KARARLAR

AYM'nin 2020/20856 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 15/5/2024 tarihli ve 2020/20856 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYSEL TUNCEL VE YUSUF AYAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/20856)

 

Karar Tarihi: 15/5/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucular

:

1. Aysel TUNCEL

 

 

2. Yusuf AYAZ

Vekili

:

Av. Aydın Hasan BİLGEN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda meydana gelen intihar vakası nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucuların oğlu Ö.A., nitelikli cinsel saldırı suçu isnadıyla Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan yargılama sonucu hapis cezası ile cezalandırılmış ve hükmün kesinleşmesi ile birlikte 23/3/2016 tarihinde Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir. Ö.A.nın koşullu salıverilme tarihi 19/10/2018 olarak tespit edilmiştir. Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleşmesini takiben yapılan kurum kabul görüşmesine ilişkin 24/3/2016 tarihli formda Ö.A.nın dengesiz veya şaşkın bir hâli olmadığı, bedensel özrünün veya tedavi gerektiren kronik hastalığı bulunmadığı tespit edilmiş; ayrıca kendisine zarar verme ihtimali olmadığı belirtilmiştir. Aynı tarihli Oda Yerleşimi Acil Risk İhtiyaç Formu'nda Ö.A.nın genel sağlık durumunun iyi olduğu değerlendirmesinde bulunulmuştur. Ö.A.nın herhangi bir psikolojik rahatsızlığının ya da kendisine/başkasına zarar verme eğiliminin olmadığı, kendisini kederli hüzünlü hissetmediği, uyuşturucu kullanmadığı, kontrol edemediği öfkesinin bulunmadığı, ruhsal durumunda inişler ve çıkışlar yaşamadığı 24/3/2016 tarihli Psikososyal Memur Görüşme Formu ile tespit edilmiş; spor, sinema ve kitap okumaya ilgisinin olduğu, kendi mesleğinden (şoförlük) başka yeni meslekler öğrenmek istediği belirlenmiştir. Aynı tarihli Psikososyal Uzman Görüşme Formu'nda Ö.A.nın daha önce psikolojik yardım aldığı, arada sırada alkol kullandığı, hüzünlü, karamsar veya huzursuz, tedirgin hissetmediği, garip, negatif davranışlar göstermediği, daha önce kendisine zarar vermediği tespit edilerek kendini kötü hissetme ve kendine zarar verme riskinin çok düşük olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca 24/3/2016 tarihli Tutuklu/hükümlü Genel Risk ve İhtiyaç Formu'nda Ö.A.nın kendine zarar verme ihtimalinin düşük olduğu belirlenmiştir. 1/4/2016 tarihli psikososyal servis raporu ile de Ö.A.nın kurum içinde çalışması uygun görülmüştür. Bununla birlikte 14/7/2016 tarihli Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı kararı uyarınca Ö.A. olumlu davranışları nedeniyle haftalık telefon görüşme sayısı ve süresinin artırılmasıyla ödüllendirilmiştir. Ayrıca adli rapor alınması için sevk edildiği Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi de Ö.A. için aktif psikolojik rahatsızlık bulunmadığı yönünde 24/10/2016 tarihli rapor düzenlemiştir.

