KARARLAR

AYM'nin 2019/30147 başvuru numaralı kararı

Anayasa Mahkemesi'nin 20/7/2023 tarihli ve 2019/30147 başvuru numaralı kararı

Abone Ol

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/30147)

 

Karar Tarihi: 20/7/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Mervan Eren GÜL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1979 doğumlu olan başvurucu, Diyarbakır Yenişehir Belediye Başkanlığı (Belediye) bünyesinde çeşitli alt işveren şirketler (şirket) nezdinde işçi olarak çalışmakta iken 31/12/2016 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Belediye ile şirket aleyhine 30/1/2017 tarihinde dava açmıştır. Diyarbakır 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, iş akdinin feshine gerekçe olarak Belediye ile şirket arasındaki ihalenin bitmesinin gösterildiğini, buna mukabil kendisinin esasen Belediyenin çalışanı olduğu gözetildiğinde fesih işleminin haksız olduğunu ileri sürmüştür. Davalı Belediye cevap dilekçesinde; usule ilişkin olarak husumet itirazında bulunduğunu, esasa ilişkin olarak ise darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında kamu çalışanları ve hizmet alım personeline yönelik, güvenlik nedeniyle birtakım tedbirler alındığını, bu kapsamda millî güvenliğe karşı tehdit oluşturduğu tespit edilen örgütlerle irtibatı olan personele yönelik ilişik kesme yoluna gidildiğini ve tekrar sözleşme imzalanmadığını belirtmiştir.

8. Mahkeme, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık), İl Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet), Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine müzekkere yazarak başvurucu hakkında bilgi/belge toplama yoluna gitmiştir. Bu kapsamda Başsavcılıktan gelen müzekkere cevabında; Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açıldığı, davanın Mahkemenin 2012/493 esasına kaydedildiği, başvurucu yönünden 18/3/2011 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği belirtilmiş ve ilgili karar gönderilmiştir. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinden gelen cevabi yazıda ise 2012/675 Esas sayısı üzerinden yürütülen yargılamaya ilişkin kararlar gönderilmiştir.

9. Başvurucu hakkında 18/3/2011 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığı kararının ilgili kısmı şu şekildedir:

"Adana (CMK.250.Mad.ile Yet) Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından PKK terör örgütü mensuplarının tespitine yönelik yapılan soruşturma kapsamında Şiyar kod [M.A.K.]nın ... numaralı telefonunun adli dinlemesi sırasında 01.02.2006 tarihinde düzenlenen iletişimin tespiti tutanağında Şiyar Kodun ... sayılı telefon hattı ile yaptığı görüşmede karşı tarafta bulunan şahıstan telefon kontörü talep ettiği, o şahsın da bu talebi yerine getireceğini belirttiği,

... sayılı hattın şüphelilerden Abdulaziz ALKAN adına kayıtlı olduğu, şüpheli Abdulaziz ALKAN'ın alınan beyanında söz konusu hattı diğer şüpheli H.Ü.nün kullandığını belirttiği, şüpheli H.Ü.nün alınan beyanında şüpheli Abdulaziz ALKAN'ı doğrulayarak söz konusu hattı kendisinin kullandığını belirttiği, böylece şüpheli Abdulaziz ALKAN'ın atılı suçu işlemediği anlaşıldığından;

Şüpheli hakkında atılı suç nedeniyle kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."

10. Mahkeme 5/2/2019 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Diyarbakır CBS ye yazılan müzekkere verilen cevabi yazı ile davacının hakkında Diyarbakır 5. Ağır Ceza mahkemesine kamu davası açıldığı mahkemenin 2012/493 esas sayısını aldığı ve şahıs hakkında 18/03/2011 tarihli ek takipsizlik kararı verildiği yönünde cevap verildiği görüldü. Diyarbakır 5. Ağır ceza mahkemesinin 2012/675 esas sayılı ve 2012/420 karar sayılı dava dosyasında terör örgütü propagandası yapmak suçundan yargılandığı ve kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiği görüldü.

İl emniyet müdürlüğüne yazılan müzekkereye 09/05/2018 tarihli cevabi yazı ile davacının PKK terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmekten, işlem gördüğü Diyarbakır CBS 2011/323 soruşturma no 2011/25 karar sayı ile ek kovuşturmaya yer olmadığına şeklinde cevap verildiği görülmüştür.

Diyarbakır yenişehir belediyesi kültür ve sosyal işler müdürlüğünün 19/01/2018 tarihli dilekçesi ile dava konusu işin belirli süreli iş sözleşmesi olduğu işle başlama tarihi 01/01/2016 olduğu ve iş sözleşmesinin sona ereceği tarih olan 31/12/2016 olduğu görülmüştür.

