2016/5002, 23/3/2023, §§ 26, 50).

17. Temel hak ve özgürlüklerin koruma alanında kalan bazı söz, fiil ve davranışları nedeniyle iş sözleşmelerinin feshedilmesinin kişiler için oldukça ağır bir sonuç olduğu açıktır. Bu nedenle son çare olduğu gösterilmeden temel hak ve özgürlüklerini kullanan işçilerin iş sözleşmelerinin feshedilmesi söz konusu işçiler ve diğerleri üzerinde caydırıcı bir etkiye neden olacaktır. O hâlde bir iş sözleşmesinin feshinin temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olmaması için iş ilişkisinin devam ettirilmesini imkânsız kıldığı değerlendirilen ve doğrudan en ağır yaptırıma bağlanmış olan bu sebeplerin işverence ve daha sonra denetleme yapan derece mahkemelerince hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmuş olması gerekir (Sonay Tezcan ve Kardelen Yoğungan, B. No: 2018/24097, 2/5/2023, § 63). Somut olayda ise başvurucunun sözleri kaba olarak kabul edilse bile yargı mercileri tarafından bu sözlerin iş akdinin feshini haklı kılacak boyuta ne şekilde ulaştığı gösterilememiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Hülya İnan, B. No: 2019/10642, 11/1/2023, § 19).

18. Anayasa Mahkemesi Gülbiz Alkan (B. No: 2018/33476, 7/10/2021) kararında, işçinin ifade özgürlüğü ile işverenin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında kurulması gereken adil dengeye ilişkin dikkate alınması gereken birtakım ölçütler belirlemiştir. Buna göre dile getirilen düşünce açıklamalarının nerede, kimlerle ve hangi şartlarda paylaşıldığı, kişinin amacı, iyi niyetli olup olmadığı, ifade özgürlüğünü sırf üçüncü kişilere zarar vermek maksadıyla kullanıp kullanmadığı, kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri (Gülbiz Alkan, § 37) şeklindeki kriterler somut olay bağlamında da uygun düştüğü ölçüde gözönüne alınacaktır.

19. E-posta içeriği incelendiğinde başvurucu, işverenin kişilere ve topluma yararlı çok sayıda faaliyette bulunduğunu ifade ettikten sonra kendisinin de bir parçası olduğu kurumun işleyişini eleştirmektedir. Bu bağlamda kullanılan sözlerin muhataplarının şahsına sarf edilmiş hakaret içerikli ifadeler değil kurumsal işleyişe ilişkin değer yargısı içeren eleştiri mahiyetinde ifadeler olduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Tunca İlker Öğreten (2), B. No: 2018/3843, 13/4/2023, § 30; Cengiz Şimşek, B. No: 2018/19950, 13/9/2022, § 37; Halil Faki Erdal, B. No: 2016/14380, 25/9/2019, § 39; Meral Özata Özgürol, B. No: 2015/2326, 26/12/2018, § 49; Hulisi Elmas, B. No: 2014/13607, 10/1/2018, § 37). Ayrıca başvurucu söz konusu ifadeleri Şirketin veya muhataplarının itibarını sarsacak nitelikte kamuya açıklama gibi aleni bir şekilde değil sadece ilgili kişilere e-posta göndermek suretiyle dile getirmiştir. Bu bağlamda e-posta sadece gönderildiği kişiler tarafından öğrenilmiş ve infial etkisi azalmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19/2/2019, § 64; Cengiz Şimşek, § 38).

20. Başvurucunun söz konusu ifadeleri kullanmasındaki amacı ve motivasyonu da irdelenmelidir. Başvurucu, sıralı amirlerine yaşadığı sorunları iletmesine karşın sonuç alamaması nedeniyle haklı fesih nedeni olarak kabul edilen ifadeleri içeren e-postayı gönderdiğini belirtmektedir. İşverenin başvurucunun kullandığı sözleri kaba ve rahatsız edici bulduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucunun değer yargısı niteliği taşıyan bu ifadeleri kullanmasındaki temel amacın işverenlere yönelik bir hakaret değil uğradığı haksızlıklar hususunda farkındalık yaratmak olduğu ve başvurucunun bunları kurum işleyişini nitelemek için kullandığı anlaşılmaktadır. Haklı fesih nedeni olarak kabul edilen bu ifade, içerdiği kelimeler nedeniyle sosyoekonomik olarak daha yüksek seviyelerdeki bazı çevrelerde kaba olarak nitelendirilse dahi bu ifadenin toplumun bir kesimince vahim ve kabul edilemez işleri eleştirmek amacıyla kullanıldığı da bilinmektedir. Ayrıca söz konusu ifadelerin taşıdığı kabalığın on dokuz yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre Şirkete emek ve mesaisini harcayan, buna karşın haksızlığa uğradığını düşünen başvurucunun agresif anlatımının bir parçası olduğu değerlendirilmiştir.

21. Sonuç olarak başvurucu, toplumca sırf basit, kaba ya da yakışıksız kabul edilebilecek bir sözünden dolayı oldukça ağır bir sonuçla karşılaşmış; sözleşmesi feshedilerek tazminat elde edememiştir. Karşılaşılan ağır sonuç nedeniyle Yargıtayın geliştirdiği ölçütlere göre feshin son çare olması prensibinin bu tür davalarda değerlendirilmesinin temel hak ve özgürlüklerin korunması için hayati önemde olduğu açıktır. Zira son çare olduğu gösterilmeden feshin haklı nedene dayandığı kabulüyle temel hak ve özgürlüklerini kullanan işçilerin sözleşmelerinin feshedilmesi ve buna bağlı olarak tazminattan yoksun bırakılmaları söz konusu işçiler ve diğerleri üzerinde caydırıcı bir etkiye neden olacaktır. O hâlde bir iş sözleşmesinin feshinin temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden olmaması için iş ilişkisinin devam ettirilmesini imkânsız kıldığı değerlendirilen ve doğrudan en ağır yaptırıma bağlanmış olan bu sebeplerin işverence ve daha sonra denetleme yapan derece mahkemelerince hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmuş olması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Kardelen Yoğungan ve Sonay Tezcan, § 63; Ayhan Akyüz ve diğerleri, B. No: 2018/6851, 10/5/2023, § 45). Buna karşın başvurucunun iş akdinin sonlandırılmasında ve buna bağlı olarak tazminat talebinin reddedilmesinde feshin son çare olması prensibinin değerlendirilmediği görülmektedir.

22. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi 4857 sayılı Kanun'un 25. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmedikleri kanaatine varmıştır.

23. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile birlikte miktarını ve türünü belirtmeksizin tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Nazilli 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2018/152, K.2018/494) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.