3. Ö.A. takip eden süreçte iyi hâlin tespiti sonucu 24/8/2016 tarihi itibarıyla açık ceza infaz kurumuna nakledilmiş ve 16/10/2017 tarihinde de denetimli serbestlikten yararlanarak tahliye edilmiştir. Ö.A. 19/4/2018 tarihinde verdiği dilekçeyle kendi rızası ile kalan cezasının infazını ceza infaz kurumunda tamamlamak istemiş ve 25/5/2018 tarihinde Burdur E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Kurum) yerleştirilmiştir. Diğer taraftan farklı bir hususta (Kuruma geç teslim olması) alınan (13/6/2018 tarihli) ifadesinde Ö.A. denetimli serbestlik süresince yaşadığı çevrede psikolojik baskı gördüğünü, bu nedenle ceza infaz kurumuna döndüğünü beyan etmiştir. 28/5/2018 tarihli kurum kabul görüşme raporuna göre Ö.A.nın dengesiz veya şaşkın bir hâli olmadığı, bedensel özrünün veya tedavi gerektiren kronik hastalığı bulunmadığı tespit edilmiş ve kendisine zarar verme ihtimali olmadığı değerlendirilmiştir. Aynı tarihli Oda Yerleşim Acil Risk İhtiyaç Formu'nda da kendisine zarar verme riskinin düşük olduğu tespit edilen Ö.A. önce M2-2 ardından D2-8 numaralı odaya yerleştirilmiştir. Ö.A. 28/5/2018 tarihli dilekçesiyle kendi rızası ile denetimli serbestliği sonlandırarak ceza infaz kurumuna döndüğü için çok pişman olduğunu, kalan cezasının denetimli serbestlik uygulaması ile infaz edilmesini talep etmiştir. Ö.A. ayrıca 29/5/2018 tarihinde koğuşuna uyum sağlayamadığını, tek kişilik müşahede odasında kalmak istediğini belirtmiştir. Oda değiştirilmesine ilişkin 29/5/2018 tarihli tutanakta, koğuş arkadaşlarının Ö.A.nin psikolojik sıkıntıları olduğunu, sabaha kadar ranzaya vurarak rahatsızlık verdiğini beyan ettikleri görülmüştür. Ö.A. 12/6/2018 tarihinde verdiği dilekçeyle tek kişilik odada kalmaya devam etmek istediğini Kurum idaresine bildirmiştir.

4. Ö.A.nın 28/5/2018 tarihli talebi, Kurum İdare ve Gözlem Kurulu tarafından 4/6/2018 tarihinde, kendi rızası ile denetimli serbestliğin sonlandırılması üzerine şartlı tahliyeye kadar Kurumda kalmasının yasal zorunluluk olduğu belirtilerek reddedilmiştir. Ö.A. söz konusu karara karşı infaz hâkimliği nezdinde itirazda bulunmuş, dilekçesinde Kuruma döndüğü için pişman olduğunu belirtmiştir [Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden infaz hâkimliği kararına ulaşılamamıştır.]. 18/7/2018 tarihli dilekçesinde açık ceza infaz kurumuna naklini isteyen Ö.A. 24/7/2018 tarihli dilekçesi ile de infaz hâkimliği kararının kendisine tebliğ edilmediğini, belirsizlik psikolojisinden kurtulmak için kararın tarafına tebliğ edilmesini talep etmiş; aynı günlü bir başka dilekçeyle de infaz kısmında görevli memur ile görüşmek istediğini beyan etmiştir.

5. Ö.A. 25/8/2018 tarihinde sabah saatlerinde yakınması üzerine sağlık kurumuna sevk edilmiş, psikoloji polikliniğine sevki uygun görülmüş ancak randevunun sonraki bir tarihe verilmesi üzerine Kuruma geri dönmüştür. Aynı gün saat 16.20 sıralarında Kurum görevlilerin verdiği yemeği istemeyen Ö.A. saat 19.00 sıralarında vardiya değişimi/sayım esnasında tepki vermemesi üzerine odasına girildiğinde kendisini odanın girişine göre sol tarafta bulunan demir korkulukların parmaklıklarına çarşafla asmış olarak bulunmuştur (Olay Yeri İnceleme Tutanağı'na göre Ö.A.nın odasının sol tarafı odanın içinin görünmemesi için havlu ve çarşaflarla kapatılmıştır.).Kurum personeli vakadan haberdar olunca hemen acil müdahale ekibine haber vermiş, ambulans gelmiş, sağlık ekibi tarafından canlandırma işlemi uygulanmış ama Ö.A. hayatını kaybetmiştir.

6. Olayı takiben Burdur Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında olay yeri incelemesi yapılıp tutanak tutulmuş, olay yeri fotoğrafları çekilmiş, olay yeri krokisi çıkarılmış, olay gününe dair görüntü kayıtları alınmıştır. Koğuşların içinde bulunmayan, koridordan kayıt yapan kameralara göre Kurum personeli saat 19.11'de Ö.A.nın odasının önünde gelmiş, saat 19.15'te kapı açılmış, saat 19.22'de infaz koruma memuru sedyeyle gelmiş, saat 19.24'te de 112 Acil sağlık ekipleri vakaya müdahale etmiştir.Ö .A.nın kanında uyuşturucu madde tespit edilmediğini ve ölümün haricî travmatik bir etkene bağlı olarak gerçekleştiği yönünde bulgu saptanmadığının belirtildiği 19/11/2018 tarihli otopsi raporuna göre Ö.A.nın ölümü ası sonucu meydana gelmiştir.