Yargıtay 22. Hukuk dairesinin 2018/769 esas ve 2018/5990 sayı 07/03/2018 tarihli onama kararı ile Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2017/19203 esas ve 2017/5147 sayı 28/03/2017 tarihli kararında Olağanüstü Hal kapsamında çıkarılan KHK'ler dikkate alınarak yasal yetki nedeni ile iş akdinin fesh edilmesi halinde 4857 sayılı iş kanunu 18 ve devamı maddeleri uyarınca geçersizlik koşullarının aranmayacağı yönündeki benzer onama kararları da incelenmiştir.

22/11/2016 tarihinde 29896 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan 667 Sayılı Olağanüstü Hal kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye dayanılarak davacının sözleşmesinin fesh edilerek işlerine son verilmesine karar verilmiş olduğu anlaşılmış olduğundan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir."

11. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; derece mahkemesi tarafından yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, kararın usul ve esas açısından kanuna aykırı olduğunu belirterek kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

12. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi 27/6/2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Bu kapsamda yapılan araştırma neticesinde ise davacı hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/323 E - 2011/25 sayılı, yasadışı PKK terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek isnadından dolayı ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına kararı bulunduğu, başkaca bir soruşturma ve kovuşturmanın bulunmadığının bildirildiği anlaşılmıştır.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/323 E - 2011/25 sayılı, yasadışı PKK terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek isnadından dolayı ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına kararının incelenmesinde, PKK terör örgütü mensuplarının tespitine yönelik yapılan soruşturma kapsamında, başkaca bir telefonun adli dinlenmesi sırasında, davacı adına kayıtlı hat ile kurulan iletişimde davacı adına kayıtlı hatta bulunan şahıstan Şiyar kod [M.A.K.]nın telefon kontörü talep ettiği ve o şahsında bu talebi yerine getireceğini belirttiği anlaşılmakla her ne kadar adını kayıtlı hattın davacı dışında başkaca bir kişi tarafından kullanıldığı yönündeki beyanlar üzerine soruşturma boyutuyla davacı hakkında ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına kararı verilmiş ise de somut içerik itibariyle davacı yönünden şüphe içerdiği ve bunun ileride açılması muhtemel alacak davasında haklılığı ayrıca değerlendirilmek üzere davalı işveren yönünden geçerli neden oluşturduğu, kararda bir isabetsizlik bulunmadığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanaat ve sonucuna varılarak yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun 6100 sayılı H.M.K.'nın 353/1-b(1) maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir."

13. Nihai karar 25/7/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 26/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

15. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi' dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

19. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ceza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

20. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

... 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp, işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/32147, K.2013/12471 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda bir şüphe feshi söz konusudur. Bu tür fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir.

Davalı işyerinde fesih bildirgesinde anılan olayın davacı tarafından gerçekleştirildiği ceza yargılaması sonucunda da ispatlanmamış, davacı hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiştir. Ancak davacının kendi kredi kartının sorgulanması ile bilgisi olmaksızın kredi kartından alışveriş yapılan müşterinin kredi kartının sorgulanmasının zamanlama yönünden iç içe geçmesi ve sorgulamanın yapıldığı terminalin aynı olması dikkate alındığında, bu hususun iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni ortadan kaldırmaya elverişli bir şüphe olup, davacı ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda davalı işverenin artık işçiyi çalıştırması mümkün değildir. Bu sebeple iş sözleşmesinin feshi haklı sebebe dayanmasa da, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmelidir. İşverence yapılan fesih geçerli nedene dayandığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olmuştur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; işvereni şüphe feshine götüren olgunun terör örgütü ile irtibata ilişkin olduğunu ve bu kapsamda yapılan fesih işleminin hayatı boyunca kamu görevinde çalışamama gibi sonuçlar doğurduğunu, dolayısıyla cezai sonuçları olan böylesi bir tedbiri idare tarafından tesis edilemeyeceğini belirterek feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu kapsamda savunmasının dahi alınmadığını ifade eden başvurucu; işe iade davasında iddia ve itirazlarının dikkate alınmadığını, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan davasının reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde, ilk derece mahkemesi tarafından taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin somut bir gerekçe gösterilmeksizin feshedilmesi, iddia ve itirazları karşılanmadan davasının reddine karar verilmesidir. Bu kapsamda başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddialarının gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

30. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

31. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda Belediyede işçi olarak çalışmakta olan başvurucunun iş akdi, darbe teşebbüsünün akabinde millî güvenlik kapsamında terör örgütleri ile irtibatlı olan personelin ilişiğinin kesilmesine karar verildiği gerekçesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmıştır (bkz. §§ 6, 7).