7. Başvurucular müşteki sıfatıyla alınan ifadelerinde özetle oğullarının denetimli serbestliği kendi rızası ile sonlandırarak Kuruma döndükten sonra psikolojisinin bozulduğunu, annesinin Kurumdaki ziyaretlerinde oğlunu bitkin ve halsiz gördüğünü, kendilerinin Kurum idaresine telefonla ulaşıp bilgi aldıklarında durumunun iyi olduğunun söylendiğini, intihar öncesi hastaneye götürüldüğünü ancak psikolog ile görüştürülemediğini, oğullarının tek kişilik odada kalmasının psikolojisini daha da bozduğunu, kurum içinde psikolojik baskı gördüğünü, sorumlulardan şikâyetçi olduklarını beyan etmiştir.

8. Kurumda infaz koruma memuru olarak görev yapan personel birbiriyle örtüşen ifadelerinde özetle olay akışını yukarıda verildiği şekilde aktarmış ve Ö.A.nın intihar etme riski olduğuna dair bir belirti olmadığını, sıkıntı çıkaran bir mahpus olarak gözlemlenmediğini, gözetim altında tutulması için bir emir verilmediğini beyan etmiştir. Kurumda memur olarak çalışan G.Ş. beyanında, Ö.A.nın yönetime sıkıntıları olduğunu belirten bir dilekçe sunduğunu ve tek kişilik odada kalmak istediğini beyan ettiğini bildiklerini ifade etmiştir.Acil tıp teknisyenleri ve acil sağlık istasyonunda doktor olarak çalışan personel de ifadelerinde olay akışını yukarıda verildiği şekliyle aktarmıştır. Bununla birlikte Kurumda sağlık memuru olarak çalışan R.A. ifadesinde olay akışını aktarmış ve olay günü sabah saatlerinde Ö.A.nın revire geldiğinde sıkıntılı olduğunu, intihardan söz etmediğini ancak şuursuzluğunun her hâlinden belli olduğunu söylemiştir. Soruşturma sürecinde mahpusların ve kurum yöneticilerinin ifadelerinin alındığı yönünde bir bilgi mevcut değildir.

9. Başsavcılık 4/1/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş, gerekçede, yukarıda yer verilen delilleri aktarmış; Ö.A.nın öldürüldüğüne dair bir bulgu veya intihara teşvik edildiğine dair emare olmadığını ve intihar vakasında herhangi bir kişiye kusur atfedilemeyeceği belirtilmiştir. Başvurucuların takipsizlik kararına yönelik olarak Kurumun Ö.A.nın psikolojik sıkıntıları olmasına, huzursuzluğunun anlaşılmasına rağmen tek kişilik odada kalmasına izin verilmesinde, gereken gözetim ve özenin gösterilmemesinde kusuru ve ihmali olduğu iddialarını içeren itirazları Burdur Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 5/11/2019 tarihinde reddedilmiştir.

10. Başvurucular, nihai kararı 5/6/2020 tarihinde öğrenmelerinin ardından 6/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucular, oğullarının psikolojik sıkıntılarının olduğunu, Kurum idaresinin de bunu bildiğini, tek kişilik odada kalmasına izin verilen oğullarının intiharında Kurumun ihmali ve kusuru olduğunu, soruşturmada da bu hususların ele alınmadığını belirterek anayasal hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde öncelikle olaya ilişkin süreç, mevzuat ve içtihat detaylarıyla aktarılmış; Ö.A.nın kendi talebiyle tek kişilik odada tutulduğu, Kurum içinde yasaklı bir alet bulunmadığı, intiharın çarşafla gerçekleştirildiği, Ö.A.nın mümkün olan en iyi koşullarda barındırıldığı belirtilerek yargı makamlarının ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir hususun söz konusu olmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

13. Başvuru formundaki iddialar ve olayın niteliği dikkate alınarak inceleme yaşam hakkı kapsamında koruma ve etkili soruşturma yükümlülüğü yönünden incelenmiştir. Başvurucuların intiharın gerçekleşmesinden sonraki acil tıbbi müdahaleye ilişkin iddiaları söz konusu olmadığından koruma yükümlülüğüne ilişkin inceleme, intihar olayından önceki süreçle sınırlı olarak yapılmıştır.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Yaşam hakkı kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri açısından benimsenen yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanması, etkili idari ve yargısal tedbirlerin alınması görevi yüklemektedir. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Ceza infaz kurumlarında gerçekleşen ölüm olayları için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için ceza infaz kurumu yetkililerinin kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde kendilerinden beklenenleri yapıp yapmadıklarını incelemek gerekir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Tutuklanan veya hürriyeti bağlayıcı cezasının infazına başlanan kişilerin daha önce sahip oldukları pek çok özgürlükten mahrum kalmalarının ve günlük yaşamlarında ciddi nitelikte bir değişim yaşamalarının doğal bir sonucu olarak psikolojik durumları bozulabilmekte, dolayısıyla kırılgan ve korumasız bir konumda bulunan bu kişilerin intihar riski artabilmektedir. Bu nedenle bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olunması, bu kişilerin hayatlarının tehlikeye atılmasını önleyici tedbirler alınmasının sağlanması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle risk taşıdığına ilişkin emare bulunan kişilerin davranışları ve sağlık durumları takip edilmeli, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulmalı, kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi gibi önlemler alınmalıdır (alıntılanan ilkeler için bkz. T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014; Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979, 20/5/2015).

16. Diğer taraftan devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (T.A., § 138). Usul boyutundaki yükümlülüğün yerine getirilmesindeki amaç; yaşamı etkili ve caydırıcı yaptırımlarla koruma altına almak, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanabilmesini sağlamaktır (Aziz Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58).

17. Yaşam hakkı kapsamında devletin öncelikle yaşamı tehlikeye girebilecek kişilerin yaşamını korumak için yeterli yasal ve idari bir çerçeve oluşturması gerektiği yönündeki yükümlülük, ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Bu kapsamda ceza infaz kurumu yetkililerince yerine getirilecek kontrol ve denetim işlemleri ile bu konuda alınacak diğer tedbirlerin mevzuatta ayrıntılı olarak düzenlendiği daha önce Anayasa Mahkemesince tespit edilmiştir (Nejla Özer ve Müslim Özer, B. No: 2013/3782, 21/4/2016, §§ 74-89; Hilmi Moray, B. No: 2013/3053, 21/4/2016, §§ 25-36).

18. Yaşam hakkına ilişkin koruma yükümlülüğünün değerlendirilmesinde ilk etapta ele alınması gereken husus somut olayın gerçekleşme biçimi, olayı çevreleyen koşullar ve başvurucuların ileri sürdüğü hususlar bağlamında kurum yetkililerinin Ö.A.nın intihar riskini bilip bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin (öngörülebilirliğin) saptanmasıdır. Ardından riski bildikleri veya bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması hâlinde de Ö.A.nın kendisine zarar vermemesi açısından makul olarak beklenebilecek etkin ve pratik tedbirleri alıp almadıkları tespit edilmelidir.

19. Ö.A., hakkında verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle 2016 yılının Mart ayında ceza infaz kurumuna yerleştirilmiş ve Kuruma kabulde yapılan görüşmelerde daha önce psikolojik yardım aldığı anlaşılmış ise de herhangi bir olumsuzluk, rahatsızlık veya kendisine zarar verme ihtimali/riski tespit edilmemiştir. Hatta ilk yılında Kurumda çalıştırılması uygun görülmüş ve olumlu davranışları nedeniyle de ödüllendirilen Ö.A. 2017 yılında denetimli serbestlikten yararlanarak tahliye edilmiştir. Bu aşamaya kadar Ö.A. açısından süreçte risk taşıyan olumsuz bir hâl gözlenmemiştir.