33. Diyarbakır 2. İş Mahkemesi, yargılama sürecinde Başsavcılık ve Emniyet vasıtasıyla başvurucu hakkında bilgi/belge toplamıştır. Bu kapsamda dosyaya gelen bilgileri 5/2/2019 tarihli gerekçeli kararına yansıtan Mahkeme, nihai olarak iş akdinin 23/7/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) kapsamında feshedildiği, bu nedenle geçersizlik koşulları aranmayacağı gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir. Başvurucunun itirazı üzerine dosya istinaf incelemesine gönderilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi ise 27/6/2019 tarihli kararında, başvurucu hakkında sadece terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan soruşturma yapıldığını ve bunun neticesinde de 18/3/2011 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini belirtmiştir. Bu kapsamda kararın içeriğini inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi içerik itibarıyla başvurucu yönünden şüphenin oluştuğuna kanaat getirerek istinaf talebini esastan reddetmiştir (bkz. §§ 8-12).

34. Şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarının belirlenmesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıa -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmalıdır. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.

35. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse başvurucunun iş akdine sebep olan hususun terör örgütü ile irtibatlı olduğu hususuna dayandığı görülmüştür. İşveren tarafından sunulan belgelerden hangi sebebe istinaden bu kanaate varıldığı anlaşılamamakla birlikte Diyarbakır 2. İş Mahkemesi gerekçeli kararında birtakım tespitlerde bulunmuştur. Bunlar sırasıyla şu şekildedir:

- Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılması, 2012/493 Esas sayısı üzerinden yürütülen yargılamada başvurucu hakkında 18/3/2011 tarihli ek takipsizlik kararı verilmesi

- Başvurucunun Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/675, K.2012/420 karar sayılı dava dosyasında terör örgütü propagandası yapma suçundan yargılanması ve hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi

- Başvurucu hakkında PKK terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan 2011/323 sayılı soruşturma üzerinden ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi

36. Öte yandan Mahkemenin yaptığı tespitler incelendiğinde Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/675 Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamanın ve verilen kararların başvurucu ile ilgisi olmadığı, H.T. isimli başka bir şahsa ait olduğu görülmüştür. Başsavcılığın 2011/323 sayılı dosyası üzerinden başvurucu ile birlikte H.Ü. isimli şahıs hakkında soruşturma başlatıldığı, H.Ü. yönünden Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/493 esas sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşamasına geçildiği, başvurucu yönünden ise 18/3/2011 tarihli ve 2011/323 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararında da belirtildiği gibi (bkz. § 12), Başsavcılıktan gelen müzekkere cevabının aksine (bkz. § 8) başvurucu hakkında 18/3/2011 tarihli ve 2011/323 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı dışında başkaca bir yargılama yahut soruşturma tespit edilememiştir.

37. Başvurucu ile ilgili olarak yürütülen soruşturma kapsamında; örgüt üyelerinden biri olduğu değerlendirilen bir şahıs ile kendi adına kayıtlı hat üzerinden iletişime geçtiği, bu şahsın kontör talebini karşılayarak örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiği iddiası olduğu anlaşılmıştır. Buna mukabil ek takipsizlik kararında söz konusu hattın başvurucu adına kayıtlı olmakla birlikte başvurucu tarafından kullanılmadığı hususunun tespit edildiği, bu kapsamda başvurucunun üzerine atılı suçu işlemediği belirtilmiştir.

38. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Öte yandan belirtmek gerekir ki ilgili mevzuata göre bir kişi hakkında soruşturma yahut kovuşturma açılması da mutlak bir şekilde işten çıkarma sebebi sayılmamaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl harici dönemler için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını ayrıca incelemiştir (bkz. §§ 19-21).

39. Somut olayda derece mahkemelerince sonucundan bağımsız olarak sadece soruşturma/kovuşturma açılmasının şüphe feshi için yeterli olduğu kanaatine varıldığı görülmekte; takipsizlik kararına göre başvurucu tarafından işlenmediği sabit olan bir eylemin ne şekilde örgüt ile irtibatına delalet ettiği hususunun tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemenin gerekçeli kararı karşısında işveren açısından başvurucuyu örgütle iltisaklı yahut irtibatlı olduğu konusunda şüpheye düşürdüğü yönündeki değerlendirmenin yeterli olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Nitekim başvurucunun da aşamalarda ileri sürdüğü iddia ve itirazlarında benzer açıklamalarda bulunduğu ancak derece mahkemelerince söz konusu iddia ve itirazların dikkate alınmadığı görülmüştür.

40. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

41. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile terör örgütleri arasındaki bağlantıyı gösteren somut, kişisel ve güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koymak, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmaktır.

42. Dolayısıyla gerekçeli kararda, işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

44. Başvurucu ayrıca haksız bir şekilde işten çıkarılması nedeniyle masumiyet karinesinin, savunma hakkı ile özel hayata saygı hakkının, çalışma hakkı ile etkili başvuru hakkının ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.

47. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

48. Dosyadaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 2. İş Mahkemesine (E.2017/126, K.2019/83) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.