20. Ö.A., kendi talebiyle denetimli serbestliği sonlandırarak 2018 yılının Mayıs ayında yeniden ceza infaz kurumuna dönmüştür. Kuruma kabul esnasında yapılan görüşmelerde bir olumsuzluk tespit edilmediği, kendisine zarar verme ihtimalinin düşük olduğu değerlendirildiği gözlemlense de Ö.A.nın denetimli serbestliği toplum içinde baskı görmesi (bkz. § 3) nedeniyle sonlandırdığı anlaşılmıştır. Kuruma yerleştirilmesinden itibaren birkaç gün içinde Ö.A. koğuştaki diğer mahpuslarla uyum sağlayamaması nedeniyle odasını değiştirmek ve tek kişilik müşahede odasında kalmak istemiştir. Hatta koğuşta kalan diğer mahpuslar Ö.A.dan geceleri ranzaya vurması nedeniyle rahatsızlık duyduklarını, Ö.A.nın psikolojik rahatsızlığı olduğunu beyan etmiştir. Tek kişilik odada kalmaya başlayan Ö.A. aynı tarihlerde ceza infaz kurumuna döndüğü için çok pişman olduğunu, yeniden denetimli serbestlikten faydalanmak istediğini belirterek başvuruda bulunmuşsa da talebi kabul edilmemiştir. Bu süreçte Ö.A. zaman zaman verdiği dilekçelerle açık ceza infaz kurumuna alınmak ve infaz memuru ile görüşmek gibi taleplerde bulunmuş, tek kişilik odada kalmaya devam etmek istemiştir. Söz konusu dilekçelerinde Ö.A. belirsizliğin yarattığı psikolojiden kurtulmak istediğini ifade etmiş, intihar girişiminde bulunduğu günün sabahında yakınmaları nedeniyle sağlık kurumuna sevk edilmiş, psikiyatri kliniğine sevki uygun görülmüş ancak sonraki tarihe randevu verilmesi sonucu Kuruma geri getirilmiştir. Ayrıca Kurum personeli G.Ş. ifadesinde Ö.A.nın sıkıntıları bulunduğuna dair Kurum yönetimine dilekçeler sunduğunu, Kurumun sağlık memuru R.A. da olay sabahı Ö.A.nın sıkıntılı ve şuursuz olduğunu belirtmiştir.

21. Tüm bunlar, gördüğü toplumsal baskı nedeniyle ceza infaz kurumuna kendi isteğiyle dönen Ö.A. için sürecin Kuruma yeniden yerleştirildikten sonra mental açıdan olumsuz seyrettiğini gösteren emarelerdir. Denetimli serbestlik ile tahliye edilen bir kişinin ceza infaz kurumuna dönmek istemesi hayatın olağan akışında makul karşılanması mümkün olmadığı gibi kuruma geri döner dönmez tekrar tahliye olmak istemesi ve ısrarla tek kişilik odada kalma talebi de Ö.A.nın mental durumunun diğer mahpuslardan farklı olarak gözlemi/kontrolü gerektirir olduğunu düşündürmektedir. Kaldı ki Kurum personeli ile mahpusların beyanları (bkz. §§ 3, 8) ve intihar günü sağlık kurumunda psikiyatri kliniğine sevkin önerilmesi de rahatsızlığı açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda 2018 yılı Mayıs ayından itibaren başlayan süreçte, dışarıda toplumsal baskı gördüğünü beyan eden Ö.A.nın mental açıdan kendisini iyi hissetmediğinin, psikolojik sıkıntılar yaşadığının ve bu anlamda Kurum içinde risk taşıyan bir mahpus olduğunun Kurum tarafından bilinir, öngörülebilir olduğunun kabulü gerekir.

22. Bu aşamadan sonra Kurumun öngörülebilir riski bertaraf etmek için kendisinden beklenen etkin, pratik önlemleri alıp almadığının değerlendirilmesi gerekir. Yukarıda alıntısı yapılan ilkeler uyarınca ceza infaz kurumunda kalan kişilerin davranışlarının ve sağlık durumlarının takip edilmesi, gerektiğinde doktor muayenesine başvurulması, diğer yandan risk taşıdığı anlaşılanların kendileri için en uygun yerlerde kalmalarının temin edilmesi gerektiği açıktır.

23. 2018 yılının Mayıs ayı itibarıyla başlayan süreçte Ö.A.nın Kuruma alınırken sosyal çalışmacı uzmanla görüştürülerek koğuşa yerleştirildiği, hemen akabinde kendi talebi ile tek kişilik odaya alındığı ve yine Kuruma alınmasının hemen akabinde denetimli serbestliğe son vermesinden dolayı pişman olduğunu belirterek yeniden denetimli serbestliğe dönmek istediği görülmekle birlikte Kurum idaresinin koğuşa uyum sağlayamayan, geceleri rahatsız edici davranışlarda bulunan, diğer mahpuslarca psikolojisinin bozuk olduğu beyan edilen, toplumsal baskı nedeniyle Kuruma geri döndüğünü ifade eden ancak Kuruma geldikten birkaç gün sonra ayrılmak isteyen ve tek başına kalmak isteyerek yalıtılmışlık durumunun devam etmesini talep eden Ö.A. için bu ayırt edici hâllerine rağmen ayrıca bir gözetimin, takibin veya kontrolün yapılmadığı görülmüştür. Bu durum infaz koruma memurlarının Ö.A.nın gözetim altında tutulması için kendilerine bir emir verilmediğini ifade eden beyanlarından da anlaşılmaktadır. Gözetim ve takibin yapılmamasının yanı sıra Ö.A.nın risk taşıdığını gösteren bu ayırt edilmesi mümkün davranışlarına rağmen mayıs ayından intihar vakasının gerçekleştiği ağustos ayına kadar herhangi bir kontrol olmadan tek kişilik odada kalmasına izin verilmesi de gereken özenin gösterilmediğini ortaya koymaktadır.

24. Ayrıca intiharın vuku bulduğu gün yakınmaları nedeniyle sağlık kurumuna sevk edilerek psikiyatri kliniğine görünmesi uygun görülen ancak hâlihazırda randevu alınmaması nedeniyle Kuruma geri getirilen Ö.A.nın bu durumuna ek olarak aynı gün akşam yemeğini de yemeyi reddetmesine rağmen herhangi bir gözleme, kontrole tabi tutulmaması, dahası herhangi bir kontrol planlanmadan tek kişilik odada kalmaya devam etmesine izin verilmesi de gözetim/denetim eksikliğinin varlığını pekiştirir ve doğrular niteliktedir.

25. Bu tespitler ve açıklamalar ışığında Kurum yetkililerinin Ö.A.nın yaşamının korunması için gerekli olan makul ve etkili tedbirleri almadığı sonucuna ulaşılmıştır.

26. Bu aşamadan sonra yaşam hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğünün usul boyutu olan etkili soruşturma yükümlülüğünün değerlendirilmesi gerekir. Somut süreçte Başsavcılık,Kurum personeli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 9).

27. Kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü üzerinde ortaya çıkan risklerin en aza indirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumluluğu olan kişilerin tespit edilebilmesi ve tespit edilen sorumluluklar karşısında devletin göstereceği yargısal tepki benzer olayların yaşanmaması bakımından da önemlidir.

28. Ö.A.nın intiharında yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlali sonucunu doğuran olgular yukarıda aktarılmıştır. Başsavcılığın soruşturma sürecinde anılan -yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmesine neden olan- hususlara ilişkin bir değerlendirmede bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca Kurum yöneticilerinin ifadesinin alınmaması, Kurumda kalan diğer mahpusların da bilgisine başvurulmaması sürecin özenli yürütüldüğü hususunda görülen eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Bu bağlamda ciddi/yakın riskin varlığına karşın etkin ve pratik önlemlerin alınmasında yetersiz kalındığı, özetle kamu görevlilerinin eylemleri/eylemsizlikleri ile bağlantılı olarak yaşamı koruma yükümlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından kamu görevlileri hakkında -ihlale neden olan hususlara dair herhangi bir değerlendirme yapılmadan-takipsizlik kararı verilmesinin ve bu bağlamda sorumluların ortaya çıkarılmasının engellenmesinin yaşam hakkı kapsamında etkili ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğü bakımından ihlal sonucu doğurduğu kanaatine ulaşılmıştır.

29. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

30. Başvurucular, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden soruşturma yapılması talebinde bulunmuştur.

31. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Burdur Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/4429, K.2019/41) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.